Bir dergide okudum: Buhàrî’de mevcut olan iki hadise göre, Peygamber Efendimiz elenmiş undan yapılmış ekmek yememiş. İhyâ’da da, “Ümmetimin en kötüleri, buğdayın özünü yiyenlerdir.” dediği görülüyor. Şir’atü’l-İslâm adlı eserde de, İslâmiyet’te ilk bid’atlerden birinin unu elekten geçirmek olduğu ifade ediliyor. Aynı eserde satmak için değil de, ev için yapılan ekmeklerde buğday ile arpanın karıştırılmasında bereket olduğu naklediliyor. Sünnete uymak için arpa ve buğdayın dolap veya hayvanlar yardımıyla değil de, bizzat el ile öğütülmesi gerektiği dile getiriliyor. Bu konuyu açıklar mısınız?


Şunu söyleyeyim ki, İslâm tevâzuu emrediyor. Giyimde, yemede itidali tavsiye ediyor. Peygamber Efendimiz’in hareket tarzı da öyle... Bu işlerde lükse, şatafata kaçmamayı tavsiye ediyor. O bakımdan, o zamana göre unun elenmesi lüks bir şey olması dolayısıyla —yâni elenmeyince kaba saba oluyor, elenince güzel bir has ekmek oluyor— böyle buyrulmuş.

Bu meselelerde Peygamber Efendimiz’in doğrudan doğruya söylediği şeyi, tavsiye ettiği şekilde yapmağa çalışmak, en iyisidir. Çünkü, bazı şeylerin hikmetini biz anlayabiliriz, bazılarını anlayamayız. Meselâ; şimdi çok iyi anlıyoruz ki, aslında buğdayın ununu eleyenler, buğdayın kıymetli kısmını elekte bırakıyorlar, kıymetsiz kısmını yiyorlar. İşin aslı öyle... B vitamini, diğer vitaminler, kıymetli besleyici şeyler kepeğinin içinde...

Peygamber Efendimiz’in yaptığı şey daha güzel... Elbette, müslümanlar mânâsını anlasa da anlamasa da, tam Peygamber Efendimiz’in yaptığı şekilde hareket ederlerse uygun olur.

 

Yalnız bugün, bu işler fabrikasyon hale gelmiştir. Çok kimse ekmek yapmıyor. Halkın %95’i gidip fırından alıyor ekmeği ve bu işle meşgul olmuyor. Fırınlar da eliyorlar, elemiyorlar, şöyle oluyor, böyle oluyor... Bu mesele şimdi, bir lüks meselesi olmaktan ayrı bir mesele haline gelmiştir. Lüks meselesi değildir. Belki öteki türlü hareket etmek, bir başka külfet durumuna gelecektir. Halka kolaylaşmış olan bir şeyi tekrar yokuşa sürmek, zora götürmek, fıkhın kaidelerine aykırıdır. Doğru bir şey değildir.

Millet ekmeğini alsın fırından... Afiyetle yesin, Allah’a şükretsin; öbür ibadetlerine, taatlerine koşsun! Ama kendisi ekmek yapma durumunda olan kimseler varsa; köyde oturup, kasabada oturup bu imkâna sahip olan, zâten böyle yapmakta olan kimseler varsa; onlara da tavsiyemiz, kepeğini ayırmasınlar! Çünkü hem sünnete uygundur, oradan kârları var; hem de vitaminler bakımından, besleyicilik bakımından daha iyidir, oradan kârları var...

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN