241 ilâ 260. sayfalar

1. (Sübhânellezî fis semâi arşuhû)

2. (Sübhânellezî fil ardı mülkühû ve kudretuhû)

3. (Sübhânellezî fil berri sebîlühû)

4. (Sübhânellezî fil hevâ rûhahû)

5. (Sübhânellezî fin nâri sultânühû)

6. (Sübhânellezî fil erhâmü ilmuhû)

7. (Sübhânellezî fil kubûru kadàuhû)

8. (Sübhânellezî refeas semâe bilâ amed)

9. (Sübhânellezî vedaal ard)

10. (Sübhânellezî lâ melcee ve lâ mencee minhü illâ ileyh)

Bunları bizim sübhânelerin içerisine karıştıralım inşaallah... Bu on tane tesbihi arafe günü bin defa kim yaparsa, onun duaları kabul olunuyormuş. Ne isterse, Cenâb-ı Hak verecek ona...

1. (Sübhânellezî fis semâi arşuhû) Arşı semâda olan Cenâb-ı Hakk'ı tesbih ederiz, noksan sıfatlardan tenzih ederiz.

261

(Müezzin amca sordu:)

--Biner defa mı söyleyeceğiz?..

--(Elfe merretin) Bin defâ!..

Kolay da değil... Ama toplu olarak söyleriz. Yüz kişi onar defa söyleriz, yine olur. Bizim hatm-i hâcegân'da okuduğumuz Kulhuvallah'lar gibi...

2. (Sübhânellezî fil ardı mülkühû ve kudretuhû) Mülkü ve kudreti yeryüzünde güzel görülüyor. Bakıyorsun, yerin altından neler çıkıyor! Mâdenler çıkıyor bugün... İşte o gazlarımız, benzinlerimiz, bilmem nelerimiz; altınlar, yakutlar hep yerin altından çıkıyor. Güzel şeyler... Allah'ın mülkü ve kudreti var orda... Bir altın, yerde otuzaltıbin senede altın oluyormuş. Altın olması öyle hemen kolaycacık olmuyor yâni...

Bu dünyanın ömrünü bulmak da müşkül... Kaç milyon sene diyorlar, kimbilir ne kadar ne zamandır... İnsanın yeryüzündeki müddeti yedibin sene olmuş oluyor, yahut altıbinbeşyüz sene... Yahudilerin tarihlerine göre; Adem AS'dan beri yedibin sene filân diyorlar onlar... Halbuki, dünyanın ne yedibin senesi, ne yetmişbin senesi, ne yediyüzbinsenesi var... Evveli bilinmeyen bir âlem...

262

3. (Sübhânellezî fil berri sebîluhû) Allah'a giden yol da yerden gidiyor. Yerde, toprağın üzerinde... Bu toprağın üzerine gelinecek ki, Allah'a gidilebilsin!.. Dünyanın yaradılışının, Adem AS'ın cennetten buraya gelişinin sebebi, kulların burdan Allah'a gidebilmelerine yol bırakmaktır.

4. (Sübhânellezî fil hevâ rûhahû)

5. (Sübhânellezî fin nâri sultânühû)

6. (Sübhânellezî fil erhâmü ilmuhû)

7. (Sübhânellezî fil kubûru kadàuhû)

8. (Sübhânellezî refeas semâe bilâ amed)

Bugün aklıma geldi de: Şimdi meselâ, Amerikalılar Ay'a gidiyorlar. Yerin câzibesi var diyorlar, Güneş'in cazibesi var diyorlar... İşte Ay nerden koptuysa kopmuş; Güneş'in cazibesi ile yerin cazibesi arasında saklanmış kalmış. Ağırlığını kimbilir kim ölçebilir, ne kadar bir ağırlığı var... Bazıları da diyorlar ki; Ay bizim Akdeniz dediğimiz denizden kopmuş gitmiş de, o çukurluk ayın çukurluğu imiş, boşluğu imiş. Allah-u a'lem bis savab...

Bu ağırlığı ile, bunun gibi kaç tane yıldız var... Hesabı da yok yâni, kaç tanesi muallakta... Onu ona bağlamış, onu ona bağlamış. Bir zincirlemedir gidiyor. Şimdi biz Güneş'i görüyoruz. Güneş hiç kalıyormuş, daha bir büyük güneşler varmış; kaç yüz senede ancak ziyası buraya gelebiliyormuş. Belki bizim Güneş de o güneşlerden mi istifade ediyor, nasıl oluyorsa... Alemler bitmez tükenmez yâni... Bunların hepsi de boşlukta duruyor. Biz şu kandili tutamayız boşlukta...

263

Yalnız papazın birisi yapmış vaktiyle... Bir odanın dört tarafına dört tane mıknatıs koymuş, aynı kuvvette... Ortaya da bir top koymuş. Dört tarafın mıknatısı onu mükemmel durduruyor boşlukta... Papaz, kendi kerameti olaraktan halka yutturmağa çalışıyormuş, "Bak, ben böyle de yaparım!" gibilerden... Sonra açıkgözün birisi bozmuş onu; pat diye yere düşmüş.

Ama, Allah-u Teâlâ'nın kudreti... Bunlar böyle bir birine bağlı olmasa, altüst olur dünya... Bak, yeryüzü kocaman; iki otomobili doğru dürüst yolda yürütemiyoruz. O ona çarpıyor, o ona çarpıyor... Semâdaki yıldızların adedini Allah'tan başka kimse bilmez. O kadar, milyonlarca yıldız... Fakat, hiç birisi birisine çarpmadan güzelce dönüyorlar. Çarpsalar berbat işimiz... Bazan söylerler: "İşte filân yıldızın gelişiyle, falan yıldızın gelişi denk geliyor; galiba çarpışacaklar?.." Halbuki, onların yolları ayrı...

İbn-i Abbâs RA'den bir tane daha okuyalım:

(Kàle rasûlüllah zâte yevmin liiblîs, aleyhil la'neh) Günlerden bir gün Peygamber SAS, İblis Aleyhil la'ne'ye demiş:

264

--(Kem ehibbâüke min ümmetî) Benim ümmetimden dostların ne kadardır?

İblis:

--(Aşeru nefer) Senin ümmetinden on kişi benim dostumdur:

1. (Evvelühüm el'imâmül câir) Zâlim hükümdarlar, zalim idareciler.

2. (Vel mütekebbir) Kibirlenenler.

3. (Vel ganiyyüllezî lâ yübâli min eyne yektesibül mâl ve fî mâ zâ yünfiku) Kazanırken, nerden kazandığına dikkat etmeyen zenginler... Helâl haram farketmeden kazanıyor ve nereye verdiğini de farketmiyor.

4. (Vel âlimüllezî saddekal emîra alâ cevrihî) Emirlerlerin koltukları altına sokulan alimler ki, "Çok güzel söylediniz efendim!.. Çok güzel yaptınız, çok iyi yaptınız..." diye emirleri tasdik ederler.

5. (Vet tâcirül hâin) Hain tüccarlar.

6. (Vel muhtekir) Malları saklayan muhtekirler.

7. (Vez zânî) Zinâ ediciler.

8. (Ve âkilür ribâ) Faiz yiyenler.

9. (Vel bahîlüllezî lâ yübâlî min eyne yecmeul mâl) Malı nerden topladığına dikkat etmeyen bahil.

265

10. (Ve şâribül hamr, müdminün aleyhâ) Şaraba devam eden.

Dostlarıymış bunlar şeytanın...

Sonra Efendimiz sormuş ki:

--Düşmanların ne kadar?..

--(Işrûn) Yirmi tane düşmanım var:

1. (Evvelühüm ente yâ muhammed) Birincisi sensin yâ Muhammed!.. (Fe innî übğıduke) En çok buğzettiğim sensin...

2. (Vel âlimül amilü bil ilmi) "İlmiyle amel eden alimdir." demiş. Onun için, onları tuzağa düşürmeğe çok çalışır.

3. (Ve hâmilil kur'ân) Üçüncüsü hafızlardır. (İzâ amile bimâ fîhî) Kur'an ile âmil oluyorsa, o hafız da benim düşmanımdır.

4. (Vel müezzinü lillâh, fî hamsi salevâtin) Beş vakit ezan okuyan müezzinlerdir benim düşmanım...

5. (Ve muhibbül fukarâi vel mesâkîn vel yetâmâ) Fukara ve miskinleri ve yetimleri sevenler de benim düşmanımdır.

Nasib olursa yarın fukara kitabını okuyalım da; fukara deyince bu bizim fukaralar değil... Kendilerini Allah'a vermiş, dünyaya iltifat etmeyen mutasavvufîn tabakası... Yalnız işleri Allah ile, muhabbet-i ilâhiyye onların kalblerinde çok kuvvetli... Dünyanın bu kadar nimetlerine iltifat etmiyor, yalnız Allah'a hasretmiş vakitlerini... Tabiatıyla onlar kıymetli insanlar...

266

6. (Ve zû kalbin rahîmin) Kalbi merhametlileri de sevmem; düşmanımdır onlar...

7. (Vel mütevâdıu lilhak) Hak için tevhazu edenleri de sevemem!

8. (Veş şâbbün neşee fî tâatillâhi teâlâ) Genç ama, Allah-u Teâlâ'nın tâatinde dâim; onları da sevmem, düşmanımdır onlar da...

9. (Ve âkilül halâl) Yerken helâlinden yiyenleri de sevmem!

Demin okudum da çok tuhafıma gitti. İmam-ı Gazâlî demiş ki:

"--Bu devirde --bundan 650 sene evvel-- benden başka helâl yiyen yok!.."

"--Nasıl olur?.." demişler.

"--On gündür açım, ölüm derecesine geldim; şimdi yemek bana helâldir." demiş. "Ölecek bir insana, sıkıntıya düşülünce cevâz veriliyor ya ölümden kurtulmak için... Binâen aleyh o dereceye geldim de, şimdi yediğim artık helâldir." demiş.

Helâlliği de bu şekilde olmuş yâni... Allah muhafaza etsin, hakîkaten çok zor şey... Dünyaya daldı mıydı insan; tabii fısk da başlıyor, hak hukuka da riayet edilmiyor.

Bir gün İstanbul'a gelmiştim. Bir şey alacak oldum Mahmutpaşa'dan... --Ama hatırımda yok ne alacağım...-- "Kaç para?" dedim; çok bir fiat söyledi bana... Meselâ yüz lira dedi farzedelim. Ben de elli lira verdim o adama; yarısını verdim yâni... Böyle olduklarını biliyordum da... Herif benimle alay etti. Ben bıraktım, giderken, "Gel gel!" dedi, verdi onu bana... Benim yarı fiat verdiğim malı, zarar ederim filân diye yemin ediyordu evvelâ; sonra verdi. Halbuki yine kimbilir yarı yarıya kazanmıştır ondan... Adam kandırmak için yektâ oluyor bu esnaf... Kıymetini de bilmezsen malın, fenâ... E şimdi helâl olur mu ona o?..

267

10. (Veş şâbbân, elmütehâbbâni fillâh) "İki genç, Allah için seviyorlar birbirlerini...

11. (Vel harîs, ales salâh f`î cemâah) Cemaate devame haris olan namazcı... O da benim düşmanım, onu da caydırmak için çalışırım.

12. (Vellezî yusallî billeyli ven nâsü niyâmün) İnsanlar uyurken gece kalkıp da namaz kılanları sevmem!

13. (Vellezî yümsikü nefsehû anil haram) Kendisini haramdan alıkoyanları sevmem!

14. (Vellezî yensahu ve fî rivâyeti yed'û lil ihvâni ve leyse fî kalbihî şey'ün) Kardeşlerine nasihat eden, onları kardeşliğe davet eden ve onlara güzel şeyler söyleyen, ıslah-ı beyn etmeğe çalışan kimseler... Telkinde de bir dünyevî maksadları yok, Allah için söylüyorlar.

15. (Vellezî yekûnü ebeden alâ vudin) Dâimâ abdestli duruyor. Bozuldu muydu hemen gidiyor, bir abdest alıyor."

Su olmasa bile, susuz yerlerde teyemmümle de mümkün... Efendimiz SAS abdestsiz gezmemiş. Suyun olmadığı zamanlarda teyemmüm de etmişler. Bize de düşen abdestli olmak, su bulamazsa teyemmüm etmek...

16. (Ve sahiyyün) "Cömertleri sevmem!

268

17. (Ve hasenül hulk) Birisi de ahlâk-ı hasene sahibi insanları sevmem!

18. (Vel musaddiku rabbehû bimâ daminallahu lehû) Allah'ı tasdik edenleri sevmem, Allah'ın rızıklara kâfî olduğuna inananlara kızarım!

19. (Vel muhsinü ilâ mestûrâtil erâmil) Mestûre hanımlara, dullara ihsan edenleri sevmem!"

Mestûre hanımlara bakılmazsa, o da zarûrette kalır; gider fabrikalarda çalışmağa, şurda burda iffeti kaybolur. Onun için mestûre hanımlara, onların ihtiyaçlarına yetişecek şekilde yardımda bulunmak, şeytanın da işine gelmiyor.

20. (Vel müstaiddü lilmevt) "Ölüme hazırlananları sevmem!" diyor.

Yeter bu kadar değil mi?.. Yarın da var daha... Allah cümlemizi affetsin... Şeytanın yolunda değil de Allah'ın yolunda, Allah'ın râzı olduğu kullardan olmayı Cenâb-ı Hak cümlemize nasib etsin...

El-Fâtiha!..

29 Ramazan 1394 / Ekim 1974

269

18. DERS

Elhamdü lillâhi rabbil alemîn... Ves salâtü ves selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn...

Mefhari mevcûdât muhammed mustafâ râ salevât!..

............

Seyyidüs sâdât muhammed mustafâ râ salevât!..

............

Habîbi hüdâ muhammed mustafâ râ salevât!..

............

Dünkü dersimizde okumuştuk; şeytan aleyhillânenin on tane sevdiği, yirmi tane de sevmediği varmış. Bugünkü dersimizde, Vehb ibn-i Münebbih Hazretleri'nin nasihatını okuyoruz:

Tevrat'ta yazılıdır ki:

1. (Men tezevvede fid dünyâ sàra yevmül kıyâmeti habîballah) Her kim dünyada ahiret için kazanır, onun için hazırlıklar yaparsa; kıyâmet gününde Allah-u Teâlâ'nın dostu olur. Allah-u Teâlâ'nın dostu olmak için, dünyada rızâ-i ilhahiyyeyi kazanacak ibâdât ü tâati yapmak lâzım!..

2. (Ve men terekel gadabe sàra fî civârillâh) Her kim gadabını, kızgınlığını terkederse, yenerse; o da Cenâb-ı Hakk'ın civârında olur, cennette onun misafiri olur.

3. (Ve men tereke hubbel ayşi fid dünyâ) Her kim dünyada rahat yaşamayı, güzel yaşamayı terkederse; (sâra yevmel kıyâmeti âminen min azâbillâh) kıyâmet gününde Allah-u Teâlâ'nın azabından emin olur."

270

Ama zor şey... Kim güzel yaşama sevgisini terkederse... Allah affetsin kusurlarımızı... Cennet gibi memlekette, cennette yaşar gibi yaşıyoruz elhamdü lillâh... Bugünkü şehir halklarının hayatları cennet gibi adetâ... Ozuafâ başka; ihtiyacını, iâşesini temin edemeyenlerin hali başka...

4. (Ve men terekel hasede) Her kim hasedi terkederse, (sàra yevmel kıyâmeti mahmûden alâ ruûsil halâikı) herkesin gözünde mahmud olaraktan ilân olunur.

Hased, İblis aleyhillânenin, Adem AS'ın gününden itibaren gelen bir dert... Bizden evvelki ümmetlerin başına gelen bütün felâketler, hep hasedden gelmiştir. Bu da onlardan miras kalaraktan bize de geçmiştir. Bizde de hased mevcuttur. Kim bu hasedi terkedebilirse, Cenâb-ı Hakk'ın indinde mahmûd olaraktan ilân olunacaktır.

5. (Ve men tereke hubber riyâseti) Reis olmak sevdasını her kim terkedebilirse; (sàra yevmel kıyâmeti azîzen indel melikil cebbâr) ind-i ilâhîde aziz olur, izzet sahibi olur.

Hubbür riyâset, dertlerin en büyüğüdür. Herkesin içinde bu riyâset sevgisinden bir nebzecik vardır. Kendisi büyüdükçe, o riyâset sevgisi de büyür onunla beraber... Ondan sonra tâ reisicumhurluğa kadar göz diker. Şu başvekil ben olsam, şu reisicumhur ben olsam diyerekten içerisi hep ister.

271

Dairede müdür olmak ister, mahallede muhtar olmak ister, kazada kaymakam olmak ister... Memlekette vâli olmak ister... Bu ileriye doğru gider.

6. (Ve men terekel fudle fid dünyâ) Fazla şeyleri dünyada terkeden insan; (sàra nâimen fil ebrâr) ebrar denilen o büyük insanların arasında nimetlenir.

7. (Ve men terekel husûmete fid dünyâ) Dünyada husûmeti terkeden insan; (sàra yevmel kıyâmeti minel fâizîn) kıyamet gününde fevze erişenlerden olur.

8. (Ve men terekel buhli fid dünyâ) Her kim dünyada sıkılığı terkederse, (sàra mezkûrün inde reûsil halâikı) insanlar arasında güzel bir nam ile anılır.

9. (Ve men tereker râhate fid dünyâ) Her kim dünyada rahatı terkederse; (sàra yevmel kıyâmeti mesrûren) kıyâmet gününde mesrurlar arasında olur.

10. (Ve men terekel harâme fid dünyâ, sàra yevmel kıyâmeti fî civâril enbiyâ') Her kim dünyada iken haramları terkedebiliyorsa; o kıyamet gününde enbiyâların arasında olur, onlarla beraber olur.

11. (Ve men tereken nazara fil harâmi fid dünyâ, efrahallàhu ayneyhü yevmel kıyâmeti fil cenneh) Kim haramlara bakmaktan gözünü alıkorsa; Allah-u Teâlâ da onun gözünü cennette sürurlandırır ve ferahlandırır.

272

12. (Ve men terekel gınâ fid dünyâ vahtâral fakra beasehullàhu teâlâ yevmel kıyâmeh, meal veliyyîne ven nebiyyîn) Her kim zenginliği terkedip de fakirliği ihtiyar ederse; Allah-u Teâlâ da onu kıyamet gününde nebîlerle ve velîlerle beraber haşreder.

13. (Ve men kàme bihavâicin nâsi fid dünyâ) Kim dünyada iken insanların hâcetlerini yapmağa çalışırsa; (kadallàhu teâlâ havâicehû fid dünyâ vel âhireh) Allah da onun dünya ve ahiret hâcetlerini giderir.

14. (Ve men erâde en yekûne fî kabrihî mûnisün felyekum fî zulumetil leyli vel yusal) Her kim kabrinde kendisine dost ararsa; geceleyin karanlıkta uyumasın, kalksın namaz kılsın! Gece namazları kabrinde ona mûnis olur, yardımcı, arkadaş olur.

15. (Ve men erâde en yekûne fî zılli arşir rahmân) Her kim Rahman'ın arşı altındaki gölgelikte olmak isterse; (fel yekün zâhiden) o da zâhid olsun, dünyaya iltifat etmesin!..

16. (Ve men erâde en yekûne hisâbehû yesîran) Her kim hesabının kolay olmasını isterse, hafif olmasını isterse; (felyekün nâsıhan linefsihî ve ihvânihî) kendi nefsine ve kardeşlerine nasihat etsin!..

273

17. (Ve men erâde en yekûnel melâiketü zâirîn) Kim meleklerin kendisini ziyaret etmesini isterse; (felyekün verian) şübûhattan, şübheli şeylerden kaçınsın!..

18. (Ve men erâde en yesküne fî buhbûhatil cenneh) Her kim cennetin göbeğinde, ortasında oturmak isterse; (felyekün zâkirallàhi bil leyli ven nehâr) gece gündüz Allah'ı zikretsin!..

19. (Ve men erâde en yedhulel cennete bigayri hisâb) Her kim cennete hesapsızca girmek isterse; (felyetüb ilallahi tevbeten nasûhâ) tevbe-i nasûh ile Cenâb-ı Hakk'a tevbe etsin... Tevbe-i nasûh mâlum ya, bir daha yapmamak üzere tevbe etmek... Helâlleşmek... Nedâmetle, pişmanlıkla beraber...

20. (Ve men erâde en yekûne ganiyyen felyekün râdıyen bimâ kasemallàhu teâlâ) Her kim zengin olmak isterse, Allah-u Teâlâ'nın ona verdiğine râzı olsun!..

21. (Ve men erâde en yekûne meallah, felyekün hàşian) Her kim Allah'la olmak isterse, Allah'tan korkanlardan olsun!..

Allah bizimle beraberdir. Bizim de onunla beraber olmamız lâzım!.. Fakat hep, nasihatların icabı sözler... Yoksa, bunların hepsi büyük büyük derslerdir. Allah hepimize insaflar versin...

274

22. (Ve men erâde en yekûne hakîmen) Her kim hikmet sahibi olmak isterse; (felyekün âlimen) alim olsun! İlim olmayınca hikmet olmaz.

23. (Ve men erâde en yekûne sâlimen minen nâs) İnsanların arasında sâlim olmak istiyorsa; kimse bana elleşmesin, rahat olayım, selâmette olayım diyorsa bir insan; (felâ yezkürü ehaden illâ bihayrin) hiç kimseyi anmasın, ancak hayırla ansın!

24. (Velya'tebir fîhâ min eyyi şeyin huliktü) Kendisinin neden halk olduğundan ibret alsın!.. Bir su parçasından nasıl oldu?.. (ve limâzâ huliktü) Niçin yaratıldığını da düşünsün!.. Onun için başkalarına hep hayır elli olsun.

25. (Ve men erâdeş şerefe fid dünyâ vel âhireh) Her kim dünyanın ve ahiretin şereflerine nâil olmak istiyorsa; (felyahteril âhirete aled dünyâ) dünya üzerine ahireti tercih etsin! Her işinde ahireti önde tutsun, ona ihtimam göstersin!..

Ne güzel dersler bunlar!..

26. (Ve men erâdel firdevse ven naîm ellezî lâ yefnâ) Her kim Firdevs cennetine girmek isterse, ordaki nimetlere nail olmak isterse; (lâ yudîu umrehû fî fesâdid dünyâ) dünyanın fesadlarına sokulup da, bu ömrü zâyi etmesin!..

275

27. (Ve men erâdel cennete fid dünyâ vel âhireh) Her kim dünyada ve ahirette cenneti murad ediyorsa; (fealeyhi bis sehàveh) cömertliğe devam etsin!.. Korkmasın, bitmez; verdikçe artar. (liennes sahîy, karîbün ilel cenneh ve baîdün minen nâr) Çünkü, sahiy cennete yakındır, cehennemden de uzaktır.

