El-hamdü li’llâhi rabbi’l-àlemîn… Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve men tebiahüm bi-ihsânin ecmaîn… Ve lâ udvâne illâ ale’z-zàlimîn…


Mâlûm bir partinin sorumlu üst yöneticileri hakkında, bana sorulan sorular üzerine yaptığım zorunlu açıklamaların, haftalık bir dergi tarafından ele geçirilip neşredilmesi basında çok geniş yankılar uyandırdı. Üzgünüm, Allah, haberi onlara iletenlerden hesap sorsun. Çünkü konuşmalar, meclislerdeki emanetlerdir, onları başkalarına izinsiz açanlar, emanete hıyanet etmiş olurlar.

Ama hayret ettim, her kesimden, bildiğim, bilmediğim insanlar ziyaretime geldi, fikir ve tespitlerime katıldıklarını, beni desteklediklerini bildirdiler. Parti ile ilgili kardeşlerimden bazı tenkid ve endişe izhar edenler; iyi niyetle, ara bulmağa çalışanlar da oldu. Her halde bilmediğim yerlerde aleyhime konuşanlar da olmuştur. Normal karşılarım.

Çünkü bir insan bir iş yapınca, onu beğenenler de, tenkid edenler de çıkabilir. Bizce mühim olan Allah-u Teàlâ’nın beğenmesi ve razı olmasıdır. İnsanlar içinde de Allah dostu, takva sahibi, ilim ve irfan erbabının beğenmesi değer ve önem taşır; konuyu bilmeyenler, işin içyüzüne vakıf olmayan, çizmeden yukarıya çıkan; gıybete, dedikoduya, yalana, iftiraya sapan, ters ve yanlış konuşanlar ise, birçok vizr ü vebal ve günah yüklenir, ahirette hesaba çekilir, cezalarını görürler.

 

Bizim mâlûm İslâmcı siyasi harekete katkımız çok büyüktür. Buna rağmen partiyi yöneten bazı mes’ullerin, dostlukla bağdaşmayan, kardeşliğe ve ortaklığa sığmayan, İslâm’ın yüce ahlakına, tasavvufun ince adabına, ahde vefaya, iyiliğe şükran borcu hissetmeye aykırı düşen bazı tutum yönetim, direktif ve davranışlardan dolayı zaman zaman ikazlarımız ve kırgınlıklarımızı ifade edişlerimiz olmuştur; amma dinleyen ve anlayan olmamıştır.

Sabır ve tahammüllerimiz yıllarca devam etmiş, ama üst yönetimin bizi fevkalade üzen ve zarara uğratan tutumları izale edilememiştir.

Nihayet bardağı taşıran bazı olaylar zuhur etmiş, partinin Yalova Eğitim Semineri ve devamı toplantılarında çok müessif konuşmalar yapılmıştır. Biz bunlar üzerinde dergimizin 1990 Ocak ve Şubat sayılarında bazı açıklama ve ikazlar yayınladık ve sonucu dikkatle izlemeğe başladık. Partide maalesef bir düzelme olmadığı gibi gıybet ve suizan, husumet ve adavet, yalan ve iftira mekanizması ile şahsımız ve yolumuz yıpratılmağa var gücüyle devam edildi, ipler koparıldı.

Bu yeni durum ise bize, yalan yanlış fikirleri cevaplandırma ve konuyu efkar-ı umumiyemize açma hakkını vermektedir.

 

Üzülerek belirteyim ki o siyasiler, hizmetine ve desteğine verdiğimiz kardeşlerimizin bizden kopmasını sağlamağa çalışmış, yoğun yanlış propaganda ile fikir ve gönülleri bulandırmış, ihvanın inanç ve edep yapılarını zedelemiş, müslümanları birbirine düşürmüş, ahidlerini zedelemiş bulunuyor.

Halbuki garibanı hor görmemek lâzımdır; bizim de sevgiye, saygıya, korunmaya, desteğe ihtiyacımız vardır; çünkü çok ağır yükler yüklenmişiz, çok zayıf ve biçareyiz. Tüm yükleri bize yüklemek insafa sığmaz. Bizim koca bir teşkilatla uğraşacak vaktimiz ve gücümüz yok ki!

Ama hayret edilecek bir şeydir parti, siyasi rakipleri ile değil de, bizim gibi kendisini en son noktaya kadar destekleyenlerle uğraşıyor; kendisinden farklı yumuşak ve sevgiye dayalı üslupla halka ve hakka hizmet etmek isteyenlere anlayış göstermiyor, hayat hakkı tanımak istemiyor, şiddetli rekabet ve husumet yapıyor. Ayrıca dinin ve tasavvufun kurallarını keyfi yorumluyor. İşine geldiği zaman mezhebimizin kabul etmediği işleri yapıyor. Bunların gerekirse müşahhas misallerini açıklayabilirim. Bizim bunları kabul etmemiz imkânsızdır.

 

Ayrıca parti genel kurumuyla tüm inanları ısındıracak, hepsini kardeşçe kucaklama vasfını yitirmiş görünüyor. İçte ve dışta pek çok kızgın ve küskün peyda etmiş; dostça ve haklı ikaz ve tenkitte bulunanları dışlamıştır. Karşısında olan iyi niyetli insanları suçlama ve karalama yoluna gitmiş, baştan beri daima adam harcamıştır. Yâni tüm müslümanlarla uyum içinde, dostça, halka halka çalışan, birleştirici, kavuşturucu, geliştirici, çalışma yapamadığını fiilen göstermiş; senelerce onun salâhını ve ıslahını ümitlerini boşa çıkarmış, şimdi tam bir şahıs, saltanat partisi olmuş, kayd-ı hayat şartıyla başkanlık sistemini benimsemiştir.

Bunu hiç doğru bulmuyorum. Bu dava kimsenin şahsî malı değildir, hizmetliler gereğinde değiştirilebilmelidir; çünkü beşer kusurdan hali olamaz. Rakipsiz, murakabesiz, meşveretsiz, alternatifsiz, hürriyetsiz bir çalışma tarzıyla başarıya ulaşılamaz.

 

Bu görüşlerde yalnız olmadığını sanıyorum. Mesele, şerefsizce iddia edildiği gibi, pastadan daha büyük bir dilim koparmak veya tam parti % 10 barajını aşacak iken pişmiş aşa su katmak veya şu veya bu siyasinin aldatmasına ve oyununa gelmek veya dış güçlerin ajanı ve maşası olmak saçmalarıyla geçiştirilemez.

İslâmcı kesimde yeni partilerin resmen kurulmuş olması veya daha başkalarının kurulmak istenmesi hiç şüphesiz ki yaygın bir hoşnutsuzluğun işareti olup, mevcut İslâmcı partinin tasvip edilmediğini açıkça göstermektedir.

Partide çok emeğimiz ve büyük hissemiz var… İçinde çeşitli kademelerde halen çalışmakta olan pek çok has, halis ve hakikatte kardeşim mevcut… Onları seviyor ve sayıyorum, kimseyi üzmek ve kırmak istemem, dost acı söyler, düşman güldürür, sözlerimiz, ülkemizin halkımızın ve ülkümüzün selameti içindir.

Mevcut şartlara ve gidişe bakılırsa bu davaya inananların yakın bir gelecekte siyaset konusunda daha köklü, daha güçlü, daha başka tedbirleri almak, zorunda kalacakları anlaşılmaktadır.

Allah hayırlısını nasib etsin.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN