14. RÂMÛZÜ’L-EHÂDÎS
a. Râmuz’da Zayıf Hadis Var mı?
Soru:
Bazı ilâhiyat mezunu öğretmenler, Râmûzü’l-Ehâdis’te zayıf hadislerin olduğunu söylüyorlar; ne buyurursunuz?
Evet, Râmûzü’l-Ehâdis’te zayıf hadis-i şerifler de vardır. Hocamız onların arkasından “Filâncadan rivayet edilmiştir, zayıf hadistir. İbnü’l-Cevzî mevzû’ demiştir. Falanca ravisidir, o râvî metrûktür...” filân diye işaretini yapmıştır. Bu gibi şeyler hadis alimlerine ait meslekî bir meseledir.
Bu hususta Keşfü’l-Hafâ’dan bir rivayeti nakledeyim: Keşfü’l- Hafâ, hadislerle ilgili meslekî çok ince bir kitaptır. Orada diyor ki, bir hadis-i şerifte şöyle denilmiş:
“—Şunu şöyle yapan insan beras (alaca) illetine tutulur. Yâni derisi siyahlı beyazlı hastalık olur.” diye yazılmış.
O hadis alimi bunu dinlememiş, o hastalığa tutulmuş. Beras illetine mübtelâ olmuş. Yalvarmış, yakarmış, Peygamber Efendimiz’e salât ü selâm etmiş. Rüyasında görmüş Peygamber Efendimiz’i... Efendimiz demiş ki:
“—Hadis-i şerifte şunu şöyle yaparsanız, beras illetine tutulursunuz diye geçmedi mi?”
“—Geçti ama yâ Rasûlallah, benim meslekî bilgime göre, bir hadis alimi olarak benim incelememe göre, o sahih hadis sayılmadığından ben ona itibar etmedim.” demiş.
“—Yok, onu uygulaman iyi olurdu.” demiş.
Sonra eliyle meshetmiş. Hakikaten uyandığı zaman o hastalık geçmiş. O hastalık geçtikten sonra da, o alim duyduğu her hadis ile amel etmeğe gayret etmiş ondan sonra... “Bana göre sabit değildir.” filân diyerek terk etmemiş. Her iyi şeyi yapmağa gayret etmiş.
O bakımdan, bu hadis ilminin mevzû’ hadislerini, zayıf hadislerini alimler bilirler. O hususta kitaplar yazmışlar. Bizim Hocamız da, son asrın en büyük hadis alimi... O da biliyor. Yazıyor zaten arkasında... Ama onların yazılmasında, okunmasında, cemaatinin onu tekrar etmesinde fayda görüyor.
Bir de şöyle oluyor: Aynı konuya ait üç tane, dört tane hadisi peş peşe sıralıyor. Meselâ, “Birinci hadise İbnü’l-Cevzî mevzû’ demiştir ama, bana göre fikri isabetli değil!” diyor. Arkasından üç tane hadisi de ekliyor ki, “Bak bu konuda şu hadisler var; binâen aleyh, o doğrudur.” diyor.
Bir profesör, “Yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışın!” hadisi hakkında, “Böyle bir hadis yok!” demiş ama; ben onun üç dört rivayetini buldum kitaplardan... Böyle şeyler olabiliyor.
Bu hadis alimi olan hocamızın kanaatidir. Kitabın içine böyle hadisleri istese almazdı. Dervişlerinin yetişmesi için, o konunun bilinmesini uygun görmüşler. Biz de Hocamızın ilmine, irfanına saygı duyuyoruz, o hadisleri okuyoruz.
Zayıf hadisler var, olabilir. Ama eserin genel yapısı okunduğu zaman, terbiyevî ana hattı itibariyle uygun oluyor. Nitekim bunu böyle;
“—Râmûzü’l-Ehâdis hakkında ne dersiniz?” diye Urfa müftüsü Halil Günenç Hoca’ya sormuşlar.
“—Güzel, muteber kitaptır. Suyûtî’nin el-Camiu’s-Sağîr’i gibidir.” filân diye hakkaniyetle cevap vermiş.
2. Soru:
Râmuzü’l-Ehâdis mecmuası hakkında “İçinde mevzû hadisler vardır.” deniliyor; ne dersiniz?
