15. ALLAH’TAN KORKMAK
Muhterem kardeşler!
Size bugün yine, ana-baba dersimin bir parçasını anlatacağım. Câbir RA var ya, o naklediyor, diyor ki:18
خَرَجَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللَِّّ صَلَّى اللّ عَلَ يْهِِ وَسَلَّم، وَنَحْنُ مُجْتَمِعُونَ، فَقَالَ:
يَا مَعْشَرَ الْمُسْلِمِينَ، اتَ قوا اللََّّ وَصِلُوا أَرْحَامَكُمْ، فَإِنَ هِ لَيْسَ مِنْ ثَوَابٍ
أَسْرَعَ مِنْ صِلَةِ الرَّحِمِ؛ إيَ اكمْ وَالْبَغْيَ، فَإِنَ هِ لَيْسَ مِنْ عُقُوبَةٍ أَسْرَعُ
مِنْ عُقُوبَةِ بَغْيٍ؛ إيَ اكمْ وَعُقُوبَةَ الْوَالِدَيْنِ، فَإِنََّ رِيحَ الْجَنَّتِ يُوجَدُ مِنْ
مَسِيرَةِ أَلْفِ عَامٍ، وَاَللَِّّ لاَ يَجِدُهَا عَاقٌَّ، وَلاَ قَاطِعُ رَحِمٍ، وَلاَ شَيْخٌ
زَانٍ ، وَلاَ جَارٍَّ إزَارَهُ خُيَلاَءَ (طس. عن جابر)
(Harace aleynâ rasûlü’llàh salla’llàhu aleyhi ve sellem, ve nahnü müctemiùn) “Biz bir topluluk halinde bir yerde
oturuyorduk.” Topluluk, ma’lûm ya, aza da derler, çoğa da derler. Ne kadar olduğunu söylemiyor. “Derken, Rasûlüllah üzerimize çıka geldi.” Rasûlüllah’ın olmadığı bir toplulukmuş demek ki, Rasûlüllah onların yanına gelmiş.
(Fekàle) Gelince bunlara demiş ki: (Yâ ma’şere’l-müslimîn) “Ey müslüman cemaati, (itteku’llàh) Allah’tan korkun! (Ve sılû erhàmeküm) Akraba ü taallûkàtınıza sıla yapın!”
18 Taberânî, Evsat, c.VI, s.18, no: 5664; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.V, s.292, no:8219; Mecmau’z-Zevâid, c.V, s.125; Câbir ibn-i Abdullah RA’dan. İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XVIII, s.81; Hz. Ali RA’dan
Et-Tergîb ve’t-Terhîb, c.III, s.225, no: 3786; RE. 174/8.
Akraba ü taallûkat; ana ve babaların teferruatları, amcalar, dayılar, halalar, teyzeler ve onların çocukları... Bunlara sıla-i rahim yapmayı, Allah-u Teàlâ emrediyor; Peygamberimiz de bize tavsiye ediyor. (Feinnehû leyse min sevâbin esrau min sılati’r- rahimi) “Çünkü, sevabın en çok, en fazla insana erişeni sıla-i rahimden olur.” Sıla-i rahimin sevabı, mükâfatı çok çabuk geliyor. Onun mükâfatı büyük, dünyada da ahirette de...
İkincisinde diyor ki: (İyyâküm ve’l-bağy) “Zulümden sakının! (Feinnehû leyse min ukùbetin esrau min ukùbeti bağyin) [Çünkü cezası insana en çabuk erişen günah zulümdür.] Sıla-i rahmin sevabı ne kadar çabuksa, zulmün de cezası o kadar çabuktur.”
Binâen aleyh, anaya babaya da haksızlık yapanların cezası çok çabuk gelir. Bazı cezalar ahirete bırakılır ve geciktirilir. Bazıları da böyle ana babaya zulüm gibi, diğer zulümler de öyle; onların cezası çabuk gelir, çabuk yetişir insana... Onun için, bundan da sakının!
Üçüncüsünde diyor ki: (İyyâküm ukùku’l-vâlideyn) “Ana babnıza asî olmaktan sakının! (Feinne rîhu’l-cenneti yûcedü min meîreti elfi âmin) Çünkü, cennetin kokusu bin yıllık yoldan duyulur; (va’llàhi lâ yecidühâ àkkun) Allah’a yemin olsun ki, anasına babasına asi olan bu kokuyu duyamaz.” Yâni, cennete giremez demek. O kokuyu duymamak, cennete girememenin alâmeti... Onun için, àsî olan bunu duyamaz.
(Ve lâ kàtiu rahimin) “Akrabalarıyla alâkasını kesmiş, koparmış kimse de bu kokuyu duyamaz.”
(Ve lâ şeyhun zânin) “Yaşlı olduğu halde zinâ eden kimse de bu kokuyu duyamaz.”
(Ve lâ cârrun izârahû hayûlâ) “Kibirinden elbisesini yerde sürüyen kimse de cennetin kokusunu duyamaz.”
Bunun arkasından, şimdi burada yalnız o Allah korkusundan bir iki kelime bahsedeceğim:
Allah’tan kim korkar? Hepimiz korkarız. Mü’minler Allah’tan
korkarlar. Ama, nisbet dahilinde... Onun için, bir büyük demiş ki:
“—Sana sorarlarsa, ‘Allah’tan korkuyor musun?’ diye; sus,
cevap verme! Niçin? Korkuyorum desen, korku yok; o yanlış söz. Korkmuyorum desen, küfür olur o da... Binâen aleyh sükût et!” demiş.
Onun için, bizim Allah’tan korkumuz çok zayıf. Lâ ilâhe illa’llàh diyenlerin hepsi Allah’tan korkar ama, o korku derece derece. Şimdi, Allah-u Teàlâ bize, korkanı anlatıyor:
إِنَّمَا يَخْشَى اللّ ُ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَ اءِ (فاطر:٨٢)
(İnnemâ yahşa’llàhu min ibâdihi’l-ulemâ’) “Allah’tan, kulları içinde ancak alimler hakkıyla korkarlar.” (Fâtır, 35/28)
Allah’ı bilme nisbetinde Allah’tan korkulur. Bunu da en çok ulemâ bilir. Ulemâ Kur’an ilmine vakıf olan kimselerdir. İlm-i Kur’an’a vakıf olan insana ulemâ derler. Şimdi, birçok ulemâ var ortada; o değil... Kur’an ilmine vakıf olan kimseler, vukufu nisbetinde, bilgisi nisbetinde Allah’ı bilir. Çünkü, Allah-u Teàlâ bize kendisini Kur’an’da bildiriyor. Kur’an’ı bilen Allah’ı bilir.
Kur’an’ı bilmeyince, öteki duygularla bilinen bilgi ile, okuyarak bilenin bilgisi elbette bir olmaz. Onun için, Cenâb-ı Hak, (İnnemâ yahşa’llàhu min ibâdihi’l-ulemâ’) buyurmuş. Allah hepimizi o ulema zümresine ilhak buyursun...
Ondan sonra, ne diyor Efendimiz:19
رَأْسُ الْحِكْمَةِ مَخَافَةُ اللِّ (الديلمي، هب. عن ابن مسعود)
(Re’sü’l-hikmeti mehàfetu’llàh) “Hikmetin başı Allah korkusudur.”
19 Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.I, s.470, no: 743; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.270, no: 3258, Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.141, no:5873; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.507, no: 1350; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XIII, s.56, no:12550.
Allah korkusunu elde etmek için; iman ne kadar kuvvetli ise, o kadar Allah’tan korkar insan... Şimdi diyorlar ki:
“—Cehennem bir ateş, oradan korkumuz var yanmayalım diyerekten...”
Fakat, Allah’tan ayrılığın acısının yanında, bir katredir cehennemin hepsi birden... Allah’tan ayrı kalmanın korkusu daha büyük!
Meselâ; namaz kılmak, oruç tutmak, Kur’an okumak, zikrullah yapmak; Allah’la beraber olmanın alâmetleri... O anda Allah ile beraber o adam. Bundan ayrılıp namazsız, zikirsiz, Kur’an’sız olan adamın hali... Ateş bir damladır, o Allah’tan ayrılığın acısı yanında; ama o farkında değil.
Nasıl ki hastalarımızın bazen keserler elini ayağını, doktorluğun icabı; duymaz adam acıyı hiç... Niçin? Bir morfin yapıyorlar oraya, duymuyor. Şimdi biz de morfinlenmişiz, o acıdan haberimiz yok. Allah affetsin...
O günah yerlerinde, günah işlerinde, gaflet en büyük günah!
Gaflet; Allah’tan ayrı kalmak. Oyunlara ve sâir günahlara dalaraktan uzak kalmanın acısını hissedemiyoruz; çünkü morfin var üzerimizde.
Allah hepimizi affetsin… Tevfîkàt-ı samedâniyyesine mazhar etsin... Cuma günü bu kadar yeter. Efendimiz’in duasını okuyalım:
Lâ ilâhe illa’llàhü’l-halîmü’l-kerîm...
Sübhàna’llàhi rabbi’l-arşi’l-azîm...
El-hamdü li’llâhi rabbi’l-àlemîn...
Nes’elüke mûcibâti rahmetike... Ve azàimi mağfiretike... Ve’l- ganîmete min külli birrin... Ve’s-selâmete min külli ismin... Lâ teda’ lenâ zenben illâ gafarte... Ve lâ hemmen illâ ferracte... Ve lâ haceten leke fîhâ ridan, illâ kadaytehâ yâ erhame’r-râhimîn... Yâ erhame’r-râhimîn... Yâ erhame’r-râhimîn...
Bu korkuyu öğrenmek isterseniz, Gazâlî’nin kitabında var
[İhyâu Ulûmi’d-Dîn], o Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Kùtü’l-Kulûb
var ama o Arapça’dır. Onları okursanız, daha çok istifade edersiniz.
Allah Cumanızı mübarek etsin... Birçok Cumalara da sağlık afiyetlerle erişmek nasib ü müyesser eylesin...
Emrine itaat eden ve yasaklarından korunan kullarının arasına, ve sevdiği kullarının arasına cümlemizi kabul buyursun...
El-Fâtiha! ...............
Es-selâmü aleyküm!
22. 12. 1978 – İskenderpaşa Camii