• /
  • Kütüphane
  • /
  • Tebliğ ve İrşad Çalışmaları
  • /
  • 1 ilâ 20. sayfalar

ÖNSÖZ

Bir hadis-i şerifte, "İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır." buyuruluyor. Bu hadis-i şerifi, "İnsanlara faydalı olmak çeşitli şekillerde olabilir: Karnını doyurabilirsiniz, ağrısını dindirebilirsiniz, üstünü giydirebilirsiniz; geçimini temin edebilirsiniz, iş güç sahibi yapabilirsiniz... vs. Fakat asıl fayda onun hidâyetine vesile olmak, onu cehennemden kurtarıp cennete girdirecek bir yola sokmaktır." diye izah etmişlerdi Mehmed Zâhid Kotku Hocaefendimiz...

Bunun için, ilk insan Hazret-i Adem AS'dan beri her topluluğa, her bölgeye peygamberler gönderildiği Kur'an-ı Kerim'de bildiriliyor. Bu peygamberler Allah'ı, Allah'ın emirlerini, iyilik ve kötülüğün ne olduğunu insanlara bildirmişler, dünya ve ahiret saadetinin yollarını göstermişlerdir. Fakat, Peygamber SAS Efendimiz son peygamber olduğu için, ondan sonraki dönemde bu vazife gerçek din alimleri, mürşid-i kâmiller önderliğinde yapılagelmiş ve yapılıyor.

Bu münâsebetle Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan Hocaefendi'nin sınır tanımayan, kıtaları aşan yoğun bir tebliğ ve irşad çalışması içinde olduğunu görüyoruz. İşte elinizdeki kitap, Hocaefendi'nin 1995 yılı içinde muhtelif yerlerde/ülkelerde çeşitli programlarda yapmış olduğu konuşmalardan oluşuyor.

2

Konuşmalarda, önce tebliğ ve irşad çalışmalarının önemi üzerinde duruluyor, tarihimizden ve günümüzden örnekler verilerek ne gibi çalışmalar yapılabileceği anlatılıyor.

Daha sonra, ilim öğrenmenin ve eğitimin önemi üzerinde duruluyor. Bunun için, organize çalışmalar yapmak ve müesseseler kurmak gerektiği ifade ediliyor. Kötülüğü engellemek ve Allah'ın dinini yaymak için gayret göstermenin bir görev olduğu anlatılıyor. Peygamber SAS Efendimiz'den ve geçmiş peygamberlerin mücadelesinden örnekler veriliyor. Geçmişte ve günümüzde İslâm düşmanlarının müslümanlar aleyhindeki faaliyetlerine dikkat çekiliyor.

Eserin sonunda, ümmet olarak üzerimizde büyük bir sorumluluk olduğu, bütün dünyaya yönelik çok yönlü çalışmalar yapmamız gerektiği vurgulanıyor.

Kitabı hazırlarken konuşma kasetlerinin temininde yardımcı olan kardeşlerimize, özellikle Almanya'dan Rahmi Ünal ve A. B. D.'den Osman Gürdal beylere teşekkür ediyoruz. Bu çalışmamızın okuyucuya pek çok şeyler kazandıracağını, Allah'ın dinine hizmet yolunda şevk ve gayretini arttıracağını ümid ediyoruz.

Dr. Metin ERKAYA

Sincan, Mart 1996

3

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

(TERCEME-İ HAL)

1938 yılında Çanakkale'de doğdu. Babası Halil Necati Efendi, annesi Şâdiye Hanım'dır. Anne ve baba tarafından soyu, Buhara'dan Çanakkale'ye göç etmiş seyyidlere dayanır. Küçük yaşta iken ailesi İstanbul'a taşındı. 1950'de İstanbul Vezneciler İlkokulu'nu, 1956'da Vefa Lisesi'ni bitirdi. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Filolojisi Bölümü'ne girdi. Arap Dili ve Edebiyatı, İran Dili ve Edebiyatı, Ortaçağ Tarihi ile Türk-İslâm Sanatı sertifikalarını alarak, 1960 yılında Edebiyat Fakültesi'nden mezun oldu.

Aynı yıl Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi'nde açılan asistanlık imtihanını kazanarak, Klasik-Dinî Türkçe Metinler Kürsüsü'ne asistan olarak girdi. Fakülte yayın komisyonunda iki yıl sekreterlik yaptı. 1965 yılında, XV. Yüzyıl şairlerinden olan Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri konusunda doktora tezi vererek ilâhiyat doktoru ünvanını aldı. 1967-1968 yıllarında Ankara Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık Özel Yüksek Okulu'nda Türkçe ve Hümaniter Bilgiler dersini tedris etti.

4

1973 yılında ise, "Hacı Bektaş-ı Velî, Makàlât" adlı doçentlik tezi ile doçent ünvanını aldı ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Türk-İslâm Edebiyatı Kürsüsü'ne öğretim üyesi olarak tayin edildi. 1977-1980 yıllarında Sakarya Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi'nde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verdi. 1982 yılında profesör oldu. Sosyal ve kültürel faaliyetlere daha fazla zaman ayırabilmek düşüncesiyle, 1987 yılında emekliliğini isteyerek üniversiteden ayrıldı.

İlk dînî eğitimini ailesinde gördü. Genç yaşta vefat eden annesi, zikir ehli bir hanımdı. Babası Necâti Efendi; Çırpılarlı Hacı Ali Efendi, Serezli Hasîb Efendi, Kazanlı Abdül'aziz Efendi, Mehmed Zâhid Kotku Efendi gibi âlim ve fâzıl şeyh efendilerin sohbetinde ve hizmetinde bulunmuş, hal ehli bir kimsedir. Mehmed Zahid Kotku Efendi'nin yakın dostlarındandı. Bu münasebetle, küçük yaşta hocaefendilerin meclislerine devam etti, onların maddî ve manevî ilgilerine mazhar oldu.

Mehmed Zâhid Kotku Efendi'nin bizzat elinden tutarak kürsüye oturtması ile İskenderpaşa Camii'nde hadis derslerine başladı (1977). Yine onun arzusu üzerine, 13 Kasım 1980 günü vefatından sonra, cemaatin eğitimiyle ve her türlü meselesiyle ilgilenme, tebliğ ve irşad görevini üstlendi.

5

Tasavvufî nisbeti; hocası vasıtasıyla Nakşibendî Tarikatı'nın, Hàlidiyye kolunun, Gümüşhâneviyye şubesidir. Ayrıca Kàdiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye, Çeştiyye, Mevleviyye, Halvetiyye ve Bayrâmiyye tarikatlarından da irşada me'zundur.

Onun döneminde hadis derslerine ilgi daha da arttı. Cemaat yer bulamadığı için camiye ilâveler yapıldı; ders dinlenilecek yerler beş-altı kat genişletildi. Ayrıca Ankara, İzmir, Bursa, Sapanca, İzmit ve Eskişehir'de mutad hadis dersleri başlatıldı.

Mehmed Zahid Kotku Efendi'nin emri üzerine kurduğu "Hakyol Vakfı"nın çalışmalarıyla bizzat ilgilendi, muhtelif yerlerde şubeler açtırdı. Eğitim ve yardımlaşma faaliyetini yaygınlaştırmak için çalışmalar yaptı. Sanat ve kültürle ilgili çalışmalar yapmak üzere "İlim, Kültür ve Sanat Vakfı"nı, sağlık hizmetleri için "Sağlık Vakfı"nı kurdurdu. Hanımların eğitimiyle ilgili olarak "Hanım Dernekleri"nin; çevre ile ilgili çalışmalar yapmak üzere "İlim, Ahlâk, Kültür ve Çevre Dernekleri"nin kurulmasını ve yaygınlaştırılmasını teşvik etti. Bu çalışmalarla toplumun güzel amaçlar için bir araya gelmesini, organize olmasını sağlamaya çalıştı.

6

Vakıflara ait, harabe haline gelmiş birtakım ecdad yadigârı eserlerin tamir ve tecdidiyle ilgilendi; onların gayesine uygun olarak tekrar faaliyete geçmesini temin etti: Ahmed Kâmil Tekkesi, Selâmi Mustafa Efendi Tekkesi, Şeyh Murad Efendi Dergâhı, Şadiye Hatun Şifâ Külliyesi... gibi.

Eğitimin yaygınlaştırılması için basın ve yayın çalışmalarıyla ilgilendi. 1983 eylülünde İslâm dergisi, 1985 nisanında Kadın ve Aile ve İlim ve Sanat dergisi yayınlanmaya başladı. Daha sonra Gülçocuk dergisi çıkartıldı. Sağlık ve bilimle ilgili konularda ise Panzehir dergisi yayınlandı. Halen Vefa Yayıncılık adına yayınlanan bu dergilerle yakından ilgilenmekte ve makaleler yazmaktadır.

Kitap yayıncılığı için Sehâ Neşriyat'ı kurdu; çeşitli dinî, edebî, tarihî, kültürel eserler neşredildi. Yayıncılığın geliştirilmesi, haftalık ve günlük yayınlara geçilebilmesi için çalışmalar başlattı. Onun gayretleriyle bir matbaa tesis edildi (Ahsen), dizgi tesisleri kuruldu (Dehâ).

Sesli ve görüntülü yayıncılık alanında hizmet etmek, millî ve mânevî değerlerimize uygun yayınlar yapmak üzere, Ak-Radyo (AKRA) adı altında bir müessesenin kurulmasına öncülük etti (1992). Halen İstanbul, Ankara, İzmir ve Konya'dan radyo yayınları yapılmakta; bu yayınlar Türkiye'nin her yerinden, Orta Asya'dan ve Avrupa'dan dinlenebilmektedir. Ak-Televizyon adı altında Marmara Bölgesine yönelik bölgesel televizyon yayını başlatılmıştır.

7

Kaliteli bir eğitimi temin etmek amacıyla, özel eğitim kurumlarının kurulmasını teşvik etti. Çeşitli illerde ilkokul öncesi, ilkokul ve orta öğrenime yönelik eğitim tesisleri kurdurdu.

Halka güvenilir bir sağlık hizmeti verilmesi için poliklinikler ve hastaneler açılmasını teşvik etti. Buna bağlı olarak başta İstanbul olmak üzere bir çok ilde sağlık kuruluşları hizmete açıldı.

Yurtdışındaki müslümanlarla diyaloğu sağlamak, ziyaretleri kolaylaştırmak amacıyla İskenderpaşa Turizm (İSPA) adı altında bir seyahat acentası kurulmasına öncülük etti. Bu şirket yardımıyla hac ve umre programları, çeşitli yurt içi ve yurt dışı geziler; aile ve eğitim kampları düzenlenmektedir.

İlmî seviyesi yüksek hocalar yetiştirmek amacıyla İstanbul'da, Ankara'da, Konya'da ve Bursa'da hadis ve fıkıh enstitüleri açtırdı. Buralarda ilâhiyat fakültelerinde okuyan veya mezun olan kimselere, özel hocalardan Arapça, hadis, tefsir ve fıkıh dersleri verdirilmesini temin etti.

Sohbet ve vaazlarına yurt içinde ve yurt dışında büyük ilgi gösterilmesi ve çeşitli yerlere davet edilmesi, onun çok seyahat etmesine neden oldu. Avrupa'da, Kuzey Amerika'da, Afrika'da, Orta Asya'da ve Avustralya'da pek çok ziyaretler, vaazlar, sohbetler yaptı; eğitim programlarına katıldı.

8

Her yıl hac ve umre dolayısıyla değişik ülkelerden gelen müslümanlarla görüştü, diyalog kurdu. Hakkı ve hayrı, iyiyi ve güzeli tebliğ etme yönünde şumüllü ve verimli çalışmalar yapmaktan bir an bile geri kalmadı. Çevresini de daima bu tür çalışmalara teşvik etti.

Doğu dillerinden Arapça ve Farsça'yı, batı dillerinden Almanca ve İngilizce'yi bilmekte; yurt içinde ve yurt dışında çok yönlü sosyal faaliyetlerini, tebliğ ve irşad çalışmalarını el'an devam ettirmektedir.

Yayınlanmış Eserleri:

01. Matbaacı İbrâhîm-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiye

02. Hacı Bektâş-ı Velî, Makàlât

03. Gayemiz

04. İslâm Çağrısı

05. Yeni Ufuklar

06. Çocuklarla Başbaşa

07. Başarının Prensipleri

08. Türk Dili ve Kültürü

09. İslâm'da Nefis Terbiyesi ve Tasavvufa Giriş

9

10. Avustralya Sohbetleri 1, 2, 3, 4

11. Yeni Dönemde Yeni Görevler

12. Haccın Fazîletleri ve İncelikleri

13. Zaferin Yolu ve Şartları

14. İslâm, Sevgi ve Tasavvuf

15. Sosyal Çalışmalarda Organizasyon ve Başarı

16. Güncel Meseleler 1, 2

17. Hazret-i Ali Efendimiz'den Vecîzeler

18. Hacı Bektâş-ı Velî

19. Yunus Emre ve Tasavvuf

20. Başarı Yolunda Sevginin Gücü

21. İslâmî Çalışma ve Hizmetlerde Metod

10

22. Sosyal Hizmetlerde Hanımlar

23. Ramazan ve Takvâ Eğitimi

24. Tebliğ ve İrşad Çalışmaları

25. İslâm, Tasavvuf ve Hayat

26. Haydi Hizmete!..

27. İslâm'da Eğitimin İncelikleri (Avustralya Sohbetleri-5)

28. Tasavvuf Yolu Nedir?

29. İmanın ve İslâm'ın Korunması (Avrupa Sohbetleri-1)

30. Allah'ın Gazabı ve Rızası (Cuma Sohbetleri-1)

31. Mi'rac Gecesi

11

TEBLİĞ VE İRŞAD GÖREVİ

Aziz ve muhterem kardeşlerim!..

Allah'ın selâm, rahmeti, bereketi, dünyada ahirette üzerinize olsun... Bize bu günü sağlayan, lütfeden Rabbimize sonsuz hamd ü senâlar ederim.

Biliyorsunuz Rabbimiz, biz insanoğullarını hiç bir zaman irşadsız bırakmamıştır. İnsanoğlunun ceddi olan Hazret-i Adem, aynı zamanda ilk peygamberdir. Binâen aleyh, Allah'ın yolunu insanlara gösterme vazifesi ilk insanla beraber başlamış oluyor ve çağlar boyunca her diyarda, her ülkede, her karyede mutlaka bir peygamberin; Allah'ı, Allah'ın bilgisini, emirlerini, yasaklarını, ma'rifetullahı insanlara tanıtan mübarek kulların, görevlilerin gönderildiğini kitabımız bize bildiriyor:

(Ve in min ümmetin illâ halâ fîhâ nezîr.) gibi ayet-i kerimelerle... Ve nihayet zaman, çağlar, Peygamber Efendimiz'e getiriyor olayı...

Peygamber SAS, seyyidil evvelîn vel ahirîn, eşrefül mürselîn; bütün peygamberlerin rütbece en üstünü, Allah'ın habîbi... Vazifelendiği andan itibaren, Allah'ın emirlerini insanlara tebliğ için çok güzel gayretler göstermiş. Bizim için çok önemli olan, ibretli olan bir sıkı tebliğ çalışması, irşad çalışması göstermiş. Kâbe'yi ziyarete gelen, panayır münasebetiyle Mekke'ye gelen bütün heyetlere, kabilelere İslâm'ı anlatmış. Kendisi Taif şehri gibi bazı şehirlere İslâm'ı öğretmek, anlatmak için sefer eylemiş. Çeşitli sıkıntılarla karşılaşmış.

12

Nihâyet o güzel çalışmalarının, fedâkâr ve örnek çalışmalarının sonucu olarak, İslâm kuvvetlendiği zaman, küfür artık bir daha Arap Yarımadası'na giremeyecek şekilde şeytanın ondan ümidini kestiği zaman; İslâm Arap Yarımadası'na sağlam bir şekilde yerleştikten sonra da çağının bütün imkânlarını kullanarak çevredeki büyük devletlere; Mısır'a, Bizans'a Sâsânî İmparatorluğunun başşehrine, Bahreyn'e, Habeşiştan'a elçiler göndermiş ve İslâm'ı anlatmıştır.

Çünkü, İslâm en güzel nizamdır. İnsanoğlu için dünyada mutlu olmanın ve ahirette ebedî saadete ermenin reçetesidir, yollarını gösteren bir nizamdır. Rahmeti bol olan Rabbimiz, kulların iki cihanda saadete ermeleri için, dâimâ İslâm'ı onlara tebliğ etmiştir. Onları İslâm'a çağırmıştır. Selâmete ermeleri için, onlara kitaplar indirmiş, peygamberler göndermiştir.

Peygamber SAS bu güzel nizamı, bu güzel hayat sistemini, Allah'ın rızasına uygun yaşama sistemini hakkıyla anlatmış ve etrafındaki o asr-ı saâdetin mümtaz insanları, sahâbe-i kirâm, Peygamber Efendimiz'in arkadaşları olan o mübarek nesiller, İslâm'ı en güzel şekilde anladıktan sonra, hadis-i şerifleri rivayet ederek; Peygamber SAS Efendimiz'in emirlerini, tavsiyelerini, Kur'an-ı Kerim'in ahkâmını; Kur'an-ı Kerim'in bizzat kendisini, ayetlerini, fıkhı cihana yaymışlardır. Coğrafyayı zorlamışlar, okyanuslara ulaşmışlar ve kıtaları geçmişlerdir. İslâm, doğuşundan kısa bir zaman sonra yeryüzündeki bir çok yere kuvvetli bir şekilde ulaşmıştır.

13

İşte Peygamber SAS Efendimiz'in hayatının örnek davranışı olan bu irşad, tebliğ ve insanları iki cihanda mutluluğa erdirmek için olağanüstü gayret göstermek; Peygamber SAS Efendimiz'den sonra, ümmetin varisleri olan muhakkık alimler ve mürşid-i kâmiller vasıtasıyla devam etmiştir. Peygamber SAS Efendimiz'in irşad ve tebliğ vazifesini onlar devam ettirmişlerdir. İnsanlara İslam'ın güzelliklerini onlar anlatmışlardır. O güzelliklere onlar kavuşturmuşlardır.

Bizim kendi kültürümüz içinde Orta Asya'da muhteşem bir hadis kültürü, din kültürü, muazzam alimler yetiştiren bir ortam meydana gelmiştir. O ortamın içinden ihlâs yolu olan, ihsân yolu olan, ma'rifetullah ve irfan yolu olan tasavvuf, çok kuvvetli bir şekilde, mürşid-i kâmillerin halifelerini cihanın muhtelif yerlerine göndermeleri sûretiyle Anadolu'muza da gelmiştir. Bu hususta, büyük Türkistan pîri Ahmed-i Yesevî Hazretleri'nin gayretlerini biliyorsunuz. Onun yetiştirdiği nesillerin, Anadolu'daki İslâm'ı sevdirme ve öğretme çalışmalarını biliyorsunuz.

14

Yunus Emre'lerin temsil ettiği, o güzel hakkı tebliğ yolunu, hepimiz severek takib ediyoruz. Onlara gönlümüzde çok büyük yer ayırmışız, başımızın tacı durumundalar... Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Hazretleri Mesnevî'siyle aynı şeyi kültür merkezlerinde yapmış.

Biz de onların paralelinde, onların izinde, onlarla bağlantılı mü'minler olarak, İslâm'ın güzelliklerini insanlara anlatmakla kendimizin görevli olduğumuzu biliyoruz. O görevi yapmak için çağın bize sağladığı bütün imkânları kullanmak gayretindeyiz.

Bu bakımdan camiamıza teşekkür ederim. Çok güzel çalışmalar yaptık kardeşlerimizle... Emeği geçenlerden Allah razı olsun... Yayınevleri kurduk. Türkiye'nin en devamlı, en yüksek tirajlı dergilerini çıkarttık. İslâm dergisi, Kadın ve Aile dergisi, İlim ve Sanat dergisi ve Panzehir dergisi gibi, hukuk sahasında ve diğer sahalardaki dergiler gibi yayınlar yaptık.

Nihayet zaman bizi 1992 yılında Akbük'te, Ege'nin şirin bir kıyı otelinde, arkadaşlarımızla toplandığımız zaman, o yüzlerce çoşkun kardeşimizden müteşekkil grup, bir radyo televizyon atılımı yapmayı gönül birliği ile kararlaştırdılar. Bu olay Akbük'te olduğu için, Akbük'ün Ak'ını alarak, radyo kelimesinin de Ra'sını alarak Akra radyo televizyon şirketimizin kurulmasını orda kararlaştırmış olduk.

15

Bu kelimenin bir başka güzel mânâsı var Arapça'da... O da, "Kur'an-ı Kerim'i en güzel okuyan, en iyi bilen." mânâsına geliyor. Peygamber SAS Efendimiz, bir toplulukta önderlik yapmak, imamlık yapmak; ibadette ve diğer hususlarda önderlik yapmak gerektiği zaman;

(Fel yeümmeküm akraüküm) "Kur'an'ı en iyi bilen, Kur'an'ı en iyi okuyan, Kur'an'a en çok âşinâ olan kimse size önderlik etsin, imamlık etsin; namazı o kıldırsın, önder o olsun!" diye buyurmuştur.

Akra kelimesi, aynı zamanda "Kur'an'ı en iyi okuyan, bu hususta en üstün olan." mânâsına da geldiği için, mantığımızı da daha güzel ifade eden tatlı bir kelime olmuştur.

Bu 1992 yılındaki kararımızdan sonra, başta İstanbul olmak üzere çeşitli illerimizde; daha doğrusu bizim bu hususta surlara bayrağa çeken Denizli'deki bir kardeşimizdir (Feridun Bozkurt); orada radyo çalışmalarını o başlatmıştır. Ondan sonra büyük çalışma olarak Akra İstanbul'da çok başarılı bir yayın başlattı ve elliden fazla yayın içerisinde kültürel muhtevâsı dolayısıyla birinci oldu. Hâlen de birincilik bayrağını devam ettiriyor. En çok dinlenen üç radyodan birisi...

16

Bu yayınlarımız İzmir gibi büyük şehirlere yayıldı. Oralarda da radyo yayını çalışmalarımız başladı. Bu çalışmalar bugün ondört rakamına ulaşmış bulunuyor, ondört yerde radyomuz var...

Bugün Ankara'daki Akradyo şubemizin faaliyete geçmesini kutlamak için burada bulunuyoruz. Çalışmalarımız yalnız Türkiye içinde değil, yurtdışında da faydalı olmaktadır. Ben iki gün önce Avustralya'dan geldim. Sydney'deki kardeş radyo, bizim Akra'nın yazılı hazırlamış olduğu haberleri orada neşrediyor ve ilgi ile, sevgi ile dinlendiğini söylediler. O halde çalışmalarımız beynelmilel sahaya taşmış bulunuyor. Bu bakımdan da kardeşlerimi kutlarım. Hepsine ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum.

Akra Ankara şubesi, yirmi günden beri deneme yayınını yapmakta ve yerini hazırlamış bulunmaktadır. Bu akşam bu radyonun açılışını --benim de seyahatten dönmem dolayısıyla-- çok mümtaz, çok kıymetli, çok değerli devlet adamları, ilim adamları, çok kıymetli misafirler, emeği geçen dostlarımız, kardeşlerimizin de davet edildiği bir toplantıda kutlamak istiyoruz. Bu sevinci onlarla paylaşmak istiyoruz.

17

Bu güzel çalışmalara bir çok kardeşimiz maddî bakımdan büyük fedâkârlıklarla yardımda bulundular. İsimlerinin söylenmesini istemediler; kullardan bir şey beklemedikleri için, Allah bilsin ve mükâfatını Allah versin diye... Ama biz onlara gönülden dua ediyoruz, teşekkür ediyoruz. Allah razı olsun... Bu güzel çalışmada onların desteklerinin elbette büyük payı var ve bu çalışma o suretle ortaya konulmuş oldu.

