55. KİMSENİN İŞİNE, GÜCÜNE KARIŞMAMAK
Prof. Dr. Hasan Hüseyin ERKAYA80
Tarlada veya dükkânda çalışmayı, kitap okumaya tercih eden bir çocuk olarak, 12 yaşında iken, Metin Ağabeyimle beraber Rüstem Ağabeyin delâletiyle İstanbul’a, Yıldız’da okuyan öğrencilerin yaz kampına gittik (Temmuz 1972).
Ortaköy’de, Abdurrahman Paşa köşkünde kalıyorduk. Köşk Boğaz’a nazır koruluk bir alanda yer alıyordu. Bina ahşaptı, eskiydi ama manzara çok güzeldi. Bir pazar günü, hadis dersi için İskenderpaşa Camii’ne gittik. Mehmed Zahid Kotku RhA Hazretleri’ni ilk defa orada gördüm.
Ağabeyimle birlikte bir kere de Ankara’da ziyaret ettik. Hac dönüşü Ankara’ya uğramışlardı. Kalaba’da, Esad Hocamızın evinde kalıyorlardı. 13 Ocak 1975 günü ikindiden sonra ziyarete gittik, elini öptük. Bize hurma ve Zemzem ikram edildi. Zemzemimizi içtik, hurmaları yedik. O gün 1394. Hicrî yılın son
80 Prof. Dr. Hasan Hüseyin Erkaya: 1960 yılında Ankara’ya bağlı Sincan’ın Çiçektepe köyünde dünyaya geldi. Ortaokulu Sincan’da okudu. 1976 yılında Sincan Lisesi’ni bitirdi. İTÜ Elektronik Mühendisliği bölümüne başladı. 1981’de İTÜ’den mezun oldu.
Aynı yıl devlet bursuyla ABD’ye gitti. Arizona State University’de 1984’te yüksek lisans 1988’de doktora dereceleri aldı. 1988-1992 arası Old Dominion University’de çalıştı.
1992-1993 arası Anadolu Üniversitesi’nde çalıştı. 1993’ten beri de Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Yarıiletken elektroniği ve Raylı Sistemler alanında çalışmaları vardır. Çeşitli idari görevlerde bulunmuştur.
günüydü. Hocaefendi bize sordu:
“—Bugün oruç tutulacağını size söylemediler mi?” dedi.
Ağabeyim cevap verdi:
“—Yılın ilk günü tutulacağını biliyorduk ama, son günü tutulacağını bilmiyorduk.”
“—Son günü de tutmak lâzımdı.” dedi.
Daha sonraki bir zamanda —ay, gün ve yıl olarak hatırlayamıyorum— İskenderpaşa’da Hocaefendi’yi ziyaret ederek ders aldım. Ders tarifinde hatırama silinmez şekilde yazılmış olan başlangıç kısmı: “—Önce abdestimizi alırız; mümkün oldukça abdestsiz gezmemeye çalışırız…” ve son kısmından, “kimsenin işine, gücüne karışmama” hususudur.
1976 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’ne kaydoldum. Vefa Lisesi yanındaki İlim Yayma Yurdu’nda kalmaya başladım.
Okulun güz yarıyılına başladığı ilk gün, bir fizik dersinde öğrenci eylemleri içinde bulduk kendimizi… O gün okul bir hafta kapandı. Ardından iki hafta, onun ardından da açılmadan süresiz kapandı.
O günlerde pek çok arkadaş, üniversite sınavına tekrar girip başka üniversiteye geçme kararı aldı. Ben de böyle bir düşünce içine girdim. Metin ağabeyimle birlikte bir ikindi namazı sonrasında, İskenderpaşa’da Hocamız’a durumu arz ettik. Kendileri Teknik Üniversite’de kalmamızı tavsiye ettiler.
Üniversite yıllarında kendilerine hizmet etme şansımız olmadı.
Pazar günleri İskenderpaşa’da yapılan Râmuzü’l-Ehàdis
sohbetlerini kaçırmıyorduk. Bir yarıyıl Cuma günleri dersim olmamıştı ve Hocamızın İskenderpaşa’daki Cuma sohbetlerine devam etmek de nasib olmuştu.
Bir keresinde de, sanırım yine bir ikindi namazı sonrasındaydı, taşıdığım “Güner” ismine bir alternatif istemiştik. O da “Peygamber Efendimiz’in torunlarının ismini” önermişti. Biz de ikisini birden aldık; yâni Hasan Hüseyin…
Rahmetlinin son yıllarında, sağlık sorunlarından dolayı sohbetlerinden mahrum kalmıştık. Vefat haberinden sonra İskenderpaşa’ya gitmiş ve hüznü iliklerimize kadar hissetmiştik. Süleymaniye’deki cenaze namazına da binlerce seveni arasında katılmıştık. İlmin ve kardeşliğin önemi yanında, Rahmetli Hocaefendi’den öğrendiğim bir husus “farkındalık”tır. Hepimiz Allah-u Teàlâ’nın kullarıyız ve her an O’nun huzurundayız. Biz O’nu görmesek de O bizi görüyor. Günahların küçüğü olmaz; çünkü her bir günah O’nun rızasına aykırı bir eylemdir. İşte bunun hep farkında olmalıyız. Allah’a emanet olunuz.
15. 09. 2017 - Eskişehir