Birisi bizim reisicumhura (Turgut Özal) yaptığımız duadan şaşırdığını söylemiş. “Acaba bizim bilmediğimiz başka bir şeyler de biliyor musun diye meraklandım. Mezkur şahsın Müslümanlığı kesin midir?” diye soruyor.[31]


Bir kere o şahıs bizim ihvânımızdan idi.

Siz şu caminin içindeki her biriniz melek misiniz?

Hepiniz kâğıt yazıyorsunuz:

“—Kusurum var hocam; ama düzeltemiyorum. Günahlarım var, vazgeçemiyorum...” diyorsunuz.

Hocamız’a gelirdi, tekkemize gelir giderdi, el öperdi, muhabbeti var, biliyoruz. Vakit namazlarını kıldığını biliyoruz. Şimdi şu günler bu sorunun sorulma zamanı mıdır? İnsafınız yok mu? Ayıp diye bir şey vardır!

Bir insan Lâ ilâhe illa’llah diyorsa, ondan sonra namaza gidiyorsa hesabı Allah’a kalmış. Daha derin meselelerini bilmiyorsunuz. Çok ayıp! Hele hele şu günlerde son derece ayıp olur!

 

Ben ihvânımız olduğu için, Hocamız’a gelip gittiği, el öptüğü için hüsnüzan ediyorum. Benimle görüşmesi birkaç defa oldu, az oldu ama... Ben yanaşmadım daha doğrusu, bizim siyaset adamları ile görüşmemiz pek olmadığından... Ama namazlı niyazlı bir kimse olarak biliyoruz. Kusurları olabilir. Herkesin kusuru vardır. Şimdi onun kusurları için af dileme zamanıdır.

“Müslümanlığı kesin bir şey mi?” diye soruyor. Onu sana sormayacak ki Allah, kendisi biliyor!

Sonra, birçok kimsenin lehinde şehadet ettiği bir cenazenin hakkında bildiklerini Allah bir tarafa koyuyor, hüsnü şehadette bulunanların şehadetini kabul ediyor. Hepimiz zayıf mahlûklarız, hepimizin çeşit çeşit kusurları vardır.

Ölüm müthiş bir olaydır, herkesin başına gelecek. Herkes dünyada yaptığı irili ufaklı kusurlardan dolayı, ölümünden sonra kullar tarafından ayıplanmayı, kötülenmeyi istemez de affını ve hayır dua edilmesini ister. Herkes mezar taşına, “Bana ne olur bir Fâtiha gönderin.” diye yazar. Herkesin kalbini de Allah biliyor.

Bu noktada böyle düşünmek çok ayıptır, muhterem kardeşlerim. Dervişin ahlâkına sığmaz.

 

Süleyman Demirel’e dün dikkat ettim, oradaki taziye defterine çok güzel kelimeler yazmış; “Aziz kardeşim...” Halbuki köşke ziyarete gitmeyecekti. Her şeyin bir zamanı vardır. Bitti artık. “Çok aziz kardeşim, çok üzüldüm...” Samimidir, ona da bir şey demiyorum; çünkü aynı mektepte beraber okudular. Kavga da ettiler... Ama ölüm mühim bir olay. Ölümden sonra artık bu gibi şeyler hiç konuşulmaz.

Peygamber SAS Efendimiz diyor ki:

 

اذكروا موتاكم بالخير!

 

(Üzkürû mevtâküm bi’l-hayr) [Ölülerinizi hayırla yad ediniz!]

Öldü, Allah’ın rahmetine mazhar olsun. Allah onu da affetsin, sizi de affetsin, başkalarını da affetsin, ıslah etsin. Herkes ibret alsın.

Cennette bile müslümanlar pişman olacakmış kardeşlerim. Neden pişman olacakmış? Hayatındaki zikirsiz geçirdiği zamanlardan dolayı pişman olacakmış. Pişman olmayan insan olmayacak.

Kimi ameli cennete sokacak? Çok matah işlerimiz mi var bizi cennete sokacak? Al birimizi, vur ötekisine... Çeşit çeşit kusurlarımız vardır, günahlarımız vardır... Allah kimin günahını ne derecede mühim görüyor, kimi affediyor, onu da bilemeyiz.

 

Hadîs-i şerîflerde okumuyor muyuz: Bazen bakarsın bir kötü kadını, bir köpeğe pabucuyla kuyudan su çıkartmış, içirmiş diye Allah affetmiş. Fâhişe kadın yani, “kötü kadın” dediğimiz o... “Hayatını namusunu satarak kazanan kadın bir köpeğe merhamet etti diye affoldu.” diyor Peygamber Efendimiz.

Bir katil 99 kişiyi öldürmüş de yüzüncü kişiyi de öldürmüş; ama tevbe ararken, o yolda öldüğünden affolduğunu Riyâzu’s-Sàlihîn -ki sahih hadis kitabıdır- bildiriyor.

 

Artık insan bu çeşit duyguları kontrol etmesini bilmeli. Hayattayken tenkit edersin, “Islah olsun.” diye söylersin. Bitti artık, bundan sonra dua edeceksin.

Çok ayıpladım... İnsanın derya gibi gönlünün olması lâzım. Çok affedici olması lâzım. Kimisi yapar da girermiş günaha, kimisi söyler de girermiş. Suizan da günah… Hüsnüzan etmek vazife değil mi?

Hüsnüzan et; ne olur, kıyamet mi kopar? “Hüsnüzan et!” dedin yâ Rabbi! Ondan hüsnüzan ettim.” dersin, olur biter.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN

[31] Hadis dersinden sonra, Özelif Camii, 18.04.1993.