VII. BRİSBANE ONUN ONUNCU KÖYÜYDÜ
Es'ad Coşan Avustralya'nın NSW Eyaleti'ndeki Dubbo kasabası yakınlarında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti. Cenazesinin Türkiye'ye götürülmesi kararından sonra, orada nereye defnedileceği hükümetin zirvesinde adeta siyasi krize neden oldu. Süleymaniye Camii Haziresi’ne defnedilme kararnamesi Çankaya'nın vetosuyla karşılaştı. Bu, her ne kadar gerek cemaat, gerekse ailesinin beklemediği bir karar olsa da, defin işlemi Eyüp Sultan Mezarlığı'ndaki aile kabristanına yapılarak çözümlendi.
Prof. Dr. Es'ad Coşan'ın nereye defnedileceği, Türkiye'deki hangi siyasilere yakın veya uzak olduğu, devletle arasında ne gibi sorunlar bulunduğu son günlerde Türkiye medyasının neredeyse tek ilgilendiği konu oldu. Ancak biz tamamen bunların dışına çıkarak, tüm dünyada 5 milyondan fazla insanın bağlı olduğu bir tarikatın liderliğini yapan Es'ad Coşan'ın kamuoyunda pek bilinmeyen özelliklerini yazmak istedik. Kimdi Es'ad Coşan? Gündelik yaşamında nasıl bir insandı? Nelerden hoşlanır, nelerden hoşlanmazdı? Neden son 3.5 yıldır Avustralya'da yaşıyordu ve burada kendine ikamet yeri olarak neden Brisbane Kenti'ni seçmişti. Belki de böylece kamuoyu asıl Es'ad Coşan'ı, bilinmeyen Es'ad Coşan'ı öğrenebilecekti.
İlk defa 1984 yılında geldi Avustralya'ya Es'ad Coşan.. Kısa süreli bir ziyaretti bu. Tarikatın bu ülkedeki müridleriyle toplantılar yapıp Türkiye'ye döndü. Bu geliş gidişleri 1997'ye kadar sürdü. 1997'de Avustralya'ya gelirken aklında bu ülkede yerleşme kararı vardı. Kesin bir yere yerleşmeden önce Alice Spring ve Darwin haricinde Avustralya'nın neredeyse her yerini gördü.
Nerede cami varsa hepsine de gidip konuşmalar yaptı, sohbetlere katıldı, konferanslar verdi. En çok kızdığı cemaatin büyük şehirlere toplanıp, birbirini yemesiydi. Bu nedenle sürekli “Açılın, dağılın!” mesajları veriyordu. Bu konuda bir seveni,
“Yıllardan beri Avustralya'da yaşayan birçoğumuz, bu ülkenin birçok yerini onun sayesinde gördük.” diyor. Bunun öncülüğünü de bir anlamda kendisi yaptı ve yerleşmek için Queensland Eyaleti'ne bağlı Brisbane Kenti'ne yerleşti.
Bu kenti seçmesindeki etkenlerden biri de, Brisbane'in ne fazla soğuk ne de fazla sıcak olan havasıydı. 1998 yılında Brisbane'dan bir ev satın aldı. Aile tarafından oldukça varlıklı biriydi Es'ad Coşan. Bir yakınının ifadesine göre, “Ev alırken kimseden yardım almadı. Zaten teklif edilse de kabul etmezdi.”
10 dekarlık bir alan üzerine kurulu tek katlı geniş bir evdi. Brisbane'nin en güzide semti Capalaba'daydı. Namazlarını yakındaki mescide gidip kılıyor, alışverişini bizzat kendisi yapıyordu. O bir şeyhti ama, özel şoförü yoktu. Özel işlerini görmek için dışarı çıktığında, arabasını kendisi kullanıyordu.
Ziyaretçisi eksik olmuyordu Es'ad Coşan'ın... Avustralya içinden ve dışından neredeyse her gün birileri onu evinde ziyaret ediyor, sohbetine katılıyordu. “Çok misafirperverdi.” diyor bir yakını onun için.
