41. HER ŞEYİ DÜZGÜN VE MUNTAZAMDI
Hacı Ali DEMİREL70
Soru:
Mehmed Zâhid Kotku Hazret- leri’yle ne zaman tanıştınız?
Hocamı hürmetle ve rahmetle anıyorum.
Ben 1964’ten itibaren tanıyorum kendisini… O yıllarda zaman zaman Ankara’ya gelir, damadı Es’ad Beyin evinde kalırdı.
Akşamları ihvanların evlerinde, her gün değişik bir evde toplanılırdı. Hocaefendi sohbet eder, sonra Hatm-i Hàcegân ve zikir yaptırırdı. Geç vakte kadar oturulurdu. Muammer Dolmacı, Turgut Özal ve daha başka dostlar vasıtası ile ben de bu toplantılara zaman zaman
70 Hacı Ali Demirel (1927-2014): İsparta’nın Atabey ilçesine bağlı İslâmköy’de doğdu. Babası Yahya bey, Annesi Ümmühan hanımdır. Evin üçüncü
oğludur. Diğerleri Süleyman ve Şevket Demirel kendisinden büyüktür.
İlkokulu köyünde okudu. Annesi istemediği için tahsilini devam ettiremedi. Babası çiftçilik, hayvancılık ve ticaretle meşgul oluyordu. Babasının işlerine yardım etti. Bir ara gülyağı çıkarma işiyle meşgul oldu. Daha sonra halı dokuma tezgâhları kurdu, halı dokuttu. Halı ticaretiyle meşgul oldu.
1960 ihtilali olunca tutuklandı, 4 ay hapiste yattı. 1961 yılında Ankara’ya taşındı. Ağabeyleri birlikte ticari faaliyetlerde bulundu. 1962 yılında Yükseliş Kolejini kurdu. 1967 yılında Ankara Maltepe’de Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık Yüksekokulunu açtı. 1971 yılında çıkarılan üniversite kanunuyla özel yüksekokullar kapatılınca, okul Ankara DMMA’ya bağlandı. 1982 yılında Gazi Üniversitesi bünyesine alındı.
Yükseliş Koleji 1986 yılından itibaren Söğütözü’ndeki tesislerde faaliyetini sürdürdü. 2002 yılında okul faaliyetine son verildi. Okul binaları TOB Üniversitesi/ne satıldı.
Hacı Ali Demirel 18 Aralık 2014 günü Ankara’da vefat etti. Cenazesi İslâmköy’deki aile mezarlığına defnedildi.
katılırdım. O vesile ile kendisiyle tanışmak nasib oldu.
Beni fevkalade sever, fevkalade itibar eder, her Ankara’ya gelişinde beni arar, mutlak surette beni görmeden de gitmezdi. Ben de onu çok severdim. Çünkü hiçbir art düşüncesi olmayan, birlik ve beraberlik telkin eden, İslâmî kaideleri telkin eden ve gelmiş geçmiş insanlara örnek bir insan olduğunu isbatlamış bir şahsiyettir.
Bugün de hala onu canlı olarak yaşamaktayım. Siz kapıdan girdiğinizde Hocam Mehmed Efendi geliyor diye heveslendim. Çünkü o böyle yanındaki müridleriyle gelirdi. Gerek Osman Ağabeye gerek diğer arkadaşlarımıza, hacıya uğramadan gidemezsiniz derdi. Ankara’ya geldiğinde evimde misafir ettiğim anlar olmuştur. Arkadaşlarımızı yine bizim evimizde toplayarak zikir etmişizdir. Zikirsiz de gitmezdi. Bu vesile ile bu camiayı ben yakînen tanımış oldum.
Camianın başında bulunan birçok talebeleri, benim çok yakınlarım olduğu için, o vesileyle de çok sevdim. Beraberce hac
da yaptık. Gerçi ben ayrı bir şirketle gittim ama yine hacda hep beraber olduk. Dualarını hep aldık. Keşke, insanlar Mehmed
Efendi’yi tanısa, keşke insanlar onun izinde olabilse...
Tabi bunlar benim içimde taşıdığım hem sevinç, hem hicrandır. Ölümü bizim için bir hicran olmuştur. Hepimiz faniyiz, ahirete intikal edeceğiz.
Her İstanbul’a gidişte, İskenderpaşa Camii’nde namazı kıldıktan sonra, cemaat dağılır; bizi, başta Osman Abi olmak üzere evine davet ederdi. Evinde o gün için en güzel şey neyse, onları ikram ederdi. Tatlı ikram ederdi, meyve ikram ederdi, ikramsız bırakması mümkün değildi.
1967’de açmış olduğumuz Yükseliş Özel Mühendislik Mektebi var… Orayı yaparken sıra mescide geldiği zaman, “Burası cami olsun!” demişti. O, mescidi cami olarak o zaman, senin ellerinle yapacağız dedi. Nitekim 1968’den 1996’ya neredeyse 40 yıl olmuş, camimiz halâ faaliyette… [Şimdiki Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nin zemin katında.] Hâlâ orada vakit namazları kılınmaktadır, cuma namazları kılınmaktadır. Allaha bin şükür… 1967’lerde büyük bir üniversitenin temelinde cami olması,
Hocaefendi’nin teşvikleriyle oldu. O zaman üniversitelerde cami ve saire yoktu, heveslisi de yoktu.
Ondan sonraki yıllarda Söğütözü tesislerini inşa ederken, lise tarafında, ihtiyacı karşılayacak müstakil bir cami yaptık. Birçok müslüman arkadaşlarımızı kubbesinin altında toplayan, vakit namazlarının cemaatle kılındığı, cuma namazlarının kılındığı bir güzel bir cami oldu ki, benim Hocamın yâdigârıdır, bize gösterdiği izdir.
Hatıramız öyle çok ki Hocaefendiyle… Mina’da, Mekke’de Medine’de, her yerde beraber olduk. Bunları dile getirmek
fevkalade zor.
Soru:
Size en fazla tesir eden, en fazla dikkatinizi celbeden özelliği neydi Hocaefendi’nin?
Hocaefendi daha bir günden bir güne ne siyasi bir amaçla ne de maddi amaçla bize en ufak bir telkinde bulunmamıştır. Sadece ve sadece eğitim, öğretim… Bu tesislerin açılışına fevkalâde sevinir, fevkalâde güvenir. Sadece normal bilgiler değil, medeni
milletlerin okuduğu seviyede bilgiler okutmamızı tavsiye ederdi. O, bizim için fevkalade güzel şeydi.
Her öğrenciyle teker teker, her üniversite mezunu ile teker teker alâkalanmamızı, onların yarın daha iyi bir insan olması için gayret etmemizi tavsiye ederdi.
Zaten Allah’a bin şükür ki Hocamız yaradılış itibariyle sünneti seniyyeye bağlı, onları asla ihmal etmeyen bir örnekti. Biz dersimizi kendisinin hattı harekâtiyle, davranışlarıyla görerek
almaya devam ettik. İnşallah bu yolda devamlı surette sebat edeceğiz. Onun kendisinin mürşid olarak bize yaptığı hizmetleri daimî surette yad etmeye devam edeceğiz.
Şimdi şu mu etkiledi, bu mu etkiledi? Hangisi etkisiz ki Hocaefendi’nin söylediği sözlerin… Burada bunu birbirinden ayırmak mümkün değil. Hepsi etkilidir. Yani ivazı ve karşılığı olmayan, Allah rızası için çalışan ve Peygamberin sünneti seniyyesini ortaya koymak için çırpınan bir insandan güzelliklerden başka ne beklenebilir.
Bütün güzellikleri kendisinde toparlamıştı. Allah ona ganî ganî rahmet etsin. Bizlere bıraktığı güzel hizmetlerin karşılığını eğer biz de ona verebilirsek, kendimizi bahtiyar sayarız.
Benim Ankara’da, burada bir nüve olduğumu ve beni can u gönülden sevdiğini ve sevmeye devam ettiğini biliyorum. Ölünceye kadar, her an gelip gidenle selâm gönderir, beni sorar ne yapıyor derdi. Onun için ben de kendisine gönülden bağlı idim, sevgiyle bağlı idim. Onun her anı güzel şeylerle doludur, güzel hatıralarla doludur. En ufak teferruatına kadar bütün müridlerini, bütün talebelerini teker teker ziyaret eder, onları çağırır, bir topluluğun nüvesini meydana getirirdi. Bu topluluk güzelliğin, bu topluluk İslamî düşüncenin merkezi olurdu. İnansın inanmasın herkese iyilikte bulunur, hakkı söylemeye gayret ederdi. Eğer insanda bir hafıza, bir makuliyet, bir din sevgisi varsa, Mehmed Efendi’nin söylediklerinden o güzellikleri kapmaması mümkün değildi.
Ümit ederim ki bizim üzerimizdeki hakkı fevkalade büyüktür. Ama bizim kendisine yapabildiğimiz, yaptığımız herhangi bir şey
yoktur. Sadece Allah rahmet etsin demek suretiyle ardından dua ediyoruz, hayırla yad ediyoruz.
Ölümünü öğrendiğim gün, burada heyecanlandım. Birçok da işim vardı. Bir tayyaresiyle İstanbul’a gittim. Süleymaniye’ye gittiğimde sokaklar dolu, bir mahşeri kalabalık vardı. O gün en güzel günlerimden birini yaşadım, çünkü cenazesinde bulunabildim, cenazesine gidebildim. O mahşeri kalabalık içinde ta tabutuna kadar ilerledim. Allah rahmet eylesin, toprağa verdiğimizi çok iyi hatırlıyorum.
Cenazesinde hiç bir faniye nasip olmayan, hiçbir canlı insana nasip olmayan müthiş bir kalabalık vardı.
1964’ten 1980’e kadar 16 yıl kendisini izlemeye çalıştım. Ömrü hayatımda kendisinden hep iyilik, hep güzellik gördüm. Ağzından hiç boş söz, fena söz çıkmadı. Etrafına hep en güzel şeyleri, İslâmî kaideleri söyleyerek dünyayı terk etti.
Hiçbir ilim adamında bulunmayan vasıflara sahipti. Münzevi, dünyasından ziyade ahiretini arayan, kim yanına yaklaştıysa onu cazibesi altında tutan ve ona İslâmî kaideleri telkin eden büyük bir zattı. Allah ona rahmet eylesin… Ona lâyık talebe olmayı Cenâb-ı Allah bizlere nasib eylesin…
Soru:
Yükseliş Mühendislik Yüksekokulu’nda Esad Coşan Hocamızın
da bazı dersler verdiğini biliyoruz. Bu konuda neler söylersiniz?
1967’de Yükseliş Mühendislik Mektebi’ni kurduk. Daha evvel de 1962’de Yükseliş Koleji olarak liseyi kurmuştuk. Lisenin kuruluşundan önceydi. Muammer Dolmacı, Turgut Özal ve diğer bazı arkadaşlarımızla beraber Fatih lisesi kurmak üzere teşvik edildik. Ev toplantıları yapıyorduk. Fakat arkadaşlarımızla 6 ay zarfında neticeye varamadık. Bu toplantılar neticeye varmayınca, 1962’de ben Özel Yükseliş Koleji’ni, kurulu olarak bir arkadaştan devraldım. 1967’de Yükseliş’in liseden çıkan çocuklarına ve etraftaki çocuklara hizmet vermek üzere mühendislik mektebini kurmak istedik. Bu mühendis mektebini kurarken de yine Hocaefendi’yle istişare ettik. Damadı Esad Bey de vardı, diğer arkadaşlarımız da vardı.
Mühendislik Yüksekolumuzun taşında, toprağında, camisinde, bize ilim yuvası kurma cesaretini veren telkininde Hocaefendi’nin birçok hizmetleri vardır. Birçok öğütleri vardır. Bunları bir kalemde meydana getirebilmek, ancak böyle ulvi insanların telkinleriyle olabilir. Allah da yardım etti. İstanbul’dan, İTÜ’den kardeşlerimiz derslere girdiler. Esad Bey de ders verirdi. O yıllarda senato araştırması yaptılar. 47 tane özel yüksekokul içinde bizim okulumuzun çok ciddi, çok güzel bir okul olduğunu tesbit ettiler.
Mühendislik mektebinin gündüz kısmından iki devre, bir devre de gece kısmından toplam 5000’e yakın talebe mezun ettik. Ama birtakım kararnamelerle 1973’te bu okulları, yâni Özel Yüksekokulları kapadılar ama yazık oldu.
7500 talebesiyle beraber devlete devrettik o günün şartları içinde. Devlet tabii zorla almadı ama “Özel üniversiteleri kapatıyorum ben!” deyince, mühendislik mektebini kapatmak mecburiyetinde kaldık. Buradaki çocukların perişan olmaması için, onu devlete güya sattık...
Süleyman Ağabeyimin de Hocaefendiye hürmeti vardı. Zaman zaman ziyaretine giderdi. Osman Çataklı Ağabey ağabeyimin okuldan arkadaşıydı. Zaman zaman hacla ilgili sıkıntılar, engellemeler olurdu. Osman Ağabey bana bildirirdi. Kendisi (S. Demirel) idarede olduğu müddetçe bir iki söylemişizdir, hepsi de yerine gelmiştir. Hocamız Mehmed Zahid Efendi hiçbir surette ayrılığı telkin etmemiştir. Daima “Ayrılmayın, bir olun, beraber olun! Ama İslami cihadı hep beraber yapalım. İlmi irfanı hep beraber okuyalım!” telkininde bulunurdu. Birlikten güç doğacağına inanırdı. Beraber olunca gönül birliğinden memlekete büyük hizmetler yapılacağı kanaatini taşırdı. Milliyetçi Cephe
hükümetleri onun teşvikleriyle kurulmuştur.
Yani her şeyi düzgün ve muntazamdı. Allah gani rahmet eylesin…
Soru:
Mehmed Zahid Hocaefendi’nin sizin köyünüze gittiği, ziyaret ettiği söyleniyor. Onu anlatır mısınız?
Hocaefendi ziyaret etmeyi, gezmeyi severdi. Her gittiği yerde de özen gösterirdi. Bir vesileyle bizim köyümüze de geldi. Isparta’ya geldiğinde bizim köyümüzü özel olarak ziyaret etmiştir. O ziyarette de bizim ecdadımıza Fatiha okumuştur Gerçi ben o ziyarette yoktum, Ankara’da idim. Rahmetli Muammer Dolmacı oradaydı bizim için. Kardeşlerimizden. Muammer ile de biz aslında 7-8 sene beraber çalıştık mühendislikte... Çok ciddî, çok dini bütün, inançlı bir insandı. O da hakkın rahmetine kavuştu.
Babam o zaman belediye reisiydi. Hocaefendiye büyük iltifat etmiştir. Zaten bizim münasebetlerimizi bilirdi, sayardı. Onu ben hacda Mehmed Efendi’yle tanıştırmıştım. Tabi o zaman ihtiyardı babam. İhtiyar olunca pek öyle uzun boylu gezemezdi ama beraber ziyaretine gittik Medine-i Münevvere’de, Mekke’de...
Ben aşağı yukarı 7-8 haccında bulundum. Ayrı ayrı gittiğimiz halde görüşmek nasib olmuştur. “Hocaefendi geldi mi?” diye sorduğumuzda, zaten yeri yurdu belliydi. Yine ziyaret ederdik. Ziyarete ve ziyaretin iadesine fevkalade itina ederdi, severdi. “Neden ziyaret?” diye sorduğumda; “Bu sünnettir.” buyurmuştu. İnsan sevgisini herkesin taşımasını uygun görürdü.
Eserleriyle, talebesiyle, ümit ediyorum ki senelerce yaşayacaktır. Bizden sonraki nesillere de örnek olacaktır. O kanaati taşıyorum.
Bu konuda çalışmak, gayret etmek hepimizin vazifesidir. Ne tek doktorun, ne tek senin, ne tek başka arkadaşın… Hepimiz
üzerimize düşen her türlü maddî, mânevî hizmeti yapmakla mükellefiz.
1996 - Söğütözü / Ankara