45. GÜNAHLARDAN KURTULMAK
Cenâb-ı zü’l-Celâl, geçirmiş olduğumuz Ramazan-ı Şerifi, geçirmiş olduğumuz bayramı, cümlemiz hakkında mübarek etsin de, tekrarlarını inşâallah, sağlık afiyetle birçok seneler idrakini nasib etsin...
Ma’lûm, bunlara birçok seneler eriştik. İnşaallah daha çok seneler de erişiriz. Fakat maksad bu değil ki... Maksad, asıl insan olabilmek... İnsan olabilmek de o kadar zor bir şey ki, o kadar zor ki... Nefsin elinden kurtulmadıkça, insanın insan olmasına imkân yok... Nefsin elinden kurtulabilmek için de günahlardan kurtulmak lâzım! Günahlardan kurtulmayan insanların, nefsin elinden kurtulması mümkün olmaz. Onun için, günahlardan son derece kaçmak lâzım!
Bugün günahlar da önümüzde şöyle serilmiş. Önümüzden arkamızdan bizi kovalamakta... Kaçsak kaçamıyoruz, tutsak tutamıyoruz. O kadar müşkil bir durumdayız. Onun için, Allah hepimizin kusurlarını affetsin de, bu günahlardan kurtulmanın çâresini bize ihsân etsin...
Günahlardan kurtulmadıkça da, insanlık mertebelerine ulaşmak mümkün değil. İnsanlık çok büyük bir mertebe... Çok büyük bir devlet... O okumakla elde edilmiyor. Zenginlikle hiç elde edilmiyor. Kuvvetle hiç elde edilmiyor. O yalnız Allah’a gönül verip, Allah’a teslim olmaktan ibaret... Onun yegâne çaresi, tasavvuf denilen ilmi çalışmak, öğrenmek... Ondan sonra erbabı olan bir zata hizmet neticesinde ancak elde edilebiliyor.
Erbabı bugün, çok mu çok nadir... Nadir değil de ender... Bu yolun yolcuları pek çok... Fakat hiç birisi de ehli değildir. Ehil olmayan insanlara nâkıs derler. Nâkıs olan insanlara hizmet, emeklerin zâyî olmasına sebeptir. Emekler zâyî olur...
Bu insan da, nakıs ile kâmili fark edecek derecede değil... O kadar da zayıf. Hak ile bâtılı ayıramadığı gibi, nâkıstan kâmili de ayıracak derecede değil. Bazen nâkısı göklere uçurur. Bazen de
kâmili yerlerin dibine batırır. Bu kadar da zafiyeti vardır. Allah kusurlarımızı affetsin...
Yalnız, onlardan alınan dersi îfâ etmedikçe de, kemâle erişilmez. Mutlaka o zatların hizmetinde bulunmak lâzım! Kemale erişebilir, ancak onların hizmetinde bulunmak sayesiyle... Nasıl ki insanlar ustalarına hizmet sayesinde sanat öğrenirler... Kendi kendine sanat öğrenenler pek nadirattandır. Çok zahmet çekerler. Ama ustalarına hizmet neticesinde sanatı elde edenler, daha güzel usta olabilirler.
Binâen aleyh kemâle ulaşmak isteyen insanlar da, ehl-i kemâle müracaat etmek mecburiyetindedirler. Başka türlü imkân yok! “—Ben bu kadar tesbih çekiyorum...” Ne kadar çekersen çek, mutlaka hizmet lâzım!.. Canla malla,
neyle yaparsan yap! Bunu yapmadığın takdirde, insanlıkta kemale erişmenin imkânı yok!
İnsan mertebeleri, üç mertebeyi atlamadıkça ele geçmez: Emmâre denilen nefis var, bir... Levvâme denilen nefis var, iki... Mülheme denilen nefis var, üç... Bu üç nefsi atlamadıkça insan, denizdeki çalkalanan gemi gibi çalkalanır durur.
Ancak, nefs-i mutmainne’ye atladıktan sonra rahat ve huzura kavuşur. Sakinleşir. Allah’a tam teslimdir. Ondan sonra, emr-i ilâhiye münkad bir şekilde, hiç sıkıntı çekmez, üzüntü çekmez, rahatsız olmaz. Dünyası da mes’uddur, ahireti de mes’uddur. Cebinde meteliği olmasa dahi... Cebinde meteliği olmasa dahi, kati’iyyen hüzün keder denilen şeyi onda bulamazsınız.
Allah hepimizi affetsin de, bu kâmil olan insanların arasına girebilmek imkânını cümlemize ihsân buyursun...
El-Fâtiha!
31. 08. 1979 – İskenderpaşa Camii