• /
  • Kütüphane
  • /
  • Yeni Dönemde Yeni Görevler
  • /
  • 41 ilâ 60. sayfalar
21 ilâ 40. sayfalar

Aziz ve muhterem kardeşlerim, ilme çok önem verin!.. Kur'an'ı öğrenin, hadisi öğrenin, dinimizi öğrenin!.. Ama, bizim metodumuz sabır ve sevgi metodudur. Meşakkati vardır, sıkıntısı vardır bu yolun... Hizmetin dertleri vardır. Sabrederiz, uykusuz kalırız, aç kalırız, yaralanırız, parasız kalırız... Para vermemiz gerekebilir, çok koşturmamız gerekebilir, terlememiz gerekebilir... Sabredeceğiz ve hizmetimizi severek yapacağız. Bizim metodumuz sevgidir. Sevgi ile pek çok kapı açılır. Şiddetle açılmayan pek çok kapı sevgiyle açılır. Bizim tasavvuf yolunun metodu sevgidir. Bizim büyüklerimiz, bir çok ülkeleri sevgiyle fethetmişlerdir. Top girmeden, tüfek girmeden, asker girmeden sevgiyle fethetmişlerdir. Bizim metodumuz odur. Yunus'un metodu odur, Eşrefoğlu Rumî'nin metodu odur, İbrahim Hakkı Hazretleri'nin metodu odur. Şeyh Yusuf-u Hemedânî Hazretleri, doksanbin Mecûsî'yi müslüman etmiş... Savaşla mı?.. Hayır!.. Kavgayla mı?.. Hayır!.. Severek, dostlukla, ziyaret ederek, evine giderek, gelerek, iyilik yaparak... Savaş, son çaredir muhterem kardeşlerim!.. Allah yolunda kıtal, savaşma; bıçak kemiğe dayandığı zamandır. Ondan önce yapılacak çok işler vardır.

41

İslâm'ı bilmeyen insanlar, işi savaş tarafına götürerek, en son işi en başta söyleyerek; müslümanlığı savaş dini, kan dini, hunharlık dini gibi göstermeye çalışıyorlar. Avrupa'nın metodu budur. Bu değil bizim metodumuz!.. Balkanların fütuhatı sevgiyle olmuştur, dervişlerle olmuştur... Ortaasya'nın fütuhatı dervişlerle olmuştur... Endonezya'da İslâm'ın yayılması dervişlerle olmuştur... Afrika'da İslâm'ın yayılması dervişlerle olmuştur... Silâhla olmamıştır!.. Silâhla, harble olmamıştır. Bizim metodumuz sevgidir. Sevmeyi öğreneceksiniz, sevgiyle hareket etmeyi öğreneceksiniz!..

Sevgi, bir çok yaraları tedavi eder... Sevgi, bir çok müşkilleri halleder... Sevgi, bir çok kapıları açar... Sevgiyle papaz müslüman olur... Sevgiyle hareket ettiğin zaman, saygıyla hareket ettiğin zaman, centilmence hareket ettiğin zaman, ahlâk-ı hamîdeyle hareket ettiğin zaman, halim selim olduğun zaman, herkesin gönlünü kazanırsın... Sert olduğu zaman, etrafında kimse kalmaz insanın.

Bana Suud'da sordular... Bir sahurda topladılar Cidde'de... Türkiye'den gitmiş başka profesörler davetli... Dediler ki: "Türkiye'de %99 müslüman var ama, niye büyük bir İslâmî gelişme yok?.." dedim ki: "Bir kere gelişme, yardım Allah'tandır. Allah'a dayanmayan bir çalışmanın faydası olmaz, bu bilinsin!.." Allah dilemediği zaman, olmaz. Allah'tan istememiz lâzım, dua etmemiz lâzım.. Dua ettik, bak nasıl yağmur yağıyor!.. Demek ki bu memlekette, bu diyarda, halâ ağzı dualı ve makbul insanlar varmış.

42

Niye, yağmur için dua ediliyor da, İslâm'ın gelişmesi için dua edilmiyor?.. Niye, Fatih Camii'nde, şu müslümanlık gelişsin diye bir dua edilmemiş şimdiye kadar?.. Ne materyalist insanlarız biz yâ!.. Ne maddeci insanlarız biz... Yağmur kesilince, onbeşbin kişi Fatih Camii'nde toplanıyor, bir o kadarı Eyüb Camii'nde toplanıyor; ağlıyorlar, "Yâ Rabbi, yağmur gönder!" diye; İslâm gidiyor ama, hiç kimsenin kılı kıpırdamıyor... Giderse gitsin. Çünkü, evinde kendisi Kur'an okuyor, tesbih çekiyor; yetiyor... Olur mu öyle şey?.. Yağmurun umûmî yağdığı gibi, İslâmın gelmesi için, müslümanların kurtulması için niye dua yapmıyorsun?.. Yağmuru dua ile yağdırıyor da Allah, İslâm'ı dua ile geliştirmez mi?.. Geliştirir... Allah kimin duasını kabul eder?.. Tabii, sevdiği kulun duasını kabul eder. İlkönce bu.

İkincisi: Kur'an-ı Kerim'de Allah-u Tealâ Hazretleri, Peygamber Efendimize buyuruyor ki:

(Febimâ rahmetin minallahi linte lehüm) "Ey Rasûlüm, Allah'ın lütfu eseri olarak, Allah'ın lütfuyla, keremiyle, Allah yardım etti de, Allah öyle ilham etti de, çok şükür ki, onlara mülâyim davrandın... O etrafındaki kusurlu müslümanlara mülâyim davrandın." (Velev künte fazzan galîzal kalbi, len faddû min havlik) "Eğer katı kalbli olsaydın, etrafından dağılır giderlerdi." diyor. Demek ki, insanları birleştiren, toplayan güzel huymuş, tatlı dilmiş, temiz kalbmiş, ahlâk-ı hamîdeymiş, cömertlikmiş... İnsanları darmadağın eden de haşinlikmiş, sertlikmiş, kavgaymış, terslikmiş... Onun için, Türkiye'de bir şey olmuyor... Onun için, o kadar destekliyoruz, şöyle yapıyoruz, böyle yapıyoruz; fazla bir şey olmuyor. Neden?.. Sertlikle bir şey olmaz, kavgayla olmaz, edebsizlikle olmaz, kaş çatmayla olmaz, suçlamayla olmaz... Anlayacaksın, anlayış göstereceksin, yumuşak davranacaksın, seveceksin... Palavradan sevmekle de olmaz, yapmacık sevgiyle de olmaz; gerçekten seveceksin... "Bu, Allah'ın kulu!" diyeceksin. "Bu, Hazret-i Adem Atamızdan benim kardeşim, hemcinsim!" diyeceksin. "Yanılmış. Ben de bir ara yanlış işler yapmıştım. Bu da inşaallah düzelir." diyeceksin, yumuşak davranacaksın.

43

Bazı müslümanlar hapse girdiler de, hapisten Berbat Süleyman'ı müslüman ettiler, öyle çıktılar... Berbat Süleyman adını almış olan, saçını usturaya vurmuş olan adam, müslüman olarak çıktı hapisten... Düzelir insan. Berbat Süleyman, güzel müslüman olabildiği gibi; Hazret-i Ömer, Peygamber Efendimizi öldürmeğe çıkmışken, akşama müslüman olduğu gibi olabilir. O bakımdan, bizim metodumuz sabır ve sevgidir; bunu öğrenin!..

Kavga gürültü değildir. Yumrukla bir insanın İslâm'a geldiği görülmüş değildir... "Ulan, buraya gel! Ya müslüman olursun; ya da, bir yumruk atarım, burnunu dağıtırım!.. Burnunu kanatırım. Otuz iki dişini eline veririm. Şöyle yaparım, böyle yaparım..." Böyle bir yolla bir kimsenin müslüman olduğu, görülmüş değildir muhterem kardeşlerim!.. Ulanla, kavgayla, gürültüyle olmaz; o, en son yoldur. Yâni:

(Femeni'tedâ aleyküm, fa'tedû aleyhi bimisli ma'tedâ aleyküm) "Size kim tecâvüz ederse, tecâvüz miktarınca siz de ona karşılık verin!" deniliyor. O, en son çaredir. Ama, ondan önceki çare sevgidir, sabırdır.

44

Karşındaki insanı sevmeyi öğreneceksin. Sevilecek tarafını bulacaksın. Optimist olacaksın, iyimser olacaksın... Diyor ki, bir büyük: "Gülün dikeni olduğunu düşünüp de tenkit etmek, olabilir." Dikenli, elimi kanattı; şuna bak, hançer gibi dikenleri var... "Dikenli bir çalıda, gül gibi güzel kokulu ve güzel görünümlü bir çiçeğin olmasını düşünmek; bu, optimist, iyimser düşüncedir." Yâni, o dikenlerin arasında çok çirkin kokulu, pis bir şey de olabilirdi. Öyle değil. Bak, ne güzel bir çiçek açmış!.. Her insanın dikeni vardır, gülü vardır. Gülünü göreceksin, ordan seveceksin... "Dikenini sev!" demiyoruz. "Dikenini medh et, dalkavukluk et!" demiyoruz.

Sevdin mi yakalarsın bir insanı... Sevgi her şeyi halleder. Baba çocuğunu döver, doğru yola gelsin diye. Gelmez çocuk; inat eder, evden kaçar. Anne sever, annesinin hatırına gelir. Onun için, sevgi bizim metodumuzdur, tasavvuf metodudur. İslâm'ın yayılması böyledir. Sevgi metodunu hiç ihmal etmeyin, gözardı etmeyin!.. Zaten içiniz kâmil bir iman ile pırıldadığı zaman, seversiniz. O iman, o sevgiyi zaten meydana getirir. Sevgi dolu olur insan... Mahlûkatını sever insan... Yaradılanı yaradandan ötürü hoş görmeye başlar; Yunus gibi coşkunlaşır insan... Eşrefoğlu Rûmî gibi olur; "Balığın canı su içre diridir. / İlâhî balığı gölden ayırma!" dediği gibi sevgi dolu olur insan...

45

Tekkelerimizde, dergâhlarımızda, tasavvuf yolumuzda bizim öğretmek istediğimiz, sevgidir. Kardeş olun, birbirinizi sevmeyi öğrenin!.. Kusurluyu da kusuruna rağmen sevmeyi öğrenin. Öteki insanları da, "Belki bir zaman gelir, müslüman olur." diye sevmeyi öğrenin. "Bu İtalyan'dır, bu İspanyol'dur, bu İngiliz'dir, bu Amerikalı'dır; belki müslüman olur...O iman cevherini belki yeşertebilirim, yanına bir sokulayım." diye düşünün.

Amerika'ya gittim ben; Amerika'da kardeşlerimiz anlattılar: Teksas'lı bir yahudi --zengin, petrol kuyusu sahibi-- müslüman olmuş. Dedim: "Yâhu, yahudi de müslüman olur mu?.. Yâni, gerçekten müslüman olmuş mu?.." "Hocam! Camiyi süpürüyor, kapının eşiğinde oturuyor; o kadar tevazu sahibi... Diz üstü oturuyor, o kadar saygılı..." dediler. Olur. Sevgiyle olur muhterem kardeşlerim!.. Sevgiyi unutmayın, sevgiyi öğrenin!..

Bizim çok düşmanlarımız var; Allah yardımcımız olsun... Şeytan; usta bir düşman. Hazret-i Adem Atamız'dan beri başımıza musallat... Nefis; içimizdeki düşman... Rakibler; müslümandır ama, senin iyiliğini istemez, ayağına çelme takar. Mü'mindir ama, hasetçidir, müşahindir. Bak, "Berat gecesinde Allah herkesi affeder, çok insanı affeder, şu kabilenin koyunlarının tüyleri adedince insanı affeder." diyor da Peygamber Efendimiz; affedilmeyenlerin arasında, "Namussuz kimse, içkiye müdavim kimse..." diyor. Bir de diyor ki: "Müşâhin; kalbinde müslüman kardeşine karşı kin kaynayan, fokurdayan, adâvet olan kimse. Onu da affetmez." diyor. İki müslüman birbirine küs, dargın olduğu zaman, barışmadıkça, küslükleri devam ettiği zaman, Allah onların affını da tehir ediyor; "Hele bir barışsınlar, ondan sonra düşünürüz." diyor.

46

Onun için, içimizde böyle şeyler var. Yâni, herkese ajan demiyoruz; belki ajan değil ama, rakibler var, hasetçiler var... Karışık, garib davranışlar görüyoruz. Belki, metodunu bilmiyorlar, ilimden uzak oldukları için... Sahte bir takım organizasyonlar var; topluyorlar, ondan sonra toptan satıyorlar!.. Topluyor müslümanları etrafına; ondan sonra toptan satıyor... Götürüyor, olmadık yere bağlıyor... Bunlara dikkat edin!.. Mü'min feraset gözüyle bunları anlayabilir ama, ben yine ikaz edeyim: Pasifize ediyorlar, oyalıyorlar!.. "Ha oldu, ha olacak... Ha gayret, biraz daha, biraz daha..." Hiç bir şey yok!.. Bekle, bekle, bekle; hiç bir şey yok... Neden?.. Maksadı oyalamak!..

Muhterem kardeşlerim! Kâfir doğrudan doğruya Türkiye'ye gelip de Mü'minlerle uğraşmaz!.. Nasıl uğraşır?.. Onların gelişmemesi için düzenler kurar, öyle uğraşır. Onun için, benim burda ümidim, hakkı görebilme kabiliyetinizde... Yâni, hakkı görebilirseniz, görürsünüz. Göremezseniz; siz de bir yere takılırsınız, eveler gevelersiniz... Çocukların dişleri çıkacağı zaman, plastik bir şey veriyorlar eline; elinde tutuyor, boyna ısırıyor... Dişlerinin kaşıntısı geçiyor, o kadar. Bir iş yaptığı yok, bir yemek filân değil. Bir şey değil, sadece eveleme geveleme oluyor. Onun için, hizmet ediyorum diyen insanları, hizmet ediyorum diyen organizasyonları, irfan ile, irfan teraziniz ile tartın!.. Kimseye peşin bir ön yargı söylemiyorum, hürsünüz!.. Allah akl-ı selim versin, irfan versin; irfan teraziniz ile tartın.

47

Hakkı bilirseniz, kimin hak ehli olduğunu anlarsınız. Hazret-i Ali Efendimiz de öyle diyor: "Önce hakkı bil, kimin hak ehli olduğunu o zaman anlarsın!" diyor. "O adamın, bu adamın peşinde koşmakdan önce, hakkı bil! Hangi adamın hakkın ehli olduğunu, beraber yol arkadaşlığı yapılabilecek insan olduğunu o zaman anlarsınız." diyor. Bu çok önemli!.. Allah, yanlış yollarda ömür tükettirmesin...

Sonra, bazı insanlar, müslümanların çalışmasını engellemek için şöyle bir metod uyguluyor: Müslümanların arasına giriyor, fren vazifesi görüyor!.. Yâni, işi götürmüyor, yavaşlattırıyor; o da bir kâr diyor. Hem müslümanların arasında olduğu için konuşmaları duyuyor, fikirleri kararları duyuyor, öbür tarafa iletiyor; hem de fren yapıyor... Hızlı giden şey, hızlı gitmiyor, yavaşlıyor... Yâni, işi yavaşlatma grevi diye bir grev var ya; doğrudan grev yapsa, kanunlara aykırı... İşi yavaşlatma grevi yapıyor. Bir şey yapıyoruz sanıyorsun, ama yapılmıyor.

Onun için, ben diyorum ki, böyle birtakım şeylere körükörüne bağlanmak yok!.. Her birinize istiklâl tavsiye ediyorum, hürriyet tavsiye ediyorum. Hür olun, hizmeti kendiniz tesbit edin, yapmaya çalışın!.. Bir başkası engellerse itibar etmeyin! O hizmeti yapmak isteyen öteki insanlarla işbirliği yapın!.. Ama, hedefi hiç kaçırmayın! Hizmetten hiç geri kalmayın! Hiç bir şey sizi oyalamasın!..

48

"Yaptık, yapacağız, edeceğiz..." Bir şey yok!.. Yirmi sene geçiyor, otuz sene geçiyor; ortada bir şey yok!.. "Şuraya hizmet edeceğiz, buraya hizmet edeceğiz..." Ölçün, ne hizmet yapmışsınız?.. Gel bakalım, bir muhasebe yapalım... Senede bir muhasebe yapılır, mal sayımı yapılır dükkânda; kârlar zararlar tesbit edilir. Senede bir yıllık bir değerlendirme olur. Yâni, bu kadar sene geçmiş, bir muhasebe yapılmamış... Şunun altına bir yekûn çizgisi çizelim; gelirleri, giderleri, aktifleri, pasifleri bir hesaplayalım... Bakalım ne yapmışsın, ne koymuşsun ortaya?.. Yâni, koca koca laflar, meydanlarda nutuklar... Ama, "Ne yapmışsın, görelim!" diye, hesap sorucu olun, takib edici olun muhterem kardeşlerim!.. Hayrı körükörüne yapmayın! Hizmeti körükörüne yapmayın!.. Sonucunu görerek yapın, ikna olarak yapın!.. Aldanmayın, oyalanmayın!..

Sonra, yanlış hedefler gösterirler: "Düşman şurda, şu tarafa gidin!.." Yahu orda düşman yok! Oraya gideceğim de ne olacak?.. Asıl düşman şurda... Asıl hedefleri şaşırmayın!

49

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Allah'a hamd ü senâlar olsun, Allah bizi dinlerin en güzeli olan İslâm'la müşerref eylemiş. Ben, dünyanın başka İslâm ülkelerini de geziyorum; Allah'ın iyi kulları hiç bir yerde eksik değildir. Elhamdülillah, Allah bize güzel bir yol nasîb etmiş, gerçekleri görme nimetini nasib etmiş, güzel müesseseler kurmayı nasib etmiş... İslâm'a hizmetin çeşitli yolları vardır, müesseseleri vardır. İslâm, bir kimsenin hizmetiyle yürüyecek hale gelirse, o kimseyi yok ederler!.. Emperyalizm, tek hedef haline gelmiş olan insanı yok eder. Öldürürler!.. Seyyid Kutub gibi, falanca gibi, filânca gibi... Hani, İsrail gitti, Tunus'ta Ebû Cihad'ı öldürdü... Yaser Arafat'ı öldürmedi de, ötekisini öldürdü. Çünkü, berikisi ajan, kukla...

Tek hedef haline geldi mi, bir hayır ehli mücahidi öldürürler. Ziyâül Hakk'ı --kendisi devlet reisi olduğu halde, bir su-i kasde kurban gitti-- öldürdüler... Ne yapmak lâzım?.. Hizmeti yaygınlaştırmak lâzım, herkesin lider olması lâzım. Ellibeş milyonu da öldürecek değiller ya!.. Bir milyarı da öldürecek değiller ya!.. Emperyalizm ve sömürü, bu işini nasıl yürütüyor?.. Aldatma yoluyla... Birkaç lideri temizledi mi, Pakistan elinde... Birkaç lideri temizledi mi, Irak elinde... Birkaç lideri temizledi mi, Mısır elinde... Böyle gidiyor bu işler.

50

Öyle olmamalı, hizmet yaygın olmalı; her müslüman lider olmalı!.. Her müslüman gayretli olmalı!.. Her müslüman lider olsa, on tanesini öldürseler ne olur?.. Hizmet yine gider, bayrak yere düşmez... Hizmet, hiç bir şekilde aksamaz hale gelmeli. Onun için ben, sivriltilmiş liderlerin karşısındayım; birkaç bakımdan... Yâni, "Tek lider, vazgeçilmez insan..." Öyle şey olur mu?.. "Şu adamı ben beğenmiyorum, bir şey beceremez!" Sen fırsat ver, bak neler becerir. Hocalara hiç görev vermemişler, pasif olmuş. Versen, o da bir hizmet yapar. İttiba etsen, iktidâ etsen, tabi olsan, yük yüklesen; herkes öğrenir her şeyi... Acemilik süresi bir ay sürer, iki ay sürer, altı ay sürer, bir sene sürer; öğrenir. Siz de öyle...

Her biriniz lider olacaksınız!.. Lider olmalısınız. Aksi halde, İslâmî gelişmeyi söndürür bu emperyalistler... Çünkü, dünyanın her yerinde elleri var, kulakları var... Muhterem kardeşlerim! Bakın, Filistin'deki çocuklarla başa çıkamıyorlar. Neden?.. Tek lider olmadığı için!.. Tek lider olmadığı zaman baş edemezler. Filistin'de, elinde silâh olmayan, taşla askerlere saldıran çocuklara diş geçiremiyorlar. Onun için, hizmeti yaygınlaştıracaksınız.

51

Ben size bir hatıramı anlatayım: Almanya'da birisi beni çağırdı. Hocamızın da tanıdığı bir kimse idi. "Pekâlâ görüşelim!" dedik. Görüşme talebi ondan geldi. Benim sınıf arkadaşım, çok kıymetli bir kardeşim var; "Hocam, bu biraz karışık bir adam; yâni, ajan filan olabilir!" dedi. "E, olsun. Bir göreyim bakayım, ne istiyor benden?" dedim. Bana diyor ki: "Bu Almanya'daki müslümanları birleştirelim!" Sonra, bizim olduğumuz şehre geldi, yine çağırdı beni; "Falanca oteldeyim, görüşelim!" dedi. Adam zengin, milyarder... Türkiye'de fabrikaları filân olan bir kimse. İsmini söylemiyorum, Türk ve müslüman... Orda baktım otelde, Almanca konuşuyor; masada oturuyor, Almanlar fıldır fıldır etrafında dönüyorlar. Yâni, adam bayağı yüksek rütbeli bir şey demek ki!.. Hayret içinde kaldım. Sonra biraz kurcaladım, "Ne olacak, müslümanları birleştireceksiniz de?.." dedim, anlamak için. "Hocam, her işçinin maaşından %7 kesilir. Şu kadar işçi var, şu kadar milyon mark eder..." dedi. E ne olacak bunlar?.. Yâni, o teşkilâtın başına geçecek, o paralar onun emrinde olacak...

52

Sonra, Alman hükümeti de bu işi teşvik ediyor; iki sebepten: Birincisi kesilen %7 nin yüzde bilmem kaçı da Alman hükümetinin kasasına girecek; şu kadar milyon mark para işçilerden geri dönmüş olacak. Alman onun hesabını yapıyor. İkincisi --muhterem kardeşlerim, çok önemli nokta; bunu zihninize iyice yerleştirin-- bir lidere bağladığı bir yığın insanı, böyle üzüm salkımını sapından tutar gibi, istediği yere götürüyor!.. O kadar taneyi sen götürebilir miydin? İki kilo sultaniye üzümünü, böyle bir yere götürebilir misin sen?.. Götüremezsin. Ama, salkıma bağlı oldu mu her birisi, sapından tutarsın --maşaallah, ikibuçuk kilo sultaniye çekirdeksiz üzüm-- alırsın, götürürsün. O senin avucuna sığmadığı halde, götürebilirsin.

Onun için, teşkilât kurdurtuyorlar; teşkilâtın başına kendi adamlarını --hain bir kimseyi-- koyuyorlar. Öteki insanların hepsini, üzüm salkımı gibi oraya buraya götürüyorlar. Ben de oradaki arkadaşlara dedim ki: "Adem-i merkeziyet usûlü çalışın! Hiç bir yere bağlanmayın!.. Bulunduğunuz kasabada, yerde kendiniz hizmete bakın!" Çünkü, lideri sorguya çekecek; "Ben sana şu talimatı verdim, niye adamlarına bunu yaptırmadın?" diyecek.

53

Orda bir doktor vardı; ameliyatta öldürdüler adamı!.. Adam damar cerrahı idi. Televizyon ekranında kendisine yapılan operasyonu takib ediyormuş. Operasyon yapılırken bir yerde, "Olmaz, yapmayın!" diyecek olmuş --kendisi de mütehassıs, biliyor meseleyi-- vurmuşlar neşteri, ameliyattan kalkamadı; öldürdüler adamı!.. Öldürürler. Tek merkeze bağlarsan, liderleri öldürürler veya uydururlar kendilerine... Veya, ajan haline getirirler... Tehditle, tabancayı şakağına dayarlar, yaparlar. Herkes Doğu Alman bakanı gibi olmaz.

Doğu Alman bakanları Doğu Almanya'nın kalkınması için bir plan hazırlamışlar. --Metin Toker yazdı bir gazetede; yâni, bilgiyi ondan aldım, okudum.-- Bir kalkınma planı yapmışlar, Doğu Almanya'nın kalkınması için... Rusya'nın işine gelmemiş. Rusya, Doğu Almanya'yı sömürüyor o sırada. Şimdiki karışıklıkların birkaç yıl öncesindeki hadise bu. Rusya'dan bir heyet gelmiş, Doğu Alman hükümetine; demişler ki, "Hayır! Bu ekonomik tedbirleri uygulayamazsın!.." Uygularsa kalkınacak. Batı Almanya gibi sınâî bir kalkınma meydana gelecek... "Yapamazsın!" demişler. "Ya ne olacak?.." "Şunları, şunları, şunları yapacaksın!" demişler. Onları yaptığı zaman, intihar demek. Yâni, bütün ekonomik şeyler sömürülmüş olacak Rusya tarafından... Doğu Almanya'lı bakan, --ismini unuttum, ismini de yazmıştı orda-- "Peki, bir dakika!.." diyor, öbür odaya geçiyor. Biraz sonra, bir silâh sesi duyuluyor ordan. Doğu Almanyalı bakan intihar etmiş... Şakağına dayamış tabancayı, intihar etmiş... Doğu Almanya komünist rejim ile idare ediliyor ama, adam komünist ama Alman milliyetçisi... Rusya'nın kendi ülkesini sömürmesi için kendisine empoze ettiği kararları imzalamaktansa, canına kıymayı tercih ediyor!.. Bakın yâni, bu onların şuuru! Domuz gibi milliyetçidir hepsi, nasyonal sosyalisttir hepsi... Komünist de olsa, sosyalist de olsa, Rusya'nın boyunduruğu altına girdiği için tepki gösteriyor. Bakın, Estonya'yı, Litvanya'yı görüyorsunuz; adamlar küçücük oldukları halde nasıl direniyorlar!..

54

Şimdi herkes bu mertliği gösteremiyor. Kimisi ajanlığı kabul ediyor. O zaman, bütün teşkilat, karşı tarafın istediği şekilde yönetilmiş oluyor. Bu gibi durumlarda en iyisi adem-i merkeziyettir. Yâni, lidere bağlı kimseleri üzüm salkımı gibi istediğin yere naklet; öyle şey yok. Filistin'deki gençler gibi herkes kendi hareket ederse, o zaman kimi cezalandıracak?.. Onun için, bu manâyı hiç hatırınızdan çıkartmayın; bir yere bağlanıp da, ondan sonra pasifize olmayın!.. Hizmetten geri durmayın!.. Hizmeti yapmaya, her biriniz bir lider olun!..

Türkiye'de iki milyon lider... Ne güzel! Her birinin etrafında beş kişi, on kişi, onbeş kişi... Ne kadar güzel!... Herkes İslâm için çalışıyor... Ne kadar güzel bir birikim olur. Kimse bir şey diyemez. Ama, "Hıkdı, mıkdı, şöyle de, böyle de, soralım da, edelim de..." Müsaadeli, ağabeyli, bilmem neli... Öyle şey yok; tabi olmayın kimseye!.. Bana da tabi olmayın!.. Bana tabi olursanız, beni sıkıştırırlar. Ondan sonra, "Sen bu adamlarına şöyle yap!" derler. Bana da tabi olmayın, İslâm'a tabi olun!.. Allah'ın emrine tabi olun!.. Allah'ın dinine hizmet edin!.. Tek başınıza olsanız da, hakla beraber olun!.. İbrahim AS gibi olun!.. O zaman, İslâm kalkınır; başka türlü kalkınamaz!..

55

Bu heriflerin silahları bizden fazla... Bu adamların organizasyonları bizden fazla... Şurdaki konuşmalar bile, orda dinleniyordur; gazetelere geçer. Onun için en iyi çare, böyle yaygın çalışmaktır. Bilmem anlatabildim mi, asıl anlatmak istediğim şeyi?.. Bunu iyi anlayın!.. Her biriniz İslâm için, kendinizin dünyada kalmış tek adam olduğunuzu düşünün... Robenson Crosue'nin adaya düşüp de, orada tek başına kaldığı gibi; İslâm'ı senden başka kalkındıracak başka insan kalmadığını düşün... Yapabildiğin imkânlarla, İslâm'a hizmet etmeye çalış. Ama, bu arada senin gibi aynı hedefe yürüyen başka insanlar varsa; onlarla da işbirliği yap!.. Yapmıyorsa, silkele at be!.. Sen onu sırtında taşımak zorunda mısın?.. Beni sırtında taşımak zorunda mısın?.. Kimse kimseye hürriyetini vermesin!.. Hürriyet aziz şeydir. İnsan, ancak Allah'a kul olur.

(İyyâke na'büdü ve iyyâke nestaîn) "Allahım! Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz." "Efendim işte, dirlik, düzenlik, birlik, beraberlik, organizasyon..." Organizasyonun en güzeli bu!.. Organizasyonun en güzeli budur, aziz ve muhterem kardeşlerim!..

56

"Dergilerimizin sahibi" dedi, beni tanıştırırken bir kardeşiniz; ben de dergilerinizin bir hizmetlisiyim!.. Ne bu dergiler benimdir, ne bu vakıf benimdir, ne bu din benimdir, ne de bu yola hizmet benim inhisarımdadır!.. Benden nice nice güzel hizmet eden insanlar vardır. Olsun, temennî ederim; bizi aşsınlar, bizden daha öteye gitsinler... Bizden daha ileriye varsınlar diye temenni ederim. Hepimiz aynı gaye için çalışıyoruz. Hiç birimizin, şahsen bu işlerde menfaati bahis konusu olmamalı!.. Bu dergilere ben de sizin gibi, kendi kazancımdan, kendi imkânımdan destek veriyorum. Ben de 25 milyonluk bir hisseyi aldım, borçluyum. Ben de onu ödeyeceğim... Evim var, barkım var; satacağım, ödeyeceğim. Ben 27 yıl çalışıp emekli olmuş, imkânı olan bir insanım.

Bu dergilere siz de hizmet edeceksiniz. Neden?.. Çünkü haberleşme ve yaygın eğitim, en önemli çalışma!.. En önemli çalışma!.. Ve bir toplumun en uyanık insanları, basınla ilgili olan insanlardır. Çünkü basın, hayat demektir. Hayatın her şeyiyle birden ilgilenirsiniz: Muş'ta şu hadise olmuş, Münih'te şöyle olmuş, İstanbul'da böyle olmuş... Filânca toplantı, falanca kitap, falanca konferans... Her şey basınla halloluyor, yayınla oluyor. En önemli silâh basındır.

57

Hürriyet gazetesinin bağlı olduğu bir parti var mı?.. Yok!.. Partileri devirir alimallah!.. Bakanlara çatar. Yeri geldiği zaman reisicumhur'a çatar. Evren Paşa'ya az mı çattı?.. Turgut Özal'a az mı çattı?.. Çatar. Basın, en büyük kuvvettir. İnsanların uyanması için, en iyi alettir. Basını fethedeceksiniz, --ama bu dergilerle olur, ama başka şekilde olur-- basına sahip olacaksınız!.. Basına giremezseniz, basın hayatını tadamazsanız; dünyadan haberiniz olmaz... Türkiye'den haberiniz olmaz... Olanlardan haberiniz olmaz, gelişmelerden haberiniz olmaz... Böyle geri kafayla da, İslâm'a hizmet edemezsiniz.

Ben hocayım. Nihayet, Hocamızın ihvanımıza hizmet etsin diye görevlendirdiği bir hizmetliyim. Yâni, dinî bir vazifem var. Ne diye bu işle ilgileniyorum?.. En önemli hizmet, bu olduğundan!.. Benim camimde, ben vaaz verdiğim zaman ikibin kişi, üçbin kişi toplanır. Yetmez! Yeterli değil. Basın önemli, basın hayatı önemli!.. "E, kitap yazsan hocam!.." Bakın, dergiler ziyan ediyordu. Geçen sene, ben kapatmayı düşündüm. Olmaz! O zaman statikleşiriz. Kitap yazma statik bir çalışmadır, zaman dışıdır, aktüaliteden kopmaktır. Aktüaliteden kopamayız!.. "Niye haftalık dergi çıkartıyorsun?.." Aktüalitenin daha içine girmek için!.. Hayatın tam içinde olmak için... Türkiye'nin tüm meselelerine vakıf olmak için... Kulağımın delik olması için... Haberleşmeyi sağlamak için... Hakkari'deki kardeşime; Rize'deki, Artvindeki, Yusufeli'ndeki kardeşime bilgiyi götürmek için, göndermek için... Hizmetin en önemlisi bu olduğu kanaatinde olduğum için, bu sahaya önem veriyorum.

