Zekât alan sınıflardan bir tanesi de, (ve fî sebîlillâh) Allah yolunda olanlardır. Allah yolunda olanlardan kasdedilenler kimlerdir. Günümüzde bu sınıfa kimler girer?


Zekâtla ilgili ayet-i kerime şöyle:

 

إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ

 

وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمِينَ وَفِي سَبِيلِ اللهِ وَاِبْنِ السَّبِيلِ، فَرِيضَةً مِنَ اللهِ،

 

وَاللهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (التوبة:٦٠)

 

(İnneme’s-sadakàtü li’l-fukarâi, ve’l-mesâkîn) “Sadakalar, zekâtlar ancak, yoksullara, düşkünlere; (ve’l-àmilîne aleyhâ) zekât toplayan memurlara, (ve’l-müellefeti kulûbühüm) gönülleri İslâm’a ısındırılacak olanlara, (ve fi’r-rikàbi) hürriyetlerini satın almaya çalışan kölelere, (ve’l-gàrimîne) borçlulara, (ve fî sebîli’llâhi) Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, (ve’bni’s-sebîl) yolcuya mahsustur; (faridatün mina’llàhi) Allah’tan bir farz olarak… (Va’llàhu alîmün hakîm) Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Tevbe, 9/60)

Zekâtı alacak olanlardan bir grup da, (ve fî sebîli’llâh) Allah yolunda olanlardır. Fî sebîli’llâh’tan ne kasdedildiği tefsirlerde yazılmıştır. Allah yolunda cihad eden gazilere malzeme için, silah için; at, deve, kılıç, ok, kalkan vs. için verilir. Kasdedilen asıl mânâ budur.

Meselâ, insanın hacca gitmesi de fî sebîli’llâh bir seyahattir ama, hacıya zekât verilmez. Hacı zâten zengindir. Ama, Allah yolunda cihad eden zengin de olsa, ona bu zekâttan verilebilir.

Bu fî sebîli’llâh kavramını bazı kimseler ve zekât konusunda kitap yazmış Mısırlı Yusuf el-Kardavî diye birisi, çok sulandırmış ve genişletmişlerdir. Her şey Allah rızâsı için, ver parayı, kullan orada... Öyle şey yok!

 

Bizim fıkıh kitaplarımızda yazılmıştır ki, bir kere zekât fukaranın hakkıdır. Fukara olmasa da, işte mücâhidin hakkıdır; çünkü, onun da fiilen paraya ihtiyacı vardır. Fukaraya verilmezse, hükmî şahsiyetlere verilemez! Türk Hava Kurumu’na verilemez, Kızılay’a verilemez, Yeşilay’a verilemez! Senin veya benim dostum olan filânca müesseseye verilemez!

“—Neden verilemez?”

Müessesedir, hükmî şahsiyettir.

“—E oraya yardım yapmayacak mıyız?”

Yaparsın ama, hayır yaparsın; zekât veremezsin! Hayır yapmak istiyorsan yap, kimsenin elini tutmuyoruz.

“—Zekât verilebilir mi, verilemez mi?” diye sorarsan, zekât verilemez! Fitre ve zekât fakirin hakkıdır, Türk Hava Kurumu alamaz!

“—E nasıl yapmışlar bu işi?”

Ne bileyim, Diyanet’ten fetvâ mı aldılar, almadan mı yaptılar. Herkes bir şey yapıyor.

 

Hanefî fıkhında diyor ki:

“—Camiye yardım için zekât verilemez, kullanılamaz!”

“—E cami?”

Cami ama, hükmî şahsiyet! Hakîkî fakir şahsiyet değil...

Adam ölmüş, cenâzesi için zekât parası kullanılamaz!

“—Neden?”

Adam öldü, canı çıktı, paraya ihtiyacı kalmadı.

“—Ne olacak, cenâze açıkta mı kalacak?”

Açıkta kalmasın! Ver paraları, kefen alalım, kaldıralım ama, zekât parasıyla değil... Zekât fakirin hakkı...

Kitaplarımız böyle yazıyor.

 

Partiye de verilemez zekât!..

“—Ben Allah yolunda cihad yapıyorum!”

Kimin Allah yolunda cihad yaptığını Allah bilir. Sen, “Ben Allah yolunda cihad yapıyorum!” dersin, zekâtı alırsın. Öteki, “Ben de yapıyorum Allah yolunda cihad... Ben gâvur muyum?” der, o da oraya harcar. Öbürü başka yere harcar, yozlaşır iş... Öyle şey olmaz!

Allah yolunda cihad, savaş başladığı zaman... Bosna-Hersek’teki mücahide verebilirsin. Paralar toplandı, Bosna-Hersek’teki mücahidlere götürüldü, verildi; tamam, olur. Neden? Çünkü fiilen Sırp’la çarpışıyor; o zaman, olur.

“—Efendim ben cihad yapıyorum...”

“—E ben de cihad yapıyorum, Asfa’da eğitim cihadı yapıyorum; ver paraları!”

Olmaz! Kendi müesseseme de alamam ben... Neden? Müesseseye verilmez de onun için... Hanefî fıkhının görüşü böyledir. Ama, Yusuf el-Kardavî müctehid değildir. Yusuf el-Kardavî sıradan bir adamdır.

 

Bazıları;

“—Hangi dangalak onu söylemiş?” diyor, partiye verilmez deyince...

Alimlere dangalak diyen çok kötü bir durumdadır. Öyle şey olmaz! Bu bir fıkıh meselesidir, dangalaklıkla ve sâireyle bir ilgisi yoktur. Hiç olmazsa, ictihad farkıdır. İctihadı farklı olan bir insana da dangalak demek, edebe uygun değildir. Ahirette insanın yakasına yapışır, sorarlar. Böyle şey olmaz!

Ulemamıza baskısız, tazyiksiz, edeple bu mesele sorulduğu zaman, hiç bir kimse oraya zekât verilir dememiştir. Ne Mehmed Emin Er Hoca demiştir, ne başkası demiştir, ne Ömer Nasuhi Bilmen Hoca demiştir. Eğri otursa bile insanın, her şeyi dobra dobra, doğru konuşması lâzım! Bu işler oyuncak değildir. Din oyuncak değildir. Şahıslar gider, din ayakta kalır.

“—Ama oradan para geliyor!”

Geliyor ama, câiz değil... Hırsızlıktan da para geliyor, alabiliyor musun? Gasbdan da para geliyor, alabiliyor musun? Meşrû yoldan gelirse, alabilirsin. Para geldi diye ille alınmaz ki!

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN