12. AHİRET İÇİN HAZIRLANIN!
Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llàhi ve berekâtühû!..
Aziz ve sevgili dinleyiciler! Cumanız mübarek olsun!.. Allah nice cumalara, mutlu, mübarek, güzel günlere sizleri sevdiklerinizle beraber, sıhhat ve afiyetle, devlet ve saadetle eriştirsin!..
Biliyorsunuz, Allah-u Teàlâ Hazretleri ahirette cenneti yaratmış, cennet var. Her türlü güzel nimetlerin toplandığı, her türlü mükâfâtların, ikramların, nimetlerin olduğu, Allah’ın rızasının bulunduğu yurt, cennet yurdu diyoruz. Allah-u Teàlâ Hazretleri cümlemizi cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin...
Bir de onun karşılığında, suçluların, zalimlerin, kâfirlerin cezasını çekeceği, dünyada ettiklerinin adalet-i ilâhî gereği karşılığını görecekleri cehennem var...
Sevgili Akra dinleyicileri, Allah-u Teàlâ Hazretleri Kur’an-ı Kerim’deki bir ayet-i kerimede buyuruyor ki lütfuyla, keremiyle:
وَاللَّهُ يَدْعُو إِلٰى دَارِ السَّلاَمِ (يونس:٧٤)
(Va’llàhu yed’ù ilâ dâri’s-selâm) “Allah-u Teàlâ Hazretleri dârü’s-selâm’a davet ediyor.” (Yunus, 10/25) Dârü’s-selâm, yâni selâmet yurdu olan cennet... Allah-u Teàlâ Hazretleri davet ediyor kullarını, sizleri, bizleri, mahlûkatının mükellef ve mükerrem yaratıkları olan insanları ve cinleri davet sahibi davet ediyor.
Buradaki davet sözünün ne kadar ılık, ne kadar güzel duygular uyandırdığını, siz de hissediyorsunuzdur.
Bir insanın bir yere, o yerin sahibi tarafından, yüksek makam sahibi tarafından davet edilmesi, ne kadar onur verici bir durum... Ne kadar insanın hoşuna gidiyor, Allah-u Teàlâ Hazretleri tarafından çağrılmak...
Bir de bunun karşılığında cehennem var ki, aklın hayalin alamayacağı kadar korkunç şeyler... Yâni insanlar cehennemi hakkıyla idrak edebilseler, cehennemin ne olduğunu hakkıyla kavrayabilseler, günaha böyle yönlerini bile dönmezlerdi, gözlerinin ucuyla bile bakmazlardı. O kadar, tahmin edilemeyecek
kadar azablar var... Allah cümlemizi cehenneme düşmekten korusun...
Ayet-i kerimelerde, Allah-u Teàlâ Hazretleri buyuruyor ki:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَ أَهْلِيكُمْ نَارًا (التحريم:٦)
(Yâ eyyühe’llezîne âmenû) “Ey iman edenler, (kù enfüseküm) hem kendinizi, kendi canınızı, kendi şahıslarınızı; (ve ehlîküm
nârâ) hem de sizin ailenizin fertleri durumunda olan, geçimi ve yönetimi size bağlı olan insanları, ev halkınızı cehennemden koruyun!.. Cehennem ateşinden koruyun!” (Tahrim, 66/6) diye bizi ihtar eyliyor. Bu da çok önemli bir vazife...
Allah-u Teàlâ Hazretleri bize bir şeyi emretti mi, onu yapmamız lâzım!.. Bir şeyi yasakladı mı, yapmamamız lâzım!.. Bu emir, aile reisleri için son derece önemli olan bir şey... Tehlikeden kendisini koruyacak, bir de kendisine bağlı olan, sorumluluğu kendisinin omuzunda olan insanları koruyacak... Bu aile reisleri için, ebeveyn için, anne baba için; veya anne baba vefat etmişse bile ailenin reisi bazen dede olur, bazen başka bir akraba olabilir; onlar için çok önemli bir şey...
Dünyada ve dünya hayatında Allah-u Teàlâ Hazretleri bütün canlılara birtakım içgüdüler vermiş, kendi kendine otomatik bir şekilde çalışan birtakım duygular vermiş. Bu duygularla insan kendisini tehlikeden koruyor. Tehlikeli durumu sezdi mi, otomatik olarak sakınıyor, kaçınıyor.
Ama ahirette olacak tehlikelerden korunmak, bu biraz zor bir şey... Gözüne bir cisim geldiği zaman, bir karaltı geldiği zaman, gözüne bir şey yaklaştığı zaman, hemen gözü kapanır insanın... Bir ani ses duyduğu zaman, hemen irkilir, ürperir, hoplar yerinden... Kendimi tutamadım der insan...
Maddî bir uyarının sonunda, insan kendisini koruyabiliyor ama, ahiretin müstakbel tehlikelerinden korunmak için de, insanın tedbirler alması lâzım!
