• /
  • Kütüphane
  • /
  • Tasavvuf Yolu Nedir?
  • /
  • 201 ilâ 220. sayfalar
181 ilâ 200. sayfalar

Peygamber Efendimiz'in zamanında para yok muydu?.. Peygamber Efendimiz'in ashabı para harcamadılar mı?.. Peygamber Efendimiz kalkıp cemaate konuştuğu zaman, "Allah rızası için ordu techiz edilecek, hadi bakalım!" demedi mi, istemedi mi?.. Parasız olmuyor işte, her şey para ile dönüyor.

Biz ahiret cemaatiyiz. En rahat tarafı bir köşede oturup tesbih çekmek, namaz kılmaktır. Ondan sonra kendi hayal dünyasında keyifli keyifli yaşamaktır. Ama karın nasıl doyacak, Çeçenistan'daki kardeşime ben nasıl yardım edeceğim, Bosna'daki kardeşimi nasıl kurtaracağım? Onu söyler misiniz!..

Onun için çağdaş bütün vasıtaları arayacağız, bulacağız, Allah rızası için onları kullanacağız.

--Hocam ben bunları anlamıyorum, oturalım, toplanalım, konuşalım!..

Biz oturduk, toplandık, konuştuk, karar verdik, ortaya çıktık, yapıyoruz; bizi izlemeye devam edin! Bu kadar basit... Vakıf kurmuşuz, dernek kurmuşuz, neler yaptığımızı yazmışız.

--Efendim, tarikatlar gizli, karanlık kuruluşlar...

Bizim hiç karanlık tarafımız yok... İşte vaazımız burda, biz de karşınızdayız. Elhamdü lillâh, çok şükür, Allah'a hamd ü senâlar olsun. İnsanı Allah sevsin, kimsenin sevgisini istemiyoruz biz...

201

Tamam, vakıflarımız var; Hakyol Vakfımız var, İlksav Vakfımız var, Sağlık Vakfımız var, kardeş vakıflarımız var... Derneklerimiz var yüzlerce, beşyüze yakın kuruluş var... Neden?.. Bu ictimâî kuruluşlar nedir: Bunlar silahtır, bunlar araçtır, bunlar hayrı çok yapmak için faydalı bir düzendir. Bunlarla çalışmalar güzel oluyor.

Hayrünnisâ Hastanemiz var, hanımlarımız gidiyorlar, Allah razı olsun diyorlar, tedavi oluyorlar. Şâdiye Hatun Kliniğimiz var, Allah razı olsun, hastalara bakıyorlar. Doktorlarımız var, oda açtılar, burda haftada iki gün cemaati muayene ediyorlar.

Diyorum ki: Cemaatin her birine fiş çıkartalım, hasta olmadan muayene edelim, hasta olmadan tamir edelim adamlarımızı!.. Çöktükten sonra, duvar yıkıldıktan sonra değil de, kolaydan tamir edelim diyorum, yapmağa çalışıyoruz bunları...

Ben de biraz onurlu bir insanım, kimseden para istemek istemiyor canım... Olmadığı zaman da küsüyorum. Söylüyorum, yapılıyor. Yapılmazsa, "Ben söyledim bana ne?" diyorum, "Gidip de yalvaracak değilim ya!" diyorum.

202

Benden ders almış adamlar, "Tamam hocam, sana derviş olacağız!" demişler; semtimize uğramıyorlar. "Kanı ey zalim benimle ahd ü peymân ettiğin?" Hani ahd ü peyman etmiştik, hani sen Allah yoluna girmiştin, Allah'ın askeri olmuştun, Allah'ın dinine hizmet edecektin, derviş olmuştun; ne oldu?

Adam Kayseri'den İstanbul'a çalışmaya gelmiş. Evini barkını, çoluğunu çocuğunu unutmuş. Kayseri'den yakma yakmış kadıncağız:

Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun,
Gördün güzelleri, beni unuttun;
Sılaya gelmeye yemin mi ettin?
Gayri dayanacak özüm kalmadı,
Mektuba yazacak sözüm kalmadı.

Düşünüyorum, duygulanıyorum, ağlayacağım geliyor. Gitmiş İstanbul'a çalışacağım diye, karısını çocuğunu unutmuş bir insan... Anlatılan bu...

Yakma yakarlardı eskiden, böyle şiir şeklinde yazarlardı, bestelerlerdi, ağlayarak söylerlerdi. Adet bu, bizim Anadolu'nun adeti... Yakma yakmak; ağıt , mersiye söylemek mânâsına...

Böyle mi olması lâzım?!.. Ahde vefalı, hizmet ehli, gayretli, himmetli insan olacağız. İslâm'ın ihtiyacı var, müslümanların ihtiyacı var! Çalışacağız; çalışana sevap çok, çalışmayana vebal var... Hepsi vebal, her şey vebal ve zarar dönüp dolaşıp çalışmayana gelir.

203

Ben şimdi kendim İstanbul'da durmayabilirim. Yalova'da arkadaşlara söyledim, yer alın dedim, ben de aldım. Yalova'ya giderim ben, bir de at alırım, orda atı beslerim, bu hadis-i şerifi uygularım... Bir de kılıç alırım, Yalova'da kendi arazimin içinde dolaşırım. Bir de cami yaptırırım kenarına üç-beş arkadaşla namaz kılarım...

Yetmez!.. Hepimizin Allah'ın dinine akılla, mantıkla, her türlü imkân ve müktesebâtımızla, çağdaş şartlarla, aletlerle yardımcı olmamız lâzım muhterem kardeşlerim!.. Allah-u Teâlâ Hazretleri ayet indirmiş, buyuruyor ki:

(Yâ eyyühellezîne âmenû kûnû ensàrallah!) "Ey iman edenler Allah'ın yardımcıları olun!" Bu ayet Kur'an-ı Kerim'in Saf Sûresi'nde... Allah sizlere sesleniyor, bize sesleniyor:

--(Yâ eyyühellezîne âmenû) "Ey iman edenler!"

--Buyur yâ Rabbi, emret yâ Rabbi!..

--(Kûnû ensàrallah!) "Allah'ın dininin yardımcıları olun!"

Tebliğ ettim mi?.. Herkes hizmet edecek, hepiniz hizmet edeceksiniz. Karıncanın bile hizmeti vardır. Bir binanın yapılmasında köşe taşına da ihtiyaç vardır, kum tanesine de ihtiyaç vardır. Herkesin İslâm'a faydası olabilir. çocuğun bile, kadının bile, yaşlının bile, ihtiyarın, hastanın bile... Hiç olmazsa dua eder. Ne buyuruyor Peygamber Efendimiz:

204

--(İnnemâ tünsarûne ve türzakne biduafâüküm) Size Allah niye rızık veriyor, size niye Allah gökten taş yağdırmıyor?.. Allah size niye yağmur yağdırıyor, nimet veriyor, sıhhat veriyor, afiyet veriyor, rızkı niye veriyor: İçinizdeki zayıflara acıyor, çoluklara çocuklara, yetimlere, dullara, hastalara, ağzı dualı ihtiyarlara acıyor, ondan veriyor. Yoksa, "Bu heriflerin ben canına okurum!" diyecek, taş yağacak gökten...

Yağar, yağabilir, yağmış; tarihte böyle helâk olmuş kavimler çok... İbret almak lâzım, tarih okumak lâzım, ilim öğrenmek lâzım, bilmek lâzım, aziz ve muhterem kardeşlerim!..

Bir hadis-i şerifte kaldık ama, bu hadis-i şerif sizin ve bizim saadet-i dâreynimizin anahtarıdır. Ramazanda hepimiz oruç tutuyoruz.

--Keyfiniz yerinde mi?.. Keyfe hâliküm yâ ihvânî? Nasılsınız ey kardeşler, iyimisiniz, hoş musunuz?..

--İyiyiz hocam! Sahurda kalktık börekleri, çörekleri yedik, kaymakları höpürdettik, çayları içtik, meyvaları yedik... vs.

--Sırtınız pek mi?..

--Pek...

--Üşüyor musunuz?..

--Üşümüyoruz, cami kaloriferli, her şey tıkırında...

205

--E biraz korkunuz yok mu?..

--Evde bizim hanım şimdi iftariye yemekler hazırlamıştır; dolmalar, sarmalar, kebaplar, çorbalar, tatlılar... hepsi hazır. Endişem yok, bir korkum yok.

--Bu kadar rahat içindeyiz, bu kadar nimet içindeyiz; Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin emirlerini tutuyoruz ramazanda diye, Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin buyruğu üzereyiz diye sevinç içindeyiz değil mi?!..

Tutmuyoruz, tutmuyoruz Allah'ın emirlerini muhterem kardeşlerim!.. Allah'ın bizim orucumuza, teravihimize ihtiyacı yok; amma, müslüman kardeşlerimizin bizim yardımımıza ihtiyacı var!.. Bizim de Allah yolunda hizmet etmeye ihtiyacımız var; çünkü öyle yaptığımız zaman Allah'ın rızasını kazanacağız.

Bizim ihtiyacımız var. Vazifeyi tam yapmıyoruz, kendimizi aldatmayalım, nefsimizi oyalamayalım, uyumayalım, gözümüzü açalım!.. Vazifemizi yapmıyoruz. Müslümanlar vazifelerini yapmıyorlar, müslümanlar çağ dışı, müslümanlar üç asır geri...

Tabiî, Orta Asya'da Rus ilim öğretir mi?.. İstedikleri her şeyi yaptırmışlar. Biz gezdik Özbekistan'ı, gördük.

206

Altmış kişi heyet halinde gittik Özbekistan'a... Dedim ki ben :

"--Resmî havadan sıyrılalım, halkla ilişki kuralım, tanıyalım halkı! Çarşıda pazarda dolaşın, kendinizi davet ettirin, bir eve gidelim!" dedim.

Bir eve gittik, ordan da birileri geldiler, konuşuyoruz, konuştuk, anlaştık. Orda söz sahibi birisi bana sordu:

"--Senin mesleğin ne?"

"--Emekli üniversite profesörüyüm."

"--Sen?.."

"--Doktor..."

"--Sen?.."

"--Mühendis..."

Hepsi böyle kalburun en üstünde kıymetli eleman, herbirisi Türkiye'nin gözbebeği insanlar... Hepimizi dinledi, şöyle acı bir ifade takındı yüzüne:

"--Yâhu, içinizde şöyle elinin emeğiyle çalışıp kazanan doğru düzgün bir adam yok mu?.." dedi.

Bak, Rus nasıl kafa vermiş ona!.. Elinin emeğiyle işçi olarak çalıştığı zaman Lenin'in istediği olacak, tam istediği... Çünkü işçi lâzım, ırgat lâzım pamuk tarlalarında çalışacak, fabrikalarda çalışacak, ağır işleri yapacak... Onlara onu medhetmiş, adamın gözü doktoru görmüyor, mühendisi görmüyor, profesörü görmüyor.

207

Hepimiz adamın gözünde sinek kadar küçük, zerre gibiyiz. İçimizden bir tanesi çıksaydı; "Hocam, benim tahsilim yok, ilkokulu bitiremeden ayrıldım. Nalbantta çalıştım, demirciyim, eşek nallıyordum. Şimdi bir fırsat oldu Özbekistan'a geldim." deseydi, onu alnından öpecekti, "Tamam iyi, sen elinin emeğiyle çalışıyorsun." diyecekti.

Elin gâvuru sana güzel şeyi öğretmez, sen kendin öğreneceksin!

Geri bırakmış, Orta Asya geri... Arnavutluğa gitti arkadaşlar, yürekler acısı... Halbuki Türkiye'de bir sürü Arnavut var, belki içinizde de kaç tane Arnavut vardır. Yâhu, sizin Arnavutluğa karşı bir borcunuz yok mu?..Arnavutluğa fabrika götürün, mektep götürün, bilgi götürün, hizmet götürün! Arnavutluğa yardım edin Allah rızası için...

Boşnaklar niye bu kadar sıkıntı çektiler, ileri insanlar olsalardı böyle olur muydu?.. Köylü hepsi, masum insanlar, temiz insanlar, Osmanlı... Güzel ama, iki asır öncenin insanı... Çağımızın insanı olsaydı böyle olmazdı.

Çeçenler öyle... Çünkü, elin gâvuru seni geliştirmez, senin yetişmeni istemez. Sen çalışacaksın, sen gayret edeceksin, sen koşturacaksın!..

208

Adapazarı'nın, Düzce'nin ahalisinin kökeni Kafkasya'dır; gidecek Kafkasya ile ilgilenecek. Filanca yerin ahalisinin kökeni Boşnaktır, Arnavuttur; gidecek ora ile ilgilenecek. Kenan Evren Arnavut kökenlidir; gidecek orayla ilgilenecekti. Kenan Evren'in Türkiye'de reisicumhur olmasının nimetini Arnavutluk görecekti. Neden?.. Babası Arnavut, kendisi Arnavut... Ordan gelmiş. Yâni hizmet etmesi lâzım biraz oraya...

Boşnakların nice fabrikatörleri var Bursa'da filân; biliyorum, çok kızıyorum. Niye Bosna'yı unuttunuz, niye Arnavutluğu unuttunuz, niye Batı Trakya'yı unuttunuz?.. Niye Kıbrıs'ı unuttunuz, niye Kafkasya'yı unuttunuz?.. Niye Orta Asya'yı unuttuk?.. Niye çalışmadık, niye çalışmıyoruz. Fırsat olduğu zaman niye gitmiyoruz, niye masraf etmiyoruz?.. Niye Allah rızası için çalışmıyoruz, niye cihad etmiyoruz?.. Kul ile Allah arasındaki engelleri kaldırmak için var gücümüzle niye çalışmıyoruz?..

Bizim Ak Radyo'muz İsveç'ten Orta Asya'ya kadar dinleniyordu. Uydu değiştirdik, başka bir uyduya geçtik, İsveç'ten duyulmamağa başladı. İsveç'tekiler duyulmasını istiyorlar, çünkü dinlediler, sevdiler, memnun kaldılar.

209

Ben bir hafta önce Avustralya'daydım. Avustralyalılar bizim yayınları dinlemek istiyor. Nasıl olur bu?.. Cebimde para olsaydı, milyarder olsaydım; bir uydu da oradan geçen uydulardan kiralardım, Avustralya'daki kardeşim de dinlerdi benim vaazlarımı, hadisleri, ayetleri, nasihatleri, bütün yaptığımız çalışmaları; İsveç de dinlerdi, Amerika da dinlerdi. Gelip dolaşıp paraya dayanıyor, tekniğe dayanıyor.

--Efendim bunun çaresi yok, ondan yapamıyoruz...

Çaresi para!.. Para oldu mu, her şeyin çaresi bulunuyor; kesenin ağzını açtığın zaman her şey oluyor.

Millet yapılan mânevî hizmetin, insanın gönlüne, kafasına, imanına yapılan hizmetin kıymetinin farkında değil. Ona para vermiyor, onun için koşturmuyor. Onun için müslümanlar çok vebal altında...

Bunlar çalışmadığı için de öbür taraftaki müslümanlar çok mazlum, çok mağdur, çok miskin, dünyadan habersiz, çok zavallı... Tarihin içinden, sanki zaman tünelinden geçmişler buraya gelmişler.

İyi ki dinimizde hac ibadeti var da, biraz kendi kabuklarını yırtıp da başka diyarlardan geçip Mekke-i Mükerreme'yi bir görüyorlar, Medine-i Münevvere'yi bir görüyorlar, çok eğitim oluyor. Uçağı havada görenler, uçağın içine giriyorlar hiç olmazsa... Biraz dünyayı öğreniyorlar.

210

Evet, aziz ve muhterem kardeşlerim, Allah yolunda cihad edeceksiniz! Cihad sadece savaş demek değildir, İslâm'a hizmet demektir, müslümanlara hizmet demektir, Allah'ın dinine hizmet demektir; Allah'a ibadet edilmesine mâni olan engelleri kulların önünden kaldırmak demektir. Kulu Allah'a ibadet edecek hale getirmek için çalışma yapmak demektir. Cihad bu...

Onun için insanın kendi nefsiyle de uğraşmasına cihad deniliyor. Nefsi ne istiyor: "Hadi gündüz oruç tuttun, aslansın, ağasın, paşasın, bir tanesin, eşin yok, sen sultansın... Gündüz oruç tuttun, hadi gel akşam Beyoğlu'nda eğlen!" diyor.

Zâten eskiler de böyle yapmış Şehzadebaşı'nda... Bilmem filanca kantocuyu dinlemişler, seyretmişler. Neden?.. Ramazan akşamları aman ne keyifli olurmuş, televizyonlar anlatıyor. Millet farkında değil, "Vay be eski ramazanlar ne kadar tatlıymış, ne kadar eğlenceliymiş?" diyor.

Eğlence değil, gündüz kazandığı sevabı gece mahvediyor. Gündüz sevap kazanıyor, gece günah kazanıyor. Öyle şey olur mu?..

Nefis istiyor: "Arkadaş gel gir koluma, bu akşam bir yere gidelim! Oruçluyduk ya, iftarı da yaptık, teravihten sonra nereye gidelim: Karagöz oyununa mı, meddah oyununa mı, orta oyununa mı, tiyatroya mı?.. Şarkıya mı, türküye mi, çalgıya mı, kasıklarımız patlayıncaya kadar gülelim mi?.. İçelim mi, eğlenelim mi?" diyor.

211

Neden?.. Nefsinin esiri olduğundan. Oruç tutmuş ama, orucun anlamını anlayamamış. Orucun nefisle savaş olduğunun, kendisiyle cihad olduğunun farkında değil... Bir çok kimse farkında değil. "Oruç tuttum; tamam aç kaldım, susuz kaldım, iftar vaktine kadar bekledim." diyor. diyor.

Çok câhilmişsin, senin bir şeyden haberin yok!.. Oruç insanın nefsiyle cihadıdır. Cihad demek ki insanın kendisiyle de oluyormuş. Nasıl olacak bu?.. Kendinin içindeki kötü arzuları engelleyeceksin, iyi işleri canın yapmak istemese bile yapacaksın.

"--Hocam ben oruçluyum bugün, hiç takatim yok, bana dokunma; ben şimdi öğleden ikindiye kadar yatacağım! Hattâ ikindinin de biraz geç vaktinde kalkarım, abdestimi alırım, ikindiyi son vakte sıkıştırırım, orucu uykuya tuttururum. Biraz dokunuyor bana oruç, yatayım!"

Camide mukabele var, vaaz var, camiye gelmek sevap...

"--Hocam dermanım yok, dokunma bana..."

Bak bu nefis iyi şeyi yapmak istemiyor, gördünüz mü?.. Neyi istiyor: Yatmak istiyor. Halbuki oruç, nefisle cihad etmekti, adam nefisle cihad edemiyor. İçme arzusunu engelliyor, yeme arzusunu engelliyor, evlilik arzusunu engelliyor ama, öteki arzularını engellemiyor. Neden?.. Bilmiyor da ondan... Bilse belki onu da engelleyecek. Bilmiyor muhterem kardeşlerim, orucun nefisle savaş olduğunun millet farkında değil...

212

Yalan söylüyor, gıybet ediyor, dedikodu ediyor, göz zinası ediyor. Gelene geçene bakıyor, günaha giriyor. Hacım, hocam, müslüman kardeşim, sen oruçluydun, hayrola?.. Bu geçeni burdan başladın, göz hapsine aldın, bu tarafa kadar seyrettin. Allah seni ıslah etsin, allah sana hidayet versin; ne oldu senin orucun biliyor musun?.. Gitti; akşama kadar aç ve susuz kaldın boşuna...

Gıybet ediyor, onun bunun aleyhinde dedikodu ediyor... Haram! Gıybet haram, yalan söz haram, harama bakmak haram, haramı dinlemek haram...

Millet bunları bilmiyor, yâni İslâm'ı bilmiyor. Müslüman İslâm'ı bilmiyor, müslüman Kur'an'ı bilmiyor.

--Hocam Ramazanda Kur'an-ı Kerim'i baştan sona bir hatmettim...

Tamam, hatim de sevap ama, Kur'an-ı Kerim'in içinde emirler var, yasaklar var, emir ve yasaklar kitabı, Allah'ın sana emirleri var; onların da farkında mısın?.. Hatmi indirdin ama, biliyormusun ki faiz haram, biliyormusun ki gıybet haram, biliyormusun ki sûizan etmek haram... vs.

Müslüman Kur'an'ı bilmiyor, müslüman İslâm'ı bilmiyor, müslüman imanı bilmiyor, müslüman orucu bilmiyor... Müslüman dünyayı da bilmiyor, ahireti de bilmiyor. Bunların giderilmesi lâzım, bunların giderilmesi için çalışmak lâzım!.. İşte cihad...

213

Cihadın çeşitleri bunlar, harıl harıl herkesin çalışması lâzım!..

--Hocam sen kürsüye çık, anlat! Arkadaşlar da videoya alıyorlar, onlar da çoğaltsınlar, Anadolu'ya dağıtsınlar; onlar da dinlesinler...

Öyle yağma yok... Mûsâ AS'ın kavmi değilsiniz siz. Mûsâ AS'ın kavmi ne demiş:

"--Hadi gidelim, Kudüs'ü kurtaralım kâfirlerden, müşriklerden!" deyince, Mûsâ AS'ın kavmi:

"--Biz savaşmayız, biz senin yanında gelmeyiz.

(Fezheb ente ve rabbüke) Sen Rabbinle git, (fekàtilâ) siz ikiniz çarpışın; (innâ hâhünâ kàidûn) biz burda bekleyeceğiz. Sen çarpış Rabbinle, oradaki adamları def edin ordan, biz bekliyoruz burda... Siz orayı fethettikten sonra biz de arkanızdan geliriz." demişler.

Bu nedir?.. Bu isyandır, bu peygamber sözü dinlememektir, bu cahilliktir; öyle şey olmaz. Mûsâ AS çarpışacak, onlar bekleyecekler; öyle şey yok...

Herkes imtihan oluyor, bu dünyada imtihan olmayan insan yok... Herkes imtihan geçiriyor, herkes vazifesini yapacak!..

Bilmem anlatabiliyor muyum, Allah tesirini halk etsin, Allah hepinizden razı olsun!..

12. 1. 1997 İskenderpaşa /İST.

214

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

ALLAH'IN VELÎ KULLARI

Cumanız mübarek olsun, aziz ve sevgili AKRA dinleyicileri!..

Bir cuma ki mübarek ramazan bayramı içinde; kat kat kudsiyet, kat kat güzellikler, nimetler, rahmetler...

Bu cuma sohbetimde size oruçla başlayarak, Allah'ın sevgili kullarıyla ilgili bazı hadis-i şerifleri okumak istiyorum.

Peygamber SAS Efendimiz, amcazâdesi mübarek Abdullah ibn-i Abbas RA'nın bize rivayet ettiğine göre, buyurmuşlar ki:

161/4 (Evliyâullàhi min halkıhî) "Yaratıkları, mahlukatı içerisinde Allah'ın evliyâsı, sevgili kulları, dost kulları, evliyaları, (ehlül-cûi vel-ataş) açlık ve susuzluk ehli kimselerdir." Yâni karınları aç, dudakları susuzluktan kurumuş insanlardır. Cû, açlık demek Arapçada... Ataş da susuzluk demek.

Tabii bu oruç tutmaya işarettir büyük ölçüde. Biz de oruç tuttuğumuz zaman Allah rızası için, hakkımız ve tabii ihtiyacımız olan yemeyi, içmeyi bırakıyoruz bir kenara... "Rabbimiz öyle emretmiş, helâl ama yemeyelim bakalım!" diyoruz. Yemek yemiyoruz, su içmiyoruz.

215

Kış gününde şimdi Türkiye'deki insanlar su içmemenin önemini belki anlayamazlar ama, bir de bu Ramazanın yazın, ağustosun en sıcak, en uzun günlerine geldiği zamanı düşünelim... O zaman su içmemenin, hele harman yerlerinde çalışan, kazma sallayan, kürek sallayan insanların durumunu bir düşünelim!

Bu oruçtan kinaye olabilir, böyle açlık ve susuzluktan kasıt oruç tutmak olabilir. Büyük ölçüde bu mânâya... Bir de, bu mübarekler fukara kimselerdir, yoksul kimselerdir, belki kimse kendilerine izzet ve itibar etmiyordur; parası yok, kürkü yok, üniforması yok, rütbesi yok, mevkii yok, makamı yok diye... Çünkü insanlar ekseriyetle, Nasreddin Hocamız rahmetlinin "Ye kürküm ye!" dediği gibi, giyime kuşama, kürke itibar ederler. Böyle bir insan biraz hırpânî giyinmişse, eski, yamalı giyinmişse, pek yüzüne bakmazlar, itibar etmezler.

Bu hususta da hadis-i şerifler var:

(Rubbe eş'asa ağbere) "Nice saçı başı dağınık, üstü tozlu insan vardır ki, kimse ona itibar etmez, kimse hoş geldin demez, nasılsın diye izzet ve ikramda bulunmaz; yok olduğu zaman ortalıktan, "Nereye gitti bu zavallıcık?" diye aramaz. Kimse halini hatırını sormaz, söz söylese kulak vermez, itibar etmez; kız istese, "Sen kimsin, maaşın ne, işin gücün ne, kazancın ne?" der, küçümser, kız vermezler. Yâni halk saymıyor, önemsemiyor, ama Allah seviyor.

216

(Lev akseme alellàhi leeberrehû) Allah'a yemin etseler bir şey için; Allah onların yeminleri çıksın diye o olmayacak işi öyle yapar. Yâni Allah yanında değerleri yüksek, kıymetleri fazla, duaları makbul, Allah'ın sevgili kulu... Yâni bazen böyle aç, susuz, fukara-i sâbirînden, yoklukta Allah'a ibadetini devam ettirebilen insanlardan evliya olur. O da mümkün.

(İnnel-insâne leyetgà. En raâhüstağnâ) [İnsanoğlu kendini müstağnî sayarak azgınlık eder.] buyruluyor ayet-i kerimede... Maalesef garip bir ters durum: Nimet çok oldukça şükrün çok olması lâzım gelirken, nimet çoğaldıkça şükür azalıyor, itaat azalıyor, isyan çoğalıyor. Allah parayı verdikçe, zenginliği verdikçe, taşkınlık, eğlence, içki, kumar, lüks, sefahat, kibir, ücub, debdebe, çalım, saltanat, şa'şaa... aksine böyle şeyler oluyor. Halbuki parası arttıkça, nimeti arttıkça Allah'a şükrünün, itaatinin artması lâzım gelirken, umûmiyetle insanoğlu, zenginleştikçe tuğyanı da artıyor. İnsanoğlu parayı gördü mü şımarıp şaşırabiliyor.

Fukaranın gönlü ezik oluyor. Herkes azarladığı için, önemsemediği için, boynu bükük oluyor, kalbi yaralı oluyor, gözü yaşlı oluyor. Allah da kalbi kırıkları, gözü yaşlıları seviyor. O da olabilir. Ama biraz da böyle oruç îma ediliyor gibi bu sözlerden...

217

Elbette Allah-u Teâlâ Hazretleri orucu çok seviyor, bunu biliyoruz. "Oruç bana karşı yapılmış güzel bir ibadettir, onun mükâfatını ben çok fazla miktarda vereceğim." diye vaadi vardır. Oruçlu olmak, Allah rızası için yemesini, içmesini, şehevâtını, arzularını, isteklerini dizginlemek ve sabretmek çok güzel bir şey... Eğer orucu Rasûlüllah Efendimiz'in bize öğrettiği, tavsiye buyurduğu şekilde tutarsak, şu Ramazanda biz de, Allah'ın sevgili kulu olma sıfatına bürünmüş oluyoruz.

Ama, Ramazanın ilk gününde de kardeşlerime hatırlatmıştım: Bakın, orucun sadece yemeden, içmeden kesilmek mânâsına olmadığını iyice aklınıza yerleştirin! Oruçlu olan kimse harama bakmayacak, oruçlu olan kimse haramı dinlemeyecek, oruçlu olan kimse gıybet ve dedikodu etmeyecek... Gel sen de, etraftaki müslümanların halini seyret. Radyolarda, televizyonlarda, kanallarda, programlarda gıybet, dedikodu, iftira, yalan, dolan, entrika, dümen... Allah Allah!.. Sanki Ramazanda hiç olmayacak şeyler, daha fazla yapılmağa başlandı gibi bir durum var. Acayip bir şey...

218

Demek ki, oruçlu olmakla biz Allah'ın sevdiği bir durumda bulunuyoruz. Allah'ın evliyası da halk arasında aç ve susuz kalan kimselermiş. Belki çok oruç tuttukları için, belki acizâne, fakîrâne, yoksul olduklarından, horlanmış, kalbi kırık kimseler olduklarındandır.

Hadis'in devamında, başka bir tehdide geçiyor Peygamber Efendimiz:

(Femen âzâhüm) "Kim bu Allah'ın evliyâsı olan mübarekleri ezâlandırır, üzer, hatırlarını kırar, kendilerini mahzun ederse; (intekamallàhu minhü) Allah bu eza cefa eden insandan, o mazlumun intikamını alır. O ezâ cefâ eden, ezâcı, cefâcı zâlimi, gaddarı, hâini, Allah cezâlandırır, Allah intikam alır. (Ve heteke sütrehû) Perdesini yırtar, parçalar. Artık yüzünün ar, namus perdesini yırtar parçalar. Kendisini azaba karşı koruyucu durumda olan siperleri darmadağın eder. Allah'ın azabının kendisine gelmesine engel olacak şeyler kalmaz artık ortada... (Ve harrame aleyhi îşehû min cennetihî) Allah cennetinde yaşamayı ona haram eder, cennetine sokmaz."

Demek ki bu hadis-i şerif'in ikinci cümlesinde Allah'ın dostlarını, evliyâsını üzmemek gerektiğini, üzenlerin de Allah tarafından cezalandırılacağını Peygamber SAS Efendimiz buyurmuş oluyor. Hadisin baş tarafındaki ifadede sevindik biraz... Demek ki biz de oruç tutuyoruz, inşaallah Allah bizi de sevgili kulları arasına dahil eder, bizi de evliyâsı arasına alır diye içimizde bir ümit beliriyor.

219

Allah hepimizi sevgili kullarından, evliyâsından eylesin... Evliyâsı ile beraber haşreylesin... Sevdiği, himâye ettiği, koruduğu kullarından eylesin...

Bu hususta bir başka hadis-i şerife geçmek istiyorum. Hz. Aişe-i Sıddîka Validemiz'den ikinci bir hadis-i şerif. İbn-i Asâkir, Beyhakî, Hakîm, Tayalisî, İbn-i Abdülber, Ahmed ibn-i Hanbel gibi hadis alimleri kitaplarında bu hadis-i şerifi yazmışlar. Burada evliyâdan bahsederek başladığımız için, bu mübarek hadis-i şerifi burada okumak istiyorum.

Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

330/5 (Kàlellàhu azze ve celle) "Aziz ve celil Allah-u Teâlâ buyurdu ki..." diye başlıyor. Demek ki, Allah-u Teâlâ Hazretleri mahremâne Rasûlüllah SAS Efendimiz'e bu hususları bildirmiş. Hadis-i kudsî, yâni Rasûlüllah'a Allah-u Teâlâ Hazretleri mânâsını ilham buyurmuş. Ne buyurmuş:

(Men âzâ lî veliyyen) "Kim benim bir velîmi ezalandırırsa, sevgili kulumu, dost kulumu kim ezalandırırsa; (fekad istehalle muharebetî) benimle harbi helâl hale getirmiş olur. Benimle harb etmeyi başlatmış olur. Benim onunla harb etmemi meşru ve gerekli hale getirmiş olur."

220
221 ilâ 240. sayfalar