Bu düzen küfür düzeni mi? Küfür düzeniyse, Diyânet küfre hizmet etmiyor mu?


Bu düzen senin benim düzenim... Sen ben iyi olursak... Bu düzenin kanunları meclisten çıkıyor, milletvekilleri yapıyor, belli bir prosedürü var... Ona göre iyi insanlar milletvekili seçilirse, iyi kanunlar çıkar. Sen kenara çekilirsen, bu işlerle ilgilenmezsen, öteki sahtekârlar da kendi sahtekârlıklarına yarayacak kanunlar çıkarmağa çalışırlar. Şöyle olur, böyle olur.

Çalışacaksın, memleketine sahip olacaksın! Elinde imkânların vardır, camilerin vardır, halkın vardır, bir sürü gönüldaşın vardır. Sen şu memleketine sahip olacaksın, yanlışlıkları engellemeğe çalışacaksın. Sen bu memleketin sahiplerinden birisin! Sen de bir sahibisin, ben de bir sahibiyim.

Biz tarlanın sahibiyiz. Hisseli bir tarla... Sahiplerinden birisi sensin, birisi benim, birisi şu kardeşim... Hepimiz sahipleriyiz. Bu tarlaya ne ekelim, ne biçelim? Diken ekersen, diken biçersin. Bizim ekmemize bağlı... Tarla bizim... İyi şeyler ekelim, tarlayı güzel kullanmağa çalışalım... Etrafını duvarla çevirelim; domuzlar, tilkiler, bilmem neler girmesin... İyi meyvalar ekelim, iyi meyvalar yetiştirelim. Şöyle biraz aktif olalım!

 

Allah-u Teàlâ Hazretleri, gökten bize melek indirmemiş; beşerden bir Peygamber göndermiş. Hayatı nasıl tanzim edeceğimizi bize peygamberle göstermiş. Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin o hak Peygamberi de nice terler dökmüş, sıkıntılar çekmiş... Uğraşmış, çalışmış, çabalamış, cihad etmiş... Tamâmen küfür ve şirk diyarı olan bir diyarda İslâm’ı yerleştirmiş, geliştirmiş, bütün dünyaya da yaymış. Sen babaların, dedelerin, ecdadın müslüman iken; bu diyar İslâm diyarı iken, niye gevşek durdun?

Sonra, İslâm diyarı iken nerden küfür diyarı oluyor? Ulemanın bu hususta çeşitli kavilleri var... İmam-ı Azam’a göre küfür diyarı olmuyor. İmam Şafiî’ye göre diyar-ı küfür olmuyor. Ben doğrusu burada en çok İmam-ı Şafiî’yi seviyorum. İmam Şafiî Hazretleri demiş ki: “Bir diyar bir zaman İslâm diyarı ise, ebediyyen orası İslâm diyarıdır. İslâm boyası ile bir boyandı mı, bir daha diyar-ı küfür olmaz!” demiş. Çok hoşuma gidiyor bu söz... Bütün tereddütleri de kaldırıyor.

İslâm diyarıdır. İslâm’ın tam hakim olması için, her şeyin ahlâk ve adapça, senin gönlünce olması için gayret edeceksin! Uğraşmak iyi... Dükkânında uğraşmadığın zaman nasıl para kazanamıyorsan; çalışma dünyası, ter dökeceksin, uğraşacaksın, gayret sarf edeceksin. Meseleyi böyle anlamalı, ipin ucunu kaçırmamalı...

 

Diyanet küfre hizmet etmiyor; şek şüphe yok! Küfre hizmet eden bir tane Diyanet mensubu gösterilemez, zor gösterilir. Umumiyetle ellerinden geldiğince dinî kitap neşretmeğe çalışıyorlar, namaz kıldırmağa çalışıyorlar, hutbe okumağa çalışıyorlar, vaaz vermeğe çalışıyorlar... Bunlar küfre hizmet değil!

Ama birisi çıkar da, “İslâm’ı bırakın, kâfir olun! Müslümanlığı bırakın, hristiyan olun, yahudi olun!” filân derse, o küfre hizmet etmek olur. Veyahut, “Bırakın bu Kur’an’a uymayı, bırakın bu dine uymayı, bırakın bu şu kadar asırlık eski şeyleri!” filân diyen olursa içlerinde, o kâfir olur. Ama ben böyle diyen bir kimseyi görmedim. Hani gazeteciler içinden, profesörler içinden tek tük böyle söyleyenler çıkıyor da; Diyanet’te hoca olup da böyle diyen bir kimseyi ben hiç duymadım. Duyan varsa içinizden, beni haberdar etsin!

Böyle bir şey duymadık; hepsi dine hizmet etmek istiyorlar. Onlar hizmet etmek isteyip dururken, biz de ille, “Yok sen dine hizmet etmiyorsun, kâfirsin!” filân dersek, haksızlık olur. Bir de mü’mine kâfir derse insan, tehlikeli olur. Bir mü’mine kâfir demenin çeşitli zararları, tehlikeleri vardır; o duruma da düşmemeğe çalışalım! Yumuşak olalım, dikkatli olalım!

 

Peygamber Efendimiz’in şairi Hassan ibn-i Sâbit hatırıma geliverdi. Müşrikler Peygamber Efendimiz’in aleyhine şiir tanzim etmişler. Hicvetmişler Peygamber Efendimiz’i... Şiir makbul Arap diyarında... Onlar şiirle hicvetmişler, şiirle cevap vermek lâzım!

Onun üzerine Peygamber Efendimiz de Hassan ibn-i Sâbit’e diyor ki:

“—Sen de cevap ver! Ama sakın ha, onlara cevap vereceğim derken, soysuz filân deme, dedelerine dil uzatma!”

Çünkü soyu, bir zaman sonra Peygamber Efendimiz’le bağlantılı oluyor. Akrabası ama, o kâfir olmuş; Peygamber Efendimiz de o kabileden çıktığı halde, Allah’ın sevgili peygamberi olmuş.

O da diyor ki:

“—Yâ Rasûlallah, sen hiç merak etme! Ben senin şanını, şerefini tereyağından kıl çeker gibi ayırırım, ona bir şey dokundurmam!”

Siz de mü’min kardeşlerimize bir şey dokundurmayın! Biraz idareli kelâm edin, böyle haksız ithamlar yapmayın!

 

Kızacak insan çok, kâfir çok... İslâm’ın aleyhinde alenen bayrak açmış söyleyenler çok... Kur’an’la alay eden, Peygamber’le alay eden insanlar çok... Bunları biliyoruz. Buyurun serbest, onlara cevap verin! Ama, “Ben mü’minim!” deyip duran, namaz kılıp duran, Kur’an okuyup duran insanlara da; “Acaba bu kâfir miydi, değil miydi?” diye sûizanda bulunmayın!

Bir insanın namaz kıldığını görüyorsun, “Lâ ilâhe illallah” dediğini görüyorsun; mü’mindir, tamam... Bununla uğraşma! “Kâfirim!” diyen varsa, buyur onunla uğraş! Onu hakla, sırtını yere getir; ondan sonra, daha başka var mı diye etrafına bakın! Babayiğitsen böyle yap!

Bizimkiler böyle yapmıyor, nerede mü’min varsa, ona böyle el-ense çekmeğe çalışıyor, “Sen kâfir misin, gel bakalım nesin?” diye... Karşında kâfirler bağırıp duruyor; niye onunla uğraşmıyorsun? Yazılı kitapları var, mecmuaları var, açıkça dinimize saldırıyorlar. “Bu din ne imiş? Şurası saçma, burası saçma, aslı yok, esası yok...” diyorlar. Nice iftiralar yapıyorlar. Hakaret ediyorlar Peygamber Efendimiz’e, Kur’an-ı Kerim’imize...

“—İslâm kadına ne hak vermiş?” diyorlar, bilmem neler söylüyorlar. Tamam, onlara cevap ver!

 

Yanlış hareket ediyorlar kardeşlerimiz, bir oyuna geliyorlar. Belki bazıları onları oyuna getirmek için kışkırtıyor. Bu kışkırtmalara kapılmasın, “Acaba bu mü’min mi, kâfir mi?” diye mü’minlere sûizanda bulunmasın.

Eşyada aslolan taharettir. Yâni:

“—Acaba benim şu namaz kıldığım halı pis midir, temiz midir? Ben bunun üstünde namaz kılsam mı ki, kılmasam mı ki?”

Yâ üstünde pislik var mı?

“—Yok...”

Temiz görünüyor mu?

“—Görünüyor.”

Kokusu çirkin mi?

“—Değil...”

Herhangi bir emare var mı?

“—Yok...”

O zaman buyur, “Allahu ekber” de, kıl namazını!

“—Acaba öyle mi ki?”

Olmaz, tereddüt olmaz! Yakîn, şek ile zâil olmaz!

Ama öbür taraftan alenen, açıkça, “Ben kâfirim!” diye bangır bangır bağıranlar var... Buyur, onlarla uğraş! İşte kâfir, işte kadınlarımızı öldüren, işte soydaşlarımızı kırıp geçiren Ermeni... İşte Avrupalı, işte filozof, işte dinsiz, işte imansız... Buyur onlarla uğraş! Onları yendikten sonra, daha başka kusurlulara yönelirsin.

Herhalde yanlış hareket ediyorlar. Bu gibi şeylere takılmayın, boş yere oyalanmayın!

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN