24. NA’TLARIYLA TANINMIŞ OLAN ŞAİR NAZÎM VE BİR ŞİİRİ
Doç. Dr. M. Es’ad COŞAN
Şu sıralarda İslâm Alemi’nin her yerinde, Hicrî 15. Asr’ın gelişini20 karşılama hazırlıkları ve kutlama çalışmaları yapılıyor; hicrete dair kitaplar, mecmualar, özel sayılar çıkartılıyor; toplantılar, konuşmalar tertip ediliyor. Böylece bu müstesna fırsattan faydalanılarak genellikle İslâm dininin, özellikle de Hazret-i Peygamber’in bütün dünyaya daha iyi ve daha doğru bir şekilde tanıtılması gayesi güdülüyor.
Bu gayretler meyanında biz de, hissemize düşen hizmeti îfâ için, Türk Edebiyatı’ndaki Hazret-i Peygamber AS ile ilgili mahsulleri incelemeyi; bunların bazılarını fırsat buldukça efkâr-ı umumiyeye tanıtmayı benimsemiş bulunuyoruz. Bu sebeple aşağıda, na’tlarıyla tanınmış olan bir şairimizi kısaca tanıtıp, eserlerinden seçtiğimiz bir parçayı sunacağız.
Türk Edebiyatı’nda Peygamberimiz Hazret-i Muhammed SAS ile ilgili pek çok ve çeşitli türden eser ibda edilmiştir: Siyerler, mevlidler, mi’raciyeler... vs. gibi. Bunlar arasında en bol rastlanan tür na’tlardır.21 Edebiyatımızda pek az müstesnâsıyla hemen her şairimiz bir veya birkaç na’t yazmıştır. Bunlara divanların ve sâir eserlerin başlarında ve çeşitli şiir mecmualarında tesadüf olunur. Ama na’t denince, birçok kimsenin hatırına ilk önce hemen şair Nazîm’in adı gelir. Çünkü bu şairimiz, şiir yazma faaliyetinin büyük bir kısmını na’t türüne hasr ve tahsis ederek, miktar bakımından başka hiçbir şahsın erişemediği muazzam bir yekûne vâsıl olmuş, bu vâdide adeta bir rekor kırmıştır.
20 Hicrî 15. Asır, 1980 yılı 9 Kasım’ında gelecektir. 1979 yılı 21 Kasım’ında girecek olan Hicrî 1400 Yılı, 14. Hicri Asr’ın sonudur. Bazı kimseler bu inceliği bilmemekte ve yanılmaktadır.
21 Na’tlar hakkında bilgi için yine tarafımızdan yazılmış şu makaleye bakılabilir: Türk Edebiyatında Na’tlar; Hakses Mecmuası, yıl 15, sayı 177-178, Hicret Özel Sayısı s. 37 vd. Eylül-Ekim 1979.
1139 hicri (yâni 1727 milâdî) tarihinde 80 yaşına yakın iken ahirete irtihal eden Nazîm’in asıl adı Yahya’dır.22 Babası 1103 hicrî (1692 milâdî) tarihinde ölen Ali Çelebi adlı biridir; Hüseyin adında bir kardeşi olduğu mâlûmdur. İstanbul Gedikpaşa’da doğmuş; genç yaşta Enderun-ı Hümâyun’a alınarak burada tahsil ve terbiye görmüştür. Aynı zamanda musikîşinas idi, sesi çok güzeldi, yeni nağmeler bulmakta usta idi; 500’den fazla bestesi vardı.
Şiirleri 5 adet müretteb divanda toplanmış ve bunlar 1257 (1841) yılında bir arada 500 sayfalık büyük ebatlı bir cild halinde basılmıştır. Bunun hakkında bir edibimiz;
“—O divan değil, bir berât-ı gufrandır.” demektedir.
Bunlardan:
1. Divanda 30 na’t, 2. Divanda 90 na’t, 3. Divanda 56 na’t, 4. Divanda 13 na’t,
22 Bursalı Beliğ, Nuhbetü’l-Âsâr adlı eserinde onu Kürkçübaşı-zâde Mustafa adıyla tanıtırsa da, bu bir yanılma veya karıştırma olsa gerektir.
5. Divanda 545 na’t vardır ki, cem’an 724 adet eder.
Biz bunlardan bir tanesini numûne olarak aşağıda sunuyoruz (Matbu divan s. 182’den):
1. Ey mefhar-ı dü âlem, fahr-i cihân, şefâat!
Kârım hatâ demâ-dem, sad el-emân, şefâat!
2. Hurşîd-i maşrîk-ı râz, mâh-ı sipihr-i i’câz,
Şeh-bâz-ı Arş-pervâz, kurb-âşiyân, şefâat!
3. Cedd-i dü kurretü’l-ayn, şâh-ı serîr-i kevneyn,
Sultàn-ı kàbe kavseyn, arş-âsitan, şefâat!
4. Ey nâzenîn-i Mevlâ, mahbûb-i Hak taàlâ.
Mahlûka rûz-i ferdâ râhat-resân, şefâat!
5. Lâhût, şâhrâhın; hayl-i rusül, sipâhın;
Hüddâm-ı bâr-gâhın kerrübiyân, şefâat!
6. Naklolursa mu’cizâtın şerholmaya sıfâtın;
Cism-i vücûda zâtın rûh-i bevân şefâat!
7. Ey şâh-ı mülki câvid mesned-tırâz-ı tevhid,
Senden iderler ümmid hep ins ü cân, şefâat!
8. Ey nûr-i nevvîr-i zât, sana misâl-i zerrât;
Bin kafile tahiyyât olsun revân, şefâat!
9. Lütfunla kıl nezâre hâl-i nazim-i zâra;
Bî-kesdir eyle çâre, ol nâ-tüvan, şefâat!
Mânâsı:
1. Ey iki alemin iftiharı, cihanın övüncü (Hz. Muhammed), bana şefaat eyle. İşim zaman zaman hataya düşmek, yüzlerce el-aman dilerim, bana şefaat eyle!
2. Ey sır şarkının güneşi, mucize göğünün mehtabı, Arş-ı A’lâlarda uçan ulu doğan kuşu, Hak Teàlâ’ya takarrubu yuva edinen yüce zât, şefaat eyle!
3. İki göz nurunun (yâni Hz. Hasan ve Hüseyin’in) dedesi, iki cihan tahtının sahibi olan şah, Mi’rac gecesi, Mevlâ’ya (Kàbe kavseyn) âyetinde (Necm Sûresi, ayet: 9) belirtilen derecede yakınlaşan Sultan, şefaat eyle!
4. Ey Mevlâ’nın nazik ve nazlı kulu, ey Hak Teàlâ’nın sevgilisi, ey yarınki gün (kıyamet günü) mahlûka huzur ve sükûn eriştirecek olan aziz insan, şefaat eyle!
5. Ey yürüdüğün ulu yol lâhût âlemi, peygamberler topluluğu askerin, ve yüce makamının hizmetçileri yüksek rütbeli melekler olan ulu Peygamber, şefaat eyle!
6. Gösterdiğin mucizelerin ne kadar anlatılsa da, yine güzel niteliklerin tam açıklanmış olamaz. Ey varlık aleminin vücuduna, zatının bir ruh mesabesinde olduğu (yâni kâinat sensiz ruhsuz ceset gibi kalırdı, ancak senin sayende hayat buldu) asil kişi, şefaat eyle!
7. Ey ebedî mülkün sultanı, ey tevhid akidesi makamını zatıyla süsleyen; insanlar ve cinler senden şefaat umarlar.
8. Ey zât-ı İlâhî’nin aydınlatıcı nuru, sana zerreler misali binlerce yığın salât ü selâm tarafımızdan gönderilmiş olsun; şefaat eyle!
9. Lütfun ile ağlayıp inleyen Nazîm’in haline nazar kıl, o dermansız bir kimsedir, kimsesiz ve hamîsizdir, onun derdine derman ve müşkülüne çare kıl, şefaat eyle!
(Diyânet Gazetesi, s.226, 1 Aralık 1979, sf. 4)