• /
  • Kütüphane
  • /
  • Yeni Dönemde Yeni Görevler
  • /
  • 21 ilâ 40. sayfalar
1 ilâ 20. sayfalar

Evliyaullahtan birisinin hayatını okumuştum geçen gün: Hâris ibn-i Esed el-Muhâsibî KS... Cüneyd-i Bağdadî'nin evinin önünden geçiyormuş. Cüneyd --o zaman genç-- diyor ki: "Yâ ammî! Ey amcacığım, hanemize teşrif etmezmisin? Yüzünde açlık eseri görüyorum; benzin sararmış, dizlerin titriyor, gözlerin çukura kaçmış... Sana bir şeyler ikram etmek istiyorum!" Diyor ki: "Yapabilir misin?.." "Yaparım." "Peki, geleyim." diyor. İçeri giriyor. Cüneyd-i Bağdadî de, amcasının evine gidiyor. "Amcamın evinde nimetler fazladır; çeşitler, yiyecekler, içecekler fazladır." diye oraya gidiyor. Oradan kucaklayıp bir şeyler getiriyor. İkram edecek misafirine, türlü leziz nimetleri... Hâris ibn-i Esed el-Muhâsibî, bir lokma alıyor; çiğniyor, çiğniyor... Ondan sonra kalkıp gidiyor sofradan... Yutamıyor.

Ertesi gün tekrar karşılaştıkları zaman, --Cüneyd-i Bağdadî de istikbâlin manevî sultanlarından, o da muhteşem bir kimse tabii ama-- diyor ki: "Yâ ammî! Ey amcacığım, ey büyüğüm! Dün bizi --davetimizi kabul etmekle-- sürûra gark ettiniz, sevindirdiniz ama; soframızdan bir şey söylemeden kalkıp gitmekle kederlere boğdunuz." "Evlât!" diyor. "Allah bana, helâl olmayan lokmayı teşhis etme duygusu verdi. Helâl olmadı mı, lokmayı yerken tarif edilmez bir çirkin koku duyuyorum." diyor. "Amcandan getirdiğin o lokmayı çiğneyemedim, yiyemedim, çıktım dışarıya... Onu da dışarıya attım. Yemeden gittim." diyor. Cüneyd diyor ki: "O halde --katık da yok ama-- hanemizdeki şeylerden sana ikram edeyim!" "Et bakalım!" diyor. Kuru ekmek koymuş önüne... Kuru ekmeği yiyor; mutlu... Diyor ki: "Evlât! Bundan sonra birisine bir ikramda bulunacaksan, böyle ikramda bulun!.." diyor. Yâni kuru ekmekte, baklavalarda böreklerde bulunmayan lezzeti alıyor, bir velî... Çünkü, helâl lokmadır.

21

Onların hayatlarının, yaşadıkları zevklerin tarifi mümkün değil! Allah, o gerçek imanı tattırsın... O gerçek imanı yaşamayı nasib etsin... Çünkü o bize, sadece tatmakla bir tadımlık lâzım değil, ömür boyu lâzım!.. Ömür boyu, biz de o imana sahib olmalıyız. Bu iman kitaplarda kalmamalı; 20. yüzyılda da, 21. yüzyılda da, 25. yüzyılda da her mü'min, o lezzetle yaşamalı...

Muhterem kardeşlerim! Bir mü'minin zihninde, tüm hareketlerine hakim olan en önemli duygu; hakka bağlılık duygusudur, hak sevgisidir. Sizde de bu olsun!.. En önemli duygu budur. Peygamber SAV Hazretleri, "Nereye ait olursa olsun, hangi cephede bulunursa bulunsun, hakla beraber ol!" diyor. Kur'an-ı Kerim buyuruyor ki: "Senin bizzat kendinin de aleyhinde olsa, anne ve babanın aleyhinde bile olsa, haktan hakîkatten, adâletten ayrılma!"

Bu temel düşünce --hakka bağlılık, hakka riayet, hakkı arama, hakkı destekleme, hakla beraber olmak-- müslüman'ın en önemli duygusudur. Hep duymuşsunuzdur, müslüman'ın cemaatle beraber olması tavsiye edilir. Cemaatten ayrılmama tavsiye edilir. Fakat, çok kimsenin bilmediği bir şeyi söyleyeyim: Toplulukla beraber olmak, cemaatten ayrılmamak, tefrikaya düşmemek, kalabalıkla beraber olmak demek değildir; hakla beraber olmaktır!.. Hakikatle beraber olmaktır!.. Tek başına olsa bile, bir kişi bile olsa, hakikatle beraber olan cemaattir. Hakikatten kopmuş, ayrılmış olan tefrikadadır. Yüzbinlerce de olsa, milyonlarca da olsa, milyarlarca da olsa tefrikadadır; bunu bilin!.. Bunun delillerini size ayetlerle, hadislerle söyleyebilirim.

22

İnsanın hakla olması birlik ve beraberliktir; batılla olması tefrikadır. Amerika tefrikadadır. Rusya tefrikadadır. Dört milyar insan tefrikadadır, dünya üzerinde... Hakla beraber olan cemaattir. Koca bir şehirde hakikati bilen, gören, yaşayan ve tutan insan o... Odur cemaat!.. Koca şehir ahalisinin ondan gayri bütün fertleri, hepsi tefrikadadır; hepsi aynı şeyleri düşünseler bile... Bu gerçeği iyi bilin!..

İbrahim AS, putlara tapmadı, Allah'ın varlığını kabul etti; o, cemaattir. İbrahim AS'ın yaşadığı şehrin bütün ahalisi, akrabaları, babası, amcası --bilmem ne ise artık, o Azer denilen şahıs-- hepsi tefrikadadır. Onun için, hakkı bilmek ve hakla beraber olmaktır, asıl vazifemiz.

Tek başımıza olabiliriz. Babamız karşı olabilir... Babası şartnâme yazmış oğluna... Ankara'da gördüm, hayret ettim. Babası şartnâme yazmış oğluna, diyor ki: "Bir nüshası sende kalacak; fotokopisini aldım, bir nüshasını da ben cebimde taşıyorum." diyor. Yâni, noterden protesto çeker gibi, adam oğluna protesto çekmiş kendi el yazısıyla; şu, şu, şu şartlara uyacaksın diyor. Şartlardan birisi: "Kravat takacaksın!.." Diyen kim?.. Yüksek İslâm enstitüsü mezunu... Başına çalınsın senin diploman!.. "Kravat takacaksın!" diyor. "Sakalını keseceksin!" diyor. "Konferanslara, toplantılara gitmeyeceksin!" diyor.

23

Biz bu konferansları neden veriyoruz?.. Benim sizden ne üstünlüğüm var?.. Ne farkım var?.. Allah'ın huzurunda insanlar, tarağın dişleri gibi birbirine eşit... Kimsenin kimseden bir şey beklediği yok!.. Benim hiç birinizden bir şey beklediğim yok!.. Sizin de hiç birinizin, bizden bir şey beklediği yoktur. Olmamalıdır!.. Kul kula muhtaç olmamalıdır.

(İyyâke na'büdü ve iyyâke nesta'în) "Biz ancak Allah'a ibadet ederiz, ancak Allah'tan isteriz." Kimseden bir şey istediğimiz yok!.. Ne yardım, ne destek, ne para, ne pul, ne gülücük, ne tebessüm, ne şunu, ne bunu... Bizi Allah sevsin kâfî!.. Tek başına olabilir insan.

Hakkı sevmeyi öğrenin!.. Hakla beraber olmanın zevkini tadın; onunla beraber olmayı öğrenin... Bu ölçüyü alamazsa bir insan, bu hayatta onu çok aldatırlar... Bu ölçüyü alamamış insanı çok aldatırlar, çok kandırırlar.

Tabii, hakla beraber olmak için, hakkın ne olduğunu bilmek lâzım. Batıllar o kadar boyalı ki, batılların reklamcısı o kadar çok ki, batılların kabul ettirilmesi için tuzaklar o kadar fazla ki; bu tuzakların hepsinden geçip de, o ilerdeki güzel hakikate, o gerçeğe ulaşmak çok zor!..

24

Dünya üzerinde ne kadar kafa varsa, insan varsa, beyin varsa; o kadar hayat felsefesi var. Her birisi bir yol tutturmuş. Gerçek hangisi?.. İlk önce gerçeğin tesbit edilmesi gerekiyor. Bunu da --çok net olarak söyleyeyim ki, üniversite profesörü olarak söylüyorum-- Allah'ın sevgili kulu olmayınca, Allah göstermez. Doğru yolu insana Allah gösterir. Onun için,

(İhdinas sıratal müstakîm) diye Allah'tan istiyoruz. Başkası gösteremez. Allah nasib etmezse, o yol açılmaz. Peygamber Efendimiz'in amcasına açılmadı. Peygamber Efendimiz'i seven, bakan, büyüten; müşrikler ona zulmetmek istediği zaman, göğüs geren insana açılmadı. Neden?..

(Vallahu lâ yehdil kavmez zâlimîn) Bir kere, Allah zalimlere hidayet vermiyor; bunu bilin muhterem kardeşlerim!.. Allah, fasıklara hidayet vermiyor; bunu bilin!.. Allah, kâfirlere hidâyet vermiyor; bunu bilin!.. "Ben kâfir miyim?.." Bir aşikâr küfür var, bir gizli küfür var... Bir aşikâr şirk var, müşriklik var; bir de şirk-i hafi var, gizlisi var... Tüyleri diken diken olur insanın.

25

Diyor ki Peygamber Efendimiz SAV: "Bir insanın cevr ü cefâdan, zulümden bir şeyi sevmesi şirktir!.." Neden?.. Allah buna cevr ü cefâ demiş; o yine seviyor. Allah'ın hükmünün karşısına başka bir hükmü, başka bir ahkâmı denk tutuyor; şirktir. Adalet olarak, Allah'ın her şeyi adalettir; el kesmesi de, kafa kesmesi de, şeriatin verdiği cezâlar da... Her şey adalettir, her şey faydadır, her şey güzeldir. Allah'ın adalet olarak gösterdiği bir şeye buğz etmesi; o da şirktir. Allah sevgisinden başka sevgisi olmayacak... Allah'ın sevdiği şeyi sevecek, Allah'ın sevmediği şeyi sevmeyecek; şirkten kurtulmak için, gerçek müslüman olmak için... Kâfirlikten, şirkten kurtulmayınca hidayete eremiyor insan... Onun için milyarlarca insan görüyorsun; adı müslüman, kafa kâğıdında müslüman yazılı ama, gönlü müslüman değil!.. Gönlü kâfir, gönlü münkir, gönlü müşrik!..

Onun için, bu sebepten dolayı, tasavvuf, marifetullahı elde etme yolu; insanın yemekten içmekten, havadan sudan, sıhhatten, hürriyetten, her şeyden önce gelen gıdasıdır. İlk iş budur. Kişi Allah'ın sevdiği kul olacak, Allah'ı seven kul olacak ki; Allah ona hidayetin kapısını açsın, Allah ona doğru yolu göstersin. Aksi halde göstermez, göstermemiş!.. İznik Konsülü'nde yüzlerce insan toplanmış, batıl kararlar alınmış... Şimdi, dünyanın her yerinde yüzlerce meclis toplanıyor, gerçekleri bulmak için; doğruyu bulabiliyorlar mı?.. Bulamazlar!.. Hristiyanlığın koca papalık müessesesi var... Yahudilerin koca hahamlık teşkilatları var, dünyanın her yerine hakim. Gerçekleri görebiliyorlar mı?.. Göremezler! Allah, zalime hidayet etmez!.. Allah, fasıka hidayet etmez!.. Allah, kâfire hidayet etmez!..

26

Kul, edebli olacak... Kul, Allah'ı seven kul olacak... Kul Allah'a bağlanan kul olacak... Kul, Allah'a teslim olan kul olacak... Müslüman ne demek?.. Kendisini Allah'a teslim etmiş olan kul demek. Diyor ki bir ayet-i kerîmede:

(Kaletil a'rabü âmennâ, kul lem tü'minû velâkin kulû eslemnâ, velemmâ yedhulil îmânü fî kulûbiküm) "Bedeviler, biz iman ettik dediler. Ey rasûlüm, onlara söyle: Siz henüz, daha iman etmediniz; siz teslim olduk deyin!.. Müslüman olduk, teslim olduk deyin. Henüz. daha iman kalbinize yerleşmedi." diyor. Ayet-i kerîme diyor bunu... Yâni, teslim olmak ilk şarttır. Askerlik şûbesine teslim olan insan, yüzbaşı binbaşı demek değildir.

Allah'a teslim olacak; ondan sonra Allah-u Teâlâ Hazretleri, ona hakîkî imanın lezzetini verecek, kapısını açacak, hidayetini verecek... Neden, Allah herkese hidayet vermiyor?.. Hidayet tüm saadetlerin anahtarı olduğu için, Allah'ın en büyük ikramı olduğundan, Allah'ın kullara verdiği en büyük nimet olduğundan, kâfire lâyık görmediği için vermiyor. Münafığa vermiyor, zalime vermiyor. Onun için, ilkönce insanın zulümden, nifaktan, şirkten, serkeşlikten, edepsizlikten bir tevbe etmesi lâzım!.. Dönmesi lâzım, boynunu bükmesi lâzım... Hak yola girmesi lâzım, hakka bağlanması lâzım... Hakka gönül vermesi lâzım, hakka teslim olması lâzım ki; Allah, öbür kapıları açsın... Bu çok önemli.

27

Onun için arsa-i âlemde mülhid çok, muvahhid azdır. Şu dünya üzerinde istemediğin kadar mülhid vardır, alçak vardır, imansız vardır, kâfir vardır. Muvahhid, mü'min azdır.

(Vemâ ekserünnâse velev haraste bi mü'minîn) "Ey Rasûlüm, ne kadar canın çekse, arzu etsen; insanların çoğu mü'min olmayacaklar!" diye Kur'an-ı Kerim bildiriliyor, Peygamber Efendimiz'e... İnsanların ekseriyeti mü'min olamıyor; bu badireyi geçemediği için, bu imtihanı geçemediği için... Bu engeli atlayamadığı için, ulaşamıyor asıl noktaya... Onun için bilin ki, ilk önce iman kalbe yerleşecek, insan hakîkî mü'min olacak. Hakîkî mü'min olmayan insandan hiç bir şey, hiç bir hayırlı iş çıkmaz. Tesadüfen çıksa da, ondan sonra öteki yaptıklarıyla beriki tesadüfî hayrı da berbad eder.

Onun için irşad meselesi, yâni insanların sebîl-i reşada, hak yola, doğru yola sevkedilmesi, davet edilmesi, götürtülmesi için, gelmeleri için yapılan çalışmalar, en önemli çalışmalardır. Ana çalışmadır, kilit çalışmadır, ön çalışmadır, baraj çalışmadır. İlk önce bu olacak, bu baraj aşılacak; ondan sonra ötekiler olacak... "Hocam, ben bu işlere bakmadan hizmet ederim!.." Edemezsin ki! Nakıs insandan kâmil iş çıkmaz!.. Yüzüne gözüne bulaştırırsın, mahvedersin, perişan edersin, dağıtırsın... Müslümanları birbirine düşürürsün.

28

Dünyanın öteki ülkelerinde de İslâm'ın gelişmesi için, yükselmesi için yapılan çalışmalar var. Orda da aynı şikâyetler... Liderlerden, mütefekkirlerden, alimlerden, fazıllardan, kâmillerden aynı şikâyeti duyuyoruz. Yetişmemiş insandan, kalitesiz insandan, imanı tam böyle ışıl ışıl parıldamamış olan insandan bir fayda hasıl olmuyor. Cihada gitse, cihadı ganimet almak için yapar... Bu Afganistan çarpışmalarında --oralara gitmiş kardeşlerimiz anlattı, üzüldüm-- adam elini kaldırıyor, "Lâilâhi illalllah" diyor, "Ben müslümanım!" diyor. Masum olduğu besbelli... Bu taraftaki mücahid, parasına tamahen öldürüyor... Çünkü nâkıs!.. Nâkıstan mücahid filân olmaz. Yâni imanı eksik olan insan, her şeyi berbad eder.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Onun için ilk işimiz, kendi kalbimizi çalışır hale getirmektir... Mamur hale getirmektir, ışıl ışıl hale getirmektir... İman dolu hale getirmektir. Peygamber SAV Hazretleri, duasında şöyle buyuruyor: "Yâ Rabbi, ben senden iman-ı kâmil istiyorum... Şeksiz, şüphesiz, dosdoğru, sapasağlam bir iman istiyorum... Yakîn istiyorum, sıdk istiyorum..." diyor. İnsanın kalbine en gerekli şey bu olduğu için... Kalbi, insanı yöneten uzvu, insanı yöneten komuta merkezi ışıl ışıl olmadıktan sonra, sıhhatli çalışmadıktan sonra, insan güzel şey yapamaz... Sabah namazına kalkamaz, ibadetini yapamaz... Oruçluyken günah işler... Ticaret yaparken haram yer, yalan söyler.

29

Yine bir misâli --birkaç gündür kalbime çok saplandı, bıçak gibi-- size de söyleyeyim: Muhterem kardeşlerim! Camimize geliyor, 80 yaşını dolaşmış, sakallı hacı... Hürmet ediyorum, seviyorum kendisini... Çünkü, camiye namazdan önce geliyor, Kur'an-ı Kerîm'i açıyor, okuyor. Aferin... Camiye erken gelmek sevab, Kur'an okumak sevab, sakal bırakmak sevab, hacı olmak sevab... Hepsi güzel. Geçen gün torunu geldi. Bayram münasebetiyle benimle bayramlaşmaya geldi. "Ben falanca hacı efendinin torunuyum!" dedi. İyi, güzel, yâ, maşaallah... "Hocam!" dedi. "Dedem anneme, 1950 küsur senesinde, çıkarmış altı milyon lira vermiş. --Babamla annem ayrı. Annemle ben kalıyorum evde. O zaman ben küçüğüm.-- Demiş ki: --zengin adam kızına diyor-- "Al bu parayı, bankaya koy; faizi ile maaş alır gibi geçin! Benden bir daha para isteme!.." demiş. Bu adamın hacılığına ne dersiniz?.. Bu adamın Kur'an okumasına ne dersiniz?.. Bu adamın müslümanlığına ne dersiniz?.. Bu adam tam müslüman değil! Bu adamın kalbine iman girmemiş... Bu adamın okuduğu Kur'an-ı Kerim, dudaklarından aşağı geçmemiş, hançeresinden aşağı inmemiş... Bu adam, Allah'ın yasak ettiği şeyi, haramı çocuğuna yedirtiyor; muhtaç olmadığı halde...

30

Hani insan aç kalır çölde, leş yer; ölmemek için bir miktar yiyebilir... Leş haram ama, yiyebilir. Yasak, haram olan domuz etini yiyebilir... Meselâ, domuz eti konservesi var; orda aç kalınca açar yer, ölmemek için. Ama, muhtaç değil, ızdırar hali yok; al parayı, koy bankaya, ye faizini... Olmaz! Allah yasak etmiş, haram kılmış; "Faizle iştigal edenler bana harb ilân etmeye yol açmış demektir!" diye tehdit etmiş. O çocuğuna faiz yediriyor... Onun için, iman insanın içine girmediği zaman, kıymeti yok.

Beğendiğiniz iyi müslümanlar, evliyâullah, çevrenizdeki salih kimseler... Öteki insanlardan bunların farkı nedir?.. Öteki insanlardan bunların farkı, hareketlerine hakim olan kalblerinin ışıl ışıl olmasıdır, pırıl pırıl olmasıdır. O cihazın çalışmasıdır. Bazılarının kalbleri paslıdır. Peygamber Efendimiz SAV, buyuruyor ki: "Demirin paslandığı gibi kalbler de paslanır." Gacır gucur, çalışmaz. Bazılarının kalbi ölüdür. Bazılarının kalbi taş gibidir. Onun için, en mühim işimiz muhterem kardeşlerim, şu kalbin pasını silmektir... Şu imanı, kalbimize sağlamca yerleştirmektir. Bu, İslâm'ın ruhunu kavramamızdır. Bunu kavrayamazsak, bizim mücâhidliğimizden bir fayda gelmez... Bizim müslümanlığımızdan bir fayda gelmez... Bize de faydası olmaz, başka kimselere de faydası olmaz. Bunu sağlamak lâzım!... Bunun yolu da tasavvuftur. Onun için tasavvuf yolundayız. An'anevî bir inatla, bir yol götürüyor değiliz; yol bu olduğu için bu yoldayız.

31

Bakın, ramazan ayı geçti; hepiniz oruç tuttunuz biliyorum. Cümle cihan halkı bilir, bütün müslümanlar oruç tutar. Orucun gayesi nasıl anlatılıyor ayet-i kerîmede:

(Yâ eyyühellezîne âmenû kütibe aleykümüs sıyâmü, kemâ kütibe alellezîne min kabliküm, lealleküm tettekun) "Ey iman edenler, takvaya ulaşasınız, takvayı elde edesiniz, takvayı öğrenesiniz diye size oruç farz kılındı, yazıldı." buyuruyor Allah. Maksad, takvâ!.. Yâni, tasavvuf... Yânî, iç terbiyesi... Yâni, insanın kalbinin şu söylediğim tarzda temizlenmesi, paklanması... Bu, böyle eski devrin bir modası değil, eskimez bir vazife... İslâm'ın ana vazifesi... İbadetlerin hedefi, gayesi... Onun için, bunu sağlayacağız. Onun için, tasavvuf bir zevk mesleği değildir.

Bir takım radikal müslümanlar var, bana kızıyorlar. Ben mecmuada yazı yazıyorum; "Halâ mı tasavvuf?" gibilerden, mırın kırın ediyorlar. Yanaşamıyorlar, gerçeği göremiyorlar... Evet, halâ tasavvuf ve en çok da sana lâzım!.. Çünkü, edebden, ahlâktan, iman-ı kâmilden, takvadan en uzak olan sensin de ondan... Hasta ilâcına buğz ediyor. Hasta doktoruna buğz ediyor. Kızıyor yâni... Öyle şey olur mu?..

32

(İnnallahe yuhibbül müttakîn) "Allah-u Tealâ Hazretleri, takva ehli kulları sever" muhterem kardeşlerim!.. Allah-u Teala Hazretleri, takva ehli kullarına yardım eder... Allah-u Teala Hazretleri, takva ehli kullarını sıkıntılardan kurtarır... Allah-u Teala Hazretleri, takva ehli kullarına hüsn-ü hatimeler nasib eder. Allah-u Teala Hazretleri, cennetleri takva ehli kulları için hazırlamıştır... Allah-u Teala Hazretleri, takva ehli kullarının yanında yer alır; onları destekler, onlara yardım eder... Takva ehli olursa bir kavim, yardıma mazhar olur. Yardım, sayı üstünlüğünde değildir... Yardım, silah üstünlüğünde değildir... Allah, silahsız da yardım eder, meleklerle de yardım eder. Takva ehli insanın bir duasıyla, bir bakışıyla bir zırhlı batırır Allah... Allah'ın sevgili kuluna taş, toprak, mermi, gülle, atom bombası filân tesir etmez; Allah, onu düşmanının elinde patlattırır.

O bakımdan, en önemli gayeyi hiç atlamayın! Hizmet ediyoruz derken, detayla uğraşmayın! Ana meseleyi unutmayın!.. Asıl işimiz, kendi iç eğitimimizi sağlamak, dünya ve ahiret saadetinin anahtarını elden kaçırmamaktır. Kalbimize imanı yerleştirmektir. İman-ı kâmil sahibi olmaktır. Yakîn-i sadık sahibi olmaktır. İman bakımından sıdk ü sadakat mertebesine ulaşmaktır. En önemli işlerden birisi bu... Bunun ötesinde, hakla beraber olmak için, muhterem kardeşlerim, ilk önce insana iç lâzım, kalb lâzım dedim. Metodu, planı sezesiniz diye, dönerek söylüyorum: İlk önce, insan tevbe edecek, kalbini temizleyecek!.. Tasavvufla içini yıkayacak, nefsini terbiye edecek, tezkiye edecek; temiz bir içe sahib olacak... Allah-u Teala Hazretleri, insanın zahirine bakmaz, kalbine bakar. Allah-u Teala Hazretlerinin nazargâhı olan kalbini, o nazara lâyık hale getirecek.

33

İkincisi: Hakkın bilinmesi için, ilim lâzım!.. Bizim yolumuz, ilim yoludur. Bizden önceki büyüklerimizin yolu da ilim yoluydu. Gerçek mutasavvıfların hayatlarını incelerseniz, her birinin aynı zamanda çok büyük alim olduğunu görürsünüz. Misal vereyim: Abdullah ibn-i Mübârek... Çok büyük evliyaullahtan, mutasavvıf, çok büyük muhaddis... Devrinin İslâm aleminin en büyük alimlerinden.

Haris ibn-i Esed el-Muhâsibî... Çok eserler yazmış. Çok büyük alim, çok büyük hadisçi, çok büyük mutasavvıf... O, demin hani, lokması çirkin koktuğu için, haram lokma yemeyen insan.

Her birisi, fıkıhtan eser yazmıştır, kelâmdan eser yazmıştır, ahlâktan eser yazmıştır. Kur'an-ı Kerîm'i en ince detayına kadar bilirler... İlimsiz olmaz! İlimsiz tasavvuf da olmaz. İlimsiz tasavvuf insanı sapıttırır. Şeytan, bilgisi olmayan insanı aldatır.

(Mettehazallahu veliyyen câhilâ) "Allah, cahil bir kimseyi velî edinmez kendisine... (Velev ittehazahû, leallemehû) Sevdimi, kendisine veli edindi mi; öğretir. Cahil bırakmaz." Allah'ın velisine cahillik yakışmaz. Yakışmadığı için, öğretir. Pırıl pırıl hafıza verir, muazzam bir kabiliyet verir. Ötekilerin hepsinden daha alim olur, daha arif olur.

34

Onun için, bizim yolumuz ilim yoludur. İlim, insanı kurtaracak yoldur. İlim, insanı kurtaracak en önemli silâhtır, en önemli vasıtadır. İlme dayanmadan, ilimden müstağni kalarak, ilme bakmadan, ilimden ilgisini keserek, kitapları kapatarak, kütüphanenin semtine uğramadan, olmaz. Hayat devam ettiği için, ilim de devamlı bir ihtiyaçtır. "Efendim, ben yirmi yıl öğrendim, yeter!" Hayır, yetmez!.. Beşikten mezara kadar, insanın ilme ihtiyacı her an devam eder. Ve, İslâm Alemi'nin kaybı, koskoca imparatorluklarımızın güldür güldür yıkılması; güzelim ezanların okunduğu diyarlarımızın, kâfirlerin çizmesinin altına düşmesi, hiç bir zaman kâfir diyarı olmamış olan Orta Asya'ların, Kafkasya'ların --büyük mücâhidlere rağmen, büyük mutasavvıf mücâhidlere rağmen-- böyle ayaklar altına gitmesi, ezilmesi, çiğnenmesi; namusların pâyümâl olması; Kur'anların yırtılması, yakılması, yıkılması, hep ilimle olan ilgi kesildiği için olmuştur.