Peki bu kadar misafir nasıl ağırlanıyor, kimler hizmet ediyordu.. Evinde hizmetçi olarak görevli birileri yoktu Coşan'ın. Ancak o bölgede oturan bazı dostları ona ve eşine bu konuda yardımcı oluyorlardı. Aslında evinde pek fazla vakit geçirdiği de söylenemezdi. Çünkü sürekli başka bir kent veya kasabaya gidiyor, oralarda toplantılar düzenliyor, konferanslar veriyordu.
Bu arada Es'ad Coşan'ın en çok ilgilendiği konulardan biri de, gittiği bazı yerlerde cami olmamasıydı. Sydney ve Melbourne bu konuda şanslıydı, ama diğer kent ve kasabalar aynı durumda değildi. Brisbane, Dubbo, Griffith gibi yerlerde daha önce kilise olarak kullanılan binalar, onun direktifiyle cemaat tarafından satın alınarak camiye çevrildi.
Es'ad Coşan, her gittiği yerde coşkulu kalabalıklar tarafından karşılanıyor, misafir etmek için herkes birbiriyle adeta yarış ediyordu. Yemek ayırmazdı, önüne ne konursa yerdi. Genellikle doğal yiyeceklerden hoşlanırdı. Ne ikram edilirse, “Hayır, ben bunu yemiyorum!” demez, en azından bir parça tadar, geri kalanı
çevresindekilere ikram ederdi. Ev sahibinin gönlünü mutlaka alır ve bol bol dua ederdi. Kabak tatlısını çok severdi. “Peygamberimiz de bu tatlıyı çok severdi.” derdi.
Bir seveni, onun çocuklara duyduğu sevgi ve ilgiyi şöyle dile getirdi:
“—Her zaman cebinde şeker bulundururdu. Yanına gelen çocuklarla, büyük adamlarmış gibi konuşur, onlarla ilgilenir, hatta onları güldürür, sonra da cebinden çıkardığı şekerleri dağıtırdı. Bu sırada Hoca'dan şeker almak için kuyruğa yetişkinlerin de girdiği görülür, ancak o, 'Hayır, önce çocuklar!' diyerek yetişkinlere şeker vermezdi. Aynı seveni, "Biz çocuklarımıza, hanımlarımıza nasıl davranılacağını ondan öğrendik. Kendi yaşantısıyla bunu herkese gösterirdi.” diye ekledi.
Es'ad Coşan'ın üzerinde durduğu bir diğer konu da, ticaretti. Bütün Müslümanların, özellikle de kendisine bağlı insanların mutlaka ticaretle ilgilenmeleri ve maddi yönden kalkınmaları gerektiğini söylerdi. Müslümanların bu konuda çok geri kaldığını ve İslamî hizmetler için, insanlara yardımcı olabilmek için ticaretin çok önemli olduğunu ve bir vasıta olarak kullanılması gerektiğini her fırsatta vurgulardı. “Bu devirde zengin Müslüman İslâm'a ve insanlığa, fakir Müslüman’dan daha çok hizmet eder.” derdi.
Bir seferinde, kendisine bağlı insanları ticarete yönlendirmek için, Avustralya'da yaşayan Türklerin döner kebap işine yatkın olduğunu ve bu fırsatın iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, “Döner işiyle uğraşın!” tavsiyesinde bulunmuştu.
Bir Türk, küçük veya büyük olsun bir işyeri açıyorsa, eğer davetliyse mutlaka katılmaya özen gösterirdi. Dubbo'da camiye çevrilen kilisenin yanında kullanılmayan bir ev, Es'ad Coşan'ın önerisiyle, bir tanıdığının ifadesiyle Türkiye'deki “kervansaray usulü” iki-üç ailenin kalabileceği misafirhaneye çevrilmişti.
Avustralya'daki Müslümanları çok sevdiğini, buranın insanını çok samimi bulduğunu söylerdi. “Yaşamak için Avustralya'yı seçmesinden, buraya hicret etmesinden sebeplerinden bir tanesi de belki de budur.” diyordu bir yakını.
O, müridlerinin sayısı milyonları bulan bir tarikatın lideriydi. Ancak gündelik yaşamında oldukça mütevazı bir yapıya sahipti. Ruhbanlığa çok karşıydı. Bir köşeye çekilip, kendisini sırf ibadete vermeyi sevmezdi. “İslam hayatın her kökenine, her yönüne hakim olmalı, her yönünde yaşanmalı!” derdi.
