• /
  • Kütüphane
  • /
  • Tasavvuf Yolu Nedir?
  • /
  • 281 ilâ 300. sayfalar
261 ilâ 280. sayfalar

Bu adamlar dünyaya silah gücüyle, iktisat gücüyle, alet gücüyle hakim olduğundan, her yerde menfaatlerini güdüyorlar. Bak bu Orta Afrika'daki katliamların arkasında İngilizler var, Fransızlar var... Neden?.. Bütün silahları onlardan almışlar, onlar vermiş. Ya silah ticareti yapıyor, ya da silahı bizzat verip bu tarafı öbür tarafa saldırtıyor. Yâni medeniyetsiz, yâni insafsız, yâni kalleş, yâni fazîletsiz... Bu, gün gibi âşikâr... Geçip de bizim karşımıza insan haklarından filân boş yere bahsetmesinler.

Bunlar nasıl olur?.. Çalışmakla olur. Sen de derdini, fikrini, ilmini, edebini, irfanını anlatabilmelisin. Bu nasıl olacak?.. İşte çalışacağız, çabalayacağız, uğraşacağız; elbirliğiyle, gönül birliğiyle hepimiz çalışacağız. Çalıştığımız zaman olacak inşaallah!..

Kıymetini bilmezse, ashaba söğerse bir insan, Peygamber Efendimiz ihtar ediyor: "Bak Allah'ın lânetine uğrarsınız, çarpılırsınız, başınız derde girer, ahiretiniz mahvolur. Dünyada da belânızı bulursunuz, ahirette de cezanızı çekersiniz." demek de olabilir; "Onlara lânet olsun!" demek de olur.

281

Ama Peygamber Efendimiz beddua etmedi. Kendisine ashabı gelip, "Bize işkence edenlere beddua et yâ Rasûlallah, Allah onları kahretsin!" deyince, "Yok; ben lânet edici bir peygamber olarak gönderilmedim. Yâ Rabbi benim kavmim bilmiyor, cahilliklerinden yapıyorlar, sen bunları affet, sen bunlara hidayet ver!" dedi.

Şimdi 1400 yıl geçti aradan, bu devirde ashab kalmadı. Kaç asır geçti, derelerin altından ne kadar sular geçti, ne günler gördü bu köhne dünya, hâlâ ashab'ın bazısının aleyhinde atıp tutan insanlar var... Hâlâ...

İmam-ı A'zam Efendimiz demiş ki: "Biz onların zamanında yaşamadık, kılıçlarımızı onların kanlarına bulamadık, onların kanını döküp de günaha girmedik, kötü işler yapmadık, onlardan o kadar sonra yaşamışız; bâri dilimizi onların aleyhinde kullanmayalım, kötü söz söyleyerek dilimizi kana bulamayalım!" demiş, çok güzel.

Şu sahabi ile bu sahabi karşı karşıya gelmişler. O zamanda yaşasaydık birisini tutacaktık belki, çarpışacaktık. Ama şimdi aradan asırlar geçmiş, tarihî olay olarak bakıyoruz; şimdi aleyhlerinde konuşup da kendimizi tehlikeye sokmayalım, günaha girmeyelim, dilimiz dedikodu ile kirlenmemiş olsun.

282

--Kimler yapıyor hocam, rümuzlu konuşma, benim aklım öyle dolambaçlı lafları anlamaz, açıkça söyle!

Kimisi Peygamber Efendimiz'in ashabından olan kimseye açıkça, "Allah'ın lâneti üzerine olsun!" diyor. Yâhu, Peygamber Efendimiz'in ashabından; bak Peygamber Eendimiz de aleyhinde konuşma diyor. İsmen düşmanlığı şimdi sürdürüyor. Bitti artık yâhu, o devirler geçti, Peygamber SAS'in asrı üzerinden ondört asır geçti; şimdi müslümanlar kardeş... Kur'an'da ayet-i kerime var:

(İnnemel-mü'minûne ihvetün) "Bütün mü'minler kardeştir." Kardeşliğini yap, ayrılığı gayrılığı bırak şimdi!.. Sünnîlik, Şîîlik, Alevîlik, Ca'ferîlik... vs. Bırak şimdi, Kur'an-ı Kerim'e sımsıkı sarıl! Allah'ın yolunda, Allah'ın rızasını kazanacak şekilde ömür geçirmeğe bak!..

Şimdi bakın, Hocamız Mehmed Zâhid Kotku (Rh.A), binlerce kerametlerini herkesin gördüğü, onunla tanışan herkesin hakkında az-çok bir tatlı hatırası olan bir insan, evliyâ... Som altın gibi hakîkî evliyâ...

Güneydoğu Anadolu'dan Şeyh Ziyâ diye birisi gelmiş idi benim yanıma Gölcük'te... Musafaha ettik, hattâ elimi öpmeye kalktı mübarek adam... Allah rahmet eylesin, öldü. Yaşlı, ben yaşça küçüğüm ondan, elimi öpmeğe kalktı. "Senin şeyhin Mehmed Zâhid Efendi'yi de ziyaret etmiştim." dedi. Muhabbetim, saygım, hürmetim çoktur demek istedi. "Vallah ki ilk görüşmemde iki kerametini görmüşüm." dedi.

283

Karşı odaya girdiği zaman, Hocamız şöyle duruyormuş, bir bakmış kapıdan birisi geliyor. Yeni bir insan, ilk defa geliyor. Bir bakmış:

"--Ooo, hoş geldiniz, mâşâallah mâşâallah! Hem şeyh, hem de seyyid... Buyurun!" demiş.

Yâ bunun alnında yaftası yok, göğsünde yazısı yok... Adamın alnında ben şeyhim, ben seyyidim diye yazısı yok ki... Yok ama Hocamız şöyle bir bakmış; "Ooo, mâşâallah, hoş geldiniz! Hem şeyh, hem seyyid..." demiş.

İkisi de güzel. Seyyid, Peygamber Efendimiz'in evlâdından, sülâle-i tâhireden... Tâhire ne demek, temiz demek... Ne kadar güzel! Bir de şeyh, yâni irşad hizmeti yapıyor, halkı Allah'ın yoluna çekme çalışması yapıyor. Bakmış, iki güzel vasfı var; "Hem şeyh, hem seyyid..." demiş.

Burda bizim profesör arkadaşlar var, "Kerametlerini yazsak binlerce olur." diyorlar.

Bunları niye anlatıyorum: Birisi caddeden bakına bakına gelmiş, sormuş:

"--Bu ne camisi?"

"--İskenderpaşa Camisi..."

"--Haa..." demiş, girmiş içeri.

Ondan sonra sormuş:

"--Bu caminin imamı nerde?.."

"--Mehmed Zâhid Efendi, işte orda..."

284

Gitmiş yanına... Öyle adres arayarak geliyor. Adresi nerden almış? Rüyadan... Rüyasında demişler ki:

"--İskenderpaşa Camii'ne gideceksin. Caminin imamı Mehmed Zâhid Efendi kutbül-aktâbdır. Gideceksin, ondan ders alacaksın!" demişler.

İnsan hakîkî evliyâ olunca, Allah'ın sevgili kulu olunca böyle oluyor bu işler...

Hocamız şurada otururken söylemişti: Dünyada her şey boş...

--Mühendislik ahirette geçer mi? Cennette köşk mü inşâ edeceksin, makinaları mı tamir edeceksin?..

--Mühendislik geçmez.

--Doktorluk geçer mi?..

--Geçmez. Cennette hasta olmak yok ki...

--Tüccarlık geçer mi, başkanlık geçer mi, bakanlık geçer mi?..

--Hiç bir şey geçmez. Bunların hepsi boş demiş Hocamız. Yâni ticaret de boş, zenginlik de boş, mevkî de boş, makam da boş... Bütün mesele Allah'ın sevgili kulu olmak, demiş.

Bu dünyada asıl mesele nedir? Hepimizin asıl meselesi, asıl işimiz, asıl derdimiz, asıl gayemiz, asıl aramamız, yapmamız, etmemiz gereken iş nedir: Allah'ın sevgisini kazanmaktır.

285

Acaba bu sözü sadece Hocamız mı söylemiş?.. Hani olur ya reklam için, kendisini hoş göstermek için insanlar güzel şeyleri ortaya atarlar, hoşgörü derler. Şimdi televizyonlarda, reklamlarda çok geçiyor: İslâm hoşgörü dini imiş...

İslâm hoşgörü dini değildir. İslâm her şeyi hoş görmez. Aptal değil ki müslümanlar... Hırsızlık hoş görülür mü, arsızlık hoş görülür mü, yüzsüzlük hoş görülür mü, riyâkârlık hoş görülür mü, ihlâssızlık hoş görülür mü, kibirlilik hoş görülür mü?.. Kötü şeyler hoş görülmez.

Adamlar, "İslâm hoşgörü dinidir." deyip, "Benim edepsizliklerime karışma!" demek istiyor. Müslümanları pasifize etmek istiyor. Çalışmasın, çabalamasın, uğraşmasın, kimseye karışmasın istiyor. Açık açık gezecek, bikini ile, yokini ile denize girecek, ayyaş içkisini içecek, kumarbaz kumarını oynayacak, bütün eğlence çarkları dönecek, İslâm hoşgörü dini olduğundan müslümanlar hiç bunlara karışmayacak...

Afyon yutturmağa çalışıyorlar, İslâm müsamaha dini filân değildir. İslâm hakkı tutup kaldırmak dinidir, haktan yana olmak dinidir, batılla mücadele vermek dinidir! Küfürle, şirkle, batılla, yanlışla, günahla, haramla, haksızlıkla, zulümle mücadeledir İslâm!..

286

Zaten bazıları da ordan kötülemiyor mu? Bazıları da, "İslâm mücadele dinidir." diyor.

--E kardeşim, gel bakalım, sen "İslâm müsamaha dinidir." dedin, ötekisi de "İslâm savaş dinidir." diyor; hangisi doğru?..

Savaş dini doğru... İslâm'da insanın kendi nefsiyle savaş var, kötülüklerle savaş var, kâfirlerle savaş var, şeytanla savaş var...

Almanya'da bir levhaya tabanca şeklinde, pistol şeklinde besmele yazmışlar, duvara asmışlar. Alman makamları gelmiş, "Siz burda silah resmi asmışsınız, savaş telkini yapıyorsunuz." demişler, ceza yazmışlar...

Hiç hakları yok! Çünkü, onların tâbi olduğu hristiyanlıkta da şeytanla savaş var. Bu besmele şeytanla savaş, nefisle savaş, günahla savaş, haramla savaş... Ama ondan ceza yazmışlar, bizimkiler de kendilerini savunamamış. Cahil oldu mu savunamaz. Cahilin kafasına vururlar, ağzından lokmasını alırlar. Neden?.. Cahil... Cahillik kadar büyük ayıp olmaz. Aklı başında olsa, savunacak kendisini...

İslâm savaş dini diyenlere diyecek ki: "Siz yüzyıllarca haçlı seferleri yapıp ne diye geldiniz İngilterelerden, Fransalardan Ortadoğu'ya... Siz barış diniydiniz de niye geldiniz buralara?.."

287

Müslüman çocukları pişirmişler, yemişler de, komutan demiş ki: "Bayağı da tatlı oluyor insan eti." demiş. Papaz yazıyor hatıralarında, günlüğünde yazıyor. Bizim bu Anadolu'da müslüman çocuklarını körpe körpe yemişler, bayağı da tatlı oluyor demişler. O savaşlara iştirak etmiş papaz yazıyor, ben söylemiyorum.

"Niye böyle yaptınız?" diyeceksin. Yâni gözünü açacaksın, hakîkati kendin arayıp bulacaksın.

İslâm demokrasi... İslâm demokrasi de değildir. Demokraside herkese hürriyet var, İslâm'da herkese hürriyet yoktur. Kötülüğe hürriyet yoktur. Meselâ içki yasaktır. Demokraside içki serbest... İmâli de serbest, satması da serbest, sunması da serbest, içmesi de serbest...

İslâm'da serbest mi?.. Yasak... Demek ki öyle demokrasi memokrasi yok, İslâm'da demokrasiden daha güzel şeyler var...

Demokrasi onların uydurduğu bir şey... Orda birbirleriyle çarpışmışlar çarpışmışlar, anlaşma yapmışlar, denge kurmuşlar. Demokrasi onların denge rejimidir. Dindarla masonlar arasında, dinsizler arasında, komünistler arasında denge düzenidir. Yâni, kimse kimseye karışmasın, işimiz yürüsün diye.

288

İslâm öyle değildir. İslâm yüksek fikirlidir, mefkûrecidir, en güzel olanı yapmağa çalışır. Yâni mevcudu kabullenmez, en güzeli yapmağa çalışır.

Bunları anlatamıyoruz, anlamıyorlar, dinlemiyorlar. Konuşanlar da gerçeği söylemiyorlar. Ya utanıyor, ya korkuyor; karşı taraf hücum edince:

"--Tamam tamam, ben sizin fikrinize aynen iştirak ediyorum!" diyor.

Dur yâ sen müslümansın, onların fikrine nasıl iştirak ediyorsun? Onlar gayr-i İslâmî şeyi savunuyor. Kalabalığı görünce, "Tamam ben de sizin gibi düşünüyorum!" diyor, bir çuval inciri berbad ediyor. Sen onlar gibi olur musun yâ?.. "Ben sizden farklıyım arkadaş!" diyeceksin.

Bak sakalın var, kıyafetin başka, sarığın var... Ben hocayım diye başıma sarık sarmışım, başkaları da başlarına başka sarık sarmışlar. Neden?.. "İslâm'da sarıkla kılınan namaz, sarıksız kılınan namazdan yetmiş kat daha sevaplıdır." diye rivayetler var, o rivayetlere dayanarak öyle yapıyor.

Kimisi namaza durduğu zaman dişlerini misvaklıyor. Neden? Misvakle kılınan namaz, misvaksız kılınan namazdan daha sevaplı olduğu için...

289

Bugünlerde biz oruç tutuyoruz. Oruç tuttuğumuzdan vücudumuzda yakıt kalmadı, üşüyoruz. Yakıt yok, az yemek yedik, kalorifer yakıtı bitti. Herkes yiyip semirirken, yanakları kırmızı kırmızı olurken, gezecek, eğlenecek yer ararken, neden yapıyoruz biz bunu?.. Allah emretti diye yapıyoruz, nefsi terbiye etmek için yapıyoruz.

Aklınızı başınıza toplayın, birisine yaranacağım diye İslâm'dan kopmayın! Kur'an okuyun, Peygamber Efendimiz'in hadislerini okuyun, aklınızı başınıza toplayın! Ona buna kapılmayın, birilerinin hazırladıkları havalara girmeyin!..

Ayet-i kerimede buyruluyor ki:

(Küntüm hayra ümmetin uhricet lin-nâs, te'mürûne bil-ma'rûfi ve tenhevne anil-münker) [Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men edersiniz.]

Biz görevli bir ümmetiz, bizim görevimiz var. Allah bize, bu ümmete, hepimize görev vermiş. Emr-i ma'ruf yaparız, nehy-i münker eyleriz. Dünyanın neresinde zulüm olsa, karşı çıkarız; dünyanın neresinde mazlum varsa, yardımına koşarız. Dünyanın neresinde zalim varsa, onun karşısındayız.

290

Rahmetli Mehmed Akif:

Zâlimin hasmıyım amma severim mazlumu,
İrticânın sizin lisanınızda mânâsı bu mu?..

"Ben mazlumu severim, zalime düşmanım; irticâ dediğiniz bu mu?" diyor. Tamam ben mürteciyim!.. Neden: Zalimin karşısındayım; Amerika'nın her dediğine evet demem, Avrupa'nın her dediğine evet demem, Yahudinin her dediğine evet demem, büyük gazetelerin her dediğine evet demem, büyük televizyon kanallarının her dediğine evet demem... Neden?.. Zalimin hasmıyım da ondan, mazlumu severim de ondan...

Bizim vazifemiz var, Allah vermiş bu vazifeyi... Allah diyor ki:

(Küntüm hayra ümmetin uhricet lin-nâs) "Halk için, insanlar için ortaya çıkartılmış, özel olarak imal edilmiş bir ümmetsiniz siz!" diyor Allah sizlere ve bizlere... Bırakın başka şeyleri, ayet okuyun!

Kimisi kasılmış kenarda, kravat takmış, sinekkaydı traş olmuş, kasılmış, diyor ki:

--Ben Kur'an'dan başka bir şey tanımam!..

Yalancı, alçak, yalan söylüyorsun! Kur'an-ı Kerim'de bizim söylediğimiz her şey var... Sen onları yapmıyorsun, sen Kur'an'a da tâbi değilsin

291

--Ben hadis kabul etmem!..

E Kur'an-ı Kerim'de Allah, Rasûlüllah'a tâbi olmayı emrediyor.

Onun için İslâm, en güzel nizamdır. Demokrasi filân aşağıda kalır. Mutlakıyet, meşrutiyet, demokrasi, cumhuriyet, kraliyet... hepsi insanoğlunun koyduğu sistemler; İslâm en güzel nizam!.. Neden?.. İslâm'da insanlara her yönden emirler yağıyor; dıştan da, içten de; kalbine, niyetine de, aklına, kafasına da... Dış hareketlerini de düzenliyor, içini de düzenliyor.

Biz bu orucu niçin tutuyoruz?.. Nefsi ıslah etmek, irademize hakim olmak, ahlâkımızı güzelleştirmek için tutuyoruz.

Rahmetli anacığımın çok sevdiği bir Mecmaül-Âdâb kitabı var... Çarşambalı Seyyid Hulûsî Efendi diye bir eski Osmanlı alimi yazmış; nur içinde yatsın... Orda orucun âdâbını okuyordum, diyor ki: "Orucun âdâbından birisi niyet ederken: 'Yâ Rabbi senin rızan için oruç tutmağa niyet ettim, nefsimi ıslaha da niyet ettim.' diyeceksin."

--Var mı içinizde böyle niyet edip de bugün oruca başlamış olan?.. Parmağını kaldırsın, ayağa kalksın da görelim şöyle boyunu posunu!..

292

Hiç nefsi ıslah etmek düşünmüyor. Diyor ki:

--Akşama kadar yemem içmem, öğleden sonra da uyurum. Aç dururum, susuz dururum, sevabı cebime koyarım giderim!

O uykuya oruç tutturuyor. Allah ıslah etsin... Oruçtan maksat, nefsi ıslah etmektir. Olgun insan olacaksın, ahlâklı insan olacaksın... Nefsine uymayan, şeytana uymayan, kötülük yapmayan; tatlı da olsa, cazib de olsa, allı pullu, dallı güllü de olsa kötülüğün yanına yanaşmayan; zahmetli, meşakkatli de olsa doğru işi yapan insan olacaksın... İradeni kullanacaksın, nâhoş bile olsa doğruyu yapacaksın, çok hoş bile olsa eğriyi yapmayacaksın... Tutacaksın kendini.

Bu bir idman... Bir ay nefsimize idman yaptırıyoruz. "Bak, su bile içirtmiyorum sana, yemek bile yedirtmiyorum; tutabiliyorsun kendini... Bunu tutabildiğin gibi gazabını da tut, dilini de tut, kafanı da tut, kötülüklerden kendini alıkoy!" diyeceğiz. Dilini tutamıyor, sinirlerine hakim olamıyor; olmaz.

Orucun bir âdâbı da neymiş: "Nefsimi de ıslah etmeye niyet ettim yâ Rabbi! Ben akşama kadar nefsimle de cihad edeceğim." demekmiş.

293

Hay Allah razı olsun, şu Çarşamba müftüsü Seyyid Hulûsî Efendi'den... Allahu a'lem yine tarikatla, dervişlikle ilgisi varmış ki, böyle diyebilmiş. Herkes diyemez bu lafları... Müftüler bile diyemez, başkanlar bile diyemez. Bunu demek için, çok doğru sözlü olmak lâzım! Öyle rüzgâr gülü gibi, kuyruklu pervane gibi, rüzgâr ne taraftan eserse o tarafa dönüyor; öyle olmaz! Hakkı söylemek lâzım, haktan dönmemek lâzım!

"--Siz ne yaparsınız?" diye sormuş bizim dervişlere, eskilerden birisi.

"--Biz Allah der dururuz." demiş.

Sabit kadem olmak, yâni hak yolda durmak lâzım!..

Şimdi, söğmeyeceğiz, kavgayı gürültüyü bırakacağız, eski düşmanlıkları bu asra taşımayacağız dedik. Başka ne ders çıkıyor bu hadis-i şeriften:

İnsanların arasında öyle edepsiz, haddini bilmez insanlar var ki, öyleleri var ki Peygamber Efendimiz'in ashabına bile söğmüşler. O çıkmıyor mu, birazcık düşününce onu da anlamıyor muyuz? Yâ, bu halkın arasında amma insanlar varmış yâ, hiç mi akılları yoktu bunların, ashab-ı kirama söğmüşler... Allah Allah!.. Yâ Rabbi, sen bizi kötü huylara düşürme!.. Yâ Rabbi sen bizi edebden mahrum etme, güzel huylara sahib eyle, kötü huylara bulaştırma yâ Rabbi!..

294

Ankara'da bizim tanıdığımız bir hoca var, ağır toplardan... Demişti ki:

"--Hocam hocam sen bu halkın yaptığını çok görme, bunlar Peygambere bile laf söylemişler." dedi.

Şair dememişler mi, kâhin dememişler mi Peygamber-i Zîşânımıza...

"--Hattâ hattâ Allah'a söğenler var!" dedi.

Allah'a karşı gelenler yok mu, söğenler yok mu?...

Demek ki olabiliyor. Yaradana yamuk bakıyor, Peygamber-i Zîşânımıza dil uzatılıyor, Ashab-ı kirâma çatıyor, evliyâullaha çatıyor.

Hayatta en mühim iş nedir: Allah'ın sevgili kulu olmaktır. Biz bunu an'anevî olarak, ecdâdımızdan, silsilemizden, şeyhlerimizden, mürşidlerimizden almışız da ne diyoruz:

(İlâhî ente maksdî ve rıdàke matlûbî) Rozet yapmışız, levha yapmışız, duvara asmışız, yakamıza takmışız: "Yâ Rabbi benim gayem senin rızanı kazanmak; senin râzı olmadığın bir işte ben yokum. Senin rızanı istiyorum, seni istiyorum!" diyoruz. Gaye bu olunca, insanın her hareketini Allah'ın hoşuna gidecek şekilde yapmağa çalışması lâzım, edebsizlik yapmaması lâzım!

Sen bu dünyada laf kalabalığı yapabilirsin... Sen bu dünyada mevkii, makamı buldun, İslâm düşmanlarının dolduruşuna geldin; ona buna söğebilirsin, sayabilirsin, ileri geri konuşabilirsin... Amma bir de bunun ahireti var! Bu dünya hayatı fâni, gelir geçer. Peygamberlere karşı çıkanlar da öldü, Allah'a iman etmeyenler de öldü... Nemrutlar, Firavunlar, Hamanlar... neler gördü bu köhne dünya sahnesi, hepsi gitti. Sahabe-i kirâma karşı çıkanlar olduğu gibi, evliyâullaha söğenler de oldu, oluyor.

295

Son günlerde de en güncel mevzulardan biri... Ramazanda hiç başka mevzu yokmuş gibi, amma başardılar ha... Ramazana en ters mevzuyu, efkâr-ı umûmiyenin ortasına nasıl tıkıştırdılar. Ramazanın onbeşi oldu, yarısı geçti, hâlâ devam ediyor.

Şimdi onlar başlattılar; bu sefer de müftüymüş, fetvâ komisyonu başkanıymış, falancaymış, filâncaymış; bunları da dolduruşa getiriyorlar, bu sefer bunlar da konuşmaya başladı.

Sen hangi safta olduğuna bir baksana!.. Etrafında kimler var, kimler nereye atış yapıyor, sen kimlerle beraber nereye atıyorsun, tutuyorsun?.. Bir ona baksana, hangi saftasın?..

(Men kessere sevâde kavmin, fehüve minhüm) "Kim bir grubun yaptığı gibi işler yaparsa, onların arasındaysa, onların kalabalıklığını arttırıyorsa, onlardan sayılır."

Sen gel Türkiye'de müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalk; müslümanlara karşı Avrupalıların, hristiyanların, gayrimüslimlerin, yahudilerin, dinsizlerin, masonların, bilmem kimlerin kanaatlerini burda yaymağa çalış...

Bakın şunu söylüyorum: Fransa'da bir insanın mason olması normal olabilir. Neden?.. Hristiyanlığın mümessillerinin yanlış hareketlerinden dolayı, onun karşısında öyle olabilir.

296

Burda olunmaz. Burda hristiyanlık yok, ahir zaman peygamberinin hak dini olan İslâm var burda!.. Burda Fransa'daki tavır sökmez, yanlış olur, uymaz. Bilmem anlaşılabiliyor mu?.. takliden aynı şeyi burda yaprasan, yanlış iş yaparsın. Burdaki din hak din, burda İslâm var!.. İslâm'ın özü takvâ!.. Takvânın özü ihlâs... Bunların hepsinin hedefi Allah'ın rızasını kazanmak... Bir insan Allah'ın rızasını kazanmazsa, Peygamber Efendimiz'in zamanında bile yaşamış olsa bile kâfir gidebiliyor, cehennemlik olabiliyor.

Nitekim, Peygamber Efendimiz'in hizmetinde bulunan, etrafında bulunan, namaz kılan birisi öldü; "O cehennemliktir!" dedi Peygamber Efendimiz. Eşyasını aradılar ganimetten alınmış küçük bir parça buldular. Ganimet malını çalmaya gulul deniyor; o çıktı. Peygamber Efendimiz'in zamanında, onun yanında iken ne duruma düştü insan...

Ne imiş işin aslı esası?.. İhlâsmış, iyi niyetmiş, Allah'ın rızasını kazanmaya çalışmakmış. Allah'ın rızasını kazanmazsa, unvanlar, şekiller para etmez!..

Niyâzî-yi Mısrî kaç asır önce söylemiyor mu:

297

Dervişlik olaydı tac ile hırka,
Ben dahi alırdım otuza kırka...

Dervişlik para ile alınacak bir şey olsaydı, sarık almak gibi, cübbe almak şeklinde olsaydı, ben de üç aşağı, beş yukarı pazarlık yapardım, ben de alırdım o zaman.

--Peki parayla alınmıyor da nasıl oluyor bu?..

Allah yolunda ibadet ederek, nefisle cihad ederek, kalbini temiz tutarak, ahlâkı güzelleştirerek, Allah'ın sevdiği işleri yaparak oluyor. Yâni insanların doğrudan doğruya şeklinin bir kıymeti yok... Şekil de önemli ama, için güzel olması lâzım!..

Karpuzun dışı güzel olur da içi ekşimiş olursa olur mu?.. Olmaz. Elmanın içi çürük olursa olur mu? Olmaz. Sağlam diye bir karpuz alıyorsun, bıçağı vurduğun zaman bakıyorsun ki ekşimiş, zehir... Biraz alsan zehirlenirsin. Dışı güzel, içi bozuk; dışı müslüman içi kâfir, içi münafık; olmaz!..

Tarikat, tasavvuf nedir: İçi ekşitmemektir, içi güzelleştirmektir. Millet boyna bunun karşısına çıkıyor. Neden çıkıyor, sebepleri var, araştırmak lâzım! Herkesin düşmanlığının bir sebebi var. Hoca niye düşman, müftü niye düşman, başkan niye düşman, fetva komisyonu başkanı niye düşman, gazeteci niye düşman, İngiliz niye düşman, Yahudi niye düşman?.. Çeşit çeşit, hepsinin sebebi vardır, araştırmak lâzım!..

298

Amma, İslâm'ın özünde ahlak var, ahlâkın temeli iyi niyet... Bunlar sağlanmadığı zaman insanın dışının, şeklinin kıymeti olmuyor. İş sakalla bitmiyor, tesbihle bitmiyor, cübbeyle sarıkla bitmiyor; Allah'ın sevdiği kul olmak lâzım geliyor.

Hocamız demiş işte, "Her şey boş..." demiş. Hattâ ne söylüyor, sağlam insan korkmaz söyler: "Şeyhlik de boş..." demiş. "Zenginlik, mevki, makam, her şey boş, şeyhlik de boş; ancak vazifeli olmak müstesnâ..." demiş. Nasıl söylüyor söyleyeceği sözü, nasıl hakîkisini, taklidini ayırt ediyor. Bütün mesele Allah'ın rızasını kazanmak...

Allah'ın rızasını kazanmak için, Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin:

--Bir öğretmene ihtiyaç var mı yok mu?..

Var yâhu... Peygamber Efendimiz niye geldi insanların arasına?.. Allah Kur'an'ı indirseydi, herkes okusaydı; niye geldi Peygamber Efendimiz?.. Öğretmek için geldi.

Tarikat nedir?.. Peygamber SAS Efendimizin sahabesine öğrettiği gibi, alimin isteklilere İslâm'ı öğretmesi... Yâni Peygamber Efendimiz'in zamanında yaptığı işi yapmak... Sen bunun karşısına nasıl çıkıyorsun, ne hakla çıkıyorsun, ne mantıkla çıkıyorsun, hangi ilimle çıkıyorsun?.. Akıl almaz yâni...

299

--Hocasız olsun...

Yâhu sendeki bu hoca düşmanlığı niye?.. Sende Peygamber düşmanlığı da mı var yoksa?..

--Allah'la kulun arasına girilmez.

Yâhu, hristiyanlık değil bu, İslâm'da böyle bir şey yok... Türkiye'de böyle bir şey yok...

Peygamber Efendimiz kulla Allah arasına girmiyor, kulu Allah'a götürüyor. Şeyh kulla Allah arasına girmiyor, kullara Allah'ı sevdiriyor.

Kullara Allah'ı sevdirmek hadis-i şerifte geçer. "Benim en çok sevdiğim insanlar, kullarıma beni sevdirenlerdir." diyor Allah... Yâni anlatacaksın, kullar Allah'ı sevecek. Bu güzel...

Müzekkin-Nüfûs'ta Eşrefoğlu Rûmî Hazretleri diyor ki: Şeyhin iki vazifesi var:

1. Kullara Allah'ı sevdirmek... Tamam, anladık. Anlatırsın, anlar; "Rahmandır, rahîmdir, cömerttir, lütfu çoktur, affedicidir." dersin, kullar da sever. Anlatırsın, imanı öğrenir.

2. Allah'a kulları sevdirmek... Bu nasıl olacak? Allah'a kulları sevdirmek, kulları Peygamber Efendimiz'e uydurmakla, Peygamber Efendimiz'in sünnetine tabî kılmakla olur. Neden diyor, ayeti getiriyor arkasından:

300
301 ilâ 320. sayfalar