Onun için bizden önceki tekkemizin büyükleri, hocalarımız, dervişlerini Teknik Üniversite'de asistan olmaya sevk etmiştir, falanca yerde hoca olmağa sevketmiştir; ilim en önemli silâh olduğu için... Onun için, sizin hepiniz ilâhiyatçı değilsinizdir; hukukçusunuzdur, iktisatçısınızdır, teknik elemansınızdır. Bu çeşitlilik güzel bir şey ve lâzım... İlmin her çeşidi müslüman için gereklidir. İslâm'ın, İslâm Alemi'nin, İslâm ümmetinin her çeşit bilgiye son derece büyük ihtiyacı var. Benim de size en büyük tavsiyem, bulunduğunuz dalda vazgeçilmez eleman olmağa çalışın!.. En yüksek eleman olmağa çalışın!.. Her şeyi bilmeğe çalışın, bilmediğiniz bir şeyin kalmamasına çalışın!.. Kütüphaneniz ihtisas kütüphanesi olsun... Hiç bir kimsede bulunmayan kitap, sizde bulunsun... O dilde olmayan, yabancı dilde olan eserleri de kütüphanenize alın... Adam sizinle konuştuğu zaman, hayretler içinde kalsın... "Ya, adam Rus Edebiyatı'nı da takib etmiş, Alman Edebiyatı'nı da takib etmiş, İngiliz'i de incelemiş, Amerikalıları da incelemiş; kendi sahasıyla ilgili her şeyi biliyor!" desin. Bu bakımdan sizi ilim yolunda çalışmaya davet ederim... Devamlı çalışmaya davet ederim, her gün çalışmaya davet ederim.

35

(Men istevâ yevmâhü, fehüve mağbûnün) "İki günü de eşit olan, ziyandadır."

Biz en dinamik toplumuz... Biz, cihanın gözleri üzerinde olan bir toplumuz... Cihanın medet umduğu bir toplumuz. Cihana medet erdirmek için, Allah'ın görevlendirdiği toplumuz biz...

(Bismillahirrahmanirrahim. Küntüm hayra ümmetin, uhricet linnâsi, te'murûne bil-ma'rûfi ve tenhevne anil münker) "Siz en hayırlı ümmetsiniz. İnsanoğulları için, vazifeli olarak gönderildiniz. Emr-i ma'ruf yaparsınız, nehy-i münker eylersiniz. Allah'ın dinini yaymak hususunda olanca gayretinizi sarf edersiniz. Gerçekleri her tarafa ulaştırırsınız." diye, bizim vazifemizi Kur'an bildiriyor... Yâni, siz kendinizi İstanbul'da veya Konya'da, filânca fakültede okuyan, sade bir vatandaş olarak görmeyin!.. Sade bir müslüman olarak görmeyin. Bilin ki, İslâm Alemi'nin gözü Türkiye'nin üzerindedir. Türkiye'nin müslümanlarının da ümidi sizsiniz ve biziz, maalesef!.. Dilerdik ki, bizden başka insanlar, daha çok çok yüksek insanlar olsun ama; sizsiniz ve biziz... Sen ve ben sahip olursak, sen ve ben kaliteli olursak; İslâm'a biz fayda sağlayacağız. Herkes bizden bekliyor.

36

Bulgaristan'da hapse düşmüş, bizim Bursa'daki bir hacı kardeşimiz... "Hocam, orda kaç yıldır hapiste olan bir insanla tanıştım. Hıncından hiç bir şey kaybetmemiş, ateş püskürüyor Bulgarlara... 'Bir zaman sonra Osmanlı gelecek, beni bu hapisten kurtaracak; ben onlara göstereceğim!' diyor. Halâ bizi bekliyor." diye anlattı. Bulgaristan'ın hapishanesindeki şahıs, seni bekliyor, beni bekliyor... Biz de burda futbolla meşgulüz, piknikle meşgulüz... Keyifle zevkle meşgulüz. Boğaziçi'nde, Emirgân'da çay höpürdetmekle vs. ile meşgulüz. Olmaz!..

Tayland'dan bana diyorlar ki: "Hocam, bize hoca gönder!" Ben de onlara: "Bangladeş size yakın, Bangladeş'ten alın!.. Dilinizi bilir, kültürünüzü bilir, size yakın." diyorum. "Hayır!" diyorlar. "Biz Türk istiyoruz; Türkler büyük mücâhid!" diyorlar. Hakikaten Bangladeş'in durumu bizimki kadar kuvvetli değil.

Yâni, dünyanın gözü üzerinde olan bir ülkede yaşıyoruz. Güyâ, %99 u müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz ama, gayemizi unutmuşuz... Allah'ın dinine hizmetle vazifeli hizmetlileri, askerleri olduğumuzu unutmuşuz muhterem kardeşlerim!.. Bizim büyük görevimiz var, büyük misyonumuz var... Allah bize büyük görev yüklemiş, mühim işlerimiz var... Onların hiç birisinden haberdar değiliz; çok yanlış... Çok büyük gaflet!..

37

Onun için, ilim öğreneceksiniz ve dünya ile ilgileneceksiniz. Ben bunun için arkadaşlarıma çok acaib şeyler söyledim. Dedim ki: "Türkiye dışından evlenin!.. Tayland'dan evlenin, Endonezya'dan evlenin, Etyopya'dan evlenin, Sudan'dan evlenin!.." Neden?.. Müslümanlar kardeş değil mi? Sen o kardeşinden nasıl haberdar olacaksın?.. Dilini bilmiyorsun, kültürünü bilmiyorsun, ülkesini bilmiyorsun, gelip gitmiyorsun... Nasıl haberdar olacaksın?.. Oturduğun zaman temennîler, dilekler, şeyler... Nasıl olacak bu birlik ve beraberlik?.. Kaynaşacaksın... Sudan'lı kızı alacaksın, Sudan'lı kayınpederin olacak, Sudan'da arazin olacak... Kalkacaksın, gideceksin, orada oturacaksın; orda bir koloni meydana gelecek. Ordan buraya göndereceksin.

Sudan'lı bazı kimseleri evlendirdik burada biz... Burada okumaya gelmiş; evlendirdik. Neden?.. Kaynaşma olsun diye... Pakistan'da tarşılaştığım bazı kardeşlerime dedim: "Gidin, Endonezya'daki falanca yerde, filân yerde; Malezya Federasyonu'ndaki bilmem nerde; ordan evlenin ve oralara yerleşin!.. Köprübaşı olun! Ben oraya gittiğim zaman, yalnızlık çekmeyeyim. Oradan bize haber getirin!.. İslâm kardeşliği böyle olur. Birbirinden haberdar olmayan insanlardan, bir büyük işbirliği, bir büyük hamle, bir büyük sonuç getirecek iş olmaz.

38

Bugün maalesef tüm İslâm Alemi emperyalist güçlerin sultası altındadır. Kuş uçurtmazlar, takib ederler... Hem de kendisi takib etmez... Amerika John'la takib etmez, Smith'le takib etmez. Kimle takib eder?.. Adı senin benim gibi olan insanla takib eder; canına okur. O milletin içinden çıkmış hain vasıtasıyla takib eder ve millete en büyük zararı, kendi içinden çıkmış insanlara yaptırır. Parayla satın alır, ajan edinir ve öyle kullanır.

Onun için biz bu halkayı, bu zinciri, bu bukağıyı; boynumuza geçirilmiş, ayağımıza kolumuza geçirilmiş şeyi kırmalıyız. Bunları kırmamız lâzım geliyor. Bu da ilimle olur, hareketle olur, cevvaliyetle olur, dinamizmle olur... Olağan çalışmaların üstünde çalışmayla olur. Köyünden başka yeri bilmeyen, şehrinden başka yeri bilmeyen insandan ne hayır gelecek?.. Yabancı dil bilmiyor, karşı taraftan haberi yok... Müslümanlarla uzlaşmamış, tanışmamış, işbirliği yapmamış, ticaret yapmamış... Onun malını al, yahudi'nin malını alma!.. Müslüman kardeşinin imalatını al; Amerikalı'nınkini alma, Avrupalı'nınkini alma!.. Ticaret yapmasan, çökertirsin adamları... Savaş yapmaya lüzum yok ki, malını almasan çökertirsin.

39

İslâm Alemi'ni tanıyacaksınız. Her biriniz ve her birkaç kişiniz, bir grup teşkil edin; bir ülkeyi seçin, tanıyın!.. O ülkeyle canlı ilişkileriniz olsun. Böyle olmaz! Böyle giderse, bu kafayla, bu havayla, bu edayla, bu çalışmayla İslâm ümmeti bir iş yapamaz!..

İslâm ülkelerinden, her ülkenin başına bir hain getirilmiştir. Ülke onun hakimiyeti altına sokulmuştur. Müslümanlar birbirleriyle çarpıştırılmaktadır. Dışarıdan desteği yoktur. Alimler mağdurdur, hapislerdedir, idam edilir, yok edilir... Müslümanlar da öyle, koyun gibi sürü halinde dururlar. Yâni, yünlerinden istifade edileceği zaman, kırpılırlar; etlerinden istifade etmek gerektiği zaman, kesilirler; sütlerinden istifade etmek gerektiği zaman, sağılırlar... Bunu kırmalıyız artık!.. Siz, yeni nesil kıracaksınız. Yaşlı adam bak, camiye geliyor; yetmiş seksen yaşına gelmiş, kızına helâl lokma yedirmeyi öğrenememiş!.. Belki siz öğrenirsiniz, sizden ümidimiz var!.. Kafası taşlaşmış onun; ola ki, siz Allah'ın istediği has müslümanlar olursunuz.

40
41 ilâ 60. sayfalar
©2024 Kotku Enstitüsü v2.8.2