ÖZBEKÇE’Yİ ÖĞRENİYORUZ
Ўзбекчани
Ўрганамиз
Dr. Metin ERKAYA
“Тилни билиш дилни билишга йўл очар.„
“Tilni biliş dilni bilişga yol âçar.”
“Dili bilmek gönlü bilmeye yol açar. ”
İsteme Adresi:
Dr. Metin ERKAYA
Vatan Caddesi No: 11/2,06930 Sincan — ANKARA
Tel: (4) 270 1910-270 1195 Fax:(4)271 1907
Copyright © 1992 by
Dr. Metin ERKAYA
Vatan Caddesi No: 11/2, Sincan ANKARA
Tel: (4)270 1910
Fax:(4)271 1907Adres ve telefon numaraları artık geçerli değildir.
Ali rights reserved. No part ofthis book may be reproduced without
prior written pernıission of t he aut hor.
Her hakkı saklıdır. Bu kitabın hiç bir kısmı yazarın yazılı izni olmadan çogaltılamaz.
Baskı: Ahsen Basın Sanayi A.Ş., İSTANBUL
Tel: (1)507 1617
ÖZBEKÇE’Yİ ÖĞRENİYORUZ
Ўзбекчани
Ўрганамиз
Dr. Metin ERKAYA
SÖZBAŞI
Son yıllarda meydana gelen gelişmeler, Sovyetler Bir
liğinin dağılması, Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını
kazanmalarına yol açtı. Bu durum karşılıklı münasebetlerin
gelişmesine, gidiş gelişlerin artmasına sebep oldu. Siyasî,
ekonomik ve kültürel alanlarda görüş alış verişleri sözko-
nusu oldu.
1991 Ağustosunda İSPA Turizmin düzenlediği Özbe
kistan gezisine katıldık. Taşkent, Semerkand ve Buhara'yı
ziyaret ettik. Her kesimden insanla tanıştık, görüştük, soh
bet ettik. Kelimelerin çoğu aynı olsa da, kullanım yerlerinin
ve eklerin farklı oluşunun birbirimizi anlamada güçlüklere
sebep olduğunu gördük.îlişkilerin daha sağlıklı yürüyebil
mesi için dil problemini halletmek gerekiyordu.
Bu güçlüklerin giderilmesine yardımcı olmak, karşılıklı
anlaşmayı sağlamak; eğitim, dostluk ve yardımlaşmayı
kolaylaştırmak için, muhterem Prof.Dr.M.Es'ad COŞAN
hocamızın teşvikleri ile Özbekçe konusunda böyle bir çalış
maya başladık.
Alfabe farklılığı dolayısıyla önce alfabe üzerinde dur
duk. Harfleri, okunuşlarındaki farklılıkları örneklerle gös
terdik. Metin parçaları koyduk. Transkripsiyonda sade bir yol izledik, öğrenmeyi zorlaştıracağı düşüncesiyle fazla işa
ret kullanmaktan kaçındık. Özbek alfabesindeki "o, х, қ" harflerine karşılık olmak üzere üç harf (â, h, k) ilâvesiyle
yetindik.
İkinci bölümde gramerle ilgili bilgiler verdik. Türkiye
Türkçesi'nden farklı olan ekler üzerinde daha çok durduk.
Örneklerle daha iyi anlaşılmasını sağlamaya çalıştık.
Kitabımızın üçüncü bölümünde ise çeşitli konularda
küçük metin parçaları koyduk. Metinlerle ilgili yeni keli
meleri ve fiilleri verdik. Diyaloglar verdik. Daha iyi hatırda
kalacağını düşünerek her konuda atasözleri (makâllar)
derledik. Kitabın sonuna kitapta geçen Özbekçe kelimelerle
ilgili bir de sözlük koyduk.
Özbekçe ile ilgili bu çalışmamızın Özbekçe öğrenmek
isteyenlere yardımcı olacağını düşünüyoruz. Böylece sev
gili, hürmetli, misafirperver, dost ve kardeş Özbek halkı ile halkımız arasında dostluğuır ve yardımlaşmanın gelişmesine
katkıda bulunabilmeyi ümid ediyoruz.
Çalışmalarımızda bizi teşvik eden Prof. Dr. M. Es'ad
Coşan hocamıza, kitabı hazırlarken kendisinden çok istifade
ettiğimiz Özbekçe hocamız Prof. Dr. Hüseyin Özbay beye,
sözlük temininde yardımcı olan Özbekistan'h arkadaşımız
Emanullah Mahdum'a, Kiril fontlarının temininde ve kita
bın dizilmesinde yardımcı olan kardeşlerim Dr. H. Hüseyin
Erkaya ve H. Ali Erkaya'ya teşekkür ediyorum.
Dr. Metin ERKAYA
Sincan, 9.9.1992
II
İÇİNDEKİLER
I. ALFABE
ÖZBEK TÜRKÇESİ
Özbekler, üç kavmin birleşmesinden meydana gelmiş
lerdir: Kartuklar, Oğuzlar, Kıpçaklar. Bu üç kavmin izleri
dillerinde de görülmektedir. Bugünkü Özbekistan, 1860 ile 1880 yılları arasında Rus işgaline maruz kalan ve çarlık
Rusya'sında Türkistan Umumî Valiliği adı ile idare edilen
Batı Türkistan'ın bir parçasıdır. Türkistan Umumî Valili-
ği'nin Fergana, Semerkand, Sirderya vilâyetlerinin birer
parçasıyla; Hive, Buhara Hanlıklarının Özbekler'le
meskûn olan kısımları bugün Özbekistan Türk Cumhuri-
yeti’dir. Diğer Ortaasya Türk Cumhuriyetleri'nde, Afganis
tan ve Tacikistan'da da azınlık olarak yaşayan Özbekler
vardır. Bugünkü Özbekistan'ın nüfusu 21 milyondur.
Eski Çağatay dilinin devamı olan ve bazı ağız farklılık
ları gösteren Özbekçe, zengin bir devlet dilinin mirasçısıdır.
Kuzey Özbekçesi edebî dile daha uygun olduğu halde, son zamanlarda Taşkent şivesi resmî dil olarak kabul edilip,
yazı dili haline getirilmiştir. Bu şive Farsça'nın etkisi
altındadır. Ses uyumuna riayet edilmez. Uzun "a" larda "o" laşma vardır. Ayrıca uzun yıllar Rus yönetiminde kalındığı
için Rusça'nın da etkisinde kalmış, pek çok Rusça kelime
ve terim günlük hayatta kullanılır olmuştur.
Özbekistan'da 1927 öncesinde — bütün Türklerde
olduğu gibi — Arap harfleri kullanılıyordu. 1927-1928 de Latin Alfabesi'ne geçtiler. 1939 dan beri de Kiril
Alfabesi'ni kullanıyorlar. Günümüzde bir kısım aydınlar,
Türkiye ile daha kolay diyalog kurmak için Latin Alfabesine
geçilmesini isterken; bir kısım aydınlar da eski kültürle
irtibat kurmak için Arap harflerine geçilmesini istiyorlar.
Fakat halen resmen Kiril Alfabesi kullanılıyor. Afganistan
Özbekleri ise Arap harflerini kullanıyorlar.
ÖZBEK ALFABESİ
Kiril Latin (Arap-)
A a : A а/ав (I, l, a )
Б 6 :Bb( <_>)
B B :'Vv(j)
Г r :Gg(^)
Д Д :Dd(j)
E e :Ee(îa )
E ё : Yâ ( L )
Ж ж :Cc(r)
3 3 : Z z (j, )
И и : ii/IiQI,^)
Й й : Yy(^) •
K k :Kk(J )
Л л :L1(J)
Mm : M m ( a )
H h : N n (j)
O o :Ââ/Ââ(I, I ) П n :Pp(<_>)
P p :Rr(JLatin (Arap)
Uu/ÜöGl^)
inceltme işareti
Ee(l)
Yu/yü^ ) Ya(Aj, L ) Oo/Öö(_,l,_>)
Kk(j)
Ğğ(^)
Hh(4,c)
Bugünkü Özbek Alfabesi'nde 33 harf, 2 işaret vardır.
Harflerden 7 si (6 +1) ünlü harf, 26 sı ünsüz harftir.
A. ÜNLÜ HARFLER:
A a :(Aa/iEae) И и :(îi/Iı)
O o :(Ââ/Ââ) У y :(Uu/Üü)
E e / Э э :(Ee) Ў ў :(Oo/Öö)
Ünlü harfler 6 (+1) tanedir. Bu altı harf 10 ünlüyü ifade
ettiği için yetersizdir. Bunu telâfi etmek için kalın ve ince ünsüz harfler vardır. Bu harfler, kalın ünsüzlerin yanında
kaim; ince ünsüzlerin yanında ince telaffuz edilirler.
1) A a : ( A a / Ж x )
Kalın ünsüzlerin (қ, ғ, х) (k, ğ, h.) yanında Türkiye
Türkçesi'ndeki "a" gibi telâffuz edilir.
халқ : halk: halk
ғани : ğani: zengin
қанот : Ranât: kanat
қ a рға : karğa: karga
қарши : karşi: karşı
Diğer ünsüzlerin yanında Türkiye Türkçesi'ndeki "e" ile "a" arasında, "e" den daha açık ve geniş telâffuz edilir
(ae). Bunu her yerde "a" olarak gösterdik.
зафар : zafar (zaefaer): zafer
дарвиш : darviş (daerviş): derviş
санамоқ : sanamâk (saenaemâk): saymak
тафаккур : tafakkür (taefaekkür): tefekkür
Geniş, çok açık ve biraz yuvarlak bir ünlüdür, "o" ya benzer uzunca bir "a" sesini verir. Arapça ve Farsça'dan
geçen kelimelerdeki uzun "a" 1ar bu harfle gösterilir.
Özbekler buna "tolık a" diyorlar. Bunu biz "â" şeklinde
gösterdik.
ocoh : âsân : kolay
солиҳ : sâlih : sâlih
ocmoh : âşinân : gök
Türkçe kelimelerdeki bazı "a" 1ar ve "-mak" ekinin "a" sı da bu harfle gösterilir. Bu ses yalnız Özbek Türkçesi'nde
vardır.
ёғоч : yâğâç : ağaç
томчи : tâmçi: damla
топмоқ : tâpmâk : bulmak
Rusça'dan geçen kelimelerde "o" okunur.
доктор : doktor: doktor
турколог : türkolog : türkolog
калорифер : kalorifer: kalorifer
Э э : ( E e )
Türkiye Türkçesi'ndeki "e" ile "i" arasında telâffuz edi
lir. Sadece ilk hecelerde vardır. Avrupa dillerinden alınma
kelimelerde diğer hecelerde de olabilir. Biz buna "kapalı
e" diyoruz. Özbekler "yapık e" diyorlar. Bunu "e" olarak
gösterdik.
кеча : keça : gece, dün
келин : kelin : gelin
кетмоқ : ketmâk: gitmek
Bu harf kelimenin başında olduğu zaman "ye" okunur.
ep : yer : yer
ел : yel: rüzgâr
елка : yelka : omuz
4
Kelime başlarında "e" okunması için "Э" şeklinde yazı
lır.
эса : esa : ise
элчи : elçi: elçi
эрталао : ertalab : sabahleyin
4) И и : ( İ i / I ı )
Kalın ünsüzlerin (қ, ғ, x) ( k, ğ, h) yanında "ı" oku
nur.
хирқа : hırka: hırka
қирғиз : kırğız : kırğız
хилма-хил : hılma - hıl: türlü türlü
Diğer harflerin yanında "i" okunur,
тил : til: til илик : ilik: ilik йигит : yiğit: yiğit
5) Ў ў : ( O o / Ö ö )
Kalın ünsüzlerin (қ, ғ, x) (k, ğ, h) yanında "o" oku
nur.
қўй : koy : koyun
ғўза : ğoza : pamuk bitkisi
хўраз : horaz : horoz
қўшимча : koşimça: ek
İnce ünsüzlerin (к, г, ҳ) (k, g, h) yanında "ö" oku
nur.
гўзал : gözal: güzel
ҳўкуз : höküz : öküz
кўнгил : köngil: gönül
Diğer ünsüzlerin yanında "o" da, "ö" de okunabilir,
ўт : ot: ateş тўшак : töşak: döşek
жўналиш : cönaliş : yöneliş
6) У y : ( U u / Ü ü )
Kalın ünsüzlerin (қ, ғ, x) (k, ğ, h) yanında "u" oku
nur.
қуш : kuş : kuş ғурур : ğurur: gurur
хурсанд : hursand : memnun
înce ünsüzlerin (к, г, ҳ) (k, g, h) yanında "ü" oku
nur.
кул : kül: kül гуноҳ : günâh : günah
ҳуркмоқ : hürkmâk : ürkmek
Diğer ünsüzlerin yanında "u" veya "ü" okunabilir,
бунча : bunça: bunca
шундай : şunday : şunun gibi мукаммал : mükammal: mükemmel
6
B. ÜNSÜZ HARFLER
д E
Ж 3
Й К
Л м
н пб в
г д
« • е
ж з
w и
к л
м н
п:(Rr)
:(Ss)
: (Tt ) :(Ff)
:(Hh)
:(Ts)
:(ÇÇ)
:(§Ş)
: (Yu/yü) :(Ya)
:(Kk)
: (Ğğ)
:(Hh)
Ünsüz harfler 26 tanedir. Bunlardan 3 tanesi kalın, 3 tanesi ince, 4 tanesi de birleşik harftir. Diğer 16 harf yanındaki ünlüye göre kalın veya ince okunabilir. "C" harfi
Rusça kelimelerde ve bazı Farsça kelimelerde "j" okunur.
a. Kaim Ünsüzler:
D Қ K : (Kk)( J )
Osmanlıcıdaki "kaf" (j ) ın karşılığıdır. Türkiye
Türkçesi'ndeki "k" dan daha kalındır. Gırtlağa yakın telâf
fuz edilir. Bu harfi "k" şeklinde gösterdik.
7
қ а й и қ : kayık : kayık
қаерда : kayerda : nerede
чақирмоқ : çakırmâk: çağırmak
Türkçesi'ndeki "ğ" den daha kalındır. Gırtlağa yakın telâf
fuz edilir. Bunu "ğ" şeklinde gösterdik.
ғариб : ğarib : garib
ғурурли : ğururli: gururlu
шуғулланмок. : şuğullanmâk: meşgul olmak
3) X X : ( H_h ) (t )
Osmanlıca'daki "hı" (c) nın karşılığıdır. "K" ile "h" arasında, gırtlaktan çıkan,kalın, hırıltılı bir harftir. Bugünkü
Latin Alfabesi'nde gösterilmeyen bu sese Anadolu şivele
rinde çok sık rastlanır. Bu harfi "h" şeklinde gösterdik.
яхши : yahşi: iyi
хўраз : horaz : horoz
хунук : hunük: çirkin
b. İnce Ünsüzler
1) K k : ( K k ) ( J )
Osmanlıca'daki "kef" ( j ) in karşılığıdır. İnce bir "k"
sesini verir.
икки : ikki: iki кичик : kiçik : küçük
кулмок : külmâk : gülmek
8
2) Г Г : ( G g ) ( £ )
Osmanlıca'daki "gef" ( £) in karşılığıdır. înce bir "g"
sesini verir.
гил : gil: kil, toprak
гилос : gilâs : kiraz
йигит : yiğit: yiğit
гулзор : gülzâr : gül bahçesi
3) Ҳ Ҳ : ( H h ) ( # , 4)
Osmanhcadaki "he" (4 ) nin karşılığıdır. İnce bir "h"
sesini verir.
ҳам : ham : de, dahi ҳикоя : hikâya : hikâye
ҳукумат : hükümat: hükümet
c. Birleşik Harfler:
Osmanlıca'da "kef" ( J ) veya "kef" üzerine üç nokta
konarak gösterilen, "n" ile "g" arasında, genizden çıkan na- zal bir "n" sesidir. Özbekçe'de "ng" olarak yazılır ve tek ses olarak okunur. Kelime başında bulunmaz. Bugünkü
Latin Alfabesi'nde gösterilmeyen bu sese, Anadolu
şivelerinde çok sık rastlanır. Biz de "ng" şeklinde
gösterdik.
ўнг : ong : sağ
денгиз : dengiz : deniz
янглиш : yangliş: yanlış
сизнинг : sizning : sizin
сингари : singari: gibi
9
2) Е ё : ( Yâ )
"Й" ( y ) ile "o" ( â ) nın birleşik halidir. "Yâ" diye okunur.
ёки : yâki: veya
дарё : daryâ: derya
ёпмоқ : yâpmâk: örtmek
3) Я я : ( Ya / Yae )
"Й" ( y ) ile "a" ( a ) nın birleşik halidir. "Ya / Yae" diye okunur.
янги : yangi: yeni
ярим : yarim: yarım
ясамоқ : yasamak: yapmak
4) Ю ю : ( Yu / Yü )
"Й" ( y ) ile "y" ( u/ü ) nün birleşik halidir. "Yu / yü" diye okunur.
юрак : yürak: yürek
юқори : yukâri: yukarı
юбормоқ : yubârmâk: göndermek
5) Ц Ц : ( Ts )
Türkiye Türkçesi'ndeki "t" ve "s" nin birleşik halidir.
Rusça kelimelerde kullanılır.
цирк : tsirk: sirk
концерт : kontsert: konser
мотоциклет : mototsiklet: motosiklet
10
d. "C" Harfi ( Ж ж ) :
Türkçe kelimelerde "c" olarak okunur.
жун : cün : yün жўжа : cöca: civciv
жавоб : cavâb : cevap
Rusça ve yabancı kelimelerde "j" nin karşılığıdır,
коллеж : kollej: kolej
мужда : müjda: müjde
метраж : metraj: metraj
C- İŞARETLER:
1. Kesme işareti ( Ъ ъ ) :
Arapça asıllı kelimelerdeki "ayın" () ve "hemze" ( * ) yi göstermek için kullanılır.
шеър : şe'r: şiir
қалъа : kal'a : kale
таъзир : ta'zir: tâzir
муъмин : mü'min : mü'min
машъала : maş'ala : meş'ale
2. Yumuşatma işareti ( Ь ь ) :
Rusça kelimelerde kullanılır,
июль: iyul: temmuz
фильм : film: filim
пальто : palto: palto
медаль : medal: madalya
Февраль : fevral: şubat
11
İTALİK YAZI
İtalik yazıda bazı harfler normal yazılışlarından farklı
yazılırlar. Bunlar aşağıda gösterilmiştir:
N. İtalik Latin
a : a : a
b : e : v
r :e : g
д :d : d
и : u : i / ı
й : ü : y
л : л : 1
m : m : m
n : n : p
T : m : t
ч : ч : ç
ш : ш : s
ÖRNEKLER:
Бол ишрин, болдан бола ширин.
Bâl şirin, bâldan bâlâ şirin.
Bal tatlı, baldan çocuk tatlı.
Гапни кам сўзла, ишни кўп кўзла!
Gapni kam sözla, işni köp kozla!
Sözü az söyle, işi çok gözle!
Epea тушеан гул булар, ўтга тушган кул булар.
Yerga tüşgan gül bular, otga tüşgan kül bular.
Yere düşen gül bulur, ateşe düşen kül bulur.
12
«Сизнинг «Замонлар, воқеа-
лар, одамлар» рукни остида бе~ раётган аҳборотингиз менда ало- ҳида қизициш туғдиради. Бошқа
мақолалар ҳам қизиқарли. Қади-
мий қўрғонлар, ўрта асрга хос ажойиб меъморчилик обидалари,
бизнинг кунларимизга довур
буёғи ўчмаган иншоотлар... Эски
Тошкент сувратлари араб қиш-
лоғини, икки қаватли бинолари
эса хитой меъморчилигини эсла~
тади. Миллий кийимлар ҳам ажойиб».
Sizning "Zamânlar, vâkealar, âdamlar" rükni âstida
berayâtgan ahbârâtingiz menda alâhida kızıkış tuğdiradi.
Bâşka makâlalar ham kızıkarli. Kadimiy korğânlar, orta asrga hâs acâib me'mârçilik âbidalari, bizning künlarimizga
dâvur boyâğı öçmagan inşâatlar... Eski Tâşkent suvratlari
arab kışlâğıni, ikki kavatli binâlari esa hıtây me'mârçiligini
eslatadi. Milliy kiyimlar ham acâyib.
Sizin "Zamanlar, olaylar, insanlar" başlığı altında ver
mekte olduğunuz haberler, bende hususî ilgi uyandırıyor.
Başka makaleler de ilginç. Eskiye ait kaleler, ortaçağa has acaip mimarlık anıtları, bizim günlerimize kadar boyası sol
mayan binalar... Eski Taşkent resimleri Arap köyünü, iki katlı binaları ise Çin mimarlığını hatırlatıyor. Millî giyimler
de acaip.
13
EL YAZISI:
İtalik yazı gibidir. Farklı olarak "d" (д) harfi Türkiye
Türkçesindeki el yazısıyla yazılan "g" gibi (g )yazılır.
ÖRNEK:
14
Энди сизга ўзим ҳақимда ёзсам, мен
22 ёшдаман, Жамарқанддаги тижарат
колле-жида ўкийман. Худога шукр ота-онам,
ака-укаларим бор.
Отам ўрта мактабда тарихдан дарс бе- ради. Онам тикувчи бўлиб ишлайди. Акам
курилишда муҳандис. Опаларим ўрта мак-
табда ўқитувчи.
Endi sizga özim hacımda yâzsam, men 22 yâşdaman,
Camarkanddagi ticarat kollejida okıyman. Hudâga şükr âta- ânam, aka-ükalarim bâr.
Atam orta maktabda tarihdan dars beradi.oÂnam tiküvçi
bolib işlaydi. Akam kurılişda mühandis. Apalarim orta maktabda okıtuvçi.
Şimdi size kendim hakkında yazarsam, ben 22 yaşındayım, Semerkand'daki ticaret kolejinde okuyorum.
Allah 'a şükür ana-babam, ağabey ve kardeşlerim var.
Babam ortaokulda tarihden ders veriyor. Anam dikici
(terzi) olup çalışıyor. Ağabeyim inşaatda mühendis. Abla
larım ortaokulda öğretmen.
(İzâmiddin Racaboğli, 19.5.1992, Samarkand)
15
OKUMA ÖRNEKLERİ:
Меҳрибон ва ёрлақувчи аллоҳнинг номи
билан
Жон қуши ўз сирларини баён қилишга
киришар экан, уни тангрига мадҳия ўқиш
билан бошлайди. Чунки тангри барча мав-
жудотларнинг яратувчисидир. У мангу бар-
ҳаёт бўлиб, ундан бошқа ҳамма нарсалар
ўткинчидир.
Яратувчи кудратли калами билан оламни
аниқ бир режа остида бунёд қилди. У тўқ-
қиз фалакни айланувчи қилиб яратди ва бу- нинг сирини тушунишда идрокни ожиз этди.
(Алишер Навоий, Лисонут Тайр, насрий байон)
Mehribân va yârlakuvçi allâhning nâmi bilan.
Cân kuşi öz sırlarını bayân kılışga kirişar ekan, uni tangriga madhiya okış bilan bâşlaydi. Çünki tangri barça
mavcudâtlarning yaratuvçisidir. U mangü barhayât bolib,
undan bâşka hamma narsalar ötkinçidir.
Yaratuvçi kudratli kalami bilan âlamni anık bir reca âsti- da bünyâd kildi. U tokkız falakni aylanüvçi kılib yaratdi va buning şirini tüşünişda idrâkni âciz etdi.
Şefkat gösterici ve affedici Allah ’ın adıyla.
Can kuşu kendi sırlarını beyan etmeye girişirken, onu Tanrı'ya medhiye okuma ile başlıyor. Çünkü, Tanrı bütün
varlıkların yaratıcısıdır. O ebedî hayatta olup, ondan başka
bütün nesneler geçicidir.
Yaratıcı, kudretli kalemi ile alemi doğru bir plan altında
bina eyledi. O, dokuz feleği dönücü kılıp yarattı ve bunun
sırrını anlamakta idraki aciz etti.
(Alişer Navâiy, Lisânüt Tayr - Kuş Tili, nasriy bayân, s.268)
16
УЧРАШУВ
Ассалому алайкум!
Хуш келибсиз! Қалайсиз, яхшимисиз?
Кайфиятингиз қандай? Сағлиғингиз қандай?
Худога шукур ҳаммаси яҳши, сиз ўзингиз қалайсиз?
Раҳмат, яҳшиман. Сизни кўрганимдан
ҳурсандман. Анчадан бери кам кўринасиз.
Сизни кўрмаганимга ҳам анча бўлди.
Ишлар қалай? Нима янгиликлар вор?
Болалар қандай?
UÇRAŞUV
Assalâmü alayküm!
Huş kelibsiz! Kalaysiz, yahşimisiz? Kayfıyatingiz
kanday? Sağhğıngiz kanday?
Hudâga şükür hammasi yahşi, siz özingiz kalaysiz?
Rahmet, yahşiman. Sizni körganimdan hursandman.
Ançadan beri kam körinasiz.
Sizni körmaganimga ham ança boldi. îşlar kalay? Nima
yangiliklar var? Bâlalar kanday?
KARŞILAŞMA
Esselânıü aleyküm!
Hoş gelmişsiniz! Nasılsınız, iyimisiniz? Keyfiyetiniz
nasıl? Sağlığınız nasıl?
Allaha şükür hepsi iyi, siz kendiniz nasılsınız?
Teşekkür ederim, iyiyim. Sizi gördüğümden
memnunum. Uzun zamandan beri az görünüyorsunuz.
Sizi görmediğime de epey zaman oldu. İşler nasıl? Ne yenilikler var? Çocuklar nasıl?
17
ТАНИШУВ
Келинг, танишайлик. Исмингиз нима?
Менинг исмим Амонуллоҳ.
Фамилиянгизнй билишга рухсат этинг.
Фамилиям Махдум.
Сиз билан танишганимдан жуда
ҳурсандман.
Сизга укамни таништиришга рухсат
беринг: Укамнинг исми Асъадуллоҳ.
Марҳамат қилиб мени отангиз билан
таништириб қўйинг.
TANIŞUV
Keling, tanışaylik. îsmingiz nima?
Mening ismim Amânullâh.
Familiyangizni bilişga ruhsat eting.
Familiyam Mahdum.
Siz bilan tanışganimdan cüda hursandman.
Sizga ükamni tamştınşga ruhsat bering: Ükamning ismi As'adullâh.
Marhamat kılıb meni âtangiz bilan tanıştirib koying.
TANIŞMA
Gelin tanışalım. İsminiz ne ?
Benim ismim Emânullah.
Soyadınızı öğrenmeye müsaade edin.
Soyadım Mahdum.
Sizinle tanıştığımdan çok memnunum.
Size oğlan kardeşimi tanıştırmaya izin verin:
Kardeşimin ismi Es'adullah.
Lütfedip beni babanızla tanıştırın.
18
Ҳар бир мусулмоннинг иккинчи бир му- сулмонда олтита ҳақи бордур:
1. Учрашганда саломлашиш. 2. Меҳмонга
чақирса, бариш. 3. Маслаҳат сўраса, наси-
ҳат билан маслаҳат бериш. 4. Аксириб Ал- лоҳга ҳамд айтса, унга жавоб айтиш. 5. Ка- сал бўлса бориб кўриш. 6. Вафот этса, дафн
маросимида қатнашиш.
Har bir müsülmânning ikkinçi bir müsülmânda âltıta
haki bârdur:
1. Uçraşganda salâmlaşiş. 2. Mehmânga çakırsa, bâriş.
3. Maslahat sorasa, nasihat bilan maslahat beriş. 4. Aksirib
Allâhga hamd aytsa, unga cavâb aytiş. 5. Kasal bolsa bârib
köriş. 6. Vafât etsa, dafn marâsimida Içatnaşiş.
Her bir Müslümanın ikinci bir Müslümanda altı tane hakkı vardır:
1. Karşılaştığında selâm 'vermek. 2. Misafirliğe
çağırırsa gitmek. 3. Tavsiye isterse iyilikle tavsiye etmek.
4. Aksırıp Allaha hamd ederse, ona cevap vermek. 5. Hasta
olursa gidip görmek. 6. Vefat ederse defin merasiminde
bulunmak.
19
Кечирасиз, Навоий номидаги давлат ку- тубхонаси қаердалигини билмайсизми?
Биламан. Мен ҳам шу ёққа боряпман.
Юринг, бирга борамиз.
Кутубхонага қандай қилиб аъзо бўлиш
мумкин? Айтиб беролмайсизми?
Бу қийин эмас. Паспортингизни кўрсат-
сангиз, сизни аъзо қиладилар... Мана, ку- тубхонага ҳам етиб келдик.
Мени кутубҳонангизга аъзоликка қабул
қилсангиз?
Ҳужжатингиз борми?
Ҳа, мана паспортим.
Қайси тилдаги китобларни ўқимоқчисиз?
Рус ва ўзбек тилидаги китобларни.
Сиз кўпроқ қандай асарларга қизиқасиз?
Мен кўпрок бадиий асарларга кизиқаман.
Keçirasiz, Navâiy nâmidagi davlat kütübhânasi kayer-
daligini bilmaysizmi?
Bilaman. Men ham şu yâkka bâryapman. Yüring, birga
bâramiz.
Kütübhânaga kanday kılıb a'zâ boliş mümkin? Aytib
berâlmaysizmi?
Bu kıyin emas, Pasportingizni körsatsangiz, sizni a'zâ kıladilar... Mana, kütübhânaga ham yetib keldik.
Meni kütübhânangizga a'zâlikka kabul kılsangiz?
Huccatingiz bârmi?
Ha, mana pasportim.
Kaysi tildagi kitâblami okımâkçisiz?
Rus va Özbek tilidagi kitâblami.
Siz köprâk kanday asarlarga kızıkasiz?
Men köprâk badiiy asarlarga kızıkaman.
20
Affedersiniz, Ne vat adındaki devlet kütüphanesinin ne
rede olduğunu biliyor musunuz ?
Biliyorum. Ben de o tarafa gidiyorum. Yürüyün birlikte
gideriz.
Kütüphaneye ne yapıp üye olmak mümkün ?
Söyleyebilirmisiniz ?
Bu zor değil. Pasaportunuzu gösterirseniz sizi üye yaparlar... İşte kütüphaneye de geldik.
Beni kütüphanenize üyeliğe kabul etseniz.
Belgeniz var mı ?
Evet. İşte pasaportum.
Hangi dildeki kitapları okumak istiyorsunuz?
Rus ve Özbek dilindeki kitapları.
Siz daha çok ne gibi eserlere ilgi duyuyorsunuz ?
Ben daha çok bediî eserlere ilgi duyuyorum.
21
II. GRAMER
ÖZBEKÇE İLE TÜRKİYE TÜRKÇESİ
ARASINDAKİ SES FARKLILIKLARI:
1. Türkiye Türkçesinde ince "g" ile başlayan kelimeler
Özbekçe'de ince "k" ile başlar.
кўз : köz : göz
келин : kelin : gelin
кетмоқ : ketmâk: gitmek
кулмоқ : külmâk: gülmek
2. Özbekçe'de, bazı kelimelerde kuzey şivelerinin etki
siyle "y" sesi "c" ye dönüşür.
жўн : cön : yön
жун : cün : yün
ажралмоқ : acralmâk : ayrılmak
3. Türkiye Türkçesi'nde kelime başlarındaki "d" 1er, Özbekçe'de -Eski Türkçe'de olduğu gibi- "t" olarak devam
eder.
тил : til: dil
тун : tün : dün (gece)
тўғри : toğri: doğru
томоқ : tâmâk : damak
Bazı kelimeler Türkiye Türkçesi'ndeki gibidir.
демоқ: demâk: demek
денгиз : dengiz: deniz
4. Türkiye Türkçesi'ndeki "v" Özbekçe'de aşağıdaki
kelimelerde "b" ye dönüşür:
22
бор: bâr: var
бермоқ : bermak: vermek
бормоқ : bârmâk: varmak
Ayrıca "olmak" kelimesi, bütün Kuzeydoğu Türkçe- leri’nde "bolmak" şeklindedir,
бўлмоқ : bolmâk: olmak
5. Baştaki "b" 1er Özbekçe'de, eğer kelime içinde "n" varsa, "m" ye dönüşür.
мен : men : ben
мунинг : muning : bunun
мундай : munday : bunun gibi
6. Türkiye Türkçesi'nde Türkçe asıllı kelimelerde ve eklerde bulunan "c" sesi, Özbekçe'de "ç" dir.
аччиқ : aççık: acı
йўлчи : yolçi: yolcu
темирчи : temirçi: demirci
7. Özbekçe'de eklerin çoğunlukla yalnız ince ve düz şekilleri vardır. Bu durum büyük ve küçük ünlü uyumunu
bozar. Ancak, ağızların pek çoğunda ve konuşma dilinde
çoğunlukla uyum vardır.
уйга : üyga : eve
оўлди : boldi: oldu
бошнинг : bâşning: başın
борамиз : bâramiz : varıyoruz.
8. Mastar eki "mak" ın sadece kalın şekli "mâk"
vardır.
кирмоқ : kirmâk : girmek
топмоқ : tapmak: bulmak
юрмоқ : yürmâk : yürümek
23
9. Geniş zaman olumsuz eki olan "-mez/-maz" daima
"-mas" şeklindedir.
билмас : bilmas : bilmez
кўрмас : körmas : görmez
боқмас : bâkmas : bakmaz
10. Türkiye Türkçesinde "d" ve "t" ile başlayabilen
eklerin Özbekçe'de sadece "d" li şekilleri vardır.
бошда : bâşda: başta
тошдан : tâşdan : taştan
йўқдир : yokdir: yoktur
11. Arapça ve Farsça'dan geçen kelimelerdeki "uzun
a"lar, Özbekçe'de "o" ile gösterilir. Biz bunu "â" şeklinde
gösterdik.
ocoh : âsân : kolay
инсон : inşân : insan
камол : kamâl: kemâl
Ancak, Özbekçe'de Türkçe asıllı kelimelerde de "â" sesi vardır.
бош : bâş : baş
қош : kâş : kaş
топмоқ : tâpmâk : bulmak
12. Özbekçe'de bazı sayılarda harflerde ikizleşme gö
rülür.
етти : yetti: yedi
ўттиз : ottiz : otuz
саккиз : sakkiz : sekiz
24
YAPIM EKLERİ
Özbek Türkçesindeki yapım ekleri, büyük bir çoğun
lukla, Türkiye Türkçesindekilerle aynıdır. Ancak bazıların
da küçük ses farklılıkları vardır.
1. İçinde "c" sesi bulunan "-ci, -cilik, -nci" gibi ek
ler Özbek TürkçeSi'nde "ç" lidir.
тилчи : tilçi: dilci
йўлчи : yolçi: yolcu
еттинчи : yettinçi: yedinci
ўқитувчи : ofcıtuvçi: okutucu
темирчилик : temirçilik: demircilik
2. Türkiye Türkçesi'nde yuvarlak şekilleri de bulunan
"-luk, -lu, -çu" gibi eklerin Özbekçe'de sadece "-lik,
-li, -çi" gibi düz şekilleri vardır.
кўзли : közli: gözlü
сўзсиз : sözsiz : sözsüz
кўплик : köplik : çokluk
учинчи : üçinçi: üçüncü
йўқчилик : yojççilik : fakirlik
3. Arapçadan gelen mensubiyet eki "-Î", Özbek Türk-
çesinde "-iy/-ıy" şeklindedir.
синфий : sınfiy : sınıfsal
ҳусусий : hususiy : hususî
ҳуқуқий : hukuRıy : hukukî
4. Benzerlik için iki ayrı ek kullanılır: Nitelik gösteren
"-day / -dek " ve nicelik gösteren "-ça". Her iki ek de sık kullanılır.
муздек : muzdek : buz gibi
қўйдай : koyday : koyun gibi
9^
мундай : munday : bunun gibi европача : evropaça : Avrupaya benzer
одатдагича : âdatdagiça: âdet olduğu üzere
Шундай кўкатларни ейиш жуда фойдали.
Şunday kökatlami yeyiş cüda fâydali.
Şunun gibi yeşillikleri yemek çok faydalı.
Октябрь инқилобидан сўнг ўзбек шаҳар
ва қишлоқларида европача гийимлар ҳам
расм бўла бошлади.
Oktyabr inkılâbidan song Özbek şahar va fcışlâklarida
yevropaça giyimlar ham rasm bola bâşladi.
Ekim devriminden sonra Özbek şehir ve köylerinde
Avrupa 'ya benzer giyimler de adet olmaya başladı.
. a
5. Fiil köküne getirilen "-gali" eki "-mak için" mânâ
sını verir.
олгали : âlgali: almak için
ўкигали : okıgaii: okumak için бергали : bergali: vermek için
Китоб олгали кутубхонага бордим.
Kitâb âlgali kütübhânaga bârdim.
Kitap almak için kütüphaneye vardım.
6. Fiil köküne getirilen "-günça" eki zaman bildirir,
"-ıncaya kadar" manasını verir.
қилгунча : kılgünça : kılıncaya kadar
келгунча : kelgünça : gelinceye kadar
боргунча : bârgünça : varıncaya kadar
Оч эдим, қорним тўйгунча едим.
Aç edim, kârnim toygünça yedim.
26
Aç idim, kamım doyuncaya kadar yedim.
Миҳражон подшо шаҳрига етгунча
тўхтамай юрдик.
Mihracân pâdşâ şahriga yetgünça tohtamay yürdik.
Mihracan padişahın şehrine varıncaya kadar durmadan
yürüdük.
Bunun olumsuz şekli "-may" eki ile yapılır.
қилмай : kılmay: kılmadan
келмай : kelmay: gelmeden
бормай : bârmay: varmadan
Дарахтнинг шоҳлари орасида ун чикор-
май, қимирламай кароқчиларни мушоҳада
қилиб ўтирди.
Darahtning şâhlari ârasida ün çıkârmay, kımırlamay
karâkçilami müşâhada kıl ib otırdi.
Ağacın dalları arasında ses çıkarmadan, kımıldamadan
hırsızları gözleyip oturdu.
7. Fiil köküne getirilen "-gaç" eki zaman bildirir,
"-dikten sonra" manasını verir.
кўргач : körgaç : gördükten sonra
боргач : bârgaç : vardıktan sonra
қизигач : kızıgaç : kızdıktan sonra
Еғ қизигач, пиёз билан гўшт қавурилади.
Yâğ kızıgaç, piyâz bilan göşt kavurıladi.
Yağ kızdıktan sonra, soğan ile et kavrulur.
8. "-(i)ş" ortaklık eki öznenin çokluğunu göstermek
için de kullanılır.
ўқишар : okışar: okurlar
27
бўлишган : bolişgan : olmuşlar
келишади : kelişadi: gelecekler
Оиламизнинг барча аъзолари отам билан
менга раҳмат айтиб, паловни иштаҳа билан
ейишади.
Âilamizning barça a'zâlan atam bilan menga rahmat
aytib, palâvni iştaha bilan yeyişadi.
Ailemizin bütün üyeleri babamla bana teşekkür edip, pilavı iştahla yerler.
9. Sıfatlara eklenen "-râk" eki "daha" anlamını verir,
üstünlük derecesini kazandırır.
яхшироқ : yahşirâk: daha iyi каттароқ : kattarâk : daha büyük
чиройлироқ.: çirâylirâk: daha güzel
Бу хона бошқа хоналардан каттароқ ва ғароиброқ эди.
Bu hâna başka hânalardan kattarâk va ğarâibrâk edi.
Bu oda, başka odalardan daha büyük ve daha acâip idi.
A. İSİMDEN FİİL YAPAN EKLER
1) -(a)y- A e O 03 . az: az озаймоқ : âzaymâk: azalmak
Ариқнинг суви озайди.
Arıkning suvi âzaydi.
Arkın suyu azaldı.
Бағда мевалар озайган вақти.
28
Bağda mevalar âzaygan vakti.
Bağda meyvaların azaldığı vakit.
кўп : köp : çok
кўпаймоқ : köpaymâk : çoğalmak
Чорва молларининг сони кўпайди.
Çârva mâllarining sâni köpaydi.
Dört ayaklı malların (koyun ve sığırlar) sayısı çoğaldı.
қора : kâra : kara (siyah)
қораймоқ : kâraymâk : kararmak
Кун қорайди. Kün kâraydi. Gün karardı.
Ингичка қошлари янада қорайиб
кўринади.
îngiçka kâşlari yanada kârayib körinadi.
İncecik kaşları yine de kararıp görünüyordu.
2) -r- эски : eski: eski
эскирмок : eskirmâk : eskimek
Жамилаханнинг егнида анча эскирган
кўкиш кўйлак борди.
Camilahanning yegnida ança eskirgan kökiş köylak
bârdi.
Cemile hanımın kolunda uzun zamandır eskimiş ma
vimsi gömlek vardı.
қисқа : kıska : kısa
қисқармоқ: kıskarmâk : kısalmak
Кун тик келиб соя қисқарди.
Kün tik keiib sâya kıskardi.
Gün dik gelip, gölge kısaldı.
29
Езда тун қисқаради, кишда кун кискаради.
Yâzda tün ^iskaradi, kışda kün kıskaradi.
Yazda gece kısalır, kışda gün kısalır.
3) -a- OT: ât: ad (isim)
атамоқ: atamâk: ad vermek,adlandırmak
Юсуфбек Кумушни "фаришта" деб атамоққа ҳам ҳозир эди.
Yusufbek Kümüşni "farişta" deb atamâkka ham hâzir
edi.
Yusuf bey, Gümüş’ü "ferişte" diye adlandırmaya da hazır idi.
'Тешабай" деб аталган киши, Фосиҳ
Афанди билан нима ҳақидадир гаплашиб
турган эди.
"Teşabay" deb atalgan kişi, Fasih Afandi bilan nima
hakıdadir gaplaşib turgan edi.
"Teşabay" diye adlandırılan kişi,Fasih Efendi ile —ne hakkındadır— konuşup durmuş idi.
жўн : cön : yön
жўнамоқ : cönamâk : yönelmek
Йўлчи отга минио аравани гумбирлатиб
жўнади.
Yolçi atğa minib, aravani gümbirlatib cönadi.
Yolcu ata binip, arabayı gümbürdetip yöneldi.
30
Саҳар туриб қишлаққа жўнайман.
Sahar turib kışlakka cönayman.
Sabah kalkıp köye yöneleceğim.
4) -i- / -i- тинч : tinç : dinç
тинчимоқ : tinçimâk: dinçleşmek, huzur bulmak
"Хат келганда тинчир жон,
Хат жуда азиз меҳмон."
"Hat kelganda tinçir cân, Hat cüda aziz mehmân." "Mektup geldiğinde can dinçleşir,
Mektup çok aziz bir misafirdir."
5) -(ı)k- / -(i)k- йўл : yol: yol йўлиқмоқ : yolıkmâk: yolda rastlamak
Ишдан сўнг директорга йўлиқдим.
îşdan song direktörga yolıkdim.
İşten sonra yolda müdüre rastladım.
"Йўл қувлаган хазинага йўлиқар; ran қувлаган бир балога йўлиқар."
" Yol kuvlagan hazinaga yolıkar; gap kuvlagan bir balâga yolıkar."
"Yol kovalayan, yolda hâzineye rastlar; laf kovalayan,
bir belâ ile karşılaşır."
6) -la
nın : îş : iş
ишламоқ : işlamâk : işlemek,çalışmak
31
У телефон ишлаётгани тўғрисида хабар
қилди.
U, telefon işlayâtgani toğrisida habar kildi.
O, telefonun çalışmakta olduğu doğrultusunda haber
verdi.
Чоп қўлим ишламайди.
Çap kolim işlamaydi.
Sol kolum çalışmıyor.
сўз : söz: söz
сўзламоқ: sözlamâk : söylemek
Оз сўзла, кўп тингла!
Âz sözla, köp tingla!
Az söyle, çok dinle!
"Кўп билган оз сўзлар; оз сўзласа ҳам
соз сўзлар."
"Köp bilgan âz sözlar; âz sözlasa ham sâz sözlar."
"Çok bilen az söyler; az söylese de iyi söyler." я x ш и : yahşi: iyi
яхшиламоқ: yahşilamâk: iyilemek
У сизни доим яхшилаб юради.
U sizni dâim yahşilab yüradi.
O sizi dâima iyileyib yürüyor.
"Бировни орқасидан ёмонлаш ўрнига
яхшилаган маъқул."
"Birâvni ârkasidan yâmânlaş ömiga yahşilagan
ma'kul."
"Birisini arkasından kötüleyiş yerine iyileyen makul."
32
7) -lan- уй : üy : ev
уйланмоқ : üylanmâh: evlenmek (erkekler için) Толибжоннинг икки ўғли уйланган.
Tâlibcânning ikki oğli üylangan.
Tâlibcân ’ın iki oğlu evlenmiş.
жон : cân: can
жонланмоқ : cânlanmâk: canlanmak
Баҳор, табиат жонланадиган фасл.
Bahar, tabiat cânlanadigan fasl.
Bahar, tabiatın canlandığı mevsim.
8) -laş- ғариб : ğarib : garib, fakir
ғариблашмоқ : ğariblaşmâk : fakirleşmek
Тўпроқнинг таркиби ғариблашиб қолди.
Toprâkning tarkibi ğariblaşib hâldi.
Toprağın terkibi fakirleşip kaldı.
якин : yakın : yakın
яқинлашмоқ : yakınlaşmak: yakınlaşmak
Шаҳарга яқинлашиб колдик.
Şaharga yakmlaşib hâldik.
Şehre yakınlaşıp kaldık.
B. FİİLDEN FİİL YAPAN EKLER
1) -ar- чиқмоқ : çıkmak : çıkmak
чиқармоқ : çıkarmâk: çıkarmak
33
Энди сизларни ҳовлига чиқараман.
Endi sizlami hâvliga çıRaraman.
Şimdi sizleri avluya çıkaracağım..
2) -gaz- t -kaz- / -kaz-
кўрмоқ: körmâk: görmek
кўргазмоқ : körgazmâk: göstermek
Томоша килиш учун кўйилган нарсаларни
сизга кўргазмоқчи эдим.
Tâmâşa kılış uçun fcoyılgan narsalami sizga
körgazmâkçi edim.
Temaşa etmek için koyulan şeyleri size göstermek
istiyordum.
ўтмоқ: ötmâk: geçmek
ўтказмоқ : ötkazmâk: geçirtmek
Металлар электрикни ва иссиқни яхши
ўтказади.
Metallar elektrikni va ıssıklikni yahşi ötkazadi.
Metaller elektriği ve ısıyı iyi geçirirler.
Машинани кўпрукдан ўтказдик.
Maşinani köprükdan ötkazdik.
Makinayı köprüden geçirdik.
У кечани кўнгли шод ўтказди.
U keçani köngli şâd ötkazdi.
O geceyi gönlü şâd geçirdi.
3) -giz- / -kiz- юрмоқ : yürmâk: yürümek
юргизмоқ : yürgizmâk: yürütmek
34
Йўлчи отини секин юргизиб кетди.
Yolçi âtini sekin yürgizib ketdi.
Yolcu atını sakin yürütüp gitti.
кирмоқ: kirmâk: girmek
киргизмоқ : kirgizmâk: girdirmek
Болани ўкишга киргизди.
Bâlani okışga kirgizdi.
Çocuğu okula girdirdi.
4) -iz- / -ız- эммоқ: emmâk: emmek
эмизмоқ: emizmâk: emzirmek
Эргашнинг онаси акамни эмизган.
Ergaşning ânasi akamni emizgan.
Ergaş'ın anası ağabeyimi emzirmiş.
оқмоқ : âkmâk : akmak
оқитмоқ : âkızmâk: akıtmak
Кўз ёшини оқизмоқ истамади.
Köz yâşini â&zmâk istamadi.
Göz yaşını akıtmak istemedi.
5) -sat- кўрмоқ : körmâk : görmek
кўрсатмоқ: köreatmâk: göstermek
Аҳмаджон дўстлигини кўрсатди.
Ahmadcân dostligini kör s at di.
Ahmedcân dostluğunu gösterdi.
35
6) -dir-
минмоқ: minmâk: binmek
миндирмоқ : mindirmâk: bindirmek
Иложи бўлса эртага юк устига миндириб,
шаҳарга олиб туриб қўй.
îlâci bolsa ertaga yük üstiga mindirib, şaharga âlıb turib koy.
imkânı varsa, yarın yük üstüne bindirip şehre alıp götü-
rüver.
қўймоқ : koymâk: koymak
қўйдирмоқ: koydirmâk: koydurmak
Дўсти Афандининг олдига овкат қўйдир-
ди.
Dosti Afandi'ning âldiga âvkat koydirdi.
Dostu, Efendi'nin önüne yemek koydurdu.
куймоқ: küymâk: yanmak
куйдирмоқ : küydirmâk : yandırmak „
"Ep тўйдирар, ўт куйдирар."
"Yer toydirar, ot küydirar."
"Yer doyurur, ateş yandırır."
7) -ir- пишмоқ : pişmak : pişmek
пиширмоқ : pişirmâk : pişirmek
Гапни аввал Мурадова билан пишириб
кўйган экансан-ку, нега менга илгарирок
айтмадинг?
Gapni avval Muradova bilan pişirib koygan ekansan-
kü, nega menga ilgarirâk aytmading?
36
Sözü önce Muradova ile pişirip koymuş imişsin de, niye bana daha önceden söylemedin ?
қочмоқ : jçâçmâ^: kaçmak
қочирмоқ : kâçirmâK: kaçırmak
Султон сигирни қочириб келгандан кейин,
томга қамиш босиши герак.
Sultân sigimi kâçirib kelgandan keyin, tâmga kamış
bâsişi kerak.
Sultan, sığırı kaçırıp geldikten sonra, dama kamış bas
ması gerek.
8) -(İ)l- очмоқ: âçmâk: açmak
очилмоқ : âçilmak: açılmak
Канал очилган куни эсингизда бор-ми?
Kanal âçilgan küni esingizda bâr-mi?
Kanal açıldığı gün hatırınızda var mı ?
"Қинғир иш қирк йилдан кейин ҳам
очилади."
"gınğır iş JçırJç yıldan keyin ham âçiladi."
"Eğri iş kırk yıldan sonra da ortaya çıkar."
экмоқ : ekmâk: ekmek
экилмоқ : ekilmâk : ekilmek
Ариқ бўйига дарахт экилди.
Arık boyiga daraht ekildi.
Ark boyuna ağaç ekildi.
9) -(i)n-
киймоқ : kiymâk : giymek
37
кийинмок: kiyinmâk: giyinmek
Ҳар доим яхши кийиниб кеккайиброқ
юрадиган бу чиройли йигит Каримов эди.
Har dâim yahşi kiyinib kekkayibrâk yüradigan bu çirâyli yiğit Karimov edi.
Her dâim iyi giyinip daha mağrur yürümekte olan bu yakışıklı genç, Kerimov idi.
кўрмок: körmâk: görmek
кўринмоқ: körinmâK: görünmek
Менинг ҳам болам одам бўлди, кўзга
кўринди.
Mening ham bâlâm âdâm boldi, közga körindi.
Benim de çocuğum adam oldu, göze göründü.
10) -r- гапимоқ : gapimâk: konuşmak
гапирмоқ : gapirmâk: konuşmak
Сафаров кулди a эртага қилинадиган
ишлар тўғрисида гапирди.
Safarov küidi va ertaga kılmadigan işlar toğrisida
gapirdi.
Seferov güldü ve ertesi gün yapılacak işler doğrul
tusunda konuştu.
"Ўйнаб гапирсанг ҳам, ўйлаб гапир!"
"Oynab gapirsang ham, oylab gapir!"
"Oynayıp konuşsan da, düşünüp konuş!"
11) -(i)ş- йиғламоқ: yığlamâk: ağlamak
йиғлашмоқ : yığlaşmâk : ağlaşmak
38
Она бола узоқ йиғлашдилар.
Âna bâlâ uzak yığlaşdilar.
Ana çocuk, uzun müddet ağlaştılar.
кўрмоқ: körmâk :örmek
кўришмоқ : körişmâk : görüşmek
Сиз билан анчадан бери кўришганимиз
W wиук.
Siz bilan ançadan beri körişganimiz yok.
Sizinle uzun zamandan beri görüştüğümüz yok.
12) -(i)t- ўқимоқ : oRımâk : okumak
ўқитмоқ : okıtmâk: okutmak
Чиқиб мактубни қўшнининг ўғли
Азимхонга ўқитди.
Çıkıb maktubni koşnining oğli Azimhânga okıtdi.
Çıkıb mektubu, komşunun oğlu Azimhan 'a okuttu.
юрмок : yürmâk : yürümek
юритмок : yüritmâk: yürütmek
Бу икки киши қоғозга михлангандек гап-
сўзсуз савағич каламни қирр-қирр қоғоз
устида юритиб турар эди.
Bu ikki kişi Râğâzga mıhlangandek gap-sözsüz savağıç
kalamni kırr-kırr Râğâz üstida yüritib turar edi.
Bu iki kişi kâğıda mıhlanmış gibi laf-sözsüz kamış kale
mi kırr-kırr kağıt üstünde yürütüp durur idi.
39
C. İSİMDEN İSİM YAPAN EKLER:
1) -çan- / -çang- иш : iş : iş
ишчан : işçan: işsever
Ишчан педагог Салима Бердиева, порлоқ
келажакнинг меҳнатсевар, гайратли қурув-
ҳиларини тарбиялаб етиштирмоқда.
İşçan pedagog Salima Berdiyeva, pârlâk kelacakning
mehnatsevar, gayratli kuruvçilarini tarbiyalab yetiştir-
mâkda.
İşsever pedagog Selime Berdiyeva, parlak geleceğin
çalışmayı seven, gayretli kurucularını eğitip yetiştirmekte.
2) -iş
кўк : kök : mavi
кўкиш : kökiş : mavimsi
ўртадаги ўжоқдан чиққан кўкиш тутун
юқори кўтарилиб, ис босган қопқора
шиплардан жой қидиради.
Ortadagi oçâkdan çıkkan kökiş tütün yukâri kötarilib,
is bâsgan kâpkâra şiplardan cây kıdıradi.
Ortadaki ocaktan çıkan mavimsi duman yukarı kaldırı
lıp, is basmış kapkara çatılardan yer arıyor.
3) -(İ)mtir
кўк : kök : mavi
кўкимтир : kökimtir : mavimsi
Салимбой, кўзларини ҳовлидаги турғин
кўкимтир сувга тикиб ўйлади.
40
Salimbây, közlarini hâvlidagi turğın, kökimtir suvga
tikib oyladi.
Selimbây, gözlerini avludaki durgun, mavimsi suya dikip düşündü.
D. KÜÇÜLTME EKLERİ
Türkiye Türkçesi'nden farklıdır.
1) -gina / -kina
03 : âz : az
озгина : âzgina : azıcık
Ҳовлининг кунботар томанида, хароба-
ликдан озгина берида бир уй бор эди.
Hâvlining künbâtar tâmanida, harâbalikdan âzgina
berida bir üy bâr edi.
Avlunun günbatan tarafında, harabelikten azıcık beride
bir ev var idi.
2) -ça
қуш : kuş : kuş
қушча : kuşça : kuşçuk, kuşçağız
ўғил : oğıl: oğul
ўғилча : oğılça : oğulcuk
Меним уч яшар ўғилчам бор.
Menim üç yaşar oğulçam bâr.
Benim sağ üç oğulcuğum var.
3) -çak
қўзи : kozi: kuzu
41
кўзичок : Roziçâk: kuzucuk
"Эй қўзичағим, сенга яхшилик қилишдан
бўлак ниятим йўқ!" дебди.
"Ey koziçağim, senga yahşilik kıhşdan bölak niyatim
yojc!" debdi.
"Ey kuzucuğum,sana iyilik yapmaktan başka niyetim
yok!" demiş.
келин : kelin : gelin
келинчоқ: kelinçâk: gelinceğiz
Бир кўшни келинчоқдан ўрганган эдим.
Bir koşni kelinçâkdan örgangan edim.
Bir komşu gelınceğizden öğrenmiş idim.
4) -lâk
той : tây: tay
тойлоқ : tâylâk : küçük tay
киз : kız : kız
қизалоқ : kızalâk : küçük kız
Уйимизда яна битта қизалок туғилди.
Üyimizda yana bitta kızalâk tuğıldi.
Evimizde yine birtane küçük kız doğdu.
5) -tây кенжа : kenca : oğul
кенжатой : kencatây : küçük oğul
Кенжатайимиз ҳар кун йиғлаб қайтади.
Kencatâyimiz her kün yığlab kaytadi.
Küçük oğlumuz hergün ağlayıp geri dönüyor.
42
E. SAYILARA EKLENEN FARKLI EKLER
1) -ta
учта : üçta: üç tane битта: bitta: bir tane иккита : ikkita: iki tane
"Эр кишининг сўзи битта!"
"Er kişining sözi bitta!"
"Er kişinin sözü bir tane!"
Мана, сиз битта ўзингиз ўттиз иккита
машинага қарар эмишсиз.
Mana, siz bitta özingiz ottız ikkita maşinaga karar
emişsiz.
iş te, siz bir tek kendiniz, otuziki tane makinaya bakar
imişsiniz.
Айланай болам, ўн битта бола кўрдик,
ўни ўлиб битта сен қолдинг.
Aylanay bâlâm, on bitta bâlâ kördik, oni ölib bitta sen kâlding.
Döneyim çocuğum, onbir tane çocuk gördük, onu ölüp bir tek sen kaldın.
2) -tadan
учтадан : üçtadan : üçer
ўнтадан : ontadan : onar
бештадан : beştadan : beşer
Болаларга биттадан қалам, тўрттадан
дафтар берилди.
43
Bâlalarga bittadan kalam, törttadan daftar berildi.
Çocuklara birer kalem, dörder defter verildi.
3) -taça
ўнтача : ontaça : on kadar
йузтача : yüztaça : yüz kadar
йигирматача : yigirmataça : yirmi kadar
Мажлисга юзтача киши катнашди.
Maclisga yüztaça kişi fcatnaşdi.
Meclise yüz kadar kişi devamlı katıldı.
4) -lab
ўнлаб : onlab : onlarca
юзлаб : yüzlab : yüzlerce
минглаб : minglab : binlerce
Сўл томанда ўнлаб жангчиларнинг
олдинга қараб югурганини кўрди.
Sol tâmanda onlab cangçilaming âldinga karab
yügürganini kördi.
Sol tarafta onlarca cenkçinin önüne bakıp koştuğunu
gördü.
йга юзлаб меҳмонлар келишди.
Toyga yüzlab mehmânlar kelişdi.
Ziyafete yüzlerce misafir geldi
5) -âv(i)
биров : birâv : biri
иккови : ikkâvi: ikisi
44
учовимиз : üçâvimiz : üçümüz
Растини айтсам, шу заманда гап-сўз
қайнаб кетган, лекин бировнинг ҳам
маъноси йўқ.
Rastini aytsam, şu zamanda gap-söz kaynab ketgan,
lekin birâvning ham ma'nâsi yok.
Doğrusunu söylersem, şu zamanda laf-söz kaynayıp
gitmiş, lâkin birinin de mânâsı yok.
Учови ҳам бирбиридан чиройли.
Üçâvi ham birbiridan çirâyli.
Üçü de birbirinden güzel.
6) -âvlân
учовлон : üçâvlân : üçü beraber
икковлон : ikkâvlân : ikisi beraber
тўртовлон : törtâvlân : dördü beraber
Учовлон бир эски мозорга кириб чўкка
тушиб ўлтирдилар.
Üçâvlân bir eski mâzârga kirib çökka tüşib oltırdilar.
Üçü beraber bir eski mezara girip, diz çöküp oturdular.
7) -ala
учаласи : üçalasi: her üçü учаламиз : üçalamiz : üçümüz birden
тўртталаси : törttalasi: dördü birden
Қовунларнинг тўртталаси ҳам ширин
чиқди.
Kâvunlarning törttalasi ham şirin çıkdi.
45
Kavunların dördü de birden tatlı çıktı.
8) -alâvi
учалови : üçalâvi: üçü de
тўрталови : törtalâvi: dördü de
F. ÖZBEKÇE'DE KULLANILAN BAZI
FARS-TACİK ASILLI EKLER
1) -hâna
обхона : âbhâna: abdest alma yeri
ошхона : âşhâna : mutfak, lokanta
ишхона : işhâna : işyeri
босмахона : bâsmahâna : basım yeri, matbaa
Бу хонадоннинг ошхонаси бўлмагани
учун бўлса керак, ҳалиги айвоннинг бир бурчагига ўчоқ қурилган.
Bu hânadânning âşhânasi bolmagani uçun bolsa kerak,
haligi ay vânning bir burçagiga oçâk kurılgan.
Bu evin mutfağı olmadığı için olsa gerek, avlunun bir köşesine ocak kurulmuş.
2) -nâma
ойнома : aynama: aylık yayın
рўзнома : roznâma : günlük yayın, gündem
айбнома : aybnâma : suçlama
таклифнома : taklifnâma : davetiye
46
Буни эслатишдан мақсадимиз шуки,
рўзномаю ойномаларга келаси йил учун
абуна август ойидан бошланади.
Buni eslatişdan maksadimiz şuki, avgust âyidan
roznâmayu âynâmalarga kelasi yıl uçun abuna bâşlanadi.
Bunu hatırlatmaktan maksadımız şu ki, günlük ve aylık
yayınlara gelecek yıl için abone ağustos ayından başlıyor.
3) -kâr / kar / gar
заргар : zargar : kuyumcu, sarraf
бинокор : binâkâr: kurucu
ижодкор : icâdkâr: icâd edici, mûcit
пахтакор : pahtakâr: pamukçu
"Менинг ватонимда туғилган инсон,
Табиий ижодкор бўлур, бегумон."
"Mening vatânimda tuğılgan inşân,
Tabiiy icâdkâr bolur, begümân."
"Benim vatanımda toğan insan,
Tabii icad edici olur, şüphesiz."
"Зар қадрини заргар билади.
"Zar kadrini zargar biladi."
"Altın kıymetini sarraf bilir."
4) -kaş
дилкаш : dilkaş : hoşsohbet
ҳазилкаш : hazilkaş : şakacı
меҳнаткаш : mehnatkaş : işçi
41
Бойларнинг манфаатлари билан, меҳнат-
кашларнинг манфаатлари бир-бирига зид эканини Йўлчига тушунтирди.
Bâylarning manfaatlari bilan, mehnatkaşlarning manfa-
atlari bir-biriga zıd ekanini Yolçiga tüşüntirdi.
Zenginlerin menfaatleri ile, işçilerin menfaatlerinin bir birine zıt olduğunu Yolcu ’ ya anlattı.
5) -şunâs
тилшунос : tilşunâs: dilbilimci
шаркшунос : şarkşunâs : şarkiyatçı
ҳукукшунос : hukukşunâs : hukukçu
Ҳукуқшунослар, кўп вақтлардан бари жи- ноятларни келтириб чиқарувчи сабабларни
ўрганади.
Hukukşunâslar, köp vaktlardan bari cinâyatlami keltirib
çıkaruvçi sabablarni örganadi.
Hukukçular, çok vakitlerden beri cinayetleri getirib
çıkarıcı sebepleri öğreniyorlar.
6) -ban
соябон : sâyabân: gölgelik
тарозибон : tarâzibân: terazide tartıcı
дарвозабон : darvâzabân: kaleci
Хотинлар аравага чиқиб жойлашганлари-
дан кейин, соябоннинг олдинги пардаси бир четидан хиёл очилди.
Hâtınlar aravaga çıkıb câylaşganlaridan keyin, sâyabân-
ning âldingi pardasi bir çetidan hıyâl âçıldi.
48
Kadınların arabaya çıkıp yerleşmelerinden sonra, gölge
liğin ön perdesi bir tarafından azıcık açıldı.
Кекса тарозибон, келтирган пахталарни
тартмоқда.
Keksa t ar âz ib ân, keltirgan pahtalami tartmâkda.
Yaşlı tartıcı, getirilen pamuklan tartmakta.
7) -bâz / -vâz
дорбоз : dârbâz: cambaz
каптарбоз : kaptarbâz : güvercinci
масхарабоз : masharabâz : palyaço
Башка бир жойда масхарабозлар ўйин
кўрсатмоқдалар.
Başka bir câyda masharabâzlar oyın körsatmâkdalar.
Başka bir yerde palyaçolar oyun gösteriyorlar.
8) -paz
ошпоз : âşpâz: aşçı
кабобпоз : kabâbpâz : kebapçı
Ошпозлар казонлар яқинида ўтириб,
бирлари сабзи-пиёз, бирлари гўшт тўғраб,
бирлари занглаган қозонларни ювиш билан
машғул бўлдилар.
Âşpâzlar kazanlar yakınida otırib, birlari sabzi-piyâz,
birlari göşt toğrab, birlari zanglagan kâzânlami yuviş bilan
maşğul boldilar.
Aşçılar kazanların yakınında oturup, bir kısmı havuç-
soğan, bir kısmı et doğrayıp, bir kısmı paslanan kazanları
yıkamakla meşgul oldular.
49
9) -dâr
%
дилдор : dildâr: sevgili
боғдор : bâğdâr: bahçe sahibi
чорвадор : çârvadâr: hayvancı
маҳсулдор : mahsuldar: verimli
Аҳмаджон, Зарафшон тизма тоғи
этагида чорвадор ве боғдор қишлоқда
ўсган.
Ahmadcân, Zarafşân tizma tâğı etagida çârvadâr ve bâğdâr kışlâkda ösgan.
Ahmedcan, Zerefşan sıradağı eteğinde hayvancılıkla ve bağcılıkla uğraşan köyde yetişmiş.
10) -zar
гулзор : gülzâr : çiçekli yer
экинзор : ekinzâr: ekin tarlası
арчазор : arçazâr : ardıçlı yer пахтазор: pahtazâr : pamuk tarlası
Муҳаббат она ўрнидан туриб пахтазорга
қ аради, унинг ҳали пахта тераётганини
кўргач: "Овкатга кел, Фотима!" деб чакирди
уни.
Muhabbat âna ornidan turib pahtazârga karadi, uning
hali pahta terayâtganini körgaç: "Âvkatga kel, Fâtıma!" deb çakırdi uni.
Muhabbet Ana, yerinden kalkıp pamuk tarlasına baktı,
onun hâlâ pamuk topladığını görünce: "Yemeğe gel, Fatıma!" deyip çağırdı onu.
50
11) -vâr
улуғвор : uluğvâr: azametli
умидвар : ümidvar: ümitli
Улуғвар гавдали, серсоқол, кўзойнақ
остидан айёрона кулиб қаровчи бир киши
сўз олди.
Uluğvar gavdali, sersâkâl, közâynak âstidan ayyârâna
külib karâvçi bir kişi söz âldi.
Azametli gövdeli, uzun sakallı, gözlük altından kurnaz
ca gülüp bakıcı bir kişi söz aldı.
12) -mand
касалманд : kasalmand: hastalıklı
ҳунарманд : hünarmand : hünerli
давлатманд : davlatmand : zengin
Азалдан касалманд Башорат хола,
эрининг ўлимидан кейин яна ҳам қийналиб
қалди.
Azaldan kasalmand Başârat hâla, erining ölimidan keyin
yana ham kıynalib kaldi.
Eskiden beri hastalıklı Beşaret teyze, beyinin
ölümünden sonra yine eziyet çekip kaldı.
G. FİİLDEN İSİM YAPAN EKLER
1) *ğıç / -kiç
ўчирмоқ : öçirmâk : soldurmak, yoketmek
ўчирғич : öçirğıç : silgi
Нега ўчирғич олиб юрмайсан?
51
Nega öçirğıç âlib yürmaysan?
Niye silgi alıp gitmiyorsun ?
кўрсатмоқ : körsatmâk: göstermek
кўрсаткич : körsatkiç : işaret, gösterici yazı Албатта ишимизга баҳо берар эканлар,
энг олдин кўрсаткичларимиз ва сўнгра аҳ- волимизни ҳисобга оладилар.
Albatta işimizga bahâ berar ekanlar, eng aidin körsat-
kiçlarimiz va songra ahvâlimizni hisâbga âladilar.
Elbette işimize not verirken en önce işaretlerimizi ve sonra durumumuzu hesaba katıyorlar.
2) -kâk.
ботмок : bâtmâk : batmak
ботқоқ : bâtkâk : batak, bataklık
Саидғози, ўрмондан ботқоққа, ботқокдан
очиқ, йўлсиз далага-экинзорга ўтиб, узок
юрди.
Saidğâzi, ormândan bâtkâkka. bâtkâktan âçık.yolsiz
dalaga-ekinzârga ötib, uzak yürdi.
Saidgazi, ormandan bataklığa, bataklıktan açık, yolsuz
tarlaya-ekin tarlasına geçip uzun müddet yürüdü.
уришмоқ : urişmâk : vuruşmak
уришқоқ : urişkâk : kavgacı
Гулнор қайнаналарнинг кўпининг бад-
феъл, уришқоқ, бўлишини яхши билса-да,
Иўлчининг онасини меҳрибон, кўнгилчан,
ғоят самими бир қайнана кеби тасаввур
қилди.
52
Gülnar kaynanalaming köpining badfe'l, urişlçâk
bolişini yahşi bilsa-da, Yolçi'ning ânasini mehribân,
köngilçân, gâyat samimi bir kaynana kebi tasavvur kildi.
Gülnar, kaynanaların çoğunun kötüfîilli, kavgacı
oluşunu iyi bilse de, Yolcu'nun anasını sevgili, candan,
gayet samimi bir kaynana gibi tasavvur etti.
тиришмоқ : tirişmâk : gayret etmek, vurunmak
тиришқоқ: tirişkâk : gayretli
Йўқдан бунёд, бу тиришқоқ халқнинг
суйган хунари.
Yokdan bünyâd, bu tirişkâk halkning süygan hünari.
Yokdan bina etme, bu gayretli halkın sevdiği hüneri.
3) -çak
мактамоқ : maktamâk: öğünmek
мактанчоқ : maktançâk : öğüngen
уринмоқ : urinmâk : vurunmak, işe girişmek
уринчоқ : urinçâk : her işe girişiveren
Масудахон уринчок қиз эмасми?
Masudahân urinçâk kız emasmi?
Mesudehan girişken kız değil mi?
тортинмок : târtinmâk : çekinmek
тортинчоқ : târtinçâk : çekingen,utangaç
Қиз ўнинг ҳақиқатан ҳам тортинчок,
камсуқум йигит эканини сезди.
Kız oning hakikatan ham târtinçâk, kamsukum yiğit ekanini sezdi.
Kız onun hakikaten de çekingen, sade yiğit olduğunu
sezdi.
53
4) -kir ўтмок : ötmâk: geçmek, kesmek
ўткир : ötkir: keskin
Қўлидаги ўткир болтаси билан бир дарахтни кесиб, елкага олиб жўнади.
Kolidagi ötkir bâltasi bilan bir darahtni kesib, yelkaga
âlib cönadi.
Elindeki keskin baltası ile bir ağacı kesip, omuzuna alıp yöneldi.
бўлмамоқ: bolmamâk: olmamak
бўлмағур : bolmağur: aslı olmayan, yaramaz
Бўлмағур гапларни оғизга олманг.
Bolmağur gaplami âğızga âlmang.
Aslı olmayan sözleri ağıza almayın.
5) -(u)vçi
тикмоқ : tikmâk : dikmek
тикувчи : tiküvçi: dikici
Комиланинг онаси тикувчи бўлиб
фабрикада ишлайди.
Kâmilaninig ânasi tiküvçi bolib fabrikada işlaydi.
Kâmile’nin anası dikici olup fabrikada çalışıyor.
ўкитмоқ: ojçıtmâk: okutmak
ўқитувчи : okıtuvçi: okutucu, öğretmen
АДабиёт ўқитувчиси кадимий ёзувларни
ўқишга ёрдам берди.
Adabiyât okıtuvçisi kadimiy yâzuvlami okışga yârdam
berdi.
Edebiyat öğretmeni, eski yazıları okumaya yardım etti.
54
ўқимоқ : ojçımâk : okumak
ўқувчи : okuvçi: okuyucu, öğrenci
Навбатчи ўқувчи мактабга эртароқ
келади.
Navbatçi okuvçi maktabga ertarâk kel adi.
Nöbetçi öğrenci okula daha erken gelir.
билмок: bilmâk: bilmek
билувчи : bilüvçi: bilici
"Сир билувчи бўл, сир айтувчи бўлма!"
"Sır bilüvçi bol, sır aytüvçi bolma!"
"Sır bilici ol, sır söyleyici olma!"
55
FİİL İSMİ (MASTAR)
Fiil ismini (maştan) ifade etmek için Özbekçe'de üç ek vardın
1) -mâk
Asıl mastar ekidir. Daha çok yazı dilinde kullanılır.
ўқимок : okımâk : okumak
"Ўғил, қизимиз ўйнар пирпирак;
Қайдан билсинлар ўкимоқ керак!"
"Öğıl, kızımiz oynar pirpirak;
Kaydan bilsinlar okımâk kerak!"
"Oğul, kızımız oynar fırıldak;
Nerden bilsinler okumak gerek!"
тўғрамоқ : toğramâk : doğramak
Ҳайри ҳафсала билан пиёзни майдалаб
тўғрамоққа келди.
Hayri hafsala bilan piyâzni maydalab toğramâkka keldi.
Hayri, istekle soğanı küçültüp doğramağa geldi
танитмоқ : tanıtmak : tanıtmak
Мен бу ўғлонни сизларга яхшироқ
танитмок учун келдим.
Men bu oğlânni sizlarga yahşirâk tanıtmak uçun keldim.
Ben bu oğlanı sizlere daha iyi tanıtmak için geldim.
2) -(i)ş
Türkiye Türkçesi'ndeki "-me / -ma "(bazan "-iş") ekini karşılar. Hem yazı dilinde hem de konuşma dilinde
çok kullanılır.
56
қарамоқ : Raramâk: bakmak
қараш : karaş : bakış
Бола тарбиясига бўлган қарашингиз
маъқул.
Bâlâ tarbiyasiga bolgan karaşingiz ma'kul.
Çocuk terbiyesine olan bakışınız yerinde.
бўлмоқ : bolmâk: olmak
бўлиш : boliş : oluş
Эшвой, камбағал бўлишига қарамай,
Йўлчининг оиласига қўлдан келганча ёрдам
кўрсатар эди.
Eşvây, kambağal bolişiga karamay, Yolçi’ning âilasiga
koldan kelgança yârdam körsatar edi.
Eşvây, fakir oluşuna bakmadan, Yolcu 'nun âilesine
elden geldiğince yardım eder idi.
билмоқ: bilmâk: bilmek
билиш : biliş : biliş
"Бир кўрган таниш, икки кўрган билиш."
"Bir körgan taniş, ikki körgan biliş."
"Bir gören tanış, iki gören biliş."
Саидий, таниш аммо билиш бўлмаган
кишиларга одоб билан салом бериб девонга
ўлтирди.
Saidiy, taniş ammâ biliş bolmagan kişilarga âdâb bilan
salâm berib devânga oltırdi.
Şeydi, tanış ama biliş olmayan kişilere âdâb ile selâm
verip divana oturdu.
топмоқ : tâpmâk: bulmak
топиш : tâpiş : buluş, bulma
Пул топиш қийин, аммо пул ҳаражат
қилишни билиш ундан ҳам қийин.
57
Pul tâpiş kıym, ammâ pul haracat kılişni biliş undan
ham kıyın.
Para bulma zor, ama para harcamayı bilme ondan da zor.
3) -(u)v
Diğerlerinden daha az kullanılır.
Кўрқмоқ : korkmâk: korkmak
қўркув : korkuv : korkma, korku
Жанга кирдингми, қўркувни унут;
ўлумни эмас, ўлдуришни ўйла!
Canga kirdingmi, korkuvni unut; ölümni emas,
öldürişni oyla!
Cenge girdin mi, korkuyu unut; ölümü değil öldürmeyi
düşün!
ўқимоқ : okımâk: okumak
ўқув : okuv : okuma
Турли луғатлар ва бошқа ўкув
материаллари бор.
Türü luğatlar va bâşka okuv materiallari bâr.
Türlü lügatler ve başka okuma materyalleri var.
ёзмоқ: yâzmâk: yazmak
ёзув : yâzuv : yazma, yazı Ҳар кун тарлаб-пишиб саотларча ёзув
машк қилди.
Har kün tarlab-pişib saâtlarça yâzuv maşk kildi.
Hergün terleyip pişip saatlerce yazı meşk etti.
58
İSİM
A. ÇOKLUK EKİ
İsmin çoğul şekli "-1ar" eki ile yapılır. Sadece ince şekli vardır.
қўллар : Kollar: eller
оёклар : âyâklar: ayaklar
хотинлар : hâtınlar: kadınlar
мактаблар: maktablar: okullar
B. İYELİK EKLERİ (Egalik Kategoriyasi)
1. Tekil şahıs için ekiyle yapılır.
отам : âlâm: babam
акам : akam: ağabeyim
келиним : kelinim : gelinim
қаламим : kalamim: kalemim
2. Tekil şahıs için "-(i)ng" ekiyle yapılır.
отанг : âtang : baban
аканг : akang: ağabeyin
келининг : kelining: gelinin
қаламинг : kalaming : kalemin
3. Tekil şahıs için "-i" ve "-si" ekleri ile yapılır.
отаси : âtasi: babası
акаси : akasi: ağabeyi
келини : kelini: gelini
қалами : kalami: kalemi
1. Çoğul şahış için "-(i)miz" ekiyle yapılır.
отамиз : âtamiz: babamız
59
акамиз : akamiz : ağabeyimiz
келинимиз : kelinimiz : gelinimiz
қаламимиз : kalamimiz: kalemimiz
2. Çoğul şahıs için "-(i)ngiz" ekiyle yapılır.
отангиз : âtangiz : babangiz
акангиз : akangiz : ağabeyiniz
келинингиз : keliningiz : gelininiz
қаламингиз : kalamingiz: kaleminiz
3. Çoğul şahıs için "-lari" ekiyle yapılır,
оталари : âtalari: babalan
акалари : akalar!: ağabeyleri
келинлари : kelinlari: gelinleri
қаламлари : kalamlari: kalemleri
"-(i)ngiz" ve "-lari" ekleri çokluk anlamını verdiği
gibi teklik şahsın nezaket anlamını da ifade edebilir.
C. İSMİN HAL EKLERİ
1. Yalın hali (Baş kelişik):
Eksizdir.
Ҳорун ар-Рашид замонида машҳур бир савдогар бўлиб, ўнинг Абулҳасан отли бир ўғли бор эди.
Harun ar-Raşid zamânida maşhur bir savdâgar
bolib, oning Abulhasan âtli bir oğli bâr edi.
Harun Reşid zamanında meşhur bir tüccar olup, onun
Ebulhasan adlı bir oğlu var idi.
60
"Султон сизни девон эшигига қадар отда
боришингизни амр қилди." деди.
"Sultân sizni devan eşigiga kadar âtda bârişingizni
amr kildi." dedi.
"Sultan sizin divan kapısına kadar atta varmanızı em
retti. " dedi.
2. İlgi Hali (Karatkiç Kelişigi):
Bütün kelimelerde "-ning" eki ile yapılır,
уйнинг : üyning : evin отанинг : âtaning : babanın
қўлниниг : kolning : kolun
"-ki" aitlik ekini alınca "ng" düşer.
бизники : bizniki: bizimki
отаники : âtaniki: babanınki
Каримники : Karimniki: Kerim'inki
Қосимнинг хотини Али Бобонинг сўзини
эшитиб ғам-ғуссадан фориғ бўлди.
Kâsımning hatmi Ali Bâbâning sözini eşitib ğam-
ğussadan fâriğ boldi.
Kasımın hanımı Ali Baha'nın sözünü işitip
üzüntülerden kurtuldu.
3. Yaklaşma Hali (Cönaliş Kelişigi):
Genellikle "ga" eki ile yapılır,
уй : üy :ev уйга : üyga : eve қўл : kol: el қўлга : kolga : ele кино : kino : sinema
61
кинога : kinoga: sinemaya
Ek "g" ve "k" den sonra "-ka" olur.
эшик: eşik: kapı
эшикка : eşikka: kapıya
чечак : çeçak : çiçek
чечакка : çeçakka: çiçeğe
яхшилик: yahşilik: iyilik
яхшиликка : yahşilikka: iyiliğe
Ek "ğ" ve "k" dan sonra "-ka" olur.
тоғ : tâğ : dağ
тоққа : tâkka : dağa
оёқ : ayak: ayak
оёкка : âyâkka : ayağa
it
İyelik ekinden sonra araya "n" girmez.
қўли : koli: eli
қўлига : koliga : eline
онаси : ânasi: anası
онасига : ânasiga : anasına
бозори : bâzâri: pazarı
бозорига : bâzâriga: pazarına
Тоғдан тушиб бозорга борди, ўтинини
сотди.
Tâğdan tüşib bâzârga bâr di, otinini sâtdi.
Dağdan inip pazara vardı, odununu sattı.
"Эчкига жон қайгуси, кассобга ёғ қайгуси."
"Eçkiga can kaygusi, kassâbga yâğ kaygusi."
"Keçiye can kaygısı, kasaba yağ kaygısı."
62
Эрталаб яна тоққа чиқиб ўтин килди.
Ertalab yana tâkka çıfcıb otin kildi.
Sabahleyin yine dağa çıkıp odun kesti.
"Яхшиликка яхшилик ҳар кишининг
коридир, ёмонликка яхшилик эр кишининг
коридир."
"Yahşilikka yahşilik har kişining kâridir, yâmânlikka
yahşilik er kişining kâridir."
"İyiliğe iyilik her kişinin işidir, kötülüğe iyilik er kişinin işidir."
4. Bulunma Hali (Orin-Payt Kelişigi):
Bütün kelimelerde "da" eki ile yapılır.
уйда : üyda : evde қўлда : kolda : elde оёқда : âyâkda : ayakta
эшикда : eşikda : kapıda
бозорда : bâzârda: pazarda
İyelikten sonra araya "n" girmez,
уйида : üyida: evinde
қўлида : kolida: kolunda
эшигида : eşigida : kapısında
бозорида : bâzârida: pazarında
елкасида : yelkasida: omuzunda
Тушимда бир кишини кўрдим; у, "Сенинг
ризқинг Мисрда, ўша ерга бор!" деди.
Tüşimda bir kişini kördim; u, "Sening nzking Mısrda,
oşa yerga bâr!" dedi.
Rüyamda bir kişiyi gördüm; o, "Senin rızkın Mısır'da,
o yere var!" dedi.
63
5. Gösterme Hali (Körsatkiç Kelişigi)
Bütün kelimelerde "-ni" eki ile yapılır,
уйни : üyni: evi қўлини : kolini: elini эшикни : eşikni: kapıyı
бозорни : bâzâmi: pazarı
елкасини : yelkasini: omuzunu
"Men" ve "sen" zamirlerinde ek başındaki "n" düşer,
мени : meni: beni сени : seni: seni
6. Uzaklaşma Hali (Çıkış Kelişigi):
Bütün kelimelerde "-dan" eki ile yapılır,
уйдан : üydan : evden
бошдан : bâşdan : baştan
эшикдан : eşikdan: kapıdan
елкадан : yelkadan : omuzdan
бозордан : bâzârdan: pazardan
İyelik ekinden sonra araya "n" girmez,
уйидан : üyidan: evinden
бошидан : bâşidan : başından
отасидан : âtasidan: babasından
эшигидан : eşigidan : kapısından
елкасидан : yelkasidan: omuzundan
Нима сабабдан Бағдоддан Мисрга
келдинг?
Nima sababdan Bağdâddan Mısrga kelding?
Ne sebepten Bağdat'tan Mısır'a geldin ?
64
Султонинг хазинасидан ўн минг динор
ғойиб бўлган.
Sultaning hazinasidan on ming dinar ğâyib bolgan.
Sultanın hazînesinden onbin dinar kaybolmuş.
* Eski metinlerde "-din / -dm" olarak geçer.
қўлдин : koldın : elden
кўздин : közdin : gözden
шоирдин : şâirdin : şâirden
"Бешак билинг, бу дунё борча элдин
ўтеро,
Инонмағил молинга, бир кун кўлдин
кетаро."
"Beşak biling, bu dünyâ bâtça eldin öterâ,
înânmağıl mâlinga, bir kün koldın ketarâ."
"Şüphe etmeden bilin, bu dünya bütün illerden geçer,
Malına inanma, bir gün elinden gider."
Бир кун подшоҳ, y шоирдин ранжида
бўлди.
Bir kün pâdşâh, u şâirdin rancida boldi.
Bir gün, padişah o şâirden rencide oldu (incindi).
7. Vasıta Kelişigi:
"-la" eki ile yapılabilir, fakat az kullanılır. Daha çok "bilan" kelimesi kullanılır.
қўлла : kolla: elle
қаламла : galamla : kalemle
машинла : maşınla: arabayla
Аҳмад билан бирга дарс тайёрлайман.
Ahmad bilan birga dars tayyârlayman.
65
Ahmedle birlikte ders hazırlayacağım.
D. SORU EKİ
Sadece "-mi" eki ile yapılır. Bitişik yazılır,
қўлми : kolmi: kol mu? болами : bâlami: çocuk mu? қаламми : ^alammi: kalem mi?
E. İSİM ÇEKİMİ
Şimdiki zaman:
ўқувчиман
ўқувчисан
ўқужчидир
ўқувчимиз
ўқувчисиз: ofcuvçiman
: okuvçisan
: okucçidir
: oRuvçimiz
: okuvçisiz: öğrenciyim
: öğrencisin
: öğrencidir
: öğrenciyiz
: öğrencisiniz
ўқувчидир(улар) : okuvçidir(ular) : öğrencidirler
İsim çekiminin geçmiş zamanları ve şartı "emâk"
(imek) fiili ile yapılır.
Bilinen geçmiş zaman:
ёш эдим
ёш эдинг
ёш эди ёш эдик
ёш эдингиз
ёш эдилар: yâş edim
: yâş eding
: yâş edi
: yâş edik
: yâş edingiz
: yâş edilar: gençtim
: gençtin
: gençti
: gençtik
: gençtiniz
: gençtiler
66
Öğrenilen geçmiş zaman:
еш эканман
ёш экансан
ёш экан
ёш эканмиз
ёш экансиз
ёш эканлар
Şart;
ёш эсам
ёш эсанг
ёш эса ёш эсак
ёш эсангиз
ёш эсалар: yaş ekanman
: yâş ekansan
: yâş ekan
: yâş akanmiz
: yâş ekansiz
: yâş ekanlar
: yâş esam
: yâş esang
: yâş esa
: yâş esak
: yâş esangiz
: yâş esalar: gençmişim
: gençmişsin
: gençmiş
: gençmişiz
: gençmişsiniz
: gençmişler
: gençsem
: gensen
: gençse
: gençsek
: gençseniz
: gençseler
67
ZAMİR
A. ŞAHIS ZAMİRLERİ
мен : men : ben
сен : sen : sen
y : u : o
биз : biz : biz
сиз : siz : siz
улар : ular : onlar
"Siz" tekil şahsın nezaket anlamını verdiği için çoğun
lukla "sîzler" şeklinde kullanılır. "Ular" (onlar) zamiri de üçüncü tekil şahsın (u) nezaket anlamını ifade edebilir.
Zamirlere gelen şahıs ve nesne bildirici ekler: (келган) : (kelgan) : (gelen)
менман : menman : benim
сенсан : sensan : sensin
УДир
бизмиз
сизсиз
улардир: udir
: bizmiz
: sizsiz
: ulardir: odur
: biziz
: sizsiniz
: anlardır
İsimlere gelen hal ekleri zamirlere de aynen gelir,
бизда : bizda : bizde
менга : menga : bana
уларни : ularni : onları
сендан : sendan : senden
сизнинг : sizning : sizin
"Men" ve "sen" zamirlerinin ilgi ve yükleme hallerinde
ek başındaki "n" düşer.
68
сени : seni: seni мени : meni: beni сенинг : sening : senin
менинг : mening: benim
"U" zamirinin yaklaşma, bulunma ve uzaklaşma
hallerinde araya zamir "n" si girer.
унга : unga : ona унда : unda: onda
ундан : undan : ondan
T
B. İŞARET ZAMİRLERİ
6y :bu : bu
шу : şu : şu
y : u : o
ушбу : uşbu : işte bu
Çokluk eki aldıklarında araya "n" girmez.
улар : ular: onlar
булар : bular: bunlar
шулар : şuiar: şunlar
Yaklaşma, bulunma, uzaklaşma hallerinde araya zamir
"n" si girer.
унга : unga: ona бунда : bunda: bunda
шундан : şundan : şundan
69
C. BELİRSİZLİK ZAMİRLERİ
1. falân : filan
Фалон вактда келаман деса, тамом,
келмасдан қўймасди.
Falân vajçtda kelaman desa, tamâm, kelmasdan
koymasdi.
Filan vakitte keleceğim dese, tamam, mutlaka gelirdi.
2. falânçi : filanca
Ота-она олдида одобни унутсин, ҳайони
поймол килсинми; "Менга фалончини олиб
беринглар!" десинми?
Ata-âna âldida âdâbni unutsın, hayâni pâymâl kılsınmi;
"Menga falânçini âlib beringlar!" desinmi?
Baba-ana önünde âdabı unutsun, hayâyı ayak altına
alsın mı; "Banafilancayı alıp verin!"desin mi?
3. ba'zı : bazı
Унсиннинг бурнини, пешанасини ва баъзи
ҳаракатларини Иўлчига ўхшатди.
Ünsinning bumini, peşanasini va ba'zı harakatlarini
Yolçiga ohşatdi.
Ünsin'in burnunu, alnını ve bazı hareketlerini Yolcu'ya
benzetti.
4. birâv: birisi
"Бировга чукур қазисанг, ўзинг
йиқиласан."
"Birâvga çukur kazısang, özing yıkıl asan."
"Birisine çukur kazarsan, kendin yıkılırsın (düşersin).
70
"Пичоқни аввал ўзингга ур, ағримаса
бировга ур!"
"Piçâkni avval özingga ur, ağnmasa birâvga ur!"
"Pıçağı önce kendine vur, ağrımazsa bir başkasına
vur!"
5. allakim : biri, bilinmeyen bir kimse
Миш-мишларни унга ҳамма вақт
аллаким айтган бўлади.
Miş-mişlami unga hamma vakt allakim aytgan boladi.
Dedi-koduları ona her zaman birisi söylemiş olacak.
6. allanima : bilinmeyen bir şey
Девор астига алланималар уйиб
қўйилган.
Devâr astiga allanimalar uyib koyılgan.
Duvar dibine bir şeyler yığılıp koyulmuş.
7. allakanday : herhangi bir, nasıl olduğu bilinmeyen
Отаси бечора, эл-халкдан номус
қилганидан аллақандай шаҳарларга бедарға
бўлиб, яқинда келди.
Âtasi beçâra, el-halkdan nâmus kılganidan allakanday
şaharlarga bedarğa bolib, yakında keldi.
Çaresiz babası çevredeki insanlardan utandığı için, nasıl
olduğu bilinmeyen şehirlere sürülüp, yakında geldi.
8. allaneçik : nasıl olduğu bilinmeyen
Унинг кўнглини алланечук шубҳалар
кўплаб олди.
Uning könglini allaneçük şübhalar köplab âldi.
Onun gönlünü nasıl olduğu bilinmeyen şüpheler çokça
kapladı.
71
9. allakayer : herhangi bir yer, bilinmeyen bir yer
Шу якин ўртада хўраз қанот коқиб жу- да ҳафсала билан қичқирди. Бунга аллақа-
ердаги жўжахўраз шошиб-пишиб жавоб
берди.
Şu yakın ortada horaz kanat kâkıb cüda hafsala bilan
kıçkırdı. Bunga allakayerdagi cocaljoraz şâşib-pişib cavâb
berdi.
Şu yakın arada horoz kanat çırpıp istekli olarak öttü. Buna bilinmeyen bir yerdeki piliç horoz heyecanlanıp cevap
verdi.
10. allakaçan : çoktan, hanidir
Отабек онасининг аразига аллақачан
тушунган эди.
Atabek ânasining araziga allakaçan tüşüngan edi.
Atabek anasının küsmesine çoktandır düşünmüş idi.
11. allakaysı : hangisi olduğu bilinmeyen
Алишер Оренбургдан ўтди, аллақайси
стансияда бир неча саот тўхтаб қолди.
Alişer Orenburgdan ötdi, allakaysi stansiyada bir neça saât tohtab kâldi.
Alişer Orenburg'dan geçti, hangisi olduğu bilinmeyen
bir istasyonda bir nice saat durup kaldı.
12. kimdir : biri
Ташқаридан кимдир "Ўрмонжон ака!"
деб чақирди.
Taşkaridan kimdir "Ormâncân aka!" deb çakırdi.
Dışarıdan birisi, "Ormancan ağabey!" diye çağırdı.
13. nimadir : bir şey
72
14. kandaydir : nasıl olduğu bilinmeyen
Унинг кандайдир иши чиқиб қалибди.
Uning kandaydir işi çıfcıb Ralibdi.
Onun nasılsa işi çıkıp kalmış.
"-dir" le biten son üç belirsizlik zamirinde hal ekleri
"-dir" den önce gelir.
кимнидир: kimnidir: birini
нимагадир : nimagadir: bir şeye
нимадандир : nimadandir: bir şeyden
73
FİİL ÇEKİMİ
A. GEÇMİŞ ZAMAN (ÖTGAN ZAMÂN)
Zaman)
a) "-gan" eki ile yapılır. Türkiye Türkçesi'ndeki
"-miş" in karşılığıdır.
борганман
боргансан
борган
борганмиз
боргансиз
борганлар
кўрганма
кўргансан
курган
кўрганмиз
кургансиз
курганлар: barganman
: bârgansan
: bârgan
: bârganmiz
: bârgansiz
: bârganlar
: körganman
: körgansan
: körgan
: körganmiz
: körgansiz
: körganlar: varmışım
: varmışsın
: varmış
: varmışız
: varmışsınız
: varmışlar
: görmüşüm
: görmüşsün
: görmüş
: görmüşüz
: görmüşsünüz
: görmüşler
Ҳаммаси белига шамшир таққан, тиззаси-
га найза қўйган, елкасига камон осган эди.
Hammasi beliga şamşir takkan. tizzasiga nayza koygan,
yelkasiga kamân âsgan edi.
Hepsi beline kılıç takmış, dizine ok koymuş, omuzuna
yay asmış idi.
Arap y келган бўлса, ўзини билдирган
бўлар эди.
Ağar u kelgan bolsa, özini bildirgan bolar edi.
Eğer o gelmiş olsa, kendisini bildirmiş olur idi.
74
"-gan" eki "-miş" ten başka "-an" ve "-dik" anlamları
na da gelir.
Отасидан қалган мерасни қиска бир муддат ичида сарф килди.
Âtasidan kalgan merasni kıska bir müddat içida sarf kildi.
Babasından kalan mirası kısa bir müddet içinde harcadı.
Азизим, мусофир одам бўлганинг учун
маъзур кўраман.
Azizim, müsâfır âdâm bolganing uçun ma'zur
kör aman.
Azizim, misafir adam olduğun için mazur görüyorum.
Оз юрганим ҳам, кўп юрганим ҳам
билмабман.
Âz yürganim ham, köp yürganim ham bilmabman.
Az yürüdüğümü de, çok yürüdüğümü de bilmemişim.
Olumsuz şekli "-ma" eki ile yapılabilir. Ayrıca "emas"
(değil) ve "yok" kelimeleriyle de olumsuzluk yapılır, "yok
ile yapılan türde olumsuzluk daha da güçlüdür.
кўрмаганман
кўрмагансан
кўрмаган
кўрмаганмиз
кўрмагансиз
кўрмаганлар: körmaganman
: körmagansan
: körmagan
: körmaganmiz
: körmagansiz
: körmaganlar: görmemişim
: görmemişsin
: görmemiş
: görmemişiz
: görmemişsiniz
: görmemişler
75
кўрган
кўрган
кўрган
кўрган
кўрган
кўрганэмасман : körgan emasman : görmüş
değilim
эмассан : körgan emassan : g. değilsin
эмас : körgan emas : g. değil
эмасмиз : körgan emasmiz : g. değiliz
эмассиз : körgan emassiz : g. değilsiniz
эмаслар : körgan emaslar : g. değiller
кўрганим йўк : körganim yok кўрганинг йўқ : körganing yok кўргани йўқ : körgani yok кўрганимиз йўқ : körganimiz yok кўрганингиз йўқ : körganingiz yok кўрганлари йўқ : körganlari yok: görmedim
: görmedin
: görmedi
: görmedik
: görmediniz
: görmediler
b) Öğrenilen geçmiş zamanın ikinci şekli "-(i)b" eki ile yapılır. Bu da Türkiye Türkçesindeki "-miş" in karşı
lığıdır.
кўрибман
кўрибсан
кўрибди
кўрибмиз
кўрибсиз
кўрибдилар
ўқибман
ўқибсан
ўқибди
ўқибмиз
ўқибсиз
ўкибдилар: köribman
: köribsan
: köribdi
: köribmiz
: köribsiz
: köribdilar
: okıbman
: okıbsan
: okıbdi
: okıbmiz
: okıbsiz
: okibdilar: görmüşüm
: görmüşsün
: görmüş
: görmüşüz
: görmüşsünüz
: görmüşler
: okumuşum
: okumuşsun
: okudu
: okumuşuz
: okumuşsunuz
: okumuşlar
76
Olumsuz şekli "-ma" eki ile yapılır.
кўрмабман
кўрмабсан
кўрмабди
кўрмабмиз
кўрмабсиз
кўрмабдилар: körmabman
: körmabsan
: körmabdi
: körmabmiz
: körmabsiz
: körmabdilar: görmemişim
: görmemişsin
: görmemiş
: görmemişiz
: görmemişsiniz
: görmemişler
Шундан кейин yкиши Мисрга қараб
иулга чиқибди.
Şundan keyin u kişi Mısrga karab yolga çıkıbdi.
Bundan sonra o kişi Mısır'a doğru yola çıkmış.
Оз юрганим ҳам, кўп юрганим ҳам
билмабман.
Âz yürganim ham, köp yürganim ham bilmabman.
Az yürüdüğümü de, çok yürüdüğümü de bilmemişim.
Бир вақт қарасам, баланд бир жайда
турибман.
Bir vakt karasam, baland bir çayda turibman.
Bir vakit baksam, yüksek bir yerde durmuşum.
2. Görülen Geçmiş Zaman (Ötgan Zaman anık
Fe'li)
"-di" eki ile yapılır. Her zaman aynı kalır, ses uyumuna
göre değişmez,
бордим
бординг
борди
бордик
бордингиз
бордилар: bârdim
: bârding
: bârdi
: bârdik
: bârdingiz
: bârdilar: vardım
: vardın
: vardı
: vardık
: vardınız
: vardılar
77
курдим
кўрдинг
Кўрди
кўрдик
кўрдингиз
курдилар: kördim
: körding
: kördi
: kördik
: kördingiz
: kördilar: gördüm
: gördün
: gördü
: gördük
: gördünüz
: gördüler
Olumsuz şekli "-ma-" eki ile yapılır.
курмадим
кўрмадинг
кўрмади
кўрмадик
кўрмадингиз
кўрмадилар: körmadim
: körmading
: körmadi
: körmadik
: körmadingiz
: körmadilar: görmedim
: görmedin
: görmedi
: görmedik
: görmediniz
: görmediler
Қуш тумшуғи билан ердан бир нарсани
олди ва осмонга учди.
Kuş tumşuğu bilan yerdan bir narsani aidi va âsmânga
uçdi.
Kuş gagası ile yerden bir nesneyi aldı ve gökyüzüne
uçtu.
"Эй бадбахт, нима қилдинг?" деди.
"Ey badbaht, nima kılding?" dedi.
"Ey bedbaht, ne yaptın?" dedi.
Мен уларнинг гапига тушунмадим,
уларга жавоб ҳам қайтармадим.
Men ularning gapiga tüşünmadim, ularga cavab ham kaytarmadim.
Ben onların sözünü anlamadım, onlara cevap da ver
medim.
78
B. ŞİMDİKİ ZAMAN (ENDİGİ ZAMÂN - HÂZIRGİ ZAMAN)
1. Soyut Şimdiki Zaman (Nâanık Endigi
Zaman)
"-a" eki ile yapılır. Ünlü ile biten kelimelerde "-a" ye
rine "-y" getirilir. Türkiye Türkçesi'ndeki "-yor" un kar
şılığıdır.
бораман
борасан
боради
борамиз
борасиз
борадилар
ўқийман
ўқийсан
ўқийди
ўқиймиз
ўқийсиз
ўқийдилар: bâraman
: bârasan
: bâradi
: bâramiz
: bârasiz
: bâradilar
: ofcıyman
: okıysan
: okıydi MM Ф
: ojçıymiz
: okıysiz
: okıydilar: varıyorum.
: varıyorsun
: varıyor
: varıyoruz
: varıyorsunuz
: varıyorlar
: okuyorum
: okuyorsun
: okuyor
: okuyoruz
: okuyorsunuz
: okuyorlar
Olumsuz şekli "-ma" ekiyle yapılır.
бормайман
бормайсан
бормайди
бормаймиз
бормайсиз
бормайдилар: barmayman
: bârmaysan
: bârmaydi
: bârmaymiz
: bârmaysiz
: barmaydilar: varmıyorum
: varmıyorsun
: varmıyor
: varmıyoruz
: varmıyorsunuz
: varmıyorlar
79
Мен Самарқанд тижорат коллежида
ўқийман.
Men Samarkand ticârat kollejida okıyman.
Ben Semerkand Ticaret Koleji'nde okuyorum.
Отам ўрта мактабда тариҳдан дарс
беради.
Atam orta maktabda tarihdan dars beradi.
Babam ortaokulda tarihden ders veriyor.
►
Soyut Şimdiki Zaman'la gelecek zamanda yapılacak bir fiil anlatılabilir. (Yakın Kelasi Zamân da aynı şekilde)
Эртага Бухорога кетаман.
Ertaga Buhârâga ketaman.
Yarın Buhara 'ya gidiyorum.
Bazan da geniş zaman manasını verir.
Арслон боласи арслон бўлади.
Arslân bâlasi arslân boladi.
Arslan yavrusu arslan olur.
Зар кадрини заргар билади.
Zar kadrini zargar biladi.
Altının kıymetini sarraf bilir.
2. Gerçek Şimdiki Zaman (Anık Endigi Zaman
-Tasvirî Şimdiki Zaman)
El'an yapılmakta olan bir fiili bildirir. îki şekilde yapılır:
80
a) -yap eki ile
боряпман
боряпсан
боряпти
боряпмиз
боряпсиз
боряпдилар
ўқияпман
ўқияпсан
ўқияпти
ўқияпмиз
ўкияпсиз
ўқияпдилар: baryapman
: bâryapsan
: bâryapti
: bâryapmiz
: bâryapsiz
: bâryapdilar
: okıyapman
: okıyapsan
: okıyapti
: okıyapmiz
: okıyapsiz
: okıyapdilar: varıyorum
: varıyorsun
: varıyor
: varıyoruz
: varıyorsunuz
: varıyorlar
: okuyorum
: okuyorsunuz
: okuyor
: okuyoruz
: okuyorsunuz
: okuyorlar
Орадан шунча йил ўтиб, ўшандаги
ҳолатини мана энди эслаяпти.
Aradan şunça yıl Ötib, oşandagi hâlatini mana endi eslayapti.
Aradan şu kadar yıl geçip, o zamandaki haletini işte şimdi hatırlıyor.
Аҳволни яхшилаш учун, ҳуқуқни ҳимоя
қилиш идоралари кучидан ҳам файдаланиш
зарур бўлаяпти.
Ahvâlni у ahşilaş uçun, hukukni himâya kılış idâralari
küçidan ham faydalaniş zarur bolayapti.
Ahvali iyileştirmek için, hukuku koruma idareleri
gücünden de faydalanmak zarurî oluyor.
4
Менинг 195 сўмлик маошим ейиб-ичиш
учун ҳам етмаяпти.
81
Mening 195 somlik maâşim yeyib-içiş uçun ham yetmayapti.
Benim 195 rublelik maaşım, yeme-içme için de yetmiyor.
b) -(a)yâtir eki ile
бораётирман
бораётирсан
бораётир
бораётирмиз
бораётирсиз
бораётирлар
ўкиётирман
ўкиётирсиз
ўкиётир
ўкиётирмиз
ўкиётирсиз
ўкиётирлар: bârayâtirman : varıyorum
: varıyorsun
: varıyor
: varıyoruz
: varıyorsunuz
: varıyorlar: bârayâtirsan
: bârayâtir
: bârayâtirmiz
: bârayâtirsiz
: bârayâtirlar
: okıyâtirman
: okıyâtirsiz
: okıyâtir
: okıyâtirmiz
: okıyâtirsiz
: okıyâtirlar: okuyorum
: okuyorsunuz
: okuyor
: okuyoruz
: okuyorsunuz
: okuyorlar
Ойноманинг ёруғ ниятлари, оташин, дерд-
ли, ўйчан, инқилобий сўзлари эл кўксида
ажиб умид уруғларини ундираётир.
Âynâmaning yâruğ niyatlari, âtaşin, derdli, oyçan,
inkılâbiy sözlari el köksida acib ümid uruğlarini ündirayâtir.
Aylık derginin parlak niyetleri, ateşli, dertli, düşünceli,
inkılabı sözleri vatan sathında şaşılacak ümit tohumlarını
yeşertiyor.
Ҳозиргача мустақиллик баёноти бандлари
амалга ошмаётир.
Hâzirgaça müstakillik bayânâti bandlari amalga âşma-
yâtir.
82
Şimdiye kadar müstakillik(bağımsızlık) beyanâtı
maddeleri uygulamaya geçirilmiyor.
3. Yardımcı Fiillerle Yapılan Şimdiki Zaman
Bunlardan başka turmâk, otirmâk, yürmâk, yat
mak yardımcı fiilleriyle de şimdiki zaman yapılır. Bunların
özel manâ nüansları vardır. Bu yardımcı fiillerle şimdiki za
man şu formüle göre kurulur:
Asıl fiil + (i)b + yardımcı fiil +(i)b + şahıs eki
бориб турибман
бориб турибсан
бориб турибди
бориб турибмиз
бориб турибсиз: bânb turibman : varıyorum
: bânb turibsan : varıyorsun
: bârib turibdi : varıyor
: bânb turibmiz : varıyoruz
: bânb turibsiz : varıyorsunuz
бориб турибдилар : bârıb turibdilar: varıyorlar
келиб ётибман
келиб ётибсан
келиб ётибди
келиб ётибмиз
келиб ётибсиз
келиб ётибдилар: kelib yâtıbman : geliyorum
: kelib yâtıbsan : geliyorsun
: kelib yâtıbdi : geliyor
: kelib yâtıbmiz : geliyoruz
: kelib yâtıbsiz: geliyorsunuz
: kelib yâtıbdilar: geliyorlar
C. GELECEK ZAMAN (KELASİ ZAMÂN)
1. Yakın Gelecek Zaman (Yakın Kelasi
Zamân)
Soyut şimdiki zamanla aynıdır, "-a" eki ile yapılır.
Ünlü ile biten kelimelerde "a" yerine "-y" getirilir.
83
кўраман
кўрасан
кўради
кўрамиз
кўрасиз
кўрадилар
ўқийман
ўқийсан
ўқийди
ўқиймиз
ўқийсиз
ўқийдилар
Olumsuz şekli
кўрмаймиз
кўрмайсиз
кўрмайди
кўрмаймиз
кўрмайсиз
кўрмайдилар: köraman
: körasan
: köradi
: köramiz
: körasiz
: köradilar
: okıyman
: okıysan
: okıydi«M
: okıymiz
: okıysiz
: okıydilar «M Ф: göreceğim
: göreceksin
: görecek
: göreceğiz
: göreceksiniz
: görecekler
: okuyacağım
: okuyacaksın
: okuyacak
: okuyacağız
: okuyacaksınız
: okuyacaklar
-ma" eki ile yapılır.
: körmaymiz
: körmaysiz
: körmaydi
: körmaymiz
: körmaysiz
: körmaydi lar: görmeyeceğiz
: görmeyeceğiz
: görmeyecek
: görmeyeceğiz
: görmeyeceksiniz
: görmeyecekler
Кимки узукни топса, унга минг динар
туҳфа қиламан.
Kimki üzükni tâpsa, unga ming dinar tuhfa Jçılaman.
Kim ki yüzüğü bulsa, ona bin dinar hediye edeceğim.
"Сизларни ҳам, уни ҳам синаб кўраман."
деб жавоб қилди шоҳ.
"Sizlami ham, uni ham sınab köraman." deb cavâb kildi şâh.
84
"Sîzleri de, onu da sınayıp göreceğim!" diye cevap
verdi şah.
2. Kesin Gelecek Zaman (JCat’iy Kelasi
Zaman)
Az kullanılır. Edebî yazılarda vardır, "-acak" eki ile yapılır. Ünlü ile biten kelimelerde araya "-y-" girer.
боражакман
боражаксан
боражак
боражакмиз
боражаксиз
боражаклар
ўқияжакман
ўқияжаксан
ўқияжак
ўқияжакмиз
ўқияжаксиз
ўқияжаклар: bâracakman
: bâracaksan
: bâracak
: bâracakmiz
: bâracaksiz
: bâracaklar
: okıyacakman
: okıyacaksan
: otayacak
: oRıyacakmiz
: okıyacaksiz
: otayacaklar: varacağım
: varacaksın
: varacak
: varacağız
: varacaksınız
: varacaklar
: okuyacağım
: okuyacaksın
: okuyacak
: okuyacağız
: okuyacaksınız
: okuyacaklar
Olumsuz şekli "-ma-" eki ile yapılır.
бормаяжакман : bârmayacakman : varmayacağım
бормаяжаксан : bârmayacaksan : varmayacaksın
бормаяжак : bârmayacak : varmayacak
бормаяжакмиз : bârmayacakmiz: varmayacağız
бормаяжаксиз : bârmayacaksiz: varmayacaksınız
бормаяжаклар : batmayacaklar: varmayacaklar
85
3. Eski metinlerde "-ğay" eki ile yapılan
Gelecek Zaman
Eski metinlerde bulunur, "-acak" anlamını verir.
борғайман
борғайсан
борғай
борғаймиз
борғайсиз
борғайлар: bârğayman
: bârğaysan
: bârğay
: bârğaymiz
: bârğaysiz
: bârğaylar: varacağım
: varacaksın
: varacak
: varacağız
: varacağız
: varacaklar
Olumsuz şekli "-ma" ekiyle yapılır.
бормағайман
бормағайсан
бормағай
бормағаймиз
бормағайсиз
бормағайлар: bârmağayman
: bârmağaysan
: bârmağay
: bârmağaymiz
: bârmağaysiz
: bârmağaylar: varmayacağım
: varmayacaksın
: varmayacak
: varmayacağız
: varmayacağız
: varmayacaklar
"Насиб бўлса борғаймиз, насиб бўлса
келғаймиз,
Ажал етса ўлғаймиз, ризо бўлинг
дўстларим.”
"Nasib bolsa bârğaymiz, nasib bolsa kelğaymiz,
Acal yetsa ölğaymiz, nzâ boling dostlarim."
"Nasib olursa varacağız, nasib olursa geleceğiz,
Ecel yeterse öleceğiz, razı olun dostlarım."
Жаллодга буйурдикй, "Уни менинг
кўзимнинг олдида ўлдурғайсан!"
86
Callâdga buyurdiki, "Uni mening közimning âldida
öldürğaysan!"
Cellada buyurdu ki, "Onu benim gözümün önünde
öldüreceksin!"
4. İstek Bildiren Gelecek Zaman (İstak
Bildirüvçi Kelasi Zaman)
Bu kip niyet, arzu, istek ifade eder, "-mâkçi" eki ile yapılır, "-mak istiyor" manasına gelir. Çok kullanılan bir zamandır.
курмоқчиман
кўрмоқчисан
кўрмоқчи
кўрмокчимиз
кўрмоқчисиз
кўрмоқчилар
ўқимоқчимиз
ўқимоқчисан
ўқимоқчи
ўқимоқчимиз
ўқимокчисиз
ўқимоқчилар: körmâkçiman : görmek istiyorum
: körmâkçisan : görmek istiyorsun
: körmâkçi : görmek istiyor
: körmâkçimiz : görmek istiyoruz
: körmâkçisiz : görmek istiyorsunuz
: körmâkçilar : görmek istiyorlar
: okımâkçiman : okumak istiyorum
: okımâkçisan : okumak istiyorsun
: okımâkçi : okumak istiyor
: okımâkçimiz : okumak istiyoruz
: okımâkçisiz : okumak istiyorsunuz
: okımâkçilar : okumak istiyorlar
Olumsuz şekli "emas-" (değil) le yapılır, "-mak istemi
-mak niyetinde değilim" anlamına gelir. yorum
körmâkçi emasman
körmâkçi emassan
körmâkçi emas
körmâkçi emasmiz
körmâkçi emassiz: görmek niyetinde değilim
: görmek niyetinde değilsin
: görmek niyetinde değil
: görmek niyetinde değiliz
: görmek niyetinde değilsiniz
87
körmâkçi emaslar : görmek niyetinde değiller
Ахир y қишлоғига бармоқчи, киндик
қони томган уйни, дадасининг қабрини
зиёрат қилмоқчи эди.
Ahir u kışlâğıga barmâkçi, kindik kani tâmgan üyni,
dadasining Jkabrini ziyârat kılmâkçi edi.
Sonunda o köyüne varmak, göbek kanı tamlayan evi, babasının kabrini ziyaret etmek istiyordu.
5, Belirsiz Gelecek Zaman (Güman Bildirüvçi
Kelasi Zaman) : GENİŞ ZAMAN
Türkiye Türkçesi'ndeki Geniş Zaman'ın karşılığıdır.
"-(a)r" eki ile yapılır.
борарман
борарсан
борар
борармиз
борарсиз
борарлар
ўқирман
ўқирсан
ўкир
ўқирмиз
ўқирсиз
ўқирлар: bârarman
: bârarsan
: bârar
: bârarmiz
: bârarsiz
: hararlar
: okırman
: okırsan
: okır
: ofcırmiz
: okırsiz
: okırlar: varırım
: varırsın
: varır
: varırız
: varırsınız
: varırlar.
: okurum
: okursun
: okur
: okuruz
: okursunuz
: okurlar
Olumsuz şekli "-mas" eki ile yapılır." -(a)r" eki kalkar.
бормасман : bârmasman : varmam
88
бормассан
бармас
бормасмиз
бормассиз
бормаслар: bârmassan
: barmas
: bârmasmiz
: bârmassiz
: bârmaslar: varmazsın
: varmaz
: varmayız
: varmazsınız
: varmazlar
"Яхши ўғил юрт тузар, ёмон ўғил юрт
бузар."
"Yahşi oğıl yurt tüzar, yâmân oğıl yurt buzar."
"iyi oğul yurt kurar, kötü oğul yurt bozar."
"Кишининг зари кишини бузар; зарни
кўрган занжирни узар."
"Kişining zari kişini buzar; zarni körgan zancirni üzar."
"Kişinin altını kişiyi bozar; altını gören zinciri koparır." "Суқ тўймас, уғри бойимас."
"SuR toymas, uğn bâyımas."
"Açgözlü doymaz, hırsız zenginleşmez."
6. Gelecek zamanla alâkalı sıfat yapan ekler:
"-asi" ve "-gü" ekleridir.
келасим : kelasim : geleceğim
келасинг : kelasing : geleceğin
келаси : kelasi : geleceği
келасимиз : kelasimiz: geleceğimiz
келасингиз : kelasingiz : geleceğiniz
келасилари : kelasilari: gelecekleri
келгум : kelgüm : geleceğim
келгунг : kelgüng : geleceğin
89
келгуси : kelgüsi: geleceği
келгумиз : kelgümiz : geleceğimiz
келгунгиз : kelgüngiz : geleceğiniz
келгусилари : kelgüsilari: gelecekleri
Умар ибн Абдулъазиз, Қуръан ва ҳадис-
ларни келгуси авлодларга ёзиб қолдириш
учун фармон қилди.
Umar ibn Abdül'aziz, Kur'an va hadislarni kelgüsi
avlâdlarga yâzıb kâldiriş uçun farmân kıldı.
Ömer ibni Abdül'aziz, Kur'an ve hadisleri gelecek
nesillere yazdı olarak bırakılması için emir buyurdu.
D. ŞART
Şart kipi "-sa" ekiyle kurulur. Türkiye Türkçesinde şart kipi, daha çok istek ifade eder. Şart ifadesi için geniş zama
nın şartı kullanılır. Özbekçede ise hem istek anlamında hem de şart anlamında aynı şekil kullanılır.
келсам
келсанг
келса
келсак
келсангиз
келсалар: kelsam
: kelsang
: kelsa
: kelsak
: kelsangiz
: kelsalar: gelsem, gelirsem
: gelsen, gelirsen
: gelse, gelirse
: gelsek, gelirsek
: gelseniz, gelirseniz
: gelseler, gelirseler
ўқисам
ўкисанг
ўкиса
ўқисак
ўқисангиз
ўқисалар: okisam
: okisang
: okısa
: okısak
: okısangiz
: okisalar: okusam, okursam
: okusan, okursan
: okusa, okursa
: okusak, okursak
: okusanız, okursanız
: okusalar, okursalar
90
Olumsuz şekli "-ma" ekiyle yapılır:
келмасам
келмасанг
келмаса
келмасак: kelmasam
: kelmasang
: kelmasa
: kelmasak: gelmesem, gelmezsem
: gelmesen,gelmezsen
: gelmese, gelmezse
: gelmesek, gelmezsek
келмасангиз : kelmasangiz : g.meseniz, gelmezseniz
келмасалар : kelmasalar : gelmeseler, gelmezseler
Лекин ҳозирги шароитда икки минг сўм маош оладиганлар ҳам иқтисодий аҳволи-
дан мамнун бўлмаса керак; агар қўшимча
даромади бўлмаса.
Lekin hâzırgi şarâitda ikki ming som maâş âladiganlar
ham iRtisâdiy ahvâlidan mamnun bolmasa kerak; ağar ko- şimça darâmadi bolmasa.
Lâkin şimdiki şartlarda ikibin ruble maaş almakta olan
lar da ekonomik durumundan memnun olmasa gerek; eğer ek geliri olmazsa.
Иқтисодимиздан рози бўлмасак, нима
киламиз?
İktisâdimizdan râzi bolmasak, nima kılamiz?
Ekonomimizden razı olmazsak ne yapacağız ?
"Шояд бу офатдан нажот топсам, муро-
дим ҳосил бўлиб, яна сафар қилишдан тав-
ба қиламан; ҳалок бўлиб кетсам ҳам майли,
машакқатдан қутуламан." дедим.
"Şâyad bu âfatdan nacât tâpsam, murâdim hâsıl bolib,
yana safar fcıhşdan tavba kılaman; halâk bolib ketsam ham mayii, maşakkatdan kutulaman." dedim.
91
"Eğer bu belâdan kurtulursam, muradım hasıl olup,
yine sefere çıkmaktan tövbe edeceğim; helak olup gidersem
de razıyım, meşakkatten kurtulacağım." dedim.
E. GEREKLİLİK
Müstakil şekli yoktur; "kerak" kelimesi kullanılarak şu formüle göre kurulur:
fiil + (i)ş + iyelik eki + kerak
келишим керак : kelişim kerak : gelmem gerek
келишинг керак : kelişing kerak : gelmen gerek
келиши керак : kelişi kerak : gelmesi gerek
келишимиз керак : kelişimiz kerak : gelişimiz g. келишингиз керак : kelişingiz kerak : gelişiniz g. келишлари керак : kelişlari kerak : gelmeleri g.
Türkiye Türkçesine "gelmem gerek, gelmem lâzım, gel
meliyim" şekillerinde aktarılabilir.
Эртага меҳмонлар келиши керак.
Ertaga mehmânlar kelişi kerak.
Yarına misafirlerin gelmesi lâzım.
Аҳмаджанга хат ёзишим керак.
Ahmadcanga hat yâzışim kerak.
Ahmedcan'a mektup yazmam gerek.
Пиёда аскарларни сўл томондан ҳимоя
қилиши керак.
Piyâda askarlami sol tâmândan himâya kıhşi kerak.
Piyâde askerleri sol taraftan koruması gerek.
92
F. YETERLİLİK-YETERSİZLİK
Özbekçe'de yeterlilik ve yetersizlik ekleri Türkiye
Türkçesi'nden farklıdır. Türkiye Türkçesindeki "-bilmek"
yeterlilik yardımcı fiili yerine Özbekçe'de "-almak" yar
dımcı fiili kullanılır. Ayrı veya bitişik yazılabilir.
бора олмоқ
боролмоқ
кўра олмақ
кўролмок: bâra almak
: bârâlmâk
: kora almak
: körâlmâk: varabilmek
: varabilmek
: görebilmek
: görebilmek
Yetersizlikte "-âlmamâlç" şeklinde kullanılır.
боролмамок : bârâlmamâk : varamamak,
varabilmemek
кўра олмамоқ : kora âlmamâk : görememek,
görebilmemek
Уларни, гарчи ошкоралик даври дейилса-
да, ошкор қилолмаймиз.
Ularni, gaı-çi âşkâralik davri deyilsa-da, âşkâr kılâlmay-
miz.
Onları, gerçi âşikârelik (açıklık) devri derilise de, aşikâr
kılamıyoruz (açıklayamıyoruz).
Акаси айтган гапни яна хотирлашга
тиришди, лекин хотирлолмади.
Akasi aytgan gapni yana hâtırlaşga tirişdi, lekin
hâtırlâlmadi.
Ağabeyinin söylediği sözü yine hatırlamaya çalıştı, ama hatırlayamadı.
93
G. EMİR / İSTEK
Her şahıs için ayrı bir ek vardır. Türkiye Türkçesi'nde
olduğu gibi 1. ve 3. şahıslarda istek manâsı, 2. şahıslarda
emir manâsı vardır.
1. Tekil Şahıs (Men) için:
Fiil köklerine "-(a)yin" veya "-(a)y" ekleri getirilerek
yapılır.
барайин : barayin: varayım
ўқийин : okıyin : okuyayım
борай : bâray : varayım
ўқий : okıy : okuyayım
"Нимани гапирай, o шоҳим?" деди y.
"Nimani gapiray, â şâhim?" dedi u.
"Neyi söyleyeyim, a şahım?" dedi o.
2. Tekil Şahıs (Sen) için:
Normalde fiil köküne bir ek getirilmeden yapılır. Eğer o işin muhakkak yapılması isteniyorsa "-gin" eki getirilir.
6a p : bâr: var баргин : bargin : var
ўқи : okı: oku ўқигин : okıgin : oku
"Мени ўша хазинага олиб бор, унга ки- риш сиридан мени воқиф қил!" деди Қосим.
94
"Meni oşa hazinaga âlib bâr, unga kiriş sıridan meni vâ
kıf kıl!" dedi Kâsım.
"Beni o hâzineye alıp var, ona giriş sırrından beni haberdar et!" dedi Kasım.
3. Tekil Şahıs (U) için:
Fiil köklerine "-sin" eki getirilerek yapılır.
борсин : bârsin : varsın
ўқисин : ofisin : okusun
"Биттамиз донишманднинг уйига бориб,
унинг не ишлар қилаётганини кузатсин!" деб таклиф қилди.
"Bittamiz dânişmandning üyiga bârıb, uning ne işlar kılayâtganini küzatsin!" deb taklif kildi.
"Bir tanemiz danişmendin evine varıp, onun ne işler
yapmakta olduğunu gözetsin!" deyip teklif etti.
1. Çoğul Şahıs (Biz) için:
Fiil köklerine "-(a)ylik" eki getirilerek yapılır.
борайлик : bâraylik : varalım
ўқийлик : okıylik : okuyalım
Энди Усфурни шу ерда колдирайлик-да,
подшо хазинасидан ўғирланган пул ҳақида
гаплашайлик.
Endi Usfurni şu yerda kâldiraylik-da, pâdşâ
hazinasidan oğırlangan pul hakıda gaplaşaylik.
Şimdi Usfur'u şu yerde bırakalım da, padişah
hazinesin-den çalınan para hakkında konuşalım.
95
"Мана бу тўғри гап, бариб кўрайлик,
ҳақиқатдан огоҳ бўлайлик!" деди Зубайда-
бегим.
"Mana bu toğri gap, barib köraylik, hakikatdan âgâh bolaylik!" dedi Zübaydabegim.
"İşte bu doğru söz, varıp görelim, hakikattan haberdar
olalım!" dedi Zübeyde Hanım.
2. Çoğul Şahıs (Siz) için:
Fiil köklerine "-(i)ng, -(i)ngiz, -(i)nglar" ekleri
getirilerek yapılır.
боринг : bâring: varın
барингиз : baringiz : varınız
боринглар : bâringlar : varınız
ўқинг : okıng : okuyun
ўқингиз : okıngiz : okuyunuz
ўқИпГЛЭр : okmgiar : okuyunuz
Мен денгизчиларга бақириб: "Кемани
денгизга суринглар, қутулиш чорасини
изланглар!" дедим.
Men dengizçilarga bakırib: "Kemani dengizga
süringlar, kutuliş çârasini izlanglar!" dedim.
Ben denizcilere bağırıp: "Gemiyi denize sürün, kurtuluş
çaresini izleyin!" dedim.
Мен унга: "Эй хожам, ихтиёр сизда,
хоҳлаганингизни килинг!" дедим.
Men unga: "Ey hâcam, ihtiyâr sizda, hâhlaganingizni
kılıng!" dedim.
96
Ben ona: "Ey hocam, ihtiyar sizde, istediğinizi yapın!" dedim.
3. Çoğul Şahıs (Ular) için:
Fiil köklerine "-sin, -sinlar" ekleri getirilerek yapılır.
борсин : bârsin: (onlar) varsın
барсинлар : barsinlar : varsınlar
ўқисин : okısin : (onlar) okusun
ўқисинлар : okısinlar: okusunlar
"Менга бир оз ёғач келтирсинлар,
уларга эгар ясаб берай." дедим.
"Menga bir âz yâğaç keltirsinlar, ularga egar yasab
beray." dedim.
"Bana biraz ağaç getirsinler, onlara eğer yapıp
vereyim." dedim.
97
III. KONULARLA ÖZBEKÇE
ЎЗБЕК
ТИЛИНИ
ЎРГАНАМИЗ
ÖZBEK
DİLİNİ
ÖĞRENİYORUZ
Bu bölüm Ruslar için hazırlanmış "Özbek Tilini
Örganamiz" adlı kitaptan yararlanılarak hazırlanmıştır.
98
İNSAN
одам
от гавда
бош
калла
соч пешана
қош кўз қавақ
киприк
бурун
оғиз
жағ
лаб тил тиш қулақ
ияк мўйлов
соқол
юз бўйин
елка
кўкрак: âdâm : adam, insan
: ât: isim, ad
: gavda: gövde
: bâş: baş
: kalla: kelle, baş
: sâç: saç
: peşana: alın
: kâş: kaş
: köz: göz
: kavak: kapak
: kiprik: kirpik
: burun: burun
: âğız: ağız
: cağ : çene kemiği
: lab: dudak
: til: dil
: tiş : diş
: kulak: kulak
: iyak: çene
: moylâv: bıyık
: sâkâl: sakal
: yüz: yüz
: boyın: boyun
: yelka: omuz
: kökrak: göğüs
99
бел : bel: bel
биқин : bıkın : yan
қорин : kârın : karın
қўл : kol: kol, el
тирсак : tirsak: dirsek
кафт : kaft: avuç içi
панжа : panca: pençe, elin parmaklı kısmı
бармоқ : barmâk: parmak
оёқ : âyak: ayak
тизза : tizza: diz
мия : miya: alın kemiği
суяк : süyak : kemik
юрак : yürak: yürek
буйрак : büyrak: böbrek
ошқозон : âşkâzân: mide
ўпке : öpke: akciğer
İNSANIN YAŞI
чақалоқ : çakalâk: bebek
бола : bâlâ: çocuk
ўғил бола : oğıl bâlâ: erkek çocuk
қиз бола : kız bâlâ: kız çocuğu
йигит : yiğit: genç erkek
ўсмир : Ösmir: yetişkin
қиз : kız: kız
эркак : erkak: erkek
аёл : ayâl: kadın
кампир : kampir: yaşlı kadın
чол : çâl: yaşlı erkek
катта : katta: büyük .
қари : karı: yaşlı
100
ОДАМ ГАВДАСИ
Одам гавдасининг бош қисмида соч, қош,
кўз, қулоқ, оғиз, бурун, тил ва тиш жойлаш-
ган.
Қўл елкадан бошланади. Тирсак, панжа
ва бармоқлар қўлнинг қисмларидир. Одам-
нинг ҳаракатланишида оёқ асосий вазифани
бажаради.
ÂDÂM GAVDASÎ
Adam gavdasining bâş İçısmida sâç, kâş, köz, kulâk,
âğız, burun, til va tiş câylaşgan.
Kol yelkadan bâşlanadi. Tirsak, panca va batmaklar
kolning kısmlaridir. Adamning harakatlanişida âyâk asâsiy
vazifani bacaradi.
adam gövdesi
Adam gövdesinin baş kısmında saç, kaş, göz, kulak,
ağız, burun, dil ve diş yerleşmiş.
Kol omuzdan başlar. Dirsek, pençe ve parmaklar kolun
kısımlarıdır. Adamın hareketlenişinde ayak esas görevi
yapar.
FİİLLER:
кўрмоқ
ЭШИТМОҚ
ушламоқ
юрмоқ
югурмоқ: körmâk : görmek
: eşitmâk: işitmek
: uşlamâk: tutmak
: yürmâk: yürümek
: yügürmâk: koşmak
101
сакрамок
ўтирмоқ
ётмоқ
турмоқ
ухламоқ
жойлашмоқ
бажармоқ
туғилмок
ўлмоқ
улғаймоқ
кулмоқ
йиғламоқ
хафа бўл.
хурсанд бўл.: şakramak : sıçramak, atlamak
: otırmâk : oturmak
: yâtmâk: yatmak
: turmâk: kalkmak
: uhlamâk: uyumak
: câylaşmâk: yerleşmek
: bacarmâE: becermek
: tuğılmâk: doğmak
: ölmâk: ölmek
: ulğaymâjç : büyümek, yetişmek
: külmâk: gülmek
: yığlamâk: ağlamak
: hafa bolmâk : üzülmek
: hursand bolmâk : memnun olmak
ДИАЛОГЛАР
Бу чақалоқ ўғилми, қизми?
Бу чақалок ўғил.
Унинг исми нима?
Унинг исми Ботир.
Сизнинг синфингизда ўғил болалар
кўпми ёки қиз болалар кўпми?
Бизнинг синфимизда қиз болалар кўп.
Болалар катталарни ҳурмат қиладилар-
ми?
Ҳа, болалар катталарни доим ҳурмат
қиладилар.
DÎALOGLAR
Bu çakalâk oğılmi, kızmi?
102
Bu çakalâk oğıl.
Uning ismi nima?
Uning ismi Bâtır.
Sizning sınfingizda oğıl balalar köpmi yâki
kız balalar köpmi?
Bizning sınfımizda kız bâlalar köp.
Balalar kattalarni hürmat kıladilarmi?
Ha, bâlalar kattalarni dâim hürmat kıladilar.
DİYALOGLAR :
Bu bebek oğlan mı, kız mı ?
Bu bebek oğlan.
Onun ismi ne ?
Onun ismi Batır.
Sizin sınıfınızda oğlan çocukları mı çok, yoksa kız çocukları mı çok?
Bizim sınıfımızda kız çocukları çok.
Çocuklar büyüklerine hürmet ediyorlar mı ?
Evet, çocuklar büyüklerine daima hürmet ediyorlar.
AÇIKLAMALAR:
Aşağıdaki kelimeler eş anlamlıdır:
adam (одам): inşân (инсон): kişi (киши): adam
gavda (гавда): tana ( тана): gövde
çakalâk (чакалоқ): gödak (гўдак): bebek
peşana (пешана): manglay (манглай): alın baş (бош): kalla (калла): baş
yüz (юз): bet (бет): çehra (чеҳра): aft (афт)
: başara (башара): yüz
103
ÇOK KULLANILAN İFADELER:
Сен қачан туғилгансан?
Мен 1978 (бир минг тўққиз юз етмиш
саккизинчи) йилда туғилганман.
Sen kaçan tuğılgansan?
Men 1978 (bir ming tokkız yüz yetmiş sakkizinçi) yılda
tuğılganman.
Sen ne zaman doğmuşsun ?
Ben 1978 (bindokuzyüzyetmişsekizinci) yılda
doğmuşum.
Алишер Навоий қачон туғилган?
Алишер Навоий 1441 (бир минг тўрт юз қирқ биринчи) йилда туғилган.
Alişer Navâiy kaçân tuğılgan?
Alişer Navâiy 1441 (bir ming tört yüz kırk birinçi) yılda
tuğılgan.
Ali Şir Nevâî ne zaman doğmuş ?
Ali Şir Nevâî 1441 (bindörtyüzkırkbirinci) yılda
doğmuş
Алишер Навоий қачан вафот этган?
Алишер Навоий 1501 (бир минг беш юз биринчи) йилда вафот этган.
Alişer Navâiy kaçan vafât etgan?
Alişer Navâiy 1501 (bir ming beş yüz birinçi) yılda
vafât etgan.
Сизнинг ёшингиз нечада?
Меним ёшим 13 (ўн учда)
Sizning yâşingiz neçada?
Menim yâşim 13 (on üçda)
Sizin yaşınız kaçta ?
104
Benim yaşım onüçte.
Сиз неча ёшдасиз?
Мен 13 (ўн уч) ёшдаман.
Siz neça yâşdasiz?
Men 13 (on üç) yâşdaman.
Siz kaç yaşındasınız ?
Ben onüç yaşındayım.
Сиз неча ёшга кирдингиз?
Мен 13 (ўн уч) ёшга кирдим.
Siz neça yâşga kirdingiz?
Men 13 (on üç) yâşga kirdim.
Siz kaç yaşına girdiniz?
Ben onüç yaşıma girdim.
ATASÖZLERİ :
Севги деган икки кўзда.
Sevgi degan ikki kozda.
Sevgi dedikleri iki gözde.
Кўнгилдан кўнгилга йўл бор.
Köngildan köngilga yol bâr.
Gönülden gönüle yol var.
Соғ танда соғ ақл.
S âğ tanda sâğ akl.
Sağlam vücutta sağlam akıl.
Дўст бошга, душмон оёкқа боқади.
Dost bâşga, düşmân âyâkka bâkadi.
Dost başa, düşman ayağa bakar.
105
AİLE
эр оила
хотин
ота
она опа сингил
ака ука бобо
буви
набира
фарзанд
ўғил
қиз
тоға
ҳола
амаки
амма: er: erkek
: âila : aile
: hâtın: kadın
: âta: baba
: âna: ana
: âpa: abla
: singil: küçük kız kardeş
: aka: ağabey
: üka : küçük erkek kardeş
: bâbâ: dede
: buvi: nine
: nabira: torun
: farzand: çocuk
: oğıl: oğul
: kız: kız
: tâğa: dayı
: hâla: teyze
: amaki: amca
: amma: hala
БИЗНИНГ ОИЛАМИЗ
Бизнинг оиламиз катта. Ота-онам ўқитув-
чи. Бобам ва бувим ҳам биз билан бирга
яшайди. Акам студент. Опам ўнинчи синфда
106
ўқийди. Укам боғчага боради. Синглим бу йил биринчи синфга боради.
Отамнинг исми Азиз, фамиляси Қодиров.
У эллик уч ёшда. Онамнинг исми Комила.
У қирқ тўққиз ёшда. Акамнинг исми Тоҳир.
У мендан саккиз ёш катта.
Бизнинг оиламиз эҳил яшайди.
BÎZNÎNG ÂÎLAMÎZ
Bizning âilamiz katta. Âta - anam okıtuvçi. Babam va buvim ham biz bilan birga yaşaydi. Akam student. Âpam
oninçi sınfda okıydi. Ükam bâğçaga bâradi. Singlim bu yıl birinçi sınfga bâradi.
Âtamning ismi Aziz, familyasi Kâdirov. U ellik üç yâş- da. Ânamning ismi Kâmila. U kırk tokkız yâşda. Akam-
ning ismi Tâhir. U mendan sakkiz yaş katta.
Bizning âilamiz ehil yaşaydi.
katta : büyük
birga : birlikte
student: öğrencibağça : küçük bağ, bahçe
okıtuvçi : okutucu, öğretmen
familya: soyadı
FÎÎLLER:
яшамак
ўқиимоқ
бормоқ
ишламоқ
уйланмоқ
учрашмоқ
olmak
бермоқ
қўймоқ: yaşamâk : yaşamak
: okımâk: okumak
: bârmâk : varmak
: işlamâk: işlemek
: üylanmâk : evlenmek (erkek)
: uçraşmâk: karşılaşmak, ııasib
: bermâk: vermek
: koymâk: koymak
107
аталмоқ
туғилмоқ
қўшмоқ
аҳил яшамок
yaşamak
эрга чиқмоқ
(kız): atalmâk : adlandırmak
: tuğılmâk: doğmak
: koşmâk : ilâve etmek
: ahil yaşamak: dostluk içinde
: erga çıkmak : ere varmak, evlenmek
турмушга чиқмоқ : turmuşga çıkmak : hayata
atılmak, evlenmek (kız)
ДИАЛОГЛАР:
Сизнинг оиланиз каттами?
Ҳа, оиламизда саккиз киши бор: мен,
хотиним, отам, онам, ўғлим, қизим, келиним
ва набирам.
Ўғлингиз неча ёшда?
Йигирма учда.
У уйланганми?
Ҳа, уйланган, унинг ўғли ҳам бор.
Келинингиз қаерда ишлайди?
Келиним ишламайди, у педагогика инсти-
тунинг ўзбек тили ва адабиёти факултетида
ўкийди.
Онажон, сиз билан дадам қаерда
туғилган?
Мен Буҳорода, даданг Фарғонада
туғилган.
Мен қаерда туғилганман?
Сен Тошкандда туғилгансан
108
DtALOGLAR:
Sizning âilaniz kattami?
Ha, âilamizda sakkiz kiş bâr: men, hâtınim, âtam,
ânam, oğlim, kızim, kelinim va nabiram.
Oğlingiz neça yâşda?
Yigirma üçda.
U üylanganmi?
Ha, üylangan, uning oğli ham bâr.
Keliningiz kayerda işlaydi?
Kelinim işlamaydi, u pedagogika institüning Özbek tili va adabiyâti fakültetida okıydi.
Ânacân, siz bilan dadam kayerda tuğılgan?
Men Buhârâda, dadang Farğânada tuğılgan.
Men kayerda tuğılganman?
Sen Tâşkandda tuğılgansan
ÇOK KULLANILAN İFADELER:
Биз бирга яшаймиз.
Biz birga yaşaymiz.
Biz beraber yaşıyoruz
Оиламизда ўн киши бор.
Âilamizda on kişi bâr.
Ailemizde on kişi var.
Ўғлингиз уйланганми?
Йўқ, уйланмаган. У ҳали бўйдоқ.
Ха, у курсдошига уйланган.
Oğlingiz üylanganmi?
Yok, üylanmagan. U hali boydâk.
Ha, u kursdâşiga üylangan.
109
Oğlunuz evli mî?
Yok, evlenmemiş. O halâ bekâr.
Evet, o kurs arkadaşına evlenmiş (arkadaşıyla evli).
Қизингиз турллушга/ эрга чиққанми?
Ҳа, қизим турмушга/ эрга чиққан.
Йўқ, кизим ҳали турмушга чиқмаган.
Kızingiz turmuşga / erga çıkkanmi?
Ha, kızim turmuşga / erga çıkkan.
Yok, kızim hali turmuşga çıkmagan.
Kızınız hayata /ere çıkmış mı (evlenmiş mi)?
Evet, kızım hayata /ere çıkmış (evlenmiş).
Yok,kızım halâ hayata çıkmamış (evlenmemiş).
КИШИ НОМЛАРИ
Оилада бола туғилди. Унга ота-оналар
қандай ном беришади?
Қадимда уғил болаларга Маматқул, Ўл- мас, Қулбой, Ҳайтбой; қ из болаларга Жу-
магул, Одила, Назми деб ном қўйишарди.
Ҳозир ўғил болаларга Анвар, Баҳодир, Бо- тир, Шуҳрат, Қаҳраман, Шавкат; киз бола-
ларга Манзура, Дилором, Дилбар, Гулчеҳра,
Гулбаҳор, Шаҳноза, Феруза, Нилуфар, Нар-
гиса, Дилфуза деб ном беришади.
Оилада эгизак ўғил болалар туғилса,
уларни Ҳасан-Ҳусан деб аташади. Қизлар
эса Фотима-Зуҳра дейишади.
Ўғил болаларниниг исимларига кўпинжа
"-жон", қиз болаларнинг исмига "-ҳон, -ой"
қўшимчалари қўшилиши мумкин.
110
KİŞİ NÂMLARI
Âilada bâlâ tuğıldi. Unga âta-ânalar kanday nâm beri-
şadi?
Kadimda uğıl bâlalarga Mamatkul, Ölmas, Kulbây,
Haytbây; kız bâlalarga Cumagül, Âdila, Nazmi deb nâm koyişardi. Hâzır oğıl bâlalarga Anvar, Bahâdır, Bâtır, Şüh-
rat, Kahraman, Şavkat; kız bâlalarga Manzura, Dilârâm,
Dilbar, Gülçehra, Gülbahâr, Şahnâza, Feruza, Nilüfar,
Nar-gisa, Dilfuza deb nâm berişadi.
Âilada egizak oğıl bâlalar tuğılsa, ularni Hasan-Hüsan
deb ataşadi. Kızlar esa Fâtıma-Zühra deyişadi.
Oğıl bâlalarninig isimlariga köpinça "-cân", kız bâlalar-
ning ismiga "-hân, -ây" koşimçalari koşilişi mümkin.
kanday : ne gibi, nasıl koşimça : ek nâm : isim
köpinça : çok zaman egizak : ikiz hâzır: şimdi
ATASÖZLERİ:
Бўйдоқнинг ақли икки кўзида.
Boydâkning akli ikki közida.
Bekârın aklı iki gözünde.
Яхши хотин уйнинг гули.
Yahşi hâtın üyning güli.
İyi kadın evin çiçeği.
Яхши хотин эрни эр қилади, ёмон хотин
ер (қилади).
Yahşi hâtın emi er kıladi, yâmân hâtın yer (kıladi).
İyi kadın eri er yapar, kötü kadın yer (yapar).
Хотинсиз ўтиш хато, боласиз ўтиш жафо.
Hâtınsiz ötiş hatâ, bâlasiz ötiş cafâ.
Kadınsız ömür geçirmek hatâ, çocuksuz ömür geçirmek
cefâ.
Емон отда юргунча, яёв юрган яхшироқ;
Емон хотин олгунча, бўйдоқ ўтган яҳши-
роқ.
Yâmân âtda yürgünça, yayâv yürgan yabşirâk;
Yâmân bâtın âlgünça, boydâk ötgan yabşirâk.
Kötü atda yürüyünceye kadar, yayan yürüyen daha iyi;
Kötü kadın alıncaya kadar, bekâr duran daha iyi.
Одамнинг меваси бола.
Âdamning mevasi bâlâ.
Adamın meyvası çocuk.
Болали уй бозор, боласиз уй мозор.
Bâlali üy bâzâr, bâlasiz üy mâzâr.
Çocuklu ev pazar, çocuksuz ev mezar.
Она билан бола, гул билан лола.
Âna bilan bâlâ, gül bilan lâla.
Ana ile çocuk, gül ile lâle.
Бола йиғламаса она сут бермайди.
Bâlâ yığlamasa âna süt bermaydi.
Çocuk ağlamazsa anne süt vermez.
Ўғли борнинг ўрни бор, кизи борнинг
қадри бор.
Oğli bârning orni bâr, kızi bâming kadri bâr.
Oğlu olanın yeri var, kızı olanın kıymeti var.
112
Хатиним қиз тўғди деб ҳафа бўлма,
шернинг эркак-урғачиси барабар.
Hatmim kız toğdi deb hafa bolma, şeming erkak-
urğaçisi barabar.
Hanımım kız doğurdu deyip üzülme, arslanın erkek-
dişisi beraber,
Жон дўстинг жонидан кечса ҳам, мол дўстинг молидан кечмас.
Cân dosting с ân i dan keçsa ham, mâl dosting mâlidan
keçmas.
Can dostun canından geçse de, mal dostun malından
geçmez.
Қари билганини пари билмас.
Karı bilganini pari bilmas.
Yaşlının bildiğini peri bilmez.
Дўст ачитиб гапиради, душмон кулдириб.
Dost açıtib gapiradi, düşmân küldirib.
Dost acıtıp söyler, düşman güldürüp.
Қизим сенга айтаман, келиним сен эшит.
Kızım senga aytaman, kelinim sen eşit.
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit.
113
GİYİM
кииим
кўстюм
шим
палтў
тўн кўйлак
майка
белбоғ
пешгир
телпак
дуппи
рўмал
пайпоқ
ёқа енг
этак
нимча
ботинка
пўшна
туфли
калиш
этик
махси
тугма
кўлқоп
ип
игна: kiyim : giyim
: kostyüm : kostüm, takım elbise
: şim: pantolon
: palto: palto
: ton: cübbe
: köylak: gömlek
: mayka: atlet
: belbâğ: belbağı
: peşgir: önlük
: telpak: kalpak
: düppi: Özbek takkesi
: romal: başörtüsü
: paypâk: çorap
: yâka: yaka
: yeng : elbisenin kolu
: etak: etek
: nimça: yelek
: botinka: potin
: poşna: topuk
: tufli: ayakkabı
: kaliş: ayakkabı
: etik: çizme
: mahsı: Özbek çizmesi
: tügma: düğme
: kolkâp: eldiven
: ip: ip
:igna:iğne
114
ЯНГИ КУИЛАК
Опам фабрикада бичиқчи бўлиб ишлай-
ди. Бу фабрикада болалар учун кийим-ке-
чак тикилади. Улар орасида болалар палто-
си, костюм, шим, кўйлак, майка, дўппи, рў- мол ва бошка кийимлар бор..
Опам ишлаётган тсехда яқинда янги нус-
ҳадаги болалар кўйлагини тикиш йўлга қў- йилди. Унинг иккита чўнтаги бор. Енглари
калта. Яқаси тугмалик. Бундай кўйлаклар
кўпчиликка ёқди.
YANGÎKÖYLAK
Âpam fabrikada bıçıkçi bolib işlaydi. Bu fabrikada
bâlalar uçun kiyim-keçak tikiladi. Ular ârasida balalar pal- tosi, kostyüm, şim, köylak, mayka, döppi, româl va bâşka
kiyimlar bâr..
Âpam işlayâtgan tsehda yakında yangi nüshadagi bâ
lalar köylagini tikiş yolga koy ildi. Uning ikkita çöntagi bâr. Yenglari kalta. Yâkasi tügmalik. Bunday köylaklar köpçi-
likka yâkdi.
tseh : atölye nüsha : model köpçilik : çoğunluk
kalta : kısa çöntak : cep dügmalik : düğmeli
FÎÎLLER:
бичмоқ
ТИКМОҚ
ёқмоқ
КИИМОҚ: biçmâk : biçmek
: tikmâk: dikmek
: yâkmâk : yakışmak, uygun gelmek
: kiymâk: giymek
115
йиртилмоқ
ярашмоқ
ювмоқ
тозаламоқ: yırtılmâk : yırtılmak
: yaraşmak : uygun gelmek
: yuvmâk: yıkamak
: tâzalamak: temizlemek
ДИАЛОГЛАР:
Ховлида кимлар бор?
Ҳавлида болалар бар.
Улар қандай кийинишган?
Болалар ҳар хил, аммо дид билан
кийинишган.
Улар нега палто кийишмаган?
Ҳаво унчалик совуқ эмас, шунинг учун
улар палто кийишмаган.
Костюмни қаердан олдинг?
Костюмни "Болалар дунёси" дан олдим.
Кулранг костюм сенга ярашар экан.
Онам ҳам шундай дедилар.
Тугмаларида юлдузчанинг расми бор экан-а?
Ҳа, юлдузчанинг расми бор.
DÎALOGLAR:
Hâvlida kimlar bâr?
Havlida bâlalar bar.
Ular kanday kiyinişgan?
Bâlalar har hıl, amma did bilan kiyinişgan.
Ular nega palto kiyişmagan?
Havâ unçalik sâvufc emas, şuning uçun ular palto kiyiş
magan.
116
Kostyümni kayerdan âlding?
Kostyümni "Balalar dünyâsi" dan âldim.
Külrang kostyüm senga yaraşar ekan.
Anam ham şunday dedilar.
Tügmalarida yulduzçaning rasmi bâr ekan-a?
Ha, yulduzçaning rasmi bâr.
sâvuk : soğuk
nega : niye hıl : cins, türkayerdan : nereden
did : estetik zevk şunday : şunun gibiyulduzça ; küçük yıldız
kanday : nasıl, ne gibi emas: değil
ÇOK KULLANILAN İFADELER:
Дадам сўвга қилган ромўл менга ёқди.
Dadam sâvğa kılgan româl menga yâkdi.
Babamın hediye ettiği başörtüsü bana yakıştı.
Бу телпакни кийиб кўриш мумкинми?
Bu telpakni kiyib köriş mümkinmi?
Bu kalpağı giyip görmek mümkün mü?
Бу этик сизга мосми (лойиқми,
сиғадими, тўғри келадими)?
Ха, бу этик менга мос (лойик, сиғади,
тоғри келади).
Bu etik sizga mâsmi (lâyıljmi, sığadimi, toğri keladimi)?
Ha, bu etik menga mâs (lâyık, sığadi, toğri keladi).
Bu çizme size uygun mu (lâyık mı, sığıyor mu, doğru
geliyor mu)?
Evet, bu çizme bana uygun (lâyık, sığıyor, doğru
geliyor).
117
КИЙИМ
Кийим инсон баданини иқлим, об-ҳаво
ўзгаришларидан, куёш нурларидан, турли
ташқи таъсирлардан асраш учун кийилади.
Ибтидоий одамлар ҳайвон терилари, дарахт
пўстлоқлари ва баргларидан кийим сифати-
да фойдаланганлар. Астасекин одамлар ёв- вони ўсимлик толасидан ип йигириш, дағал
мато тўқиш, ундан кийим тикишни ўрганиш-
ди. Деҳкончилик, чорвачилик, ипакчилик ри- вожлана боргач, паҳта сингари маданий
экинлар толасидан, уй ҳайванларининг жу- ни, териси, мўйнасидан, ипак қурти урайди-
ган ипакдан ип йигириб, кийимлар тикишди.
Халкларнинг маданияти ошиб бориши билан
кийимнинг турлари кўпайди, мўдалар ярати-
лди, ҳар бир халқнинг ўзига ҳос кийим-
боши, миллий кийим пайдо бўлди.
Миллий кийим ўша халк яшайдиган ўлка-
нинг иқлим шароитига, маданият даражаси-
га, урф-одатлар^га, хом ашё турига боғлиқ
равишда такомиллашди.
Ўзбекларда дуппи, тўн, маҳси, калиш,
нимча ва бошқалар миллий кийим ҳисобла-
нади.
Ўктябрь инкилобидан сўнг ўзбек шаҳар
ва қишлоқларида европача кийимлар ҳам
расм бўла бошлади.
Турига кўра: ички, устки, бош, оёқ ки- йимлар; вазифасига кўра: кундалик, уйда,
дам олиш пайтида, байрам ва тўй маросим-
118
ларида кийиладиган кийимлар: иш кийими
(жомакор), спорт кийими, расмий кийим,
махсус (ҳарбийлар, темирйўлчилар, геолог-
лар гиядиган ва бошқа) кийимлар бўлади.
Аёллар, эркаклар, болалар кийимларига ҳам
бўлинади.
KİYİM
Kiyim inşân badanini iklim, âb-havâ özgarişlaridan, ku- yâş nurlaridan, türli taşjçı ta'sirlardan asraş uçun kiyiladi.
Ibtidâiy âdamlar hayvân terilari, daraht postlâl^lari va barg-
laridan kiyim sıfatida fâydalanganlar. Astasekin âdamlar
yâvvâni ösimlik tâlasidan ip yigiriş, dağal matâ tokış, un
dan kiyim tikişni örganişdi. Dehkânçilik, çârvaçilik, ipak-
çilik rivâclana bârgaç, pahta singari madaniy ekinlar tâla
sidan, üy hayvanlarining cüni, terisi, moynasidan, ipak kurti üraydigan ipakdan ip yigirib, kiyimlar tikişdi. Halk-
larning madaniyati âşib bârişi bilan kiyimning türlari kö- paydi, modalar yaratıldi, har bir halkning öziga hâs kiyim-
bâşi, milliy kiyim paydâ boldi.
Milliy kiyim oşa halk yaşaydigan ölkaning iklim şarâiti-
ga, madaniyat daracasiga, urf-âdatlariga, hâm aşyâ türiga
bâğlık ravişda takâmillaşdi.
Özbeklarda düppi, ton, mahsi, kaliş, nimça va başkalar
milliy kiyim hisâblanadi.
Oktyabr inkılâbidan song Özbek şahar va kışlâklarida
yevropaça kiyimlar ham rasm bola bâşladi.
Türiga kora: içki, üstki, bâş, âyâk kiyimlar; vazifasiga
kora: kündalik, üyda, dam âliş paytida, bayram va toy ma- râsimlarida kiyiladigan kiyimlar: iş kiyimi (câmakâr), sport
kiyimi, rasmiy kiyim, mahsus (harbiylar, temiryolçilar,
geologlar giyadigan va bâşka) kiyimlar boladi. Ayâllar,
erkaklar, bâlalar kiyimlariga ham bölinadi.
119
özgariş : değişim
teri: deri
bar : yaprak
yavvâni: yabani
tâla : lif
dağal: çirkin
ölka : ülke
ösimlik : bitki
cün : yün raviş : tarz, usul şarâit: şartlar
£ışlâk : köy payt: zaman
harbi y : askerasramâk : esirgemek,korumak
postlâk : kabuk
astasekin : yavaş yavaş, sessizce
dam âliş : dinlenme
yigirmâk: eğirmek
matâ: mal, materyal
dehkânçilik: ziraatçılık
çârvaçilik: hayvancılık
moyna : yünlü deri, post oşa : o bilinen, o uzaktaki
yevropaça: Avrupaya benzer
rasm bolmâk : adet haline gelmek
toy : ziyafet, düğün ziyafeti
câmakâr: iş elbisesi
ATASÖZLERİ:
Бош omoh бўлса, дуппи топилади.
Baş âmân bolsa, düppi tâpiladi.
Baş selâmette olsa, takke bulunur.
Сақласанг минг кунлик, сакламасанг бир кунлик.
Saklasang ming künlik, saklamasang bir künlik.
Saklarsan bin günlük, saklamazsan bir günlük.
Сув кўрмасдан этик ечма!
Suv körmasdan etik yeçma!
Su görmeden çizme çıkarma!
120
TABİAT
осмон
ep қуёш
ой
юлдуз
булут
денгиз
қуруқлик
орол
ярим орол
дарё
қирғок
кўл жар
чўкки
тоғ
шаршара
текислик
музлик
кўприк
саҳро w w иул ёмғир
кор шамолâsmân : gök yer: yer uyâş : güneş
ây:ay
yulduz: yıldız
bulut: bulut
dengiz: deniz
kurüklik: kara ârâl-: ada yarım ârâl: yarımada
daryâ: ırmak
kırğâk: kıyı köl: göl car: çukurluk
cokkı: en yüksek yer, tepe tâğ: dağ şarşara: şelâle
tekislik: düzlük
muzlik: buzul
köprik: köprü
sahrâ: çöl yol:yol yâmğır: yağmur
kâr: kar şamâl: rüzgâr
момақ алдироқ: mâmakaldırâk : gökgürültüsü
чақмоқ : çakmâk: şimşek
121
камалак : kamalak: gökkuşağı, yay
сув : suv : su
муз : muz : buz
ҚОР ҚАЕРДАН КЕЛАДИ?
Денгиз, океан, дарё ва кўллардаги сув-
лар қуёш таъсирида қизиб буғга айланади.
Бу буғлар иссиқ ҳаво оқимида осмонга кў- тарилади. Уларнинг совишидан майда сув томчилари ҳосил бўлади ва бизга оқ булут-
лар шаклинда кўринади. Шамол булутларни
ҳаракатга келтиради. Бир ерга тўпланган
кичик парчалар оғирлашиб, ерга ёмғир ёки қор тарзида ёғади.
KÂR KAYERDAN KELADİ?
Dengiz, okean, daryâ va köllardagi suvlar kuyâş ta'siri-
da kızib buğga aylanadi. Bu buğlar ıssık hava âkımida âs- mânga kötariladi. Ularning sâvışidan mayda suv tâmçilari
hâsıl boladi va bizga âk bulutlar şaklinda körinadi. Şamâl
bulutlami harakatga keltiradi. Bir yerga toplangan kiçik par
çalar âğırlaşib, yerga yâmğır yâki kâr tarzida yâğadi.
okean : okyanus
tâmçi: damla
mayda : küçükbuğ : buhar
yâki : veya marta: defaıssık : sıcak
sâvış : soğuma
neça : ne kadar, nice
FİİLLER:
ЭСМОҚ
ёғмоқ
оқмоқ: esmâk : esmek
: yağmak: yağmak
: akmak: akmak
122
музламоқ
эримоқ
ёритмоқ
иситмоқ: muzlamâk : buz tutmak
: erimâk : erimek
: yârıtmâk: aydınlatmak
: ısıtmak: ısıtmak
тўлқинланмоқ, : tolkınlanmâk : dalgalanmak
чиқмоқ
қизимоқ
айланмоқ
ботмоқ
кўтарилмоқ
кўринмоқ
чўмилмоқ
тошмоқ: çıkmak : çıkmak J ** Mİ* 3
: kızımâk • kızmak, ısınmak
: aylanmak: dönmek
: batmak: batmak
: kötari İmâk: kaldırılmak
: körinmâk: görünmek
: çömilmâk : suda yıkanmak
r tâşmâk: taşmak
ДИАЛОГЛАР:
Сиз денгизда бўлганмисиз?
Йўк, мен денгизни кўрмаганман.
Дарёни-чи?
Дарёни кўрганман. Бир неча марта
Сирдарёда чўмилганман.
Кўлни-чи?
Кўлни ҳам кўрганман. Акам билан кўлга
борганмиз.
Қандай осмон жисмларини биласиз?
Мен Қуёш, Ой, юлдузларни биламан.
Булут ҳам осмон жисмларига кирадими?
Йўқ, чунки булутлар ҳар доим мавжуд
бўлмайди. Улар сувнинг буғланишидан ҳосил
бўлади. Емғир, қор шаклинда ёққанидан
кейин яна йўк бўлиб кетади.
123
DİALOGLAR:
Siz dengizda bolganmisiz?
Yok, men dengizni körmaganman.
Daryâni-çi?
Daryâni körganman. Bir neça marta Sirdaryâda çömil- ganman.
Kölni-çi?
Kölni ham körganman. Akam bilan kölga bârganmiz.
Kanday âsmân cismlarini bilasiz?
Men Kuyâş, Ây, yulduzlami bilaman.
Bulut ham âsmân cismlariga kiradimi?
Yok, çünki bulutlar har dâim mavcud bolmaydi. Ular suvning buğlanişidan hâsıl boladi. Yâmğır, kâr şaklinda
yâkkanidan keyin yana yok bolib ketadi.
ÇOK KULLANILAN İFADELER:
Қачон қоронғи тушади (бўлади)?
Қуёш батгонда коронғи тушади (бўлади).
Kaçân kârânğı tüşadi (boladi)?
Kuyâş batgânda kârânğı tüşadi (boladi).
Ne zaman karanlık iner (olur) ?
Güneş battığında karanlık iner (olur).
Қачон ёруғ тушади (бўлади)?
Қуёш чиққанда ёруғ тушади (бўлади).
Kaçân yâruğ tüşadi (boladi)?
Kuyâş çıkkanda yâruğ tüşadi (boladi).
Ne zaman aydınlık iner (olur)?
Güneş çıktığında aydınlık iner (olur).
124
Мен совқатиб кетдим.
Мен совуқ едим.
Men sâvjçatib ketdim.
Men sâvuk yedim.
Ben soğuklayıp gittim (soğukladım).
Ben soğuk yedim (soğuk aldım).
МАХМУД ҚОШҒАРИЙ
Маҳмуд Қошғарий, буюк олим. У тил,
адабиёт, тариҳ, география, этнография ва бошка соҳаларнинг билимдони эди. Унинг
машҳур "Девону луғотит-турк" асарида та- биат ва табиат ҳодисалари (ер ва сув, тоғ ва саҳро, Ой, Қуёш, юлдуз, булут ва ёмғир,
кўл, дарё ва денгиз, чақмоқ ва момакалди-
рок ва бошкалар) билан боғлиқ изоҳ, мақол
ва ибораларни ўқиш мумкин. Олимнинг ўзи Қашғардан Каспий денгизгача, Тибет тағла-
ридан Қорақум саҳроларигача, кичик қиш-
лоқлардан катта шаҳарларгача саёҳатда
бўлган. У биринчилардан бўлиб дунё ҳари-
тасини тузган.
MAHMUD KÂŞĞAR1Y
Mahmud Kâşğariy, büyük âlim. U til, adabiyât, tarih,
geografiya, etnografıya va bâşka sâhalaming biiimdâni edi. Uning maşhur "Devânü luğâtit-türk" asarida tabiat va tabiat
hâdisalari (yer va suv, tâğ va sahrâ, Ay, Kuyâş, yulduz,
bulut va yâmğır, köl, daryâ va dengiz, çakmâk va mâma-
kaldırâk va başkalar) bilan bâğlık izâh, makâl va ibâralarni
okış mümkin. Alimning özi Kaşğardan Kaspiy dengizgaça,
125
Tibet tağlaridan Kârakum sahrâlarigaça, kiçik kışlâklardan
katta şaharlargaça sayâhatda bolgan. U birinçilardan bolib
dünyâ haritasini tüzgan.
bilimdân : âlim sahra : çöl asar: esergeografiya : coğrafya
Kaspiy dengiz : Hazar Denizi
tüzmâk : düzenlemek
ATASÖZLERİ:
Дарё сувини баҳор тоширар, одам қад-
рини меҳнат оширар.
Daryâ suvini bahâr tâşırar, âdâm kadrini mehnat âşırar.
Nehir suyunu bahar taşırır, adam kıymetini iş artırır.
Tep тўкиб, меҳнат қилсанг, ердан ҳатта
зар унар.
Ter tökib, mehnat kılsang, yerdan hatta zar ünar.
Ter döküp çalışsan, yerden altın bile biter.
Ой тунда керак, ақл кунда керак.
Ây tünda kerak, akl künda kerak.
Ay gece lâzım, akıl hergün lâzım.
Томчи тошни тешади.
Tâmçi tâşni teşadi.
Damla taşı deler.
Бир томчи сув чумолига дарё кўринар.
*10 • •• о 1 • J 0 1 • • •Bir tamçı suv çumahga darya kormar.
Bir danıla su karıncaya nehir görünür.
Бировга чуқур қазисанг, ўзинг йиқиласан.
Birâvga çukur kazısang, özing yıkılasan.
126
Birisine çukur kazarsan, kendin düşersin.
Балчиққа кесак отма, юзингга сичрайди.
Balçıkka kesak atma, yüzingga sıçraydi.
Çamura kesek atma, yüzüne sıçrar.
Емғир ЭКИННИНГ ЖОНИ.
Yâmğır ekinning câni.
Yağmur ekinin canı.
Ҳар ким элида, ўрдак кўлида.
Har kim elida, ördak kölida.
Herkes memleketinde, ördek gölünde.
e ■ *
Ерга тушган етимники.
Yerga tüşgan yetimniki.
Yere düşen yetiminki.
127
BİTKİLER ALEMİNDE
ÇİÇEKLER:
ўсимлик
гул атиргул
наргис
лола: ösimlik : bitki
: gül: çiçek, gül
: atirgül: gül
: nargis: nergis
: lala: lâle
лолақизғалдоқ : lâlakızğaldâk: gelincik
гултожихўроз : gültâcihorâz: horoz ibiği райҳон : ray hân : reyhan
гулдаста : güldasta: çiçek demeti
MEYVALAR:
мева
узум
кулупнай
нок анор
олхўри
анжир
олча
гилос
шафтоли: meva : meyva
: üzüm: üzüm
: kulupnay: çilek
: nâk: armut
: anar: nar
: âlhori: erik
: ancir: incir
: âlça: vişne
: gilâs: kiraz
: şaftâli: şeftali
128
беҳи
янғок
бодом
ўрик
жийда
боғ: behi : ayva
: yanğâk: ceviz
: bâdâm: badem
: örik : kayısı, zerdali
: ciyda: iğde
: bâğ : bağ, bahçe
SEBZELER:
сабзавот
сабзи
пиёз
шолғом
турп
редиска
қизилча
картошка
карам
бодринг
қавок
калампир
тарвуз
қовун
ҳандалак
баклажон
қўзиқарин: sabzavât : sebzeler
: sabzi: havuç
: piyâz: soğan
: şâlğâm: şalgam
: turp: turp
: rediska: bir çeşit turp
: kızılça: pancar
: kartoşka: patates
: karam: kelem, lahana
: bâdring: salatalık
: kavâk: kabak
: kalampir: biber
: tarvuz: karpuz
: kâvun : kavun
: handalak : erken yetişen bir kavun
: baklacân: batlıcan
: kozikarın : kuzugöbeği (mantar)
BAŞAKLI BİTKİLER:
буғдой : buğdây: buğday
шоли : şâli: çeltik, pirinç bitkisi
apna : arpa: arpa
тарик : tarik ‘darı
129
маккажўхори
кунгабоқар
мош
нўхат
лобия: makkacöhâri : mısır
: küngabâkar: günebakan, ayçiçeği
: mâş : fasulye çeşidi
: nohat: nohut
: lâbiya: fasulye
AĞAÇLAR:
дарахт
илдиз
тана
шоҳ
барг
тол терак
чинор
арча
қайрағоч
тут: daraht : ağaç
: ildiz: kök
: tana: ağaç gövdesi
: şâh: ağacın dalı
: barg: yaprak
: tâl: söğüt
: terak: kavak
: çınâr: çınar
: arça: köknar
: kayrağâç: çam
: tut: dut
TEKNİK BİTKİLERİ:
ғўза : ğoza : pamuk bitkisi
пахта : pahta: pamuk
ЧИГИТ : çiğit: pamuk tohumu
шона : şana: pamuk çiçeği
кўрак : körak : soğuk vurmuş pamuk meyvası
чаноқ : çanak : pamuğun kapsülü
тола : tâla : pamuk lif
130
ЕЗГИ КАНИКУЛДА
Мен бу йил ёзда қишлоқда дам олдим.
Дўстим Рустам билан колҳоз боғида бўлдик.
Колҳоз боғи жуда катта экан. Боғ олдида
ариқ оқади. Ариқнинг икки четида эса те- рак, тол, тут, жийда каби дарахтлар ўсиб
ётибди. Боғнинг бир кисми ўрикзор. бошка
бир қисми олмазор, яна бир кисми шафто-
лизор экан. Боғда бошқа мевали дарахтлар
ҳам кўп. Аммо у ердаги чумчуқ ва майна-
лар гилос ва олчаларни еб қўяр экан. Биз меваларни қушлардан қўриқладик. Колҳоз-
чилар меваларни тераётган экан. Урик,
шафтоли, олмаларни теришда биз ҳам
уларга ёрдам бердик. Дам олиш пайтида
полизга кирдик. У ерда ҳандалак, қовун,
тарвузлар пишиб ётган экан. Рустам икка-
ламиз бир нечта қовун уздик. Биттасини
ўша ерда сўйиб едик. Қолганларини колҳоз-
чиларга олиб бордик.
Боғнинг охири пахтазорга уланиб кет-
ган. Ям-яшил пахтазор худди катта денгиз-
га ўхшайди. Ғўзалар гуллаб ётибди. Ҳар
бир туп ғўзада уч-тўрт донадан кўрак ҳам
бор. Аммо ҳали пахта очилмаган. Пахта
август ойида очилар экан.
Рустам менга ғўзани ягона қилиш, унинг
орасидаги бегона ўтларни юлиб ташлаш, чо- пиш ва суғориш ҳақида гапириб берди. Биз пахтадан нималар олиниши ҳақида суҳбат-
131
лашдик. У пахтадан ип, чигитдан ёғ, совун
олинишини айтди.
Мен қишлоқдан маза қилиб қайтдим.
YÂZGIKAN1KÜLDA
Men bu yıl yazda kışlâkda dam âldim. Dostim Rüstam
bilan kolhoz bâğida boldik. Kolhoz bâği cüda katta ekan.
Bâğ âldida arık âkadi. Arıkning ikki çetida esa terak, tâl, tut, ciyda kabi darahtlar ösib yâtibdi. Bâğning bir kısmi
örikzâr. bâşka bir kısmi âlmazâr, yana bir kısmi şaftâlizâr
ekan. Bâğda bâşka mevali darahtlar ham köp. Ammâ u yerdagi çümçük va maynalar gilâs va âlçalarni yeb koyar
ekan. Biz mevalarni kuşlardan korıkladik. Kolhozçilar
mevalarni terayâtgan ekan. Örik, şaftâli, âlmalarni terişda
biz ham ularga yârdam berdik. Dam âliş paytida pâlizga
kirdik. U yerda handalak, kâvun, tarvuzlar pişib yâtgan
ekan. Rüstam ikkalamiz bir neçta kâvun üzdik. Bittasini oşa yerda soyib yedik. Kâlganlarini kolhozçılarga âlib bârdik.
Bâğning âhiri pahtazârga ulanib ketgan. Yam-yaşil pah- tazâr huddi katta dengizga ohşaydi. Ğozalar güllab yâtibdi.
Har bir tüp ğozada üç-tört dânadan körak ham bâr. Ammâ
hali pahta âçılmagan. Pahta avgüst âyida âçılar ekan.
Rüstam menga ğozani yagâna kılış, uning ârasidagi be- gâna otlarni yulib taşlaş, çâpiş va suğâriş haki d a gapirib
berdi. Biz pahtadan nimalar âlınışi hakıda suhbatlaşdik. U pahtadan ip, çigitdan yâğ, sâvun âlınışini aytdi.
Men kışlâkdan maza kılib kaytdim.
huddi: tam ald : ön arık : ark çümçuk: serçe
mayna: sığırcık
begâna: yabancıkanikül : öğrencilerin dinlenme tatili kolhoz : sosyalit ülkelerde ziraat idaresi
pâliz : bostan, kavun-karpuz tarlası
çet: yaka, kıyı, taraf
sâvun : sabun
yagâna kılmâk: teklemek, seyreltmek
132
neçta: kaç tane tüp : bitkinin bir tanesi
FÎÎLLER:
гулламок
очилмоқ
пишмоқ
суғормоқ
ўсмок
ўрмок
термоқ
узмоқ
тўкилмок
экмоқ
ҳидламок
кўкармоқ
сарғаймоқ
сўлмоқ
кайтмоқ
маза килмоқ
чопмоқ
ташламоқ
ажратмоқ
ягона қилмоқ
юлмоқ
уланмоқ
қўриқламоқ
ўхшамоқ
сўймоқ
ДИАЛОГЛАР:güllamâk : çiçek açmak
âçılmâk: açılmak
pişmâk: pişmek, olgunlaşmak
suğârmâk: sulamak
ösmâk '. büyümek, gelişmek
örmâk: biçmek; örmek
termâk: dermek, toplamak
üzmâk: koparmak
tökilmâk: dökülmek
ekmâk: ekmek
hidlamâk: koklamak
kökarmâk: göğermek, yeşermek
sarğaymâk: sararmak
solmâR '.solmak
kaytmâjç: dönmek
maza kılmâk: lezzet almak
ç^prt^; çapalamak, kazmak
taşlamâk: dışlamak, dışarıya atmak
acratmâk: ayırdetmek, ayırmak
yagânakılmâk: seyreltmek
yulmâk: yolmak
ulanmâk: bağlanmak
konklamâk: korumak
ohşamâ^: benzemek
soymâk: kesmek, soymak
Қандай гулларни биласиз?
133
Мен атиргул, лола, наргис, лолақизғалдоқ
сингари гулларни биламан.
Гултожихўразни ҳам биласизми?
Йўк, гултожихўразни кўрмаганман.
Лоланинг қаерда ўсишини биласизми?
Ха, биламан. Лола тоғда ўсади.
Сиз қайси мевани яхши кўрасиз?
Мен нокни яхши кўраман.
Анорни ҳам яхши кўрасизми?
Ха, боғимизда бир неча туп анор бор.
Бу буғдойми?
Йўк, бу шоли. Нима, сиз буғдой билан
шолини ажрата олмайсизми?
Ха, ажрата олмайман.
Қайси дарахт доимо яшил рангда
бўлади?
Арча дарахти доимо яшил рангда
бўлади.
Чинор ҳам шундайми?
Йўқ, кузда чинорнинг барги сарғаяди.
DtALOGLAR:
Kanday güllarni bilasiz?
Men atirgül, lala, nargis, lâlakızğaldâk singari güllarni
bilaman.
Gültacihorazni ham bilasizmi?
Yok, gültâcihorazni körmaganman.
Lâlaning kayerda ösişini bilasizmi?
Ha, bilaman. Lâla tâğda ösadi.
134
Siz kaysi mevani yahşi körasiz?
Men nâkni yahşi köraman.
Anârni ham yahşi körasizmi?
Ha, bâğımizda bir neça tüp anâr bâr.
Bu buğdâymi?
Yok, bu şâli. Nima, siz buğdây bilan şâlini acrata âl- maysizmi?
Ha, acrata âlmayman.
Kaysi daraht daima yaşil rangda boladi?
Arça darahti dâimâ yaşil rangda boladi.
Çınar ham şundaymi?
Yok, küzda çınârning bargi sarğayadi.
ÇOK KULLANILAN İFADELER:
Баҳорда қандай кўчатлар экдингиз?
Баҳорда терак ва олма кўчатини экдик.
Bahârda kanday köçatlar ekdingiz?
Bahârda terak va âlma köçatini ekdik.
Baharda ne gibi fidanlar diktiniz?
Baharda kavak ve elma fidanı diktik.
Сизга қандай гул узиб берай?
Менга атиргул узиб беринг.
Марҳамат.
Раҳмат!
Sizga kanday gül üzib beray?
Menga atirgül üzib bering.
Marhamat.
Rahmat!
Size nasıl çiçek koparıp vereyim ?
135
Bana gül koparıp verin.
Buyurun.
Teşekkür ederim!
Ғўза неча марта суғорилади?
Ғўза кўп марта суғарилади.
Ğoza neça marta suğâriladi?
Ğoza köp marta suğariladi.
Koza kaç defa sulanır?
Koza çok defa sulanır.
Боғингизда анор пишдими?
Йўк, ҳали ҳом.
Қачон пишади?
Анор сентябрда пишади.
Bâğingizda anâr pişdimi?
Yok, hali hâm.
Kaçân pişadi?
Anâr sentyabrda pişadi.
Bağınızda nar olgunlaşdı mı ?
Hayır, hâlâ ham.
Ne zaman olgunlaşır?
Nar eylülde olgunlaşır.
БОЗОРДА
Мен дадам билан бозорга бордим. Илга-
ри ҳеч қачон бозорга борган эмасман. Бу ердаги мева сабзавотлар ва кўкатларни кў- риб оғзим очилиб қолди. Пиёз картошка ва сабзилар бир жойда, кўк пиёз, укроп, рай-
ҳон каби кўкатлар бошка бир жойда сотил-
япди. Олмаларнинг ўзи бир қатор. Ноклар-
нинг хилма-хил бўлишини шу ерда кўрдим.
136
Бир жойда анордан беш юлдуз шаклини
ясаб кўйишибди. Кўриб ҳавасим келди. Ан- жирни барги билан бирга қўйиб қўйишибди.
Беҳиларнинг ёқимли ҳиди узоқдан ҳам се- зилади.
Қовун ва тарвузлар ҳам алоҳида жойда
сотилар экан. Битта тарвузга ҳатто менинг
қучоғим ҳам етмади. Дадам ўша тарвузни
сотиб олди.
Акамнинг туғилган куни эди. Уни таб-
риклаш учун беш дона атиргул ҳам сотиб
олдик.
BÂZÂRDA
Men dadam bilan bâzârga bârdim. îlgari heç kaçan bâ- zârga bârgan emasman. Bu yerdagi meva sabzavâtlar va kökatlarni körib âğzim âçılib Râldi. Piyâz kartoşka va sab- zilar bir câyda, kök piyâz, ükrâp, rayhân kabi kökatlar bâş- fca bir câyda sâtilyapdi. Âlmalarninin özi bir katâr. Nâklar-
ning hılma-hıl bolişini şu yerda kördim. Bir câyda anârdan
beş yulduz şaklini yasab Royışibdi. Körib havasim keldi.
Ancirni bargi bilan birga koyib koyişibdi. Behilaming yâ- kımli hidi uzâkdan ham seziladi.
Kâvun va tarvuzlar ham alâhida câyda sâtılar ekan. Bitta
tarvuzga hattâ mening kuçâğim ham yetmadi. Dadam oşa tarvuzni sâtib âldi.
Akamning tuğılgan kimi edi. Uni tabriklaş uçun beş dâ- na atirgül ham sâtib âldik.
bâzâr tpazar
meva: meyva
ükrâp: dereotu
kök piyâz : gök soğanilgan : daha önceden
heç kaçân : hiç bir zaman
kökat: yemeğe katılan yeşillik
yâkımli: hoş, güzel
137
katar: dizi, sıra sezmâk : hissetmek
cay : yersatıb âl m âk : satınalmak
havasi kelmâk : heveslenmek, istemek
alâhida: farklı, hususi
ATASÖZLERİ:
Дарахт бир ерда кўкаради.
Daraht bir yerda kökaradi.
Ağaç bir yerde göğerir.
Ҳар ким экканини ўради.
Har kim ekkanini öradi.
Herkes ektiğini biçer.
Гулни севган, тиканини ҳам севади.
Gülni sevgan, tikanini ham sevadi.
Gülü sevan, dikenini de sever.
Xap гулнинг ҳиди бошқа.
Haı gülning hidi bâşka.
Her gülün kokusu başka.
Тикансиз гул бўлмас, машаққатсиз ҳунар.
Tikansiz gül bolmas, maşakkatsiz hünar.
Dikensiz gül olmaz, meşakkatsiz hüner (olmaz).
Қавун есанг саҳар e, саҳар емасанг
заҳар е.
Kavun yesang sahar ye, sahar yemasang zahar ye.
Kavun yersen sabah ye, sabah yemezsen zehir ye.
Ўроқчининг ёмони ўроқ танлар.
Orâkçining yâmâni orâk tanlar.
Orakçının kötüsü orak seçer.
138
Буғдой нонинг бўлмасин, буғдой
бўлсин.
Buğdây nâning bolmasin, buğdây sözing bolsin.
Buğday ekmeğin olmasın, buğday sözün olsun.
Ерга тушган гул булар, ўтга тушган кул булар.
Yerga tüşgan gül bular, otga tüşgan kül bular.
Yere düşen gül bulur, ateşe düşen kül bulur.
Тикон заҳри учида, душмон заҳри
ичида.
Tikân zahri uçida, düşman zahri içida.
Dikenin zehiri ucunda, düşmanın zehiri içinde.
Дарахтдан мева оламан десанг, ниҳол-
лигидан парвариш кил!
Darahtdan meva âlaman desang, nihâlligidan parvariş
kıl!
Ağaçtan meyva alacağım dersen, fidanlığından itibaren
koruyup kolla!
Бемаза қовуннинг уруғи кўп.
Bemaza kâvunning uruğı köp.
Lezzetsiz kavunun çekirdeği çok.
139
HAYVANLAR ALEMİNDE
сигир
бузок
ҳўкуз
OT той эчки
улоқ
қўзи w w куи туя бўталок
эшак
хўтик
чўчқа
кучук
ит қуйон
мушук
бўри
айиқ
тулки
маймун
кийик
шер
йўлбарс
фил: sigir : sığır
: buzâk : buzağı
: höküz: öküz
: eçki: keçi
: ulâk '• oğlak
: kozi: kuzu
: koy: koyun
: tüya: deve
: botalâk: deve yavrusu
: hotik: sıpa
: çoçka: domuz
: küçük: köpek yavrusu
: it: köpek
: kuyân: tavşan
: müşük: kedi
: böri: kurt
: ayık * ayı
: tülki: tilki : maymun: maymun
: kiyik: geyik
: şer: aslan
: yolbars: kaplan
: fil: fil
140
майна
жўжа
товуқ
хўраз
ўрдак
ғоз каптар
тўти
қалдирғач
мусича
чумчук
қарға
бойқуш
лайлак
бедана
булбул
бургут
қафас
қизилиштон
қанот
пат
чангал
1умшуқ
уя ин
хартум
ўргимчак
пашша
Курт
Ниначи
Кўнғиз
ЧИВИН: mayna : sığırcık
: cöca: civciv
: tâvuK: tavuk
: horaz: horoz
: ördak: ördek
: kaptar: güvercin
: töti: papağan
: fcaldırğaç: kırlangıç
: müsiça: kumru
: çümçuk: serçe
: karğa: karga
: bâykuş: baykuş
: laylak: leylek
: bedana: bıldırcın
: bülbül: bülbül
: bürgüt: kartal
: kafas: kafes
: kızıliştân: ağaçkakan
: kanât: kanat
: pat: uzun tüy
: çangal: çengel
: tümşuR: gaga
: uya: yuva
: in : yuva, in
: hart um: hortum
: örgimçak: örümcek
: paşşa: sinek
: kurt: tırtıl, kurt
: ninaçi: yusufçuk böceği
: Ronğız : mayıs böceği
: çivin: tatarcık
141
чигиртка
ари тошбақа
тимсоҳ
қисқичбақа
илон
балиқ
қурбака
чумоли
тери
жун
тухум
капалак
дум: çigirtka : çekirge
: an: an
: tâşbaka : tosbağa, kaplumbağa
: timsâh: timsah
: kıskıçbaka: akrep
: ilân: yılan
: balık: balık
: kurbaka: kurbağa
: çümâli: kannca
: teri: deri
: cün: yün
: tuhum: yumurta
: kapalak: kelebek
: düm: kuyruk
ҲАЙВОНОТ БОҒИДА
Якшанба куни дадам, укам ва мен ҳай-
вонот боғига бордик. У ерда турли ҳайвон-
лар, хилма-хил қушлар, кўплаб балиқлар ва бошқа ҳайвонларни кўрдик. Биз улкан ҳай-
вон деганда фақат филни билар эдик. Бе- гемот ҳам жуда катта ҳайвон экан.
Туяқуш қуш бўлса ҳам, факат ерда
яшар, сира ҳам учмас экан.
У йерда чўмилаётган оқ айиқни, чирой-
ли патларни яйиб кўз-кўз қилаётган товусни,
катакниниг у бошидан бу бошига югуриб,
сакраб юрган маймунни, ухлаб ётган шер-
ни кўрдик.
Укам тўтиларни кўрмаган экан. Уларнинг
хилма-хиллиги уни ажаблантирди. Айникса
142
филнинг хартуми, жирафанинг бўйни, то- вуснинг қаноти, лайлакнинг оёғи, ўрдакнинг
панжаси унга жуда қизиқ кўринди.
Ҳайвонот боғида кийиклар учун тош қоя,
оқ айиқ учун махсус ҳовуз қурилган. Қуш-
ларнинг учиб кўниши учун дарахт шохлари
қўйилган.
Дадам айрим жониворлар ҳақида қизи-
қарли ҳикоялар ҳам айтиб берди. Биз ҳай-
вонот боғидан хурсанд бўлиб қайтдик.
HAYVÂNÂT BÂĞÎDA
Yakşanba küni dadam, ükam va men hay vânât bâğiga
bârdik. U yerda türli hayvânlar, hılma-hıl kuşlar, köplab
ba-lıklar va bâşka hayvânlarni kördik. Biz ülkan hayvân
de-ganda fakat filni bilar edik. Begemât ham cüda katta
hayvân ekan.
Tüyakuş kuş bolsa ham, fakat yerda yaşar, sıra ham uç- mas ekan.
U yerda çömilayâtgan âk ayıkni, çirayli patlarni yâyib
köz-köz kılayâtgan tâvusni, katakninig u bâşidan bu bâşiga
yügürib, sakrab yürgan maymunni, uhlab yâtgan şerni kör
dik.
Ükam tötilarni körmagan ekan. Ularning hılma-hılligi
uni acablantirdi. Aynıksa filning hartumi, cirafaning boyni,
tâvusning kanâti, laylakning âyâği, ördakning pancasi unga
cüda kızık körindi.
Hayvânât bâğida kiyiklar uçun tâş kâya, âk ayık uçun
mahsus hâvuz kurılgan. Kuşlarning uçib konişi uçun daraht
şâhlari koyılgan.
Dadam ayrım cânıvârlar hakıda kızıkarli hikâyalar ham aytib berdi. Biz hayvânât bâğidan hursand bolib kaytdik.
143
köplab: çokça
fakat: yalnız
katak: kafes
ayrım: farklıülkan : büyükl
kızık: ilginç
cirafa: zürafa
kızıkarli: ilgi çekici üyakuş : devekuşu
begemât: su aygırı
âk ayık ’ beyaz ayı hılma-hıl: türlü türlü
FİİLLER:
югурмоқ
сакрамок
ажабланмоқ
учмок
қўнмоқ
ўтламоқ
овқатламоқ
озиқламоқ
сузмоқ
сайрамок
маърамоқ
боқмоқ
минмоқ
кишнамоқ
миёвламоқ
вовилламоқ
улимоқ
ухламоқ: yügürmâk : koşmak
: sakramâk: sıçramak, atlamak
: acablanmâ^: şaşırmak
: uçmâk: uçmak
:konmâk: konmak
: otlamâk: otlamak
: âvkatlamâK: beslemek
: âzıklamâk: beslemek
: süzmâk: yüzmek
: sayramâjj: ötmek
: ma'ramâk: melemek
: bâkmâk: bakmak
: minmâK: binmek
: kişnamâk: kişnemek
: miyâvlamâ^: miyavlamak
: vâvıllamâk: havlamak
: ulımâk: ulumak
: uhlamâk: uyumak
ДИАЛОГЛАР:
Дада ok айиқлар ҳам сузадими?
Ха, сузади. Жуда яхши сузади.
Айиқлар нега сузади? Ахир улар балиқ
эмас-ку!
144
Улар сузиши керак. Чунки улар музлик-
да, Шимолий муз океанида яшайди.
Қизик экан. Улар ҳам юради, ҳам югу-
ради, ҳам сузади. Балки улар қушларга
ўхшаб учса ҳам керак?
Йўқ, улар учолмайди.
Ахир самолёт ҳам қуш эмас, аммо
учади.
Самолётни одамлар ясайдилар ва унда
учадилар.
Сиз қушларнинг сайрашини эшитганми-
сиз?
Ҳа, эшитганман. Айниқса, арталаб сайра-
ган булбул овозини ёқтираман.
Бедананинг сайрашини-чи?
Ҳа, бедана ҳам жуда яхши сайрайди.
Сен от минганмисан?
Йўқ минмаганман. Ўзинг-чи?
Мен қишлоққа, бобомникига борганимда
минганман.
Қўрқмадингми?
Йўқ, от жуда яхши жонивор.
Ҳайвонот боғида бўлганмисиз?
Ҳа, кўп бўлганман.
Хайвонларнинг қандай овқатланишини
биласизми?
Ха. От, туя, сигир, кийик каби ҳайвонлар
ўт ейди. Шер, йўлбарс, бўри кабиларга эса 145
гўшт берилади. Қушлар дон билан озиқлана-
ди. Гўшт ейдиган кушлар ҳам бор экан.
DÎALOGLAR:
Dada âk ayıklar ham süzadimi? «Ж*
Ha, süzadi. Cüda yahşi süzadi.
Ayıklar nega süzadi? Ahir ular balık emas-kü!
Ular süzişi kerak. Çünki ular muzlikda, Şimâliy muz okeanida yaşaydi.
Kızık ekan. Ular ham yüradi, ham yügüradi, «ММММЙШ» J
ham süzadi. Balki ular kuşlarga ohşab uçsa ham■■ э C? ■■.5 >kerak?
Yok, ular uçâlmaydi.
Ahir samolyât ham kuş emas, amma uçadi. .. >7 J
Samolyâtni âdamlar yasaydilar va unda uçadilar.
Siz kuşlarning sayraşini eşitganmisiz?
Ha, eşitganman. Aynıksa, artalab sayragan bülbül âvâ- zini yâktiraman.
Bedananing sayraşini-çi?
Ha, bedana ham cüda yahşi sayraydi.
Sen ât minganmisan?
Yok minmaganman. Özing-çi?
Men kışlâkka, bâbâmnikiga bârganimda minganman.
Korkmadingmi?
Yok, ât cüda yahşi cânıvâr. — 7 J w £
Hayvanât bâğida bolganmisiz?
Ha, köp bolganman.
Hayvânlarning kanday âvkatlanişini bilasizmi?
Ha. At, tüya, sigir, kiyik kabi hayvânlar ot yeydi. Şer, yolbars, böri kabilarga esa göşt beriladi. Kuşlar dân bilan
âzıklanadi. Göşt yeydigan kuşlar ham bâr ekan.
146
ahir: nihayet
göşt: et dan : tane, yemsamolyât : küçük yolcu uçağı
aynıksa: bilhassa, özellikle
yâktirmâk: beğenmek
ÇOK KULLANILAN İFADELER:
Сиз қушларни яхши кўрасизми?
Ҳа, мен қушларни яхши кўраман.
Siz kuşlarni yahşi körasizmi?
Ha, men kuşlarni yahşi köraman.
Siz kuşlardan hoşlanıyormusunuz?
Evet, ben kuşlardan hoşlanıyorum.
Сизлар сигир бақасизларми?
Ҳа, бизним уйимизда сигир ва бузақ бор.
Сигирингиз сут берадими?
Ҳа, сигиримиз кўп сут беради.
Sizlar sigir bakasizlarmi?
Ha, biznim üyimizda sigir va buzak bâr.
Sigiringiz süt beradimi?
Ha, sigirimiz köp süt beradi.
S izler sığır bakıyormusunuz?
Evet, bizim evimizde sığır ve buzağı var.
Sığırınız çok süt veriyor mu?
Evet, sığırımız çok süt veriyor.
Сен балик тутгани борасанми?
Ҳа, мен якшанба кунлари балиқ тутгани
бараман.
Sen balık tutgani bârasanmi?
Ha, men yakşanba künlari balık tutgani baraman.
Sen balık tutmaya gidiyor musun ?
Evet, ben pazar günleri balık tutmaya gidiyorum.
147
НИНАЧИ
Дунёда энг кўп овқат ейдиган жонивор
қайси эканлигини биласизми? Сиз эҳтимол,
шер ёки йўлбарс деб ўйларсиз. Бошқа би- ровлар айиқ ёки бўри деб ҳисаблар. Баъ-
зилар кўп овқат ейдиган жониворлар қато-
рига филни ҳам қўшишар. Аммо буларнинг
бирартаси ҳам тўғри эмас.
Дунёда энг кўп овқат ейдиган жонивор
ниначидир. У ики соат ичида қирқта nam
ına ва чивинни тутиб ейди. Arap унинг гав- даси шер ёки фил каби катта бўлганида э- ди, бирданига битта сигирни еб қўйган бў- лар эди. Битта ниначи шунча зарарли ҳа- шаротни йўқ қилса, ўнлаб, юзлаб ниначи-
ларнинг табиатга, одамларга қанчалик фой-
да келтиришини тасаввур қилиш мумкин. Бу билан ниначи табиатсанитари вазифасини
бажаради. Табиатда ниначига ўхшаган фой-
дали жониворлар кўп. Уларни асраш ҳам-
мамизнинг вазифамиз.
N1NAÇÎ
Dünyâda eng köp âvfcat yeydigan cânıvâr kaysı ekanli-
gini bilasizmi? Siz ehtimâl, şer yâki yolbars deb oylarsiz.
Bâşka birâvlar ayık yâki böri deb hisablar. Ba'zılar köp âv- kat yeydigan câmvârlar katâriga filni ham koşışar. Ammâ
bulaming birartasi ham toğri emas.
Dünyâda eng köp âvkat yeydigan cânıvâr ninaçidir. Ü iki sâat içida kırkta paşşa va çivinni tutıb yeydi. Ağar uning
148
gavdasi şer yâki fil kabi katta bolganida edi, birdaniga bitta sigimi yeb koygan bolar edi. Bitta ninaçi şunça zararli haşa-
râtni yok kılsa, onlab, yüzlab ninaçilarning tabiatga, âdam-
larga kançalik fâyda keltirişini tasavvur kılış mümkin. Bu bilan ninaçi tabiatsanitari vazifasini bacaradi. Tabiatda nina-
çiga ohşagan fâydali cânıvârlar köp. Ularni asraş hamma-
mizning vazifamiz.
ninaçi : yusufçuk böceği
cânıvâr: canlı
çivin : tatarcık
paşşa : sinek
katar: sıra, dizisanitar : hastabakıcı
asraş : korumak
birdaniga: birden
kançalik: ne kadarehtimâl : muhtemelen
ohşamâk : benzemek
birartasi: birer tanesi
koşmak : ilâve etmek
ATASÖZLERİ:
Чумчуқдан қўрққан тариқ экмас.
Çümçukdan korkkan tarik ekmas.
Serçeden korkan darı ekmez.
Итни қопмас деб бўлмас, отни депмас
деб бўлмас.
Itni kâpmas deb bolmas, âtni depmas deb bolmas.
Köpeği kapmaz demek olmaz, atı depmez demek
olmaz.
Яхши отга бир қамчи, ёман отга минг
қамчи.
Yahşi âtga bir kamçı, yâman âtga ming kamçı.
İyi ata bir kamçı, kötü ata bin kamçı.
Қуш уясида кўрганини қилади.
Kuş uyasida körganini kıladi.
Kuş yuvasında gördüğünü yapar.
149
Ешакнинг танлагани шўра.
Eşakning tanlagani şora.
Eşeğin seçtiği yabanî ot.
Икки қўчқорнинг боши бир қозонда
қайнамас.
Ikki koçkâming bâşi bir kâzânda kaynamas.
İki koçun başı bir kazanda kaynamaz.
Яхши бузоқ икки онани эмади.
Yahşi buzâk ikki ânani emadi.
İyi buzağı iki anayı emer.
Чумчуқ семиргани ботмон келмас.
Çümçuk semirgani bâtmân kelmas.
Serçenin semireni batman gelmez.
150
ZAMAN
баҳор
ез
куз қиш фасл
ой
кун кундуз
тун тонг
туш оқшом
соат
кеча
бугун
эртага: bahâr : ilkbahar
: yâz: yaz
: küz: sonbahar
: kış: kış
: fasl: mevsim
: ây: ay
: kün: gün
:gündüz
: tün: gece
: tâng: sabah
: tuş: öğle
: âkşâm: akşam
: sâat: saat
: keça: dün, gece
: bugün: bugün
: ertaga: yarın
AYLAR:
январь
февраль
март
апрель
май
июнь
июль
август
сентябрь: yanvar : ocak
: fevral: şubat
: mart: mart
: aprel: nisan
: may: mayıs
: iyun: haziran
: iyul: temmuz
: avgüst: ağustos
: sentyabr: eylül
151
октябрь : oktyabr: ekim
нўябрь : noyabr: kasım
декабрь : dekabr: aralık
haftanin günleri :
ҳафта : hafta: hafta
душанба : düşanba: pazartesi
сешанба : seşanba: salı чоршанба : çârşanba: çarşamba
пайшанба : payşanba: perşembe
жума : cuma: cuma
шанба : şanba: cumartesi
якшанба : yakşanba: pazar
ЙИЛ ФАСЛЛАРИ
Бир йил тўрт фаслдан иборат. Фасллар
алмашиниб туради: баҳордан кейин ёз, ёз- дан кейин куз, куздан кейин қиш келади.
Қишдан кейин яна баҳор бошланади.
Қишда СССР нинг деярли ҳамма жойи-
да совук бўлади. Қуёш туш пайтида ҳам
горизонтдан пастда туради. Кунлар жуда
қисқаради. Баҳор қанча яқинлашса, Қуйош
шунча баланд кўтарилади ва ях ши ёритади,
корлар эрий бошлайди, ўсимликлар кўкара-
ди. Кунлар узаяди. Сўнгра иссиқ ёз келади.
Қуёш эрта чиқади, туш пайтида горизонт-
дан баланд кўтарилади, кеч ботади. Кеча-
лар қисқаради. Кузга бориб, Қуёшнинг го- ризонтдан баландлиги камаяди, кунлар қис-
қаради. Энг узун кун ёз фаслида бўлади. У
152
22 (йигирма иккинчи) июнга тўғри келади.
Энг узун тун эса қиш фаслида бўлиб, у 22 (йигирма иккинчи) декабрга тўғри келади.
YIL FASLLAR1
Bir yıl tört fasldan ibârat. Fasllar almaşinib turadi:
bahârdan keyin yâz, yâzdan keyin küz, kuzdan keyin kış keladi. Kışdan keyin yana bahâr bâşlanadi.
Kışda SSSR ning deyarli hamma câyida sâvuk boladi.
Kuyâş tüş paytida ham gorizontdan pastda turadi. Künlar
cüda kıskaradi. Bahâr kança yakmlaşsa, Kuyâş şunça ba- land kötariladi va yahşi yâritadi, kârlar eriy bâşlaydi, ösim-
liklar kökaradi. Künlar uzayadi. Songra ıssık yâz keladi.
Kuyâş erta çıkadi, tüş paytida gorizontdan baland
kötariladi, keç bâtadi. Keçalar kıskaradi. Küzga bârib,
Kuyâşning go-rizontdan balandligi kamayadi, künlar
kıskaradi. Eng uzun kün yâz faslida boladi. U 22 (yigirma
ikkinçi) iyunga toğri keladi. Eng uzun tün esa kış faslida
bolib, u 22 (yigirma ikkinçi) dekabrga toğri keladi.
past: alçak
baland: yüksek
gorizont: ufuksalkın : serin
Içança: ne kadar
şunça: şu kadarhamma : herkes, hep, her deyarli: hemen hemen
tüş payti : öğle zamanı
FİİLLER:
алмашинмоқ
бошланмоқ
бўлмоқ
қисқармоқ
узаймоқ
келмоқ
ўтмоқ: almaşmmâk: değişmek
: bâşlanmâk: başlanmak
: bolmâk : olmak', bölmek
: kıskarmâk: kısalmak
: uzaymâk: uzamak
: kelmâk: gelmek
: ötmâk: geçmek
153
сирпанмоқ
ўйнамоқ
дам олмоқ
ишламоқ
ёритмоқ
камаймоқ
чарчамоқ: sirpanmâk : kaymak
: oynamâk: oynamak
: dam almak : dinlenmek
: işlamâK: çalışmak
: yâritmâk: aydınlatmak
: kamaymâk: azalmak
: çarçamâk: yorulmak
ДИАЛОГЛАР:
Хозир қайси фасл?
Хозир куз фасли.
Кузда ҳаво қандай бўлади?
Кузда ҳаво салқин бўлади.
Бугун ҳафтанинг кайси куни?
Бугун жума.
Кеча қандай кун эди?
Кеча пайшамба эди.
Ертага қайси кун бўлади?
Эртага шанба бўлади.
Сиз эрталаб қачан турасиз?
Мен эрталаб соат 7.30 (етти ярим) да тураман.
Соат нечада мактабга борасиз?
Мактабга соат 8 (саккиз) да бораман.
Дарсингиз неча соат давом этадй?
Дарсимиз беш соат давом этади.
Аёллар қачан кам гапиради?
Февраль ойида.
154
Нега?
Чунки феврал энг қисқа ой.
DÎALOGLAR:
Hâzır kaysi fasl?
Hâzır kiiz fasli.
Küzda hava kanday boladi?
Küzda hava salkın boladi.
Bugün haftaning kaysi küni?
Bugün cuma.
Keça kanday kün edi?
Keça payşamba edi.
Ertaga kaysi kün boladi?
Ertaga şanba boladi.
Siz ertalab kaçan turasiz?
Men ertalab sâat 7.30 (yetti yarim) da turaman.
Saat neçada maktabga bârasiz?
Maktabga sâat 8 (sakkiz) da bâraman.
Darsingiz neça sâat davâm etadi?
Darsimiz beş sâat davâm etadi.
Ayâllar kaçan kam gapiradi?
Fevral âyida.
Nega?
Çünki fevral eng kıska ây.
ÇOK KULLANILAN İFADELER:
Ҳозир соат 12 дан 20 минут ўтди.
Hâzir sâat 12 (on ikki) dan 20 (yigirma) minut ötdi. Şu anda saat 12 (oniki) den 20 (yirmi) dakika geçti.
(Şu anda saat onikiyi yirmi geçiyor.)
155
4
Ҳозир соат 1 5 минути кам 6. Hâzir sâat 15 (on beş) minuti kam 6 (âlti).
Şu anda saat 15 (onbeş) dakikası az 6 (altı).
(Şu anda saat altıya onbeş dakika var.)
Соат 9 ярим бўлди.
Sâat 9 (tokkız) yarım boldi.
Saat dokuzbuçuk oldu.
Якшанба қандай кун?
Якшанба дам олиш куни.
Yakşanba kanday kün?
Yakşanba dam âliş kiini.
Pazar nasıl gün ?
Pazar dinlenme günü.
НАВРЎЗ
Наврўз, Ўрта Осё ва Яқин Шарқ халқ-
ларининг қадимий янги йил байрами. Бу байрам Ўрта Осёда ислом дини қабул қи- линмасдан анча илгари мавжуд бўлган.
Наврўз баҳор фаслида нишонланади. Бу пайтда табиат уйғониб, барча ўсимликлар
кўкара бошлайди. Деҳқончилик ишлари бош-
ланади. Шунинг учун ҳам Наврўз факат
янги йил байрами бўлиб колмасдан, меҳнат
байрами ҳамдир. У 22 (йигирма иккинчи)
мартда ўтказади. Шу куни кеча билан кун-
дуз тенглашади.
Ҳозир Ўзбекистонда Наврўз баҳор бай-
рами сифатида нишонланади. Байрам кунла-
156
ри одамлар бир-бирларига гуллар совга
қиладилар, яхши тилаклар билдирадилар,
турли миллий таомлар, жумладан, сумалак,
кўк сомсалар тайёрлайдилар. Ёшлар лапар
айтиб, рақсга тушадилар.
NAVROZ
Navroz, Orta Âsyâ va Yakın Şark halklarining kadimiy
yangi yıl bayrami. Bu bayram Orta Âsyâda İslâm dini kabul
kılınmasdan ança ilgari mavcud bolgan.
Navroz bahâr faslida nişânlanadi. Bu paytda tabiat uy- ğânib, barça ösimliklar kokara bâşlaydi. Dehkânçilik işlari
bâşlanadi. Şuning uçun ham Navroz fakat yangi yıl bayrami bolib kâlmasdan, mehnat bayrami hamdir. U 22 (yigirma ikkinçi) martda ötkazadi. Şu küni keça bilan
kündüz tenglaşadi.
Hâzir Özbekistânda Navroz bahâr bayrami sıfatida ni
şânlanadi. Bayram künlari âdamlar bir-birlariga güllar
sâvga kıladilar, yahşi tilaklar bildiradilar, türü milliy
taâmlar, cümladan, sümalak, kök sâmsalar tayyârlaydilar.
Yâşlar lapar aytib, raksga tüşadilar.
ança: çok zaman
dehkânçilik: ziraat
tilak : dilek
sâvga: hediye
yaş : gençkadimiy : eskiden beri gelen
uyganmâk: uyanmak
raksga tüşmâk: oyun oynamak, raksetmek
lapar aytmâk : karşılıklı türkü söylemek
nişânlanmâk: kutlanmak
Sümalak : Taze buğday taneleri ve undan yapılan Özbek yemeği,
Sâmsa : Açılmış hamura et ve sebze konularak yapılan Özbek
yemeği.
157
ATASÖZLERİ:
Бугунги ишни эртага қўйма!
Bugüngi işni ertaga koyma!
Bugünkü işi yarına koyma!
Ойнинг ўн беши қоронғи бўлса, ўн беши
ёруғ.
Ayning on beşi kârânğı bolsa, on beşi yâruğ.
Ayın onbeşi karanlık ise, onbeşi aydınlık.
Бир кунлик йўлга чиқсанг, бир ҳафталик
озиқ ол!
Bir künlik yolga çıksang, bir haftalik âzık âl!
Bir günlük yola çıkarsan, bir haftalık yiyecek al!
Ep ҳайдасанг куз ҳайда, куз ҳайдама-
санг юз ҳайда!
Yer haydasang küz hayda, küz haydamasang yüz hayda!
Yer sürersen güz sür, güz sürmezsen yüz sür!
Еридан айрилган етти йил йиғлар, эли-
дан айрилган ўлгунча йиғлар.
Yeridan aynlgan yetti yıl yığlar, elidan ayrılgan ölgünça
yığlar.
