Bir kişi nafile tavafını yaparken, abdestinin bozulup bozulmadığı konusunda şüpheye düşer ve tavafını da tamamlarsa durumu ne olur?


Hiçbir şey olmaz. Neden bir şey olmaz? Çünkü şüphe ile abdest bozulmuş sayılmaz, tavafı abdestsiz yapmış sayılmaz. Abdestini bozduğu şüpheli; şüphe ediyor kendisi, “Acaba bozuldu mu?” diyor. Mecelle’nin çok umumi bir kaidesi vardır; “Yakîn şek ile zâil olmaz.” İyi bilinen bir bilginin üstü şüphe üzerine çizilmez. Abdest aldığını biliyor mu? Biliyor. Abdestli girdi mi tavafa? Abdestli girdi. “Ama hocam, içime bir şüphe düştü; bozuldu mu bozulmadı mı?” Şüpheye itibar edilmez. Şüpheye itibar yoktur.

 

Peygamber Efendimiz’den misaller bulalım. Bu kural Mecelle’ye nasıl girdi? Az bir kural değil bu; mühim bir kural: Yakîn şek ile zâil olmaz. Birisi abdest alıyordu. Peygamber Efendimiz ona bakıyor. Tam bitireceği sırada yine abdest alıyor, yine abdest alıyor… Peygamber Efendimiz;

“—Sen niye böyle tekrar tekrar abdest alıyorsun?” dedi.

“—Yâ Rasûlallah! Abdestim kaçıyor gibi geliyor.” dedi.

İyi bilinsin diye açıkça söylememi mâzur görün. Ben bu lafları sevmiyorum, utanıyorum. Aldığım terbiyeye de aykırı geliyor ama “yellenmek” deniliyor ya, “gaz çıkarmak” insanın arkasından gaz çıkarması. Öyle gibi geliyormuş; kıpırdanıyor gibi.

Peygamber Efendimiz diyor ki;

“—O zaman abdest bozulmaz; abdestini al, devam et.”

Abdestin bozulması için belirgin bir belirti olması lazım. Ya sesi duyulacak; hani bazen insan sesli yelleniyor ya, bir ses çıkıyor; tamam abdesti kaçtı, sesli. Ya da kokusu duyulacak.

Öyle bir şey yok ama öyle gibi geliyor. Öyle gibi getiren şeytan; vesvese veriyor. Tavafın tadını kaçırtmak için ele aldığı adama vesvese veriyor. Kaçtı gibi, orası kıpırdadı gibi. Öyle kıpırdadı gibi ile iş yok. Abdesti vardır, tamamdır. İster nafile tavaf olsun, ister farz tavaf olsun zararı yoktur. Allah kabul etsin.

 

Muhterem kardeşlerim! Bir de şeytanın bu konudaki melanetini söyleyeyim size. O adam şimdi, “Galiba abdestim bozuldu.” dese, dışarıya çıksa; gitse abdest alsa, yine gelse, yine tavafın bir noktasında kaçırdı gibi getirtir. Yine gider, yine abdest alır, tamamlayacağı sırada yine kaçırdı gibi getirtir. Yani o tavafı bitirtmez. Bu şeytan deli eder insanı.

Namazda da öyle, abdest alırken de öyle. Kaçtı gibi gelir. Namaz bozuldu gibi gelir. Eğer şeytana itibar eder de; “Kalkayım ihtiyaten şunu düzelteyim, sağlam olsun.” derse yine yapar, yine yapar, yine yapar… Çıldırtır insanı. Şeytanın huyu böyledir. Sırf bu işi yapmak için özel şeytan vardır. Peygamber Efendimiz;

“—İnsanın arka tarafını kıpırdatan, kıl çeken şeytan vardır.” diyor.

Bunun çaresi şeytanın vesvesesine itibar etmemektir. Kesin olmadıktan sonra devam edecek.

“—Ben şimdi burada namaz kılıyorum ama ya buraya bir çocuk çiş yaptıysa?”

Olmaz! Böyle şüpheyle iş olmaz.

“—Şimdi ben kahvaltıda zeytin yiyorum ama bu salamura zeytinin içine ya fare düştüyse?”

 Olmaz!

“—Ya düştüyse?”

Gördün mü?

“—Hayır, aklıma geliverdi.”

Şeytan getiriyor. Ne zeytin yiyebilirsin, ne ekmek yiyebilirsin, ne zeytinyağı içebilirsin, ne et yiyebilirsin. Deli eder insanı! Şeytanın vesvesesi böyle korkunçtur.

 

Kancayı bir taktı mı; öğle namazı için abdest almaya başlar da, ikindiye kadar abdestini tamamlayamaz. Yıkaya yıkaya elleri yara olur.

“—Ne yapıyorsun?”

“—Elimi yıkıyorum”

“—Yeter artık.”

“—Dur, daha olmadı, biraz daha temiz olsun.”

“—Yeter, bırak!”

“—Yok, biraz daha yapayım.”

İkindiye kadar abdest aldırtır. Kırk defa abdest aldırtır! Kırk defa aynı farza, “Allahu ekber!” dedirtir, durdurtur. Sonunda bir yerinde; “Yine olmadı, hadi yenile.” diye aklına getirtir. Şeytan çok tehlikelidir. Şeytanın vesvesesine yüz vermemek lazım.

Bu da güzel bir soruydu, biz de iyice işledik, cevap verdik.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN