• /
  • Kütüphane
  • /
  • Yeni Dönemde Yeni Görevler
  • /
  • 241 ilâ 260. sayfalar
221 ilâ 240. sayfalar

Dışta ve içte, müslümanların uğradıkları haksızlıkların karşısında birleşmek, reaksiyonları tesbit etmek, karşı tedbirleri almak; bu da çok önemli bir şey... Bunu da mutlaka yapmamız gerekiyor. Çünkü, bu çalışmayı yapmayınca, büyük fırsatlar kaçıyor... Bakın, Yunanistan'a fiske vuramazsınız... Ermenilere Türkiye'de bir şey yapamazsınız... Yaptırtmaz. Hükümet de kızar. Hükümet, var gücüyle uğraşır sizinle, yaptırtmak istemez. Neden?.. Bilir ki, burada onlara bir şey yapsak, bütün dünya ayağa kalkacak... Amma, Ermeniler de aksini biliyorlar. Yâni, "Müslümanlara ne yaparsan yap, bütün müslümanlar ayağa kalkmaz. Biz burada kaç tane köyü yıkarsak, kaç tane müslümanı katliâm edersek, kâr kârdır. Çünkü müslümanlar toplu harekete kalkmaz!" diyorlar. Bizim davranışımız yanlış ama, bu bir gerçek... Bu davranışı bırakmalıyız. Yâni, müslümanların dertleriyle dertleşmeli, dertlenmeli ve onların karşısında reaksiyonumuzu göstermeliyiz.

Bazı arkadaşlar sordular, ben o zaman söyledim; burada da açıkça söylüyorum: Cezayir'de bir haksızlık yapıldı, Fransa'nın baskısıyla... Seçimlerde %85 Cezayir halkı bir tercih yaptı. Ama, Fransa baktı ki, müslümanlar başa geçiyor; orduya müdahale ettirdi. Burada protesto yaptılar; ben de katılırdım. Neden?.. Çünkü, yalan söylüyorlar... Çünkü, milleti aldatıyorlar, milletleri aldatıyorlar... Demokrasi, kendileri azınlıktayken sesleri çıksın diye kullandıkları bir malzemeydi. Müslümanlar çoğunluğa geçince, demokrasiyi değil, diktatörlüğü tercih ediyorlar.

241

Bugün İslâm ülkelerinin çoğunda diktatörlük vardır. --Türkiye hariç-- Neden?.. Çünkü halkın çoğunluğu müslümandır; halkın çoğunluğunun sesi olmasın diye... Onları biz buradan protesto etmezsek, bunları biz buradan destekçi olmazsak; hürriyet ve insan haklarını koruyamayız. Müslümanların haklarını koruyamayız. Bunun için, haksızlıkları dile getirmeliyiz.

Cezayir, en güncel meselelerden birisidir. Niçin?.. Burada Batı, demokrasiden vazgeçiyor... Niçin Suud'da demokrasiden vazgeçiyor?.. Niye Suriye'de demokrasi yok?.. Niye Irak'ta demokrasi yok?.. Bunları sormalıyız ve haksızlıkların karşısına çıkma alışkanlığını edinmeliyiz. Evet, burada karşımızda düşmanımız yok ama, "Biz Türkiye halkı olarak, bu haksızlığı hazmedemiyoruz!" demeliyiz.

Afganistan'a kardeş gönderdik, Azerbaycan'a da göndermeliyiz. Çünkü, orada büyük bir haksızlık var... Nahcıvan Azerbaycan'a bağlı... Iğdır ovasından Aras nehri boyunca giden bir toprak parçası Nahcıvan... Haritaya bakın; --Benim odamda kocaman, duvar boyunca bir dünya haritası var. Her gelen bakıyor. Nerden buldun, bu haritayı?.. Benim Dünya'nın her yeriyle ilgim var, onun için.-- Nahcıvan, ince uzun bir şerit halinde; büyük Azerbaycan'la arasına Ermenistan gelmiş. İran hududuna kadar Nahcıvan'la Azerbaycan'ı arada bir koridor ayırıyor; böyle şey mi olur?.. Bu ülke buraya bağlı, arada Ermenistan var. Dağlık Karabağ bölgesi özerk... Bunların hepsi komünistlerin oyunları... Oraları böldükleri zaman, oraları hep İslâm ülkeleri idi. Ama, öyle bölmüşler ki: Türklerin yanına Azerîler gelmesin, Ermeniler gelsin; hristiyan Gürcüler gelsin... Buradaki Nahcıvan, öbür taraftaki ile işbirliği yapamasın... Treni ille Ermenistan'dan geçecek; Ermeniler ya kurşunlayacak, ya da müsaade etmeyecek.

242

Bizim bir ara --hatırlıyor musunuz-- Türkiye'ye giren trenimiz, Edirne'den ülkeye girerken, bir ara Yunan hududuna girerdi. Ondan sonra tekrar Yunan hududundan çıkar, Türk hududuna girerdi. Niye böyle yaptın yahu? Hududu demiryolunun öbür tarafına at, bu demiryolu Türkiyeden geçsin. Niye, bir Türkiye'ye sokuyorsun, bir Yunanistan'a sokuyorsun?..

Bunların hepsi, o emperyalistlerin ihtilâf tohumları bırakmasıdır. Bunların hepsinin çaresinin bulunması lâzımdır. Bulunmamıştır, mahsustan bırakılmıştır. Bunlarla uğraşılması lâzım... Bunlarla uğraşmadığı zaman müslümanlar, olmadık şeylerle uğraşıyorlar. Saçma sapan şeylerle, incir çekirdeğini doldurmayan şeylerle uğraşıyorlar. Bugün Suudî Arabistan'da "Parmağını niye böyle kaldırdın, niye kaldırmadın? Niye böyle döndürdün, niye döndürmedin?" gibi şeylerle uğraşıyorlar. Şimdi sıra bu mu yahu?..

Bir hoca arkadaş Hira Mağarası'na çıkmış. Arkasından emr-i ma'rufçular: "Buraya çıkmak farz değildir, sünnet değildir; bid'attir. Ne diye çıkıyorsun?" diye bağırmışlar. "Susun be!" demiş hoca arkadaş; "Siz en büyük bid'ati krala bağlılıkla yapıyorsunuz. Onu destekliyorsunuz, ona gık diyemiyorsunuz. Ben burada Peygamber Efendimizin ibadet ettiği mağarayı görmek istiyorum, o havayı almak istiyorum; bunun bid'atle ne ilgisi var?.. Efendimiz SAV çıkmış. O çıkmasaydı, ben de çıkmazdım. Çıkmak sünnet belki... Yâni, madem o çıkmış, orada ibadet etmiş; benim de çıkmam normaldir. " diye uzun boylu Arapça konuşmuş onlarla... Bizim bir akraba içeride mağaradaymış; hoca efendi ötekilerle Arapça konuşurken, --bilmiyor münakaşa ettiklerini-- elini açmış, "Amin...." diyormuş. O da işin komik tarafı. Onlar münakaşa ediyor; bu dua ediliyor sanıyor, "Amin." diyor. Bu da cahilliğimizden tabii... Netice itibariyle Arapça bilmiyoruz, kendi Kur'an dilimizi bilmiyoruz.

243

Muhterem kardeşlerim, mutlaka bu dış müslümanlarla ilgili bir merkez kurmamız lâzım... Müslümanların meselelerini dünyada bir bütün olarak incelememiz lâzım... Bu şarttır. Yoksa, bu kurtlar, bizim kuzucukları her yerde tek tek yakalayıp yutarlar. Onun için her yerde; Assam Eyaleti'nde, Hindistan'da, Bangladeş'te, Burma'da, Tayland'da merkezler kurmamız lâzım. Hatta biliyormusunuz, Vietnam'da kaç milyon müslüman varmış?.. Hiç bilmiyorduk. Ben Malezya'da gördüm, Malezya kucak açmış onlara... Biz sanıyorduk ki kuzeyden gelen Çinli kuvvetlerle, Amerika'nın desteklediği kuvvetler çarpışıyor. Orada müslüman kardeşlerimiz ne sıkıntılar çekmiş, haberimiz yok...

Onun için, onların birbirinden haberdar olmasını sağlayacak merkezleri kurmamız lâzım... Kafamızın genişlemesi lâzım... Dergilerimize o konuların yazılması lâzım... Dünyanın her tarafı ile ilgilenmemiz mutlaka şarttır. Sonra, dünya üzerinde bizimle çalışacak, bizim istikametimizde, bizimle aynı yönde çalışacak merkezler, odaklar ve iskeleler, kaleler kurmamız lâzım...

244

Arkadaşlardan biri dedi ki: "Bana teklif ediyorlar, Malezya'ya gideyim mi?.." "Git, otur orada!.. Tanışıklıklar kur; ahbaplıklar, arkadaşlıklar kur! Malezya'da bir kalemiz olsun..." dedim. Ötekisine dedim: "Borneo Adası'nda Brunei Sultanlığı varmış; gidebilirsen sen oraya git! Evlenebilirsen, orada birisi ile evlen!.."

Her yerle ilgimizin, irtibatımızın olması şarttır. Cihana yayılmış bir ümmetiz ve birbirimizle ilgilenmemiz gerekiyor.

Tabii, ben bunları madde madde söyledim ama, siz belki kaydedemediniz. İnşaallah videodan, teypten tekrar tekrar dinlersiniz. Bunlar benim sizden canlı isteklerim. Yâni, bunları mutlaka sağlayın diye istiyorum. Olmazsa tehlikeli görüyorum. Karabulutlar görüyorum, fert ve millet olarak başımızda...

Savunma, korunma, emniyet ve istiklâlimiz konusuna önem vermemiz gerektiği kanaatindeyim. Bu en güncel konulardan biridir. Bu adamlar, böyle kıyıda kenarda çat pat filân yaparken; ateşi getirirler, hoop bizim tarlamıza atıverirler, bizim harmanımızı yakarlar!.. Tarih boyunca böyle yapmışlardır. Yâni, açıkça harp tehlikesi seziyorum ben... Daha açık söyleyeyim, harp tehlikeleri seziyorum!..

245

Onun için, aklınızı başınıza toplayın. Fert ve millet olarak, çok iyi hazırlanmamız lâzım... Havaîliği filân çoktan bırakmamız lâzım, ciddî hazırlanmamız lâzım, yek vücud olmamız lâzım... Birlik ve beraberlik içinde olmamız lâzım... Ki, sulhün çaresi de budur. Yâni, ne diye silahlandırıyorsun halkı, ey Türkiye hükümeti?.. Sulh için, bu şart!...

Dedelerimiz ne güzel söylemişler: "Hazır ol cenge, eğer istersen sulh ü salâh!" Sen kuvvetli olursan, düşman saldıramaz. Sen zayıf oldun mu, "Şunun budundan alayım, etinden alayım, kolundan alayım, bifteğinden alayım..." deyip seni kesmeğe çalışır. Kuvvetli olursan, bir şey yapamaz.

Onun için, güncel olarak istiklâlimizi, hürriyetimizi tehlikede görüyorum. Etrafımızda yangınlar, gürültüler, patırtılar görüyorum. Sorumluluklarımızın çok büyük olduğunu görüyorum. Orta Asya'ya karşı, Balkanlara karşı, Kıbrıs'a karşı, Kafkasya'ya karşı, Ortadoğuya karşı, Yemen'e karşı, Afrika'ya karşı... dünyanın her yerine karşı çok çok sorumluluklarımız vardır. Ona göre, sizlerden bu konularda uyanık ve hazırlıklı olmanızı taleb ediyorum.

246

Herkese her yerde söylediğim bir şey var: Libya'ya gittiğim zaman, Yüksek İslâm Enstitüsü'ne götürmüşlerdi beni... Yüksek İslâm Enstitüsü'nün kapısında YİE yazmıyordu da, "Malik ibn-i Enes Kışlası" yazıyordu. Talebeler de, talebe kıyafetinde değildi, çavuş kıyafetinde idi, er kıyafetinde idi. Kollarında işaretler vardı. --Hani pırpır diyoruz ya, çavuşların işaretleri, "V" harfi gibi-- Kimisi onbaşı, kimisi çavuş vs. Neden?.. Libya, düşmanlar saldırırsa diye, topyekün seferberlik halinde, hazırlık halinde olduğu için... Biz de öyle olmalıyız. Yâni, her apartmanın bir askeri birlik olduğunu ve her apartmanın kendi savunmasını planlamakla sorumlu olduğunu söylemişlerdi. Yâni, düşman saldırırsa ne yaparız filân diye.

Onun için, ben de istiyorum ki; Türkiye müslümanları, hatta dünyanın her yerindeki müslümanlar böyle hazırlıklı olsun!.. Hazırlıksız kalmasın, gafil ve cahil beklemesin... Bu düşmanlara fırsat vermeyelim.

Zelzele oldu. İnsanlar yardım malzemesi gidiyor derken, oraya --Ermenistan'a-- silah gitmiş... Adamları bulsan, gırtlağına çökeceksin ama, bulamıyorsun ki!.. Uzaktan füze gönderiyor; sonra, evinin damına bir füze iniyor, yangın başlıyor. Kimi tutarsın, kimi asarsın, kimi kesersin?.. Uzaktan yapıyor adam işini... "Delik demir çıktı, mertlik bozuldu." dediği gibi Köroğlu'nun. Eskiden kılıç kılıca, karşı karşıya geliyordun, önemi vardı mertliğin; ama şimdi, adam dağın arkasından füzeleri gönderiyor yağmur gibi, senin şehrin harab oluyor. O halde ne yapmamız lâzım?.. Hazırlıklı olmamız lâzım.

247

Ermeniler küçük birdevlet değildir. Fransada büyük nüfusları vardır. Amerika'ya yayılmışlardır. Bir çok yerde adamları vardır. PKK ile de işbirliği yapıyorlar şimdi; gazeteler de yazdı. Türkiyeyi yıpratmak için her türlü şeyi yapıyorlar. Amerika'dan destek alıyorlar. Eee, müslümanlar da birbirini desteklesin... Müslümanlar da birbirini desteklesin ki, zulüm ve haksızlık olmasın.

Allah hepinizden razı olsun... Bu hazırlıkları sizlere tebliğ ettim. "Allahümme bellağtü!" dediği gibi Peygamber Efendimizin, vedâ hutbesinde; ben de size tebliğ etmiş oldum. Ben, elimden geldiğince yapıyorum; siz de elinizden geldiğince yapmaya çalışın.

İki kâğıt gelmiş, onları okuyayım: --Beni ilgilendiren bir yazı-- "Türkiye'de müslümanların hizmetlerini artırmaları Amerika'da 'Yeşil Kuşak Doktrini' olarak algılanıyor; bu tür ithamlara karşı tavır ne olmalıdır? Ayrıca Türkiye'nin İran olmaktan çok Suudî Arabistan yönetim biçimi olmasından bahsediliyor."

Şimdi tabii, Amerika'nın müslümanlar hakkında planları vardır. Kara bulutlar, komplolar, oyunlar... vs. derken, ben de onları kasdediyorum. Avrupa'nın planı vardır. Almanya'nın, İsveç'in planı vardır, destekleri vardır, masrafları vardır, teşkilâtları vardır; hazırlanıyorlar. Has müslümanların birlik ve beraberlik içinde çalışmaları gerektiğini söylüyorum. Söylediğim planlarına karşı yapılması gereken şeylerin neler olduğunu söylüyorum. Amerika'nın "Yeşil Kuşak Doktrini olabilir, İngiltere'nin başka bir doktrini olabilir; onlar kendilerinin hevesleridir.

248

Biz kendi işimizi kendimiz görmeye alışırsak, kimseye alet olmayız. Efendim, şununla savaş dediği zaman savaşmak, şöyle yap dediği zaman yapmak, böyle yap dediği zaman yapmamak tarzında değil de; neyi yapmak gerekiyorsa, onu yapmak...

Efendim, Suudî Arabistan yönetimi biçimi olmasından bahsediliyor; ben böyle bir şeyi varid görmüyorum. Suudî Arabistan'da zaten şimdi meşrutiyet ilân edildi; bilmiyorum, burda gazeteler yazdı mı? Yâni orada bir değişim var. Krallıktan ziyade bir başka duruma gelme durumu var. Türkiye'de bir hürriyet ve demokrasi yönetimi var. Anayasa ile sağlanmış filân bir durum... Tabii bunun tekrar bırakılıp da Krallık gibi bir duruma geçmek biraz zordur. Bu kadar hürriyetleri tattıktan sonra bir halk, öbür tarafa zor gider; onu varid görmüyorum.

"Türkiye'de müslümanlar kendi ... --orasını okuyamadım-- duvarları yıkarak nasıl gerçek manâda bir ittifak yapabilirler?" Burada tabii, gerçek manâda ittifak, Allah'ın dinine dönmek, takvâya sarılmak ve ilmî esasları hissî davranışların önüne getirmek; ilim, irfan, hadis, fıkıh, tefsir, Kur'an ne diyorsa, onu yapmaya herkesin razı olmasıyla olur. Yâni, Allah'ın dininde, Allah'ın kitabında, Allah'ın ipine sarılmakta birleşmekle olabilir. Herkes kendisi ayrı bir doktrin atarsa, tabii ittifak olmaz. Alimlerin halledeceği bir mesele... Avamın, alimlere uyması lâzım; alimlerin meseleyi görmesi lâzım... Ama, alimler görse de, görmese de, biz şahsen yapılabilecek şeyleri söylemiş oluyoruz.

249

Klasik sorulardan birisi geldi: "Bu yıl ramazan ne zaman başlamıştır? Bazılarımız Diyanet'in belirlediği tarihten iki gün önce oruç tuttuk. Ayın hareketleri de, güneş gibi önceden belirlenebiliyor mu?" Bunu soruyor, Allah razı olsun... Benim söylediğim hususa bir daha temas etti.

Ay'ın hareketleri de, Güneş'in hareketleri gibi, çok net olarak bellidir. Bakın, ben size şimdi Ay bugün ne yapacakmış, onu söyleyeyim; saatini de söyleyeyim: Öğleden sonra 4.44 de doğuyor. Sabahleyin 4.10 da batıyor. Ay'ın bir gün içinde doğuş ve batışı böyle, çok net hesaba girmiş, belli bir şeydir. Hatta Avrupa'da, Amerika'da, Avustralya'da Güneş'in doğuş ve batışı ile ilgili sun rise, sun set saatleri gibi Ay'ın doğuş ve batış --moon rise, moon set-- saatleri gazetelerde verilir. Takvim içinde bir kenarda, "Güneş şu saatte doğuyor, şu saatte batıyor; Ay şu saatte doğuyor, şu saatte batıyor." diye net olarak bellidir. Esasen bana bir astronomi profesörü fax çekti Suud'dayken; yanımda çantamdadır, size gösterebilirim. Ordaki saat de aynen bizimkini tutuyor.

250

Şimdi çarşamba günü oruç tuttu Suud'lular... Biz de tuttuk oradayız diye; ayrılık, gayrılık olmasın diye... Biliyoruz, fazladan tutuyoruz ama, orda orucu tuttuk. Çarşamba günü ramazan değildi; çünkü, Güneş'ten çok önce batmıştı Ay... Perşembe günü de değildi; çünkü, çarşamba akşamı hilâlin görülmesi lâzım ki, perşembe oruç tutulabilsin. Çarşamba akşamı Güneş'le Ay, üç dakika ara ile beraber battılar. Beraber batınca hilâl yoktur, bahis konusu değildir. O zaman perşembe de ramazan değildir. Perşembe akşamı Ay Güneş'ten elli dakika sonra battı. --Saatin düğmelerine basarak net olarak da söyleyebilirim ne zaman battığını.-- Elli dakika sonra battığı için, Ay perşembe akşamı görülebilirdi. Cuma günü oruç tutmak normaldir. Türkiye'nin başlangıcı böylece doğru olmuştur; Suud'un başlangıcı yanlış olmuştur.

Ayrıca bu başlangıcın yanlışlığı iki şeyden anlaşılabilir:

1. Ayın yedisinde Ay yarım olur. Tam yarımdaire şeklinde olur. Yedi gün küsür saat sonra... Halbuki Suud'a göre, ayın yedisinde yarım daire şeklinde değildi, biraz çukurdu. Sekizinde yarımdaire şeklinde değildi, çukurdu. Hatta dokuzunda bile tam yarımdaire şeklinde değildi. Yâni, Suud'un yanlışlığını ilk haftadan anlamak mümkündür.

251

2. Şimdi önümüzde dolunay zamanı vardır. Ayın ondördünde olur dolunay... Diyelim ki 14 gün 13 saat geçtiği zaman tam dolunay olur. Güneş batarken, doğudan dolunay doğar. Böyle tam 180 derece faz farkıyla dönüş yaptıkları zamandır o zaman. Suud'a göre ayın 14 ü olduğu zaman dolunay ise, Suud haklıdır. Değilse, eksikse, demek ki, Suudlular erken başlamıştır. Göreceksiniz öyle olacak. Yâni, dolunayı takib edin, hava açık olduğu takdirde göreceksiniz ki, Suudluların 14 ünde değil 16 sı olduğu zaman; bizim 14 ünde olduğumuz zaman doğacak.

Bizim başladığımızın doğruluğu kesindir. Hem profesörlerin hesabıyla, hem de gözlemlerle açık ve net olarak kesindir. Fazla tutanlar zarar etmediler, yalnız yanlış iş yaptılar. Çünkü, ya bize sorsunlar --Çünkü, biz bu işin mütehassısıyız. Yıllardır dünyanın her yeriyle telefonlaşıyoruz; Amerika, Avustralya, Suudî Arabistan... her yerle. Mecmualarda yazıyoruz. Bize sorsunlar, biz hocalarıysak?.. Kendi başlarına iş yapmasınlar.-- ya da, hilâli gözetlesinler de öyle tutsunlar.

252

Şimdi bana Almanya'dan telefon açıyorlar:"Hocam, biz orucu tuttuk!.." Ne diye tuttun? Hilâli gördün de mi?.. "Hayır, görmedim!" Hilâl yok ki, görsün. Oruç tuttuk diyor, tutamaz. "E, Suud'a göre tuttuk..." Yanlış yapıyor. Suud bu işleri çok iyi bilmiyor. Suudluların bilginleri de gülüyorlar, yapılan işler yanlış olduğu için... "Yanlış oldu ama işte ne yapalım?" filân diyorlar.

Tabii şimdi bu, ileride şöyle olacak: Suud'a göre ramazan bitecek ama, asıl ramazan bitmemiş olacak. Biz oruç tutarken, bizim karşımıza gelecek şimdi bu kardeşler, sigara içecekler, su içecekler... Bardağı masanın üzerine koyacaklar, "İç bundan!" diyecekler. "Bayram günü oruç tutmak haramdır!" diyecekler, orucunuzu bozduracaklar. Altmış gün cezaya sizi uğratacaklar, bozarsanız orucu... Öyle yapmayın!.. Yâni, bu işi bilimsel olarak yapın. Bu işler böyle hayal olmaktan çıkmıştır, çok net olarak belli olan şeylerdir. İlmi, irfana, akla, mantığa dayalı hareket edin...

Allah hepinizden razı olsun... Hepinizi İslâma en güzel hizmet edenlerden eylesin... Yüzü ak, alnı açık yaşamayı nasib eylesin... Huzuruna sevdiği, razı olduğu kul olarak varmanızı nasib eylesin... Cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin... Ramazanınızı mübarek eylesin... Oruçlarınız, teravihleriniz, ibadetleriniz, taatleriniz kabul olsun... Allah-u Teâlâ Hazretleri, sevdiklerinizle beraber iki cihanda aziz eylesin...

Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!..

15 Mart 1992 - Ankara

253

YENİ DÖNEMDE YENİ GÖREVLER

Allah hepinizden razı olsun... Gücünüzü, kuvvetinizi ziyade eylesin...

Sabahleyin bizim "İlim ve Sanat" ın son sayısını biraz inceledim... Türkiye'nin yeni dış siyaseti üzerine Nevzat Yalçıntaş, bir takım elçiler ve bakanlık yapmış kimseler, Kâmuran İnan vs. ile görüşmüşler, güzel yazılar toplamışlar. Epeyce okudum ama, hepsini de tamamlayamadım.

Şimdi sizler aşağı-yukarı artık hayata atılmaya yakın noktalara gelmişsiniz. Birkaç sene içinde, herbiriniz bir mesleğe girecek ve çalışmaya başlayacaksınız... Çevremiz ciddi değişikliklere maruz... Dost bildiğimiz ve aralarına katılmak için müracaat ettiğimiz Avrupa, bize dost değil, rakip!.. Biz bunu eskiden beri söylüyorduk ama, şimdi devlet politikası da bunu galiba yavaş yavaş anlama durumunda. Çünkü elçilerden, bakanlardan, vs. den "AT'a icabında hayır diyebilecek durumdayız!" diye sözler söyleyebilenler çıktığına göre, demek ki onlar da anlamış durumda... Fransa'nın düşmanlığını, Almanya'nın husumetini, kilisenin sinsiliğini görmeyen, artık kör demektir.

254

Şimdi onlar çok büyük projeler peşindeler. Arkalarında hristiyan kilisesi var. Yani Katolik Kilisesi, Papalık var. Ve büyük bir hristiyan imparatorluğu kurma hevesleri çok net olarak görülüyor. Zaten içten içe, ekonomik bakımdan, dinî bakımdan, sosyal bakımdan, hizmetler bakımından her tarafa sızmış ve girmiş durumdalar. Fakat şimdi de fiilen askeri bir birlik, siyasi bir birlik kurma hevesinde oldukları çok net olarak görülüyor... Güçlü oldukları da görülüyor; çünkü Doğu Almanya'yı kurtardılar, Polonya'yı kurtardılar... Estonya'yı, Letonya'yı, Litvanya'yı kurtardılar. Yani dikkat edilirse hep hristiyanları kurtarıyorlar. Rusya'yı da çalkalandırdılar, sütü çalkalandırıp kaymağını alıp suyunu bırakmak gibi. Kaymaklı tarafı Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya Federasyonu... Hristiyan olanları ayırıyorlar. Yani, kendileri icabında birleşmek için... Ve onlar da AT'a müracaat çalışması içindeler.

Hatta hatta hayretler içinde kaldım: Adı güzel bir Nur Sultan Nazarbayev var. Adı güzel, hoşuma gidiyor; Nur var, Sultan var vs. Ama, ne biçim adam olduğunu bilmiyorum "Bizi AT'a alın!" diye o da Kazakistan namına müracaat ediyor... Böylece İngiltere'den taa Urallar'ın öbür tarafında Kazakistan'a kadar, hristiyanlık temeline dayalı; ve bizim devlet adamlarını, kapıda durup da "Ne olur bizi de içeri alın!" deyip yalvardığı halde, "Yok siz müslümansınız, sizin bizim aramızda ne işiniz var?" deyip bekleten; hristiyan temelli, müslümanlara düşman ve kötü bir takım komplolar düşünen, bir büyük güç oluşuyor kuzeyimizde!.. İstesek de istemesek de...

255

Ekonomik sebepler tahrik edilerek bu işi sağladılar. Comecon ve Varşova paktını çökerttiler ve Rusya'yı Avrupa'ya müttefik hale getirdiler. İki taraf birbirine silah çekmişken silahları bıraktılar. Şimdi silahlar kime doğru dönük olacak önümüzdeki yıllarda?.. Allah şerlerinden korusun, bize dönük... Yani başta İslâm Alemi'nde önemli bir ülke olarak Türkiye; ondan sonra da bütün müslüman ülkeler olarak biz tehlike karşısındayız. Ben bunu size net olarak aktarmak vazifesindeyim. Bu büyük tehlike, kara bulutlu bir büyük oluşum bizi düşündürüyor.

Tabi müslüman hiçbir şeyden korkmaz; sadece Allah'ın rızasını düşünür, Allah'ın rızasını kaybetmekten korkar. Ölümden de korkmaz. Bu bizim için birşey değil... "Vatan için ölmek de var; fakat, borcun yaşamaktır!" diyor şair. Ölmek birşey değil, iş başarmak önemli. Ölürsen kolay; gidersin Azerbeycan'a, Ermenistan cephesinde carpışırken ölürsün. Yani ölmek çok kolay; gayet kolay bir şey... Fakat ölmeyip yaşamak ve İslâm Alemi'ni kurtarmak vazifesi kimin omuzunda olacak ?.. Kalifiye bir eleman olarak sen öldüğün zaman, "Arkanda kim bu işi yapacak? " diye düşünmek zorundayız. O bakımdan bu büyük oluşuma dikkatinizi çekiyorum.

256

Dünyanın başında bir tek süper güç kalmış gibi görünen Amerika var. Fakat, Amerika'yla Avrupa menfaat bakımından çatışacaklar... Şimdi zaten Avrupa'nın ilk adımı, ortaya çıkışı, Amerika'nın hegomanyasından kurtulmak içindir. Fransa Nato'nun merkezini kendi ülkesinden savurdu attı, "Nereye giderse gitsin?" diye bir rest çekti. Tabii onlar netice itibariyle, menfaatleri dolayısıyla çarpışacaklar birbirleriyle... Fakat menfaatleri dolayısıyla çarpışmalarının acı faturalarını I. ve II. Cihan Harplerinde ödedikleri için şimdi çok akıllı hareket ediyorlar.

I. ve II. Cihan Harplerinde, onlar birbirleriyle çarpıştılar. Biz de kıyıdan, köşeden kavgaya bulaşmış olduk. Ama, onlar çok büyük hasar gördüler. Yani, iki cihan harbi Avrupa'nın kafasında patladı. Ve sosyal ve ekonomik bakımdan ülkelerini kendileri harab ettiler, mahvettiler. Şimdi onlar hesaplarla, harbetmeden zararları defetmek ve faydaları paylaşmak gibi anlaşmalar yapabiliyorlar. Nitekim Almanya ile Fransa savaşmışken, şimdi birlik ve beraberlik içinde olabiliyorlar. İngiltere ile Fransa hasımken, şimdi aynı topluluk içinde olabiliyorlar. Menfaatleri çatıştığı zaman, menfaati bir pazarlıkla bölüşerek yine uzlaşabiliyorlar.

257

Onun için tehlike bizim için büyüktür! Birbirleriyle çatışsalar bile Amerika da olsa, Avrupa Topluluğu da olsa biz müslümanlar için tehlikedir. Bu tehlikeyi önlemek için ne yapabiliriz?.. İki büyük iş yapmamız lâzım: Birincisi İslâm Alemi'ni bu tehlikenin karşısında güçlendirmemiz gerekiyor. Birleştirmemiz ve güçlendirmemiz gerekiyor. Bir vazife bu...Yani siz İran'ı, Irak'ı, Suud'u, Pakistan'ı, Mısır'ı, Cezayir'i, Tunus'u vs.yi bir birlik halinde toplama çalışması yapmakla görevli kadrolar olacaksınız ileride. Kısaca söylemek gerekirse biraz da böyle herkesin anlayacağı bir şekilde Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden kurmak zorundasınız.

Sizin göreviniz Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden kurmak!.. Çünkü karşı taraf Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nu kurdu diyebiliriz. Şarlman İmparatorluğu'nu, Roma İmparatorluğu'nu --zaman bakımından aynı olmamakla beraber--kurdu diyebiliriz. Sizin vazifeniz Osmanlı İmparatorluğu'nu modern bir imparatorluk olarak yeniden kurmak, yâni tekniğiyle, kültürüyle, ideolojisiyle, herşeyiyle siz şimdi Osmanlıyı kurmak zorundasınız. İnşallah ben önümüzdeki İslâm mecmuasında yazacağım: Bu İran'la da ilişkileri bir hale yola koymamız lâzım... Avantajları var elimizde halletmenin. Çünkü orada bir sürü Türk var, nüfusun yarısı Türk... Sadece şiîler değil, sünnîler var... Sünnîlerle işbirliği yaparak, şiîleri de biraz bu dış güçlerin karşısında ikaz ederek, bu işi halletmek zorundayız. Bu, İslâm Alemi'ni toparlama çalışmasıdır.

258

Bunun için T.C. de göstermelik çalışmalar yapıyor. İSEDAK'lar filan var. İslâm ülkeleri arasında ekonomik işbirliği çalışmaları vs... Türkiye, bu işin patronu olarak öteki İslâm ülkelerini derliyor, topluyor. Tabii bu resmî bir atılım. Bunu bizim halk olarak güçlendirmemiz lâzım. Yapmacık olarak yapıyor onlar. Hatta şeklen kurmuşlar ama, çalışmaması için sabotaj yapanlar da var içinde; biliyoruz bunları... Ama biz bunu, sıhhatli çalıştıracak şekilde kendimizi yetiştirmeliyiz. Siyasi açıdan hukukçu arkadaşlarımıza düşen bir görev... İslâm ülkeleri arasındaki her türlü işbirliğini geliştirmeliyiz, bir.

İkincisi, ben ticareti çok önemli görmeye başladım. Yani ideolojimiz bakımdan İslâm bakımından çok önemli görüyorum ticareti... Onun için mutlaka hepinizi şirketleşmeye ve büyük dev ticari kuruluşlar teşkil etmeye davet ediyorum. Tek tek böyle memuriyetler alacağınıza birleşin, büyük müesseseler kurun!.. Demin bir arkadaşınız geldi, "Ben veterinerim" dedi. "Biz bir besi ve gıda şirketi kurmaya karar verdik, ismi ne olsun?" filan diye sordu. Çok hoşuma gitti. Yani on tane veteriner arkadaş birleşmeli bir güçlü kuruluş kurmalı. Biz de Koç'un Maret'inden, Pınar'ın bilmem ne sucuğundan yemekten kurtulmalıyız. Çünkü biz bunların ne olduğunu biliyoruz.

259

O bakımdan hem yurt içinde ve hem yurt dışında elle tutulup gözle görülür mühim iş sahalarında birlik ve beraberlik içinde çalışacaksınız ve yabancı malı kullanmayacaksınız!.. Mümkün olduğu kadar kullanmayacaksınız... Yabancı malı dediğimiz ne? Türkiye içinde üretilse bile, müslümanın üretmediği malı kullanmayacaksın!.. Bu, büyük bir savaştır. Bu, savaşın önemli şartlarından birisidir. Çünkü sen onun malını aldığın zaman ona bir kazanç sağlıyorsun, onu güçlendiriyorsun, başına bela alıyorsun. Malını almakla başına bela almış oluyorsun. Bu bakımdan ne Japon'un malını, ne Alman'ın malını, ne Fransız'ın malını, ne Rus'un malını almamalıyız!..

Ruslar şimdi Karadeniz'i kadınlarıyla istila durumundadır. Bizim erkeklerimizi mahvetme, yuvalarını yıkma durumundadır. Bunlara dikkat edeceğiz, var gücümüzle çalışacağız. Din adamlarımızın görevi fevkalade mühim. Onlar İslâm'ın yüce ideallerini halkımıza aşılayacak ve yurt dışında da hizmet verecekler.

Yurt dışında da büyük hizmetler var. İşçilerimizin olduğu yerlerde, yurt dışlarında muhtelif odaklar, koloniler kurmamız lâzım. İran'a gittiğimiz zaman misafir olacağımız yerler olmalı. Pakistan'da olmalı, Singapur'da olmalı, Endonezya'da olmalı, Avusturalya'da olmalı... Afrika'da da olmalı, Sudan'da da olmalı... Bilmem Nijerya'da olmalı, Güney Afrika'da olmalı... Müslümanların olduğu her yerde yavaş yavaş bir şeyler yapmalıyız, olmadığı yerlere de gitmeliyiz. Bu bir...

260
261 ilâ 280. sayfalar