28. (Ve men erâde en yünevvere kalbehû bin nûrit tâmmi) Her kim kalbinin tam nur ile nurlanmasını isterse, murad ediyorsa; (fealeyhi bittefekküri vel i'tibâr) ona da tefekkür lâzım! Düşünsün, tefekkür etsin dâimâ...

O sudan nasıl oldu da halkolduk?.. O sudan neler oluyor bugün?.. Bunlar hep düşünülecek ince şeyler... Su nasıl oluyor da insanın içerisinde bir insan haline geliyor?.. Allah'ın kudreti hepsi...

29. (Ve men erâde en yekûne lehû bedenün sàbir, ve lisânün zâkir, ve kalbün hàşi') Her kim sabırlı bir beden, Allah'ı zikreden bir dil, Allah'tan korkan bir kalb murad ediyorsa; (fealeyhi bikesretil istiğfari lil mü'minîne vel mü'minât, vel müslimîne vel müslimât) o mü'minîn ve mü'minât, müslimîn ve müslimât için istiğfara devam etsin!..

276

Estağfirullah... Estağfirullah...

Estağfirullàhel azîm elkerîm ellezî lâ ilâhe illâ hû, elhayyel kayyûm, ve netûbü ileyh... Ve nes'elühüt tevbete vel mağfirete vel hidâyete lenâ innehû hüvet tevvâbür rahîm... Tevbete abdin zâlimin linefsihî, lâ yemlikü linefsihî mevten ve lâ hayâten ve lâ nüşûrâ...

Allàhümme innâ nes'elükel afve vel âfiyeh, fid dînî ved dünyâ vel âhireh... Teveffenâ müslimîn, ve elhıknâ bis sâlihîn...

Sübhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yesıfûn... Ve selâmün alel mürselîn... Vel hamdü lillâhi rabbil âlemîne tekabbel minnâ, veşfi merdànâ, verham mevtânâ, vağfir zünûbenâ, vestur uyûbenâ, vekşif humûmenâ, ferric kurûbenâ. ve sellim bilâdenâ minel âfât, vel ahât, vel ukbât... Bi saltanati lâ ilâhe illallah, muhammedür rasûlüllah... Fî külli lemhatin ve nefesin adade mâ vesiahû ilmullàh...

Ve sallallahu alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn... Vel hamdü lillâhi rabbil âlemînel fâtiha!..

30 Ramazan 1394 / Ekim 1974

Fakirlikten bahsedecektik, onu getirmeyi unutmuşum. Fakat, getirmediğimizin de bir hikmeti olmuş. Orda bir büyüğe soruyorlar:

277

--Fakirlikten biraz bahseder misiniz?

Adamcağız dışarıya gidiyor, bir müddet sonra geliyor, konuşuyor.

"--Neden biraz önce konuşmadın da, şimdi konuşuyorsun?" diyorlar.

"--Demin yanımda dört dirhem para vardı. Onunla beraber böyle fakirlikten bahsetmem doğru olmazdı. Gittim, onu dağıttım geldim de şimdi konuşmak hakkım var! " diyor.

Allah hepimizi affetsin... Fakirler Allah'ın dostudur, Allah'ın velîleridir. İhtiyaçlarını dâimâ Allah'a arzeden insanlar, kendilerinde hiç bir varlık görmeyen insanlar... Kendilerinde hiç bir varlık görmeyip, Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri'ne arz-ı ubûdiyyet eden insanlar...

Cenâb-ı Hak İsâ AS'a demiş: birisi onbin dirhem vermiş. Adama çıkışmış, Benim fakirlikten koğulmamı mı istiyorsun?" demiş.

Üç gün sonra ben açım deyince, büyüklerden birisi bir sayha vurmuş.

O kitap güzel bir kitaptı ama, onu okumadık.

278