Hocamız Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri’nin, “Aranızda Mehdî’nin askerlerini görüyorum.” dediği doğru mu?


Ben duymadım, benim duyduğum bir söz değil... Sıhhatli bir şahıs söylemişse, belki demiştir.

Ben böyle rüyaları, gördüğümüz bazı şeyleri anlatmayı sevmiyorum. Keşiften, kerametten, istikbalden bahsetmeyi, böyle gaybî birtakım şeyleri bahis konusu etmeyi, bir de böyle efelik taslamayı sevmiyorum. Şahsen insana bazı şeyler gösterilebiliyor, bazı şeyler söylenebiliyor, şu şöyledir, bu böyledir filân diye... Nitekim, Ebû Süleyman ed-Dârânî de ne diyor:

“—Hadisten ve ayetten iki delil olmadıkça kalbime gelen o fikir üzerinde günlerce duruyorum.” diyor.

 

Mehdî AS’ın nerede olduğu, yaşının ne olduğu, doğup doğmadığı gibi konularda çeşitli konuşmalar oluyor. Çıkmasının yakın olduğuna dair şeyler söyleniyor. Yalnız bir de, hocaefendilerin söylediği sözleri, bazı insanlar hocaefendilerin söylediği mânâya anlamıyorlar. Nitekim, bizim arkadaşlardan bir tanesi Mehdî meraklısı... Bir arkadaş Medine’ye gidiyormuş. Ona tembih etmiş:

“—Sor bakalım oradaki tanıdıklarımıza, bir bilgi var mı?” filân diye...

O da Medine’deki arkadaşların birisine sorunca, Medine’deki arkadaş:

“—Evet var... Geçen akşam rüyamda Mehmed Zâhid Efendi’yi gördüm. O bana dedi ki: ‘Falanca’ya söyleyin; hiç ben Mehdi falan tarihte çıkacak diye tarih verdim mi? Vermedim! Ona selâm söyleyin; o şu tarihi veriyor, bu tarihi veriyor... Ben tarih vermedim!’ dedi.” demiş.

“—Tamam, çok güzel bir işareti almış.” dedim.

Demek ki, Hocamız tarih verilmesinden, rakam verilmesinden memnun olmamış.

 

Meselâ, benim de bir gece —hiç ilgisi yokken, akşam o konuşulmamışken, o günlerde zihnimde yokken— rüyamda çok kesin bazı bir şeyler söylediler. Ama ben kimseye bir şey söylemek istemiyorum şu sırada... [1993]

Demiş olabilir, tutabilir, içimizdeki bazı kimseler belki onun askeri olabilme durumunda olabilirler. Ama bazıları Mehdî’nin askeri olacağız derken, şairin bir sözü var:

 

Gökte yıldız ararken nice turfa müneccim,

Gafletle görmez kuyuyu rehgüzerinde...

 

Mânâsı şudur ki: “İlm-i nücûma hevesli, astronomiye yeni öğrenci olmuş, müneccim olacak, yıldızlarla ilgili bilgileri öğrenip camide muvakkit olacak vs... Turfa müneccim demek; yâni tâze, yeni müneccim... ‘Kutup Yıldızı bu muydu? Çoban Yıldızı bu muydu?’ filân diye gökte yıldız ararken, nice tâze müneccim, gafletinden ayağının ucundaki çukuru görmez.” diyor şair... Önüne bak mübarek! Gökteki yıldıza bakacağına, bastığın yere bak!

Bu şakanın arkasından şuraya getirmek istiyorum: Bazıları Mehdî’yi beklemekten, şeyhe bağlılığı terk ediyorlar. Öyle yağma yok... Öyle saçma iş de yok... Yâni, sen önündeki kuyuyu görmezsen, cump diye kuyuya düşersin... Kafan gözün duvarlara vurur, kanar... Aşağıdan da belki çıkaramazlar seni... Onun için, yukarıda yıldız arayacağına, önüne bak!

