• /
  • Kütüphane
  • /
  • Tebliğ ve İrşad Çalışmaları
  • /
  • 81 ilâ 100. sayfalar
61 ilâ 80. sayfalar

Ben "Bir konferans vereceğim." diye falanca kültür merkezine müracaat ettiğim zaman, kültür bakanı filânca, "Hayır!" diyebiliyor. Vermiyor müsaadeyi... Boş ama, bize vermiyor, uygun görmüyor. Ama bizim bu işleri yapacak mekânlarımız var... Tabii, güzelin güzeli, daha güzeli olabilir. Nerede?.. Okullarımızın altında... Okullarımızın sınıfları, okullarımızın mekânları bu işlerde kullanılabiliyor. Daha çeşitli sosyal hizmetleri yapıyoruz bu mekânlarda...

Burada mühim olan, insan yetiştirmek!.. Çünkü, yetişmiş insan en büyük güç... Avrupa'da bir araştırma yaptırmış İngilizler, "En verimli yatırım nereyedir?" diye... Yâni, "Sanayiye mi yatıralım, fabrika mı kuralım, ticarete mi yatıralım; ne iş yapalım da paramız daha çok artsın?" diye... Prof. Mümtaz Turhan Bey'in bir eserinde kesin olarak belirtiliyor: "En kârlı, en verimli, en kazançlı yatırım ilme yapılan yatırım!.." İlme yatırım yapıldığı zaman, sonucu çok kârlı olarak geliyor.

Onun için biz de, ilme yatırımın bir çeşidi olan okula yatırım yapıyoruz. İlmî araştırmalar yapacak kimselerin yetişmesine gayret ediyoruz. Bana istikbali hakkında tavsiyemi soran bütün gençlere, "Master yapın, doktora yapın! Mümkünse, üniversiteye girin, profesör olun!.. Mesleğinizde en yüksek olun, bir numaralı eleman olun, vaz geçilmez eleman olun!" diyorum. Bu durumda olan elemanlar var elhamdü lillâh... Elçilerimiz arasında da var... Amerikalıların yönettiği falanca kolejde müdürün karşısına cesaretle çıkıp da, "Ramazan geliyor, biz mescid istiyoruz!" diyen ve mescidi kopartan kimseler var... Şimdi soruyorum nerde diye; diyorlar ki, falanca yerde sefir, elçi... Elhamdü lillâh...

81

Çünkü, bu memleket bizim ve müesseselerimiz de bizim olacak!.. Yaranın kabukları sonunda, altı iyi olunca düşer. Kabuklar gidecek ve asıl bünye bütün güzelliği ile ortaya çıkacak!..

En önemli yatırım ilme yatırımdır, insana yatırımdır ve insanın da insan yetiştiren cinsine yapılan yatırımdır. Biz çeşitli yetişmiş insanları görüyoruz; Amerika'da doktora yapmış, Avrupa'da doktora yapmış... Eğer bizim istediğimiz birtakım şartlar kendisinde yoksa, memlekete faydalı eleman olmuyor. Zararlı oluyor, muzır oluyor; memleketi satabiliyor, memleketin menfaatlerini korumuyor.

Bizim istediğimiz bazı şartlar var: Mü'min olacak, ihlâslı olacak, imanlı olacak, vicdanlı olacak, merhametli olacak... Hizmet etmeyi sevecek, Allah'tan korkacak... Onun için böyle insanları yetiştirmeye mecburuz. Böyle insanları yetiştirecek müesseseleri kurmamız lâzım!..

Tabii bu uzunca bir yatırım gibi görünüyor ama, bugün hizmete koşan kardeşlerimizin bir kısmı, bizim eskiden kurmuş olduğumuz müesseselerden mezun olan kardeşlerimizdir. Bizim Sakarya'da başlattığımız ilmî hareket, Yükseliş'te başlattığımız ilmî hareket; daha önceleri Teknik Üniversite'de Abdül'aziz Hocamız zamanında başlamış olan ilmî hareket elemanlar vermiştir, profesörler vermiştir. Onların hepsi hizmete girmiştir bugün... Onların hepsi meyva vermiştir. Bugün onlar pek çok sosyal müesseselerin başında memleketimize hizmet ediyorlar, dâvâmıza hizmet ediyorlar.

82

Bizim bilimsel sahadaki ilk atılımımız Teknik Üniversite'de olmuştur. Teknik Üniversite'den bir sürü eli tesbihli, alnı secde gören, nurlu profesörler yetişmiştir. Abdül'aziz Hocaefendimiz'in 1940'lı yıllardaki kararıyladır, 1950'li yıllardaki çalışmasıyladır bu... Ondan sonra, diğer yüksek müesseselerde bu çalışmalar devam etmiştir ve onlar bugün yurt içinde ve yurt dışında hizmet veriyorlar. Ben bazen, gittiğim ülkelerde onlara misafir oluyorum.

Bir de şimdi hepimiz çoluk çocuğa sahibiz ve çoluk çocuğumuzu yetiştirmemiz gerekiyor. Ben ilk defa kendi kızım büyüdüğü zaman, ilkokulu bitirdiği zaman, bu problemle karşı karşıya geldim. Ondan sonra oğlum yetişti. Onun nasıl yetişmesi gerektiği konusunda düşünmek zorunda kaldım. Bunu çok canlı bilen bir insanım. Kızı olan bir insan neler çekiyor; oğlu olan bir insan, oğlunu güzel yetiştirmek için neler çekiyor. Yeter ki, çocuğu sapıtmasın, şaşırmasın, yoldan çıkmasın, raydan çıkmasın, kötü insan olmasın... İnancını kaybetmesin...

Çünkü kaybedebiliyor. Göz göre göre, bağırta bağırta, eğitim annenin babanın elinden çocuğu alıyor, annesinin babasının karşısına düşman bir insan olarak çıkartıyor.

83

Misal: Düzce'de bir yere misafir olmuştuk. Orada bir adam ağlayarak anlattı. Hocamız da sağdı --cennet mekân-- o zaman... "Ben tarlamı satarak çocuğumu okuttum. Hukuk fakültesine gönderdim, hukuk fakültesinde okuttum. Geçen yaz geldi. Kız kardeşine: 'Çıkart başından bu başörtüyü!.. Biz fakültede gericilerle mücadele verirken, utanıyorum sizden!.. Sen evimde kızkardeşim olarak başını örtüyorsun; çıkart bunu!..' dedi."

Babasının başından aşağıya kaynar sular dökülmüş. "Ben tarlamı sattım, bu çocuğumu hayırlı yetiştireyim diye... Benim karşıma din düşmanı olarak, iman düşmanı olarak, benim fikirlerimin düşmanı olarak, bir düşman olarak çıktı." diyor. Bu bir ciddî tehlike, hepimiz için söz konusu...

Almanya'da meselâ, bir şahıs bana geldi dedi ki:

"--Hocam! Benim çocuğum boynuna haç takıyor!.. Benimle kavgalı, kiliseye sığınıyor... Ben buna ne yapayım?.." dedi.

Ben de sert bir cevap verdim, dedim ki:

"--Vaktinde çocuğuna gereken ilgiyi göstermemişsin; şimdi gelip bana dert yanıyorsun, 'Ne yapayım?' diye... Çocuğun küçükken, eğitileceği zaman aklın nerdeydi?.."

84

Ağladı adam:

"--Hocam! Ben elimden geldiği kadar onu iyi yetiştirmeye çalıştım. Camiye gelirken yanımda getirdim... İşte, toplantılara katılmasını sağlamaya çalıştım ama, bülûğa erdikten sonra elimden kaçırdım, hâkim olamadım." dedi.

Bugün, bu problem her annenin babanın başında var... Çocuğumuzu mü'min bir çevre içinde, mü'min arkadaşlarla, mü'min bir kimse olarak yetiştirmek için müesseseye ihtiyacımız var... Bir hoca olarak bana her zaman dert yanan, şikâyet eden insanlar geliyor. Her zaman dinliyorum. Dün de bir sürü kâğıt geldi. Bir sürü kimse ile görüştüm. İstanbul'dan buraya geldiğim için, hasret kaldığımız kardeşlerimizle görüşme imkânımız olduğundan, dün de bir çoğuna muttalî oldum. Şikâyeti var çocuğundan...

Bir bitkiyi topraktan çekip çıkarttığınız zaman, sararıp solduğu gibi; bir öğrenciyi de İslâmî bir muhitte yetiştirmezseniz, o öğrenci sararıp soluyor, elden çıkıyor. Bağırta bağırta; yâni, annesi babası istemese de böyle oluyor.

Onun için, artık bu devirde, bir müslüman anne baba, çocuğunun şu grubun okuluna, bu grubun okuluna gitmesine filân aldırmıyor; "Yeter ki, müslüman olsun!.. Yeter ki, dindar olsun!.." diyor, gönderiyor. Grup taassubu göstermiyor.

85

Tokat'taydık. Bir eve misafir olduk. Evin çocuğu hizmet için girip çıkıyor. Babası dedi ki:

"--Hocam, sizden Allah râzı olsun!.."

"--Hayrola! Ne yapmışım, haberim yok..." dedim.

"--Hocam, bu çocuk imam-hatipteydi. Namaz kılmıyordu, cumaya gitmiyordu..."

İmam-hatipte ama namaz kılmıyor, cumaya gitmiyor; acı bir şey!.. Anasının babasının zoruyla imam-hatibe gitmiş. "Söz dinletemiyorduk, sabahları namaza kaldıramıyorduk, başedemiyorduk..." dedi. Bizim arkadaşlar bir yaz kampı yapmışlar, Antalya'da... Bu da arkadaşlarıyla beraber o kampa katılmış. Onbeş yirmi gün oluyor nihayet... "Ordan döndü, şimdi çok memnunuz durumundan..." dedi. "Namazlı, niyazlı; anaya, babaya saygılı, dinine bağlı bir çocuk oldu." dedi. Nedir?.. Arkadaş çok önemli ve eğitim çok önemli muhterem kardeşlerim!..

Biz bunu acı ve feci bir olay olarak, ciddî bir olay olarak gördüğümüz için, şimdi bizim sloganımız, kampanyamız, çalışmamız, "Her ilde bir okul!" tarzındadır. Kendi öğretmenlerimiz var... "Kendi öğrencilerimizi, kendi çocuklarımızı kendimiz yetiştirelim! Bir müssese olarak elimizde bir muhteşem bina bulunsun!" diye, bunun gayreti ve telâşı içindeyiz.

86

Ankara'da da bu tazyiki yaptık geçenki gelişimizde... Dedik ki: "Ankara başşehirdir. Bir güzel okulumuzun olması lâzım!.."

Allah râzı olsun; en büyük gayreti, hizmeti, himmeti sarfeden kardeşlerimiz aramızdadır. Belki isimlerinin teşhir edilmesini bile istemezler. Çok güzel bir okul yapmışlar. Okul, yurt ve cami olarak başlamışlar. Cami kısmında şu anda namaz kılınıyor. Öbür tarafları inşâ halinde, yapılmak durumunda... Ben bugün onları gezmeğe gittim; hayran kaldım, hayretler içinde kaldım!.. Yeni yapılan Ankara çevre yollarının kavşak noktasında, ferah fahur bir alanda... Önü yeşillik, parseli geniş, beş dönüm... Beş katlı bir binâ... Karşınızda pırıl pırıl, muhteşem bir binâ...

Ben arkadaşları sıkıştırıyorum: "Bu okul mutlaka 1995 ders yılında eğitime başlayacak!.. burada mutlaka tedrisata başlayacağız!" Neye başlayacağız?.. İlkokul, ortaokul, lise tedrisatına burada başlayacağız.

Şimdiye kadar yapılmış olan hizmetler, masraflar, şöyle reel bir hesapla hesaplansa, herhalde otuz milyar filân eder benim tahminim... Binanın maliyeti, yeri vs. her şeyi hesaplanırsa...

87

Şimdi biz hizmeti birçok illere yaydığımız için, --bir çok ilde radyomuz var, okulumuz var, şirketlerimiz var, müesseselerimiz var-- bir şey daha yapıyoruz: Kardeşlerimizi müesseselerimize belli oranlarda ortak yapıyoruz. Böylece kardeşlerimize, kendi çalışmalarının yanında bir yan gelir gelsin diye düşünüyoruz.

Elhamdü lillâh, bizim çalıştırdığımız müesseselerin kâr getirmeyeni çok az... Kâr getirmeyeni sadece dergiler... Onların da kârı mânevî, sosyal hizmet... Dergileri çıkartıyoruz, kâr etmiyor, zarar ediyor ama; biz öbür taraftan, başka yerden kazanıp, destekleyip, dergileri yine çıkartıyoruz. Neden?.. Sosyal faydası var, dînî faydası var, kültürel faydası var...

Ankara için önemli olmayabilir ama, Anadolu'nun herhangi bir kasabasındaki, köyündeki kız veya erkek çocuk mektup yazıyor: "Hocam, nerde kaldı dergi? Hasretle bekliyoruz, günleri sayıyoruz. Kaç defa gittim, gelmemiş." diyor. Bir hizmet görüyor.

"Derginizi okudum, kapandım." diyor. "Sizin derginizi okuduktan sonra halimi düzelttim." diyor. Bir kişinin kazanılması milyarlara değer. Bir insanın değeri herhalde bir Mazda otomobilden az değildir yâni...

88

Binaen aleyh, ortak yapıyoruz kardeşlerimizi, sermayemizi kardeşlerimize açıyoruz. Umumiyetle kâr ediyor şirketlerimiz, kâr etmeyenler sadece dergilerimiz... Şu anda bizim bu sene yaptığımız blançolarda, kâr etmeyen bir tek şirketimiz var, Vefa Yayıncılık... O kâr etmiyor; çünkü dergi çıkartıyor, masraflı bir iş... Ama ben onu yine kârlı sayıyorum; çünkü dinimize hizmet ediyor, camiamıza hizmet ediyor, kültürümüze hizmet ediyor... Zâten onu ortak olarak size açmıyoruz, onun yükünü biz çekiyoruz. Ama okullarımız kazanıyor, okullarımız kâr ediyor.

Tıbbî müesseselerimiz var, hastanelerimiz var, polikliniklerimiz var... "Benim bacım bir yere gittiği zaman, hakarete uğramasın, dinine aykırı durumlara düşürülmesin!" diye, biz bunun üzüntüsünü çekiyoruz.

Bizim kardeşimiz doğum yapacak, doğum evine gelmiş. Haydut başhekim ilkönce başörtüsüne sarılıyor: "Çıkart bunu, gerici!.. Bilmem ne..." diyor. Kadıncağız doğum sancısından kıvranıyor. Yâni sen ne biçim adamsın, doktor musun, haydut musun, kasap mısın?.. Ne istiyorsun kadıncağızın başörtüsünden, ne alâkası var?.. Başı örtülü olursa daha derli toplu durur, daha ne istiyorsun, saçı başı dağınık olmaz. Dağınık olmasın diye, örtmeyeni de örttürmen lâzım!.. Ona saldırıyor.

89

Bir başkasını anlatmışlardı, ben de dergide yazdım. Bizim meşhur bir arkadaşımızın hanımı, Ankara Hastanesi'ne gitmiş. "Röntgeninin çekilmesi lâzım, şikâyetin anlaşılması için!" demişler.

Röntgen dairesine gitmiş. Posbıyıklı bir röntgen mütehassısı:

"--Hanım, soyun!" demiş.

"--Bir kadın teknisyen yok mu? Sizin karşınızda, erkeğin karşısında mı soyunacağım?"

"--Soyun, başka kimse yok!.. Bu kafayı bırakın, biraz Avrupa'yı öğrenin, biraz medeniyet tanıyın!.. Avrupa'yı tanıyın biraz!"demiş.

Kadın da, şöyle acı acı bakmış yüzüne:

"--Ben İngiliz asıllıyım! Kocam İngiltere'ye tahsile geldi de, onunla tanıştım, müslüman oldum. Ben İngiltere'yi senden daha iyi biliyorum. Siz Batı'yı tanımıyorsunuz!" demiş.

Ama, bu muamele oluyor her zaman... O zaman ne yapmamız lâzım?.. İlkönce, benim bacılarıma güzelce muamele eden ve onun dinî hissiyatını rencide etmeyen bir doğumevi kurmamız lâzım!.. Sonra, bir kadın hastanesi kurmamız lâzım!.. Utanıyor kadın, haklı... Doktorlar da kızıyorlar, diyorlar ki:

"--Efendim, böyle kaç göç olur mu?.. Tabii soyunacak, tabii açınacak!.."

90

Öyle değil; kadın doktor varken ne diye bir erkek doktora gitsin bir hanımefendi?..

Hasılı bu da bir hizmet, bu da kâr ediyor. Bunları biz halkımıza açtık. Sakın sakına açtık. "Yâhu, bu kadar kâr getiren bir müesseseyi niye halka açalım?.. Açalım, onlar da kâr etsin!" dedik. Şimdi dolar bazında bayağı bir kâr etti.

Şimdi bu eğitim müesseseleri de kâr getiriyor diye, bunları kardeşlerimize açıyoruz. Şu bakımdan: Hem onlar kazanç sağlasın, hem de biz elimizdeki çekirdek parayı daha az yere sarfederek, daha az yerlerde bloke edip, daha çok hizmet yapmak için açıyoruz.

Burada da arkadaşlarımızla gittik, gördük bugün... Bina harika, yeri güzel... Göğsü kabartacak iyi bir müessese olacak. Bu sene biz bunu açacağız, yanına ek binalar olacak, önümüzdeki üç-beş sene içinde tam hale gelecek.

Ondan sonra başka beş dönümlük yerimiz var, ona da hizmete başlayacağız, orada binalar kuracağız. Böylece bizim çocuklarımızı okuttuğumuz kendi müesseselerimiz olacak diye, bu meseleyi müzakere etmek üzere arkadaşlarla konuştuk, sizleri davet ettik; mesele budur. Şirketin genel müdürü olan kardeşimizin anlattığı şeyler, işte böyle bir müesseseye ortak olma meselesidir.

91

Bu, bir taraftan bakarsanız İslâm'a hizmettir, bu kadar önemi olan bir hayır müessesesini desteklemektir. Bir başka yönden bakarsanız, yine de size de bir faydadır. Biz şimdi şunu düşünüyoruz: Bizim kardeşlerimiz hizmet ederken, bir taraftan da hizmetlerinden zarara uğramasınlar, tükenmesinler; hiç olmazsa başabaş noktasından yukarda olsun.

Çünkü, çok yere hizmet ediyoruz. Bizim zekâtlarımız, bizim hayırlarımız Bosna'ya gidiyor, Çeçenistan'a gidiyor... Afganistan'a gitti, Afrika'ya, Sudan'a, Somali'ye gitti. Aynî yardım, nakdî yardım, bedenî yardım... Asker olarak kardeşlerimiz gitti, şehid olanlar var... Yâni biz aslında sessiz sedâsız bütün İslâm Alemi'nin problemli yerlerini besliyoruz. Bunlar reel olarak hesaplansa, Türkiye servetinin büyük bir kısmı, İslâmî hizmetleri desteklemek için çeşitli yollardan yurtdışına gidiyor.

Biz de bunlardan şikâyetçi değiliz. Allah yolunda kazanılmış paralar, Allah yoluna gitsin; yeter ki yerine gitsin. Biz paralarımızın fazlasının, yerine gitmesinden mutlu oluyoruz ve üzülmüyoruz. Onun için sizleri bu hayra destek olmağa, katılmağa, ortak olmaya; bu müesseseleri kuvvetle destekleyip, çok çabuk işler hale getirip, yeni müesseselerin açılmasına geçmeğe davet ediyorum.

92

Allah hakkı hak olarak görüp ona uymayı, desteklemeyi cümlemize nasib eylesin... Ömrümüzü rızâsı yolunda geçirmeyi nasib etsin... Malımızı, mülkümüzü, her türlü imkân ve müktesebâtımızı din-i mübîn-i İslâmımıza hizmette kullanmayı, cümlemize nasib ve müyesser eylesin... Arzumuz budur.

Peygamber SAS Efendimiz'in yeminli bir sözü var: "Vallàhi hayır ve sadaka vermekten mü'minin malı azalmaz!" diyor Peygamber Efendimiz... Vallàhi azalmaz!.. Neden?.. Allah-u Teâlâ Hazretleri kat kat fazla veriyor; çünkü rezzak olan odur. Rızkı veren, kazancı veren, insanı yükselten odur.

(Ve tüizzü men teşâü ve tüzillü men teşâ') Allah-u Teâlâ Hazretleri dilediğini aziz kılıyor, yükseltiyor, zengin ediyor, mevkî makam sahibi ediyor. Dilediğini de alçaltıyor, zelil ediyor, hor ediyor, mevkî makamdan düşürüyor, mahvediyor, kahrediyor. Her şey onun elindedir. Muiz de odur, müzil de odur, mu'tî de odur, ma'nî de odur; yâni veren de odur, alan da odur, yükselten de alçaltan da odur.

İmtihan ediyor bizleri, "Bakalım hangimiz daha güzel ameller işleyeceğiz, rızâsını kazanacağız?" diye... İşin gerçek mahiyeti budur. Bu dünyada hepimiz imtihan oluyoruz. Allah imtihanı başarmayı cümlemize nasib eylesin...

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

31. 3. 1995 - Özelif / ANKARA

93

SÜPER GÜÇLERİN HEDEFİ İSLÂM

Çok aziz büyüklerim, kıymetli kardeşlerim! Değerli misafirlerimiz, davetlilerimiz! Bu programımıza hoş geldiniz!..

Hayat çok değerli, zaman çok önemli... Hepiniz çok değerli çalışmalar yapan kişilersiniz. Dakikalarınız kıymetli iken, böyle bir perşembe gününden başlayarak dört gün bir arada bulunmak acaba bir zaman kaybı mıdır?.. Hayır, bu bir zaman kazancı ve tasarrufu oluyor. Çünkü, sizlerle ayrı ayrı konuşmak icab etseydi, muhtelif şehirlerdeki kardeşlerimizi ziyaret etmek için, bütün bir sene Türkiye içinde ve dışında dolaşmamız gerekecekti. Bu çeşit toplantılarla çok geniş bölgelere yayılmış olan kardeşlerimizi bir arada görmenin mutluluğunu yaşıyoruz ve faydalarını devşiriyoruz.

Bu toplantıların ilki 1992 ocağında Ayvalık Murat Reis Oteli'nde başladı dedi Kemal kardeşimiz... Ondan da önce başlamıştır, Avustralya'da başlamıştır. Avustralya'daki kardeşlerimiz çok yüksek seviyeli aile toplantılarını bizden önce başlattılar. Adetâ ihtirâ ettiler. İhtirâ beratı --yeni bir şeyi yapana verilen belge-- onlara verilse, lâyıktır. Çünkü onlar, üniversite kampüslerini tuttular. Avustralya'nın bayağı böyle yüzlerce dönümlük büyük kampüslerini tuttular ve çok büyük çapta komple toplantılar yaptılar. Hem beyleri, hem hanımları, hem çocukları hedef alan çalışmaları ilkönce onlar başlattılar. Bende çok büyük bir hayranlık uyandırmıştı o toplantılar...

94

Ondan sonra, o toplantıların buralarda yapılması başladı. Yurt dışındaki ülkelerde, İsveç'te, Almanya'da Hollanda'da, İngiltere'de, Amerika'da başladı. O halde bu toplantıların önemini kavrayarak, tekrar tekrar yapma işlemlerimiz çok daha eskilere gidiyor, 1992 öncesine gidiyor.

Fakat 1992 ocağında bir takım önemli hadiseler olmuştu. Rusya'da çok büyük değişmeler olmuştu. Bu büyük değişmelerin dünya politikasına ve bize çok büyük tesirler icrâ edeceğini bildiğimiz için, sezdiğimiz için, Murat Reis Oteli'nde bir toplantı yaptık. Dedik ki: "Rusya değişti. Dünyanın politikası da değişiyor, Türkiye'nin pozisyonu da değişiyor bu şartlar altında... O halde dünyada, bölgemizde ve Türkiye içinde çalışmalarımızın nasıl olması lâzım gelir? Buyurun bunu müzakere edelim!" dedik. Çok hayırlı, faydalı çalışmalar oldu ve devam etti.

Bugün bunların onüçüncüsü... Hattâ belki meslekî toplantıları da sayarsak daha fazladır. Meselâ ben Kızılcahamam'da Teknik Eğitim elemanlarının toplantılarına da katılmıştım. Onları da toplayacak olursak, rakamlar çok daha fazla çıkacaktır.

95

Muhterem kardeşlerim!.. Biz zaman tasarrufu olsun diye, sizi buraya çağırmış oluyoruz ama, çok yönlü faydalar sağlamayı da düşünüyoruz. Bir meselenin çözümünde ne kadar çok çeşitli faide, güzel sonuç hasıl olursa, o toplantıyı o kadar başarılı sayıyoruz biz... Sadece bir tek amaç değil, pek çok amacı demetleyerek, buketleyerek toplantıları öyle yapmağa çalışıyoruz. Düşünüyoruz yâni, muhtelif yönlerini işin...

Bu toplantımız da böyle bir toplantıdır. Bence çok önemli bir toplantıdır, çok kritik bir zamanda yapılmış bir toplantıdır. Sizlerle bir araya gelip istişare yapmamız gerekiyordu. Bu istişarelerin dinimizdeki yerini hepimiz biliyorsunuz. Müşterek birtakım atılımların kararlarını vermemiz gerekiyordu, onun için bu toplantıyı yaptık.

Bugünler de, o 1992 ocağının heyecanlarından daha yüksek heyecanlara sebep olacak olayların çevremizde devam ettiği günlerdir. Bizim Türkiye'nin batısında huzur içinde yaşamamız, bizi olayların ehemmiyetini görmekten alıkoymamalıdır. Şu anda huzur içindeyiz, rahatız, Allah'ın verdiği nimetlere sonsuz hamd ü senâlar ediyoruz ama, Türkiye'nin içinde ve dışında çok büyük olaylar cereyan ediyor. Harb hali var Türkiye'nin bazı bölgelerinde... Rahat gidemiyorsunuz, rahat oturamıyorsunuz. Hürriyetler tahdit edilmiş durumda... Huzur duyamıyor ordaki kardeşlerimiz...

96

Türkiye'nin dışında birtakım askerî operasyonlar yapma durumuna getiriliyoruz. Bu da bizi dünya devletleri ile politik bakımdan karşı karşıya getirdiği için, onların bizim bu tavrımıza karşı nasıl bir tavır alacaklarını kestirmemiz önem kazanıyor. Yâni, bu olayların akışında onların bize karşı alacakları tavırlar ve o tavırların bize etkileri fevkalâde önemlidir.

O halde gerçekten çok mühim günlerde bulunduğumuz için, şöyle bir güzel yerde toplanmamız gerekiyordu diye düşündük. Bizim yüksek yönetim seviyelerinde bulunan kardeşlerimizle bu toplantıyı tertib ettik. Sizler de teşrif eylediniz. Teşekkür ederiz.

Bu toplantılarda bizim için, İslâm için, Ümmet-i Muhammed için çok hayırlı, tesirli, büyük faydalı sonuçlar çıkmasını temenni ediyorum. Sanıyorum yurt içindeki ve yurt dışındaki olayları müzakere ederken, kıymetli konuşmacılar temas edeceklerdir. Birtakım meseleleri çok dikkatli bir şekilde ortaya koymamız, müzakere etmemiz ve onların karşısında almamız gereken tavırları, tedbirleri düşünmemiz icab etmektedir.

97

Tek başına şahsen yapacağımız çalışmalar, bizi birtakım sonuçlara götürebilir ama, olaylar sadece bizim şahsımızın boyutunu aştığı gibi, camiamızın boyutunu aştığı gibi, Türkiye'nin de boyunu, boyutlarını aştığını söyleyebilirim. Türkiye de çâresiz, veyâhut eski tâbirle çâr-nâçar, ister istemez, istemediği halde birtakım olayların içine girmiş olabilir.

Mutlaka konuşmacılar temas edeceklerdir; bugün dünyanın bizim için en önemli olayı, dünyadaki süper güçlerin İslâm'ı kendilerine düşman, alternatif ve hedef olarak almış olmalarıdır. En mühim olay budur. Öteki olayların hepsi buna bağlıdır, bunun sonucudur. Bu ana düşüncenin ışığında, onlar tarafından yapılmış planların uygulamalarıdır.

Onun için, bu problemin çözümü, bu niyetin, bu düşüncenin bize etkileri ve bizim bu etkileri zararsız hale getirmek için veya yanlış düşünceleri düzeltmemiz için yapmamız gereken şeylerin burada müzakere edilmesini temenni ediyorum.

Program güzel hazırlanmıştır. Ama, başlıklar umûmîdir. Sanıyorum boş zamanlarımız da vardır. Arkadaşlarla, tertib heyetiyle temasa geçebilirsiniz, tekliflerinizi iletebilirsiniz. Boş zamanları, programa isim olarak konulmamış bir takım hususların görüşülmesine tahsis edebiliriz. O meselelerin çözümlenmesini, beraberce düşünerek sağlamağa çalışırız.

98

İslâm bir düşman olarak alınıyor; bizim de heyecanlanmamamız için "Radikal İslâm, radikal müslümanlar" düşman olarak gösteriliyor. Onun için, "Radikal olmayan müslümanlar rahat etsin!" gibi bir rehavet aşılanmış oluyor. Dünyadaki müslümanların sayısı çok büyük bir yekün olduğu halde, büyük bir reaksiyon olmuyor.

Belki Cezayir'deki olaylar, yâni binlerce insanın makinalı tüfeklerle takır takır öldürülmesi olayı ve olaylara Türkiye'deki politik şahsiyetlerin konuşmalarında zaman zaman atıflarda bulunması; zaman zaman çok yetkili kimselerin, yurt dışından bizimle ilgili beyanat veren yabancı diplomatların sözleri çok dikkat çekicidir. "Türkiye'deki lâikliğin korunması için, radikal İslâm'ın gelmemesi için şunu yapmak zorundayız!" diyor, dışımızdaki bir politik şahsiyet... Bunun mânâsı çok derindir. Türkiye'deki rejimi tehlikeye sokan sözlerdir aslında bunlar...

Türkiye'deki rejim, eğer demokratik bir rejim ise, bu sözler ona yöneltilmiş sözlerdir. Çok önemlidir. Çok haksız bir şekilde, dış ülkeler taraf tutmaktadır. Ve bu taraf bizim tarafımız değildir, bize karşı bir tavırdır. Kökten dinci sözünün biz dışında değiliz. Aslında kökten dincilik, bir dindar için amaçtır. Çünkü, insan ya kökten ve toptan, tam ve ful, hakîkaten bir şey olur; ya da olmaz!.. Bu işin yarım müslümanlığı yoktur. İnancın yarım imanlı şekli yoktur.

99

Bu sözler birtakım fikirlerin işaretleridir, sinyalleridir. Bu işaretlerin altında yatan manâyı leb demeden anlamak lâzımdır. Bunun karşısında hakkın ortaya çıkması için ve böyle diyenlerin ülkemize herhangi bir şekilde zarar vermesini engellemek için çalışmalar yapmak lâzımdır. Bizim üzerimize de düşen görevler olacaktır, vardır. Vatandaş olarak mutlaka görevler vardır. Çünkü çok net olarak, açıkça ve pervasızca terör desteklenmektedir ve terör tarafı tutulmaktadır. Türkiye bölünmek istenmektedir. Çok net olarak bu görülüyor.

O halde bunların müzakeresi gerekiyordu. İstesek de istemesek de ekonomik durumumuz, sosyal durumumuz, politik durumumuz, iç ve dış politikamız sürpriz olaylara sahne olabilir. Onları tahmin etmek, olacak şeyler üzerinde arifâne düşünmek durumundayız. Çünkü, olduktan sonra tedbir aramak palyatif olur, doğru olmaz. İş işten geçmiş olur.

Karşımızdaki insanlar, Türkiye'ye kasdeden insanlar, Türkiye üzerinde kötü niyeti olan devletler, planlarını çok önceden yapıyorlar. Bu planları uygulamak için uygulamalara para ayırıyorlar, kadro ayırıyorlar, eleman gönderiyorlar. Gazetelerin yazdığına göre, Türkiye'deki olaylar önem kesbettiği için dış ülkelerin gizli servis elemanları Türkiye'de toplanmış bulunuyor. Kendilerinin de ifadeleriyle, onların toplanmış olduğu yerlerde birtakım olaylar olacak demektir.

100
101 ilâ 120. sayfalar