Yerinden ayrılan yedi yıl ağlar, ilinden (yurdundan) ay
rılan ölünceye kadar ağlar.
Хали ҳомсан, пишарсан, бу дамингдан
тушарсан.
Hali hâmsan, pişarsan, bu damingdan tüşarsan.
Şimdi hamsın, pişersin, bu kibrinden inersin.
158
Бу дунё ўтар кетар, юзи қоралик қолар.
Bu dünyâ otar ketar, yüzi kâralik kâlar.
Bu dünya geçer gider, yüzü karalık kalır.
Бугунни ўйлама, эртани ўйла!
Bugünni oylama, ertani oyla!
Bugünü düşünme, yarını düşün!
Бир қалдирғоч билан баҳор бўлмайди.
Bir kaldırğâç bilan bahar bolmaydi.
Bir kırlangıç ile bahar olmaz.
Хеч бўлмаганидан кўра, кеч бўлгани
яхши.
Heç bolmaganidan köra, keç bolgani yahşi.
Hiç olmayana göre, geç olanı iyi.
159
BİZİM AVLU
ҲОВЛИ
уй хона
эшик
дарвоза
девор
дераза
зина
ертўла
том шип
жавон
сандик
парда
кўрпа
кўрпача
ёстиқ
гилам
шолча
супурги
ойна
кўзгу
дазмол
тароқ
сочиқ
совунhâvli : avlu üy: ev hâna: oda eşik: kapı darvâza: kapı devâr: duvar
deraza: pencere
zina: merdiven, basamak
yertola: kiler tâm: dam, çatı şip: tavan
cavon: dolap, yüklük
sandık: sandık
parda: perde
körpa: yorgan
körpaça: döşek
yâstık: yastık
gilam: halı, kilim
şâlça : yünden dokunmuş yolluk
süpürgi: süpürge
âyna: cam; ayna
közgü: ayna
dazmâl: ütü tarâk: tarak
sâçık: havlu
sâvun: sabun
160
тиш чуткаси
сўри
қайчи
арра
теша
болта
болға
кетмон
ранда
парма
омбур
мих
кулф
калит
бўёқ
дурадгор
ғишт
тахта
пахта: tiş çötkasi : diş fırçası
: söri : tahta yatak, sedir
: kayçı: makas
: arra: testere
: teşa: küçük balta
: bâlta: balta
: bâlğa: çekiç
: ketmân: keser
: randa: rende
: parma: burgu
: âmbur: kerpeten
: mih: çivi
: kulf: kilit
: kalıt: anahtar
: boyâk: boya
: düradgâr: marangoz
: ğışt: tuğla
: tahta: tahta
: pahta: pamuk
ЯНГИ ХОВЛИ
*
Биз илгари кўп қаватли уйда яшар эдик.
Квартирамиз уч хонадан иборат эди. Биз яқинда ховли сотиб олдик. Бизнинг янги
ховлимиз Абдулла Қаҳҳор кўчасида жой-
лашгён.
Ҳовлига чиройли эшик орқали кирилади.
Эшик ёнида машина кириши учун катта
дарвоза ҳам бор. Ҳовлига киришингиз билан
беш хонали уйга кўзингиз тушади. Уйнинг
томи шифер билан ёпилган. Ҳар бир хона-
161
нинг алоҳида деразаси бор. Деразаларга
пардалар тутилган, дераза ойналари эса тоза. Уйнинг ертўласи ҳам бўлиб, у ерда
қишда сабзи, пиёз, картошка ва бошқа маҳ-
сулотлар сақланади. Ертўлага зина орқали
тушилади.
Хоналарнинг бирида укам иккаламиз
яшаймиз. Бизнинг хонамизга гулдор гилам
тўшалган. Иккита каравот қўйилган. Кара-
ватда чиройли кўрпа ва ёстиқ бар.
Ҳовлида чиройли гулзор ва мевали да- рахтл^р ҳам бор. Дарахтлар остига катта-
гина сўри қўйилган. Ез ойларида биз ана шу сўрида дам оламиз. Ҳовлимиз оиламиз-
нинг барча аъзоларига ёқади.
YANGÎ HÂVL1
Biz ilgan köp kavatli üyda yaşar edik. Kvartıramiz üç hânadan ibârat edi. Biz yakında hâvh sâtib âldik. Bizning
yangi hâvlimiz Abdulla Kahhâr köçasida câylaşgan.
Hâvliga çirâyli eşik ârkali kiriladi. Eşik yânida maşina
kirişi uçun katta darvâza ham bâr. Hâvliga kirişingiz bilan
beş hânali üyga közingiz tüşadi. Üyning tâmi şifer bilan yâ- pılgan. Har bir hânaning alâhida derazasi bâr. Derazalarga
pardalar tutılgan, deraza âynalari esa tâza. Üyning yertolasi
ham bolib, u yerda kışda sabzi, piyâz, kartoşka va bâşka
mahsulâtlar saklanadi. Yertolaga zina ârkali tüşiladi.
Hânalarning birida ükam ikkalamiz yaşaymiz. Bizning
hânamizga güldâr gilam töşalgan. îkkita karavât koyılgan.
Karavatda çirâyli körpa va yâstık bar.
Hâvlida çirâyli gülzâr va mevali darahtlar ham bâr. Da- rahtlar âstiga kattagina söri koyılgan. Yâz âylarida biz ana 162
şu sörida dam âlamiz. Hâvlimiz âilamizning barça a'zâlariga
yâkadi.
kvartıra: daire
maşina : makina
tâza: temiz
gilam : hah güldâr: güllüârkali : üzerinde; yardımıyla
şifer: kayağan taş alâhida: farklı, hususi
kattagina: büyükçe
karavat: kerevet, yatak
FttLLER:
тозаламоқ
артмоқ
артинмоқ
қурмоқ
кирмоқ
чиқмоқ
кўзи тушмоқ
очмоқ
ёпмоқ
тутмақ
тушмоқ
тўшалмоқ
супурмоқ
бўямоқ
безамоқ
кулфланмоқ
қоқмоқ
дазмолламоқ: tâzalamâk: temizlemek
: artmâk : silmek, kurulamak
: artınmâk : silinmek, kurulanmak
: kurmâk: kurmak
: kirmâk: girmek
: çıkmak: çıkmak
: közi tüşmâk: gözü takılmak
: âçmâk: açmak
: yâpmâk: örtmek
: tutmak: tutmak
: tüşmâk: inmek
: töşalmâk : döşenmek, serilmek
: süpürmâk: süpürmek
: boyamâk: boyamak
: bezamâk: bezemek
: kulflanmâk: kilitlemek
: kâkmâk: çakmak
: dazmâllamâk: ütülemek
ДИАЛОГЛАР :
Салима, ҳар куни эрталаб ҳовлини cyny-
расанми?
163
Ҳа, мен ҳар куни эрталаб ҳовлини супу-
раман.
Кейин нима қиласан?
Кейин юз-қўлимни юваман, сочиқ билан
яхшилаб артинаман.
Ундан кейин-чи?
Ундан кейин кўзгуга қараб сочларимни
тарайман, дазмолланган кийимларимни кия-
ман ва нонушта қилишга ўтираман.
Отанг ким бўлиб ишлайди?
Отам дурадгор.
Сен отангга ёрдамлашасанми?
Ҳа. Отам эшик, дераза ва бошқа нарса-
ларни ясаганда, мен таҳтани рандалайман,
отам ўлчаб берса, кесаман.
Сизларда қандай дурадгорлик асбоблари
бор?
Бизда барча асбоблар бор. Арра, теша,
ранда, парма, омбур учун махсус қути ҳам
ясаб кўйганмиз. Мих алоҳида қутида туради.
DÎALOGLAR: t,
Salima, har küni ertalab havlini süpürasanmi?
Ha, men har küni ertalab havlini süpüraman.
Keyin nima kılasan?
Keyin yüz-kolimni yuvaman, sâçık bilan yahşilab arti- naman.
Undan keyin-çi?
Undan keyin közgüga karab sâçlarimni tara'yman, daz- mâllangan kiyimlarimni kiyaman va nânuşta kılışga otira-
man.
164
Atan kim bolib işlaydi?
Atam düradgâr.
Sen âtangga yârdamlaşasanmi?
Ha. Atam eşik, deraza va bâşka narsalarni yasaganda,
men tahtani randalayman, âtam ölçab bersa, kesaman.
Sizlarda kanday düradgârlik asbâblari bâr?
Bizda barça asbâblar bâr. Arra, teşa, randa, parma, âm- bur uçun mahsus kutı ham yasab koyganmiz. Mih alâhida
kutıda turadi.
ÇOK KULLANILAN İFADELER:
Янги уй қачан қурилди?
Янги уй бу йил курилди.
Yangi üy kaçan kurildi?
Yangi üy bu yıl kurildi.
Yeni ev ne zaman kuruldu (yapıldı)?
Yeni ev bu yıl kuruldu (yapıldı).
Уйингиз неча хонадан иборат?
Уйимиз уч хонадан иборат.
Üyingiz neça hânadan ibârat?
Üyimiz üç hânadan ibârat.
Eviniz kaç odadan ibaret (kaç odası var)?
Evimiz üç odadan ibaret (üç odası var).
Ҳовлингиз каттами?
Ҳа, ҳовлимиз катта.
Унда нималар ўсади?
Ҳовлимизда чиройли гуллар, олма, иккита
гилас ва узум ўсади.
Hâvlingiz kattami?
Ha, hâvlimiz katta.
165
Unda nimalar ösadi?
Hâvlimizda çirâyli güllar, âlma, ikkita gilas va üzüm
ösadi.
Avlunuz büyük mü?
Evet, avlumuz büyük.
Onda neler yetişiyor?
Avlumuzda güzel çiçekler, elma, iki tane kiraz ve üzüm
yetişiyor.
ОЗОДА
Озода ўзи кичкина бўлса ҳам, жуда иш- чан киз. У уй ишларини бажаришда онаси-
нинг доимий ёрдамчиси.
Озода ҳеч қачон бекор турмайди. У ҳар куни эрталаб барвақт туради. Ҳовлига сув сепади, кейин супурги билан яхшилаб супу-
ради. Гулларнинг тўкилган япроқларини х-ам
териб олади. Ез кунлари сўрига шолча ва кўрпачаларни тўшайди. Чой тайёрлайди.
Онаси уйни тозалаганда, Озода дераза
ойналарини артади. Онаси кир йувганда, у сув ташиб беради. Ювилган кийимлар қури-
гач, уларни ўзи дазмоллайди.
Озода ўзининг хонасини ҳам доим озода
сақлайди. Унинг хонасидаки кўрпа, ёстиқ,
сочиқ ва бошқа нарсалар доим чиройли
туради. Бундай тартиб кишининг ҳавасини
келтиради. Бу айниқса Озоданин онасига
жуда ёқади. Шунинг учун ҳам у Озодани
"озода қизим" деб эркалайди.
166
ÂZÂDA
Âzâda özi kiçkina bolsa ham, cüda işçan kız. U üy işla- rini bacarişda ânasining dâimiy yârdamçisi.
Âzâda heç kaçân bekâr turmaydi. U har küni ertalab
barvakt turadi. Hâvliga suv sepadi, keyin süpürgi bilan
yahşilab süpüradi. Güllarning tökilgan yaprâklarini ham terib âladi. Yâz künlari söriga şâlça va körpaçalami töşaydi.
Çây tayyârlaydi.
Ânasi uyni tâzalaganda, Âzâda deraza âynalarini artadi.
Ânasi kir yuvganda, u suv taşib beradi. Yuvilgan kiyimlar
kurigaç, ularni özi dazmâllaydi.
Âzâda özining hânasini ham dâim âzâda saklaydi. U- ning hânasidaki körpa, yâstık, sâçık va bâşka narsalar dâim
çirâyli turadi. Bunday tartib kişining havasini keltiradi. Bu aynıksa Âzâdanin ânasiga cüda yâkadi. Şuning uçun ham u Azâdani "âzâda kızım" deb erkalaydi.
bekâr: boş iflâs : kir âzâda: temiz
şalça : yollukkiçkina : küçücük
işçan : işsever
termâk: toplamak
kir : kir, kirlikurigaç : kuruduktan sonra
bacariş : becerme, yapma
bervajçt: vaktinde, vakitli
erkalamâk: sevmek
ATASÖZLERİ:
Ҳовли олма, қўшни ол!
Hâvli âlma, Içoşni âl!
Avlu(ev) alma, komşu al!
Башаранг қийшик бўлса ойнадан
ўпкалама!
Başarang kıyşık bolsa âynadan öpkalama!
Yüzün kırışık ise aynadan öfkelenme!
167
Уйинг тор бўлса ҳам, кўнглинг кенг
бўлсин.
Üying târ bolsa ham, köngling keng bolsin.
Evin dar olsa da, gönlün geniş olsun.
Уйида роҳати йўқнинг, кўчада фароғат
W w
И у қ...
Üyida râhati yokning, köçada farâğati yok.
Evinde rahatı olmayanın, sokakta huzuru yok.
Қари бор уйнинг зари бор.
Karı bâr üyning zari bâr.
Yaşlı kimse olan evin altını var (demektir).
168
MUTFAKTA
ошхона
идишлар
чойнақ
пиёла
коса
ликоп
лаган
патнис
қозон
капгир
чўмич
кошиқ
пичоқ
санчки
озиқ
овқат
таом
гўшт
гуруч
р * еғ
туз сут каймоқ
қатиқ
пишлок: âşhâna : mutfak, lokanta
: idişlar: tabak, fincan vs. eşya
: çâynak: çaydanlık
: piyâla: sapsız çay fincanı
: kasa: kâse
: likâp: tabak
: lagan: leğen
: patnis : çay tepsisi
: kâzân: kazan
: kapgir: kevgir
: çömiç: kepçe
: kâşık: kaşık
: piçâjç: pıçak
: sançki: çatal
: azık: azık
: âvkat: yemek
: taâm: yemek
: göşt: et
: gürüç: pirinç
O w w: yag : yağ
: tuz: tuz
: süt: süt
: kaymâk: kaymak
: katık : ekşimiş sütten yapılan yiyecek
: pişlâk : sütten yapılan bir yiyecek
169
нон чой
канд
шакар
мураббо
музқаймоқ
palâv
шўрба
манти
ун хамир
элак
кабоб
ошпаз
ўчоқ
тандир
гугурт
ўтинw
Ут: nân : ekmek
: çây : çay
: kand: kesmeşeker
: şakar: şeker
: murabbâ: reçel
: muzkaymâk: dondurma
: palâv: pilav
: şorba: çorba
: manti: mantı
: un : un
: hamir: hamur
: elak: elek
: kabâb: kebap
: âşpaz: aşçı
: oçâk: ocak
: tandir: tandır
: gügürt: kibrit
: otin : odun
: ot: ateş
ПАЛОВ ҚАНДАЙ ТАЙЕРЛАНАДИ?
Менинг отам ошпаз. У, айниқса, паловни
жуда яхши тайёрлайди. Биз ҳар якшанба
куни уйда палов пиширамиз. Мен ҳам
отамга ёрдам бераман. Отам сабзи, пиёз
ва гўштни тўғрагунча мен ўтин олиб
келаман. Қозонни ювиб, ўчоққа ўт ёқаман.
Отам қозонга ёғ куяди. Еғ қизигач, пиёз
билан гўшт қовурилади. Сўнгра сабзи
солиниб, яна қовурилади. Улар капгир
билан аралаштирилиб турилади. Бу пайтда
мен гуручни тозалаб, ювиб, ивитиб қўяман.
170
Гўшт билан сабзи етарли даражада
қовурилгач, отам козонга сув қуяди. У овқатнинг тузини кўришни ҳам эсдан чи- қармайди. Маълум вақтдан кейин гуруч
солади.
Қозондаги сувни гуруч ўзига сингдириб
олганидан кейин палов дамланади. Ярим
соатда палов тайёр бўлади. Мен лаганни
келтираман. Отам паловни сузади. Оила-
мизнинг барча аъзолари отам билан менга
раҳмат айтиб, паловни иштаҳа билан
ейишади.
PALÂV KANDAY TAYYÂRLANADÎ?
Mening âtam âşpaz. U, aynıksa, palâvni cüda yahşi tay- yârlaydi. Biz har yakşanba künioüyda palâv pişiramiz. Men ham âtamga yardam beraman. Âtam sabzi, piyâz va göştni
toğragünça men otin âlib kelaman. Kâzânni yuvib, ocâkka
ot yâkaman. Âtam kâzânga yâğ kuyadi. Yağ kızıgaç, piyâz
bilan göşt kâvuriladi. Songra sabzi sâlinib, yana kâvuriladi.
Ular kapgir bilan aralaştirilib turiladi. Bu paytda men gürüç-ni tâzalab, yuvib, ivitib koyaman.
Göşt bilan sabzi yetarli daracada kâvurilgaç, âtam kâ
zânga suv kuyadi. U âvkatning tuzini körişni ham esdan çı- karmaydi. Ma'lum vaktdan keyin gürüç sâladi.
Kâzândagi suvni gürüç öziga singdirib âlganidan keyin
palâv damlanadi. Yarım sâatda palâv tayyar boladi. Men la- ganni keltiraman. Âtam palâvni süzadi. Âilamizning barça
a’zâlari âtam bilan menga rahmat aytib, palâvni iştaha bilan
yeyişadi.
toğragünça : doğrayınca esdan çıkarmak : unutmak
kızıgaç : kızdıktan sonra rahmat aytmâk: teşekkür etmek
171
FÎÎLLER:
ювмоқ
артмоқ
кесмоқ
емоқ
ичмбқ
қовурмок
қайнатмоқ
сузмоқ
пиширмок
ёқмоқ
тўғрамоқ
қуймоқ
қизимоқ: yuvmâk : yıkamak
: artmak: silmek, kurulamak
: kesmâk: kesmek
: yemâk: yemek
: içmâk: içmek
: kâvurmâk: kavurmak
: Raynatmâk ■ kaynatmak
: süzmâk: süzmek
: pişirmâk: pişirmek
: yâkmâk: yakmak
: toğramâk: doğramak
: kuymâk : içine koymak
: kızımâk: kızmak
ивитмоқ : ivitmâk: suda bekletip yumuşatmak
солмоқ : sâlmâk: içine bırakmak
сингмок : singmâR : sinmek
аралаштирмоқ : aralaştirmâk: karıştırmak
ДИАЛОГЛАР
Чой ичасизми?
Йўқ, раҳмат, мен ҳали овқатланишим
w w иуқ.
Унда нима ейсиз?
Кечирасиз қандай овқатлар бор?
Палов билан шўрба тайёр, бир оздан
кейин манти ҳам пишади,
Мен мантининг пишишини кутаман.
Отангиз ким бўлиб ишлайди?
172
Отам, ошпаз.
У киши қаерда ишлайди?
Отам завод ошхонасида ишлайди.
Мен идишларни ювишда онамга ёрдам
бераман. Сен-чи Нигора?
Мен ҳам ёрдам бераман.
Синглин-чи?
Синглим ҳам ёрдам беради. У ювилма-
ган ликопларни синдириб туради.
Сенинг онанг бу йил мураббо пиширди-
ми?
Ҳа, пиширди.
Нималардан пиширди?
Езда қулупнай ва ўрикдан пиширган эди.
Кузда олма ва беҳидан пиширди.
DtALOGLAR:
Çay içasizmi?
Yok, rahmat, men hali âvkatlanişim yok.
Unda nima yeysiz?
Keçirasiz kanday âvkatlar bâr?
Palâv bilan şorba tayyar, bir âzdan keyin
manti ham pişadi.
Men mantining pişişini kütaman.
Âtangiz kim bolib işlaydi?
Atam, âşpaz.
U kişi kayerda işlaydi?
Âtam zavâd âşhânasida işlaydi.
173
Men idişlarni yuvişda ânamga yardam bera*
man. Sen-çi Nigâra?
Men ham yârdam beraman.
Singlin-çi?
Singlim ham yârdam beradi. U yuvilmagan likâplarni
sindirib turadi.
Sening ânang bu yıl murabbâ pişirdimi?
Ha, pişirdi.
Nimalardan pişirdi?
Yâzda kulupnay va örikdan pişirgan edi. Küzda âlma va behidan pişirdi.
rahmat: teşekkür ederim keçirasiz : affedersiniz
zavâd '.fabrika, değirmen sindirmâk : kırmak
ÇOK KULLANILAN İFADELER:
Сиз қаерда нонушта (тушлик, кечки
овқат) қиласиз?
Биз ошхонада нонушта (тушлик, кечки
овқат) қиламиз.
Siz kayerda nânuşta (tuşlik, keçki âvkat) kılasiz?
Biz âşhânada nânuşta (tuşlik, keçki âvkat) İçdamiz.
Siz nerde kahvaltı ediyorsunuz (öğle yemeği, akşam
yemeği yiyorsunuz)?
Biz lokantada kahvaltı ediyoruz (öğle yemeği, akşam
yemeği yiyoruz).
Сиз қандай ўзбек миллий таомларини
биласиз?
Мен палов, манти, сомса, лағман каби
ўзбек миллий таомларини биламан.
Siz kanday Özbek milliy taâmlarini bilasiz?
174
Men palâv, manti, sâmsa, lağman kabi Özbek milliy
taâmlarini bilaman.
Siz hangi Özbek millî yemeklerini biliyorsunuz?
Ben pilav, mantı, samsa, lağman gibi Özbek millî
yemeklerini biliyorum.
Илтимос менга бир коса шўрба
берсангиз?
Марҳамат!
İltimas menga bir kâsa şorba bersangiz?
Marhamat!
Lütfen bana bir kâse çorba verir misiniz ?
Buyurun!
Салим, қаерда тушлик қиламиз?
Навоий кўчасидаги ошхонада.
Salim, kayerda tuşlik kılamiz?
Navâiy köçasidagi âşhânada.
Selim, nerde öğle yemeği yiyeceğiz?
Nevâî caddesindeki lokantada.
Тушлик тайёрми?
Қорнинг очми?
Ҳа, оч қалдим.
Мана, пишлоқ билан нон, еб тур.
Tuşlik tayyârmi?
Kârning âçmi?
Ha, âç kaldim.
Mana, pişlâk bilan nân, yeb tur.
Öğle yemeği hazır mı?
Kamın aç mı?
Evet acıktım.
İşte pişlak'la ekmek, yeyip dur.
175
КЎК СОМСА
Баҳор келиши билан турли-туман ўт- ўланлар кўкара бошлайди. Улар орасида
инсон ўрганизми учун зарур бўлган вита-
минларга бой кўкатлар ҳам кўп. Шундай
кўкатларни ейиш жуда фойдали. Ўзбекис-
тонда мана шундай кўкатлардан сомса
пишириш одатга айланган. Баҳорнинг илк кунларидаёқ болалар шундай кўкатларни
териш учун далаларга чикадилар. Улар
келтирган кўкатларни оналар тозалайдилар,
ювадилар ва майдалайдилар. Шундан кейин
кўк сомса тайёрланади. Шундай сомса,
одатда, тандирга ёпилади.
Баъзан кўкатлар қўшилган нон ҳам
ёпилади. Бунда бола-лар учун махсус
кулчалар ҳам қилинади.
KÖK SÂMSA
Bahâr kelişi bilan türli-tüman ot-olanlar kokara bâşlay-
di. Ular ârasida inşân organizmi uçun zarur bolgan vitamin-
larga bây kökatlar ham köp. Şunday kökatlami yeyiş cüda
fâydali. Özbekistânda mana şunday kökatlardan sâmsa pişi
riş âdatga aylangan. Bahârning ilk künlaridayâk bâlalar
şunday kökatlami teriş uçun dalalarga çıkadilar. Ular
keltirgan kökatlami ânalar tâzalaydilar, yuvadilar va maydalaydilar. Şundan keyin kök sâmsa tayyârlanadi.
Şunday sâmsa, âdatda, tandirga yâpiladi.
Ba'zan kökatlar koşılgan nân ham yâpiladi. Bunda bâla
lar uçun mahsus külçalar ham kıhnadi.
bây : zengin türli-tüman : çeşit çeşit
dala: tarla ot-olanlar: her türlü otlar
176
nân : ekmek yâpmâk : tandıra yapıştırıp pişirmek
koşmak : ilâve etmek külça : küçük yuvarlak ekmek
ATASÖZLERİ:
Қозонда бўлса, чўмичга чикар.
Kâzânda bolsa, çömiçga çıkar.
Kazanda varsa kepçeye çıkar.
Сиҳат тиласанг, кўп ема; иззат тиласанг,
кўп дема!
Sıhat tilasang, köp yema; izzat tilasang, köp dema!
Sıhhat dilersen çok yeme; izzet dilersen çok deme!
Аччиқ билан чуччикни, тотган билур;
узоқ билан яқинни, юрган билур.
Aççık bilan çüççikni, tâtgan bilür; uzâk bilan yakınni,
yürgan bilür.
Acı ile tatlıyı, tadan bilir; uzak ile yakını, yürüyen bilir.
Тўяр ошни кўз танийди, ошнони кўнгил
танийди.
Toyar âşni köz tanıydi, âşnâni köngil tanıydi.
Toyacağı aşı göz tanır, âşinâyı gönül tanır.
Меҳмонга ош қўй, икки қўлини бўш қўй!
Mehmânga âş koy, ikki kolini boş koy!
Misafire aş koy, iki elini boş koy (iş buyurma)!
>
Нон емоқчи бўлсанг, ўтин ташишдан
эринма!
Nân yemâkçi bolsang, otın taşişdan erinma!
Ekmek yemek istiyorsan, odun taşımaktan erinme!
m
Ошинг ҳалол бўлса кўчада ич!
Âşing halâl bolsa köçada iç!
Aşın helâl ise sokakta iç!
Сих ҳам куймасин, кабоб ҳам.
Sih ham küymasin, kabâb ham.
Şiş de yanmasın, kebap da.
Бўш қоп тик турмас.
Boş kâp tik tur mas.
Boş kap dik durmaz.
Оч қоринга аччиқ саримсоқ.
Aç kârınga aççık sarımsak.
Aç kama, acı sarımsak.
Қорни тўқнинг қорни очдан хабари йўқ.
Kârni tokning kârni âçdan habari yok.
Kamı tokun, kamı açdan haberi yok.
Очлик нималарни едирмайди, тўқлик
нималарни дедирмайди.
Âçlik nimalarni yedirmaydi, toklik nimalarni
dedirmaydi.
Açlık neleri yedirmez, tokluk neleri dedirmez.
178
OKUL
мактаб
синф
дарс
синфхона
ўқитувчи
ўқувчи
навбатчи
бадантарбия
дарс жадвали
эълон: maktab : okul
: sınf: sınıf
: dars: ders
: sınfhâna : sınıf odası
: okıtuvçi: okutucu, öğretmen
: okuvçi: okuyucu, öğrenci
: navbatçi: nöbetçi
: badantarbiya: beden eğitimi
: dars cadvali: ders proğramı
: e'lân: ilan девории газета
бўр
латта
харита
қўнғироқ
тўгарак
синф журнали
кўрсаткич
танаффус
имтиҳон
баҳо
ўқув кураллари
китоб
дафтар
кундалик: devâriy gazeta : duvar gazetesi
: bor: tebeşir
: latta: kumaş parçası
: harita: harita
: konğırâk: çıngırak, zil
: tögarak: daire, grup
: sınf jurnali: sınıf gazetesi
: körsatkiç: gösterici
: tanaffüs: teneffüs
: imtihan: imtihan
: bahâ: not
okuv kurallari: okuma kuralları
: kitâb: kitab
: daftar: defter
: kündalik: her günlük
179
қоғоз
чизғич
ўчирғич
дарслик
луғат
алифбе
мактов ёрлиги
байроқ
кутубхона
кутубхоначи
китобхон
ўқув зали
қалам
сийоҳ
сийоҳдон
ручка
қаламдон
қаламтарош
ҳарф
сўз гап
рақам
ёзув
хато
ўзбек тили
адабиёт
математика
физика
химия
тиниш белгилари
нуқта
вергулIçâğâz : kâğıt
çizğıç: cetvel
öçirğıç: silgi darslik: ders kitabı
luğat: sözlük, lügat
alifbe: alfabe
maktâv yarliği: iftihar belgesi
bayrak: bayrak
kütübhâna: kütüphane
kütübhânaçi: küphâneci
kitâbhân : okuyucu
okuv zali: okuma salonu
kalana: kalem
siyâh: mürekkep
siyâhdân: hokka
rüçka: dolmakalem
Ralamdân: kalem kutusu
kalamtarâş: kalemtıraş
harf: harf söz: kelime
gap: cümle
rakam: rakam
yâzuv: yazı hatâ: hatâ
Özbek tili: Özbek dili adabiyât: edebiyat
matematika: matematik
fızika: fiz ik hımiya: kimya
: tiniş belğilari: durma işaretleri
nukta: nokta
vergili: virgül
180
қўштирноқ
сўроқ белгиси
ундов белгиси
икки нуқта
нуқтали вергул
кўп нуқта
тире
кавс: koştımâk : tırnak işareti
: sorâk belgisi : soru işareti
: ündâv belgisi: ünlem işareti
: ikki nukta : iki nokta
: nuktali vergül: noktalı virgül
: köp nukta : çok nokta
: tire: tire
: kavs: parantez
БИЗНИНГ МАКТАБ
Мен Ойбек номидаги ўрта мактабда ў- қийман. Мактабимиз Максим Горкий кўча-
сида. Мактабимиз биноси тўрт қаватли.
Синфхоналар кенг ва ёруғ.
Бинонинг биринчи қаватида кутубхона,
ошхана, спўрт зали, ўқитувчилар хонаси
жойлашган. Пионерлар хонаси эса иккинчи
қаватда. Бизнинг синфхонамиз ҳам шу қа- ватда жойлашган. Синфимизда 30 ўкувчи
бор. Синф бурчагида уларнинг фамилялари
ва исмлари ёзилган. Эшикнинг чоп томони-
да эса синфимизнинг деворий газетаси
осиб қўйилган. Унинг ёнида дарс жадвали,
навбатчи ўкувчиларнинг рўйхати бор.
Навбатчи ўкувчи мактабга эртарок кела-
ди. У дўскани латта билан артиб, бўрни
тайёрлаб қўяди, синфхонани тартибга кел-
тиради.
Синфимиз ўқувчилари фақат "яхши" ва "аъло" баҳоларга ўқиш учун ҳаракат кила-
дилар. Уларнинг кўпи "Мақтов ёрлиқлари"
билан мукофотланган.
181
Биз айниқса, ўзбек тили, адабиёт, мате-
матика, физика, химийа каби фанларни
яхши кўрамиз. Бу фанларни ўқутадиган
ўқитувчилар дарсларни жуда қизиқарли
ўтадилар. Узбек тили дарсларини ўзбек
тили каби-нетида ўтамиз.
Бу кабинетда ўзбек шоир ва ёзувчи-
ларининг портретлари, уларнинг асарлари,
ўзбек тили қоидаларига доир кўргазмали
қуроллар, турли луғатлар ва бошқа ўқув
материаллари бор. Улар бизга ўзбек тили-
ни яхшироқ ўрганишимизда ёрдам беради.
Мактабимиз ҳовлиси ҳам катта. Унда
жуда чиройли гулзор, ҳар хил мевали да- рахтлардан иборат боғ ҳам бор. Бу да- рахтларни ўқувчиларнинг ўзлари парвариш
қиладилар.
Биз ўз мактабимизни севамиз.
BÎZNÎNG МАКТАВ
Men Âybek nâmidagi orta maktabda okıyman. Makta-
bimiz Maksim Gorkiy köçasida. Maktabimiz binâsi tört kavatli. Sınfhânalar keng va yâruğ.
Binâning birinçi kavatida kütübhâna, âşhana, sport zali, okıtuvçilar hânasi câylaşgan. Pionerlar hânasi esa ikkinçi
kavatda. Bizning sınfhânamiz ham şu kavatda câylaşgan.
Sınfimizda 30 ojçuvçi bâr. Sınf burçagida ularning
familyalari va ismlari yâzılgan. Eşikning çâp tâmânida esa sınfımızning devâriy gazetasi âsıb koyılgan. Uning yânida
dars cadvali, navbatçi okuvçilaming royhati bâr.
Navbatçi okuvçi maktabga ertarâk keladi. U doskani
latta bilan artıb, borni tayyârlab koyadi, sınfhânani tartibga
keltiradi.
182
Sınfimiz okuvçilari fakat "yahşi" va "a'lâ" bahâlarga
okış uçun harakat kıladilar. Ularning köpi "Maktâv yârlık-
lari" bilan mükâfâtlangan.
Biz aynıksa, Özbek tili, adabiyât, matematika, fızika, hi- miya kabi fanlarni yahşi köramiz. Bu fanlarni okutadigan
okıtuvçilar darslami cüda kızıkarli ötadilar.
Özbek tili darslarini Özbek tili kabinetida ötamiz.
Bu kabinetda Özbek şâir va yâzuvçilarining portretlari,
ularning asarlari, Özbek tili kâidalariga dâir körgazmali ku- râllar, türü luğatlar va bâşka okuv materiallari bâr. Ular biz- ga Özbek tilini yahşirâk örganişimizda yârdam beradi.
Maktabimiz hâvlisi ham katta. Unda cüda çirâyli gülzâr,
har hıl mevali darahtlardan ibârat bâğ ham bâr. Bu daraht-
larni okuvçilarning özlari parvariş kıladilar.
Biz öz maktabimizni sevamiz.
kaval: kat keng : geniş
çap : sol tamân: taraf
doska: karatahta
kabinet: kabin
FİİLLER:
ўқимок
ёзмоқ
чизмоқ
тузмоқ
тартибга
келтирмоқ
ўрганмоқ
тушунтирмоқ
сўрамоқyâruğ : aydınlık
burçak : köşe pioner : öncü
r oy hat: liste yarlık : belge
körgazma: serginâmidagi : adındaki
sport zali: spor salonu
ertarâk: daha erken
gülzâr: çiçek bahçesi
maktâv : övünç, iftihar
yahşirâk: daha iyi
: okımâk: okumak
: yâzmâk: yazmak
: çizmâk: çizmek
: tüzmâk : düzmek, düzenlemek
: tartibga keltirmâk : düzenlemek
: örganmâk: öğrenmek
: tüşüntirmâk: düşündürmek
: soramâk: sormak
183
жавоб бер.
имтиҳон
топширмоқ
баҳо олмоқ
мақтамоқ
гапирмоқ
такрорламоқ
таржима
килмоқ
чалинмок
тайёрламоқ
шуғулланмоқ
ўчирмоқ
парвариш
қилмоқ
қатнашмок
кутмоқ
тугамоқ
топширмоқ: cavâb bermâk : cevap vermek
: imtihan tâpşırmâk: imtihan olmak
: bahâ âlmâjç: not almak
: maktamâk : öğünmek, iftihar etmek
: gapirmâk: konuşmak
: takrârlamâk: tekrarlamak
: tarcima kılmâk : tercüme etmek
: çalınmâk: çalınmak
: tayyârlamâjç: hazırlamak
: şuğullanmâk: meşgul olmak
: öçirmâk: soldurmak
: parvariş kılmak : bakıp korumak
: katnaşmâk : katılmak, devam etmek
: kütmâk: beklemek
: tügamâk: bitmek
: tâpşırmâk : eline vermek
ДИАЛОГЛАР:
Баҳодир, сен бугун кутубхонага
борасанми?
Ҳа, бораман. Сен-чи?
Мен ҳам бораман. Менга ўзбекча-русча
лугат керак.
Унда бирга борамиз. Дарсдан кейин
сени кутиб тураман.
Яхши келишдик.
Сергей, ўзбек тилида гапира оласанми?
184
Йўк, ҳали яхши гапира олмайман. Мен
ўзбек тилини энди ўргана бошладим.
Ўзбек тилини ўрганиш учун нима
қиляпсан?
Ўзбек тили дарсларига актив қатнашяп-
ман, янги сўзларни дафтаримга ёзиб бор-
япман. Яқинда ўзбекча-русча луғат ҳам
сотиб олдим.
Сенга кимлар ёрдам берйапти?
Менга ўзбек тили ўқитувчимиз Эргаш
Каримўвич, сизларнинг синфингиздаги
Акрам ёрдам беряпти. Мен улардан
миннатдорман.
Дарсга киришга кўнғироқ чалиндими?
Йўқ, ҳали танаффус тугагани йўк.
Қўнғироқ чалинишга 5 (беш) минут бор.
Унда математика дафтарингни бериб
тур.
Ўчирғичинг борми?
Йўқ.
Нега ўчирғич олиб юрмайсан?
Мен хато ёзмайман-да.
DtALOGLAR:
Bahâdır, sen bugün kütübhânaga bârasanmi?
Ha, bâraman. Sen-çi?
Men ham bâraman. Menga özbekça-rusça lü
gat kerak.
Unda birga bâramiz. Darsdan keyin seni kütib turaman.
Yahşi kelişdik.
185
Sergey, Özbek tilida gapira âlasanmi?
Yok, hali yahşi gapira âlmayman. Men Özbek tilini endi organa bâşladim.
Özbek tilini örganiş uçun nima kılyapsan?
Özbek tili darslariga aktiv katnaşyâpman, yangi sözlarni
daftarimga yâzib bâryapman. Yakında özbekça-rusça luğat
ham sâtib âldim.
Senga kimlar yardam beryapti?
Menga Özbek tili okıtuvçimiz Ergaş Karimoviç, sizlar-
ning sınfingizdagi Akram yârdam beryapti. Men ulardan
minnatdârman.
Darsga kirişga konğırâk çahndimi?
Yok, hali tanaffüs tügagani yok.
Konğırâk çalınişga 5 (beş) minut bâr.
Unda matematika daftaringni berib tur.
Öçirğıçing bârmi?
Yok.
Nega öçirğıç âlib yürmaysan?
Men hatâ yâzmayman-da.
ÇOK KULLANILAN İFADELER:
Рустам, марҳамат, сен доскага чик!
Rüstam, marhamat, sen doskaga çık!
Rüstem, buyur sen tahtaya çık(kalk)!
Байрамга деворий газета
чиқардингизми?
Ҳа, газета чиқардик.
Bayramga devâriy gazeta çıkardingizmi?
Ha, gazeta çıkardik.
186
Bayrama duvar gazetesi çıkardınız mı?
Evet, gazete çıkardık.
Лола, сен адабиётдан имтиҳон
топширдингми?
Ҳа, "5" га топширдим.
Ўзинг-чи?
Мен ҳам топширдим. Факат "4" баҳо олдим.
Lâla, sen adabiyâtdan imtihan tâpşırdingmi?
Ha, "5" ga tâpşırdim.
Özing-çi?
Men ham tâpşırdim. Fakat "4" bahâ âldim.
Lâle, sen edebiyattan imtihan oldun mu?
Evet, "5” e oldum (5 aldım).
Ya kendin (ne yaptın) ?
Ben de oldum. Yalnız "4" numara aldım.
Сўрок ran охирига қандай тиниш
белгиси қўйилади?
Сўрок гап охирига "сўроқ белгиси11
кўйилади.
Sorâk gap âhiriga kanday tiniş belgisi koyıladi?
Sorâk gap âhiriga "sorâk belgisi" koyıladi.
Soru cümlesi sonuna hangi durma işareti koyulur?
Soru cümlesi sonuna "soru işareti" koyulur.
Сизде ўзбекче-русча сўзлашув китоби
борми?
Ҳа, бор.
Sizde özbekçe-rusça sözlaşuv kitâbi bârmi?
Ha, bâr.
Sizde Özbekçe-Rusça konuşma kitabı var mı?
Evet, var.
187
КУТУБХОНА
Кутубхонани билмайдиган бола бўлмаса
керак. Албатта, ҳозир китобсиз бирорта
ҳам хонадон йўк. Хонадонлардаги кутуб-
хоналар шаҳсий кутубхона, махсус ташкил
етилганлари еса давлат кутубхонаси дейи-
лади. Бизга энг яхши тониш бўлгани эса мактаб кутубхонасидир. Унда дарслик ва ўқув китобларидан ташқари газета ва жур-
наллар, бадиий, илмий ҳамда оммавий-
сиёсий адабиётлар ҳам бор.
Мактаб кутубхонасида топилмайдиган
баъзи китобларни болалар кутубхонасидан
топиш мумкин.
Узбекистондаги энг катта кутубхона
Тошкент шаҳрида. Унга Алишер Навоий
номи берилган.
Бу ерда тўрт миллиўн нусхадан ортик
китоблар сақланади. Кутубхонага барча
иттифоқдош республикалардан, шунингдек,
чет эллардан ҳам китоблар келиб туради.
Шунинг учун ҳам у ерда ўзбек, тожик,
рус, украин тилларидаги китоблар билан
бирга инглиз, немис, араб, испан, форс
тилларидаги китобларни ҳам ўқиш мумкин.
KÜTÜBHÂNA
Kütübhânani bilmaydigan bâlâ bolmasa kerak. Albatta,
hâzir kitâbsiz birârta ham hânadân yok. Hânadânlardagi kü- tübhânalar şahsiy kütübhâna, mahsus taşkil etilganlari esa davlat kütübhânasi deyiladi. Bizga eng yahşi tâniş bolgani
188
esa maktab kütübhânasidir. Unda darslik va okuv kitâblari-
dan taşkari gazeta va jurnallar, badiiy, ilmiy hamda âmma-
viy-siyâsiy adabiyâtlar ham bâr.
Maktab kütübhânasida tâpilmaydigan ba'zı kitâblarni
balalar kütübhânasidan tâpiş mümkin.
Özbekistândagi eng katta kütübhâna Tâşkent şahrida.
Unga Alişer Navâiy nâmi berilgan.
Bu yerda tört million nüshadan ârtık kitâblar saklanadi.
Kütübhânaga barça ittifâkdâş respublikalardan, şuningdek,
çet ellardan ham kitâblar kelib turadi. Şuning uçun ham u yerda Özbek, tâcik, rus, ukrain tillaridagi kitâblar bilan
birga ingliz, nemis, arab, ispan, fârs tillaridagi kitâblarni
ham okış mümkin.
nemis : Alman
artık: fazla
tâpiş : bulmak
ammaviy : umumî
çet: yabancı, uzak hânadân : ev, ailebarça : bütün, hep deyilmâk: denilmek
taşkari: dışarı, başka
badiiy: sanatla ilgili egallamâk: ele geçirmek
el : memleket, halk
ATASÖZLERİ:
Аввал ўйла, кейин сўйла!
Avval oyla, keyin soyla!
Önce düşün, sonra söyle!
Илмни меҳнатсиз эгаллаб бўлмас.
llmni mehnatsiz egallab bolmas.
İlmi sıkıntısız elde etmek olmaz.
Ўқиган ўғил, отадан улуғ.
Okıgan oğıl, âtadan uluğ.
Okuyan oğul, babadan büyük.
189
Билмаганни сўраб ўрганган олим;
орланиб сўрамаган ўзига золим.
Bilmaganni sorab örgangan âlim; ârlanib soramagan
öziga zâlim.
Bilmediğini sorub öğrenetıalirh; arlanıp sormayan
kendine zalim.
Бола азиз, одоби ундан азиз.
Bâlâ aziz, âdâbi undan aziz.
Çocuk aziz, terbiyesi ondan aziz.
Нодон сўзлар, доно ибрат олар.
Nâdân sözlar, dânâ ibrat âlar.
Ahmak söyler, akıllı ibret alır.
Айтувчи аҳмоқ бўлса, тинглавчи доно
бўлиши керак.
Aytüvçi ahmâk bolsa, tinglavçi dânâ bolişi kerak.
Söyleyici ahmak olursa, dinleyicinin akıllı olması
gerek.
Ўз дўстим деб сир айтма, дўстингнинг
ҳам дўсти бор.
Öz dostim deb sır aytma, dostingning ham dosti bâr.
Oz dostum deyip sır söyleme, dostunun da dostu var.
Ишанмагин дўстинга, сомон тиқар
пўстинга.
İşanmagin dostinga, sâmân tıkar postinga.
inanma dostuna, saman doldurur postuna.
190
SANAT ALEMİNDE
мусика
саҳна
томоша
томошабин
томоша зали
рассом
мўйкалам
бўёк
расм
кўргазма
ҳайкал
ҳайкалтарош
ашула
қўшиқ
масқарабаз
дор дорбоз
кўғирчоқ: müsika : müzik
: sahna: sahne
: tâmâşa: oyun, sahne eseri
: tâmâşabin: seyirci
: tâmâşa zali: oyun salonu
: rassâm: ressam
: moykalam: fırça
: boyâk: boya
: rasm: resim
: körgazma: sergi
: haykal: heykel
: haykaltarâş: heykeltıraş
: aşula: şarkı
: koşık: türkü
: masharabaz: palyaço
: dâr: arasına ip gerilmiş direkler
: dârbâz: cambaz
: koğırçâk: kukla
МУЛТФИЛБМ
Залда чироқ ўчади. Экранда гўзал ве ажоиб қаҳрамонлар пайдо бўлади. Бу қаҳ-
рамонлар болаларга таниш. Улар орасида
томда яшавчи Карлсон, қўрқмас Қизил
Шапкача, доно Насриддин Афанди, тимсоҳ
Гена, кўпол Айиқ, айёр Тулки, епчил Қуён
ва машҳур Бўрилар, айниқса, жуда севим-
191
ли. Экрандаги расм ва қўғирчоқлар худди
одамлардай гапирадилар, йиғлайдилар,
куладилар. Лекин бу ҳеч кимни ажа^лан-
тир-майди. Чунки биз мултфилмда камма
нарса бўлиши мумкинлигига ўрганиб қал-
ганмиз. Буларнинг қандай яратилишини
кўпчилик билмайди.
Мултфилмлар икки хил йўл билан
яратилади. Айрим мултфилмлар кўғирчоқ-
лар ёрдамида суратга олинади. Расмлар
асосида яратилган мултфилмлар эса кенг
тарқалган. Расмли мултфилмларда рассом
кўп меҳнат қилади. Чунки қаҳрамоннинг
бир қадам ташлаши ёки кўзини юмуб-очиши
учун бир неча ўнлаб расм тайёрлаш керак.
Шундай экан, ўн минутли бир мултфилм
учун қанча расм тайёрлаш кераклигини
тасаввур мумкин. Бунга тахминан бир юз ўн мингта расм зарур бўлади. Бу бир
кишининг қўлидан келадиган иш эмас. Шу- нинг учун мултфилм тайёрлашда рассомлар
группаси иштирок этади. Томошабинлер бу- ни билмайдилар ҳам. Аммо бу мултфилм-
лар болаларга жуда ёқади. Улар телевизор
экранларида мултфилм берилишини арзиқиб
кутадилар.
MULTFÎLM
Zalda çirâk öçadi. Ekranda gözal ve acâib kahramânlar
paydâ boladi. Bu kahramânlar bâlalarga taniş. Ular ârasida
tâmda yaşavçi Karlson, korkmas Kızıl Şapkaça, dânâ Nas-
riddin Afandi, timsâh Gena, köpâl Ayık., ayyâr Tülki,
192
yepçil Kuyân va maşhur Börilar, aynıksa, cüda sevimli.
Ekrandagi rasm va koğırçâklar huddi âdamlarday gapiradi-
lar, yığlaydilar, küladilar. Lekin bu heç kimni acablantir-
maydi. Çünki biz multfılmda hamma narsa bolişi mümkin-
ligiga örganib kalganmiz. Bularning kanday yaratılişini
köpçilik bilmaydi.
Multfilmlar ikki hıl yol bilan yaratıladi. Ayrım multfılm-
lar koğırçâklar yârdamida suratga âhnadi. Rasmlar asâsida
yaratılgan multfilmlar esa keng tarkalgan. Rasmli multfılm-
larda rassâm köp mehnat kıladi. Çünki kahramânning bir kadam taşlaşi yâki közini yumub-âçışi uçun bir neça onlab
rasm tayyârlaş kerak. Şunday ekan, on minutli bir multfılm
uçun kança rasm tayyârlaş kerakligini tasavvur mümkin.
Bunga tahminan bir yüz on mingta rasm zarur boladi. Bu bir kişining kolidan keladigan iş emas. Şuning uçun mult-
fılm tayyârlaşda rassâmlar gruppasi iştirâk etadi. Tâmâşa-
binler buni bilmaydilar ham. Ammâ bu multfilmlar bâlalar-
ga cüda yâkadi. Ular televizor ekranlarida multfilm berili-
şini arzıkıb kütadilar.
köpâl: kaba
taşlamâk : atmak
onlab: onlarca
FİİLLER:çirâk : lamba, ışık öçmâk : sönmek
kança: ne kadarmultfilm : çizgifilim
televizor : televizyon
mingta: bin tane
чалмоқ
тингламоқ
томоша қилмок
ашула айтмоқ
яратмоқ
суратга олмоқ
тасаввур килмок
иштирок этмоқ: çalmak : çalmak
: tinglamâk: dinlemek
: tâmâşa kılmâk : seyretmek
: aşula aytmâk : şarkı söylemek
: yaratmak : yapmak, icad etmek
: suratga âlmâk : fotğraf çekmek
: tasavvur kılmâk: tasavvur et, : iştirâk etmâk: katılmak
193
ижро этмок
чапак чалмоқ
расм солмоқ
арзиқмоқ
тарқалмоқ: icra etmâk : icra etmek
: çapak çalmâk : alkışlamak
: rasm sâlmâk : resim çizmek
: arzıkmâk : çok istemek
: tarkalmâk: yayılmak
ДИАЛОГЛАР:
Салима, якшанба куни нима қиласан?
Якшанба куни уйда бўламан. Нима эди?
"Шарк” кинотеатрида яхши филм бор экан. Бирга бормаймизми?
Билетимиз йўқ-ку
Билет бор. Отам кеча икки дона билет
олиб келган экан. Борасанми?
Ундай бўлса, албатта бораман.
Адабиёт музейида бўлганмисиз?
Ҳа, бўлганман.
Музей олдида кимнинг ҳайкали бор?
Алишер Навоийнинг ҳайкали бор.
Яна бошқа ҳайкал ҳам борми?
Йўқ, бошқа ҳайкал йўқ. Аммо М.Горкий,
А.С.Пушкин, Фурқат, Муқимий, Нодира ва бошқаларнинг бюстлари бор.
Машҳур ўзбек рассомларидан кимларни
биласиз?
Мен атоқли ўзбек рассоми Ўрал Тансиқ-
боевни биламан.
Унинг қайси расмларини томоша қилган-
сиз?
194
Менга унинг "Тоғда" деб аталган расми
жуда ёқади.
DlALOGLAR:
Salima, yakşanba küni nima kılasan?
Yakşanba küni üyda bolaman. Nima edi?
"Şark" kinoteatrida yahşi film bâr ekan. Birga
bârmaymizmi?
Biletimiz yok-kü
Bilet bâr. Atam keça ikki dâna bilet âlib kel- gan ekan. Bârasanmi?
Unday bolsa, albatta bâraman.
Adabiyât müzeyida bolganmisiz?
Ha, bolganman.
Müzey âldida kimning haykali bâr?
Alişer Navâiyning haykali bâr.
Yana bâşka haykal ham bârmi?
Yok, başka haykal yok. Ammâ M. Gorkiy, A.S.Puş-
kin, Furkat, Mukımiy, Nâdira va bâşkalarning byüstlari
bâr.
Maşhur Özbek rassâmlaridan kimlarni bilasiz?
Men atâkli Özbek rassâmi Oral Tansıkbâyevni bilaman.
Uning kay s i rasmlarini tâmâşa kılgansiz?
Menga uning "Tâğda" deb atalgan rasmi cüda yâkadi.
J
kino : sinema şunday : öyle atâkli: meşhur
ÇOK KULLANILAN İFADELER:
Мактабларингизда бадиий ҳаваскорлик
тўгараги борми?
Ҳа, бор.
195
Maktablaringizda badiiy havaskârlik tögaragi bârmi?
Ha, bâr.
Okullarınızda güzel sanatlar amatörlük kolu var mı ?
Evet, var.
Телевизорда бериладиган қайси кўрсатув-
ларни кўрасан?
Мен уЎзбек тилини ўрганамиз", "Ҳайвонот
оламида” каби кўрсатувларни томоша
қиламан.
Televizorda beriladigan Jçaysi körsatüvlami körasan?
Men "Özbek tilini örganamiz", "Hayvânât âlamida" kabi körsatüvlami tâmâşa kılaman.
Televizyonda verilen hangi gösterimleri (programları)
görüyorsun?
Ben, "Özbek Dilini Öğreniyoruz", "Hayvanlar Alemin
de" gibi gösterimleri (programları) seyrediyorum.
Бугун қўғирчоқ театрида қандай
спектакль кўрсатилади?
Бугун "Бўғирсоқ" спектакли кўрсатилади.
Bugün koğırçâk teatrida kanday spektakl körsatiladi?
Bugün "Boğırsâk" spektakli körsatiladi.
Bugün kukla tiyatrosunda hangi oyun gösteriliyor?
Bugün "Boğırsâk" oyunu gösteriliyor.
ДОРБОЗЛИК
Дорбозлик, санъатин энг қадимий тур-
ларидан бири. Бу санъат тахминан 2500
йил илгари Шарқда пайдо бўлган. Кейинча-
лик у бутун дунёга тарқалган. Дор дастлаб
унчалик баланд бўлмаган. Унинг устида
кўрсатиладиган томошалар ҳам содда бўл-
ган. Вақт ўтиши билан дор баландроқ кури-
196
ла бошлаган. То-мошалар ҳам мураккабла-
шиб борган. 1859 (бир минг саккиз юз эллик тўқизинчи) йилда машҳур франтсуз
дорбози К. Е. Блонден Ниагара шаршараси
устида дор куриб томоша кўрсатган.
Ўзбекистонда ҳам дорбозлик узоқ та- рихга эга. Ўзбек дорбозлари дорнинг ба- ландлигини 40-50 метрга етказишган. Бун-
дай дорларда югуриш, сакраш, кўзни боғлаб
юриш каби томошалар кўрса-тилган.
Ўзбекистонда катта байрамларда дорбоз-
лик томошалари ҳам кўрсатилади. Кўпинча
дор ўйинлари давомида масхарабозлар,
рақкослар, полвонлар, музикачилар ҳам иш- тирок этадилар.
Ҳозирги кунда дорбозлик тсирк санъати-
нинг алоҳида туридир.
DÂRBÂZLİK
Dârbâzlik, san'atin eng kadimiy türlaridan biri. Bu san'at tahminan 2500 yıl ilgari Şarkda paydâ bolgan.
Keyinçalik u bütün dünyâga tarkalgan. Dâr dastlab unçalik
baland bolmagan. Uning üstida körsatiladigan tâmâşalar
ham sâdda bolgan. Vakt ötişi bilan dâr balandrâk Içurıla
bâşlagan. Tâmâşalar ham mürakkablaşib bârgan. 1859 (bir ming sakkiz yüz ellik tokızınçi) yılda maşhur frantsuz
dârbâzi K. E. Blonden Niagara şarşarasi üstida dâr kunb
tâmâşa körsatgan.
Ozbekistânda ham dârbâzlik uzak tarihga ega. Özbek
dârbâzlari dârning balandligini 40-50 metrga yetkazişgan.
Bunday dârlarda yügüriş, sakraş, közni bâğlab yüriş kabi tâmâşalar körsatilgan.
197
Özbekistânda katta bayramlarda dârbâzlik tâmâşalari
ham körsatiladi. Köpinça dâr oyınlari davâmida mashara-
bâzlar, rakkâslar, pâlvânlar, müzikaçilar ham iştirâk eta- dilar.
Hâzirgi künda dârbâzlik tsirk san’atining alâhida türidir.
şadda: sade tsirk : sirk ega: sahippalvan : pehlivan
dastlab : en evvel
alahida: hususikeyinçalik : sonraları
unçalik: çok fazla
kadimiy : eskiye ait
ATASÖZLERİ:
Ўйин билмаган жой тор деб баҳона
қилар.
Oyın bilmagan cây târ deb bahâna kılar.
Oyun bilmeyen yer dar deyib bahane eder.
Хунарсизнинг қўли бағлиқ.
Hünarsizning koli bağlık.
Hünersizin eli bağlı.
Дарахт япроғи билан кўркам, одам
меҳнати билан.
Daraht yaprâği bilan körkam, âdâm mehnati bilan.
Ağaç yaprağı ile güzel, insan işi ile.
Кўзбўямачи тулки бўлади, халқ ичида
кулги бўлади.
Közboyamaçi tülki boladi, halk içida külgi boladi.
Gözboyamacı tilki olur, halk içinde gülünç olur.
Йиқилган курашга тўймас.
Yıkılgan küraşga toymas.
Yıkılan güreşe doymaz.
198
Ўйламай қилинган иш, бошга келтирар
ташвиш.
Oylamay kılıngan iş, bâşga keltirar taşviş.
Düşünmeden yapılan iş, başa getirir teşviş (sıkıntı).
Асилсанг баланд дорга осил!
Asılsang baland dârga âsıl!
Asılırsan yüksek darağacına asıl!
Тиришганнинг тўқмоғи тошга чега
қоқар.
Tirişganning tokmâğı tâşga çega kâkar.
Çalışanın tokmağı taşa çivi çakar.
J
Донога иш шону шуҳрат, нодонга иш ғому кулфат.
Dânâga iş şânü şührat, nâdânga iş ğâmü külfat.
Akıllıya iş şan ve şöhret, akılsıza iş gam ve külfet.
199
SIFAT
қора
оқ сарик
қизил
кўк яшил
жигарранг
пушти
сапсар
кул ранг
катта
кичик
баланд
паст
узун
калта
новча
пакана
кенг
тор йўғон
ингичка
семиз
ориқ
чуқур
саёзkâra : kara, siyah
âk: ak, beyaz
sarık: san kızıl: kızıl, kırmızı
kök: gök, mavi
yaşil: yeşil
cigarrang: ciğer rengi
püşti: pembe
sapsar: açık menekşe rengi
kül rang : kül rengi
katta: büyük
kiçik: küçük
baland : yüksek
past: alçak
uzun: uzun kalta: kısa nâvça: uzun boylu
pakana: kısa boylu
keng: geniş
târ: dar yoğân: kalın
ingiçka: ince semiz: semiz, şişman
ârık: arık, zayıf
çukur: derin
sayâz : derin olmayan,sığ
200
рғир
енгил
иссиқ
совуқ
куруқ
ҳўл тоза
ифлос
эски
янги
ўткир
ўтмас
тўғри
эгри
қиммат
арзон
ёш
қари
чиройли
хунук
ширин
аччиқ
нордон
шўр
ботир
КЎРКОҚ
соғ касал
узоқ
яқин
думалоқ: âğır : ağır
: yengil: hafif
: ıssık,: sıcak
: sâvuk: soğuk
: kuruk: kuru
: höl: ıslak
: tâza: temiz
: iflâs: kirli
: eski: eski
: yangi:yeni
: ötkir: keskin
: ötmas: kesmez
: toğri: doğru
: eğri: eğri
: kımmat: kıymetli, pahalı
: arzân: ucuz
: yâş: genç
: kari: yaşlı
: çirâyli: güzel
: hunük: çirkin
: şirin: tatlı
: aççık ■ acı
: nârdân: ekşi
: şor: tuzlu
: bâtır: cesur
: korkâk: korkak
: sâğ : sağ, sağlam
: kasal: hasta
: uzak: uzak
: yakın: yakın
: dümalâk: yuvarlak
201
ЧИРОЙЛИ ТУЛКИ
Изомиддин овга жуда ишкибоз эди.
Касалдан тургандан кейин, ўртоқлари уни тулки овига таклиф килишди. Қиш куни,
ҳаво жуда совук.
Овда кичкина байроқчалар ишлатишди.
Тулкининг ини бўлган ўрмон атрофига
қизил байрақчалар тикиб қўйишди. Кейин
овчилар ҳар қайсилари маълум жойга
бориб туришди. Изомиддин ҳам катта бир
дарахтнинг олдига турди.
Узоктан итнинг ҳурган товуши
эшитилди...
Ўрмон ниҳоятда чиройли...
Тўсатдан кичкина бир арчанинг
орқасида тулки кўринди. Тулки атрофига
каради... Унинг юнги узун, ранги тўқ-сариқ
эди. Тулки думини қимирлатганда, унинг
юнглари қуёш нурида товланар эди.
Изомиддин карағай орқасида тургани
учун, тулки уни кўрмади.
Тулки тўсатдан бир сакради, сўнг
тўхтади. У думини қимирлатиб, думалоқ,
қоп-қора кўзларини атрофига тикар ва одам ҳидини сезиб, безовталанарди.
Шу пайт Изомиддиндан бир оз нарига
кадалган байрокча шабадада ҳилпиради.
Тулки ҳуркиб орқага кайтди.
Кекса овчи Изомиддин томонга югуриб
келди... Изомиддин милтиғинин оғзини
пастга қаратиб турар эди.
202
Нега отмадингиз? Тулки йонингизда
турган эди-ку, Изомиддин!
Изомиддин кулиб: "Отгим келмади, жуда
чиройли экан." деди.
ÇÎRÂYLÎ TÜLKÎ
îzâmiddin âvga cüda ışkıbâz edi. Kasaldan turgandan
keyin, ortâklari uni tülki âviga taklif kılışdi. Kış küni, havâ
cüda sâvuk.
Âvda kiçkina bayrâkçalar işlatişdi. Tülkining ini bolgan
ormân atrâfıga kızıl bayrakçalar tikib koyişdi. Keyin âvçilar
har kaysilari ma'lum câyga bârib turişdi. îzâmiddin ham katta bir darahtning âldiga turdi.
Uzâktan itning hürgan tâvuşi eşitildi...
Ormân nihâyatda çirâyli...
Tösatdan kiçkina bir arçaning ârkasida tülki körindi.
Tülki atrâfıga karadi... Uning yüngi uzun, rangi tok-sarık
edi. Tülki dümini kımırlatganda, uning yünglari kuyâş nu- rida tâvlanar edi.
îzâmiddin karağay ârkasida turgani uçun, tülki uni kör- madi.
Tülki tösatdan bir sakradi, song tohtadi. U dümini kı- mırlatıb, dümalâk, kâp-kâra közlarini atrâfıga tikar va âdâm
hidini sezib, bezâvtalanardi.
Şu payt îzâmiddindan bir âz nariga kadalgan bayrâkça
şabadada hilpiradi. Tülki hürkib ârkaga kaytdi.
Keksa âvçi îzâmiddin tâmânga yügürib keldi... îzâmid
din mıltığınin âğzini pastga karatib turar edi.
Nega âtmadingiz? Tülki yâningizda turgan edi-kü, îzâ
middin !
îzâmiddin külib:
Âtgim kelmadi, cüda çirâyli ekan, dedi.
tâvuş : ses tösatdan : aniden tok-sarık : koyu sarı
203
yüng : yün mil tık : silah
past: aşağı
nega : niyeışkıbâz : hevesli
nariga: uzağa
arça: köknar
âtgim : atacağımortak : arkadaş
şabada: hafif rüzgâr
karağay: çam ağacı
kadalmâk: batırılmak
FİİLLER:
қораймоқ
оқармоқ
сарғаймок
кизармоқ: kâraymâk: kararmak
: âkarmâk: ağarmak
: sârğaymâk: sararmak
: jçızarmâk: kızarmak
касалдан турмоқ : kasaldan turmâk : iyileşmek
товланмоқ
безовталанмок: tavlanmak : parlamak
: bezavtalanmâk : rahatsız olmak
отмоқ : âtmâk: atmak
ҳуркмоқ
ҳилпирмоқ: hürkmâk : ürkmek
: hilpirmâjç: rüzgârda sallanmak
ДИАЛОГЛАР:
Санобар, қовун уруғининг ранги қандай?
Қовун уруғи сариқ рангда бўлади.
Тарвуз уруғи-чи?
Тарвуз уруғи оқ, қизил ёки қора бўлади.
Синфингизда кимнинг хати чиройли?
Синфимизда Мавжуда чиройли ёзади.
Ўзинг-чи, сенинг хатинг хунукми?
Йўк, мен ҳам чиройли ёзаман.
Ок, айиқ қаерда яшайди?
Оқ айиқ совуқ жойларда, Шимолда
яшайди.
204
Фил-чи?
Фил иссиқ жойларда яшайди.
Расм чизиш учун юмшок қалам яхшими
ёки қаттиқ қалам яхшими?
Расм чизиш учун юмшоқ қалам яхши.
Қаттиқ қалам билан нима чизилади?
Қаттиқ қалам билан турли чизмалар
чизилади.
DÎALOGLAR:
Sanâhar, kavun üruğining rangi kanday?
Kavun üruği sarık rangda boladi.
Tarvuz üruğı-çi?
Tarvuz üruği âk, kızıl yâki kâra boladi.
Sınfingizda kimning ha ti çirâyli?
Şınfİmizda Mavcuda çirâyli yâzadi.
Özing-çi, sening hating hunükmi?
Yok, men ham çirâyli yâzaman.
Âk, ayık kayerda yaşaydi?
Âk ayık sâvuk câylarda, Şimâlda yaşaydi.
Fil-çi?
Fil ıssık câylarda yaşaydi.
Rasm çiziş uçun yumşâk kalam yahşimi yâki
kattık kalanı yahşimi?
Rasm çiziş uçun yumşâk kalam yahşi.
Kattık kalam bilan nima çiziladi?
Kattık kalam bilan türli çizmalar çiziladi.
üruğ : çekirdek kattık : katı, sert yumşâk '• yumuşak
205
ÇOK KULLANILAN İFADELER:
Лимоннинг ранги қандай?
Лимоннинг ранги сариқ.
Limonning rangi kanday?
Limonning rangi sarık.
Limonun rengi nasıl?
Limonun rengi sarı.
Анор қандай рангда?
Анор кизил рангда.
Anâr kanday rangda?
Anar kızıl rangda.
Nar nasıl renkte?
Nar kırmızı renkte.
Мактабингизнинг биноси баландми?
Йўқ, мактабимизнинг биноси унчалик
баланд эмас.
Maktabingizning binâsi balandmi?
Yok, maktabimizning binâsi unçalik baland emas.
Mektebinizin binası yüksek mi?
Yok, mektebimizin binası okadar yüksek değil.
Эрталаб иссиқ сувда ювинасизми?
Йўк, мен совуқ сувда юнишни яхши
кўраман.
Ertalab ıssık suvda yuvinasizmi?
Yok, men sâvuk suvda yunişni yahşi köraman.
Sabahleyin sıcak suda yıkanıyormusunuz?
Yok, ben soğuk suda yıkanmayı iyi görüyorum.
Тош оғирми, ғишт оғирми?
206
Гиштдан тош оғир.
Ғиштга қараганда тош оғир.
Ғиштдан кўра тош оғир.
Taş âğırmi, ğışt âğırmi?
Gıştdan tâş âğır.
Gıştga karaganda tâş âğır,
Gıştdan köra tâş âğır.
Taş mı ağır, tuğla mı ağır?
Tuğladan taş ağır.
Tuğlaya bakarak taş ağır.
Tuğlaya göre taş ağır.
ҚИЗИЛ ШАПКАЧА
Бор экан, йўқ экан, бир қишлоқда жаж-
жигина бир қизча бор экан. У дунёда тен-
ги йўк, жуда ёк имтой экан. Бувиси унга
туғилган кунида битта қизил шапкача совга
қилибди. Қизча қаёққа борса, шу чиройли,
янги қизил шапкачасини кийиб борар экан.
Қўшнилар уни кўрганда: Ана Қизил Шап-
кача келяпти!" дер эканлар.
Бир кун онаси сомса пишириб, қизга:
Аппок қизим, Қизил Шапкача, мана бу сомса билан кувачадаги ёғни бувингга олиб
бориб бергин, соғлигини билиб келгин!" деб-
ди.
Қизил Шапкача кийиниб, бувисини кўрга-
ни нариги қишлоққа кетибди.
У ўрмонга кетаётса, олдидан оч бўри
чикиб қолибди.
Қизил Шапкача, каёққа кетяпсан?"
дебди бўри.
207
Бувими кўргани кетяпман..."
Бувининг уйи узоқдами?" деб сўрабди
бўри.
Ха, узокда." деб жавоб берибди Қизил
Шапкача. Хув анави тегирмон орқасидаги
қишлоқда, энг чеккадаги уйи кўряпсанми?
Ўша."
Яхши," дебди бўри, "мен ҳам бувингни
кўруб келаман. Мен манави йўлдан бора-
ман, сен бўлсанг, анави йўлдан бор. Кўра-
миз: ким олдин бораркан."
Шундай деб, бўри энг якин йўлдан чопиб
кетибди. Қизил Шапкача бўлса энг узок
йўлдан юриб кетибди. У йўлма-йўл тўхтаб,
гуллар терибди, гулдаста ясабди.
Қизил Шапкача ҳали тегирмон олдига
ҳам етмаган экан. Бўри кампирнинг уйига
етиб келиб, эшикни тақиллатибди:
—Тақ-тақ!
Ким?” деб сўрабди кампир.
Мен неварангиз Қизил Шапкачаман"
деб жавоб берибди бўри овозини ингичка
килиб...
Кампир бу вақт тўшакда касал бўлиб ёт- ган экан. У чиндан ҳам Қизил Шапкача ке- либди деб ўйлаб:
Жонгинам, ипни торт, эшик очилади!"
дебди. Бўри ипни тортибди, эшик очилибди.
Бўри чопиб бориб кампирни ямлаб ютиб
юборибди. Кейин эшикни ёпиб, кампирнинг
ўрнига ётиб олиб, Қизил Шапкачани кута
208
бошлабди. Тезда Қизил Шапкача келиб э- шикни тақиллатибди:
—Тақ-тақ!
Қизил Шапкача уйга кириб карават ёни-
га келибди-да:
Вай, бувижон, қўлларингиз мунча у- зун?" деб сўрабди.
Сени маҳкам қучоклаш учун, болаги-
нам!" дебди бўри.
Бувижон, қулоқларингиз мунча катта?"
дебди Қизил Шапкача.
Гапларингни яхшироқ эшитиш учун,
жонгинам" дебди бўри.
Бувижон, кўзларингиз мунча катта?"
Сени яхширок кўриш учун жон бо- лам."
Бувижон, тишларингиз мунча катта?"
Сени тезроқ еб кўйиш учун, жонги-
нам!" деб оч бўри Қизил Шапкачага ташла-
нибди-да, уни бошмоғи ва қизил шапкаси
билан бирга ютиб юборибди...
Шу вақт унинг бахтига, уй ёнидан ўтин-
чилар ўтиб бораётган экан. Елкаларида
болталари ҳам бор экан. Улар бўрининг
овозини эшитиб, уйга чопиб кирибдилар ва бўрини ўлдирибдилар. Кейин унинг қорнини
ёрсалар, ичидан Қизил Шапкача билан бу- виси чикибди, икковлари ҳам соғ-саломат
экан.
209
KIZIL ŞAPKAÇA
Bâr ekan, yok ekan, bir kışlâkda caccigina bir kızça bâr ekan. U dünyâda tengi yok, cüda yâkımtây ekan. Buvisi
unga tuğılgan künida bitta kızıl şapkaça sâvga kılıbdi. Kızça
kayâkka bârsa, şu çirâyli, yangi kızıl şapkaçasini kiyib bâ- rar ekan. Koşnilar uni körganda: "-Ana Kızıl Şapkaça kel- yapti!" der ekanlar.
Bir kün ânasi sâmsa pişirib, kızga: "-Âppâk kızım, Kı
zıl Şapkaça, mana bu sâmsa bilan küvaçadagi yâğni bu- vingga âhb bârıb bergin, sâğligini bilib kelgin!" debdi.
Kızıl Şapkaça kiyinib, buvisini körgani narigi kışlâkka
ketibdi.
U ormânga ketayâtsa, âldidan âç böri çıkıb kâlıbdi.
"-Kızıl Şapkaça, kayâkka ketyapsan?" debdi böri.
"-Buvimi körgani ketyapman..."
"-Buvining üyi uzâkdami?" deb sorabdi böri.
"-Ha, uzâkda." deb cavâb beribdi Kızıl Şapkaça. "Huv
anavi tegirmân ârkasidagi kışlâkda, eng çekkadagi üyi kör- yapsanmi? Oşa."
"-Yahşi," debdi böri, "men ham buvingni körüb kela-
man. Men manavi yoldan bâraman, sen bolsang, anavi yol
dan bâr. Köramiz: kim âldin bârarkan."
Şunday deb, böri eng yakın yoldan çâpib ketibdi. Kızıl
Şapkaça bolsa eng uzâk yoldan yürib ketibdi. U yolma-yol
tohtab, güllar teribdi, güldasta yasabdi.
Kızıl Şapkaça hali tegirmân âldiga ham yetmagan ekan.
Böri kampirning üyiga yetib kelib, eşikni takıllatibdi:
-Tak-tak!
"-Kim?" deb sorabdi kampir.
’ -Men nevarangiz Kızıl Şapkaçaman" deb cavâb berib
di böri cavâb beribdi böri âvâzini ingiçka kıhb...
Kampir bu vakt töşakda kasal bolib yâtgan ekan. U çin- dan ham Kızıl Şapkaça kelibdi deb oylab:
210
"-Cânginam, ipni târt, eşik âçiladi!" debdi. Böri ipni târtibdi, eşik âçılibdi. Böri çâpib bârib kampimi yamlab yu- tib yubâribdi. Keyin eşikni yâpıb, kampirning orniga yâtıb
âlıb, IÇızıl Şapkaça'ni küta bâşlabdi. Tezda Kızıl Şapkaça
kelib eşikni takıllatibdi:
-T ak-tak!
Kızıl Şapkaça üyga kirib karavat yâniga kelibdi-da:
"-Vay, buvicân, kollaringiz munça uzun?" deb sorabdi.
"-Seni mahkam kuçâklaş uçun, bâlaginam!" debdi böri.
"-Buvicân, kulâklaringiz munça katta?" debdi Kızıl
Şapkaça.
"-Gaplaringni yahşirâk eşitiş uçun, cânginam" debdi
böri.
"-Buvicân, közlaringiz munça katta?"
"-Seni yahşirâk köriş uçun cân bâlâm."
"-Buvicân, tişlaringiz munça katta?"
"-Seni tezrâk yeb koyiş uçun, cânginam!" deb âç böri Kızıl Şapkaçaga taşlanibdi-da, uni bâşmâği va kızıl şapkasi
bilan birga yutib yubâribdi...
Şu vakt uning bahtiga, üy yânidan otinçilar ötib bâra-
yâtgan ekan. Yelkalarida bâltalari ham bâr ekan. Ular böri-
ning âvâzini eşitib, üyga çâpib kiribdilar va borini öldirib-
dilar. Keyin uning kârnini yârsalar, içidan Kızıl Şapkaça
bilan buvisi çıkibdi, ikkâvlari ham sâğ-salâmat ekan.
kızça : küçük kız koşni : komşu
yâkımtây : cazibeli
manavi : işte bu anavi : işte o narigi : uzaktaki
birga: beraber
çâpmâk : koşmak
eşik : kapı yasamak : yapmakcaccigina : ufak-tefek
appâk : akpak, bembeyaz
takıllatmâk : vurmak, çalmak
tegirmân: değirmen
çekka: sınır, kenar
mahkam : muhkem, sağlam
yamlab: çiğnemeden
taşlanmak : atılmak
çindan: doğru olarak
tartmak : çekmek, tartmak
211
nevara: torun
ingiçka: incecik
ikkâvlari : ikisi munça: bu kadar
cângina: cancağıztezrâk : daha çabuk
bâşmâk: ayakkabı
bâlagina: yavrucuk
küvaça : küçük toprak kap, güveç
küta bâşlamâk : beklemeye başlamak
ATASÖZLERİ:
Яхши билан юрсанг, етарсан муродга
Емон билан юрсан, қаларсан уятга.
Yahşi bilan yürsang, yetarsan murâdga,
Yâmân bilan yürsang, kâlarsan uyatga.
İyi ile yürüsen, yetersin murada,
Kötü ile yürürsen kalırsın utanca.
Қўнғиз боласини оппоғим дейди, кирпи
боласини юмшоғим дейди.
Konğız bâlasini âppâğim deydi, kirpi bâlasini
yumşâğim deydi.
Karaböcek yavrusuna akpağım der, kirpi yavrusuna
yumuşağım der.
Бол ширин, болдан бола ширин.
Bal şirin, baldan bâlâ şirin.
Bal tatlı, baldan çocuk tatlı.
Кўз қўрқоқ, кўл ботир.
Köz korkak, kol batır.
Göz korkak, el cesur.
Ўрмонга ўт кетса, ҳўлу қуруқ барабар
ёнади.
Ormânga ot ketsa, hölü kuruk barabar yânadi.
Ormana ateş gitse, yaş kuru beraber yanar.
212
Гапни кам сўзла, ишни кўп кўзла!
Gapni kam sözla, işni köp kozla!
Sözü az söyle, işi çok gözle!
Қиммат беҳикмат бўлмас, арзон беиллат.
Kımmat behikmat bolmas, arzân beillat.
Pahalı hikmetsiz olmaz, ucuz illetsiz.
Янгини эски сақлар.
Yangini eski saklar.
Yeniyi eski muhafaza eder.
Осмон узоқ, ep каттиқ.
Âsmân uzâk, yer kattık.
Gök uzak, yer katı.
Сағ юрай десанг озода бўл!
Sağ yüray desang âzâda bol!
Sağ yürüyeyim dersen temiz ol!
Яҳши сўз жон озиғи, ёмон сўз бош
козиғи.
Yahşi söz cân âzıği, yâmân söz bâş kâzıği.
Güzel söz can azığı, kötü söz baş kazığı.
Яхши ran билан илон инидан чиқади.
Yahşi gap bilan ilân inidan çıkadi.
Güzel sözle yılan deliğinden çıkar.
Тўғри бўлинг, бехавотир бўласиз.
Toğri boling, behavâtır bolasiz.
Doğru olun, endişesiz olursunuz
213
SAYILAR
сон санок
ноль
бир икки
уч тўрт
беш
олти
етти
саккиз
тўққиз
ўн ўн бир ўн икки
ўн уч йигирма
ўттиз
кирқ
эллик
олтмиш
етмиш
саксон
тўқсон
бир юз икки юз: sân : sayı
: sanâk: sayma, hesap
: nal: sıfır
: bir: bir
: ikki: iki
: üç: üç
: tört: dört
: beş: beş : altı: altı : yetti: yedi : sakkiz: sekiz
: tokkız: dokuz
: on: on
: on bir: onbir
: on ikki: oniki
: on üç : onüç
: yigirma: yirmi
: ottız: otuz
: kırk: kırk
: ellik: elli
: altmış: altmış
: yetmiş: yetmiş
: saksân: seksen
: toksan : doksan
: bir yüz : yüz : ikki yüz : ikiyüz
214
бир минг
икки минг
ўн минг
йуз минг
миллиўн: bir ming : bin
: ikki ming: ikibin
: on ming: onbin
: yüz ming: yüzbin
: million : milyon
SIRALAMA
тартиб
биринчи
икинчи
учинчи
тўртинчи
бешинчи
олтинчи
еттинчи
саккизинчи
тўққизинчи
ўнинчи: tartib : tertip, sıralama
: birinçi: birinci
: ikinçi: ikinci
: üçinçi: üçüncü
: törtinçi: dördüncü
: beşinçi: beşinci
: âltinçi: altıncı
: yettinçi: yedinci
: sakkizinçi: sekizinci
: tokkızinçi: dokuzuncu
: oninçi: onuncu
KESİRLER
каср
ярим
иккидан бир учдан бир чоряк
тўртдан бир учдан икки
бешдан тўрт
нимчорак
секкиздан бир: kasr : kesir
: yarım: yarım (1/2)
: ikkidan bir: ikidebir (1/2)
: üçdan bir: üçtebir (1/3)
: çâryak : çeyrek (1/4)
: törtdan bir: dörttebir (1/4)
: üçdan ikki: üçte iki (2/3)
: beşdan tört: beştedört (4/5)
: nimçârak: yarım çeyrek (1/8)
: sekkizdan bir: sekizdebir (1/8)
215
PARA
пул : pul: para
сўм : som: ruble
тийин : tiyin : kapik (1/100 ruble)
КАЛЕНДАРБ
Календарнинг ватани узоқ Нил соҳилла-
ри, яъни қадимги Миср. Мисрликлар сув тошқинидан кўп зарар кўрганлар. Шунинг
учун улар каналларини ўз вақтида тозалаб
қўйишга алоҳида аҳаммият берганлар.
Улар учун Нил дарёсининг қачон тоша
бошлашини
бўлган.олдиндан билиш жуда муҳим
Мисрликлар осмонда энг ёруғ юлдуз
—Сириус пайдо бўлганда, яъни 21 ёки 22 июнда Нил дарёсининг тоша бошлашини
сезганлар. Улар Сириуснинг иккинчи марта
пайдо бўлишигача 365 кун ўтишини ҳисоб-
лашган. Бу муддатни улар 30 кундан 12 қисмга бўлишган. Қолган беш кун йил оҳи-
рига кўшимча сифатида қўшилган.
Анча кейин, эрамиздан олдинги 4-6 йилда
Рим императори Юлий Цезарь мисрликлар-
нинг календарига тузатиш киритди. Бу ка- лендар Юлий календари деб атала бошлан-
ди. Унда ойлардаги кунлар сони бир хил эмас: бирида 30 кун, иккинчисида 31 кун,
ҳатто февралда 28 кун. Ҳар 4 йилда фев-
216
раль ойига 1 кун кўшилган. Шунда бир йил 366 кун бўлади...
Рим папаси Григўрий VIII, 1582 йилда
календарга янги тузатиш киритди. Европа-
даги барча мамлакатлар шу календарга
ўтишган.
KALENDAR
т
Kalendarning vatani uzâk Nil sâhillari, ya'ni kadimgi
Mısr. Mısrliklar suv tâşkınidan köp zarar körganlar. Şuning
uçun ular kanallarini öz va}<tida tâzalab koyişga alâhida
ahammiyat berganlar. Ular uçun Nil daryâsining kaçân tâşa bâşlaşini âldindan biliş cüda mühim bolgan.
Mısrliklar asmanda eng yâruğ yulduz —Sirius payda
bolganda, ya'ni 21 yâki 22 iyunda Nil daryâsining tâşa bâşlaşini sezganlar. Ular Siriusning ikkinçi marta paydâ
bolişigaça 365 kün ötişini hisâblaşgan. Bu müddatni ular 30 kündan 12 kısmga bölişgan. Kâlgan beş kün yıl âhiriga
koşimça sıfatida koşilgan.
Ança keyin, eramizdan âldingi 46 yılda Rim imperatori
Yuliy Tsezar mısrliklarning kalendariga tüzatiş kiritdi. Bu kalendar Yuliy kalendari deb atala bâşlandi. Unda âylardagi
künlar sâni bir hıl emas: birida 30 kün, ikkinçisida 31 kün, hattâ fevralda 28 kün. Har 4 yılda fevral âyiga 1 kün koşıl-
gan. Şunda bir yıl 366 kün boladi...
Rim papasi Grigoriy VIII, 1582 yılda kalendarga yangi
tüzatiş kiritdi. Yevropadagi barça mamlakatlar şu kalendar
ga ötişgan.
âldın: önce
marta: defa koşimça : ek sân : sayıkalendar : takvim
mısrlik : Mısırlı
alâhida: hususî
barça: olanca, hepança : uzun zaman
tüzatiş : düzenleme
paydâ boliş : ortaya çıkış era : takvim başlangıcı
217
FİİLLER:
ҳисобламоқ
сезмоқ
гиритмок
санамоқ
таксимламок
бўлмоқ
қўшмоқ
айирмоқ
кўпайтирмоқ
сотмоқ
сотиб олмоқ
тўламоқ: hisâblamâjç : hesaplamak
: sezmâk: sezmek, anlamak
: giritmâk: girdirmek
: sanamâk: saymak
: taksimlamâk : bölmek, paylaştırmak
: bölmâk: bölmek
: koşmâk: toplamak, ilâve etmek
: ayırmâk: çıkarmak, ayırmak
: köpaytirmâk: çoğaltmak, çarpmak
: sâtmâk: satmak
: sâtib âlmâk: satınalmak
: tolamâk: ödemek
ДИАЛОГЛАР:
Ўзбек тилида санашни биласанми?
Ҳа, биламан. Мен бирдан юзгача санай
оламан.
Дунёда биринчи космонавт ким?
Дунёда биринчи косманавт, совет
пэаждани. Унинг номи Юрий Алексеевич
Гагарин.
У космосга қачон парвоз қилган?
У космосга 1966 йилининг 12 апрелида
парвоз қилган.
Синфингизда нечта ўқувчи бор?
Синфимизда 29 та ўқувчи бор. Уларнинг
15 таси қиз бола, 14 таси эса ўғил бола.
218
Дафтарнинг нархи қанча?
Дафтарнинг нархи 12 варақли бўлса,
тийин; 18 варақли бўлса 3 тийин.
DÎALOGLAR:
Özbek tilida sanaşni bilasanmi?
Ha, bilaman. Men birdan yüzgaça sanay âlaman.
Dünyâda birinçi kosmonavt kim?
Dünyâda birinçi kosmonavt, sovyet gracdani. Uning
nâmi Yuriy Alekseyeviç Gagarin.
U kosmosga kaçan parvâz kılgan?
U kosmosga 1966 yılining 12 aprelida parvâz kılgan.
Sınfingizda neçta okuvçi bâr?
Sınfimizda 29 ta okuvçi bâr. Ularning 15 tasi kız bâlâ,
14 tasi esa oğıl bâlâ.
Daftarning narhı kança?
Daftaming narhı 12 varakli bolsa, 2 tiyin; 18 varakli
bolsa, 3 tiyin.
varak: sayfa kança: ne kadar gracdan: vatandaş
çislo : tarih narh: fim, değer parvaz kılmak : uçmak
ÇOK KULLANILAN İFADELER:
Бугун қайси число?
Бугун 1992 йил 18 август.
Bugün kaysi çislo?
Bugün 1992 yıl 18 avgust.
Bugün hangi tarih ?
Bugün 1992 yılı 18 ağustosu.
219
Сиз нечанчи синфда ўқийсиз?
Мен учинчи синфда ўқийман.
Siz neçançi sınfda okıysiz?
Men üçinçi sınfda o kıy m an.
Siz kaçıncı sınıfda okuyorsunuz?
Ben üçüncü sınıfda okuyorum.
Олманинг нархи қанча?/ Олма неча пул туради?
Оқ олма 47 тийин, қизил олма эса 60 тийин.
Âlmaning narhı kança? / Âlma neça pul turadi?
Âk âlma 47 tiyin, kızıl âlma esa 60 tiyin.
Elmanın fiatı ne kadar? /Elma kaç para ediyor?
Ak elma 47 tiyin, kırmızı elma ise 60 tiyin.
Ҳашарда канча ўқивчи қатнашди?
Ҳашарда элликтача ўқивчи қатнашди.
Haşarda kança okıvçi katnaşdi?
Haşarda elliktaça olavçi katnaşdi.
imeceye ne kadar öğrenci katıldı.
İmeceye elli kadar öğrenci katıldı.
Иккига иккини қўшсақ неча бўлади?
Иккига иккини кўшсақ тўрт бўлади.
İkkiga ikkini koşsak neça boladi?
îkkiga ikkini koşsak tört boladi.
İkiye ikiyi ilâve etsek kaç olur?
İkiye ikiyi ilave etsek dört olur.
Бешдан иккини айирсак, неча қалади?
Бешдан иккини айирсак, уч қалади.
Beşdan ikkini ayırsak, neça kaladi?
Beşdan ikkini ayırsak, üç kaladi.
220
Beşten ikiyi çıkarsak kaç kalır?
Beşten ikiyi çıkarsak üç kalır.
Бешни иккига кўпайтирсак, неча бўлади?
Икки карра беш неча бўлади?
Бешни иккига кўпайтирсак, ўн бўлади.
Икки карра беш ўн бўлади.
Beşni ikkiga köpaytirsak, neça boladi?
îkki karra beş neça boladi?
Beşni ikkiga köpaytirsak, on boladi.
îkki karra beş on boladi.
Beşi ikiye çoğaltırsak kaç olur? / iki kere iki kaç olur?
Beşi ikiye çoğaltırsak, on olur, /iki kere iki on olur.
Олтини иккига бўлсак-чи?
Олтини иккига бўлсак, уч бўлади.
Âltini ikkiga bölsak-çi?
Âltini ikkiga bölsak, üç boladi.
Altıyı ikiye bolsek, ne?
Altıyı ikiye bolsek, üç olur.
ОЛМА
Мисол ечишда қийналаётган болага ўқи-
тувчи ёрдам бермоқчи бўлди:
—Айтайлик, сен ейиш учун олиб келган 2 та олмангга мен яна 2 та олма Қўйсам,
ҳамма олмаларинг нечта бўлади?— деб сў- ради.
—4 та,— деб жавоб қилди ўқувчи.
—Тўғри. Сенга яна шунча олма берсам,
ҳамма олмаларинг қанча бўлади?"
—Айта олмайман.
221
—Нега?
—Чунки шунча олмани бир ўзим ея ол- майман-да.
ÂLMA
Misâl yeçişda kıynalayâtgan bâlaga okıtuvçi yardam
bermâkçi boldi:
"—Aytaylik, sen yeyiş uçun âlib kelgan 2 ta âlmangga
men yana 2 ta âlma koysam, hamma âlmalaring neçta bo- ladi?" deb soradi.
"—4 ta!" deb cavâb kıldı okuvçi.
"—Toğri. Senga yana şunça âlma bersam, hamma âl- maiaring kança boladi?"
"—Ay ta âlmayman."
Nega?"
"—Çünki şunça âlmani bir özim yeya âlmayman-da!.."
ATASÖZLERİ:
Етти ўлчаб бир кес!
Yetti ölçab bir kes!
Yedi ölçüp bir kes!
Севги пулга сотилмас, кўнгил пулга
топилмас.
Sevgi pulga sâtılmas, köngil pulga tâpılmas.
Sevgi parayla satılmaz, gönül parayla bulunmaz.
Бир пул бериб йиғлатдим, минг пул бериб тиндирдим.
В ir pul berib yığlatdim, ming pul berib tindirdim.
Bir pul verip ağlattım, bin pul verip durdurdum.
222
.Бир йигитга кирқ ҳунар оз.
Bir yigitga kırk hünar âz.
Bir yiğide kırk hüner az.
Мард бир ўйлар, номард юз ўйлар.
Mard bir oylar, nâmard yüz oylar.
Mert bir düşünür, nâmert yüz düşünür.
Мингни танигунча, бирнинг отини бил!
Mingni tanıgünça, birning âtini bil!
Bini tanıyınca kadar, birin adını bil!
Пул бўлса чангалда шўрба.
Pul bolsa çangalda şorba.
Para olsa, çengelde çorba.
Олтин-кумушнинг эскиси бўлмас.
Âltın-kümüşning eskisi bolmas.
Altının gümüşün eskisi olmaz.
223
НАСРИДДИН
АФАНДИ
ТАБАССУМИ
Кунлардан бир кун Афандидан
сўрайдилар:
—Сиз олим
одамсиз, айтингчи,
қиёмат қойим қачон
бўлади?
—Қ иёмат койим сиз ўлган кунинг эрта-
сигаёқ бошланади. Яъни меросхўрлар сиэ-
нинг молингизни бўлиб олиша бошлаганла-
рида...— жавоб қилибди Афанди.
—Нега сож
соқалдан илгарирок
оқара бошлайди?
—Соқол кечроқ
чиккан-да!
224
—Нега денгиз суви шўр бўлади?
—Балиқлар сасиб кетмаслиги учун.
—Нега милтиқ
отишаётганларида бир кўзни юмиб
оладилар?
—Шуни ҳам
билмайсизми? Икки
кўзингизни юмиб
олсангиз, нишонни
қандай кўра оласиз?
—Афанди элагингизни бериб
турмайсизми?
—Элакми? Жон деб берардим-ку, лекин
сув солиб кўйганман-да!
—Ия, элакда ҳам сув турарканми?
—Элакни бергим келмаса, нима қилай?
Бу бахонам ёқмаса, бошқасини ўйлаб
топинг!
Афанди оёқ яланг кетаётган эди, тикон
кириб кетди. Тикон узун, каттик экан.
Худога минг қатла шукур!" дебди
шунда Афанди. "Яхшиям-ки, оёғимда
ковушим йўқ, бўлмаса илма-тешик қилиб
юборарди-я!
225
NASRİDDİN AFANDİ TABASSÜMİ
Künlardan bir kün Afandidan soraydilar:
—Siz âlim âdamsiz. aytingçi, kıyâmat kâyim kaçân
boladi?
"—Kıyâmat kâyim siz ölgan küning ertasigayâk
bâşlanadi. Ya'ni merâshorlar sizning mâlingizni bölib âlişa bâşlaganlarida..." cavâb kılıbdi Afandi.
—Nega sâc sâkaldan ilgarirâk âkara bâşlaydi?
—Sâkâl keçrâk çıkkan-da!
—Nega dengiz suvi şor boladi?
—Balıklar sasib ketmasligi uçun.
—Nega mıltık âtışayâtganlarida bir közni yumib
âladilar?
—Şuni ham bilmaysizmi? tkki közingizni yumib
âlsangiz, nişânni kanday kora âlasiz?
—Afandi elagingizni berib turmaysizmi?
—Elakmi? Cân deb berardim-kü, lekin suv sâlib koyganman-da!
—îya, elakda ham suv turarkanmi?
—Elakni bergim kelmasa, nima Rılay ? Bu bahânam
yâkmasa, bâşkasini oylab tâping!
Afandi âyâk yalang ketayâtgan edi, tikân kirib ketdi.
Tikân uzun, kattık ekan.
"—Hudâga ming katla şükür!" debdi şunda Afandi.
" Yahşiyam-ki, âyâğımda kâvuşim yok, bolmasa ilma-teşik
kılib yubârardi-ya!"
226
SÖZLÜK
-A- acablanmâk: şaşırmak,
acralmâk: ayrılmak
acratmâjc: ayırdetmek, ayırmak
aççık: acı
adabiyât: edebiyat
ahil yaşamak : dostluk içinde
yaşamak
aka: ağabey
alâhida: farklı, hususi
alifbe: alfabe
almaşınmâk : değişmek
amaki: amca
amma: hala ammaviy : umumî
anâr: nar anavi : işte o ancir: incir
ança: çok zaman
anık: doğru, hakikî
appâk : akpak, bembeyaz
aprel: nisan
aralaştirmâk : karıştırmak
arça: köknar
arı: arı
arpa: arpa arra: testere
artmak : silmek, kurulamak
artınmâk : temizlemek
arzân: ucuz
asar: eser
asramâk : esirgemek,korumak
asraş : korumak
astasekin : yavaş yavaş, sessizce
aşula aytmâk : şarkı söylemekatâkli : meşhur
atalmâk: adlandırılmak
atamak : ad vermek,adlandırmak
atirgül : gül
avgüst: ağustos
ayâl: kadın
ayık : ayı
ayırmâk: çıkarmak, ayırmak
aylanmâk: dönmek
aylanüvçî: dönücü
ayrım '.farklı
âçmâk: açmak
açılmak: açılmak
ağır: ağır âğız : ağız âk : ak, beyaz
âk ayık : beyaz ayı âkarmâk: ağarmak
âk m âk : akmak
âkşâm : akşam
âlça : vişne
âldin : önce âlhori: erik âmbur: kerpeten
âna: ana âpa: abla
ârkali: Üzerinde; yardımıyla
ârtık : fazla
ârâl: ada ânk: arık, zayıf
âsmân : gök âsân : kolay
227
âşhâna: mutfak, lokanta
âşkâzân : mide
âşpaz: aşçı ât: ad, isim; at âta: baba
âtgim: atacağım
âtmâk : atmak
âvkat: yemek
âvkatlamâk: beslemek
ây : ay âyna: cam; ayna
âyâk: ayak
âz: az âzaymâk : azalmak
âzık: azık âzıklamâk : beslemek
-B- b acar m âk: becermek
badantarbiya: beden eğitimi
badiiy : sanatla ilgili bağça : küçük bağ, bahçe
bahâ : not bahâr: ilkbahar
baklacân : batlıcan
bal and : yüksek
balık : balık
barça : bütün, olanca, hep barg: yaprak
barmâk: parmak
bayrak: bayrak
bâbâ: dede bâdâm: badem
bâdring: salatalık
bâkmâk: bakmak
bâlâ: çocuk
bâlagina: yavrucukbâlta : balta
bâlğa: çekiç
bâr: var bâr m âk : varmak
bâtır: cesur
bâtmâk : batmak
bây : zengin
bâykuş : baykuş
bâzâr: pazar
bâğ: bağ, bahçe
bâş : baş bâşlanmâk: başlanmak
bâşmâkayakkabı
bedana: bıldırcın
begemât: su aygırı
behi: ayva bel: bel belbâğ : belbağı
bermâk : vermek
bezamâk : bezemek
bezâvtalanmâk: rahatsız olmak
bıkın : yan biçmâk : biçmek
bilimdân : âlim birartasi: birer tanesi
birdaniga: birden
birga: birlikte,beraber
boğırsâk : süt, yftmurta ve yağla
yapılan yiyecek
bolmâk : olmak
bor: tebeşir
botalâk : deve yavrusu
botinka : potin
boyamâk: boyamak
boydâk: bekâr (erkek)
boyâk *. boya
boyın : boyun
bölmâk : bölmek
böri: kurt bugün : bugün
buğ : buhar
buğday: buğday
bulut: bulut
bunça: bunca
burun: burun; önce buvi: nine buzâk: buzağı
bülbül : bülbül
bürgüt: kartal
büyrak: böbrekçalınmak : çalınmak
çanak: pamuğun kapsülü
çangal: çengel
çapak çalmâk: alkışlamak
çarçamâk : yorulmak
çâl: yaşlı erkek
çâp : sol
çâpmâk : koşmak; çapalamak,
kazmak
çârvaçilik: hayvancılık
çârşanba: çarşamba
çây: çay çâynak: çaydanlık
caccigina: ufak-tefek
cağ : çene kemiği
car: çukurluk
cavâb: cevap
cavon : dolap, yüklük
câmakâr: iş elbisesi
cângina: cancağız
cânıvâr: canlı
câylaşmâk yerleşmek
cigarrang: ciğer rengi
cirafa: zürafa
cöca: civciv
cön : yön cönaliş : yöneliş
cuma: cuma
cüda: çok fazla
cün : yün çakalâk: bebek
çakmak: şimşek
çakırmâk: çağırmak
çalmak: çalmakçekka : sınır, kenar
çet: yabancı, uzak çıkmak : çıkmak
çınâr: çınar
çigirtka: çekirge
çiğit: pamuk tohumu
çindan: doğru olarak
çirâk : lamba, ışık çirâyli : güzel
çislo: tarih
çivin : tatarcık
çizmâk : çizmek
çizğıç : cetvel
çoçka: domuz
çokkı: en yüksek yer, tepe çömiç : kepçe
çömilmâk: suda yıkanmak
çöntak: cep çukur: derin
çümçuk: serçe
çümâli: karınca
daftar: defter
229
dagal: çirkin
dala: tarla < dam âliş : dinlenme
dam âlmâkdinlenmek
daraht: ağaç dars: ders
dars cadvali: ders programı
darslik: ders kitabı
darvâza: kapı darviş: derviş
daryâ: ırmak
darğa: kaptan
dastlab : en evvel
dazmâl : ütü dazmâllamâk : ütülemek
dâvur:kadar
dehkânçilik : ziraat
dekabr: aralık
demâk : demek
dengiz: deniz
deraza: pencere , devâr: duvar
devâriy gazeta : duvar gazetesi
deyarli: hemen hemen
deyilmâk : denilmek
did : estetik zevk doktor: doktor
doska -.karatahta
dügmalik : düğmeli
düm : kuyruk
dümalâk : yuvarlak
düppi : Özbek takkesi
düradgâr: marangoz
düşanba: pazartesi
-E- e'lân : ilan eçki : keçiega : sahip
egizak : ikiz eğri: eğri ehtimâl : muhtemelen
ekmâk : ekmek (fiil) el : memleket, halk elak : elek elçi : elçi er: erkek
era : takvim başlangıcı
erga çıkmâk : evlenmek (kız) erimâk : erimek
erkek: erkek
ertaga: yarın
ertalab: sabahleyin
ertarâk: daha erken W»
esa: ise
esdan çıkarmak : unutmak
eski : eski eskirmâk : eskimek
esmâk : esmek
etak : etek etik : çizme
eşak : eşek eşik : kapı eşitmâk : işitmek
-F- fakat: yalnız
familya: soyadı
farâsat: feraset, zekilik
farzand : çocuk
fasl : mevsim
fayda: fayda, kazanç
fâydali '.faydalı
fevral: şubat
fil :fil
230
fızika : fizik
-G- gap : cümle
gapirmâlç: konuşmak
gavda: gövde
geografıya: coğrafya
gışt: tuğla
gil : kil, toprak
gilam : halı gilâs : kiraz
giritmâk : girdirmek
gorizont: ufuk goza : pamuk bitkisi
gözal : güzel
gracdan: vatandaş
gügürt: kibrit
gül : çiçek, gül güldasta: çiçek demeti
güldâr: güllü
güllamâk : çiçek açmak
gültâcihorâz: horoz ibiği gülzâr: çiçek bahçesi
günâh : günah
gürüç: pirinç
-Ğ- ğani : zengin
ğarib: garib
ğurur: gurur
ğâz : kaz
-H- hafa bol m âk : üzgün olmak,
üzülmek
hafta: hafta
hali: şu anda, еГап halk : halk M*ham : de, dahi hamir: hamur
hamma : herkes, hep, her handalak : erken yetişen bir kavun
harbiy : asker
harf: harf harita: harita
hart um : hortum
hatâ: hatâ
havasi kelmâk: heveslenmek
hâla : teyze
hâna: oda
hânadân : ev, aile hâtın : kadın
hâvh : avlu hâzır : şimdi
heç kaçân : hiç bir zaman
bil : cins, tür hılma-hıl: türlü türlü
hımiya : kimya
hırka : hırka
hidlamâk : koklamak
hikâya: hikâye
hilpirmâk: rüzgârda sallanmak
hisâblamâk: hesaplamak
horaz: horoz
hotik : sıpa höküz : öküz
höl : ıslak
hunük : çirkin
hursand : memnun
bursand bolmâk: memnun
olmak
hükümat : hükümet
hürkmâk : ürkmek
231
ıssık : sıcak
ısıtmâk : ısıtmak
ışkıbâz : hevesli
içmâjç: içmek
idişlar : tabak, fincan vs, eşya iflâs : kirli
igna : iğne
ikki nukta : iki nokta
ikkâvlari : ikisi
ilân : yılan
ildiz : kök ilgan : daha önceden
ilik : ilik imtihân : imtihan
imtihân tâpşırmâk : imtihan
olmak, sınav vermek
in : yuva, in ingiçka: ince inşân : insan
ip : ip
işlamâk: çalışmak; işlemek
iştirâk etmâk: katılmak
it: köpek
ivitmâk : suda bekletip
yumuşatmak
iyak: çene
iyul : temmuz
iyun : haziran
-K- kabinet: kabin
kabâb: kebap
kacal: hasta
kadalmâk : batırılmak kadimiy : eskiden beri gelen
kafas : kafes
kaft: elayası
kafa: kale kalam : kalem
Ralamdân : kalem kutusu
kalampir: biber
kalamtarâş : kalemtıraş
kaldırğaç : kırlangıç
kalendar: takvim
kalit: anahtar
kaliş : ayakkabı
kalla: kelle, baş kalorifer: kalorifer
kalta: kısa kamalak : gökkuşağı, yay kam ay m âk : azalmak
kampir: yaşlı kadın
kanât: kanat
kança: ne kadar
kançalik: ne kadar
kand : kesmeşeker
kanday : ne gibi, nasıl
kapalak : kelebek
kapgir: kevgir
karam : kelem, lâhana
karavat: kerevet, yatak
karağay: çam ağacı
karga: karga
kari : yaşlı
karşi: karşı
kartoşka: patates
kasaldan turmâk: iyileşmek
Kaspiy dengiz : Hazar Denizi
katak: kafes
katar: dizi, sıra
232
katnaşmâk: devamlı katılmak
katta : büyük
kattagina : büyükçe
Kattık: katı, sertkeng : geniş
kesmâk : kesmek
ketmâk : gitmek
ketmân : keser
katık : ekşimiş sütten yapılan bir yiyecek
kavat: kat kavs: parantez
kayçı: makas
kayerda: nerede
kayerdan: nereden
kaymak : kaymak
kaynana : kaynana, kayın valide
kaynata: kaynata, kayınpeder
kaynatmâk : kaynatmak
kayrağâç: çam kaytmâk : dönmek W* kayık ’• kayık
kâğâz : kâğıt
kakmak : çakmak
kâr: kar kâra: kara, siyah
kâraymâk : kararmak
kârın : karın
kâsa: kâse kâş : kaş kâşık: kaşık
kâvâk : kabak; göz kapağı
kâvun : kavun
kâvurmâk: kavurmak
kâzân : kazan
keça: dün, gece keçirasiz: affedersiniz
kelin : gelin
kelmâk : gelmek
keltirmâk : getirmekkeyinçalik : sonraları
kımmat : kıymetli, pahalı
kırğâk : kıyı
kırğız : kırğız
kıska : kısa kıskarmâk: kısalmak
kıskıçbaka: akrep
kış : kış kışlâk : köy M» M»
kız : kız
kızarmâk : kızarmak
kızça : küçük kız kızıgaç : kızdıktan sonra
kızık : ilginç
kızıkarli : ilgi çekici
kızıl : kızıl, kırmızı
kızılça: pancar
kızıliştân : ağaçkakan
kızımâk * kızmak, ısınmak
kiçik : küçük
kino : sinema
kiprik : kirpik
kirmâk : girmek
kitâb : kitab
kitâbhân : okuyucu «M»
kiyik : geyik
kiyim ; giyim
kiymâk • giymek
kişnamâk : kişnemek
kol : kol, el kolkâp: eldiven
kollej : kolej
233
köngil : gönül
konmak : konmak
kontsert: konser
konğırâjç: çıngırak, zil Ronğız : mayıs böceği
konjdamâk: korumak
korkak: korkak
kostyüm: kostüm, takım elbise
koşimça : ek koşmâk : toplamak, ilâve etmek
koşni : komşu
koştırnâk: tırnak işareti
koy : koyun
koymak : koymak
kozi : kuzu
kozikarın : kuzugöbeği ( mantar)
köçat: fidan
köl : göl kök : gök, mavi
kök piyaz : gök soğan
kökarmâk : göğermek, yeşermek
kökat: yemeğe katılan yeşillik
kökrak : göğüs
köp : çok köp nukta : çok nokta
köpaymâk *. çoğalmak
köpaytirmâk : çoğaltmak,
çarpmak
köpçilik : çoğunluk
köpinça : ekseriyetle, çok zaman
köplab : çokça
köprik : köprü
körak : soğuk vurmuş pamuk
meyvası
körgazma: sergi
körinmâk : görünmek
körkam : güzel, şirin körmak : görmek
körpa: yorgan
körpaça: döşek, minder
körsatkiç: gösterici
kötarilmâk : kaldırılmak
köylak : gömlek
köz : göz közgü : ayna
közi tüşmâk : gözü takılmak
kulak : kulak
kulf: kilit
kulflamâk : kilitlemek
kulupnay : çilek
kurbaka: kurbağa
kurmak : kurmak
kurt: tırtıl, kurt kuruk : kuru
kuruklik : kara
kuş : kuş
kuymâk : içine koymak
kuyân : tavşan
kuyâş : güneş
küçük : köpek yavrusu
kül : kül
kül rang : kül rengi
külça : küçük yuvarlak ekmek
külmâk : gülmek
kün : gün
kündalik : her günlük
kündüz: gündüz
küngabâkar: günebakan, ayçiçeği
küta başlamak : beklemeye başl, kütmâk : beklemek
kütübhâna: kütüphâne
küvaça : küçük toprak kap, güveç
küyâv : güveyi, damat
234
küz: sonbahar
kvartıra: daire
lab: dudak
lagan : leğen
lapar aytmâk : karşılıklı türkü
söylemek
latta: kumaş parçası
laylak : leylek
lâla: lâle lâlakızğaldâk : gelincik
likâp: tabak
lobiya : fasulye
luğat: sözlük, lügat
-M- mahkam : muhkem, sağlam
mahsi : Özbek çizmesi
makkacöhâri : mısır
maktab : okul
maktam âk : öğünmek,iftihar et. maktâv : övünç, iftihar
maktâv yârligi : iftihar belgesi
manav i : İşte bu mangü : ebedî
mantı : mantı
mart: mart
marta: defa maşina : makina
mata : mal, materyal
matematika : matematik
may : mayıs
mayda : küçük
mayka: atlet maymun : maymun
mayna: sığırcıkmaza kılmâk : lezzet almak
mâmakaldırâk: gökgürültüsü
mâş : fasulye çeşiti
medal: madalya
mehribân : şefkat gösterici
men : ben metraj: metraj
meva : meyva
mıltık : silah
mısrlik : Mısırlı
mih : çivi mingta: bin tane minrnâk : binmek
miya : alın kemiği
miyavlamak : miyavlamak
molcal: plan molcallamâk: planlamak f
mototsiklet : motosiklet
moylâv : bıyık
moyna : yünlü deri, post multfilm : çizgifilim
munça: bu kadar
munday : bunun gibi muning : bunun
murabbâ: reçel
muz : buz muzkaymâk : dondurma
muzlamâk : buz tutmak
muzlik : buzul
mükammal : mükemmel
müşük : kedi
-N- nabira: torun
nargis : nergis
narh: fiat, değer
nariga: uzağa
235
narigi : uzaktaki
navbatçi: nöbetçi
nâk: armut
nâm : isim nâmidagi: adındaki
nân : ekmek
nârdân : ekşi nâvça: uzun boylu
neça: ne kadar, nice neçta: kaç tane nega: niye nem is : Alman
nevara: torun
nimça : yelek
ninaçi : yusufçuk böceği
nişânlamâk : kutlamak; işaret
koymak
noyabr: kasım
nukta : nokta
nuktali vergül : noktalı virgül
nüsha : model
oçak: ocak
oğıl : oğul
ohşamâkbenzemek
okean : okyanus
oktyabr : ekim
okuv kurallari: okuma kuralları
okuv zali : okuma salonu
okuvçi : okuyucu, Öğrenci
okımâk : okumak
okıtuvçi : okutucu, öğretmen
ong : sağ onlab: onlarca
ortak: arkadaş
oşa : o bilinen, o uzaktakiot: ateş
otırmâk: oturmak
otin : odun
otlamak: otlamak
ot-olanlar: her türlü otlar
oynamakoynamak
öçirmâk: soldurmak,söndürmek
öçirğıç : silgi öç m âk : sönmek, solmak
ölka : ülke ölmâk: ölmek
öpke: akciğer
ördak: ördek
organ m âk : öğrenmek
örgimçak: örümcek
örik : kayısı, zerdali
örmâk: biçmek; örmek
Ösimlik : bitki ösmir : yetişkin
ösmâk : büyümek, gelişmek
Ötkinçi : geçici
ötkir : keskin
ötmas : kesmez
ötmâk : geçmek
özgariş : değişim
-P- pahta: pamuk
pakana : kısa boylu
palto : palto
palâv : pilav
panca: pençe
parda: perde
parma: burgu
parvariş ki İm âk : bakıp korumak
236
parvâz kılmak : uçmak
past: alçak, aşağı
paşşa : sinek
pat: uzun tüy patnis : çay tepsisi
paydâ boliş : ortaya çıkış paypâk: çorap
payşanba: perşembe
payt: zaman
pâlvân : pehlivan
peşana: alın peşgir : önlük
piçâk: pıçak
pioner : öncü
piyâla : sapsız çay fincanı j piyaz: soğan
pişirmâk : pişirmek
pişlâk: sütten yapılan bir yiyecek
pişmâk : pişmek, olgunlaşmak
postlâk : kabuk
poşna : topuk
püşti : pembe
-R- rahmat: teşekkür ederim
rahmat aytmâk : teşekkür etmek
rakam : rakam
randa: rende
rasm bolmâk: adet haline gelmek
rasm salmak : resim çizmek
raviş : tarz, usûl rayhân : reyhan
reca: pilan
rediska: turp rom al: başörtüsü
royhat: liste rüçka : dolmakalemsabzavât : sebzeler
sabzi: havuç
sahrâ: çöl şakramak: sıçramak, atlamak
salkın : serin
sanamâk: saymak
sançki: çatal
sandık: sandık
sanitar: hastabakıcı
sapsar : açık menekşe rengi
sargaymâk: sararmak
sarık: sarı
satıb âlmâk: satınalmak
sayâz: derin olmayan,sığ
sayramâk: ötmek
saat: saat sâç: saç saçık : havlu
şadda: sade sağ : sağ, sağlam
sakal: sakal
sal ih : sâlih
salmak : içine bırakmak
sâmsa : açılmış hamura et ve sebze konularak yapılan yemek
sân : sayı sâtib almak: satınalmak
satmak : satmak
sâvga : hediye
sâvuk : soğuk
savun : sabun
sâvış : soğuma
semiz : semiz, şişman
sentyabr: eylül
seşanba : salı sezmâk * hissetmek
237
sınf: sınıf
smf jurnali : sınıf gazetesi
smfhâna: sınıf odası
sigir: sığır
sindİrmak : kırmak
singari : gibi singil : küçük kız kardeş
singmâk: sinmek
sirpanmâk: kaymak
siyâh : mürekkep
siyâhdân : hokka
sizning : sizin solmak : solmak
sorak belgisi : soru işareti
soramâk: sormak
soymâk : kesmek, soymak
söri: tahta yatak, sedir
söz : kelime
sport zali : spor salonu
student: öğrenci
suğârmâk : sulamak
suratga âlmâk : fotğraf çekmek
suv : su
sümalak: taze buğday taneleri ve undan yapılan yemek.
süpürgi : süpürge
süpürmâk : süpürmek
süt : süt süyak : kemik
süzmâk : süzmek
-Ş.
şabada: hafif rüzgâr
şaftâli : şeftali
şakar: şeker
şamâl: rüzgâr
şanba: cumartesi şarâit: şartlar
şarşara: şelâle
şah: ağacın dalı şâlça : yolluk
şali : çeltik, pirinç bitkisi
şâlğâm : şalgam
şana: pamuk çiçeği
şâpırmâk: savurmak
şe’r: şiir şer: aslan
şifer: kayağan taş şim : pantolon
şip : tavan
şirin : tatlı şor: tuzlu
şorba: çorba
şuğullanmâk : meşgul olmak
şunça: şu kadar
şunday : şunun gibi
taâm : yemek
ta'zir: tâzir tafakkür: tefekkür
tahta: tahta
takrârlamâk : tekrarlamak
taksimlamâk : bölmek,
paylaştırmak
takıllatmâk : vurmak, çalmak
tamân : taraf
tamğa: damga
tana : ağaç gövdesi
tanaffüs : teneffüs
tandir: tandır
tarcima kılmak : tercüme etmek
tarkalmâk : yayılmak
tartibga keltirmâk : düzenlemek
238
tarvuz: karpuz
tarâk: tarak
tank: dan
tasavvur kılmâk : tasavvur etmek
taşkari: dışarı, başka
taşlamak: dışlamak, dışarıya
atmak
taşlanmak : atılmak
tayyârlamâk: hazırlamak
tâl : söğüt
tâla : lif, pamuk lifi tâm: dam, çatı
tâmçi: damla
tâm âk: damak
tâmâşa kılmâk : seyretmek
. o 5
tâpiş : bulma
tâpmâk: bulmak
tâpşırmâk: eline vermek
tâpşınk: vazife
târ: dar
târtmâk : çekmek, tartmak
tâvlanmâk: parlamak
tâvuk : tavuk
tâvuş : ses tây : tay tâza : temiz
tâzalamâk : temizlemek
tâğ: dağ tâğa: dayı
tâş :
tâşbaka: tosbağa, kaplumbağa
tâşmâk : taşmak
tegirmân : değirmen
teki sİ i k : düzlük
telpak: kalpak
temirçi: demirciterak : kavak
teri: deri
termâk : dermek, toplamak
teşa : küçük balta
tezrâk: daha çabuk
tikmâk : dikmek
til : dil
ti lak : dilek
timsâh : timsah
tinglamâk : dinlemek
tiniş belgilari: durma işaretleri
tire : tire
tirsak: dirsek
tiş : diş
tiş çötkasi: diş fırçası
tizza: diz
toğragünça: doğrayana kadar
toğramâk: doğramak
toğri: doğru
tok-sarık: koyu sarı tökilmâk : dökülmek
tolamâk : ödemek
tolkınlanmâk: dalgalanmak
ton : cübbe
tosatdan : aniden
toy : ziyafet, düğün ziyafeti
töşak : döşek
töşalmâk : döşenmek, serilmek
töti : papağan
tseh : atölye
tsirk : sirk tufli : ayakkabı
tuğılmâk : doğmak
tuhfa : hediye
tuhum : yumurta
turmuş : hayat, evlilik hayatı
239
turmuşga çıkmak: hayata
atılmak, evlenmek (kız) turmâk : kalkmak
turp : turp tut: dut tutmak: tutmak
tuz : tuz tügamâk bitmek
tügma: düğme
tülki : tilki
tüman : tümen; onbin
tümşuk: gaga
tün : gece
tüp : bitkinin bir tanesi
türkolo : türkologuyganmâk : uyanmak
uzaymâk : uzamak
uzak : uzak
uzun : uzun
üka : küçük erkek kardeş
ükrâp: dereotu
ündâv belgisi: ünlem işareti
üka : küçük erkek kardeş
ükrâp: dereotu
ülkan : büyük
üruğ : çekirdek
üy : ev
üylanmâk: evlenmek (erkek)
üzmâk : koparmak «w ğ
üzüm : üzüm
türli-tüman : çeşit çeşit
tüya: deve tüyakuş : devekuşu
tüzatiş : düzenleme
tüzmâk: düzmek, düzenlemek
tüş : öğle
tüş payti : öğle zamanı
tüşmâk : inmek
tüşüntirmâk : düşündürmek
-U- uçmâk : uçmak
uçraşmâk: karşılaşmak, nasib
olmak
uhlamâk : uyumak
ulanmak : bağlanmak
ulâk : oğlak
ulğaymâk: büyümek, yetişmek
ulımâk: ulumak
un : un
unçalik: çok fazla
uşlamâk : tutmak
uya: yuva-V- varak: sayfa
vâvıllamâk: havlamak
vergül : virgül
yağana ki İm âk : teklemek,
seyreltmek
yağâç: ağaç yahşi : iyi yahşirâk: daha iyi yakın : yakın
yakşanba: pazar
yamlab: çiğnemeden
yangi : yeni yangliş : yanlış
yanvar:ocak
yanğâk : ceviz
yaratmak : yapmak, icad etmek
yaraşmâk: uygun gelmek
yan m : yarım
240
yarım ârâl: yarımada
yasamak: yapmak
yaşamâk: yaşamak
yaşil : yeşil
yavvâni: yabani
yağ : yağ yâğmâk: yağmak
yâka: yaka
yâkımli : hoş, güzel
yâkımtây : cazibeli
yâki: veya yâkmâk: yakmak; yakışmak,
uygun gelmek
yâmğır: yağmur
yâpmâk: örtmek, tandıra yırtkıç : yırtıcı (hayvan)
yigirmâk : eğirmek
yiğit: yiğit, genç erkek
yirik : iri, hacimce büyük
yoğân : kalın
yok: yok yol: yol yolbars : kaplan
yolçi : yolcu
yubârmâk: göndermek
yukâri: yukarı
yulduz: yıldız
yulduzça : küçük yıldız
yulmâk: yolmak
yumalâk: yuvarlak
yapıştırıp pişirmek
yâritmâk: aydınlatmak
yârlakamâk: affetmek
yârlık ’ belge
yâruğ : aydınlık
yastık : yastık
yâş : genç
yâtmâk : yatmak
yâz: yaz yazmak: yazmak
yâzuv : yazı yel: rüzgâr
yelka : omuz
yemâk: yemek
yeng : elbisenin kolu yengil: hafif
yer: yer yertola: kiler
yevropaça: Avrupaya ait yığlamâk : ağlamak
yırâk : ırak, uzak yırtılmâk : yırtılmakyumalamâk : yuvarlamak
yumşâk : yumuşak
yumuş : iş yuvmâk : yıkamak
yügürmâk : koşmak
yüng : yün yürak : yürek
yürmâk: yürümek
yüz : yüz zafar: zafer
zal: salon
zancir: zincir
zavâd: fabrika, değirmen
zina: merdiven, basamak
ziyâli: kültürlü, aydın
241
BİBLİYOGRAFYA
Adnan DERÎN - Serhad ÎĞDECt, Özbekçe-Türkçe Sözlük, G.Ü.
Gazi Eğt.Fak.Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Mezuniyet Tezi 1984.
AHMAD YASSAVÎY, Hikmatlar, Tâşkent 1991.
Prof. Dr. Ahmet Bîcan ERCÎLASUN, Örneklerle Bugünkü Türk
Alfabeleri, Ankara 1990.
ALİŞER NAVÂÎY, Lisânüt Tayr, Tâşkent 1991.
C. SÂLÎHOV - H. ÎSMATULLÂYEV, Rusça-Özbekça-Tâcikça
Sözlaşuv Kitâbi, Tâşkent 1990.
Çağatay KOÇAR, Türkistan Île îlgili Makaleler, Ankara 1991.
ENTSİKLOPEDÎK LUĞAT, Tâşkent 1988.
Fan va Turmuş dergisi, 8/1991 sayısı.
Gülistân dergisi, 8/1991 sayısı.
Prof. Dr. Hüseyin ÖZBAY, TÜŞKUR Özbekçe Kursu Ders Not
ları, 1992.
Kemal ERASLAN, Divan-ı Hikmetten Seçmeler, Ankara 1991.
Manzar ABDÜLHAYROV, 1001 Söz (Luğat), Tâşkent 1991.
Muhammad Şarif CÜMAN, Diniy Takvim (1412 hicriy 1991-92
melâdiy), Tâşkent 1990.
N. MAHMUDOV - B. TOHLİYEV, Özbek Tilini Örganamiz
(Rasmli Luğat), Tâşkent 1991.
N. İBRÂHİMOV, Özbekça - Rusça - Arabça Sözlaşgiç, Tâşkent
1989.
Prof. Dr. Necmettin HACIEMİNOĞLU, Türk Dilinde Yapı Bakı
mından Fiiller, İstanbul 1991.
ÖZBEK TİLİNtNG ÎZÂHLÎ LUĞATİ, Z. M. MA’RUFOV (Ko
misyon Başkanı), Moskva 1981.
Özbekistân Kontakt dergisi,7/1991 sayısı.
Rahmat BÂBÂ&ULOV, Eski Özbek Yâzuvi, Tâşkent 1989.
Sıhat Salâmatlik dergisi, 7/1991 sayısı.
Şamsi ÂDİL, Ali Baba va Kırk Karâkçi (Cahân Halklari Ertak-
lari), Tâşkent 1989.
TÜRK LEHÇELERİ SÖZLÜĞÜ, Prof. Dr. Ahmet Bîcan ERCÎ
LASUN (Komisyon Başkanı), s. 1073-1083, Ankara 1992.
242