02. ASLÎ VAZİFE

03. ALLAH SEVGİSİ



Doç. Dr. M. Es’ad COŞAN


Gerçek mü’min için en mühim haslet ve en büyük devlet, Allah- u Teàlâ’yı sevmek ve onun tarafından sevilmektir; erişilecek mertebelerin en yükseği budur. Hayatın bütün çabaları bu gayeye ulaşmak için olmalıdır. Öğrenilen ilimler insanda bu şuuru uyandırmamışsa, boşa çekilmiş bir emek ve mânevî bir vebal demek olur.


Okumaktan mânâ ne:

Kişi Hakk’ı bilmekdür.

Çün okudun bilmezsin,

Ha bir kuru emekdür.1


Allah-u Teàlâ’yı sevmek, sebepsiz ortaya çıkmaz. Onun tahakkuku için bazı şartlar vardır. Kişinin böyle bir sevgiye ermesi için, mânevî birer zehir demek olan günahları terk etmesi, isyan ve tuğyandan yüz çevirmesi, yönünü Hakk’a dönmesi gerekir ki, buna tevbe adı veriliyor.

Daha sonra Allah’ın kimleri sevdiğini öğrenmek, onun sevdiği

ve râzı olduğu fiillere yönelmek icab eder. Aşikârdır ki, kişide dînen merdud olan ahval ve ef’al var iken Yaradan’ın onu sevmesi olacak şey değildir. Sevgi için itaat şarttır. Nitekim şair şöyle diyor:


تعصي الإلٰه وأنت تظهر حبَّ ه هذا لعمري في القياس بديع لو كان حبَّك صادقا لأطعته



1 Yûnus Emre Dîvânı, II, 148.

32

إن المحب لمن يحبُّ مطيع


Ta’si’l-ilâhe ve ente tuzhiru hubbehû

Hâzâ le-amrî fi’l-kıyâsi bedîu

Lev kâne hubbeke sàdıkan le-eta’tehû İnne’l-muhibbe li-men yuhibbü mutîu2


“Hem onun sevgisinden dem vuruyor hem de Allah’a isyan

ediyorsun. Ömrüme and içerim ki, bu mantıkça açık bir hatadır. Sevmen gerçek olsa idi, muhakkak ona itaat ederdin; zira, seven sevdiğine itaatkâr olur.” Allah’ın, nasıl kulları sevdiği, kimleri sevmediği Kur’an-ı Kerim ayetlerinde zikredilmiştir. Bunlara kısaca bir bakış dahi, genel bir hükme varmak için yeterli olsa gerektir:


a. Allah-u Teàlâ’nın Sevdiği Kullar


1. Rasûlüllah AS’a itaat edenler.


وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ ِللهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُؤْتِهَاأَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ


وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا (الأ حزاب:١٣)


[Sizden kim Allah’a ve Rasûlüne itaat eder ve sàlih amel işlerse, ona mükâfâtını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır.] (Ahzâb, 33/31)


2. Tevvâbîn: Çok tevbekâr olanlar.




2 İmam Şâfiî’ye ait olan şiir için bk. Ebû Abdullah Muhammed b. İdris b. Abbas eş-Şâfiî, Dîvânu’l-İmâmi’ş-Şâfiî (el-Cevherü’n-nefîs fî şi’ri’l-İmâm Muhammed b. İdrîs) (thk. Muhammed İbrahim Selim), Mektebetü İbni Sînâ, Kahire ts., s. 96.

33

إِنَّ اللهَ يُـحـِبُّ الـتَّـوَّابـِيـنَ (البقرة:٢٢٢)


[Hiç şüphe yok ki, Allah tevbe edenleri sever.] (Bakara, 2/222)


3. Mütetahhirîn: Çok temizlenenler.

Muttahhirîn: Günahlardan ve pisliklerden pâklananlar.


إِنَّ اللهَ يُـحـِبُّ الـتَّـوَّابـِيـنَ وَيُـحـِبُّ الـْمُـتَطـَهـِّرِينَ (البقرة:٢٢٢)


[Hiç şüphe yok ki, Allah tevbe edenleri ve temizlenenleri, temizlikte titizlik gösterenleri sever.] (Bakara, 2/222)


وَاللهُ يُحِبُّ الْـمُطَّــهِّرِينَ (التوبة٨٠١)


[Allah çok temizlenenleri sever.] (Tevbe, 9/108)


4. Sàbirîn: Sabrediciler.


وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّـيُّنَ كَثِيرٌ، فَمَا َوهَنَوا لِمَا أَصَابَهُمْ


فِي سَبِيلِ اللهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا، وَاللهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ


(اۤل عمران:٦٤١)


[Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.] (Âl-i İmran, 3/146)


5. Muksıtîn: Tam adaletle hareket edenler.

34

وَإِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِا الْقِسْطِ، إِنَّ اللهَ يُحِبُّ الْـمُقْسِطِينَ


(المائدة:٢٤)


[Eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet! Şüphesiz ki Allah, àdil olanları sever.] (Mâide, 5/42)


وَ اِنْ طَائِـفَـتَانِ مِنَ الْـمُؤْ ْمِنِينَ اقـْـتَـتَلُوا فَاَصْلِحُوا بَيْـنَهُمَا، فَاِ نْ


بَغَتْ اِحْدَاهُمَا على اْلاُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِئَ اِلىَ

أَمْرِ اللهِ، فَإِنْ فَائَتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَ أَقْسِطُوا، إِ نَّ اللهَ


يُحِبُّ الْـمُقْسِطِينَ (الحجرات:٩)


[Eğer mü’minlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa, aralarını düzeltin! Şayet biri ötekisine saldırırsa, Allah’ın emrine dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın! Eğer dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve her işte adaletli davranın! Şüphesiz ki Allah, àdil davrananları sever.] (Hucurat: 49/9)


لاَ يَنْهٰيكُمُ اللهُ عَنِ الَّذِينَ َلمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِ ي الدِّينِ َولَمْ يُخْرِجُوكُمْ


مِنْ دِيَارِكُمْ أَنْ تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُوا إِلَيْهِمْ، إِنَّ اللهَ يُحِبُّ الْـمُقْسِطِينَ


(الممتحنة:٨)


[Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkartmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.] (Mümtahine, 60/8)

35

6. Müttakîn: Takvâ ile hareket edenler, haksızlıktan sakınanlar, ahde vefa edenler.


مَنْأَوْفَى بِعَهْدِهِ وَاتَّقٰى فَإِ نَّ اللهَ يُحِبُّ الْـمُتَّقِينَ (آل عمران:٦٧)


[Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.] (Âl-i İmran, 3/76)


فَأَتِمُّوا إِلَيْهِمْ عَهْدِهِمْ إِلٰى مُدَّتِهِمْ، إِنَّ اللهَ يُحِبُّ الْـمُتَّقِينَ (التوبة: ٤)


[Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayınız. Allah (haksızlıktan) sakınanları sever.] (Tevbe, 9/4)


كَيْفَ يَكُونُ لِلْـمُشْرِكِينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللهِ، وَعِنْدِ رَسُولِهِإِلاَّ الَّذِينَ


عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْـمَسْجِدِ الْحَرَامِ، فَمَا اسـْـتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْـتَقـِيمُوا


لَهُمْ، إِنَّ اللهَ يُحِبُّ الْـمُتَّقِينَ (التوبة: ٧)


[Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınızın dışında, müşriklerin Allah ve Rasûlü yanında nasıl muteber bir ahdi olabilir? Onlar size karşı dürüst davrandıkları müddetçe, siz de onlara dürüst davranın! Çünkü Allah, (ahdi bozmaktan) sakınanları sever.] (Tevbe, 9/7)


7. Mütevekkilîn: Allah’a tevekkül eden, ona dayanıp güvenenler.


فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللهِ لِنْتَ لَهُمْ، وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنـْفَضُّوا


مِنْ حَوْلِكَ، فَاعْفُ عَـنْهُمْ وَاسـْـتَغْفِرْ لَـهُمْ وَ شَاوِرهُمْ فِ ي اْلأَ مْرِ، فَـإِذَا

36

عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلىَ اللهِ،إِ نَّ اللهَ يُحِبُّ الْـمُتَوَكِّلِينَ (آل عمران:٩٥١)


[O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. O halde onları affet, bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış! Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven! Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.] (Âl-i İmran, 3/159)


8. Muhsinîn: İyi iş yapanlar, Allah’ı görüyorcasına kulluk edenler, iyi ahlâkla hareket edenler.


وَأَنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللهِ وَلاَ تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلىَ اَلتَّهْلُكَةِ، وَأَ حْسِنُوا


إِنَّ اللهَ يُحِبُّ اْلمُحْسِنِينَ (البقرة:٥٩١)


[Allah yolunda infak edin, ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın! Her hususta iyilikle muamele edin! Yaptığınız her işi güzel bir tarzda yapın, en güzel tarzda yapın! Hiç şüphe yok ki Allah, böyle yaptığı her şeyi güzel yapan, iyi yapan kulları sever.] (Bakara, 2/195)


اَلَّذِينَ يُنْفِقُونَ فِى السَّرَّاءِ وَالضَّراءِ وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ


عَنِ النَّاسِ، وَاللهُ يُحِبُّ الْـمُحْسِنِينَ (آل عمران:٤٣١)


[O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.] (Âl-i İmran, 3/134)


فَأَتَاهُمُ اللهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ اْلآخِرَةِ، وَاللهُ يُحِبُّ

37

الْـمُحْسِنِينَآل عمران:٨٤١)


[Allah da onlara dünya nimetini ve daha önemlisi ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah iyi davrananları sever.] (Âl-i İmran, 3/148)


فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَـهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قْلْوبَهُمْ قَاسـِيَةً، يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ


عَنْ مَوَاضِعِهِ وَنَسُوا حَظًّ مِـمَّا ذُكِّرُوا بِهِ، وَلاَ تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَائِنَةٍ


مِنْهُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْ، إِنَّ اللهَ يُحِبُّ الْـمُحْسِنِينَ


(المائدة:٣١)


[Verdikleri kat’î sözleri bozmaları sebebiyle, biz onları lânetledik ve kalblerini kaskatı yaptık. Onlar Tevrat’ta (gerek Rasûl-ü Ekrem’e, gerek diğer ahkâma ait) kelimeleri yerlerinden kaldırıp değiştiriyorlar. Onlar uyarıldıkları şeylerden de nasiplenmeyi unuttular, (terk ettiler, hevâlarına tâbî oldular). İçlerinden pek azı hariç, onlardan dâimâ bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme! Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.] (Mâide, 5/13)


لَيْسَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ فِيمَا طَعِمُوا إِذَا


مَا اتَّـقَوْا وَ آمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّـقَوْا وَ آمَـنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَ


أَحْسَنُوا، وَاللهُ يُحِبُّ الـْمُحْسِنِينَ (المائدة:٣٩)


[İman edip sàlih amellerde bulunanlara, bundan böyle takvâlı oldukları, Allah’ın emrine uygun yaşadıkları, günahlardan

38

sakındıkları ve hakkıyla iman edip sàlih amellere devam ettikleri, yine takvâlı olup kesin inandıkları, nihayet takvâ ile beraber güzel ve hayırlı harekette bulundukça, haram olmadan önce yeyip içtikleri şeylerden dolayı bir günah yoktur. Allah iyilikte ve güzel harekette bulunanları sever.] (Mâide, 5/93)


9. Mukàtiller: Allah yolunda kale gibi tek bir saf halinde savaşanlar.


إِنَّ اللهَ يُحِبُّ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَ فِ ي سَبِيلِهِ صَـفـًّا كَأَنَّهُمْ بُنْيَانٌ

مَرْصُوصٌ (الصف:٤)


[Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi, saf bağlayarak savaşanları sever.] (Saff, 61/4)


b. Allah-u Teàlâ’nın Sevmediği Kullar


1. Mu’tedîn: Haddi aşıp taşkınlık yapanlar.


وَقَاتِلُوا فِي سَبيِلِ اللهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُُُمْ وَلاَ تَعْتَدُوا، إِنَّ اللهَ


لاَ يُحِبُّ الْـمُعْتَدِينَ (البقرة:٠٩١)


[Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın, kıtâl eyleyin, çarpışın! Sakın sınırı, ölçüyü aşmayın, aşırı gitmeyin; hiç şüphe yok ki, Allah-u Teàlâ Hazretleri haddi aşanları, ölçüyü kaçıranları, aşırı gidenleri sevmez.] (Bakara, 2/190)


يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تُحَرِّمُوا طَيِّبَاتِ مَا أَحَلَّ اللهُ لَكُمْ وَلاَ


تَعْتَدُوا، إِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْـمُعْتَدِينَ (المائدة: ٧٨)

39

[Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri kendinize haram kılmayın ve haddi aşmayın! Allah haddi aşanları sevmez.] (Mâide, 5/87)


اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً،إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْـمُعْتَدِينَ (الأ عراف:٥٥)


[Rabbinize (gönülden) yalvararak, gizlice dua edin! Bilesiniz ki, o haddi aşanları sevmez.] (A’raf, 7/55)


2. Ferihîn: Şımaranlar.


إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لاَ تَفْ رَحْ إِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْفَرِحِينَ (القصص: ٦٧)


[Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki, Allah şımaranları sevmez.] (Kasas: 28/76)


3. Müstekbirîn: Kibrinden hakkı kabule yanaşmayanlar.


لاَ جَرَمَأَنَّ اللهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمََُا يُعْلِ نُونَ، إِنَّهُ لاَ يُحِب ُ


الْـمُسْتَكْبِرِينَ (النحل:٣٢)


[Hiç şüphesiz Allah, onların gizlediklerini de açıkladıklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları asla sevmez.] (Nahl, 16/23)


4. Müfsidîn: Bozgunculuk çıkaranlar.


وَقَالَتِ الْـيَهُودُ يَدُ اللهِ مَغْلُولَةٌ، غُلَّتْأَ يْدِيهِمْ وَلَـعـَنُوا بـِمَا قَالُوا، بَلْ


يَدَاهُ مَبْسـُوطـَتَانِ يُنْفـِقُ كَـيْفَ مَا يَشـَاءُ، وَ لَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ مَا

40

أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا، وَاَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ


إِلٰى يَوْمِ الْـقـِيٰ مَةِ، كْـلَّمَا أَوْقَدُوا نَارً لِلْحَرْبِ أَطْفَاَهَـا اللهُ وَ يَسْـعَوْنَ


فِي اْلأَرْضِ فَسَادًا، وَاللهُ لاَ يُحِبُّ الْـمُفْسِدِينَ (المائدة: ٤٦)


[Yahudiler, “Allah’ın (rızık vermede) eli bağlıdır.” dediler. Dedikleri yüzünden hay elleri bağlanası ve lânet olasılar! Bilakis Allah’ın iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. And olsun ki, sana Rabbinden indirilen (ayetler), onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttırır. Biz de onların aralarına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman (sana karşı) savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa), Allah onu söndürmüştür. Onlar zâten, yeryüzünde hep bozgunculuğa koşarlar. Allah ise bozguncuları sevmez.] (Mâide: 5/64)


وَابْتَغِ فِيمَاآتٰياكَ اللهُ الدَّارَ اْلآخِرَةَ َولاَ تَنْسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا


وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللهُ إِ لَيْ كَ وَلاَ تـَبْغِ الْفـَسَادَ فِي اْلأَرْضِ، إِ نَّ


اللهَ لاَ يُحِبُّ المفسدين (القص ص:٧٧)


[Allah’ın sana verdiğinden (onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasîbini unutma! Allah sana ihsân ettiği gibi, sen de insanlara iyilik et! Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama! Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.] (Kasas, 28/77)


5. Müsrifîn: İsrafçılar.


وَهُـوَ الَّذِي أَنْشَأَ جَنَّاتٍ مـَعـْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَـعـْرُوشَاتٍ وَ الـنَّخْلَ

41

وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ،

كُلُوا مُِِنْ ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ، وَلاَ تُسْرِفُوا،


إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْـمُسْرِفِينَ (الأ نعام:١٤١)


[Çardaklı ve çardaksız üzüm bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan odur. Her biri meyva verdiği zaman, meyvesinden yeyin; devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin; fakat, israf etmeyin! Çünkü, Allah israf edenleri sevmez.] (En’am, 6/141)


يَا بَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلاَ


تُسْرِفُوا، إِنَّهُ لاَ يِحبُّ الـْمُسْرِفينَ (الأ عراف:١٣)


[Ey Adem oğulları! Her mescide gidiş ve ibadette ziynet olan temiz ve güzel elbisenizi alın, giyinin! Yiyin, için, fakat israf etmeyin! Çünkü, Allah israf edenleri sevmez.] (A’raf, 7/31)


6. Zàlimîn: Zulümkâr olanlar, zàlimler.


وَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُفِّيهِمْ أُ جُورَهُمْ، وَاللهُ لاَ


يُحِبُّ الظَّالِـمِينَ (آل عمران:٧٥)


[İman edip sàlih amellerde bulunanlara gelince, Allah onlara mükâfâtlarını tastamam verecektir. Allah zalimleri sevmez.] (Âl-i İmran, 3/57)

42

إِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُ، وَتِلْكَ اْلأَ يَّامُ


نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ، وَلِيَعْلَمَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَ يَتَّخِذَ مِنْكمْ


شُهَدَاءَ، وَاللهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِـمِينَ (آل عمران:٠٤١)


[Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız, (Bedir Savaşı’nda düşmanınız olan) o kavim de onun benzeri bir yara almıştı. İşte biz o günleri (bazen gàlibiyet, bazen mağlubiyet şeklinde) insanlar arasında döndürür dururuz. Bu da Allah’ın gerçek iman edenleri ortaya çıkarması ve sizden şahitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.] (Âl-i İmran, 3/140)


وَجَزٰ ؤُا سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَا، فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللهِ،


إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِـمِينَ ( الشورى:٠٤)


[Kötülüğün karşılığı, onun dengi bir kötülüktür. Kim de affeder, barışı sağlarsa, onun mükâfâtı Allah’a aittir. Doğrusu o, zulmedenleri sevmez.] (Şûrâ, 42/40)


7. Muhtâl, fahûr: Çok böbürlenip kurum satanlar.


وَاعْبُدُوا اللهَ وَلاَ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًـا وَبِالْوَالِدَيْنِإِحْسَانًا وَبِذِي


الْقُرْبٰى وَالْيَتَامَا وَالْـمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِ ي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ

وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَـكَتَ أَيْمَانُكُمْ، إِنَّ اللهَ


لاَ يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا (النساء:٦٣)

43

[Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın! Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın! Allah, kendini beğenen ve dâimâ böbürlenip duran kimseyi sevmez.] (Nisâ, 4/36]


وَلاَ تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلا َتمْشِ فِي اْلأَرْضِ مَرَحًا، إِنَّ اللهَ


لاَ يُحِبُّ كلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ (لقمان:٨١)


[İnsanları küçümseyip yüz çevirme ve yeryüzünde şımarık yürüme! Çünkü Allah, her böbürleneni ve kendini beğenip öğüneni sevmez.] (Lokman, 31/18)


لِكَيْلاَ تَأْسُوا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلاَ تَفْرَحُوا بِمَا آتٰيكُمْ، وَالله لاَ يُحِبُّ


كلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ (الحديد:٣٢)


[Her şeyin önceden yazılmış olması, elinizden çıkıp gidene üzülmemeniz, (Allah’ın takdiri diye boyun eğmeniz) ve onun size verdiğiyle de sevinip şımarmamanız içindir. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.] (Hadid, 57/23)


8. Hàinîn: Hàinlik edenler.

Havvân, esîm: Çok günahkâr ve çok hàin.

Havvân, kefûr: Çok hàin ve nankör.


وَ أَمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَ أَنْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلٰى سَوَاءٍ، إِ نَّ اللهَ لاَ


يُحِبُّ الْخَائِنِينَ (الأنفال:٨٥)


[Anlaşma yaptığın bir kavmin hàinlik yapmasından korkarsan,

44

sen de (onlarla yaptığın ahdi) aynı şekilde bozduğunu kendilerine bildir. Çünkü, Allah hàinleri sevmez.] (Enfal, 8/58)


وَلاَ تُجَادِلْ عَنِ الَّذِينَ يَخْتَانُونَأَنْفُسَهُمْ، إِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ مَنْ


كَانَ خَوَّانًا أَثِيمًا (النساء:٧٠١)


[Kendilerine hàinlik edenlerden yana bir çaba harcama! Çünkü Allah, hàinliği meslek edinmiş günahkârları sevmez.] (Nisâ, 4/107)


إِنَّ اللهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ آمَنُوا، إِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ كلَّ خوَّانٍ


كفور (الحج:٨٣)


[Allah iman edenleri (inkârcılara karşı) savunur. Şu da muhakkak ki, Allah, hàinleri ve nankörleri sevmez.] (Hac, 22/38)


9. Kâfirîn: Kâfirler.

Keffâr, esîm: Çok günahkâr, çok kâfir.


قُلْأَطِيعُوا اللهَ وَالرَّسُولَ، فَ إِنْ تَوَلَّوْا فَإِ نَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ


(آل عمران:٢٣)


[De ki: Allah’a ve Rasûlüne itaat edin! Eğer yüz çevirirlerse, bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.] (Âl-i İmran, 3/32)


لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِهِ، إِ نَّهُ لاَ يُحِبُّ


الْكَافِرِين (الروم:٥٤)

45

[Allah, iman edip iyi işler yapanlara kendi lütfundan karşılık verecektir. Şüphesiz o, kâfirleri sevmez.] (Rûm, 30/45)


يَمْحَقُ اللهُ الرِّبٰوا وَيُربِي الصَّدَقَاتِ، وَاللهُ لاَيُحِبُّ كلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ (البقرة:٦٧٢)


[Allah faizi tüketir, faiz karışan malın bereketini giderir; sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.] (Bakara, 2/276)


Sevgili öğrencilerime fakülte sonrası hayatlarında, yukarıda çizmeğe çalıştığım çerçeve içinde yaşamalarını tavsiye eder, muvaffakiyetler ve ebedî mutluluklar dilerim.




(A.Ü. İlâhiyat Fakültesi Yıllığı 1979-1980)

46
01. İHTİSASA HÜRMET