Bunları onun için söyledim. Yâni, bunlar bizim için önemli olacak; bunlara sahip olmamız lâzım diye.
Adamlar, bunların önemini daha önceki yüzyıllarda anlamışlar. Meselâ; Yahudiler, binsekizyüzlü yılların başında, her yerde sığıntı ve mağdur durumdaydı. Şehirlerde mahallellerin en fakirleri Yahudi mahalleleriydi... İtilmiş, kakılmış insanlardı. Theodor Herzl vs. toplanıyorlar, diyorlar ki: "Böyle olmaz. Çalışalım, çabalayalım, Yahudileri bu zilletten kurtaralım!.." "Ne yapalım?.." "Para önemli." Ve, paraya hakim olma çalışmalarına başlıyorlar. Bankalar, vs. ler... İşte o zamandan beri çalışmalarıyla hangi noktalara ulaşmış olduklarını, bugün görüyorsunuz.
Başka devletler de paranın, ilim ve teknolojinin, diğer saydığım şeylerin önemini anladıkları için çalışmışlar. Şimdi karşımızda yediler, süperler dediğimiz bir takım güçlü devletler var; Amerika, Rusya, Çin, Japonya, İngiltere, Almanya, Fransa... gibi. Tabii bunların arasında meselâ Amerika; koca bir kıtaya sahip ve büyük bir nüfusu var... Teknolojisi çok güzel... Sosyal çalışmaları çok kuvvetli... Hakikaten dünyaya da hakim ve dünyayı da sömürüyor. Hepimizin cebinde --benim de dahil; yâni, cebimde değil de çantamda-- dolar var. Dolar ne demek?.. Amerika'ya her yıl %11 vergi veriyorsun demek; dolarını kullandığın zaman. Çünkü, doların enflasyonu %11 dir, %12 dir. O seni sömürüyor. Dolar bir çıkıyor, bir iniyor, bir şöyle oluyor, bir böyle oluyor... Onun dolarını kullanmayacaksın, markını kullanmayacaksın; onun hiç bir şeyine, malına vs. sine itibar etmeyeceksin... Cebinde onun parası olunca, sen ona beleşten, bedavadan para veriyorsun. O da onu biliyor, bütün dünyayı sömürüyor.
Zaten, Suudî Arabistanı sömürüyor, Kuveyt'i sömürüyor. Beşyüz milyon dolar Suudî Arabistan'a borcu var. Onun iki misli Kuveyt'e borcu var Amerika'nın... Neden?.. Onun petrolünü almış, parasını vermemiş. O borcunu ödeyecek de değil. Öder mi?.. Erkekse gelsin alsın, diyecek. Nasıl gidecek, nasıl alacak?.. Kral Fehd oraya gittiği zaman, "Size çok teşekkür ederiz." demişti. "Çok teşekkür ediyoruz ey Amerikalılar size; bizi Türklerden kurtardınız!" demişti. Gidip de onlardan parayı nasıl ister?..
Tabii, bu devletler aynı zamanda teknoloji bakımından da iyi durumdalar ve atom gücüne de sahipler... Muazzam silahlara da sahipler ve muazzam silahlarla da müslümanların canına okuyorlar.
Bunları bir devlet olarak, bütün olarak görüyoruz. Bunların içine de mikroskopla veya teleskopla veyahut bir aletle yine baktığımız zaman; bunların içinde de hakim gruplar olduğunu görüyoruz. Meselâ Rusya'ya hakim olan komünist partisidir, KGB sidir vs. dir. Öteki kalabalıkları onlar darbeyle, şiddetle, terörle idare ederler. Halklar gık diyemez. O iç odaklar ne yapacaksa yapar... Amerika'ya hakim olan büyük ölçüde güçler, kuvvetler vardır; başta siyonistler olmak üzere... Almanya'ya, Avrupa'ya, Güney Amerika'ya hakim olan büyük ölçüde Katolik Kilisesi'dir; parası var, pulu var, teşkilâtı var, mülkleri var, sayısız emlâki var... Ondan sonra da çeşitli milletlerin kendilerine mahsus millî ve mahallî duyguları var; hedefleri, idealleri var... Bunların hepsi birer güç olarak dünya piyasasında görülüyor.
Bunları biz niçin inceliyoruz; niye size anlatıyorum?.. Biz kuvvetli müslüman olacağız; karşımızda da bunlar var... Bunlarla durumumuzun ne olduğunu düşünmemiz gerekecek de onun için bunları söylüyorum.
Şimdi, güncel olayların en başında gelen olay, Avrupa'daki değişmelerdir. Avrupa büyük bir değişme içinde... Demin söylediğim gibi II. Cihan Harbi'nde birbirleriyle harbetmiş olan milletler, şu anda birleştiler. Nasıl birleştiler?.. Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu kuruyoruz dediler; bu bir kademe... O zaman biz, Türkiyede --25 yıl kadar önce-- dedik ki: "Bunların laflarına inanmayın! Bunların amaçları siyasî birliktir, ekonomik topluluk değildir. Sonunda bunlar siyâsî birliği kuracaklar!" dedik. "Gidin yâ işinize!.." dediler. "Olur mu yâ, nereden çıkardınız?.." dediler. Yahu, mü'minin feraseti vardır, Allah'ın nuruyla bakar; bilir mü'min!.. AET'nin E'sini kaldırdılar; oldu AT... Yâni, Avrupa Topluluğu oldu, BAB oldu.
Birleşik Avrupa devletleri Birliği haline geldiler ve ortaya finans koydular. Dediler ki: "Biz Fransa, İngiltere, Lüksemburg vs.yiz amma, bir de doğumuzda Varşova Paktı ülkeleri var; bunları da halledelim!.." En aşağı üç beş yıl önceden, oralara para ayırmaya başladılar. Kimsenin haberi yokken daha, Bulgaristan'a, Polonya'ya, Romanya'ya, Yugoslavya'ya para ayırdılar; oraların rejimlerini kendi istedikleri duruma getirmek için... Romanya'da Çavuşesko'yu bal gibi devirdiler, kan gövdeyi götürdü... Bulgaristan'ı yumuşattılar. Polonya'yı Leh Walessa'yı destekleyerek, komünizmin elinden kurtardılar. Doğu Almanya'yı kurtardılar... Ruslara paraları verdiler; "Para mı istiyorsun? Al, görünme gözüme! Defol!.." der gibi onları sürdüler, Doğu Avrupa'yı kurtardılar. Balkanlara da inmek istiyorlar. Biz şaşkınlar da zaten, "Bizi AT'ye alırmısınız?" diye kapıda bekliyoruz. "Bunlar bekleyedursun; nasıl olsa istediğimiz zaman alırız." diye, biz de çantalarında avlanmış keklik durumundayız.
Şimdi diğer bir güncel olay, Rusya parçalandı. SSCB, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği parçalandı. Hristiyan devletler ayrıldı; Ukrayna, Beyaz Rusya, Rusya Federasyonu filân diye... Henüz daha sanayi devrimini bile yapamamış olan, tarım toplumu seviyesinde olan müslüman ülkeleri ayırdılar. Neden?.. Zenginliklerinden bunlara bir şey vermemek için... Yâni, bunlar fakir kalmaya devam etsinler diye... Tabii, bizim için yine de bir ümit! Az çok bir kıpırtı oldu. Oralara seyahat edebiliyoruz. "Seyahat ederiz, ticaret yaparız; inşaallah onları kalkındırırız." diyoruz.
Aslında onlar taşıyamayacakları yükleri, safraları atıyorlar. Yine de biliyorlar ki muhterem kardeşlerim, kızılordunun karşısında duracak güçleri yok... Yâni, istiklâl davasına kalkamazlar; kalksalar kızılordu onları haklar. Çünkü kızılordu Doğu Avrupa'dan çekildi. Avrupayla anlaştılar. Saldırmazlık paktı AGİK'i kurdular. Avrupa ile Rusya arasında savaşı bertaraf ettiler, füzeleri kaldırdılar. Bütün ordular Kafkasya'ya, Orta Asya'ya ve Çin hududuna yığıldı. Yâni müslümanların başına karabulutları gönderdiler. Avrupa'da harb ihtimali yok... Avrupa'da tekrar harb olursa, parçalanmayacak, bombalar yağmayacak, şehirler yıkılmayacak... Yıkılırsa neresi yıkılacak?.. İslâm ülkeleri yıkılacak!..
Bunların karşısında, Amerika'ya ve Avrupa'ya karşı orduları demode ordular ama; Orta Asya'ya karşı, Türkiye'ye karşı, İslâm Alemine karşı yine de güçlü ordu... Füzeleri var, atom silahları var, daha başka imkânları var... Onlar, şu hesabı yapıyorlar: "Safraları atalım, kendi geri kalmışlıklarında devam etsinler; biz hristiyan gruplar olarak kuvvetlenelim!.. Nasıl olsa bunları ordumuzla yine tepeleriz.Yâni, bunlar bizim istediğimizden de daha fazla ileriye gidemezler!" diyorlar; bunu böyle bilesiniz. Doğu Avrupanın ve Rusya'nın dağılması filân, tam bir dağılma değil; bu tarzda kendilerinin bir ekonomik tedbiri...
Avrupa'nın bu birleşmesinde büyük rol, Katolik Kilisesi tarafından oynandı. Nitekim Gorbaçov hatıralarında söyledi: "Slav asıllı Papa olmasaydı, biz yaptığımız çalışmaları başarıya ulaştıramazdık." dedi. Yâni, Papa'nın bu işteki aktif rolünü, Gorbaçov hatıralarında açıkça dile getirdi. Ben size dökümanter konuşmak istemiyorum; malzemeleri, vesikaları konuşturmak istemiyorum. Ama bilin ki, Avrupa Topluluğu'nun arkasında bir kilise hegemonyası var.
Nitekim bu hegemonyadan, yine hristiyan olmasına rağmen Katolik Kilisesi'nden rahatsız olduğu için, Yunanistan Papalığa rest çekti. "Siz Yugoslavya'da, bizim aleyhimize işler yapıyorsunuz." filân diyerek, Yunanistan Ortodoks Kilisesi Papalığa protestoda bulundu. Neden?.. Çünkü, Yugoslavya'yı da hristiyanlık nokta-i nazarından avuçlarının içine alma çalışması içindeler... Ucu Ortodokslara dokunduğu için, Sırplar Ortodoks olduğu için, Ortodoks Kilisesi rahatsız oluyor. Onun için, bu işin arkasında kuvvetli hristiyan gücü var.
Bunun bizce önemi nedir?.. Aynı hristiyanlar, asırlardır bizimle uğraşmışlardır ve bizimle uğraşmayı kesmiş değillerdir. Yine uğraşıyorlar... Yine misyoner çalışmaları ve Anadolu'yu hristiyanlaştırma çalışmaları içindedirler; bunu bilesiniz!.. Televizyonda vs. de alenen hristiyanlık propagandaları yapılıyor. Telefonlarla televizyona itirazda bulunduğunuz zaman, orada birtakım hristiyan müdürler vs.ler oturmuş olduğu için, sizin itirazlarınıza da ters cevaplar verebiliyorlar. "Elbette olacak! Ne varmış yâni?.." gibilerden cevaplar veriliyor.
Aynı zamanda onlar, Anadolu toprakları üzerinde, bazı yeni hristiyan devletleri kurmak istiyorlar. Ermenistan filân gibi toprakları genişletmek istiyorlar. müslüman halkı da, yapabilirlerse İslâmdan soğuttuktan sonra hristiyanlaştırma çalışması içlerindeki gizli emelleridir. Evet, şu anda sen, "Ben hristiyan olmam!" diyebilirsin ama, senin çocuğun İslâm'ı bilmeyecek... Onun çocuğu hiç bilmeyecek... Onun çocuğu da, ondan sonra, başı bir sıkıntıya düştüğü zaman, "Şu papaz efendinin duası makbulmüş." dedikleri zaman. kiliseye gidecek. "Papaz efendi!" diyecek, derdini ona anlatacak... "Dert dinliyormuşsun, dertlere çare buluyormuşsun; cennetten parsel satıyormuşsun." diye, ona gidecek.
Onun için, bunlar tabii biz müslümanları çok yakından ilgilendiren güncel konular, önemli konular olduğundan, bu güncel konferansta bunları size bildirmek istiyorum.
Almanya harekâtı, Avrupa'nın birleşme harekâtı çok önemlidir... Rusya'daki gelişmeler çok günceldir, çok önemlidir, bizimle çok yakından ilgilidir... Şimdi, Balkanlar'da müslümanlar var, Kafkasya'da müslümanlar var, Orta Asya'da müslümanlar var... Onların güneyindeki kuşak, Fas'tan Çin'e kadar yeşil kuşak... Yâni, müslümanların kuşağı... Müslümanların durumları nedir?.. Müslümanların durumları, maalesef perişandır.
Bir kere Ortadoğu, müslümanların petrolünün çıktığı önemli bir bölgedir. Fakat bu önemli bölgede, emperyalistler, petrol menfaati temeline dayalı iki büyük harp çıkarttılar. Birisi, yedi sekiz sene Irak'la İran arasında sürdü. İkincisi, Irak'la Kuveyt arasında sürdü ve çok büyük zararlar meydana getirdi. Bunların ikisinin de arkasında, petrol bölgelerinin egemenliği ve petrollerin Avrupalıların, Amerikalıların, gayrimüslimlerin istifadesinden, ellerinden kaçma endişesi vardı. Müslümanı müslümanla vuruşturdular, müslümanları iki cephe haline getirdiler. Birbirlerine hasım iki cephe... Irak'ı tutanlar, Suud'u tutanlar diye. Bu önemli bir parçalanmadır.
Suudî Arabistan, ülkesinde ne kadar Yemen'li varsa, hepsini çıkarttı. Zenetânî diye bir alim vardı Mekke'de... Çok güzel bir alim... Tatlı dilli, güleç yüzlü, bilgin, derin, takvâsı kuvvetli bir alim... Onu çağırmışlar, demişler ki: "Şu Irak'la yaptığımız savaşı tasvip ettiğine dair imza at, bir fetvâ ver bakalım!" "Veremem!" demiş. Müslüman müslümanla harb eder mi; nasıl verirsin o fetvâyı?.. E canım Irak Kuveyt'e saldırdı. Saldırdıysa, başka türlü hallet, başka yollarla hallet... Müslüman, müslümanla savaşır mı?.. Savaşmaz, fetvâ veremez. "O zaman ülkemizi terket!" demişler. "Terkederim!" demiş. Bıraktı gitti Yemen'e... Yemen'de şimdi. Konuşma yaptığı zaman, kırkbin kişi dinliyormuş. Allah selâmet versin... Allah, kendisinden razı olsu... Kendisini şahsen tanıyorum ben. Müslüman müslümana silah çeker diye, fetvâ vermemiş.
Problem var... Problemi hallet!.. Bir problemin çözümü için, hele çok bilinmeyenli ise bir problem, kaç tane çözümü olur... "x3y3" Bu problemin kaç tane çözümü vardır?.. En aşağı üç çözümü vardır. Bilinmeyenler çoğaldıkça, çözümler çoğalır. Yâni, Irak'ın Kuveyt'e saldırmasındaki tek çözüm savaş mıydı?.. Hayır!.. Savaştan önce Irak'a vereceğini verirdi, gene susardı... Savaşın masraflarının üçtebirini verseydi, Irak gene susardı... Adam kabadayı, haraç istiyor; var mı daha ötesi?.. Al haracı derdin, biterdi. Yâni müslüman müslümanla harb etmez, etmemesi gerekirdi. İslâm Alemi bir harb etmiştir, iki büyük düşman kampa ayrılmıştır şu anda... Harıl harıl silahlanmaktadır.
Rusların silahları bize dönmüştür Balkanlar'da... Hatta, dünkü gazetelerde okudum; "Bulgaristan Rusya'dan korkuyor." diye. Rusya'nın kendisini istilasından korkuyor, bize yaklaşıyor. Dünyanın güncel değişmeleri önemli. Türkiye'nin ve İslâm Alemi'nin üzerinde büyük hesaplar vardır, kara bulutlar vardır ve hazırlanmış komplolar vardır... Bunları, siz bu memleketin sahibi olduğunuz için, size açıklamak zorundayım.
Şimdi, bizim bu yedi düvelin, --Tesadüfen yedi düveldir süperler de... Belâ da yedi tanedir. Hani, "Yedi Belâ Çetesi" filân vardı çocuklukta.-- bu yedi belânın belâsından kurtulmak için, ne yapmamız lâzım?.. Potansiyellerimiz nelerdir?.. Bir: Biz Allah'ın dostuyuz, Allah'ın yolundayız, Allah'ın kullarıyız. Allah'a hizmet etmek isteyen kullarız. Yâni, bir hizbüş şeytan var, şeytanın avanesi; bir de hizbullah var. --İrancı Hizbullah değil. Onlar da bunu Kur'an'dan almışlar, onun için kendilerine bu ismi veriyorlar.-- Bir Allah'ın grubu var, bir de şeytanın grubu var... Biz Allah yolundayız; bu güzel... Biz ölsek de gam yemeyiz; ölsek şehid oluruz, terfi ederiz. Kalsak gazi oluruz; o da güzel, fena değil. Ne yapsalar bizim sırtımızı yere getiremezler. İmanımız, moralimiz sağlamdır, yolumuz haktır; bu güzel...
Bizim tarihî çok büyük itibarımız var; Ortadoğuda, İslâm Alemi'nde ve Afrika'da... Bu gittiğimde Afrika'lı bazı kimselerle tanıştım. Kolunun altına yassı bir tahta almış birisi, Medine'de Mescid-i Nebevî'ye doğru geliyordu. Elinde ipe takılı bir hokka, koltuğunun altında uzunca, yassı bir tahta... Yanımdaki arkadaş, "Bununla konuşalım hocam, bu enteresan bir insan!" dedi. Bu yassı, kaygan tahta üzerine Kur'an-ı Kerim'i yazıyorlarmış, o mürekkeple... Ezberliyorlarmış. Ezberleyince siliyorlarmış. Ondan sonra, öteki ezberleyecekleri sayfayı yazıyorlarmış... O, onların yaz-boz tahtası yâni. Adam neşeli, özel Afrika kıyafetiyle... "Selâmün aleyküm!" "Aleyküm selâm." Ahbaplık ettik. Din kardeşimiz... "Nerelisin?" dedim. "Senegalliyim." dedi. Senegal, Batı Afrika'da bir ülke... Moritanya'nın güneyinde... "Bakalım şu tahtaya!" dedik, tahtaya baktık, hokkasına baktık vs. "Elhamdülillah müslümanım!" dedi. Bir güzel tesbih çıkarttı, eliyle gösterdi. Bir tarafı fildişili filân... "Elhamdülillah, hepimiz de ehl-i tarikiz!" dedi. Öyle neşeli, öyle neşeli yürüyor ki, Peygamber Efendimiz'in mescidine... Eh kardeşim; Afrika'lı kardeşimiz. Çok seviyorlar bizi... "Biz de Türküz!" dedik. "Öyle mi?.." dedi, nerdeyse bizi yutacak. Çok memnun kaldı.
Sudan'lılar seviyor, Afrika'lılar seviyor, Malezya'lılar seviyor... Dünyanın her yerinde bir itibarımız var; İslâm'a hizmet etmişiz diye. Pakistan'da, Bangladeş'te --Bangladeşliler fukaracıklar, nasıl fedakâr insanlar, nasıl hizmet ehli insanlar...-- çok seviyorlar.
Elhamdülillah çok güzel edebimiz, erkânımız, kültürümüz var... İnsanları severiz, fukarayı severiz; kibir, gurur nedir bilmeyiz... Fakire yardım etmek hoşumuza gider, fukara ile oturmak hoşumuza gider. Mütekebbirin yanında durmayız, destek vermeyiz; zalimi sevmeyiz. Çok güzel edebimiz, ahlâkımız var; bu da güzel.
Ülkelerimiz çok güzel, dünyanın en güzel yerlerinde, her türlü imkâna sahip... Nüfusumuz bir milyarın üstünde... Dünyanın en kalabalık cemaatiyiz, eğer şuurlu olsak. Hammaddeler ve endüstrinin muhtaç olduğu ana maddeler bizde... Demir, çelik, petrol... vs. bizim elimizde... Her türlü imkânlar elimizde... Şeker var, un var, tereyağı var; yalnız bunları helva yapmamışız. Hepsi bakkal dükkânında ayrı ayrı duruyor.
Onun için muhterem kardeşlerim, size acizâne, nâçizâne gezdiğimden, gördüğümden, okuduğumdan hasıl olan fikirlerimi söyleyeceğim. Burada beşyüz altıyüz kişi var, hanımlar var, beyler var; kültürlü kardeşlersiniz hepiniz.
Hepimiz kaliteli, kalifiye yetişmek zorundayız, zorundasınız!.. Yâni, kendi mesleğinizde mütehassıs olacaksınız, yabancı dil bileceksiniz... Arapça öğreneceksiniz... Türk lehçelerini öğreneceksiniz... --Allah razı olsun, içinizde bazı kardeşlerimiz var, kurslara gittiler, biliyorum; Türk lehçelerini vs.leri öğrendiler.-- Yabancı ülkeleri tanıyacaksınız; müslüman veya gayrimüslim her ülkeyi...
Senelerce önce, ben İlâhiyat Fakültesinde vazife görüyorken, talebelerime dedim ki: "Her biriniz bir ülkeyi seçin, o ülkede ihtisaslaşın!.." Ben Sudan'ı seçtim, ben Senegal'i seçtim, ben Moritanya'yı seçtim, ben Nijerya'yı seçtim... "Tamam. Git Nijerya'ya; orayı öğren, dilini öğren, kültürünü öğren, tarihini öğren... Orayla bizi nasıl bağlayabilirsin, orayla irtibatımızı nasıl sağlamlaştırabilirsin; sen bu konuda çalış!" diye söylemişimdir. Dış dünyaya açılmamız lâzım!..
Son derece bilgili olmak zorundayız!.. Görgülü, kültürlü, tecrübeli olmak zorundayız!.. Çocuklarımızı da böyle yetiştirmek zorundayız!.. Çocuklarımız yabancı dil bilecek, Arapça bilecek; dış seyahatler yapmış olacak, dış ülkelerle ilgilenmiş olacak, dostları tanıyacak... Şimdi ben, bir çok kimseye davette bulundum; "Gelin Türkiye'ye, misafirimiz olun!" dedim. Dünyanın her yerinde müslümanlar birbirlerini tanıyacak...
Dergilerimizi ilk çıkarttığımız zaman, derginin yöneticilerine dedim ki, "Yurdışı haberlerini daha fazla verin! Müslümanlar dünyanın sadece Türkiye'den ibaret olmadığını anlasınlar; başka yerlerdeki müslüman kardeşlerinden de haberdar olsunlar!.." dedim. Hudutlar çözülür çözülmez, açılır açılmaz ilk işimiz Azerbaycan'a, Özbekistan'a gitmek oldu. Neden?.. "Tanıyalım, ilgi ve irtibatı kuvvetlendirelim!" diye. Ordan arkadaşları çağırdık, talebeleri çağırdık... filân. Buna devam edeceğiz.
Tabii, bedenen sıhhatli olacağız. Onu söylüyorum, demin de söyledim... Sonra, tek başına olmak yetmediğinden, iyi sonuç vermediğinden, büyük sonuç vermediğinden, organize olacağız!.. Güçlerini birleştirecek müslümanlar... Bunun için, şirketler kuracak, şirketlerde birleşecek... Vakıflarımız var, yetmiş kadar şubemiz var. Şu vakfımızın kırk, şu vakfımızın otuz... Derneklerimiz var, şirketlerimiz var... Bizim müesseselerimizi gezmiş, yurtdışından gelen bir alim... En çok bizim İSPA'yı beğenmiş; İskenderpaşa Turizm Şirketini... Neden?.. "Bu çok modern bir düşünce!" diyor. Yâni, müslümanların birbirleriyle gidip gelmesini sağlayacak... filân diye.
Onun için organize olacaksınız!.. Birbirinizi tanıyacaksınız... Birbirinizden haberdar olacaksınız... Birbirinizin derdiyle dertleneceksiniz, işbirliği yapacaksınız... İç ve dış haberleşmeyi, en modern araçları kullanarak, en sağlam, en seri şekilde sağlayacaksınız...
Azerbaycan'da neler oluyor?.. Karabağ'da kaç tane Azerî öldü, kaç tane Ermeni ne yaptı?.. Ermeniler geliyor mu, gidiyor mu?.. Onların haber ajanslarından bunları öğrenemezsiniz... Yalan söylerler, yanlış söylerler, ters gösterirler... Kendi organizasyonun olacak, kendin haberleşmeyi sağlayacaksın, kendin bileceksin!.. Çünkü, haberleşme bazan bir savaşın kazanılmasına, bazan bir savaşın kaybedilmesine sebep olur. Yanlış haber, yanlış istihbarat; bunu ordu mensupları çok iyi bilir.
Hatta, acı bir olay olarak hepiniz bilirsiniz, Kıbrıs hadisesinde uçaklarımız bir gemimizi batırmıştır; yanlış haberleşmeden dolayı... "Kıbrıs'a doğru beş parça Yunan filosu geliyor!.." Yunan filosu filân değil, bizim kardeşlerimiz... Oralarda devriye geziyorlar... Uçaklar dalış yapmaya başlamışlar. Gemiden de güverteye çıkmışlar... "Yahu, biz Türküz! Yapmayın, etmeyin!.." Pat, küt, güm... Hadi, bir gemimiz batmıştır. Yunan gemisini batırdık demişizdir haberlerde... Yunanlılar da, "Biz o tarafa hiç gemi göndermedik ki!" diye haberi tekzib etmişlerdir. İş ortaya çıkmıştır. Deniz kuvvetleri komutanı alınmıştır görevden... Ama, haberleşmenin önemini gösteren bir olay olarak, karşımızda acı, ibretli bir şeydir.
Eğer Osmanlı Devleti henüz varken, haberleşmemiz ve ulaşımımız sağlam olsaydı, yıkılmazdı. Haberleşme olmadığından yıkılmıştır; bilesiniz!.. Onun için, bu haberleşmeyi nasıl sağlayacaksanız, sağlayın!.. Sağlam bir haberleşmeyi müslümanların sağlaması gerekiyor.
Sonra, ekonomik güçleri birleştirmek zorundayız. Yâni, organize olacağız, faaliyetlerimizi birleştireceğiz... Ekonomik güçleri birleştireceğiz. Küçük küçük şeylerden, büyük şirketler kuracağız... Büyük şirketler kurmaya yöneleceğiz.
Dış ticarete büyük önem vereceksiniz. Yâni, başarının bir yolu, ticarette başarı sağlamaktır. Karadeniz bölgesi çalışmaları var, Akdeniz bölgesi çalışmaları, Afrika'ya ticaret, Orta Asya'ya ticaret... Kafkasya ile irtibatlar, İranla Pakistan'la irtibatlar, Suud'la Ortadoğu ile irtibatlar... Mutlaka dışa açılacaksınız. Ortak olarak, ortaklıkları destekleyerek büyük şirketler kuracaksınız.
Bunları sağlaması lâzım müslümanların... Çünkü ticârî hayat, en reel, en aktüel hayattır. Ötekilerin hepsi ütopiktir, farazîdir, nazarîdir, hayalîdir... Ama ticaret, en gerçekçidir. Tıkır tıkır, sapasağlam yürür ticaret... Onun için, ticaret tecrübesi olmayan insanlar, sağlam insan olmuyor, benim gördüğüm... En realist insanlar, tüccarlar oluyor. Hele bir de müslümansa tüccar, fevkalâde güzel oluyor. O bakımdan, bu konuyu mutlaka halletmemiz gerekiyor. İslâm Ülkeleri arasında, mutlaka ekonomik işbirliğini sağlamamız lâzım.
Ve bu arada --çok önemle söylüyorum-- hasımların, rakiplerin, düşmanların mallarını, mecbur olmadıkça asla kullanmamalıyız. Lüzumsuz malı ve düşmanın malını kullanmamalıyız; çünkü, biz kuvvetlendiriyoruz onları... Yâni böyle, evleneceğimiz kızı oğlanı arar gibi, şeceresini sorar gibi, alacağımız malı sormalıyız. "Bu kimin malı?.. Kim üretmiş bunu?.. Ermeni mi üretmiş?.." Ermeni üretmişse tabii, o benden kazandığı paranın, kârın bir kısmını Ermenistan'a gönderecek; Azerîlere silah atacak o... Muhakkak bu böyledir, diye bileceksiniz.
Suudî Arabistan'dan geliyorum şimdi... Uçaklara hacı babalar, umre yapmış kardeşlerimiz, ellerinde fileler, paketler; zor girdiler, yâni zor sığdılar. Hepsi gâvur malları... Japon malı, Çin malı, Kore malı... Bilmem ne?.. Hatta, benim aldığım saat... Hep paracıklarımız onlara gidiyor. Onlar kuvvetleniyorlar; ondan sonra da bize darbeyi vuruyorlar. Biz zayıflıyoruz, onlar kuvvetleniyorlar. Onun için ticarette; "Tüketim mallarını kimlerden alacağız?.. Ticareti kimle yapacağız?.. Kimin malını kullanacağız?.." bu çok önemli...
Japonya, biliyorsunuz Amerika'ya yenildi. Ama, ekonomik bakımdan şu anda boğazını sıkıyor. Ben iki üç sene önce Amerika'yı göreyim diye gittiğim zaman, orada bir kitap verdiler bana... Kütüphanemde var, İngilizce... Bir Amerika'lı yazar feryad ediyor, "Amerika, Japonların istilâsı altında!" diye. Kitabı öyle yazmış. Şirketlerin sermayelerini veriyor, ne kadar paraya sahip olduklarını anlatıyor. Bütün Amerikan şirketlerinin listesini vermiş; hisse senetleri Japonların elinde vs. Yâni Japonya, Amerika'yı içinden, ekonomik bakımdan fethediyor. "Japonların ekonomik istilâsı altındayız!" diye feryad ediyor adam, kitabında... İşte ekonomik savaş bu...
Yâni, bugün devletler ekonomiden yıkılıyor, ekonomiden ilerliyor. Savaş ekonomik alanda oluyor. Osmanlı Devleti'ni çökertmek için Avrupalıların, haçlıların yaptığı çeşitli planların arasında, planların bir kısmı ekonomik... Meselâ, Aleksandır Cuara isminde bir Romen alimi, Paris'te doktora yapmış. Osmanlı Devleti'ni çökertmek için, Avrupa'lıların yaptıklarını, kilisenin yaptığı çeşitli planları bir kitapta anlatmış. Burada, "Ticaret yollarını tutmak, Osmanlı kalyonlarına geçiş imkânı vermemek, ticaretini baltalamak, ekonomik bakımdan zayıf duruma düşürmek... " diye planlar var.
Biz bunları şimdi öğreniyoruz. Yâni, eski devirlerde öğrenememişiz. Ticarete gereken önemi vermemişiz, denizciliğe gereken önemi verememişiz. Halbuki, deniz savaşlarının ecri, kara savaşlarının iki misli... Deniz şehidinin sevabı, kara şehidinden daha fazla... Yâni büyük primler var. Ama, ihmal etmişiz, yürütememişiz işleri... Bunları mutlaka sağlamamız lâzım.
Dinî ve millî kültürümüzü yaşamamız lâzım. Canlandırmamız lâzım, yaşatmamız lâzım... Geliştirmemiz lâzım. İçte ve dışta tanıtmamız lâzım... Bugün sizler ve bizler, giyim ve kuşam bakımından başka kültürlerin tesiri altındayız. Kravatlar, pantolonlar, traşlar... Her şeyimiz müslüman gibi değildir, başkaları gibidir. Yâni, biz bu hale getirilmişiz. Ben, kimseyi suçlamıyorum ama, şu anda bu durumdayız. Bunu bilelim. Onun için, kendi kültürümüze sımsıkı sarılmalıyız ve kendi kültürümüzün önemini, değerini vurgulamalıyız.
Biz Eyüp'te, gittik ahşap bir evi restore ettik. Orasını "İlim Kültür ve Sanat Vakfı" mızın merkezi yaptık. Kargacık burgacık sokaklarıyla, Eyüp Sultan semtini kendimize hedef aldık. Orayı düzeltmek, güzelleştirmek çalışması içindeyiz.
Kılığımızla, kıyafetimizle, yememizle, içmemizle, selâmlaşmamızla kültürümüze sahip çıkalım... Bakın, ben Almanya'da Münih şehrinde kaldım. Münih'liler birbirleriyle karşılaştıkları zaman, "Grüsgot!" derler. Grüsgot, tanrının selâmı senin üzerine olsun demek. Grüssen, selâmlaşmak demek. Got da tanrı demek. "Tanrının selâmı senin üzerine olsun!" diyor, yâni dinî bir selâm veriyor... Ben onlara bazan, "Gotten Worner!" filân derdim. Yâni, hayırlı sabahlar, iyi sabahlar... "Grüsgot!" diye cevap verirlerdi. Neden?.. "Benim adetim, örfüm grüsgot'tur; onu değiştiremem!" demek istiyor. Dinî bir selâm... Ama bizde şimdi, sanki "Selâmün aleyküm!" demek kabahatmiş gibi... Sen adama, "Selâmün aleyküm!" diyorsun; aptal, kıymetini anlamıyor, "Günaydın!" diyor... Halbuki, "Selâmün aleyküm!" demek, "Allah sana dünyada da iyilik versin, ahirettede iyilik versin; seni cennetine soksun!.." demek.
Adam ilericilik sanıyor, "Günaydın" demeyi... Gün, aydın tabii ya; güneş doğduğu zaman ortalık aydınlık olur. Bundan basit, bundan daha tabii ne var?.. "Tünaydın" diyor; tün aydın olmaz ki, tün kara olur. (Tün, gece demek.) "Tünkara" demesi lâzım. "Günaydın" "Tünkara" Selâmlaşmanın böyle olması lâzım, gerçek olması için.
Kültürümüze sahip çıkalım ve bunu yaymak için olağanüstü gayret gösterelim. Onun için, kültürel çalışmalar, sosyal çalışmalar çok önemli olduğu için; biz, dergilerimizle, vakıflarımızla, işte bu kadın dernekleri vs. organizasyonlarımızla kültürel çalışmalara eğiliyoruz. Bunların arkasından gelecek faydalar, daha büyük olduğu için...
Müslümanların içte ve dışta, birliğini, işbirliğini sağlayabilmek için projeler üretmemiz lâzım... Müşterek hedef ve idealleri tesbit etmemiz lâzım... "Gelin şu işi beraber yapalım; siz şu kadar koyun, biz bu kadar koyalım!" dememiz lâzım...
Hoşuma gitti. Ben umreye gitmeden önce bir kardeşimiz geldi; "Hocam! Falanca, filânca yerlerle de konuştum; Bir İslâmî televizyon kanalı kurmak için, siz de bize katılırmısınız?" dedi. "Katılırız." dedim. Hay hay, derhal katılırız. Yâni, İslâmî bir televizyon... Hay hay; dişimizi tırnağımıza takarız, malımızı mülkümüzü satarız, katılırız. Senin istediğin sermayeyi koyarız. Çünkü önemli, eğitim için fevkalâde önemli... Ama, sadece bizim grubumuz değil, başka gruplar da katılıyor; çok güzel, bu daha güzel... Yâni işbirliğini sağlamak bakımından daha iyi.