32. O BİR UMMANDIR
Raif CİLASUN63
Muhterem cemaat, muhterem hàzırûn!
Mehmed Zâhid Hocamız’ın sevdikleri; ona biat etmiş, ona dayanmış, onun feyzinden istifade etmiş olan muhterem kardeşlerim! Hepinizi Allah’ın selâmıyla selâmlıyorum.
Teşbihte hatâ olmaz, olsa da bağışlanır. A’mâları toplamışlar, fili tanıtmışlar. Her a’mâ eliyle dokunduğu kısmın tarifini yapmış; fil budur demiş. O
muhterem Efendi Hazretleri de, ilmi, takvâsı, kemâli, tasavvufu, dehâsıyla şudur denemez! O bir ummandır. Herkes daldığı ve aldığı feyzi kadar onu anlatır ki, bu aslâ ölçü olamaz! Ben de o büyük kaynaktan, ancak avuçladığım kadarını size söylemeye çalışacağım.
Merhumla tanışmam 1950 tarihlerine rastlar. Onun içli, tatlı ve ruha seslenen hitabeleri hâlâ kulaklarımda... Allah’a yaklaştıran, muhabbet kapılarını açan, irşad görevini her
63 Raif Cilasun (1906-1998): İzmir’de doğdu. Öğrenimine İzmir’de Sultani Lisesi’nde yaparken Yunanlıların İzmir’i işgali ile tahsiline devam edemedi. Cumhuriyetin ilanını müteakip Ödemiş İmam Hatip Okulu’na kaydoldu. Okul kapatılınca, 1925 yılında İstanbul Robert Kolej’e devam etti. İngilizce, Fransızca, Arapça dillerine vakıf olan yazarımız, ayrıca Rumca üzerine çalışmalar yapmıştır.
Türkiye’de dini neşriyatın ilk ışığını yakan Sönmez Neşriyat’ın kurucuları arasındadır. 1949 senesinde Halk Fırkası saflarında ilkokullara din dersi ve İmam Hatip Okullarının açılması hususunda büyük çabaları oldu. 1951 yılında İlim Yayma Cemiyeti’nin kurulmasına öncülük etti.
Yeni İstiklal mecmuası ve günlük siyasi gazete çıkarma teşebbüslerinde bulundu. Ömrünü din hizmetlerine adadı. Romanlar yazdı. Eserlerinde yaşanan olayları konu edindi. Türk toplumunun her kesimini ele aldı ve işledi. Daha sonra da çözümünü net olarak gösterdi.
19 Ağustos 1998 günü 92 yaşında vefat etti.
rastladığı mü’min kim olursa olsun, hattâ ne olursa olsun, tatlı ve bağlayıcı diliyle hak yola gönül bağı kurmasını çok iyi bilen bir zât-ı muhteremdi. Onun hakîkî bir mürşid-i kâmil olduğunu bizzat müşâhedelerimle anladım. Bunu huzurlarınızda açıklamış olmamın hazzını, mutluluğunu duymaktayım.
İzmir’deki ticarethânemin bir şubesini 1955 yılında İstanbul’da açınca, muhterem mürşidimle alâkam daha da arttı. O tarihlerde görev yaptığı Zeyrek Ümmügülsüm Cami-i Şerifi’nde hassaten cumartesi akşamları toplanır, sohbetleriyle dolar taşardık.
Merhumla çok geziler yapardık, Yûşâ AS tepesine kadar da çıktık. Daha sonraki yıllarda her cuma günü İskenderpaşa Camii’nde hutbesini dinler, vaaz ve nasihatleriyle beslenirdik. Huzurunuzda acı bir itirafta bulunacağım: Bunlara rağmen ona intisab edememiştim. Bu affolunmaz bir kusurdur. O tarihlerde kesif bir ticarî işim vardı. Fazla zikirler, takvâ icabı hareketler ticarethanemi ihmale uğratır kuşkusuna sahiptim ki, bu büyük bir gaflettir.
Merhum Hasan Basri Hocamız’la da ilişkim vardı. Günün birinde Hasan Basri Hocama dedim ki:
“—Sen Hacı Bayrâm-ı Velî’ye mensubsun, ben de sana intisab etmek isterim!” dedim.
“—Benim bu hususta hiç bir yeteneğim yok.” dedi. “Sana iki hakîkî mürşid tavsiye edeceğim: Biri Sâmi Efendi Hazretleri, diğeri de Mehmed Zâhid Efendi Hazretleri’dir. Git selâmımı söyle, onlardan hangisine intisab edersen et; ikisi de haktır.” dedi.
