Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz acele etmedikçe ve şartlarına uygun duâ ettikden sonra her hangi birinizin duası kabul olur, buyurmuşlardır. Acele demek; duâ ettim de kabul olmadı diye sabırsızlanmaktır.
Bir de müsîbetden kurtulmaya çâre bulamayan din kardaşları için, hâcet namazına ve hâcet duasına devam etmek, kendilerini musibetten kurtarmak için en kolay yoldur.
Cenâb-ı Hakîm-i Alem (S.A.S.) Efendimiz
(Men kânet lehû illallahi hâcetün ev ilâ ehadin min benî âdeme fe'1-yetevadda' ve'1-yühsin'il-vudûe ve'1-yusalli rek'ateyni, sümme'l-yüsnî ala'llâhi ve'1-yusalli alle'n-nebiyyi, sümme'l-yekul la ilahe illallahü'l-hâlim'ül-kerîm, subhânallahi rabbi'1-arşi'l-azîm, es'elüke mucibâti rahmetike ve azâime mağfiretike, ve'1-ısmete min külli zenbin, ve'l-ganîmete min külli birrin, ve's-selâmete min külli ismin, lâ teda' lî zenben illâ ğaffertehû ve la hemmen illâ ferrectehû ve lâ kerben illâ neffestehû ve lâ hâceten hiye leke rıdan illâ kazaytehâ yâ Erhamerrahımîn, sümme yes'elü min emr'id- dünyâ ve'lâhıreti mâşâe fe innehû yukadderü) buyurmuşlardır.
Manası: "Cenâb-ı Hak (C.C.) Teâlâya yahud benî âdemden birine ihtiyacı olan, sünnet üzerine güzelce abdest alsın, iki rek'at namaz kıldıkdan sonra (Sübhâneke Allâhümme ve yâ Fâtiha-i Şerife) veya benzeri senalar ve bilhassa (Allâhümme ente halaktenî) senâ-i Şerifiyle Cenâb-ı Hakkı medh ve senada bulunub, Peygamber (S.A.S.) e salavât-ı şerife getirsin, ondan sonra da yukarıdaki duadan (lâ ilâhe illallahü'l-halim'ül-kerîm) den başlayarak (Yâ Erha- me'r-Rahımîn) e kadar okusun ve âhıret işlerinden dileyeceği şeyi dilesin, Cenâb-ı Hak onun dileğini takdir buyururlar" demekdir.
Hacet duasının başında şu senâ-i celîl ile başlanırsa, bir mertebe daha te'sirini artırır denilmişdir. Efendimiz (S.A.S.)
(Men kâle izâ esbaha ve izâ emsâ)(Allâhümme ente halaktenî ve ente tehdînî ve ente tut'ımüni ve ente tesgînî ve ente tümîttünî ve ente tuhyînî lem yes' elillâhe şey'en illâ a'tâhü) buyurmuşlardır.
Manası: "Her kim sabah ve akşam bu duây-ı şerifi (ente tuhyînî) ye kadar devam ederse, Cenâb-ı Hakdan ne isterse muhakkak Allâhü Teâlâ Hazretleri ona istediği şeyi verir," demekdir.
Dünyâ ve âhiret selâmetini te'min eden sebeblerden biri de, Cenâb-ı Hakdan daima tazarru' ve niyazda bulunarak
(Mâ min da'vetin yed'û bihe1-abdü efdale min) (Allâhümme innî es'elüke 1-afve ve'1-âfıyete fi'd-dünyâ ve'l- âhireti) buyurmuşlardır.
Manası: "Kulların okudukları dualarda (Allâhümme innî es'elüke...) duasından daha faziletli bir dua yokdur;
Manası: "Ey benim Allahım! Zât-ı merhamet-i ilâhinden dünyâ ve âhırette kusur ve günahlarımı afv buyurmanı ve her türlü musıybet ve hastalıklardan selâmette daim ve bakî kılmanı niyaz ederim" demekdir.
Dünya ve âhiret saadet ve selâmetini te'min eden sebeblerden biri de, Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimize salavât-ı şerîfeyi çok getirmek ve getirdiği salavât-ı şerîfelerin sevabını umumiyetle zat-ı Pâkine hediye etmekdir.
Eshab-ı Kiramdan biri "Yâ Resulallah, Zat-ı Pâkinize getirdiğim salavât-ı şeriflerin üçde birini size hediye itsem olur mu?" dediler. Efendimiz de "dilersen olur" buyurdular. Sonra, "üçde ikisini hediye etsem" dediler, Efendimiz yine "olur" buyurdular, sonra "hepsini hediye etsem" deyince de, Efendimiz, "böyle yaparsan Cenâb-ı Hak dünyâda ve ahirette seni düşündüren ve kederlendiren bütün musıybetlerden kurtarır" buyurdular.
Müslümanların selâmetini te'min eden şeylerden biri de, evden çıkarken şu duaya devam etmekdir.
Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz
(İzâ harece'r-racülü min beytihî fe kale "bismillah tevek-keltü âlellâh; la havle ve la kuvvete illâ billâh" yükâlü lehû hesbüke hüdiyte ve küfıyte ve vukıyte ve tenehhâ anhü'ş-Şeytânü) buyurmuşlardır.
Manası: "Bir kimse evinden çıkarken (bismillâhiden illâ billâh'e] kadar okursa, melâike-i kiram tarafından "sana okuduğun şey kifayet eder; hidâyete erişdin ve işlerin kemâl üzere husul bulacaktır. Korkduğun şeylerden de mahfuzsun, müjdesine nail olur ve şeytan çekilir gider.
Dünyâ âhiret selâmetini temin eden sebeblerden biri de,
(Hasbünallah ve ni'me-1-vekîl) kavl-i şerifine devam etmekdir. Kur'an-ı Kerimde bu kavl-i şerifin her bir musibete karşı kurtuluş çâresi olacağı bildirilmiştir. Bu dua ile ne kadar zâlim kahr olmuştur.
Ebü'd-Derdâ (R.A.) Hazretleri
(Men kale izâ esbaha ve izâ emsâ "Hasbiye Allâhü la ilahe illâ hû; aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbü'1-arş'ıl-azîm" seb'a merrâtin kefahullâhü mâ ehemmehû sadıkan kâne evkâziben) buyurmuşdur.
Manası: "Her kini sabah, akşam (Hasbiyallah'dan Rab-bü'1-arşı'l-azînı'e) kadar (70 kerre) okursa, Cenâb-ı Hak kendisini kederlendiren bütün şeylerden -ister ciddiyetle ister gayrı ciddi okusun- kurtarır demekdir.
Yine âfet ve musıybetlerden koruyacak sebeblerden biri de, sabah akşam
(E'ûzü bi kelimât-illâhi'it tammâti küllihâ min şerri mâ halaka) isti'âzesine devam etmekdir.
Manası: "Allahın bütün yüce kelimeleriyle yarattıklarının şerrinden sığınırım." demekdir.
Aynca
(Bismi-llâhi'1-lezî lâ yadurru ma'asmihî şey'ün fı'1-ardı ve la fi's-semâi ve hüve's-semi'ul âlîm) bu duâ da ayni isti'âze duası gibidir.
Fakr ve iflâsı mucib olan en büyük sebeblerden biri de, ni'meti hor ve hakîr kullanıb ta'zim ve hürmette kusur etmekdir.
Cenâb-ı Müeddib-i Âlem (S.A.S.) Efendimiz, Hazreti Ayşe Validemizin hâne-i saadetlerine şeref verdikleri bir gün, raf üstünde tozlanmış bir ekmek parçası görürler, ve hemen ekmeğin tozunu silkerek gözlerine sürer ve yerler, sonra Hazreti Ayşe validemize,
(Yâ Âişetü ahsinî civâre niamillâhi; fc innehû kalle en tezhebe'n-ni'metü ân kavmin fe te'ûdü ileyhim) ihtarında bulundular.
Manası: "Ey Âişe, Allahın ni'metlerine güzel hürmette bulun, hürmetsizlik yüzünden Allahın ni'metleri bir kavmin elinden kaçtıkdan sonra tekrar ellerine geri gelmesi pek mümkün değildir," demekdir. Zamanımızda bir çok kibar ailenin bu yüzden bir kuru ekmeğe muhtaç olduklarına sebeb ni'mete hürmetsizlikdendir.
Bu gibiler kemik üzerinde kalan etleri de sıyırıb yemeyi ayıb ve kibarlığa aykırı sayarlar, ve yemeyib çöplüğe atarlar, evlerinde de ekmek parçalan ve sair nimetler ayaklar altındadır, hele bayatlayan yemekleri daha önce bir muhtaca vermeyib çöp kutularına attıkları maalesef çok görülen hallerdendir.
Musibetlerden korunmaya sebeb olan dualardan biri de, Cenâb-ı Hakka hamd ve şükretmekdir.
Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz
(Men reâ sahibe belâin fe kale "el-hamdü lillâhi-llezî âfânî mimmâ ibtelâke bihî ve fazzalenî âlâ kesîrin mimmen halaka tafdîlen lem yusıbhü zâlike'l-belâü) buyurmuşlardır.
Manası: " Her kim hastalık, hapislik gibi veya başka bir musıybete uğrayan bir adamı görür de (El-hamdü'li'l-lah'dan tafdılen'e) ye kadar bu duây-ı şerifi okursa o adamın düşdüğü derde düşmez demekdir.
Geçmiş bir zararı telafi etmek için Cenâb-ı Hakka teslim ve tefvız-ı umur edib,
(İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn) demekden daha güzel bir çâre bulunamaz. Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz
(Mâ min abdin tusıybuhû musıybetün fe yekûlü "innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn, Allâhümme âcirnî fî musıybetî ve'hlüf lî hayren minhâ illâ âcerehullâhü teâlâ fî musıybetihî hayren minhâ) buyurmuşlardır.
Manası: "Kul bir musıybete mübtelâ olduğu vakit (İnnâ lillahi'den hayren minhâ) ya kadar okursa muhakkak Cenâb- ı Hak o musıybetin sevabını ve uğradığı zararların yerine daha hayırlısını ihsan eder" demekdir.
Cenâb-ı Hak Kur'an-ı Kerimde, musıybet zamanlarında (İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn) diyenleri fazlasıyla öğmüşdür.
Diğer bir hadîs-i şerifde
(Û'tıyet ümmetî şey'en lem yu'tahu ahadün min ümme- tin en yekûlû ınde'l-musıybeti innâ lillah ve innâ ileyhi râciûn) buyurmuşlardır.
Dünyanın rahat ve selâmetini te'min eden şeylerden biri de, güzel ahlâkdır. İmandan sonra hüsn'ü ahlâkdan daha büyük ibâdet olmadığı ve hüsn-ü ahlâkın bütün günahları afv ettireceği ve geceyi, gündüzü ibâdet ile ihya edenler gibi sevâba nail olub onlardan daha yüksek derecelere ulaşarak Cennet ehlinin eşrafından olacakları, sahih hadislerden anlaşılmakdadır.
Selâmet-i umumiyyeyi mucib olacak sebeblerden biri de, diliyle aşikare selâm vermek, sünnet-i seniyyesine devam etmekdir. Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz
(Efşü's-selâme teslemû) buyurmuşlardır.
Manası: "Selâmı açıkça aranızda verip, yaygınlaştırın ki, selâmete vâsıl olasınız" demekdir
Diğer bir hadîs-i şerifde "Yahudi ve nasârâ gibi ellerinizle selâm vermeyiniz" emr-i şerifinde bulundukları rivayet edilmişdir.
Yine diğer bir hadîs-i şerifde "îman etmedikçe Cennete giremezsiniz ve birbirinize muhabbet ve yakınlıkda bulunmadıkça mü'min olamazsınız. Ey Ümmetim! Ruhî ve kalbî hallerinizden bir hâl için sizi irşâd edeyim mi ki siz onu tatbik ettiğiniz zaman birbirinize karşı muhabbetiniz ve yakınlığınız artar, bu sebeble de düşmanlarınıza galebe ederek vatanınıza sâhib olursunuz" Bu haslet "selâmı aranızda açık yapın ve yayın" buyurdular.
Ne yazık ki ehl-i islâm arasında büyük bir ni'met olan bu selâm alıb vermek âdeti azaldıkça, müslümanların birbirlerine olan muhabbetleri ve bağlılıkları gevşemişdir. Bu sebeble de yabancıların ekmeklerine yağ sürülmekdedir.
Ruhî haller ve insan ahlâkı üzerinde büyük te'siri halk ve takdir eden Cenâb-ı Hak, bu türlü ma'nevî sebebler sayesinde ehl-i islâmı muzaffer etmişken, maddiyata tapanlar, bir parçacık sathî bilgilerine mağrur olub akıllarının idrak edemediği ma'nevî sebeblerin mevcudiyetini hiçe sayarak, ehl-i islâmı bir çok felâketlere ve zilletlere sürüklediler.
Musiybetin en büyük ilâçlarından biri de, helal maldan sadaka vermekdir. Zira haram maldan verilen sadaka, zarardan başka bir netice vermez.
Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz
(Es-sadakatü tesüdü seb'îne bâben min'es-sûi) buyurmuşlardır.
Manası: "Sadaka, yetmiş türlü belânın kapısını kapar" demekdir.
Diğer bir hadîs-i şerifde
(Bâkirû bi's-sadakati fe inne'l-belâe la yettehatta's-Sada- kate) buyurmuşlardır.
Manası: "Sadakayı erken verin (ihmal etmeyin), zirâ belâ sadakanın önüne geçemez," demekdir.
Sadaka musıybete karşı kalkan vazifesi görür. Az çok demeyib velevki yarım hurma olsun vermeli. Evliyâ-ı kiramın meczub kısımları bile, müslümanlara yardım etmek isteseler, ekseriya sadaka yoluyla yardım ederlerdi.
Dünyâ ile alâkası hiç kalmayan meczublar bir kimseden bir şey istediklerinde sakın onu red etmeyin; meğer ki kudretinizin üstünde ağır bir şey olsun; o müstesna. Zîrâ red edenler ehemmiyetsiz bir şey için büyük bir belâyı da'vet etmiş olurlar. Çünkü meczublar sadaka istedikleri kimselerin başlarına bir belânın gelmek üzere olduğunu basıyretleriyle keşf ettiklerinden dolayı, onu bu belâdan korumak için müracaat ederler. Bunu böyle bilmeli ve inanmalıdır.
Kur'an-ı Kerim minnet ve eziyyetle verilen sadakaların faydası olmayıb tatlı dille fukarayı çevirmeyi o şekilde vermekden daha hayırlı i'tibar etmişdir.
Rahat ve selameti te'min eden sebeblerden biri de, şu duâya sabah akşam devam etmekdir.
Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz
(Men kale izâ esbaha ve izâ emsâ "radıynâbillâhî rabben ve bi'1-islâmi dînen ve bi-Muhammedin (S.A.S.) resûlen, kâne hakkan ala'llâhi en yurdiyehû) buyurmuşlardır.
Manası: "Sabah akşam (Radıynâ billahi rabben'den Resûlen) e kadar bu duayı kim devam derse Cenâb-ı Hakka onu râzî etmek gerekli bir iş gibidir" demekdir.
Nefsini, ehlini ve malını zarar ziyandan korumak isteyen kimse bunların cümlesini Cenâb-ı Hakka emânet edib, "Yâ rab! bu şeyler sana emânettir" demeli ve kalbi mutmain olduğu halde rahatına bakmalıdır. Lâkin her şeyi, yoluyla Allaha emanet etmeli ki, muhafaza olunsun.
Cenâb-ı Peygamber ( S. A.S.) Efendimiz
(İz'estûdi'âllahü şey'en hafazahû) buyurmuşlardır.
Manası: "Cenâb-ı Hakka bir şey tevdi' ve emânet olundu mu onu muhafaza eder" demekdir.
Büyük musibetler karşısında okunmasında faydası tecrübe ile sabit olan aşağıdaki duayı en az yedi ve en çok yüz yedi kere okuyarak kabulünü Allah (c.c.) dan ağlayarak dilemeli ve sabırla beklemelidir.
(Tahassantü bi zil-ızzeti ve'1-ceberût vâ'tasamtü bi zil- mülki ve'1-melekût ve tevekkeltü al'el-hayyil-lezî la yenâmü ve layemût; dahaltü fi hırzillâh ve dahaltü fi hıfzıllah ve da-haltü fi emânillâh ve bi kâf-hâ-yâ-ayn, sâd, küfıytû ve bi Hâmîm ayn-sîn-kâf humiytü ve la havle ve la kuvvete illâ billa-hi'1-aliyyi'l-azîm.)
Manası: "İzzet ve Ceberut sahibine sığındım. Mülk ve melekût sahibine sarıldım. Ölüm ve uyumakdan münezzeh dâimi Hayat Sahibi olan Allah (c.c.)a güvendim ve onun hırzına, hıfzına ve emânına girdim. Kâf-hâ-yâ-ayîn-sâd'ın kifayetini ve hâ-mîm-ayîn-sin-kaf 'ın himayesini kabul ettim. Havi ve kuvvet sahibi ancak Allah ü Azım'üş-şan'dır."
Cenâb-ı Hakkın yardım ve tevfîkıyla bu küçük eser burada son bulmuşdur. Ehl-i İslâmın zaman îcabı çeşitli belâ, musıybet ve ızdıraplara ma'ruz kaldığı inkârdan vârestedir. Bir çok kimselerin kendilerine Allahın emaneti olan vücudlarını cehalet ve yeis sebebiyle intihar ederek mahv ve ifnâ ettikleri maalesef görülmektedir. Halbuki intihar suretiyle düyanın derdlerinden kurtulurum diye bir bozuk fikre saplanan bu bîçâreler, ebediyyen Cehennemde azâba duçar olacaklarını hiç hatırlarına getirmemişlerdir.
İşte Allaha ve dine inananlar, bu risâlenin münderacâtını hüsn-ü niyyetle okuyub inancını takviye ettiği takdirde çok iyi tesirlerine nail olacağına ve çok yakın zamanda derdlerinden kurtulacağına hiç şübhesi olmadan, Cenâb-ı Hakkın sonsuz lütuf ve inayetini kuvvetle umub beklemelidir. Tevfik ve inâyet Allâhü Zü'l-Celaldandır.
Bismillâhirrahmânirrâhîm
Ey risâlet tahtının şâhı habîb-i bâsafâ
Ey saadet burcunun mâhi Muhammed Mustafâ
Tal'ât-i zâtındürür cümle cihan da payidar.
Ey emânet taht-i dergâhı Muhammed Mustafâ
Çünkü ayağın tozundan hâsıl oldu kevn-ii kân
Yüzün nuru pertev-i âlem Muhammed Mustafâ
Sâilim geldim kapuna mücrimim yüzüm kara
Kimsesiz bir biçâre zârım yâ Muhammed Mustafâ
Canıma tak etti artık belâsı hasretin
Gece gündüz dileğim şefaat yâ Muhammed Mustafâ
Eyle vaslınla müzeyyen bu virane gönlümü.
Kalmadı hiç sabra tahammül yâ Muhammed Mustafa
Yüzümü sürem dergâhın tozuna kılam nida.
Ümmetindendir bu Nuri yâ Muhammed Mustafâ.
Halîfe-i zîşan Hazreti Alî kerremallahu veche'nin Mısıra vali tâyin ettiği Mâlik bin Hârîs (R.A.) e
hikmeti hükümeti havi verdikleri emirnamenin meâlen manzum tercümesi.
Arapçadan tercüme eden: Kosva merkez nâibi yeni şehirli merhum Hüseyin Şevket Beydir.
Hevâ-ı nefsi tezlîle hemîşe sa'yü ğayret et.
Kemâl-i sıdk ile icrayı ahkâm-ı Şerîat et.
Nasıl eslafının efâline vârid ise şimdi.
Sana da medhü zem vâki' olur bil hüsn-i niyyet et.
Umûr-u âlem-i adl-ü müsâvate riayetle.
Görüp halka adâlet üzre icrây-i hukümet et.
Gerek dindaşının olsun gerekse bir vatandaşın.
Müsâvidir hukuku, dîn-i islamda sıyanet et.
Vuku' bulsa ehâlinin kazâen ba'zı bir cürmü
O halde afvına mazhar edib bahş-ı inâyet et.
Seni vâlî eden Âlî olan tanrı teâlânın.
Sakın kahrı ile hışmından, adâlet üzre hizmet et.
Azâb ve rahmeti haktan değildir kimse müstağni.
Mükâfat ve mücâzâtında âcil olma dikkat et.
Nedâmet gelmeye melhuz olan ba'zı umûrunda.
Kıyam etme hemen icrâsına, sabr-u sükûnet et.
Karîn-i adi olan işde, ziyâde menfaat göster.
Bu suretle bütün hakk-ı reâyâyı sıyânet et.
Havass-ı âlemi sâde, çalışma etmeye mesrur.
Avamm-ı nâsi de dilşâd edib hakka riayet et.
Vesîyle ittihazıyla, kusur-u aybını nâsın.
Taharri eyleyen pes mâyelerden, terk-i ülfet et.
Olur za'fiyyet-i kalbe sebeb, korkak ile şûra.
Berây-ı meşveret, âkıl ve müdebbir zâtı da'vet et.
Tama'kârân ile bir iş, tezekkür eyleme zinhar.
Umûr-u âlemi zulm-ü teassüf den(1) sıyânet et.
Hayırhahı sakın bedhah ile bir tutma âlemde.
Cihanı herc'ü merc etmek, hevâsından ferâgat et.
Teveccüh beklemek vâbestedir ihsân ile halkdan.
Meşakkat bârını tahfif edib, taltîfe gayret et.
Düşün bir ehline tevdî edib ıslâhını mülkün.
Neye mevkuf ise ba'det-teemmül bezl-i Mülkün.
Atâlettir yegâne mahvına bâ'is olan mülkün,
Uyandır fikrini mülkün de tevsî'i ticâret et.
Helal rızka teşebbüs eylemek vabestedir sa'ye
Hemîşe kâr-ü kisb etmek için halka nasıyhat et.
Harâset(2) bâdi-i ihyâsıdır Mülkün heveslendir.
Reayâya(3) verib sermaye, teşvik-i zirâat et.
Nifakı ortadan kaldırıb, ma'mur-ü mülk eyle
Ehâli müsterih olsun ki sen de rahat et.
Tevazu gösterib, emsâlini tergîb için mahzâ.
Bütün memdûh olan me'murlara, lutf-ü nezâket et.
Umûrunda tesâdüf eylese müşkülpesend bir iş.
Cenâb-ı hak ile Peygamberden istiânet et.
Sana her maddenin künhü, ayân olmak için dâim.
Acûl olma teenniyle tefekkürde metânet et.
Halâs etmek için me'murları rüşvet belâsından.
Gınâ hâsıl olur bir râddede tezyîd-i ücret et.
Umûr-ü devletin ahvâlini tahkik için her dem.
Mücerreb bir müfettiş nasb eyle tetkîka himmet et.
İhanet eyleyen hâinleri terk ile zillete.
Sadâkat gösteren âdemlere ciddî sahâbet et.
Zuhuur eylerse millet içinde fitne ve câsuslar.
Taharri eyleyib tecrîm ile te'dibine sür'ât et.
Eğer hainliği sabit olursa ibreten linnâs.
Zamânın hükmüne tevfîk ile ibrâz-ı şiddet et.
Garaz me'mûl olan ba'zı havadis neşr edenlerle.
Yalan yanlış yazan müfsit garazkârâna nefret et.
Hukûk-u milleti gasba tesaddi eyleyen kimse.
Hemen emsâline ibret için teşhir ve lânet et.
Ehâlidir umur-ü devletin merbût-u aslîsi.
Umûr-ü devleti ehli olan merde emâmet et.
Muhammed ümmeti Şer'i şerife bağlıdır ancak.
Fetâvâyı veren müfti-i enâme arz ve minnet et.
Umûmî meclisi teşkil ile efkârını halkın.
Güzel dinle tefehhüm eyleyib nâsa mürüvvet et.
Usanmamak için vakti ibâdetde Cemâatle.
Uzatma pek namazı kıl adâletle imâmet et.
Deâvînin vukuunda umûr-ü şer'a tevfikan.
Çalış ıhkâk-ı hak etmek için hüsn-ü rü'yet et.
Eğer düşman sana sulh olmağı teklife meyl etse.
Desîse olduğu zahir değilse sulha rağbet et.
Eğer a'dâ ile etmişsen evvelce peymânı.
Sakın nâhak yere kan dökme ahdinde sadâkat et.
1- Doğru yoldan çıkmak
2-Zirâat
3- Halk-tebaa