• /
  • Kütüphane
  • /
  • Muhtelif Yazılar
  • /
  • 22. HZ. EBÛ BEKİR (RA)’IN BİR ŞİİRİ
21. OSMAN-I GAZİ’NİN VASİYETLERİ

22. HZ. EBÛ BEKİR (RA)’IN BİR ŞİİRİ



Doç. Dr. M. Esad COŞAN


Meşhur Arap şairi Şerefü’d-dîn Muhammed ibn-i Saîd el-Busîrî, 608-696 hicrî yılları arasında (m.1213-1296) Kahire’nin kuzeyindeki Bilbîs şehrinde yaşamıştı. Hadîs ilminde de şöhret kazanmıştı. Aynı zamanda mâhir bir hattat idi.

Yazdığı eserler içinde en meşhuru, asıl adı el-Kevâkibü’d- dürriyye fî Medh-i Hayri’l-Beriyye olan ve Hazret-i Peygamber’i (SAS) medh sadedinde kaleme alınmış bulunan kasîdesidir. Mütehassısların ifadesine göre, İslâm âleminde bunun kadar yayılmış, tanınmış ve sevilmiş bir başka şiir gösterilemez. Arapça, Farsça, Türkçe, Berberî diliyle üzerine doksandan fazla şerh yazılmış, Latince, Fransızca, Almanca, Farsça ve Türkçe’ye tercüme edilmiş, sayısız tahmisleri, teslis ve ta’şirleri yapılmıştır. Bu meşhur kaside asıl adından ziyade, Kasîde-i Bür’e veya Hazret- i Peygamber zamanında şair Ka’b ibn-i Züheyr tarafından yazılan “Banet Suadu...” manzumesi gibi, Kasîde-i Bürde diye tanınır.

İşte Osmanlı diyarında metin, şerh veya manzum tercümeleriyle birlikte muhtelif ve müteaddit defalar tab’edilmiş olan bu emsalsiz şiirin bazı baskılarında, Hazret-i Ebû Bekr’e (RA) izafe edilen bir manzumeye de yer verilmiş.

Biz bu şiirin hangi kaynaktan alınarak Kaside-i Bür’e evveline konulduğunu merak ettik; elimizin altında bulunan kaynaklara baktık, tatmin edici bir neticeye ulaşamadık. (Muhterem okuyucular arasında belki, bu mevzûda bizi tenvir edici mâlûmatı verebilecek kimse bulunur ümidindeyiz.)


Şiirin ibret verici muhtevası bizi duygulandırmıştı. Eğer sahih ise, ümmet-i Muhammed’in (SAS) en önde gelen sîması, Aşere-i Mübeşşere’den, yâr-ı gâr, halife-i Rasûl, Hazret-i Ebû Bekr’in çok şâyân-ı dikkat olan zihniyeti ve hissiyâtını dile getiriyordu. Ona olan sevgi ve bağlılığımızın bir nâçiz nişânesi olmak üzere, kırık-

112

dökük kalemimizle bu şiiri, aynı vezin (yâni Bahr-i remel-i müsemmen: Fâilâtün/fâilâtün/fâilâtün/fâilün) ve aynı kàfiye ile nazmen tercümeye kalkıştık.

Aşağıda mezkûr şiirin Arapça aslını; ve tarafımızdan yapılan manzum tercümeyi yan yana arz ediyoruz:


قَصِيدَةُ أَبِي بَكْرٍ الصِّدِّيقِ

(رَضِيَ اللهُ تَعَالَى عَنْهُ)


جُدْ بِلُطْفِكَ يَـا إِلهِي مَـنْ لَـهُ زَادٌ قَـلِيـلْ

مُفْلِـسٌ بِالصِّدْقِ يَأْتِـي عِنْدَ بَابِـكَ يَاجَلِيلْ


ذَنْبُهُ ذَنْبٌ عَظِيمٌ فَاغْفِرِ الـذَّنْـبَ الْعَظِيـمْ

إِنَّهُ شَخْـصٌ غَرِيبٌ مٌذْنِـبٌ عَبْـدٌ ذَلِيـلٌ


مِنْهُ عِصْيَـانٌ وَنِسْيَـانٌ وَسَهْـوٌ بَعْدَ سَهْـوْ

مِنْكَ إِحْسَانٌ وَفَضْلٌ بَعْـدَ إِعْـطَاءِ الْجَزِيـلْ


قَالَ يَا رَبِّ ذُنُـوبِـي مِثْلَ رَمْـلٍ لاَ يـُعَـدْ

فَاعْفُ عَنِّي كُلَّ ذَنْبٍ وَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلْ


كَيْفَ حَالِي يَا إِلهِي لَيْسَ لِي خَيْـرُ الْعَـمَـلْ

سُوءُ أَعْمَـالِي كَثِيرٌ زَادُ طَاعَـاتِي قَلـِيـلْ


عَافِـنِي مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَاقْـضِ عَـنِّي حَاجَتِي

إِنَّ لِـي قَلْبًا سَقِيـمًا أَنْتَ مَنْ يَشْفِي الْعَلِيلْ

113

قُلْ لِنَارِي ابْرِدِي يَا رَبِّ فِي حَـقِّـي كَـمَا

قُلْتَ “قُلْنَا يَا نَاُر كُونِي” أَنْتَ فِي حَقِّ الْخَلِيلْ


أَنْتَ شَافِـي أَنْتَ كَافِـي فِي مُهِمَّاتِ اْلأُمُورْ

أَنْتَ رَبِّي أَنْتَ حَسْبِي أَنْتَ لِي نِعْمَ الْوَكِيـلْ


رَبِّ هَبْ لِي كَنْزَ فَضْلٍ أَنْتَ وَهَّابٌ كَرِيـمْ

أَعْطِنِـي مَا فِي ضَمِيرِي دُلَّنِي خَيْرَ الدَّلِيـلْ


هَبْ لَنَا مُلْكًا كَبِـيرًا نَجِّـنَا مِمَّا نَـخَـافْ

رَبَّنَا إِذْ أَنْـتَ قَاضِي وَالْمُنَـادِي جَبْرَائِيـلْ

أَيْنَ مُوسَى أَيْـنَ عِيسَى أَيْـنَ يَحْيَ أَيْنَ نُوحْ

أَنْـتَ يَا صِدِّيقُ عَاصـِي تُـبْ إِلَـى الْمَوْلَى الْجَلِيلْ.


Hazret-i Ebû Bekir RA’ın Matbû Kasîde-i Bürde’nin Başında Yer Alan Şiirinin Manzum Tercümesi:


Lutf ile cûd eyle yâ Rab, bana kim, hayrım kalîl.

Müflisim gerçek, kapına geldim işte yâ Celîl!


Pek büyük olsa da zenbim, afvedip ört suçlarım;

Bir garîp, avâre, müznib kulunum, gàyet zelîl.


Benden isyan ve unutmak, peş peşe nice hatâ;

Senden ise fazl u ikram, bunca ihsân-ı cezîl.


Der içim: Yâ Rab, günahım sayısızdır, kum gibi;

Bunları sen afvedip geç, eyleyip safh-ı cemîl.

114

Nola halim, yâ ilâhi! Etmedim sàlih amel,

Bed işim pek çoktur amma, taat azığım kalîl.


Her çeşit emrâzı def et; hacetim eyle revâ,

Şâfi sensin, hasta kalbim; derman ister bu alîl.


Yakmasın nâr-ı cehennem ben kulunu, nitekim:

Yanmadı “Yâ nâru kûnî berden”18 emriyle Halîl.


Şâfi sensin, kâfi sensin, her mühim işte bana,

Rabbim oldun, hasbim ol hem, seni edindim vekîl.


Kenz-i fazlı ver bana kim, bahşı çok Vehhâb’sın; Gönlümün ver her murâdın, yolda ol bana delîl.


Bir ulu mülkü bağışla, korkudan kurtar bizi;

Rabbimiz! Mahşerde kàdı sen, nidâcın Cebraîl.


Nerde Mûsâ, nerde İsâ, nerde Yahyâ, nerde Nuh?

Suçlusun Sıddîk mâdem, tevbe et, Mevlâm Celîl.




(Diyânet Gazetesi, s. 215, 15 Haziran 1979, sf. 4)






18 El-Enbiyâ Sûresi (21), ayet: 69’dan iktibas edilmiştir. Ayetin meali şöyledir: “Biz Azîmü’ş-şân, yakılan o ateşe şöyle emreyledik: Ey ateş! İbrâhim’i yakma, onun için soğuk ve selâmetlik ol!”

115
23. HİCRÎ 15. ASIR İÇİN