Biz düşünen insanlarız, akıllı insanlarız, akıbet-endiş olan, yâni akıbetini tefekkür edebilme seviyesine gelmiş insanlarız.
“—Ben düşünemiyorum, ben düşünemem!..”
Düşünemezsen, cezanı belânı bulursun. Niye düşünemiyorsun? Düşüneceksin, bunun sonucu çok önemli... Fevkalâde önemli bir sonuçla karşılaşacaksın, sonunda fevkalâde pişman olabilirsin!
İki çeşit pişmanlık olur: Çok büyük avantajları, güzellikleri, kaçırdığın için pişman olursun; bir... İkincisi; çok büyük zararlara, acılara maruz kaldığın için pişman olursun. Ah keşke dersin, ama o zaman fayda vermez. Biliyorsunuz cehennemin vazifeli zebânîleri vardır. Azab melekleri var... Onlar, insanlar cehenneme girdikleri zaman, hayretler içinde soracaklar. Kur’an-ı Kerim’de bildiriyor Allah-u Teàlâ Hazretleri:
أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ (الملك:٨)
(E lem ye’tiküm nezîr) “Size bu durumu ihtar eden, önceden haber veren, ikaz eden, uyaran bir uyarıcı, bir peygamber, Allah tarafından gönderilmiş bir haberci gelip de, size bunları söylemedi mi?.. Nasıl geldiniz bu cehenneme, nasıl düştünüz?.. Nasıl oldu da tedbir almadınız, nasıl oldu da kurtulmadınız bu cehennemden?” (Mülk, 67/8) diye hayretler içinde soracaklar.
قَالُوا بَلٰى قَدْ جَاءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ (الملك:٣)
(Kàlû belâ kad câenâ nezîr) “Gelmez olur mu, geldi o peygamberler ama; (ve kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzela’llàhu min şey’) biz onları yalanladık, yalan söylüyorsunuz dedik. İnanmıyoruz size dedik, yalanladık onları.” diyecek cehenneme düşmüş olan kâfirler. “Allah bir şey indirmez, öyle bir şey yok! Öyle bir olay olabileceği hiç bahis konusu değil.” (Mülk, 67/9)
dediklerini pişmanlıklar içinde bildirecekler.
Allah-u Teàlâ Hazretleri kâfirlere, cehennemde inkâr ettikleri azabları tattırırken soracak, Kur’an-ı Kerim’de bildiriliyor:
أَلَيْسَ هٰذَا بِالْحَق (الانعام:٤٦)
(E leyse hâzâ bi’l-hak) “Hak mıymış, gerçek miymiş dünyada iken inkâr ettiğiniz, ‘Olmaz, olamaz, mümkün değil, kabul etmiyoruz!’ dediğiniz şeyler?..” (En’am, 6/30) O zaman tabii hak olduğunu, karşılarına geldiği zaman görecekler ama, bir olayın, tehlikenin insanın etrafını sardığı anda fark edilmesi çok geç oluyor. İçine düştüğü anda fark edilmesi, çok geç bir olay oluyor.
Onun için, insanın korunması lâzım! Bu korunma da işte, bu gibi düşünceleri düşünüp, tedbiri önceden alabilen gerçekten akıllı insanların, düşünebilen insanların, mütefekkir insanların, akıbetini hesaplayabilen, sezebilen insanların işi oluyor. Bu çok önemli!..
Hani diyorlar ya münakaşalarda: ilerici-gerici... Hangisi ilerici, hangisi gerici?.. Mü’min o kadar ilerici ki, dünya hayatının istikbaldeki günlerini düşündüğü gibi; ahiret hayatının kendisine getireceği tehlikeleri veyahut sağlayacağı mükâfâtları düşünerek hayatını tanzim ediyor. O halde dünyada mü’minden, müslümandan, böyle ahirete inanan, Allah’a güzel kulluk eden tertemiz, pırıl pırıl, edebli, takvâ ehli, ihlâslı tertemiz bir müslümandan daha ilerici kim olabilir?.. Mümkün değil, ondan daha ilerici olmak; çünkü, onun kadar ilerisini gören yok!..
Ötekiler filozof da olsalar, dünyadaki birçok bilgileri öğrenmiş de olsalar, neticede kendilerini kurtaramıyorlar. Kurtara- madıktan sonra, kendilerini tehlikelerin içinden çekip sıyıramadıktan sonra, geleceği gün gibi âşikâr olan, besbelli olan tehlikenin önünden çekilmedikten sonra, tehlikenin içine düştükten sonra, böylesi akıllılık değil... Bi’t-tecrübe sabit ki, tecrübeyle sabit ki, akıllı değillermiş bu adamlar... Filozof değillermiş, alim değillermiş, bilgili değillermiş, ilerici değillermiş.
……………………
(Hocaefendimiz’le telefon bağlantısı kesildiği için, sohbet yarım kaldı.)
08. 09. 1995 - AKRA