58

Bizim başka müesseselerimiz de var. Şu bulunduğumuz bina bir eğitim müessesesidir. Eğitim, ağır çalışan bir çarktır. Ağır çalışır; beş senede, on senede sonucunu alırsınız. Ben, otuz senenin mahsulüyüm, kırk senenin mahsulüyüm... Yâni ben çocuktum, gençtim, bu yaşa geldim. Eğitim çok ağır çalışır; otuz sene, kırk sene geçer. En hızlı çalışan hizmet vasıtası basındır! Bir anda, bir çok şeyleri değiştirirsiniz. Yazılar güzel olursa, candan olursa, çalışma ve hazırlama emek vererek olursa muhterem kardeşlerim; o zaman, en büyük eğitim orda olur!.. Siz kolejlere sahib olmazsınız; kurslara, müesseselere sahib olmazsınız; onların içindeki insanlara mesajı götürürsünüz... Siz, değişik düşünceli gruplarla belki diyalog kuramazsınız ama, sizin yayınınız onlara gider. Bakar; haklıysan, hak verir. Yâni, karşı gruplara mesajınızı başka türlü anlatamazsınız. Senin camiine de gelmez, senin kitabını da okumaz... O bakımdan, bunun en büyük hizmet olduğunu görüyorum. Bu, oyuncak değil!..

"Efendim, işte cihad, daha büyük hizmettir!.." Haberleşmeye dayanmayan cihad, cihad olmaz!.. Haberleşmeye dayanmayan cihad, Kıbrıs Harekâtı'nda kendi gemimizi kendi uçaklarımızın batırdığı gibi, fecî sonuçlar doğurur. Geminin bizim gemimiz olduğundan haberi yok... Gemideki adam, uçağa, "Ben sendenim!" diyecek mekanizmaya sahib değil... Uçaklarımız gemimizi batırmıştır. Kim bilir, kaç tane erimiz şehid olmuştur?.. Ne kadar milyonluk zarar olmuştur?.. Tümamiral emekliye sevkedilmiştir ama, ne işe yarar?..

59

Haberleşme çok önemlidir. Birbirinden haberi olmayan insanları fenâ aldatırlar. Fenâ yenerler... Bizim Suud'dan haberimiz olmalı... Endonezya'dan, Malezya'dan haberimiz olmalı... Rusya'dan, Almanya'dan haberimiz olmalı... Amerika'dan haberimiz olmalı... Bu da basınla olur. En önemli araç, İslâm'a en güzel hizmet vasıtası basındır. Onun için, buna önem verelim!.. Ben de önem vereyim, ben de olanca gücümle katılayım; siz de olanca gücünüzle katılın!.. Çünkü, bundan daha mükemmel bir silâh bilmiyorum.

(Ve eiddû lehüm mesteta'tüm min kuvvetin) "Düşmanlara karşı, gücünüzün yettiğince silâh hazırlayın!" En önemli silâh basındır.

Lütfen, beni de sivriltmeyin!.. Beni de, şöyledir, böyledir demeyin!.. Her biriniz kendiniz hizmet edin!.. Ben, ölebilirim, --herkes fânî-- başıma bir hal gelebilir. Hastalanabilirim, ameliyat olabilirim... Yurtdışına gidebilirim... Bir tek kişinin çalışmasına bağlı olan bir çalışma, çalışma değildir. Yazıklar olsun, böyle çalışmaya!..

Ben eskiden hatırlıyorum, bundan yirmi sene önce, yirmibeş sene önce, müslümanların "Bugün Gazetesi" diye bir gazeteleri vardı. Oldukça güzel bir gazete idi. Şevket Eygi çıkartırdı. Başyazısı filân onundu. Necib Fâzıl merhum da yazı yazardı. Ben, Şevket Eygi'nin yazılarını, Necib Fâzıl'ınkinden daha güncel, daha böyle halkın anlayabileceği gibi, daha muhtevâlı, daha yoğun, daha kaliteli görürdüm. Yâni, benim değerlendirmem bu; o edebiyat, bu gerçek diye düşünürdüm. Fakat bir tenkidim vardı. Diyordum ki, "Bu gazetenin tüm ağırlığı Şevket Eygi'nin üzerinde... Bu adamı haklarlar, bu gazetenin fonksiyonu biter, çalışması sıfıra iner." diyordum. Nitekim, hakîkaten, Şevket Eygi'nin başına mahkemelerden hapis vs. meselesi çıktı. Kalktı, Almanya'ya kaçtı gitti. İşte, hapse girmemek için filân derken, gazete de fonksiyonunu yitirdi.

60
61 ilâ 80. sayfalar