Fırsatını bulduğunda sevenleriyle voleybol, futbol oynar, denize yüzmeye gider ve genç ihtiyar herkesin muhakkak bir sporla uğraşmasını tavsiye ederdi. Hiç şeyh gibi davranmaz, herkesle birlikte oturur, yemek yer, şakalaşırdı. Çok da güzel fıkralar anlatırdı.
Evinde hayvan beslemeyi çok severdi. Bir papağanı, bir atı, birkaç tane kuzusu vardı. Onlara kendi eliyle yemek verir, severdi. Bazen boynuna ip bağladığı kuzulardan birini yanına alır, bir eliyle de tesbih çekerek, evinin bahçesinde dolaşarak kuzuyu otlatırdı.
Çok sade ve temiz giyinirdi. “Hele hele biz Müslümanların, temiz ve sade giyinmeye özen göstermemiz, kılığımıza
kıyafetimize, saçımıza sakalımıza dikkat etmemiz gerekir.” derdi. İslamiyet’in böylece başka insanlara örnek olarak daha iyi anlatılabileceğini söyler; trafik kurallarına uymayı, trafikte aşırılık yapılmamasını bile buna emsal gösterirdi.
Bir seveni, “Bir seferinde 47 arabayla konvoy halinde Sydney'den Brisbane'a gittik. Hiçbir aşırılık ve hiç kaza olmadı. Aşırılık yapana kızardı. Böyle yaparak İslamiyet'i iyi temsil etmiyorsunuz derdi. Türklerin bu kadar kalabalık bir konvoyla kaza yapmadan bir yerden bir yere gittiğini düşünebiliyor musunuz?” diye anlattı.
Doğayı çok severdi. Evinin bahçesindeki güllere gözü gibi bakardı. Bir seferinde cemaatin de adına “Kotku” verebilecek bir ormanlık kurulmasını istemişti. Nitekim bu projenin büyük bir bölümü Melbourne'da hayata geçirildi.
Bir yere gittiğinde tanıdık olsun veya olmasın ilk selâmı veren o olurdu. Yaygın kanının aksine, çok yakınlarının dışında her önüne gelene elini öptürmezdi. Nereye gitse mutlaka yanında bir hediye ile gider, çevresindekilere de, “Her zaman hediyeleşin, gönül alın!” tavsiyesinde bulunurdu.
Gittiği yerlerde genellikle cemaatle birlikte motellerde kalırdı. Bazı durumlarda oradaki biri evine davet ederse, orada kaldığı da olurdu.
Eşi Muhterem Hanım'a karşı oldukça nazik davranırdı. Kır gezisine falan gidildiğinde cemaate örnek olmak için orada bulduğu çiçekleri ona verirdi. “Aralarında hiç tartışma olduğunu duymadık.” dedi bir yakını.
“—Peygamberimizin ahlâkını en güzel şekilde temsil eden, hayatımda gördüğüm tek şahsiyet o idi.” dedi bir yakını. Aynı yakını bu görüşüne şunları da ekledi: “İslamiyet bize genellikle hutbelerden, kürsü ve vaazlardan nazari olarak anlatılır. Ama dediğini, İslâm'ı her yönüyle hayat olarak yaşayan pek azdır. Hoca
Efendimiz bunlardan bir tanesiydi.” diye ekledi.
“—Sevmeyi kaybettik, Müslümanlığın en önemli sıfatlarından bir tanesi sevmektir. Sevmeyi beceren insan, diğer güzel vasıfları ancak o zaman kazanır; beceremeyen insan ise, ne yaparsa yapsın kazanamaz. Onun da ne kendisine, ne de başkasına hiçbir faydası olmaz.” derdi.
Onun Brisban’a yerleşmesi, bu kentteki Türk nüfusunun da artmasına neden oldu. Es’ad Coşan'dan önce birkaç Türk ailenin yaşadığı Brisban'da, onun gelmesiyle Türk aile sayısı altmışı bulmuştu. “—Dokuz köyden kovulsanız da, doğruyu söylemeye devam edin! Dokuz köyden kovulursanız, gidin onuncu köyü kendiniz kurun!” derdi.
Belki de Brisbane, Es’ad Coşan’ın onuncu köyüydü.341
341 Son Uyarı Gazetesi, Şubat 2001, sayı:75.