Ben önce Sâmi Efendi Hazretleri’ne uğradım. O mübarek zâtla da ilişkim vardı, sohbetlerine giderdim. Tahtakale’de Alemdarzâdeler’in ticarethânesinin üst kısmında bulunurdu. Hasan Basri Hocamın selâmını söyledim. Ziyaret sebebini anlatınca, bana rüyaya yatmamı önerdi. Tavsiyesi üzerine istihâre uykusuna yattım. Rüyamda Mehmed Zâhid Efendi Hazretlerini gördüm. Beni yanına almış, dizi dibine oturtmuş, irşadda bulunuyordu. Hayırdır inşaallah dedim.
Birbiri arkasına iki cuma gecesi istihare uykusuna yattım, hep Mehmed Zâhid Efendi Hocamla karşılaştım. Rüyalarımı Sâmi Efendi Hazretleri’ne anlattım. O gülümsedi:
“—Hayırlı olsun evlât!.. Ha ben ha o, fark etmez. Mevlâm seni kardeşim Mehmed Zâhid Efendi’ye nasib kılmış. Hemen git, kulpuna sarıl; dünyan da, ahiretin de ma’mur olsun!” dedi.
O günlerde devamlı olarak cumartesi akşamları bir ihvan evinde toplaşır, Hatm-i Hâce yapar; Merhum’un dilinden hadis-i şerifler dinler, öğütleriyle gönlümüz, bahtımız açılırdı. Bir perşembe günü refîkama:
“—Bu cumartesi akşamı Mehmed Zâhid Efendi’yi ve ihvânını eve dâvet edeceğim.” dedim.
İzni alınca, o akşam yatsı namazında İskenderpaşa’ya gittim. Dâvetimi bizzat kendisine söyleyecektim, mihrabda yoktu; Es’ad Efendi kardeşimizin babası Necâti Efendi bulunuyordu. Ertesi
günü cuma namazına gider, dâvetimi bizzat kendisine iletirim dedim. Yatsı namazından sonra Osman Çataklı kardeşim yanıma sokuldu, Mehmed Zâhid Efendi Hazretleri’nin mesajını iletti bana:
“—Bu cumartesi gecesi inşaallah sizdeyiz!” dedi.
O anda tatlı bir şok bütün vücudumu sardı. Sanki içime bir bal şerbeti akmıştı. Bu bir kerametti. Artık benim intisab günüm gelmişti.
Ertesi günü Hocamız’ı evinde ziyaret ettim. Diz dize geldik. Ellerimiz birbirine kenetlendi. O intisab şartlarını bir bir saydı... Hayatın gayesini özetledi, ölümü hatırlattı, ebedî hayatı gözlerimin önüne serdi... Hâcet kapısına ruhum uzandı. O seslendi, ben amin dedim. O münâcaatta bulundu, ben gözyaşı döktüm. Uzun uzun dualarda bulundu. Hâlâ o tatlı anın hazzını yaşıyorum.
Hayatımda bir dönüm noktasıdır o... Beni Mi’rac’a yükseltti. O dakîkayı hatırladıkça, hep kendimden geçerim. Onun aşkı, onun hasreti, onun irşad emirleri dâimâ bana ışık tuttu.
Mürşidimiz Mehmed Zâhid Efendi Hazretleri’nin irşadları dâimâ hakka yönelikti, Allah’a, Rasûlüne müteveccihti. Latîfeleri dahi ciddî idi, aslâ mâlâyâniye bulaşmazdı. İnsan şeriatın çizgisinde olmalıdır derdi, haramı helâlı tanıtırdı. İslâm’dan yana hiç tâviz vermezdi. Tasavvuf bilgi ile muhkem olur derdi.
Onun içli hatıralarından bir parçacık anlatabilmişsem, kendimi mutlu sayacağım. Allah cümlemizi Livâü’l-Hamd sancağı altında, Rasûlüllah Efendimiz’in safında, yanı başımızda Mehmed Zâhid Efendi’yi görmek üzere mahşerde sevinen bahtiyar kullarından olmamızı Cenâb-ı Allah’tan dilerim. Bu toplantının hepinize mübarek ve hayırlı olmasını temenni ederim.
Beni dinlemek lütfunda bulunmanızdan dolayı hepinize saygılarımı arz ederim. Hepinizi hürmetle, sevgi ile selâmlarım!
13. 11. 1991 - Süleymaniye / İSTANBUL