• /
  • Kütüphane
  • /
  • Muhtelif Yazılar
  • /
  • 17. ECDADIMIZDA HOCAYA HÜRMET
16. HİLÂLİ GÖZETLEYİNİZ

17. ECDADIMIZDA HOCAYA HÜRMET



Doç. Dr. M. Esad COŞAN


İlerlemek ve yükselmek için hem ilme, hem de ahlâka ihtiyaç vardır. Bunlardan sadece birine önem verip, diğerini kaale almamak büyük bir hata olur. Tarih boyunca milletlerin felâketleri, devletlerin çökmeleri hep böyle hatalar yüzünden olmuştur. İlmin ihmali, gerçekleri zamanında görememeğe, yanılmağa ve gerilemeye yol açar. Ahlâkın ihmali zulme, haksızlıklara, fitne ve fesada, içtimâi bünyenin bozulmasına, bağların gevşemesine, sayısız maddî ve mânevî hastalıkların zuhuruna sebep olur. İlmi ve ahlâkı birlikte yürüten cemiyetler ise dirlikli, başarılı ve mutlu bir hayat sürerler. Bunun en güzel misallerinden biri, Osmanlıların durumudur.

Gerçekten de Osmanlı Devletinin ilk devirlerinde, cemiyetin her tabakasında, ilim ve ahlâka canlı bir alâka ve içten bir sevgi gösterilmiştir. İmparatorluğun günden güne gelişen maddî, medenî, ve ictimaî ihtişamının ve birbirini takib eden askeri zaferlerin temelinde, bu temiz zihniyetten doğan mânevî güçler bulunmaktadır.

Daha sonraki asırlarda görülen duraklama ve gerileme ise, idarecilerin ilme, dinî duygulara, ahlâka ve ahlâklı alimlere artık önceki kadar değer vermemesi ile başlamıştır. Önceleri söz muhterem alimlerde iken, saray ve ordu sadece icraatçı durumundaydı. Daha sonra saray, vezirler, paşalar ve diğer sorumlu, selâhiyetli kişiler başlarına buyruk olmuş, akl-ı selimin, olgun kişilerin kontrolü üstüne çıkmış, idarede mutlak hakimiyet sağlamışlar; böylece kaba kuvvet ve entrika, zamanla dinî, ilmî ve ahlâkî unsurların yavaş yavaş geri plâna itilip zayıflamasına yol açmıştır.


İlk devirlerde padişahlar, küçük yaşlardan itibaren bir din aliminin nezaretinde terbiye edilir, dinî ve millî ideolojilere uygun

96

şekilde yetiştirilirdi. Onlar Anadolu’ya niçin geldiklerini, nelere dayanarak hakimiyetlerini sürdürebileceklerini, kendilerini nelerin güçlendirdiğini dostlarını, düşmanlarını gayet iyi biliyorlardı. Hocalarına hürmet ve riayeti, tahta geçtikten sonra da devam ettiriyorlardı. İstanbul Fatihi Sultan Mehmed’in, hocaları Molla Gürânîler, Ak Şemseddinler ile olan münasebet ve muamelesi, bunun herkesçe bilinen misalidir.

Tarih kitaplarımızda, o devirlerde din âlimlerine, hocalara gösterilen hürmet ve itibara dair pek çok rivayet vardır. Biz aşağıda bunlardan, enteresan bulduğumuz birini nakletmek istiyoruz.


Osmanlı âlim, mutasavvıf ve şairlerini tanıtan kıymetli bir kaynak olan Hadâiku’ş-Şakàik adlı eserde, II. Murad devri alimlerinden Mevlânâ (Molla) Tâceddin’den bahsedilirken şöyle deniyor:

Hatiboğlu dimekle meşhur ve mezkûrdur. Zamânesinde olan ulemâ-i fazîlet-intimâdan Mevlânâ Yegân Hazretleri’nin hidmetlerine vâsıl olup, tahsîl-i fazîlet ve tekmîl-i meziyet eyledi...

Mevlânâ Tâceddin’in mahdum-ı saàdet-mahtumu Mevlânâ Muhyiddîn rivâyet eyledi ki:

“Mevlânâ Yegân Hazretleri ikdâm-ı azm-i sahîh ve ihrâm-ı hazm-i sàdık ile Mekke-i Müşerrefe’ye gider iken, Kasaba-i İznik’e uğradıkta, pederim Mevlânâ Tâceddin-i İbrâhim merâhil-i revâhil- i ikbâl ile istikbâl idüp, bir menzil-i bihişt-mümâsilde inzâl eyledi. Sünnet-i seniyye-i Nebeviyye üzre, emr-i ikrâm-ı dayfı itmâm içün fâzıl-ı merkùmu ziyâfet eyleyüp, kuble-i izar-ı azâradan ehlâ ve i’tinak-ı gül-ruyan-ı ra’nâdan eşhâ, et’ime-i zibâ ve nefâis-i na’mâ bezl eyledi...

Mevlânâ Yegân Hazretleri kasaba-i mezkûrede hammâma girüp, istîfâ-yı hazz eyledikten sonra hurûc eyledikte, vâlid-i mâcidim üstadlık hakkını riâyet içün, ol ser-firâz-ı sudûr-ı ulemânın mübârek ayaklarını âb-ı pâk ile gusl idüp, leb-i ta’zim ile telsîm ve şifah-ı tebcîl ile takbîl eyledi... Bu vaz’ın akabinde, Mevlânâ Yegân hevlnâk âvâz ile, ‘Bâreka’llàh Mevlânâ Tâceddin!’

97

—Mısra: ‘Lutf u ihsan u kerem ancak olur, var olasın!’ didi; henüz anın mehâbet-efzâ sadâsı daha kulağımdadır...”


Kısaca açıklamak gerekirse: Molla Tâceddin, Molla Yegân’dan tahsil görmüş. Çok seneler sonra hocası hacca giderken, hac yolu üzerinde bir merhale olan İznik kasabasına uğramış. Molla Tâceddin onu ta uzaklardan karşılamış, cennet misali bir hanede misafir etmiş, çok zengin çeşitler ile süslü ziyafetlerle ağırlamış. Hoca hamama gidip çıkınca, Molla Tâceddin hocalık hakkına hürmet ederek, onun ayaklarına su döküp yıkamış; üstelik derin bir saygıyla ayaklarını öpüvermiş...

Bu parçayı zamanımız talebelerine ithaf ediyoruz.


Osmanlı, ulemaya, hocalara böyle hürmet ettiği için ilerlemiş, maddeten ve mânen yükselmişti. Biz, bu ahlâkı hor görüp bir yana bıraktığımız için, bugünkü hallere düştük.

İnançlı kimseler olarak bize düşen görev, ilmi ve ahlâkı, hem kendi şahsımızda, hem de yakın ve uzak çevremizde, yeniden hâkim kılmak için, olanca gücümüzü seferber etmektir. Tevfik Allah’tandır.




(Diyanet Gazetesi, s. 196, 1 Eylül 1978, sf. 4-12)

98
18. ECDADIMIZDA İLME HÜRMET