Râmuzü’l-Ehâdis kitabı içinde çok hadis-i şerifler vardır, alfabetik sırayla dizilmiştir. Bu hadisleri Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddin Efendi Hocamız cennet mekân, muhtelif kaynaklardan almış, bu kitabı meydana getirmiş. Mevzû hadis denilen bazı hadis-i şerifleri de kendisi koymuştur. Arkasına da bunun alındığı yeri ve mevzû hadis denildiğini kaydetmiştir. Ama buna rağmen, niçin acaba o hadis-i şerifi oraya aldı? Demek ki, kendisi büyük hadis alimi olmak dolayısıyla, onun mevzû olduğu kanaatinde değil...
Hadislerin bazılarını, bazı şiddetli alimler, “Bu mevzûdur, bu mevzûdur, bu mevzûdur...” diye çizmişler üstünü... Mevzû, uydurma demek... Ama bazıları da, “Sen uydurma diyorsun ama, bak filânca kitapta var, filânca kitapta var...” diye onun aslının, esasının olduğunu da isbat etmişlerdir.
Meselâ İmam Süyûtî’nin, bazı Hanbelî alimlerinin böyle inkâr ettiği bir çok hadis-i şerifler hakkında inceleme yaparak, onların hadis olduğunu isbat ettiğini biliyoruz.
Gümüşhaneli Hocamız da, o hadis-i şerifi oraya almakla, “Bakın, bu hadis-i şerif benim kanaatime göre mevzû değil; ben
bunun sahih olduğuna kànîyim!” demiş oluyor. Bilimsel bir kanaattir o...
3. Soru:
Muhterem hocam, “Râmûzü’l-Ehâdîs kitabında zayıf ve mevzu hadisler var.” diyorlar. Bu konuda bizi aydınlatır mısınız?
Evet, bu kitabın içinde Hocamız’ın da kendisinin hadisin arkasına, ”Buna zayıf hadis demişlerdir.” diye yazdığı hadisler vardır. Ama Hocamız Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddîn Efendi, son devrin en büyük hadis alimlerindendir. O onu bir sebeple uygun görmüş. Başka konulardaki başka hadis-i şerifler onu takviye ediyor diye düşündüğü için, buraya almayı uygun görmüştür. Fakat ilim adamı haysiyetine uygun olarak da arkasında; ”Buna filanca alim mevzu hadis demiştir veyahut zayıf hadis demiştir.” diye kaydını da koymuştur.
Hadis-i şeriflerin bazen senetleri, bazen muhtevası dolayısıyla tenkidi olur. Hadis alimlerine ait bir meseledir. Fakat o konuda başka hadisler bazen onu te’yid eder, o zaman Hocamız o te’yid edici hadisleri alıyor buraya.
4. Soru:
Râmûz’da uydurma hadisler var mı?
Râmûzü’l-Ehâdîs’i yazan Gümüşhaneli Ahmed Ziyâüddîn hocamızdır. Râmûzü’l-Ehâdîs, Suyûtî’nin el-Câmiu’s-Sağîr’ine çok benzer. Bu Suyûtî ve Gümüşhaneli Ahmed Ziyâüddîn Hocamız
hadis alimi kimselerdir. Yani mevzû hadisleri bilen insanlardır.
Her hadisin arkasında o hadis hakkında:
“—Bu mevzudur, yani uydurma hadistir; bu zayıf hadistir. İbnü’l-Cevzî buna mevzû demiştir ama öyle değildir.” filan gibi izahatları var.
Bir sebeple koymuş oraya… Yani okuyan ihvânım bu konuyu bilsinler diye koymuş. Bazen öyle oluyor ki üç tane hadis peş peşe aynı konuda. Birisine falanca alim boş bu demiş, uydurma demiş, aslı esası yok demiş ama altındaki iki tanesi esası olduğunu gösteriyor. Böyle durumlar da var.
Bazıları, bazı hadisleri sırf konusundan dolayı rahatsız oldukları için sahih saymıyorlar, tabii onlar doğru değil. Bazıları bu hususta böyle şey olamaz, Peygamber Efendimiz bunu dememiştir, cart kestirip atıyorlar. Bu gibi kestirilip atılmış ve karalanmış bazı hadisler üzerinde İmam Suyûtî çalışma yapmış, mesela İbnü’l-Cevzî’nin mevzû, uydurma hadis dediği 50 kadar hadis hakkında bir çalışma yapmış, onların mevzû olmadığını kaynaklarını göstererek ispat etmiş.
