Şehevî hislerim uyandığı zaman tenâsül uzvundan meniye yakın biraz akça bir şey geliyor. Gusül abdesti almak her zaman gerekir mi? Böyle bir hal olduğu durumda ne yapmak lazım?


Bu tabii müstehcen bir konu gibi geliyor insana ama bunu konuşmamız gerekiyor. Neden? İlimde utanma yoktur. Hani doktorda utanma olmuyor ya, “Şuramda bir çıban çıktı.” diye gösterebiliyor ya... İlimde de konuları açmak gerekiyor.

Kardeşimiz bu konuyu sormuş. Cevap vermesek meçhul kalacak. Sonra o sormuş, ötekiler de içinden “Allah razı olsun, ben utanıyordum, soramıyordum, bu sormuş.” der. O bakımdan böyle sorular sorulur ve cevaplandırılır. Dinde bu konularda utanıp da söylememek, sormamak yoktur; sorup, öğrenip Allah’ın rızasına uygun hareket etmek vardır.

 

Bir erkeğin tenâsül âletinden gelen üç çeşit mâyi vardır. Birincisi evlat hâsıl etmeye sebep olan meni, yani sperm denilen hücrelerin olduğu şehvetle dışarıya atılan mâyidir. Bu şehvetle dışarıya çıktığı zaman o insanın gusül abdesti alması farzdır. Bir bu madde olmayan, bu kardeşimizin soruda tarif ettiği hisleri uyandığı zaman beliren bir yaşlık vardır. Bu şeffaftır, uhu gibidir. Hani “uhu” diye bir yapıştırıcı var, sıktığı zaman bembeyaz çıkıyor, sürdüğü zaman da hafif uzuyor. Onun gibi de uzar. Biraz uzayan bir maddedir. Buna mezi derler. Ötekisi menidir. Kur’an-ı Kerim’de meni kelimesi geçiyor.

Mezi abdesti bozar, gusül gerektirmez. Yani öyle bir akıntı kendisinden gelen bir kimsenin abdestini tazelemesi gerekir; ama bu gusül almaya sebep olan bir olay değildir.

Gusül almaya sebep olan olay spermlerin, menilerin şehvetle dışarıya atılmasıdır. O zaman şehvetle dışarıya atılan şeyden gusül icap eder. Öyle olmazsa, böyle bir ıslaklıktan orayı temizleyip, onun sonunu alıp bekledikten sonra abdest almak gerekir. Abdesti bozulur, guslü gerekmez.

 

Bir de vedi denilen bir üçüncü malzeme vardır. Bu da bazen insandan gelir. Bu üçüncü malzeme de prostat salgısı diyorlar, orada birikiyor. Prostatta birikmiş olan evlat yapmaya mahsus olan bu spermli malzeme, orada fazla durduğu zaman, depo dolduğu zaman depodan taşıyor. Çünkü üretim bir taraftan devam ediyor; depo doluyor, depodan taşıyor.

Bu sefer insan idrar yollarında bir sıkıntı hisseder; “Bir şey takılıyor. Taş mı düşürüyorum, kum mu düşürüyorum?” gibi hafif rahatsızca bir şey olur ve oradan böyle bir şey çıkar. Bu kurumuş tutkala benzer. Kağıt yapıştırmak için beyaz tutkallar oluyor, kuru kuru, tutuk tutuk; ona benzer. Yani biraz katıcadır, pelte gibidir, pelteden daha serttir. Bu malzeme o depodan taşma malzeme olmuş oluyor.

Bu şehvetle gelmez. Hatta biraz da insanı rahatsız eder. “Allah Allah, bir sıkıntı oluyor, nedir?” derken bakar, böyle bir şey gelir. Bu da abdesti bozar. Onun arkası alındıktan, silindikten, temizlendikten sonra abdest alırsa insan, bu da guslü gerektirmez.

 

Demek ki mezi ve vedi denilen bu iki akıntıdan dolayı gusül gerekmiyor. Sadece meninin şehvetle dışarı atılmasıyla meydana gelen durumda, rüyada olsun, meşru bir şeyden sonra olsun, gayrimeşru bir sebeple olsun, ne sebeple olursa olsun şehvetle dışarıya çıktığı zaman, gusül abdesti almak gerekir.

Gusül abdesti de ağzı üç defa, burnu üç defa yıkayıp da bütün vücudu çok dikkatli bir şekilde hiç kuru yer kalmayacak şekilde yıkamaktır; boy abdesti diyoruz.

 

Evet, böyle bir soru sordu. Bilmek gerekiyor. Bilmeyenlere de söylemek gerekiyor. Bilmeyen yanlış işler yapıyor. “Böyle bir şey oldu.” diyor, camiye gelmiyor, korkuyor; “Ben acaba abdestsiz miyim, gusülsüz müyüm?” diye. Bunlar bilinsin.

Bazen imtihanda heyecandan olur. Adam sınıfta, imtihanda hoca soru soruyor, tir tir titremeye başlar; hadi orada ıslaklığı hisseder. Bu gibi şehvetle gelmeyen meniden dolayı da bir şey icap etmez. Şehvetle gelmiyor, ondan dolayı da yıkanmak gerekmez.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN