03. CENNET YOLLARI: MUKADDİME
Halil Necatioğlu
Kerîmler kerîmi, rahimler rahîmi, halikımız, râzıkımız, mâlikimiz, rabbimiz Allah-u Teàlâ’ya sonsuz hamd ü senalar olsun… Bizler, hangimiz daha güzel ameller işleyecek diye imtihan için gönderildiğimiz şu tatlı, ama hileli ve tuzaklı dünyayı bir gün terk edip gidecek; azamet ve celâl sahibi Rabbimizin huzuruna, yüceler yücesi dîvanına varacağız. O, tercümansız aracısız bize hitap edecek; dünya hayatında iken yaptıklarımızı soracak. Aman yâ Rab, ne çetin bir gün!
“Ben buyurdum, buyruğumu tutmadın!” Derse Mevlâm, ben ne cevap vereyim?..
Alemlerin Rabbi Allah-u Teàlâ’nın bize gönderdiği elçisi, habercisi, ihtarcısı, Hak yola davetçisi; kâmiller kâmili edebliler edeblisi, güzeller güzeli, hakîmler hakîmi, numûne-i imtisâlimiz, rehberimiz, mürebbîmiz, muktedâmız, serverimiz Muhammed-i Mustafâ Efendimiz Hazretleri’nin hâk-i paylerine hadsiz hesapsız salât ü selâm, tahiyyât ü ihtirâmlarımızı nisar eder, şefkat ve merhametlerini, inâyet ve şefaatlerini âcizane, naçizâne ümid ve taleb eyleriz.
Rasûlün pak âl ü ashâbına ve ona hüsn-i ittibâ ve iktidâ eyleyen din ulularımıza, sâdât ve meşâyıh-ı Turuk-ı Aliyyemize de tahiyyât ve ihtirâmâtımızı arz ile; himmet ve teveccühlerini niyaz eder; cümle mü’min ve müslim kardeşlerimize Mevlâmızın lütuf ve hayırlarını hàlisâne temennî eyleriz.
Evet, Rûz-i cezâda, Mahkeme-i kübrâda, dünya hayatında işlediklerimiz bir bir sorulduğunda ne yapacağız? O, azâb-ı elîm, şedid ve feci cehennemden nasıl kurtulacağız?.. O, saadet yurdu, ikramlar diyârı; gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, hatır ve gönüle gelmedik türlü nimetler ve çeşitli lezzetlerle bezeli
cennetlere ne yapıp da nâil olacağız?.. O gül yüzlü, saçı amber kokulu, sözü baldan tatlı, çehresi gün gibi nurlu Rasûlden (SAS), ve sair Allah dostlarından, yüce kişilerden ayrı düşersek neyleriz? Zebânîlerin eline düşer, katranlara bulanır, dumanlara boğulur, ölümden beter azaplara uğrar, ateşlere yanarsak hâlimiz nice olur?.. Ne yapalım da cehennemden uzak olalım? Ne işleyelim de cennete ve cemâle vasıl olalım?..
Bu sorular ilimle cevaplanır, müşkiller ilimle çözülür, yol ilimle bulunur, mahzurlardan ilimle sakınılır, cehennemden ilimle kaçınılır, cennete ilimle varılır. Cennetin yolunda, aşılması gereken ilk mânia, ilk akabe, ilk bel, ilk geçit cahilliktir, bilmezliktir, bî- haberliktir. Müslüman bu eşiği mutlaka aşmalı...
Ama ilmin, bilginin de çeşitleri var; önü, sonu, değerlisi, tercihlisi, mühimmi, ehemmi, elzemi var; ilim yolunun tuzakları, tehlikeleri var... İnsan, bu yolda yürürken, ana gayeyi unutabilir, muvakkat lezzetlere takılabilir, şaşırıp yanlış istikametlere sapıtabilir; ilmi istismar edip, bilgilerini kötü maksatla
kullanabilir...
Her şeyde olduğu gibi İslâm, bu ilim mevzuunda da hududu çizmiş, ölçüyü koymuş, ifratı-tefriti belirtmiş, ana gâyeyi tarif etmiş, tehlikeleri îkaz eylemiştir.
Elinizdeki bu kitapta bütün bu konuları; hocamız, üstâdımız, babamız, Seyyid Mehmed Zâhid Efendi —rahmetu’llahi aleyh— Hazretleri, geniş bilgisi ve engin mânevî tecrübesine dayanarak, samimi, tekellüfsüz bir sohbet üslûbu içinde anlatmaktadır.
İslâm’ın ve imanın özüne ermek isteyen kimseler için, bu eser ilk merhale mahiyetindedir. Okuyanları, ilim ve hakikat aşkına erdirmesini, öğrenilen bilgilerin ihlâs ve samimiyetle tatbik, amel ve icrâsına teşvik etmesini; böylece kulları Hakk’ın rızâsına nâil kılarak, vesile-i dühûl-i cinân olmasını Cenab-ı Feyyâz-ı Mutlak Hazretleri’nden samimiyetle temennî ve niyâz eylerim.
(Cennet Yolları, Mehmed Zâhid Kotku, Seha Neşriyat, s. XIII)