Cemaatimizin yüksek mevkilerinde görevli bazı ağabeyler maalesef birçok kardeşimizle parmaklarının ucuyla musafaha yapıyor ve yüzlerine bakmıyorlar. Bu durumdan birçok kardeşlerimiz büyük bir üzüntü içindedirler. Bu durumun düzeltilmesini umuyoruz.
Yüksek mevkilerdeki ağabeyler, bu dilekçe size. Parmaklarınızın ucuyla musafaha yapıyormuşsunuz. Musafaha yaptığınız insanlara tepeden bakıyormuşsunuz. Haberiniz olsun, şikâyet var.
Onun için, biraz daha tuttunuz mu sağlam tutun. Biraz boynuna sarılın. Biraz güleç yüzlü olun. Tatlı dilli olun. Çünkü mü’minin mü’minin yüzüne gülmesi sadakadır:[38]
تَبَسُّمُكَ فِي وَجْهِ أَخِيكَ لَكَ صَدَقَةٌ (ت. عن ابى ذر)
(Tebessümüke fî vechi ahîke leke sadakatün) “Senin kardeşinin yüzüne güleç yüzle bakman bile, senin için sadakadır.” buyruluyor.
Beleşten bedavadan bir sadaka istemez misin? Cebinden para çıkmıyor, bir şey olmuyor, sadaka sevabı alıyorsun. Tebessüm ediver.
Büyük ağabey, yüksek mevkide, kibrinden bu tarafa bakmıyorsa... Kibir hakkında:[39]
لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ، مَنْ كَانَ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ مِنْ كِبْرٍ
(م. ت. حم. عن ابن مسعود)
(Lâ yedhulü’l-cenneh, men kâne fî kalbihî miskàle zerretin min kibrin) “Kalbinde zerre kadar kibir olan, cennete girmeyecek!” diye Efendimiz’in bir tehditli hadis-i şerifi var.
Onun mütevâzı olmayı öğrenelim. Hepimiz Allah’ın kullarıyız. Topraktan yaratıldık. Testi de topraktan yaratıldı, biz de topraktan yaratıldık. Ne olacak, testi kırıldığı zaman toprak olur, biz de mezara gömüldüğümüz zaman toprak oluruz.
İnsanı insan yapan güzel duygulardır. Güzel duyguları olmadıktan sonra kıymeti yok. Mevki makam burada kalır. Para pul burada kalır. İnsanın iyilikleri âhirete gider.
[38] Tirmizî, Sünen, c.VII, s.213, no:1879; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.II, s.287, no:529; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.III, s.220, no:3377; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.VIII, s.183, no:8342; Bezzâr, Müsned, c.II, no:108, no:4070; Buhàrî, Edebü’l-Müfred, c.I, s.307, no:891; Taberânî, Mekârimü’l-Ahlâk, c.I, s.26, no:20; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.70, no:2396; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.V, s.275; Ebû Zerr-i Gıfârî RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.VI, s.410, no:16305; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XI, s.202, no:10571.
[39] Müslim, Sahîh, c.I, s.93, no:91; Tirmizî, Sünen, c.IV, s.361, no:1999; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.399, no:3789; İmam Mâlik, Muvatta’ (Rivâyet-i Muhammed), c.III, s.445, no:945; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.XII, s.280, no:5466; Hàkim, Müstedrek, c.I, s.78, no:69; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.VIII, s.477, no:5066; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.X, s.75, no: 10000: Bezzâr, Müsned, c.I, s.258, no:1512; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.IX, s.89, no;7110; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.V, s.160, no:6192; Tahàvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.XII, s.225, no:4836; Buhàrî, Târih-i Kebîr, c.V, s.2, no:3; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, c.XXIII, s.280, no:4762; Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.951, no:7747 ve s.959, no:7771; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.372, no:3117; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XVII, s.107, no: 17689-17693; RE.486/2.