Ben mâlî müşavirin yanında staj görüyorum. Vergi dairelerine gidiyorum. Burada istemeyerek rüşvet vermek durumunda kalıyoruz. Bu konuda ne tavsiye edersiniz?
Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:[42]
الرَّاشِي وَالْمُرْتَشِي فِي النَّارِ (طس. عن ابن عمرو)
ME. 649 (Er-râşî ve’l-mürteşî fi’n-nâr.) “Rüşveti veren de, alan da cehennemdedir.”
Râşî ve mürteşî, rüşvet kelimesinden gelen iki kelime... Biz rüşvet diyoruz, Araplar daha ziyade rişvet diyorlar. Yâni, haksız işini yaptırmak için, işin başındaki memuru vazifesini yapmaktan saptırmak, haksızlığa göz yummasını sağlamak için verilen para... Râşî, rüşveti veren kimse... Mürteşî de, rüşveti alan kimse...
Aslında bununla mücadele etmek için, vermemeye de direnmek lâzım! Almamak gibi vermemek de bir direnmedir, savaştır. Mümkünse vermeyecek.
Bir yerde rüşvet almak istemişler. Bizim bir arkadaşımız:
“—Vermiyorum. İşimi yapmayacaksanız yatağı yorganı getireyim, şuraya yerleşeyim, burada kalayım.” demiş. Bakmışlar ki çok sağlam duruyor;
“—Geç.” demişler.
Biraz direnmek lâzım. Ama en son parantez içinde bir şeyi de, fetvayı da söyleyeyim.
“—Bir insanın zaten kendisinin hakkı olan normal bir işlemini karşı taraf yapmıyorsa onun da işi acilse o zaman kendi hakkının yerine gelip de işinin yürümesi için verebilir.” diyorlar ama bu iyi bir şey değil.
Çünkü alıştırmış oluyorsunuz. Belediyede bizim bir arkadaş anlatıyor. Fen İmar müdürlüğüne gelmiş, oturmuş. Önüne gelen evrakları hemen imzalıyor, hallediyor, bitiriyor. Bir daireye, bir apartmana gidecekler, oraya iskân ruhsatı verilecek. “Usulüne uygun yapıldı mı yapılmadı mı?” bakılacak. Gitmiş, bakmış; usulüne uygun. Meslekten mahzuru yok. Basmış imzayı. Arabayla dönerken müteahhit:
“—Beyefendi! Allah razı olsun. Sizden önce şu kadar zamandır, bu kadar aydır bu iş için müracaat ediyordum, uğraşıyordum, olmuyordu. Siz bir günde hallettiniz. Şu zarfı kabul buyurun.” demiş. Eline bir zarf vermiş. Bizim arkadaş şoföre:
“—Arabayı kenara çek!” diyor.
Adamın yakasına yapışıyor:
“—Be herif! Ben senden bir şey istedim mi? İşi yaptım bitirdim, imzayı da attım.”
“—Beyefendi! İstemediniz ama ne yapayım ötekiler beni çok uğraştırdılar. Sen işimi hemen hallettin.”
Bizimki kızıyor:
“—Ben senden bir şey istedim mi? Siz bu kötü huyunuzla bu rüşvete alıştırıyorsunuz. Vermeyeceksiniz! Ben senden istemedim ama herkes benim gibi sağlam olmaz ki. Dayanamaz alır. ‘Yan cebime koy bari!’ deyiverir.”
En iyisi almamak. Almak haram.
Rüşveti alan da veren de ikisi de cehennemlik. Çünkü bir işlem iki taraflı tamam oluyor. Faiz almak da günah, vermek de günah. İçki içmek de günah, taşımak da günah. İçtirmek de günah, sunmak da günah; hamallığı bile günah. Faiz işleminde faiz alan da veren de günahta. Kâtibi de günahta.
Hadis-i şerifler böyle bildiriyor. Haram bir işin teşekkülünde hangi halkasında noktasında olursan ol; doğru olmuyor.
[42] Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.II, s.296; Mu’cemü’s-Sagîr, c.I, s.57, no:58; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.284, no:3314; Abdullah ibn-i Amr RA’dan.
Bezzâr, Müsned, c.III, s.247, no:1037, Abdurrahman ibn-i Avf RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.VI, s.113, no:15077; Mecmaü’z-Zevâid, c.IV, s.359, no:7026; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XIII, s.160, no:12817.