• /
  • Kütüphane
  • /
  • Anılarla Mehmed Zâhid Kotku Rh.A
  • /
  • 39. O MÜKEMMEL BİR GÖNÜL YAPICIYDI
38. ALÇAK GÖNÜLLÜ İDİ

39. O MÜKEMMEL BİR GÖNÜL YAPICIYDI



Prof. Dr. Ersin Nazif GÜRDOĞAN67


Ben rahmetli Hocaefendi’yi ilk defa 1968 yılının yaz aylarında Ankara’da tanıma mutluluğuna ermiştim. Kendisiyle ilk karşılaşmamız, her ikisi de rahmetli olan Muammer Dolmacı veya Ahmet Çimen’in evinde bir gece sohbetinde olmuştu.

Onu hiç görmemiş olsanız bile kalabalık içinde kolaylıkla seçebilirdiniz. Çünkü Hocaefendi nerede olursa olsun, çevresinde gönül ordularını harekete geçiren geniş bir manyetik alan oluştururdu. Bu alan içinde öfke yumuşamaya, nefret merhamete ve kazanma tutkusu da hizmet etme gayretine dönüşürdü. Sohbetler uzun sessizlikle kesilir. Susulur gibi konuşulur, konuşulur gibi susulurdu.

O akşamki sohbete, planlamada birlikte çalıştığımız rahmetli Turhan Soysal ile beraber gitmiştik. Hiç unutmadığım şey ise onu



67 Ersin Nazif Gürdoğan: 1945 yılında Eskişehir’in Mihalıççık ilçesinde doğdu. İTÜ Makina mühendisliği bölümünü bitirdi. Devlet Planlama Teşkilatında 1968-1972 yılları arasında proje değerlendirme uzmanı olarak görev aldı. Bu dönemde bir yıl İngiltere’de kaldı. Erzurum Atatürk Üniversitesinde 1972’de asistan oldu. 1975’te A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinde İşletme Ekonomisi üzerine doktorasını tamamladı. Suudi Arabistan, Kral Abdülaziz Üniversitesinde öğretim üyeliği yaptı (1981-1984). 1987 yılında doçent ve 1994 yılında da profesör oldu.

İstanbul’da finans kurumlarında çalıştı. Fatih, Marmara ve Kırıkkale Üniversitesine ders verdi. Değişik dergi ve gazetelerde yazıları çıktı. Mavera

dergisinin kurucularındandır. Yeni Şafak gazetesinde köşe yazısı yazıyor.

Görünmeyen Üniversite isimli eserinde, Mehmed Zahid Kotku’nun hayatından hareketle tasavvufun modern toplumdaki yerini ve önemini tartışır.

346

görür görmez nasıl etkilendiğimdir. Gördüğümde kalabalık sayılacak bir grup içindeydi. İlk bakışta insana çok çarpıcı gelen yanları vardı. Alışageldiğimiz hocalardan biri değildi. Kolay anlatılmayan çekicilikleri bulunduğu yeri sarardı. Bu yüzden kalabalık içinde hemen seçilirlerdi.


Güçlü bir hafızaya sahip olduklarını, ikinci defa karşılaştığınızda hemen anlardınız. İslâm’ın hayata geçirilmesi için gerekli tutum ve davranışları, basit formüller halinde verirlerdi. İnsana güven ve huzur veren bir görünümleri vardı. Onun yanındayken içinizde bahar şenliklerinin başladığını, bütün sıkıntıların bu şenlikler içinde kaybolup gittiğini hissederdiniz.

Hocaefendi, Anadolu insanının varlıklarını, kültürlerini koruma ve bir araya getirme yolunda büyük rüyalar gören bir aydınlar ordusunun yönlendiricisi ve yol göstericisiydi. Günlük hayat içinde, dış çizgileriyle sıradan insanlar gibi yaşayan, herkesin karşılaştığı sorunlarla karşılaşan, ancak tutum ve davranışlarıyla büyük ruh ve gönül zenginliği sergileyen görülmeyen üniversiteydi. Bugün elli yaşın üzerindeki nesilden, İslâm’ın ölçü ve değerlerine bağlı olanlar; onun engin bilgi ve sevgisinin çevresinde, belirli bir iç zenginlik kazanmış ilk üniversite kuşağındandırlar.


Erdem Beyazıt’ın deyişiyle: “O mükemmel bir gönül yapıcıydı. Köprüleri atan değil köprüleri kuran kişiydi.” Beraber çalıştığı herkes, düşünce ve inançları ne olursa olsun onunla bağlarını koparmaz, o da elinden geldiğince hepsinin yardımına koşmaya çalışırdı. Hocaefendi İskenderpaşa Camii’nde, pazar günleri ikindi ile

akşam namazları arasında, Gümüşhaneli Ahmed Ziyaeddin Hazretleri’nin derleyip kitaplaştırdığı Ramuzü’l-Ehàdis’ten hadisler okur ve açıklardı. Peygamberlerin yolunu anlama ve sevme bakımından büyük önem taşıyan bu sohbetleri, kalabalık bir dinleyici topluluğu hiç kıpırdamadan coşkuyla dinlerdi.


Ankara’ya gelişlerinde damatları Esad Coşan Hoca’nın evinde kalırlar ve her akşam değişik bir evde sohbet yaparlardı. Sohbetler akşam namazında başlayıp, gece geç saatlere kadar

347

devam ederdi. Bu sohbetlere üniversite, iş ve politika çevrelerinden çok sayıda aydın, büyük bir ilgiyle devam ederdi. Sohbetler sırasında herkes birbirini daha yakından tanıyarak, karşılıklı gönül bağlarını pekiştirirdi.

Hocaefendi sık sık:

“—İnsanın canını istediği her şeyi yemesi ve giymesi de israftan sayılmıştır.” derdi.

Çünkü dünya çıkar sağlamak gösteriş yapmak için bir yarış alanı değildir. Bir şeyi satın alırken, giyerken ve içerken kime ve niçin nasıl hizmet edildiğini bilmek zorunludur. Çoğu zaman insan kendi eliyle kendi can damarını keser de farkına bile varmaz.


Hocaefendi, kendi kültürümüze sahip olmak ve batının pazarı olmaktan kurtulmak için, temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak bir sanayileşmenin, ekonomik ve siyasi bağımsızlığın elde edilmesinde önemli bir güç olduğuna inanıyordu. Bu yüzden Türkiye’nin sanayileşme tarihinde çok önemli bir girişim olan Gümüş Motor fabrikasının kurulmasında öncü olmuştur.

Benim Hocaefendi’nin hiç unutamadığım hali; Amerikalıların aya gittikleri akşamki sohbette, hiç bir şey olmamışçasına rahat, sakin ve devamlı tebessüm eden yüzünde, sevimli ve hoş bir ilgisizlikti. Hocaefendi’nin o tatlı önemsemez tavrının arka planında ne vardı, bilemiyorum.68


İslâm, Kasım 1988

Bu Ülke Gazetesi, 10. 01. 2013




68 Son yıllarda, Ay’a ayak basma haberlerinin bir senaryo olduğu, gerçekte öyle bir şey olamayacağı; çünkü Ay’da bir fırlatma teşkilatı olmadığı için, inen kimselerin geri dönemeyeceği batılı uzmanlarca ifade edilmektedir. ME.

348
40. İSTİKAMETİ ŞERİATTI