Nefsini terbiye eden müslümanlar, tüm tasavvufî kurallara uyarak keşfe ve yakîn ilmine ulaşabilir mi? Bazıları, “Keşif ve yakîn için kabiliyet gerekir. Nefsini terbiye eden herkes yüksek iltifatlara nâil olup, ilhama mazhar olamaz!” diyorlar; ne buyurursunuz?


 “Bu keşif ve kerâmet evliyâlığın şartından değildir.” der kitaplarımız... Gerçekten de öyledir. İnsanın bir keramet göstermemesine rağmen Allah’ın çok sevgili kulu olması vâkîdir ve böyle olabilir. Kerâmet gösterdiği halde, sû-i hâtime ile ahirete göçenlerin olduğu da vâkîdir, böyle de olabilir.

Keşif ve kerâmet bu yolun esası değildir. Bu yolun esası istikamettir, müstakîm olmaktır. Sırat-ı müstakîmde yürümektir. Şeriatin çizgisinde, Kur’an-ı Kerim’in yolunda, Rasûlüllah’ın yolunda yürümektir. En büyük kerâmet istikamettir. Yâni, bu yolda yürümektir, velev ki başka kerâmeti görülmese bile... Ama Allah gösterir. Bazen gösterir, bazen göstermez. Göstermek şart değildir.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN