1. Çok yemekle kalb katı olur; nurunun kayıp olması tehlikesi vardır. Nitekim, Peygamber SAS Efendimiz Hazretleri buyurmuşlar ki:
"--Kalblerinizi çok yemekle öldürmeyiniz! Ekinleri çok suyun öldürdüğü gbi, muhakkak fazla yemekle de kalb ölür."
Yâni çok su içinde kalan ekinler büyümezler ve çürürler. Hattâ tanesi olduktan sonra bile çok suya, yağmura veya sellere mâruz kalırlarsa, onlar bile mahvolurlar. Bu, herkesin bildiği bir şeydir. İşte insan da böyledir.
2. Çok yemekte a'zâların fitnesi ve fesadı vardır. Karınlar tok olunca, onun verdiği kuvvetle gözlerin günah şeylere bakması, kulakların günah şeyleri dinlemesi, ağızların fenâ, faydasız ve boş sözleri söylemesi, ayakların günah yerlerine gitmesi ve ellerin de başkalarına zarar vermesi kolaylaşır ve çoğalır. Amma insanın karnı aç olursa, tabiatiyle bunların hiç birisini yapmağa gücü yetmez.
Binâen aleyh, insanın ef'âl ve ahvâli, ymesei ve içmesine göredir. Maâzallah, eğer bir de haram taam yerse, mutlaka ondan fenâ ve haram fiiller sâdır olur. Eğer helâlden dahi çok olursa, bu sefer gönül karalığı, basîretsizlik, tenbellik, atâlet, mekrûhât ve sagâir (küçük günahlar) sàdır olur. Şu halde yemekler insanlığın mi'yârı olmaktadır. Aynı zamanda da söz ve işlerimizin tohumu demektir.
3. Çok yemek ilim ve idrâki azaltır. Zîrâ, "Tokluk zekâyı giderir." demişlerdir. Eğer dünya ve ahiret hâcetlerinden bir şey dileyecek olursan, murâdın hasıl oluncaya kadar bir şey yemezsen murâdın çabuk hâsıl olur. Zîrâ, "Gıdanın buharı, fehim ve zekâya hicâbdır." demişler.
4. Çok yiyenin ibadeti az olur. Zîrâ beden ağırlaşıp hemen uyku basar, havâs ve kuvâsına fetret gelir ve leş gibi yatıp uyur. Halbiki, ibâdet bir san'attır ki, onun dükkânı hhelvet ve yalnızlık, âletleri de gayret ve mücâdeledir. Patlamayan veya mermisi olmayan silâh neye yarar?..
5. İbadet tadının azlığı vardır. Nitekim efdal-i ümmet olan Ebûbekr-i Sıddîk RA buyururlar ki:
"--İslâm'la müşerref olduğum zamandan tâ bu güne kadar, kat'iyyen karnımı doyurmuş değilim, Rabbimin ibadetinin lezzetinden mahrum olmayayım kaygısıyla... O zamandan bu zamana kadar, kana kana su da içmiş değilim, likàsı iştiyâkından fetret bulmayayım kaygısıyla.."
Bir kâmil demiş ki;
"--Tâatimin en lezzetli vaktini, karnımın çok aç olduğu zamanda bulmuşumdur."
6. Çok yiyeceklerde haram olma şâibesi nisbet olarak daha fazladır. O halde çok yemekle insanın haramlara düşme tehlikesi vardır. Zîrâ helâl damla damla, yâni az az gelir; haram ise, sel gibi çok çok gelir. Hadiste de vâkîdir.
7. Çok yemekte çok yorgunluk ve zahmet vardır. "Onları kazanmak ve hazırlamakta da, yedi türlü meşakkat mevcuttur." demişlerdir. Yemesi, hazırlaması, hazmı, def'i, ihrâcı, vakit zâyiâtı, hastalık tevlîdi... gibi.
8. Çok yemekte sekerât-ı mevt denilen ıztırablı hâlin şiddetli olma tehlikesi vardır Yâni tokluk, ölümün çok zor ve şiddetli olmasına sebeptir. Zayıf ve aç olanlar daha kavî olurlar. Bil'akis tok ve kuvvetli olanların da ölümleri, o kadar şiddetli ve ızdırablı olur. Buna dâir hadis de vardır.
9. Çok yemekte ar ve melâmet, pişmanlık vardır Çünkü, şehveti talebe ve fazla şeyleri almağa insanı mecbur eder. Halbuki helâline hesap, haramına da azâb olduğunu bilmeyen yoktur.
Az yemeyi îtiyad eden ve hazır olana kanaat edenler, bir çok kerâmetlere nâil olup mesrûr olurlar.
10. Çok yemekte vücûdun lüzumundan fazla kilo alması vardır ki, bu sebeple kalbin etrafı yağ tabakasıyla kaplandığı için, rahat nefes alıp veremez. Sonra kollesterin (kanda yağ birikmesi) denilen hastalığın başlıca sabebidir. Sonra, böbrekler vaktinden önce yorulur ve bozulur, vazifesini yapamaz olur. Daha sonra, mide tabiî halini kaybeder, büyür, elastikiyetini muhâfaza edemez. Bütün bunların neticesi olarak da tevessü-ü mide husûle gelir ki, yediklerini kolay kolay hazmedemez; bu yüzden bütün vücut rahatsız hale gelir.
Çok kere mide ülseri denilen, mide veya kalın barsakta çıban da husule gelir. İşte bu saydıklarımız, belki de daha bir çok rahatsızlıklar hep bu çok yeme ve çok içme neticesi meydana gelen zararlardır. Allah hepimizi bu gibi hastalıklardan muhâfaza buyursun, âmîn...
AZ YEMENİN FAYDALARI
Az yemenin sayısız faydaları arasında şunlar sayılabilir: Sıhhat-i beden, neş'e-yi dâimî, hâfızaya kuvvet, safâ-yı hatır, kalbin nûr ve cilâsı, zekâsında sür'at-i intikal, kıyâmet açlığını hatırlamak, fukarâ-yı müslimîne acımak, ibâdetlere devam, ibadetlerde huzû' ve huşû', abdestin muhafazası... Zîrâ çok yeyip içenin abdesti muhafazası da kolay değildir.
Artan yemek ve sâireyi başkalarına, fukarâya, yetimlere vermeye ve onların duâlarını almaya da vesîle olur. Halbuki, çok yiyenler bir şey artırıp da fukarâya vermeyi, belki hatırlarına bile getirmezler. İsteseniz de, ellerinden bir şey alamazsınız. Alsanız bile devede kulak kabîlinden olur.
Az Yemenin Çâreleri
Az yemenin yolu, evvelâ zararlarını göz önünde bulundurmak, sonra az yemenin faydalarını hatırlamaktır. Daha sonra, yemeklerin en güzelinden yiyesin ki, az ile doyasın. Bir de, yağlı olmak üzere bir kap yemek yiyesin. Daha kolayı, gecede ve gündüzde yalnız bir kere yiyesin.
Açlarla ve çok yiyenlerle beraber sofraya oturmayasın, yalnız başına yemeyi tercih edesin. Dah iyisi, tartı ile yiyesin. 300 gramdan başlayıp, hergün bir kaç grahm eksilterek 150 grama kadar inesin.
Rubâîyât
Nefsim beni çok yemekle eyler pür-gam,
Ağırlaşıp olurum esamm ü ebkem.
Az yeyip az içsem ola gönlüm hurrem,
Cismim hem olur hafîf ü cânım pür-dem.
Nefsim beni aldatmakta fırsat bekler,
Çün sofra bulur o dem çekip emekler.
Terğîb eder ifrâtı yemek, içmekler,
Düşman beni dostumdan alıkor eyler.
Her lokma ki sen serehle yersin ânı,
Gafletle dolup gönül olur zulmânî.
Hayvâna ver ol lezzet-i âb u nânı,
Hakkı ânı yâd edip ye kt-i cânı.
Her lokma ki lezzetinden buldun zevkı,
Ol lokmayı keşke bulsa düşman halkı.
Hayvana ver ol nebâtı sen, ey Hakkı,
Can lezzetin al gönülden, iste Hakk'ı.
AZ YEMENİN FAZÎLETLERİ
Ey azîz! Açlık hakkında ehlullah demişler ki: Açlık her derde devâdır.
Açlık iki kısımdır: Bir kısmı, sâlikler, dervîşân, ehl-i tarîk ve irfan yolcuları içindir ki, bunlara muhakkak riyâzât denilen az yemek mecburiyeti vardır. Zîrâ başka türlü işin içinden çıkamazlar.
Açlık aynı zamanda uykusuzluğu da mûcibdir. Uzlet ve halvet nasıl sükûtu mûcib ise, açlık da uykuyu giderir. Zîrâ halvette konuşacak kimse olmadğı gibi, aç kimsenin de canı konuşmak istemeyeceği tabiîdir. Bu açlık ancak sâliklere mahsustur. Bu da, sâlikin haline göre 10 günden 20 güne veya 40 güne kadar devam eder.
Bu müddet içinde hep oruçlu olması ve aldığı dersleri yapması lâzımdır. Bundan çıktıktan sonra yine yeme ve içmede îtidali bozmamak lâzımdır. Bazen yine riyâzât haline dönmesi münâsib olur. Nefsi boş bırakmamak bakımından bu lâzımdır.
Olgun ve kâmil insanların, yemeklerini âdetleri vechile yemeleri câizse de, ihtiyatı elden bırakmamak daha evlâdır. Bu riyâzatlarla sâlikler ve dervişler, kendilerine lüzumlu halleri elde edebildikleri gibi, kâmilîn ve muhakkıkîn makamlarına da erişerek, bazı esrarlara nâil olurlar.
Lâkin, "Hal veya makâm sahibi olacağım!" diyerek yapılan riyâzât ve açlıklar, çok büyük tehlikeler îrâs edebilir. Bazen, bu niyetle hareket edenlerin bir takım evham ve hayalâta kapılarak, velî olacağım derken deli olup çıkmalarından korkulur. Bu gibilere lâzım olan, devamlı oruç tutmak ve sünnet-i seniyye vechile yemeğini azaltarak, günde bir öğün yemeye kendisini alıştırmak ve haftada ancak iki kere katıkla yemeği yemektir.
Riyâzetin bize göre daha münâsibi, Peygamberimiz SAS Efendimiz'in buyruklarına uyarak, sahur yemeğini de bırakmamaktır. Zîrâ, sahur ymeğinde hem bereket, hem de sünnet-i seniyyeye riâyet vardır. Hele 21 kuru üzümle, biraz da ekmek olursa daha güzel olacağını zannederim.
Bu riyâzâtlarda mübtedîler için huşû', huzu', zül, meskenet, iftikar ve sukûnet husule gelir, fena hatıralar olmaz. Muhakkıkîn için ise açlıkta, rikkat, safâ, Hak ile ünsiyet ve havâtırın tamâmiyle kaybolması vardır.
Onlar böylece izzet-i ilâhiye ve saltanat-ı Rabbâniye ile şereflenerek, beşeri sıfatlardan temizlenir ve melekiyyet sıfatlarını kesbeder. Makamları ise, makàm-ı samedânîdir. Bu makam öyle âlî bir makamdır ki, onun ahvâl-i acîbesi ve esrâr-ı garîbesi vardır. Himmet sahiplerinin ve azîmet sahiplerinin açlıkla kesb ettikleri faydaları ve kemalleri saymakla bitirmek mümkün değildir.
Rübâiyât
Açlık ki tok eyler ol kamu a'zâyı,
Açlıkta bu nefis terk eder dünyâyı.
Hem açlık açar rumûz-ı her ma'nâyı,
Açlıkta bulur bu cân-ü dil Mevlâyı.
Nândan boş olan kimse ne pür-hikmettir
Gönlü gözü uyanık, işi ibrettir.
Açlık ki tamâm-ı hıffetü iffettir,
Her derde şifâdır ol, tene sıhhattir.
Hakkı, az yer eyle batna halkı mîzân,
Açlıkta yok ol, ziyân ki toklukta ayân.
Açlıktan olan ziyâna bestir bir nân,
Toklukta marazlara gerek çok dermân.
Hakkı, yemek az ye, az uyu, az söyle,
Cân sağlığı, dil hoşluğu bul sen öyle.
Her ne dilesen gönlümde bul zevk eyle,
Kim iki cihân saâdetidir böyle.
Bend eyle dehânı bu cihânı seyr et!
Koy hâbı gönüle her nihânı seyr et!
Aşk aça yürekte çün dehânı seyr et!
Deryâlar içip safâ-yı cânı seyr et!
Nefs ehline gerçi açlık olmuş zindan,
Ammâ ki gönül ehlinedir hoş seyrân.
Açlıkta gönül safâ bulur, lezzet-i cân
Pes cû'dur ehl-i Hakk'a Hak'tan ihsân.
Hakkà ki taam-ı enbiyâdır açlık,
Hem hâl ü makàm-ı evliyâdır açlık.
Hem safvet-i kalb-i asfiyâdır açlık,
Her derde devâ ve hoş nevâdır açlık.
Hakkà ki safâ-yı asfiyâ cû' olmuş,
Takvâ ne reşâd-ı etkıyâ cû' olmuş.
Hem fıtnat-i re'y-i ezkiyâ cû' olmuş.
Bel zirve-i cây-i irtikâ cû' olmuş.
Çok uyumak oldu ilm ü fazlı hâdim,
Nevvâm-ü ekûl olur alîl ü nâdim.
Şeb kàim ü gündüzü dahî ol sàim.
Tâ menba-ı ilm ü fazl olasın dâim.
Hakkı Hak için nehâr ü leyl ol kàim,
Ölmezden ölüp sen ol gamından hâim.
Oldukça bu nefs hay, gönüldür nâim,
Nefs ölse gönül bulur hayât-ı dâim.
AZ UYUMAK
İrfan yolcularının altı esasından biri olan az uykunun faydalarını Ma'rifetnâme kitabı on nevi' ile beyân etmeketedir:
1. Az Uyuyanların Medhedilmesi
Ayet-i kerimelerde az uyuyanlar hakkında medh ü senâlar çoktur; gece namazları ve teheccüdler hakkında emirler vardır. Zebûr'da:
"--Kulum, beni gecenin karanlığında bulursun, ben sana yakın olduğum halde beni istesen bulursun!" denilmektedir.
Hadis-i kudsîde de:
"--Ey âdemoğlu! Çok uyumak suretiyle kalp parlaklığını nasıl bulursun? Uykunu kabrine bırak. Kalbinin nurunu az uykuda ve gecenin uyanıklığında iste. Gece olunca benim zikrimden gàfil olarak uyuyanların, bana muhabbet iddia etmeleri yalandır." buyrulmaktadır.
Nitekim bir şiirde şöyle denmiştir:
Aceben lil-muhibbi keyfe yenâmü
Küllü nevmin alel-muhibbi harâmü.
Mânâsı: "Muhabbet iddiasında olanlar nasıl uyuyabilirler? Halbuki, her uyku, muhabbet sahiplerine haramdır."
Nazım
Uyuma sen bir gece ey mehlikà,
Tâ sana yüz gösterece genc-i bekâ.
Dil güneşinden gece çün germ ola,
Bu iki cismin aça ol tûtiyâ.
Bu gece sabr eyle yere koyma baş,
Mürg-i saâdet kona tâ başına.
Gündüz olur kesb ü gece aşk-ı yâr,
Âşık eder her gece zikr-i Hudâ.
Halk varıb uykuya düşler görür,
Bulmuş uyanık kerem-i kibriyâ.
Hak dedi Dâvud'a: Benim âşıkım,
Gece uyumaz, bana eyler senâ.
Âşık olur tàlib-i halvet ki tâ,
Göstere dildâre dilinden rızâ.
Hab-ı girân teşneye mümkün değil,
Uyusa dûşünde görür ayn-ı mâ.
Hakk, erer er gece Hak'dan hıtâ,
Kalk, teveccüh bana kıl, bul hüdâ...
2. Gece Yarısından Sonra Hak Teàlâ'nın Seslenmesi
Her gece yarısından sonra, Hak Teàlâ semâ-yı dünyâya rahmetini inzâl edip:
"--Kim bana duâ ederse, ben ona icâbet ederim; kim benden bir şey isterse, ben ona istedğini veririm, kim beden mağfiret dilerse, ben onu mağfiret ederim!" buyurur.
Beyit
Nidâ edip gece ervâha der o nûrün-nûr,
Bana teveccüh eden cân bulur, gönlünde huzûr.
Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki:
"--Benim gözlerim uyur, fakat kalbim âlemlerin Rabbinden gàfil olup uyumaz."
Beyit
Sağ yanı üzre yatardı, kıbleye istikbâl edib,
Her nefesde açılırdı ana bin gaybî kapu.
Sabah olduğu vakit uyumak rızka mânîdir ve gamları getirir. Efendimiz'in müezzini Bilâl-i Habeşî RA, her gece vakt-i seherde aşağıdaki beş beyti okurdu:
Teyakkazû teyakkazû yâ niyâm,
Fekad hemezel-fecrü cenûdez-zalâm.
Yâ nâimen min nevmike f'entebih,
Leylüke kad esrea f'il-inhizâm.
Yâ men kad istağraka nevmühû,
Ente tenâmü ve rabbüke lâ yenâm.
Rabbüke yed'ûke ilâ bâbihî,
Fes'elhül-afve bigayri intikàm.
Sallû alâ seyyidinel-mustafâ,
Ahmedel-hâdî aleyhis-selâm.
Meâl-i şerifi:
"Ey gaflet uykusuna dalanlar, artık uyanınız, uyanınız! Muhakkak sabahın fecri , aydınlığı, gecenin karanlığını giderir.
Ey uykuda uyuyan, artık uykudan kalk, uyan ve sabaha kadar seni dinlendiren Rabbine teveccüh eyle! Çünkü gecen sür'atle gitmektedir.
Ey kendisini uyku istîlâ eden zavallı! Sen uyuyorsun fakat iyi bil ki, Rabbin Azze ve Celle kat'iyyen, hiçbir zaman uyumaz.
Rabbin seni kapısına davet ediyor. İntikam almadan, seni afv buyurmasını ondan taleb eyle!"
3. Gece İbadeti ve Gàfillerin Uyuması
Ey azîz! Ehlullah demişler ki:
"Uykuyu az uyumak, Mevlâ'ya teveccühte ihtimamdır; dikkatle emek çekmektir. Tàlib-i irfân olan kimselere gece uykuları haramdır. Çünkü onun matlûbu, uyumayan Hay ve Kayyûm olan Allah-ü Teàlâ Hazretleri'dir. Avâmın uykusu ise, gaflet ve yokluktur, zâyiattır. Gaflet ise, gönle zulmet, karanlık getirir."
Bir Arap şâiri diyor ki:
(Dain-nevme innen-nevme lil-fadli hâdimin) Mânâsı; "Uykuyu bırak, muhakkak uyku faziletleri mahveder." demektir.
Sakın sen de gàfiller gibi hemen dünyadan, yemek ve içmeye, uykuya râzı olma. Sen geceleri uyanık ol da, yüksek ve àlî mertebeleri Mevlâ'dan iste!
Âriflerin uykusu, müşâhede ve mürâkabedir. Ervâh ile tanışma, bilişme ve oynaşmadır. Dostlarla muânaka, sarılışma ve buluşmadır. Gece âşıklara nîmettir. Gce uyanıklığı iki hayatın biridir; diğeri de açlıktır. Gece uyanıklığında gönül diridir. Bu uyanıklık ibâdetlerin anahtarıdır. Sabah vakti uyanık olmak, saadet alâmetidir.
Zikrullah ile beraber gece uyanıklğı, ebrârın ibadetidir. Hürriyet-i hakîkiyeye kavuşanların âdetidir. Zikrullah ve gece uyanıklığı, Hakk'a müştakların sıfatı ve aşıkların devletidir. Zikrullahla birlikte gece uyanıklığı, evliyânın ve asfiyânın kazancıdır.
Zikrullahla birlikte gece uyanıklığı, nüzhet-i evliyâ ve süadâdır. Zikrullahla beraber olan gece uykusuzluğu, merdlere ahiret ganimeti, ebdâl olan velîlere de fırsattır.
Zikrullahla geceleri uyanık olmak, Allah'ın has kullarına ve Allah'a yakın olan bahtiyarlara cennet bahçeleridir. Yâni cennet bahçelerine vesîledir. Zikrullahla, uykusuzlukla geçen geceler, âriflere hediyye-i ilâhîdir. Kâmil mü'minlere de birer hazinedir.
Nazım
Çün gelir şeb vakt-i halvetgâh olur,
Kıble-i uşşâk vech-i mâh olur.
Hâbı koy mehtâb iken ey meh-perest!
Mahtan âgâh ona hem-râh olur.
Uyku bahrinde kamu halk olsa "lâ",
Uykusuzlar vakti "illallàh" olur.
4. Gece İbadetinin Faydaları ve Faziletleri
Ey azîz! Ehlullah demişler ki: Saadetimizin yegâne sermâyesi gecelerdir. Nâstan kurtuluş ve uzletimiz, dost ile halvetimiz, gecelerdir. Geceler, âşıkların dert arkadaşı ve àriflerin sırdaşıdır. Gece, âriflerin derdi artar. Gece, àriflerin başı tartar.
Gece, kâmillerin en bahtiyar ve zafere ulaştıkları zamandır. Kalb semâsına mânevî güneşin inişidir. Her gece bu mânevî güneş doğar ve lâkin halk uyku deryâsına dalıp giderler.
Her seher vakti, her murad hâsıldır. Ol vakit a'mâ gibi uyumak müşküldür. Seher vakti, mübarek saattir; ol saatte uyanık olan, ehl-i saadettir. Seher vakti âşıklar uyumazlar ve àrifler gönülden ırağa gitmezler. Seher vakti rahmet kapıları açık bulunur. Ol zamanda uyanık olan, zevk-ı cân ve safâ-yı hàtır bulur.
Nazım
Ehl-i aşkın dîdesi bîdâr olur vakt-i seher,
Cân-ı ehl-i dil dolu esrâr olur vakt-i seher;
Şehr-i dil bî-kesret-i nâ-cins tenhâdır gece,
Bezm-i cân bî-zahmet-i ağyâr olur vakt-i seher.
Ref' eder dildâr vechinden nikâbın vakt-i subh,
Ânı seyr eyler o kim, huşyâr olur vakt-i seher.
Mürde-dil hâb içre gàfil devlet-i bîdârdan,
Àrif-i âgâhe devlet yâr olur vakt-i seher.
Pertev-i hurşîd-i vech-i dilbere àşık olan,
Ehl-i hâlin gönlü pür-envâr olur vakt-i seher.
Hak nidâ eyler ki "Hel min sâilin?" her nîm-i şeb,
Kim ne isterse o berhudâr olur vakt-i seher.
Bâb-ı ihsân-ı Hudâ feth olmak istersen sana,
Dil kapısın beklemek hoş kâr olur vakt-i seher.
Ol ki ekl ü şürb olur şuğlü gece gündüz hemân,
Uyku lâzımdır ana bîmâr olur vakt-i seher.
Hakkı, bîdâr ol seher vaktinde, tembel olma kim,
Uyumak insana ayb ü âr olur vakt-i seher.
Bu beyitler ne kadar canlıdır. O seher vakitlerinde gözleri uyanık olan bahtiyarlar, hep gönül sahipleri olmakla, içleri esrâr-ı ilâhi ile dolu olduğu halde tefekkür, murâkabe ve zikirle meşgul olurlar. Eğer o esrâr-ı ilâhîden bir nebze de olsa, elbette bizim de gözlerimize uyku gelmez. Fakat, içlerimizi istilâ eden fânî dünya zevk ve muhabbeti, bizleri nâmütenâhî olan saadet-i sermediyeden mahrum bırakmaktadır. Bu gaflet ne unutulur, ne de başka bir şeyle telâfi edilebilir.
Muradlarına nâil olmayı ve ihsân kapılarının kendilerine açılmasını isteyenlere, muhakkak sûrette seher vakitlerini uyku ile kaçırmamak; Cenâb-ı Hakk'a cân ü gönülden yapılacak ilticâ ve duâların hiçbir zaman boşa gitmeyeceğini iyice bilmek gerekir. Cenâb-ı Hak Sübhànehû ve Teàlâ Hazretleri cümlemizi seher vakitlerinde uyanık olan ve kendisine candan sarılıp yalvaran kullarından eylesin, âmîn...
Azîz kardeş! Şimdi sen ve ben bunları okuduk ve dinledik. Bir kere de kendi halimize bakacak olursak, bizde şeyhlik nerede, dervişlik nerede?.. Sofuluk, kılık, kıyafet, bilgi, hüner, sanat, edebiyat, belâğât, fesâhat, tasavvuf ve daha sonra insanlık, insanlıkta kemâl, İslâmiyet, İslâmiyet'te kemâl bizden ne kadar uzak!.. Bunları yazarken ne kadar zayıf ve bîçâre olduğumuzu müşâhede etmekteyiz. Cenâb-ı Hak cümlemizin muîni olsun vesselâm.
5. Az Uyku Kerimlerin Huyudur
Az uykunun kerîmler huyu ve hasleti olduğunu bildirir.
Ey aziz! Ehlullah demişler ki: Efdal-i evliyâ Sıddìk-ı Ekber Hazretleri RA, her gece yatsı namazından sonra biraz ev halkıyla oturup sohbet eder, onlar yattıktan sonra kalkıp abdestini tazeler, iki rek'at nafile namaz kıldıktan sonra seccadesinde oturup, huz ve huşû ile murâkabeye dalar, tâ sabaha bir saat kalınca mübarek başını kaldırıp bir kere âh ederdi. Ol âh ile mübarek ağızlarından bir nûr zâhir olurdu ki, onun aydınlığından evin duvarlarında olan saman çöpleri bile belli olurdu.
Sonra kalkar, on rekât teheccüd namazı ve üç rek'at da vitir namazı kılar; arkasından evlâd ü iyâlini sabah namazına kaldırırdı. Sabah olunca, sabahın sünnetini evinde kılıp mescid-i şerîfe giderlerdi.
Bir adam bir câriye satın almış, yatacakları sırada câriye efendisine sormuş ki:
"--Sizin de bir Mevlânız, efendimiz var mıdır?"
Efendi cevap vermiş:
"--Evet benim de bir Mevlâm vardır, ben de onun kuluyum."
Cariye tekrar sormuş:
"--Sizin Mevlânız uyur mu?"
Efendi yine cevap vermiş:
"--Hayır onun için uyumak, uyuklamak yoktur, Hayyü Kayyûm'dur."
O zaman câriye efendisine demiş ki:
"--Yâ sen hiç hayâ etmez misin, hiç bir zaman uyumayan Mevlâ'nın huzurunda nasıl yatıp uyursun?"
Efendiye bu söz çok tesir edip, bundan sonra gece namazlarını kendine âdet etmiş ve bir daha yatağına girmeyip, ömrü boyunca az uyku ile iktifâ ederek, evliyâlar arasına dâhil olmuş.
Evliyâ yollarına gidenler, ancak üç haslet sayesinde evliyâ olmuşlardır:
1) Acıktıkları vakit, ancak açlıklarını giderecek kadar az bir şey yerler
2) Uykuları gelince hafif bir uyku ile iktifâ ederler
3) Konuşmak lâzım gelince, ancak zarûret miktarı ve muhtasarca söylerler.
Kim ki, ekmeği çok yer, uykuyu çok uyur ve sözü de çoktur; iyi bilsin ki, onun canı hastadır, işi dünya ve ahirette çok zordur.
Nazım
Ey dîde nedir uyku gel uyan gecelerde,
Kevkeblerin et seyrini seyrân gecelerde,
Bak hey'et-i âlemde bu hikmetleri seyr et,
Bul Sàniini ol ana hayrân gecelerde.
Çün gündüz olursun nice ağyâr ile gàfil,
Koy gafleti, dildârdan utan gecelerde.
Gafletle uyumak ne revâ abd-i hakîre,
Şefkatle nidâ eyleye Rahmân gecelerde.
Cümle geceyi uyuma, Kayyûm'u seversen,
Tâ hay olasın Hay ile ey cân gecelerde.
Àşıklar uyumaz gece, hem sen uyuma kim,
Gönlün gözüne görüne cânân gecelerde.
Dil beyt-i Hudâdır onu pâk eyle sivâdan,
Kasrına nüzûl eyler o sultân gecelerde.
Az ye, az uyu, hayrete var, fânî ol andan,
Bul cân-ı bekà ol ana mihmân gecelerde.
Allah için ol halka mukàrin gece, gündüz,
Ey Hakkı nihân aşk oduna yan gecelerde.
Gönül Hakk'ın evidir. Sivâyı, Allah'tan gayri, mâsivâ denen her şeyi gönülden çıkar ki, orası Hakk'ın evi olduğu için, orada başka bir şeyin bulunması câiz olmaz. Çünkü Hak Sübhànehû ve Teàlâ Hazretleri, orasını dâimâ gözetlemekte ve oraya bakmaktadır. Orada kendisinden başka bir şeyin olmasını kat'iyyen istemez. Onu temiz ve pâk tutmak, her mü'min ve müvahhidin birinci vazifesidir.
Bunun için de en güzel çâre, İbrâhîm Hakkı Hazretleri'nin dediği gibi az yemek, az uyku ve az konuşmak, uzlet, zikrullah ve tefekkürdür. Bunlara riâyet eden kimselerin az zamanda kemâlât-ı insaniyeye ulaşacaklarında hiç şüphe olmamalıdır. Bil'akis, bu usûllere riâyetsiz olan kimseler çok bocalar ve yorulur, neticede eline bir şey geçmeden bu fânî dünyaya gözlerini yumup gider.
Gaflet ona derler ki; insanın her gün gözünün önünde birçok kimseler tabutların içerisinde bu dünyadan vedâ edip giderlerken, bir intibah ve uyanıklık hâsıl olmayıp; hâlâ kendi çıkarı yolunda koşup gider. Cenâb-ı Hak cümlemizi, düştüğümüz bu gafletten kurtarsın. Âmîn, bihürmeti seyyidil-mürselîn ve sallallàhü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn.
Çok Uykunun Zararları
Ey azîz! Ehlullah demişler ki, çok uyku ve gaflet mezmumdur, tembellik ve şeâmettir. Çünkü gàfilin uykusu, a'zâ-yı bedeni muattal edip, işe yaramaz hâle sokar. Ömrün kıymetli vakitlerini zâyî eder. İnsanın, telâfisi mümkün olan ufacık bir şeyi zâyî olsa, kaybolsa, kıymeti nisbetinde ömrü boyunca acınır durur da; acaba neden bu telâfisi mümkün olmayan, kıymetine de bahâ biçilmesi kàbil olmayan ömrün zâyîatına acımaz?.. Acımamak herhalde akıllıların işi olmasa gerektir.
Uyku ölümün küçük kardeşidir. Hak'tan kaybolan ehl-i hasrettir. Uyku da ayrıca bir musîbettir. Àrifler dâimâ huzûr-u Hak'ta uyanıktırlar. Bunlara uyku, teveccüh ve lezzettir. Ol uyku ki, huzurdan habersiz gaflet içindedir, ol mûcib-i tard, bu'd ve nedâmettir; hüsrân, cehâlet ve melâmettir; ilm ü hikmetten mahrum olmaya alâmettir. Zîrâ ki, àrifin lezzeti huzûr-u izzettir ve hayatı muhabbettir.
Mevlâ'yı sevmenin alâmeti de üçtür: Gece uykusuzluğu, güzel konuşma, Hak Teàlâ'ya güzelce hamd ü senâdır. Doğrusu gece uykusu Hak'tan i'râz ve vebâldir. Eğer uyku iyi bir şey olsaydı, cennette de olurdu. Öyle ise, uyku galebe etmedikçe uyuma ve ona iltifat etme. Uykuya îtibar olunmaz; çünkü uyku ile kemâlet hàsıl olmaz ve tahsil olunmaz.
Nazım
Azîz bâşın için, gece yâr için uyuma,
Uğurla leyli felekten, şikâr için uyuma!
Çün uyudun nice bin gece, hazz-ı nefs için,
Bir iki şeb ne olur, yâr-i gàr için uyuma!
Lâtîf yâr ki hergiz uyumaz ânınla,
Huzûr edip geceler, ol nigâr için uyuma!
Helâl olur mu ağır uyku hasta sâhibine?
Terahhum eyle bu kalb-i figâr için uyuma!
Hudâ demiş ki, "Benim âşıkım gece uyumaz!"
Hayâ edersen eğer şeb, o âr için uyuma!
İşitmedin mi ki, şeb kâm alır kamû uşşâk,
Bu aşk-ı padişah-ı kâm-kâr için uyuma!
Hezâr kerre dedim Hakkı, Hakk'a gel geceler;
Yok olduğun bilesin, tâ o var için uyuma!..
7. Az Uyku Kalblerin Cilâsıdır
Az uykunun kalblerin cilâsı, gözlerin de kuvvetlendiricisi olduğu hakkındadır.
Ey azîz! Ehlullah demişler ki: "Mücâhedesiz müşâhede olmaz. Mücâdehe kılmayan müşâhedeyi bulamaz. Gönlünün gözü de açılmaz. Mücâhede eden için, müşâhede hazırdır. İsterse murad etsin, isterse etmesin müşâhedeyi bulur. Öyle olunca, müşâhede hâsıl oluncaya kadar mücâhede lâzımdır.
Mücâhedeyi murat eden kimse için de, açlık yâni az yemek ve az uyku ile iktifâ etmek gerekir. Zîrâ ki, tâlib-i irfân mücâhede edince, az yemek ve az uyku uyumakla, onun bedeninde eczâ-yı anâsırdan hâsıl olan ahlât-ı erbaa eriyip azalır.