• /
  • Kütüphane
  • /
  • Anılarla Mehmed Zâhid Kotku Rh.A
  • /
  • 28. KIYMETİNİ BİLEMEDİK
27. DÜNYANIN DİREĞİ

28. KIYMETİNİ BİLEMEDİK



Orhan BATI59


Biz Hocaefendimiz’in kıymetini bilemedik. Balıklar denizde yüzerler ama, hangi okyanusun içinde olduklarını bilmezler. Biz de ancak, onu kaybettikten sonra, onun büyüklüğünü anladık.

Nefsin yedi hali olduğunu kendisinden dinlemiştik:

“—Nefs-i emmâre, nefs-i levvâme, nefsi mülhime, nefs-i mütmainne, nefs-i râdıye, nefs-i merdıyye...” Bunların ilk üçünün eğik yağlı bir düzlem gibi olduğunu; nefs-i emmârenin, en alt kademede hayvani nefis... Nefs-i levvâmenin, yaptığı işleri, “Ya, ben bunları yapıyorum ama, doğru mu yapıyorum?” diye düşünmeye başladığı andaki nefis... Nefs-i mülhimenin de, “Şunlar doğru, şunlar yanlış; şu doğruları yapayım, şu yanlışları yapmayayım!” dediği bir nefis olduğunu ifade ettiler.

Oraya kadar ulaştıktan sonra, tekrar kayıp aşağıya kadar inmek mümkün! İşte evliyanın nefsi olan nefsi mütmainne, orası


59Orhan Batı (1925-2001): Niğde’nin Bor ilçesinde doğdu. 1952 Yılında İTÜ İnşaat Fakültesi’nden mezun oldu. Yıldızeli-Akdağmadeni yolunda proje şefi yardımcısı olarak çalışmaya başladı. DSİ’de Arazi Mühendisliği ve Bölge Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Daha sonra serbest müteahhit olarak çalıştı. Portekiz’de LNEC’de toprak ve beton barajlar üzerine çalışma yaptı. TPAO’da Pazarlama, Planlama ve Finansman Grup Başkanlıkları yaptı. Yurtdışında çalışmalar yaptı. 10. 06. 1975 – 02. 09. 1977 tarihleri arasında Karayolları Genel Müdürü olarak görev yaptı. 29 Haziran 2001 günü Ankara’da vefat etti. Cenaze namazı Hacıbayram Camii’nde kılındı. Cenazesinde Halil Necati Coşan Efendi de bulundu. Gölbaşı Hacı Hasan Köyü’nde defnedildi.

300

düz bir kısım... Oraya çıktıktan sonra, ayağının kayma tehlikesi yok... Nefs-i mütmainne sahibi için sıcakmış, soğukmuş, acıymış, tatlıymış, yumuşakmış, sertmiş; bunların önem yok... Ama, oraya çıkabilmek için, orda olan birisinin elin uzatıp, sizi tutup oraya çıkartması lazım!” dediler.


Son haclarında beraberdik. Arafat’a benim arabamla gittik,

geldik. Hava çok sıcaktı. Kendisi de rahatsız olduğu için yatıyordu. Konuşmasını tamamlayamadı. Daha sonra Medine-i Münevvere’ye gittiler. Oradan Cidde’ye geldiklerinde, bizim evde iki gün misafir kaldılar. Bir hayli yorgun ve hasta idi. Izdırabını belli etmemeye çalışıyordu. Kendileri için hazırladığımız halde üst kata çıkamadılar. Vefatından bir hafta önceki perşembe günü Türkiye’ye uçtular.

Vefat edeceğini pek hissettirmemeğe çalışıyordu ama ben eminim bir hafta evvel oradan buraya gelirken, burada vefat edeceğini biliyordu. Kendisine:

“—Efendim, Medine-i Münevvere’de kalmayı düşünmez misiniz?” diye sordum.

“—Kim Peygamber Efendimiz’e komşu olmak istemez, herkes ister.” dedi. “Ama her memleketin kendine ait bir takım örf ve adetleri, an’aneleri var...” dedi.

Bununla orada ölülere ve kabirlere yapılan yanlış uygulamaları söylemek istiyordu. Nitekim Süleymaniye Camii’nin avlusuna, hocalarının yanına defnolundu. Bugün hepimiz kendisini kolaylıkla ziyaret edebiliyoruz.


14. 09. 1990 - Ankara

301
29. DÜNYAYI DA ÇOK İYİ BİLİYORDU