Yâni, bu alimler arası bir meseledir, Râmûzü’l-Ehâdîs’i yazan Gümüşhaneli Hazretleri hadis alimi… Binâen aleyh, o hadisi kitabına almasında bir hikmet, bir sebep vardır. Hadis hangisiyse onu bilip, onun üzerinde daha rahat konuşabiliriz. Bu çeşit şeyleri kendisi zaten kitabında yazıyor, hadisin arkasından “Buna mevzû demişlerdir.” diye yazıyor zaten, söylüyor, kendisi açıklıyor.
b. Yolların En Güzeli
Soru:
Bir tıp profesörü, tasavvuf ehli için, “Onlar hep İsrailiyatla uğraşıyorlar. Sahih kaynaklar dururken, Râmûzü’l-Ehâdîs gibi içinde zayıf hadislerin bulunduğu bir kitabı izlerler.” demiş. Ne dersiniz?
Râmûzü’l-Ehâdîs hadis kitabıdır. İmam Suyûtî’nin el-Camiu’s- Sağir’i gibi bir kitaptır. Bunun içinde İsrailiyat yoktur. İsrailiyat tefsirde olur.
Bu, Peygamber SAS Efendimiz’in hadis-i şeriflerini içine alan bir kitaptır. Hadis-i şeriflerin ilmine vâkıf olan Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddîn Hocaefendi’nin eseridir. Kendisi son asrın en büyük hadis alimlerinden birisidir. Bunun içinde çeşitli hadisler vardır. Sahih hadis vardır, hasen hadis vardır, şu vardır, bu vardır. Zayıf hadis de olabilir. Ama Hocamız hadis alimi olduğu için, bir yerden zayıf gibi görünmesine rağmen arkasına daha başka rivayet ekliyor; ”Bak bu burada kuvvetleniyor.” demek
istiyor.
Bu bir hadis kitabı olduğundan, “İsrailiyat” değildir! O adam ne söylediğini bilmiyor. Neyin nereden geldiğini, nereye gittiğini bilmiyor.
Zaten zayıf hadislerle ibadet konusunda amel olunabilir.
Bir hadis-i şerifin rivayet bakımından bir kusuru olabilir,
ama söylediği şeyin muhteviyatı güzel ise, pekâlâ uygulanabilir. Ancak itikadda bir delil olmaz.
Bu gibi rivayetler, ibadet ve taat konusunda olunca yapılabilir. ”İnşaallah bu da sevaptır.” diye yapmakta insan gayret gösterir.
Râmûzü’l-Ehâdîs kitabı bizim medâr-ı iftiharımızdır. Bizim hocalarımız, erbâb-ı tasavvuf içinde ta İmâm-ı Rabbânî’den beri gelen, Bahâeddîn-i Nakşibend Hazretleri’nden beri gelen, sonra Şehâbeddîn-i Sühreverdî Efendimiz, Necmeddîn-i Kübrâ Efendimiz, Hâlid-i Bağdâdî Efendimiz şeriatin sağlam ahkâmına sımsıkı sarılmalarıyla tanınmış büyük mücahidlerdir. Kur’an’ı en iyi bilen, hadis-i şerifi en iyi bilen insanlardır. İsrailiyatla bu zavallı profesörden çok daha kuvvetli mücadele etmiş insanlardır. Bunlar oldukları yerde dururken, onlar devlet başkanlarıyla mücadele etmişlerdir, hapse girmişlerdir. İslâm’ı savunmuşlardır.
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin hayatı ortadadır. Şeyh Şamil Hazretleri’nin hayatı ortadadır. Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri zamanının en büyük alimlerindendir. ”İslâmî ilimlerin içine bâtıl şeyler girmesin; insanlar gerçek ilimlerle yetişsin.” diye çalışmış, büyük mücahidlerdir.
Bu zâtın gidip onların ellerini, ayaklarını öpmesi lazım. Kabirlerini ziyaret etmesi lazım. Ruhlarına Fâtiha’lar okuması, hatimler indirmesi lazımdır ki, dinin ahkâmını onlar korumuştur, el-hamdü lillâh… O tıp profesörüyse, ben de ilahiyat profesörüyüm. Ben bu kitabı okutuyorum. Bu da benim saham. Lütfen bilmediği şeylere yalan yanlış cümlelerle karışıp da fitne çıkarmasın.
Biz, dinimizin en sağlam ölçülerine göre hareket etmeye çalışıyoruz da kâfirler en çok bize kızıyor. En çok bizi hücuma alıyorlar. Gazetelerinde mecmualarında, yazdıkları şeylerde:
“—İşte en mutaassıp bunlar. Dine en bağlı bunlar. Toleranslı değiller. Peygamber Efendimiz’in yolundan zerre kadar ayrılmıyorlar. Biraz hoşgörü sahibi değiller.” diye bize çatıyorlar.
Dinin aslına bağlı olduğumuz için. Bu da işi bilmiyor. Bizim mücadelemiz İsrailiyatla… Bizim mücadelemiz bu tasavvuf ve tarikat konusunda bid’atlerle mücadele... Bizim tarikatımız, bizim tarikat-ı aliyyemiz şeriate bağlılığıyla tanınmış.
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin hayatını okusunlar, Mektubâtını okusunlar.
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri birisine “Çiçek toplayın!” demiş. O kimse altı tane çiçek getirmiş. “Evladım, ‘Allah tektir, teki sever.’ diye hadis-i şerif var. Ona uygun olarak ‘Yedi tane getir.’ dedim. Veya ‘Beş tane getirseydin. Niye tek getirmedin?’” diyor.
Onu bile söylüyor. Hz. Ömer’in soyundan gelmiş
mübarek. Zaman zaman coşuyor:
“—Hz. Ömer’in celâdeti şahlandı. Yine şeriatçiliğim cûşa geldi.” diyor; söyleyeceği sözleri öyle söylüyor, şeriatı müdafaa etmek için…
Gerçek tasavvuf, şeriatın kendisidir. Şeriatın ince ölçüsüdür. Şeriatın mânevî âdab tarafıdır. Tabii bunların asıl beğenip tasvip ettikleri, çalgılı türkülü, kadınlı erkekli bazı tarikatler vardır. Gazeteler onları beğenir, alkışlar. “Toleranslı tarikat!” derler. Hatta içki içerler. Bunlar onları beğenir.
Asıl bid’at yolunda olanlar onlardır. Biz onlarla mücadele ediyoruz. Tutmuş bizim şu okuduğumuz kitabı, Râmûzü’l-Ehâdîs’i beğenmiyor!
Peygamber Efendimiz’in bütün âdetlerini oraya yazmış, kaynaklarını göstermiş. Nereden alındığını göstermiş. “Bozuk şeylerle uğraşıyorlar.” diye bilmeden bizi tenkit ediyor. Gel de bir dinle! Allah ıslah etsin…
الإنسان عدو ما يجهل
(El-insânü adüvvün ma yechelü) “İnsanoğlu bilmediği şeye düşman olur.” Ramûzü’l-Ehâdîs’i bir al, oku! Baştan sona bir karşılaştır. Bir kitabın içinde bazı hatalı şeyler olabilir. Senin tıp kitabının içinde bile bir sürü hata olabilir. Bazı profesörler diyorlar ki:
“—Vitaminler faydalıdır.” Bazı profesörler diyorlar ki:
“—Vitaminler zararlıdır.” Haydi! Bazıları diyor ki:
“—Soya yağı insanın erkekliğini dumura uğratıyor; zararlı.”
Bazıları da:
“—Soya fasülyesi ekelim, çok faydalıdır.” diye memlekette yaymaya çalışıyor.
Bilimsel münakaşa her yerde yapılabilir. O olmayacak bir şey
değil. Münakaşa yaparsın.
Ama Ramûzü’l-Ehâdîs kitabı el-hamdü lillâh, İmam Suyûtî’nin eseri olan el-Camiu’s-Sağîr gibidir. Güzel bir kitaptır. Hele hele bir tekkede başka bir kitap değil de bir hadis kitabının okutulması çok güzel bir şeydir. ”Dervişler Peygamber Efendimiz’in yoluna sımsıkı bağlansınlar.” diye.
Biz burada her gün derse başladığımız zaman ne diyoruz:33
إِنأَفْضَ لَ الْكِتَابِ كِتَابُ اللهُ ، وَأَفْضَ لَ الْهَدْيِ هَدْيُ سَيِّدِنَ ا مُحَمَّدٍ
صِلَّى اللهُ عَلَيْ هِ وَسَلَّمْ .
(İnne efdale’l-kitâbi kitâbu’llah) “Kitapların en faziletlisi Kur’an-ı Kerim’dir. (Ve efdale’l-hedyi hedyü seyyidinâ muhammedin salla’llàhu aleyhi ve sellem) Yolların en güzeli de, Peygamber Efendimiz’in yoludur.” diyoruz.
“—Peygamber Efendimiz’in sünnetine sarılan kişi şehid sevabı alacak. Aman Peygamber Efendimiz’in sünnetine uyalım!” diyoruz.
33 Muhtelif lafızlarla:
Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.III, s.310, no:14373; Dârimî, Sünen, c.I, s.80, no:206; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.I, s.186, no;10; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.III, s.214, no:5591; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.I, s.550, no:1786; Ebû Nuaym, Hilyetü’l- Evliyâ, c.III, s.189; İbn-i Sa’d, Tabakàtü’l-Kübrâ, c.I, s.377; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.LI, s.228; Câbir ibn-i Abdullah RA’dan. Buhàrî, Sahih, c.V, s.2262, no:5747; İbn-i Mâce, Sünen, c.I, s.18, no:46; Hàkim, Müstedrek, c.I, s.184, no:353; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.48, no:367; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.IX, s.97, no:8521; Bezzâr, Müsned, c.V, s.438, no:2076; Abdü’r-Rezzak, Musannef, c.XI, s.159, no:20198; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.IV, s.200, no:4786; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.II, s.263, no:1325; Dâra Kutnî, İlel, c.V, s.323, no:916; Hatîb-i Bağdâdî, Takyîdü’l-İlm, c.I, s.55¸Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan. Mecmaü’z-Zevâid, c.I, s.415, no:790; Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.336, no:962, 963 ve c.XV, s.1368, no:43589; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.222, no:587.
Al bu kitabı, koy bir kenara! Diyanet’in neşrettiği Riyâzü’s- Sâlihîn kitabını oku. Aynı kapıya çıkacaksın. Değişen bir şey yok ki. Onda da birçok şeyler var, aynı şeyler var; bunun içindeki aynı şeyler var.
O İmam Nevevî’nin yazmış olduğu Riyâzü’s-Sâlihîn kitabı. Bu da bizim Gümüşhaneli Hocamız’ın yazmış olduğu bir hadis kitabı. Kimisi 1001 hadis yazmış. Kimisi Riyâzü’s-Sâlihîn yazmış, konularına göre ayırmış. Kimisi alfabetik sıralamış. Her birinin çeşnisi başka...Bu kitabın sıralaması alfabetiktir. Riyâzü’s- Sâlihîn’inki sistematiktir, konu konu ayrılmıştır. Eh sen Riyâzü’s- Sâlihîn’i oku.
Riyâzü’s-Sâlihîn’i de okusan tasavvufa geleceksin şaşkın adam! Riyâzü’s-sâlihîn’i ben okudum, sen okumamışsın. Okusan o da sana zikri tavsiye edecek, nefis terbiyesini tavsiye edecek; ahlâk-ı tasfiyeyi, kalbi nurlandırmayı tavsiye edecek.
“—Günde şu kadar Lâ ilâhe illa’llah de. Şu kadar Sübhâna’llah de… Şu kadar şöyle de, bu kadar böyle de…” diye orada da göreceksin.
Değişen bir şey yok. Ha Kasap Ali, ha Ali Kasap. Ha o, ha bu, değişen hiç bir şey yok. Kim hadisin yolunu tutarsa, başımızın tâcıdır. Biz de hadisin yolunu tutmuşuz. Bazen Râmûzü’l- Ehâdîs’ten okurum, bazen Muhtârü’l-Ehâdîs’ten okurum.
Bizim dervişlerimizden bir kısmı bazı yerlerde Sahih-i Müslim’i okutuyorlar. Bazı yerlerde bazı kardeşlerimize Riyâzü’s- Sâlihîn’i okutun, diyorum.
Biz hadise sarılmış bir ümmetiz, grubuz. El-hamdü lillah, iftihar ediyoruz ve sapasağlam yoldayız. Başkaları derdine yansın, Allah ıslah etsin! Bilmeden ileri geri konuşuyorlar.
2. Soru:
Okumuş olduğunuz Râmûzü’l-Ehâdîs’te bazı zayıf hadisler olduğu iddia ediliyor, bu doğru mu?
Doğrudur. Bunun içinde bazı zayıf hadisler vardır. Bazı alimlerin “Mevzudur, münkerdir, lâhîdir…” vs. dedikleri hadisler
vardır. Ama bizim Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî Hocamız’ın kanaati; “Bunları okuyun, bunda fayda vardır. Nitekim altındaki sağlam rivayette aynı konu te’kit ediliyor!” filan diye ondan almıştır, kenarına yazmıştır. Ama altına başka hadis-i şerifi de zikretmiştir.
Bu kitabı yazan Gümüşhaneli Hocamız, 19. Yüzyıl’ın büyük hadis alimlerindendir. Zayıf hadisi, onları kullanmanın vebalini insan birinci sınıfta öğrenir. Çok basit bir mesele bu… O hadis ilmindeki tecrübesine dayanarak aldığına göre, uygun görmüş oluyor. Faydalı görmüş, ondan koymuş oluyor. Biz de büyük alim olması dolayısıyla, ona itimat ediyoruz.
c. Allah’ın Kullarından Yardım İstemek
Soru:
Ramûzü’l-Ehadis’te, “Herhangi bir sıkıntı anında Allah’ın kullarından yardım isteyin!” diye hadis olduğu söyleniyor. Sahih midir? Mümkünse mâlumat verebilir misiniz?
Bu hususta Peygamber Efendimiz SAS buyuruyor ki:34
إِذَا انْفَلَتَتْ دَابَّةُ أَحَدِكُمْ بِأَرْضٍ فَلاَ ةٍ فَلْيُنَ ادِ: يَ ا عِبَادَ الله، اَحْبِسُوا
عَلَيَّ دَابَّتِي! يَ ا عِبَادَ الله، اَ حْبِسُوا عَلَيَّ دَابَّتِي! فَإِنَّ للهَ فِ ي اْلأرْضِ
حَاضِرًا سَيَحْبِسُهُ عَلَيْكُمْ (طب. وابن السني عن ابن مسعود)
RE. 36/14 (İze’nfeletet dâbbetü ehadiküm bi’l-ardı felâtin fe’lyünâdi) [Sizden birisinin hayvanı, çöl gibi ıssız bir yerde
34 Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.X, s.217, no:10518; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.IX, s.177, no:5269; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.330, no:1311; Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, c.X, s.188, no:17105; Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.VI, s.705, no:17496; Câmiü’l-Ehàdîs, c.II, s.417, no:1532.
elinden kaçarsa, şöyle nida etsin: (Yâ ibâda’llàh, ahbisû aleyye dâbbetî) “Ey Allah’ın kulları, benim için onu tutun! (Yâ ibâda’llàh, ahbisû aleyye dâbbetî) Ey Allah’ın kulları benim için onu tutun!” (Feinna’llàhe fi’l-ardı hàdıren seyahbisuhû aleyküm) Zira yeryüzünde Allah’ın öyle hazır kulları vardır ki, o hayvanı onun için tutacaktır.]
Bir çölde gidiyorsunuz. Hayvanınız elinizden kaçtı. Size yardım edecek bir kimse yok... Uçsuz bucaksız bir yer... Koşup yetişmeniz mümkün değil... Yiyeceğiniz, içeceğiniz hayvanınızda... Çaresizsiniz. Ne yapacaksınız şimdi?
“‘—Ey Allah’ın erenleri, evliyası; bana yardım edin! Bana medet eyleyin, inâyet eyleyin!’ diye söyleyin! Çünkü, Allah’ın bazı vazifeli kulları vardır, yardıma gelirler.” diyor Peygamber Efendimiz...
Râmûzü’l-Ehâdis’te var bu hadis-i şerif... Ben de hayatımda denemiş ve öyle olduğunu fiilen görmüş bulunuyorum.