 

Ben bazı arkadaşlara şöyle dedim: “Mehdi çıkacak! Tamam, çıkınca haber alırsak, Allah’ın izniyle hep beraber gideriz, tabi oluruz. Çünkü, tâbî olmak emrediliyor. Tâbî oluruz çıktığı belli olunca...” Peki, Mehdî çıkmamışken niye şu günkü vazifelerini yapmıyorsun? Daha çıkmamış! Çıkmamışken, niye şu anda üzerine borç olan vazifelerini yapmıyorsun?

Tekkeye gelmez, vazifeleri yapmaz, bağlantısının hiç esâmesi, emâresi yok... Sen mürid misin, değil misin? Çıktın mı, girdin mi, batın mı? Ne oldun, belli değil...

Böyle bir takım şeyler oldu. Ben bazı arkadaşlara dedim ki: “Bakın Mehdî kıyamet alâmetlerinden birisidir, çıkacak. Onun zamanında yaşayan insanlar, (Ve lev habven ales selci) buz üzerinde emekleyerek dahi olsa, ona ulaşıp, onun askeri olmaları lâzım!”

Sevban RA’ın rivayet ettiğine göre Peygamber SAS Efendimiz şöyle buyuruyor:[63]

 

سَتَطْلُعُ عَلَيْكُمْ رَايَاتٌ سُودٌ، مِنْ قِبَلِ خُرَاسَانَ!  فَأْتُوهَا وَلَوْ حَبْوًا

 

عَلَى الثَّلْجِ، فَإِنَّهُ خَلِيفَةُ اللهِ الْمَهْدِيُّ (الديلمي عن ثوبان)

 

RE. 298/2 (Setatlüu aleyküm râyâtün sûdün min kıbeli hurasân. Fe’tûhâ velev habven ale’s-selci feinnehû halîfetu’llàhi’l-mehdi) [Yakında size Horasan tarafından siyah bayraklılar gelecek. Kar üzerinde emekleyerek olsa da onlara iltihak ediniz. Zira onların arasında Allah’ın halifesi Mehdi vardır.]

Başka bir hadis-i şerifte: “İsmi Peygamber Efendimiz’in ismine benzeyecek, babasının ismi Peygamber Efendimiz’in babasının ismine benzeyecek, sîmâsı Rasûlüllah Efendimiz’e benzeyecek. Evsafı şudur, budur.” diye bildirilmiş,

Bu konuda kitaplar da neşredilmiş. Bu bir kıyamet alâmetidir netice itibariyle ama, Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki:[64]

 

إِذَا مَاتَ اْلإِنْسَانُ فَقَدْ قَامَتْ قِيَامَتُهُ (الديلمي عن أنس)

 

(İzâ mâte’l-insânü fekad kàmet kıyâmetühû) “İnsan kendisi öldü mü, onun kıyameti kopmuştur.” Ne Mehdî kaldı, ne başka bir şey! Öldü mü, bitti, onun kıyameti kopmuş demektir. 

Onun için, ölüm bize daha yakın olduğundan, dervişlikte biz Mehdî için telâştan daha çok ölüme hazır olmalıyız. Hemen ölecekmiş gibi hazır olmalıyız. Bu da, gafil olmamayı, görevleri ihmal etmemeyi gerektirir.

Dünün dervişi olan nice insan, bugün sapır sapır dökülmüştür, dervişlikten çıkmıştır. Dervişlikten düşmüştür. Dervişliğe uygun olmayan duruma gelmiştir. Bir takım şeyler yapacağız diye tasavvufu, tarikatı inkâr durumuna gelmiştir. Kuş kadar beyni ile, şu kadarcık bilgisi ile bu duruma gelmiştir. Bunlar yanlıştır. Mehdî sevgisi hepimizin içinde vardır. Mehdî’ye bağlanmak arzusu hepimizin arzusudur. Ama, durum böyledir.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN

[63] Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.323, no:3470; Sevban RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.XIV, s.38679.

 

[64] Lafız farkıyla: Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.285, no:1117; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.XV, s.1072, no:42748; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.1615, no:2618; Süyûtî, Câmiu’l-Ehàdîs, c.IV, s.65, no:2781.