İhramlı olan insan banyo yapabilir mi? İhramını değiştirebilir mi? Yıkayabilir mi? Bu konuda hanımlar ve erkekler arasında fark var mıdır?


İhramlı olmak demek, “Mekke-i Mükerreme’yi hac ve umre maksadıyla ziyaret edeceğim.” diye niyet edip, bu ziyaretin şanına uygun tavrı takınmak, onun ahkâmına girmek demektir. Yoksa sadece üstündeki elbise demek değildir. Üstündeki örtünülen peştamal gibi aşağı sarılan beyaz örtüye ihram bezi diyorlar. O da ihramın bir parçası. İhrama niyet etmiş bir insanın yapması gereken işlerden birisi de dikişsiz elbise giymek olduğundan elbiselerini çıkarıyor o dikişsiz iki parçaya bürünüyor.

Yoksa ihram o demek değildir. İhram kelime olarak; Harem mıntıkasına yollanmak, Harem mıntıkasına teveccüh etmek, kastetmek demektir. Aslında; “Ben Allah rızası için Harem mıntıkasına gitmek üzere niyet ettim.” demektir. Bir mânası da; “Allah’ın haram kıldığı o şeyleri kendime haram belledim, haram olduğunu kabul ettim; o yasaklara uyarak ziyaretimi yapacağım.” demektir. Yoksa ihram iki parça bez demek değildir.

 

Bu sebepten, üzerindeki o bez parçaları olmasa da insan ihramlı olabilir. Nitekim kadınların böyle; iki parça elbiseye bürünme mecburiyeti yoktur, dikişli elbise giyebilirler, öylece ihramlanırlar. Demek ki bu bez değilmiş. Kadınlar manto, şalvar giydiği halde, iç çamaşırı giydiği halde, dikişli giydiği halde onlar da ihramlanabiliyorlar. Buradan anlayın. İhramlanmak demek, bu bez parçalarını giymek demek değildir.

Onun için kadın veya erkek icap ettiğinde, temizlenmesi gerektiğinde, banyo yapacağı zaman bunlar ıslanmasın diye çıkarır, asar, banyosunu yapar. Şimdi benim ihramı kapıda asılı mı kaldı?

Hayır, ihram askıya, çiviye asılmaz; ihram bir niyettir. Mikat’ta ihramlanmaya niyetleniyorsun. Neye benzetebiliriz? Olağanüstü hal. Devletin idaresi tabii olarak devam edip dururken sıkıyönetim ilan ediliyor, “Olağanüstü Hal” diyoruz. O zaman işler değişiyor; onun gibi.

İnsan sade bir müslümanken, Mekke-i Mükerreme’nin şânından, mübarekliğinden dolayı Mekke’ye yakışır, olağanüstü bir havaya giriyor. İşte ona “ihramlanmak” deniliyor. Onun için onu çiviye astığın zaman da yine ihramlı durur. Yani banyoda çıplakken bile insan ihramlıdır.

 

Anlaşılsın diye böyle şeyleri söylüyorum. Banyo ahvalini söylemek bize düşmez ama anlatmak vazifemiz. Bunlar çiviye asılıyken bile insan yine ihramdadır, ihramlıdır. Çünkü niyet etmiş; o niyet, o hal, o olağanüstü hal, o mübarek hal devam ediyor. Henüz o halden çıkmadı. O halden çıkmak nasıl oluyor? Umre yapan insan tavaf ve sa’yi yaptıktan sonra tıraş olmasıyla beraber o halden çıkıyor. İsterse üstünde o elbise olsun. Tıraş oldu, berberden çıktı, üstünde o elbise var. Tıraş olmakla o olağanüstü hal bitti.

Onun için banyo yapmak gerekiyorsa banyo yapar. Sabah kalktım, “Hadi camiye gidelim.” “Kusura bakma, banyo yapmam lazım.” “Tamam, banyo yap.” Veya “Kalk hadi, geç kaldık, ezan okunacak, namaza gidelim.” Hayır, benim yıkanmam lazım.” Demek ki yıkanabilir; mâni değil.

 

İhramını değiştirip yıkayabilir mi? Gerekiyorsa değiştirir. Tuvalette düşer; ihramı kirlenir, pislenir -açık söyleyelim de millet anlasın, mecazî konuşmadan anlayamaz- idrar olur, kaçırır kendisini tutamaz veyahut midesi bozulur; o zaman değiştirebilir, ihrama zarar gelmez. Onu değiştirir, ötekisini giyer. Eğer mecburiyet varsa yıkanabilir, ihram bezini değiştirebilir.

Bu konuda kadınla erkek arasında fark var mıdır? Yoktur. Kadın da değiştirebilir, erkek de değiştirebilir. Kadın da yıkanabilir, erkek de yıkanabilir.

 

Neden bu hususta bir tereddüt var, niye bu soru soruluyor?

Bizim hacılar Avrupa’da alışmışlardır, büyük şehirlerde yaşayanlar alışmışlardır; beyler her sabah banyo yapar. Su bol, Anadolu’daki gibi kıt değil. Sabahleyin yataktan kalkar, banyo yapar; akşam işten çıkar, iş tulumunu çıkarır, banyo yapar. Bu alışmıştır, vücut da alışmıştır. Banyo ister, yıkanmak ister; şampuan, sabun ister. Beyzadem burada Hac ahvali ve ihram dolayısıyla iki üç gün yıkanmayınca, saçı yağlanınca, vücudu yağlanınca rahatsız olmaya başlar; yıkansam der.

Bu böyle olmaz; doğru değil. İhram, tevazu kıyafetidir. Burası tevazu yeridir; süslenme, taranma, donanma yeri değildir. Lafı evirip çevirip söylemek gerekirse hacının tozlu topraklısı; hor zelil olanı makbuldür. “Yâ Rabbi! Şu halime bak; bana acı, bana rahmeyle, beni afv u mağfiret eyle!” diyebilsin; Allah acısın. Biz buraya yalvarmaya geldik. Burası yalvarma yeridir; süslenme yeri değildir. Keyif için süslenmek, az biraz kirlendi, ütüsü bozuldu diye değiştirmek, keyif için yıkanmak doğru değildir.

 

Yıkanırken, kendisinin zorlamasıyla kopan her kıl için sadaka vermek gerekir. Vücuttan epey de kıl dökülür. Ben abdest alırken bakıyorum elime üç dört tane kıl gelmiş. Bilmiyorum yalnızca bende mi böyle oluyor ama herkeste böyle olduğunu düşünüyorum. Tabii olarak değil de böyle kendisinin zorlamasıyla, taramakla kopan kılların her birisi ceza gerektirir, sadaka gerektirir. Cezalı duruma düşmemek için mümkün olduğu kadar kaçınmak lazım.

İhramda durduğunuz gün topu topu kaç gündür ki? Eski zamanlarda adamın yaya geldiğini düşünün. Mekke ile Medine arasının on beş gün olduğu zamanı düşünün. Ayaklarının patlaya patlaya yürüdüğünü, kumlara battığını düşün. Alimallah onun ihramı toprak rengi olur. İşte öyle olacak.

Terler; rüzgâr terlerin üstüne tozları yapıştırır, vıcık vıcık olur, rahatsız olur. Ne yapalım? Burası yalvarıp yakarma, boyun bükme yeridir. Öyle keyif için yıkanmak doğru değildir, tehlikelidir. “Dökülen kıllardan dolayı sadaka gerekir.” demişlerdir. Onun için kirlendi diye eski ihramını değiştirmeyi uygun görmemişlerdir. Hocalarımız; “Öyle yapmayın.” demişlerdir.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN