61 ilâ 80. sayfalar

Haaa, o dünkü şeyi yine tekrarlayalım! Çok güzel. Adam okumağa gidecekdi de, büyük bir âlim geldi, dedi ki:

"--Ben sana bir nasihat edeyim de, ondan sonra git gideceğin yere!.."

"--E, buyur..." dedi.

Dedi ki:

"--Ulûmü evvelin vel ahirin bunun içinde:

1) Allah-u Tealâ'dan kork, nerede olursan ol!.. O korkuyu, Allah-u Tealâ'dan korkuyu içine sindir. Ne ile?.. Tefekkür edersin; Allah-u Tealâ'nın büyüklüğünü, kuvvetini, kudretini, azabını, rahmetini... Korku içeriye girer inşallah. Allah'dan kork!...

2) İkincisi de, (Ve emsik lisâneke) Dilini tut! (anil halki) Halka karşı kat'iyyen dilini uzatma!.. (Lâ tezkürüküm illâ bihayrin) Mutlaka onların hayrına konuş... Halk; hepsi var içinde. Serhoşu da var, iyisi de var, kötüsü de var. Ama, sen hep iyisini gör. Hayrını söyle. Kötüsünü söyleme.

Bugün bizim Necmeddin'gil gelmişlerdi de, Arabistan'a gidiyorlarmış. Okudum onlara... Kimsenin aleyhinde konuşmayın!.. Bu, bir bakımdan gıybete gidiyor. Gıybete gidince, bütün sevaplarımız yanıyor. Ne kadar acı şey!.. Onu da Cenab-ı Hak ne güzel diyor:

81

"--Ölmüş kardeşinin etini yemek hoşuna gider mi?.."

Kimsenin gitmez. İşte, gıybet dediğin böyle... Allah muhafaza etsin... Onun için, büyük de demiş ki ona: "Hiç halkın aleyhinde konuşma!" E sarhoşmuş, ne yapalım? Dua et Allah'a, kurtarsın o adamı...

3) Bir de lokmana bak! Lokmanın helâl oluşuna bak. Lokman helâlsa, ne mutlu sana!..

Şimdi, burda da dedi ki, "İçini düzelt!.. içini düzeltti miydi, Allah senin dışını da düzeltir!" Dış düzgünlüğü, iç düzgünlüğüne bağlı...

Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zamanında iki kabile vardı: Evs, Hazrec... İkisi de döğüşüyorlar birbirleriyle... Büyük kabileler... Efendimiz geldi, bunları barıştırdı. İslâm oldular ikisi de... Sonra bir yahudi geldi, yine bunların arasına fit soktu. Yine bunlar başladılar döğüşmeye... Efendimiz SAS, yine gitti onları barıştırdı da... Diyor ki Kur'an'da, estaizü billâh:

(Lev enfakte mâ fil ardı cemîan) "Eğer yeryüzünde olan bütün serveti sen infak etseydin de, onları barıştırmaya çalışsaydın; (mâ ellefte beyne kûlubihim) onları barıştıramazdın!.." Paralar, servetler onları barıştıramazdı. (Velâkinnallàhe ellefe beynehüm) Ya?.. "O te'lifi Allah yaptı." Allah onların gönüllerine merhamet verdi. İdrak verdi. Kavga bitti. Onu veren, Allah!... Şimdi biz Allah'a dönsek, Allah onu bize de yapacak...

82

Şimdi kanun para etmiyor. Herif, kanun-manun dinlemiyor. İşte, yapacağını yapıyor. Sebebi: Fitne!.. Fitnenin membaı da, öşrün kalkışı... Şimdi, köylüye demek lâzım:

"--Yahu kardeş! Namaz nasıl borçsa, zekât da öyle borç!.. Öşür de öyle borç!.. Birisi sana dese ki, biz senden namazı kaldırdık gayri, senin namaza ihtiyacın yok kılmağa... Eh, ne güzel deriz. Ama, olur mu bu?.. Namazı kim kaldırabilir? Allah'ın emr ü fermanı!... Zekâtı kim kaldırabilir? Allah'ın emri!.. Öşür de Allah'ın emri!.."

E, köylünün işine geldi. Yükten kurtuldum dedi, bilmem ne dedi. Öşrünü vermiyor meselâ... Zararı ammeye oluyor. Allah affetsin ne yapalım!..

3. (Ve men eslaha mâ beynehû ve beynallahi) Kendisi, Allah ile arasında olan hali ıslah etmiş... Yani, doğru. Namazında niyazında. Kötülük yapmıyor. Günah yapmıyor... Bu, ıslah hale gelir. O zaman Allah Tealâ da, onunla insanlar arasını ıslah eder. Onunla diğer insanlar arasında, geçim güzel olur.

Onun için, Hazret-i Ali Efendimiz ne güzel buyurmuş:

1. (Kün indallah, hayren nâs) Allahın yanında nasın hayırlısı ol!.."

83

(Hayrün nâs men yenfeun nâs) Nasa menfaatli olan, Allahu Tealâ'nın yanında da hayırlıdır.

2. (Ve kün inden nefs şerrün nâs) Nefsinin yanında, nasın şerlisi ol!.. Bu nefse hiç güven yok! Hiç... En berbad bir belâ başımızda... Onun için, nefsinin yanında nasın şerlisisin. Bunu iyi bil! Çünkü nefs seni cehenneme sürükleyecek. Kandıracak!.. Envai çeşit hileleri var. Onunla mücadele edeceksin.

Kim yapacak o mücadeleleri?.. Bayezid-i Bestami, "32 sene nefsimle uğraştım da, yola getiremedim!" diyor. Ancak 32 seneden sonra... Bunu bugün kim yapar?.. Ramazanda bir i'tikâf bile yapamıyoruz. On gün, ne olacak... Onu bile beceremiyoruz. Halbuki, Peygamberimiz hiç bırakmamış!..

3. (Ve kün inden nâs raculen minen nâs) İnsanların arasında da, kendine paye verdirme! İnsanlardan bir adam, birisi sen ol!.. Filân geliyor demesinler.

Hâtem-i Esam RA diyor ki:

(Mâ min sabâhin) Hiç bir sabah yoktur ki, (illâ ve yeklüş şeytànü lî) şeytan bana musallat olur. Derki: (Mâ te'külü) "Ne yiyeceksin bakalım bugün?.. (ve mâ telbisü ve eyne teskünü) Ne yersin, ne giyersin, nerde oturur kalkarsın?.." diye hergün şeytan beni böyle vesveselendiriyor. Evin yok, yerin yok, malın yok, mülkün yok... Ne giyeceksin, ne ideceksin?..

84

Ben de ona derim ki: (Âkülül mevt) "Benim ekmeğim ölüm... Ben korkarmıyım başka şeyden?.. (ve elbisül kefen, ve eskünül kabr) Elbisem kefenim, yerim de kabirdir. Ne istiyorsun benden, ey şeytan; çekil yanımdan!.. Bu üç şey bende olduktan sonra, senin bana hiç zararın olmaz.

Sallallahu Aleyhi ve Sellem, buyurmuşlar ki:

(Men harace min züllil ma'siyeti ilâ izzit tâati) "Her kim Allah-u Tâlâ'nın ma'siyetlerinden tâatine dönerse, Allah-u Teâlâ onu üç şeyle mükâfatlandırır:"

Allah muhafaza etsin, ma'siyyetten korunmak kolay bir şey değil!.. Allah korursa koruyacak. Meselâ, bugün ma'siyetin en şeysi göz!.. Onun için, bizim pîr Nakşibend Hazretleri, gözün için demiş ki, "Ayaklarının ucuna bak!" demiş. "Başka yere bakma!... Gözün, ayaklarının ucuna baksın. Sağını solunu görme. Önünü arkanı görme. Önüne bak, öyle yürü git!.."

Rahmetli bizim Hacı Aziz Efendi, öyle yürürdü. Yani böyle, kafasını eğer önüne. Ne sağındakini görür, ne solundakini görür. Öyle gider. Alıştırmış kendisini maşaallah.

Binaenaleyh, göz gördü müydü tabii, ilk bakışta ma'füv ama artık ikinci bakış, üçüncü bakış aleyhimize!.. E, bugünkü nefsin hakkından gelmek de kolay mı?.. Onun için, ma'siyet zilletinden çıkan insan, Allah'ın tâatına yönelmiş insan... Allahu Tealâ ona üç şey veriyor:

85

1. (Ağnâhullahu teâlâ) Allah onu zengin eder. (min gayri mâlin) Malsız ona zenginlik verir Allah... "Malsız zenginlik olur mu?" dersin. Olur! Gönül zenginliği vardır. Allahu Tealâ onu öyle zengin yapar.

2. (Ve eyyedehû min gayri cündin) Askersiz olaraktan onu kuvvetlendirir. Askersiz olarak, yardımcısı olmadan..

3. (Ve eazzehû min gayri aşîretin) Kendisinin arkasında aşireti yok. Kavmi yok. Müdafaa edecek kimsesi yok... Ama, Allah onu aşiretsiz de izzetlendirir.

İnsanın bazen öyle kabilesi çok olur, kalabalık olur. O kabilesine arkasını dayar ve korunur o surette... Fakat, böyle garib bir kimse; ne kabilesi var, ne bir şeysi var. Allahu Tealâ da onu öyle aziz eder.

Yine, Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz'den rivayet ediliyor ki:

(Harace zâte yevmin) Bir gün Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, çıkmışlar. (alâ ashàbihî) Ashabı kiramın yanına gelmişler.

--(Keyfe esbahte?) "Bugün nasıl sabahladınız? Sabahınız hayrolsun!" diye sormuş hatırlarını...

Buyurmuşlar ki:

--(Esbahnâ mü'minîne billâh) "Allah'a iman ile sabahladık."

86

--(Ve mâ alâmetü imâniküm) "İmanınızın alâmeti ne?.. Allah'a iman ile sabahladık diyorsunuz ama, imanınızın alâmeti ne?"

Buyurmuşlar ki:

1. (Nasbiru alel belâ') "Belâya sabrederiz."

Bugün Vahdeddin'e gittim de geçmiş olsuna... E tabii, şikayet etmeden olmuyor insan, halinden... Acı, ızdırap içerisinde... Allah affetsin kusurlarımızı... Belâların bir takımı vardır, zordur. Allah hıfz ü himayesinde daim etsin...

Mekke-i Mükerreme'de biraz misafir oluyorduk. Bir gün geldi bir arkadaş; Mardinli kendisi, mühendis orada... Cidde'den Mekke'ye gidiyorlarmış. O koca koca arabalar var ya, tanker; gaz taşıyor, benzin taşıyor... O, yolu döneyim demiş, dönememiş. Motoru durmuş. Yolun iki tarafını da kapamış. Bunlar da karşıdan gelirken farketmemişler. Arabayı vurduklarında, darmadağın olmuş araba... Fırlatmış onları dışarıya... Yüzleri gözleri yaralanmış ama yine bir şey olmamış elhamdü lillâh... Bir haftada kurtarmışlar yakayı...

Onun için, "Az sadaka çok belâ def eder!" derler. "Sadakadan verecek paran olmazsa, iki rekât namaz kıl!" demişler.

87

2. (Ve neşküru aler rehà') "Belâya sabrettiğimiz gibi, bolluklara da şükrederiz!.."

3. (Ve nerdà bil kadà') "Kazalara da râzı oluruz." İşte, kazâ-i ilâhiye; araba gelecek, çarpacak oraya... Ne yapsan boş!.. Bunlara da razı oluruz.

(Fekàle aleyhisselâm) SAS Efendimiz demişler ki:

--(Entüm mü'minûne hakkan ve rabbil kâ'beh) "Kâbe'nin Rabbi hakkı için, siz hakîkaten mü'minsiniz!.."

Mü'minin alâmeti demek ki: Belâya sabır, bolluğa şükür, kazâya razı olmak!..

Bu çok hoşuma gider: Sa'd İbni Ebi Vakkas denilen büyük bir zat... Acemleri mağlüb eden kumandan... İhtiyarlamış, gözleri de görmez olmuş... Demişler ki:

"--Biz senin biliyoruz duanı... Kılınç gibi keser senin duan... Allah'a bir dua etsen, verir gözlerini Allah sana!.."

Ne kadar hoş bir şey söylemiş:

"--Ben Allah'ımın takdirini gözümün nurundan daha çok severim de, diyemem!.." demiş.

Çok hoşuma gider. Allah hepimizi affetsin... Büyüklük bu!..

(Evhallàhu teâlâ ilâ ba'dul enbiyâ') Cenâb-ı Hak bazı nebîlerine vahyetmiş ki:

1. (Men lekıyeni ve hüve yühibbunî) Kim, beni severekten, sevgi ile bana gelirse; (edhaltehû cennetî) ben onu cennetime korum.

88

Allah sevgisi büyük nimettir. Çünkü bütün nimetleri veren odur. Şimdi insanlar, Allah'ı birkaç şeyden severler. Veriyor... Sıhhatimiz yerinde... Herşeyimiz yerinde... E, bunları veren Allah'ı severiz... Bazı büyükler bunları hiç hesaba katmadan; "Allah sevilmeye lâyıktır; ondan dolayı seviyorum!" diyerekten, hiç o sıhhatini filân kaale almaz. Her ne çeşit olursa olsun Allah'ı severek ona dahil oldu mu; cennetine girecek!..

2. (Ve men lekıyenî ve hüve yehafunî, cennebtühû nârî) Bir de ölürken, günahlardan korkarak öleceğiz. "Günahlardan korkarak, korku içerisinde geliyor; ona da ateşi uzak ederim, cehennemi uzak ederim!" diyor. Korkusundan dolayı...

3. (Ve men lekıyenî ve hüve yestahyî minnî) "Kabahatlar etmiş. 'Ben nasıl gideceğim Rabbim senin huzuruna!..' diyerekten, haya, utanç içerisinde... Bu, utanç içerisinde bana gelirse; (enseytül hafazate zünûbehû) ben de onun günahlarını hafaza meleklerine unuttururum!" Ama bunlar büyük nimet!.. Allah lütfetsin cümlemize...

Abdullah ibn-i Mes'ud RA diyor ki:

89

1. (Eddi mefteradallàhu aleyk) "Sen Allahu Tealâ'nın farz ettiği ibadeti eda et... Farz ettiklerini, farzlarını eda et; (tekün a'beden nâs) o zaman nasın en âbidi olursun!.." Nâsın âbidi olmak istiyorsan, Allah-u Teâlâ'nın farz ettiği ibadetleri edâ et!..

2. İkincisi: (Vectenib meharimallâh) "Allah'ın haramlarından kaç, uzak ol; (tekün ezheden nâs) nâsın da en zâhidi olursun!.."

Bu, haramlardan kaçmak, çok mühim bir iş... Çünkü iki şey: Emri ma'ruf, nehy-i anil münker buyrulmuş. Yâni, ibadeti et, günahlardan kaç!.. İki şey... E, ibadeti yapıyoruz da günahlardan kaçamıyorsak; tek hatla lamba yanmıyor. İkisi birleşecek de öyle yanacak. İşte, kemâl-i insâniyet de, ancak ikisinin birleşmesiyle oluyor. Bir taraftan günahtan kaçacaksın, bir taraftan da emrine itaat edeceksin!..

E, emrine itaat kolay; günahtan kaçmak zor... Binâen aleyh, günah yerlerine sokulmamak lâzım!.. Günaha alışmamak da lâzım! Günaha alıştın mıydı; günah işlerle, günahkârlarla da düşüp kalktın mıydı, işin içinden çıkılmaz yani!.. En evvel günahkârlardan uzaklaşmak lâzım!.. Günahkâr, namaz kılmayan insanlarla düşüp kalkıyorsan; sen de bir gün namazı bırakırsın... İçkicilerle düşüp kalkıyorsan; bir gün sen de alışırsın... Kumarcılarla düşüp kalkıyorsan; bir gün sen de kumarbaz olursun, farkına bile varmazsın... Onun için haramlardan muhakkak kaçmanın çaresini aramak, günahkârların yanına sokulmamak lazım!..

90

Şimdi yazın plaj vakti... Herkes orda denize gireceğim de, güç alacağım, kuvvet alacağım diyor. Bunlar, masal hepsi yahu!.. Gücü kuvveti insana Allah verir! Günah yerlerinden fayda olmaz insana!.. Meselâ, "Şarap içeyim de kuvvetleneyim!" der insan... Şaraptan kuvvet olmaz insana!..

--E canım, içiyorlar ya gâvurlar?..

--Gâvur içer canım; gâvurun gidişatına sen ne karışırsın?.. Müslümanlara karşı yasaklanan bir şey...

Onun için, meharimden kaçın! Allah-u Teâlâ haram mı etmiş; bırak!.. O zaman, nâsın zâhidi olursun!

3. (Verda bimâ kasemallahu leke) "Sen de Allah-u Teâlâ'nın taksiminde sana verdiğine râzı ol!.. Taksim-i ilâhîye râzı ol; (tekün ağnen nâs) insanların en zengini olursun!.." Ne zaman?.. Taksime razı olursan... Allah-u Teâlâ kimisini zengin eder, çok verir, kimisine az verir ama; veren alan, taksimi yapan Allah... Şimdi senin o taksime razı olmayışın, Allah'ın taksimine itiraz edişindir.

Allah, ömrü yaratmış; ömrü yaratmazdan evvel yiyeceğimizi de yaratmış: Buna bu kadar, buna bu kadar, buna bu kadar... Bu parmaklar nasıl bir değilse, herkesin de rızkı bir değildir. Onun için, zenginin zenginliğine bakıp da imrenmek, ben de öyle olacağım demek, büyük hata!.. Dünkü derste geçti ya: "Ona özenir, ona dalkavukluk yaparsa; dininin üçte ikisi elinden gider." diyor. O paralar hiç iyi bir şey değil!.. Allah nâmerde muhtaç etmeyecek kadar verdi miydi, kâfi...

91

İnsanları tuğyan ve isyana sevkeden şeyin başlıcası para!.. Para, insanları isyana sevkediyor. İnsanın gözü de doymuyor. "Göz doymaz!" derler. İşte beş şey doymaz; deniz, bilmem ne, bilmem ne... Göz de doymuyor. Şimdi, birçok kimseler var, faizle büyük işler çeviriyorlar. Canım, faizin haram olduğunu bilmeyen yok... Sen bu büyük işi yapacağına, küçük iş yap da harama sokulma!..

(Ve an salihil merkadî ennehû merre bi ba'did diyâr) Bak, ne güzel bir şey!.. Bu Sâlih el- Merkadî ismindeki zat bir yere uğramış, bir memlekete... Demiş ki:

--Ey memleket, ey diyar! (Eyne ehlükel evvelûn) Hani senin evvelce içinde bir takım insanlar vardı ya, nerde onlar?.. (Ve eyne ummarukel mâdûn) Şu büyük binaları yapanlar nerde?.. (Ve eyne sükkânükel akdemûn) Hani burda oturan bir çok insanlar vardı. Onlar nereye gitti yahu?.. Yok bugün onlar burda...

(Fehetefe bihi hatifün) Bir ses geliyor hatiften... Telefonun adı da hatiftir Araplarda; hatif derler. Ona da bir ses geliyor öyle, hatiften:

--(Enkataat âsârühüm) Onların eserleri bitti. (Ve beliyet tahtet türâbi ecsâmühüm) O güzel cesedleri toprağın içerisinde eridi gitti. (Ve bekıyet a'mâlühüm, kalâide fî a'nâkıhim) O amelleri de boynuna asılı, bekliyorlar günlerini... Allah affetsin kusurlarımızı...

92

Onun için, büyüklerimiz hep ölümü düşünmeyi ondan tavsiye etmişler. Ölümü hatırından çıkarma, unutma!.. Adımını atarken ölümün gözünün önünde olsun. İşin sonu o... Onun için doğruluktan ayrılma!..

Hazret-i Ali Efendimiz'in de bir sözü var; onu da okuyayım:

Demiş ki Hazret-i Ali Efendimiz:

1. (Tefaddal alâ men şi'te) İstediğine ver... İstediklerine ver; (feente emîruhû) onun emiri olursun sen! Amiri olursun yâni...

2. (Ves'el ammen şi'te) "İstediklerinden iste; (feente esiruhû) istediğin adamın esiri olursun!" Verir sana, sen de onun esirisin. Bunu böyle yap der. E, yapacaksın artık. Yapmamazlık elinden gelmez yâni...

3. (Vestağni ammen şi'te) "O da senin gibi adam, sen de onun gibisin. Ondan da müstağni ol!.. Çünkü, (feinneke nazîruhû) oda senin gibi, aynı... O da muhtaç, herkes de... Binaenaleyh, dileğini Allah'tan iste!" demiş.

Allah cümlemizi affetsin... Tevfikat-ı samedaniyyesine mazhar etsin... Sevdiği ve râzı olduğu kullarının arasına cümlemizi kabul etsin inşallah...

Haaa, bugün İsmail Hakkı Hazretleri'nin yazdığı günahları okuyorduk. Diyor ki: "Ramazan-ı şerifte amden her kim orucunu yerse, günahı kebairdir. Katli de caizdir." diyor. Katli de lâzımdır, katli!.. "Çünkü İslam'a hakarettir!" diyor. Alenen orucu yemek İslam'a hakarettir.

93

Diyor ki:

--Ben yiyorum ya, Allah biliyor; neden saklıyacağım?..

--Ooo, büyük cahillik!.. Saklıyacaksın! Müslümanların hakkına, hukukuna riayet lâzım!.. Bugün müslümanların orucu...

Eskiden hristiyanlar bile müslümanların yanında yemezlermiş, müslümanların oruç ayı diyerekten... E, bugünkü müslüman bunu yapınca, elbette katli caiz olacak.!.. Allah hepimizi affetsin de, sevdiği kulları arasına cümlemizi kabul etsin inşaallah... İş orda!..

Bugün bir efendi geldi. Başı çok ağrıyormuş birisinin... Orucu bozmak zorunda kalmış, hap yutmuş. Şuna sormuş, buna sormuş. Kimisi demiş,61 gün tutması lâzım... Kimisi demiş, gününe gün tutması lâzım... Bize geldi, "Sen ne dersin?" dedi. "Ben bir şey diyemem! Fıkıh kitabında, öyle zarurette kalanların orucu bozmaları lâzım geldiği vakitte çareler var... O çarelere başvuraraktan orucu bozar ve bir şey lazım gelmez. Keffaret lâzım gelmez, gününe gün tutar." dedim.

Meselâ; "Azıcık tuz yersen keffaret lâzım gelir. Çok tuz yersen keffaret lâzım gelmez!" diyor. Neden az tuz ile?.. Az tuz fayda verir; çok tuz zarar verir. Fayda verdiği için 61 gün, öteki zarar verdiği için bir gün...

El-Fâtiha!..

2. 8. 1979 / 5 Ramazan 1399

(Yatsıdan önce)

94

6. DERS

Elhamdü lillâhi rabbil alemîn... Ves salâtü ves selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn...

Mefhari mevcûdât muhammed mustafâ râ salevât!..

...........

Seyyidüs sâdât muhammed mustafâ râ salevât!..

...........

Habîbi hüdâ muhammed mustafâ râ salevât!..

...........

Sâlih el- Merkadî RA'den rivâyet:

(Ennehû merre biba'did diyâr) Bu zât bir yerden geçiyormuş. Oraya hitâben demiş ki:

"--Ey diyar! (Eyne ehlükel evvelûn) Burda senden evvel kimler oturuyordu; söyle bakayım?.. (Ve eyne ummarukel mâdûn) Buraları imar edenler nerede şimdi?.. (Ve eyne sükkânükel akdemûn) O eskiden burda oturan adamlar nerde şimdi?.. Nerde sâkin oluyorlar?.."

(Fehetefe bihi hatifün) Bir ses geliyor gaibden:

"--(Enkataat âsârühüm) Onların eserleri çoktan tükendi. (Ve beliyet tahtet türâbi ecsâmühüm) O canım cesedleri toprağa münkalib oldu orda artık... (Ve bekıyet a'mâlühüm, kalâide fî a'nâkıhim) Yaptıkları ameller de boyunlarında asılı... Şimdi herkes yaptığı hal ile meşgul... İyi iseler ne güzel; kötü iseler ne fenâ..."

95

Allah, ibret alanlardan etsin cümlemizi... Hepimizin başına gelecek şey bu... Bizden sonra da bizim çocuklara soracaklar, "Sizden evvelkiler ne oldu?.." diye... Ne oldu?.. Toprak oldu, ameliyle kaldı başbaşa...

Hazret-i Ali Kerremallahu Veche'den:

1. (Tefaddal alâ men şi'te feente emîruhû) "İstediğin adama istediğin ikramı yap; bil ki, sen onun emiri olacaksın!.." Para vermek sûretiyle, yhahut yedirmek sûretiyle, giydirmek sûretiyle kime bir şey yaparsan, onun emiri olursun.

2. (Ves'el ammen şi'te) "Kimden ne istersen iste; (feente esiruhû) ama iyi bil ki, sen de onun esiri olacaksın!.." Verirsen emirsin, alırsan esirsin.

3. (Vestağni ammen şi'te) "Dilediğinden de istiğnâ et; (feinneke nazîruhû) sen de onun gibisin işte... Sen de onun gibi insansın; ona ne boyun bükeceksin yâni... Ondan da müstağni ol! Boyun bükeceksen, Allah'a bük!..

Yahyâ ibn-i Muaz (Rh.A) diyor ki:

(Terküd dünyâ) diyor. Bu biraz bize ağır gelen bir şey... Terküd dünyâ demek, hırkayı başına alıp da dağın tepesinde bir mağaraya saklanıp da kalmak demek değildir. Dünyada da rahatın için çalışırsın ama, dünyaya iltifat etmezsin. Dünya süslerine, zînetlerine iltifat etmezsin.

96

Dünya, seni ahiretten alıkoyacak her şey... Seni ahiretten alıkoyan her şey dünyâdan mâduttur. Binâen aleyh, seni ahiretten alıkoyacak her şeyden elini çekmen lâzımdır. Ne ki seni ahiretten alıkoyuyor; ondan elini çekeceksin.

İbrâhim Edhem Hazretleri de buyurmuş ki:

"Zühdü üç şeyde buldum:

1. (Raeytül kabre mûhışen) Baktım ki, kabir korkunç bir yer... (ve leyse maiye mûnisün) Hiç orda yanımda bir arkadaşım da yok... Yalnız başıma kalacağım. Korktum ondan, döndüm Allah'a...

2. (Raeytü tarîkan tavîlen ve leyse maiye zâdün) Baktım ki ahiret yolu çok uzak bir yoldur. Elli senelik, yüz senelik bir yol... Yanımda da bana yarar azık da yok... Döndüm Allah'a...

3. (Raeytül cebbâra kàdıyen ve leyse maiye huccetün) Cebbar olan Allah'ı kadı olarak gördüm. Benim elimde bir hüccet yok ki, kendimi kurtarayım. Onun için yine döndüm Allah'a...

Şiblî (Rh.A), --âriflerin büyüklerindendir diyor burda-- demiş ki:

--(İlâhî innî uhibbu en ehebe leke cemîa hasenâtî mea fakrî ve da'fî) "Fakirliğimle berâber yâ Rab, bütün hasenâtımı sana ben bağışlarım!.." Arif bu... "Fakirliğimle beraber, ihtiyacımla beraber bütün hasenâtımı sana ben bağışlarım. (Fekeyfe lâ tuhibbu seyyidî en tehebe lî cemîa seyyiâtî mea gınâke mevlâye annî) Sen nasıl olur da benim günahlarımı bağışlamazsın, bu kadar zenginliğinle, varlığınla beraber... Ben sana fakir ve ihtiyacımla beraber hasenâtımı bağışlıyorum da, sen her şeyden müstağnîsin; binâen aleyh, sen benim seyyiâtımı nasıl bağışlamazsın!.."

97

Buyurmuş ki:

(İzâ eradte en teste'nise billâh) "Sen Allah ile ünsiyet etmek istiyorsan, (festevhış min nefsik) nefsinden kork, nefsine yüz verme!"

Yine buyurmuş:

(Lev zuktüm halâvetel vusleh) "Vuslat tadını eğer tatmış olsaydınız; (learaftüm merâretel katîah) o zaman Allah'tan olan ayrılığın acısını anlardınız. Allahtan ayrılık ne kadar acı olduğunu anlamak için, onun vuslat tadını tatmak lâzım!.. Ondan haberiniz yoksa, anlamazsınız."

Onun için, ibadât ü taatten uzak kalmayı ayrılık sayıyor.

Süfyân-ı Sevrî de şöyle demiş:

(Süile anil ünsi billâh) "Allah ile ünsiyet nasıl olur?" diye sormuşlar. Demiş ki:

1. (En lâ teste'nise bikülli vechin sabîh) "Her güzel yüzlüden uzak olmak lâzım!.." Güzel yüz insanı cezbeder kendisine... O güzel yüzlülerin hiç birisine bakmamak lâzım; Allah'la ünsiyet istiyorsan...

2. (Ve lâ bisavtin tayyib) "Güzel seslerden de uzak olmak lâzım; eğer Allah ile ünsiyet etmek istiyorsan!.." Güzel sesler de insanlara câzıb gelir. Onun için güzel sesli hafızların başına toplananlar çok olur. Sesi güzel değilse, onun başında kimse kalmaz.

98

3. (Ve lâ bilisânin fasîh) "Gayet güze konuşması olan, fasih lisanlı kimselerden de uzak kalman lâzım!"

Yâni, "Seni dünyaya bağlayacak olan o üç şeyden uzak olman lâzım ki, Allah ile ünsiyet edebilesin!" demiş.

İbn-i Abbas RA demiş ki:

"Zühd üç harften ibarettir: Ze, He, Dal..

1. Ze'nin mânâsı, âhirete hazırlanmaktır.

2. He'nin mânâsı, dinde hidâyet yoludur.

3. Dal'ın mânâsı, Allah'a tâate devamdır." demiş.

Bir başka yerde de şöyle demiş:

"Zühd üç harften ibarettir: Ze, He, Dal..

1. Ze demek, (terküz zîneh) zinetlerin terki demektir." Zâhid, zînetleri terkeden adamdır.

2. He, (terkül hevâ) Nefsinin istediklerini terketmek, hevâsını, arzusunu terketmek demektir.

3. Dal da, (terküd dünyâ) dünyayı terketmek demektir.

99

Hâmid-i Leffâf Hazretleri'ne birisi gelmiş, "Bana bir vasiyet yap!" demiş, nasihat istemiş. O da demiş ki:

--(İc'al lidînike gılâfen) "Dinine bir kılıf yap! (kegılâfil mushaf) Mushafın kılıfları oluyor ya, eskiden keselerin içine koyuyorduk mushafları... Onun gibi bir kılıf yap demiş."

Demişler ki:

--(Mâ gılâfüd dîn?) "Dinin kılıf nedir? Hadi mushafın kılıfını anladık; dinin kılıfı nedir?"

Demiş ki:

1. (Terkül kelâm, illâ mâ lâ büdde minhu) "Sözü bırak, ancak lüzum olduğu kadar söyle, fazla söz söyleme!..

2. (Ve terküd dünyâ illâ mâ lâ büdde minhu) Sana ne kadar lâzım dünyadan; o kadarıyla meşgul ol, fazlasını bırak!..

3. (Ve terkü muhàletatin nâs illâ mâ büdde minhu) İnsanlarla da muhalâta etme, karışma insanlara; ancak ihtiyacın kadar karış!.."

Bundan sonra da demiş ki:

1. (Enne aslez zühdi el'ictinâbü anil mehàrim) "Zâhidliğin asıl kökü, haramlardan sakınmaktır." "Dünyayı terketmektir." dedi ya yukarda; "Onları bırak; asıl zâhidlik haramlardan kaçınmaktır. (kebîrihâ ve sağîrihâ) İster büyük, ister küçük bütün günahlardan sakınmaktır, kaçınmaktır."

100
101 ilâ 120. sayfalar