• /
  • Kütüphane
  • /
  • Anılarla Mehmed Zâhid Kotku Rh.A
  • /
  • 29. DÜNYAYI DA ÇOK İYİ BİLİYORDU
28. KIYMETİNİ BİLEMEDİK

29. DÜNYAYI DA ÇOK İYİ BİLİYORDU



Cevat AYHAN60


Hocaefendi Rahmetullàhi Aleyh’i 1958-1963 yıllarında, üniversite talebeliğim döneminde tanımıştım. Zaman zaman camiye gider, sohbetlerini dinlerdik. 1968 sonrası, Ankara’da görev aldığım zamanlarda da ilgimi devam ettirdim. Özel sohbetlerine ve ziyaretlerine giderdik.

İslâm’ın özellikle okumuş kesim üzerinde sevilmesine, benimsen- mesine, yayılmasına vesile olan çok engin alimlerden biriydi. Kendilerinden evvel de o makamda bulunan zatlar bu özelliği taşımışlar, üniversiteliler üzerine hassasiyetle eğilerek İslam’ın bu eğitim yuvalarında da sevilmesine, yaşanmasına ve yayılmasına vesile olmuşlardır.

Bilhassa bu dergâhın, münevver müslümanlar tarihinde



60 Cevat Ayhan (1938, Akyazı): Türk siyasetçi. İTÜ Makina Mühendisliği Fakültesi’ni bitirdi (1963). Aynı fakültede master yaptı. DPT Uzmanlığı, Aliağa Rafinerisi Tevsi Projesi Makina Grubu Şefliği, Petkim Tesisleri Tevsi Projesi Proje Müdürlüğü, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşar Muavinliği, Türkiye Zirai Donatım Kurumu Genel Müdürlüğü, XIX. XX. ve XXI. Dönem Sakarya Milletvekilliği ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yaptı. Evli ve 1 Çocuk babasıdır. Cevat Ayhan 2010 yılında beyin kanaması geçirdi, o tarihten beri iyileşemedi. Ankara’da ev ortamında tedavisi devam ediyor.

Gösterişten uzaktı, mütevazı, hoşgörülü ve iyi niyetli ve de her şeyin ötesinde bir gönül adamıydı; böyle bilinir, sevilir ve saygı görürdü. Şimdi dünyadan habersiz, evindeki sessiz âlemde eşiyle baş başa… Dalgın ve durgun bakışlarla yatağında iyileşeceği günü bekliyor.

302

Türkiye’nin İslâmlaşmasında, İslâmî kültürün her seviyede yaşanmasında ve temsil edilmesinde büyük katkıları olmuştur.

Rahmetli Nurettin Topçu Hoca, Sarbonne’den bir Felsefe doktoru olarak döndüğünde yanında bulunan Abdül’aziz Efendi Hazretleri’nin fotoğrafını göstererek:

“—İşte asıl dünyamı bu zatta buldum!” dediğini hatırlarım.

İki yüz seneden beri çöken İslâm dünyasında, insanları gönül yolu, sevgi yolu ile İslâm’a götüren ve onları çöküntüden kurtaran zatlar, Hocaefendi gibi zatlar olmuşlardır. Büyüyen Türkiye’de bu hizmetin hâlâ yapılmış olması çok büyük nimettir. Bu yüzden Hocaefendi’yi ve hizmetlerini hep gözlerim yaşararak hatırlarım.


Şüphesiz Mehmed Zahid Efendi’nin kitleleri etkilemesinde başka faktörler de vardır. Hocaefendi dünyayı da çok iyi bilen bir zattı. Müslümanların ve İslâm dünyasının nelerin yokluğunu çektiğini gayet iyi bildiğinden, onların var olması için sohbetleriyle ve ameliyle örnek olurlardı.

Hatırladığım kadarıyla şimdi Pancar Motor diye bilinen Gümüş Motor’un 1960 Nisanı’nda açılışı yapılırken, bizler Teknik

303

Üniversite’de talebe idik. Gümüşmotor’un genel müdürü Necmettin Erbakan idi. Kendisi Teknik Üniversite’de bizim doçentimiz olduğu için, sınıfı toptan Gümüş Motor’un açılışına götürmüştü. Orada bu teşebbüse en çok katkısı bulunan zatın, Mehmed Zâhid Efendi olduğunu öğrenmiştik.

Hattâ geçen ay, Milliyet’teki pazar sohbetinde Mehmet Şevket Eygi Bey de, 1960’lı yıllarda müslümanların iyi bir gazeteye sahip olması için yapılan teşebbüslerin temelinde Hocaefendi’yi göstermiştir. Hocaefendi o günün parasıyla gazete çıkarılması için bin lira vermiş. Bunlar Hocaefendi’nin nasıl bir alim ve yol gösterici olduğunu çok güzel yansıtır sanırım.


Tasavvufu, Rasûlüllah Efendimiz’e kadar uzanan, müslümanların eğitimini, terbiyesini kollayan, onları geliştiren; mühendis tabiriyle diyecek olursak müslümanı daha rafine müslüman haline getiren mektep olarak görüyorum. Tasavvuf anlayışının sınırları şüphesiz, Kur’an ve sünnetin sınırlarıdır.

Bizim memlekette bir Sakaldaş Amca vardı. Ben de talebeliğim zamanında, ona tasavvufu sormuştum. Bana:

“—Şeriat bir yoldur, tarikat da o yolun içerisinde ince bir yoldur. Tarikat yolunda araban devrilirse, bir şey olmayabilir. Ama şeriat yolunda devrilirse, Allah muhafaza, küfre gider.” diyerek espride bulunmuştu.

Bu yüzden tasavvufu İslâm’ın özü görüyorum. İyi, kaliteli müslüman olabilmenin eğitim odağı olarak görüyorum. Rafine müslüman bu mekteplerden yetişir.


İslâm, Kasım 1987

304
30. GÖRDÜĞÜM EN MÜBÂREK ADAM!