Biz niçin bir radyo çalışması içindeyiz?.. Bu Peygamber SAS Efendimiz Hazretleri'nden gelen İslâm'ı öğretme, insanlara mutluluğu aşılama, insanları mutluluk dünyasına çekme çalışmasının bir parçasıdır. Çünkü radyo, çok tatlı ve çok kolay diğer insanlara ulaşma vasıtasıdır. Çok kolay iletebiliyor. İnsan çalışırken, yanındaki radyodan kulağıyla yayınları dinleyebiliyor. Araba sürerken yayınları dinleyebiliyor. Mutfakta hanımefendi ev işlerini yaparken dinleyebiliyor. Sokakta delikanlı, walkman'ini kulağına takarak, belinde taşıyarak yayınları takib edebiliyor.

Hiç bir yayın şekli bu kadar kolay iletişimi sağlayamadığı için, radyo çok güzel bir vasıta... Güzel şeyleri, güzellerin en güzeli olan İslâm'ı insanlara anlatmakta iyi bir vasıta olduğu için, biz bu radyo çalışmalarını seviyoruz ve büyük bir coşku ile, sevgi ile bu çalışmaları Türkiye'ye ve Türkiye dışına yayma çalışması içindeyiz.

18

Bu çalışmalarda maddeten ve mânen, fiilen, bedenen, fikren, aklen emeği geçmiş olan bütün ilgililere, teknik elemanlara, profesör dostlarımıza, gönüldaşlarımıza, kardeşlerimize, heyecan dolu gençlerimize bu münâsebetle dualar ediyorum, teşekkür ediyorum. Allah-u Teâlâ Hazretleri, sa'ylerini meşkûr eylesin... Ömürleri boyunca nice nice güzel hizmetler yapmağa onları muvaffak eylesin...

Radyomuz Ümmet-i Muhammed için, bizler için, Ankaralılar için, dinleyenler için ve radyoyu hizmette tutmak için koşturan, çalışanlar için hayırlı olsun... Dünya ve ahiret saadetine erme vesilesi olsun diye dua ediyorum.

Hepinize en derin, en kalbî hürmetlerimi, sevgilerimi, duygularımı arz ediyorum. Dualarınızı taleb ve niyaz ediyorum.

Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh!..

20. 1. 1995 AKRA Açılış - ANKARA

19

İLİM VE ALİMLER

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû aziz ve sevgili Akra dinleyicilerim!..

Yaradanımız, yeri göğü yaradan, bizi türlü nimetlerine mazhar eden Allah-u Teâlâ Hazretleri Kur'an-ı Kerim'inde:

(Ve mâ halaktül cinne vel inse illâ liya'budûn) buyurmuş. Bunun mânâsı: "Ben azîmüş şân Allah-u Teâlâ, cinleri ve insanları başka bir şey için yaratmadım; ancak ve sadece bana ibadet etsinler diye yarattım."

Tebâreke Sûresi'nin başında bir başka ayet-i kerîme var; o da hayâtın gayesini, Allah'ın bizi niçin yarattığını gösteren bir ifade ihtivâ ediyor. Bismillâhir rahmânir rahîm:

(Ellezî halakal mevte vel hayâte liyeblüveküm eyyüküm ahsenü amelâ) "Allah-u Teâlâ Hazretleri bizleri, hangimiz daha güzel işler yapacak, ömrünü a'mâl-i sâliha ile değerlendirip güzel geçirecek; bunu imtihan etmek, görmek ve denemek için bu hayatı ve ölümü yarattı, insanları yeryüzüne gönderdi." mânâsına geliyor bu ayet-i kerîme de...

Demek ki, birinci ayet-i kerimede cin sözü, insanların gözünden gizli olan, gözle görülemeyen varlıklar; ins sözü de insanlar mânâsına geliyor. Biz insanları ve bizim göremediğimiz cin denilen diğer çeşitli görünmez varlıkları, Allah-u Teâlâ Hazretleri sadece kendisine ibadet etmeleri için yaratmış.

20
21 ilâ 40. sayfalar
©2024 Kotku Enstitüsü v2.8.2