16. DİNDE FAKİH OLMAK

17. ÖZEL SOHBET


Eùzü bi’llâhi mine’ş-şeytàni’r-racîm.

Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm. El-hamdü li’llâhi rabbi’l-àlemîn... Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi- ihsânin ilâ yevmi’d-dîn. Emmâ ba’d.

Muhterem kardeşlerim!

Allah’ın selâmı rahmeti, bereketi, ihsanı ve ikramı dünyada ve âhirette cümlenize nasib ve müyesser olsun… Rabbimiz Teàlâ ve Tekaddes Hazretleri ibadetlerimizi, taatlerimizi kabul eylesin…


Rüyamda bana bir zat-ı muhterem, Mevlevî Tarikatı’na girmemi, ve Mevlevi Tarikatı’nın dervişi olmamı istiyor. Beni o tarikata davet ediyor, derviş yapmağa çalışıyor. Ben de diyorum ki, rüyamda, hayırdır inşâallah:

“—Ben Nakşî Tarikatı’ndanım, zaten vazifeliyim!” diyorum.

“—Olsun, bunu da al!” diyor.

Böylece Mekke’de rüyada Mevleviye Tarikatı’nın vazifesini almış olduk. Mevlânâ Hazretleri’nin mânevî hayatta böyle adeti var mübareğin… Geçenlerde büyük bir alimin hayatını okuyorduk Türkiye’de, ona da rüyada görünmüş, demiş ki:

“—Vaazlarında Mesnevî’den de bahset, Mesnevî’den de konular al, oradan da bahset!” demiş.

Mübarek böyle şey yapıyor, yâni emrediyor. Sen de biraz şey yap filan diye adeti mübareğin… Oradan Mevleviliğe bağlıyız inşâallah… Allah nasib ederse, bir zaman gelir belki, Besmele’yi çekeriz, Mesnevî dersine başlarız. Besmele’nin Farsçası şöyle:


بنام خداوند بخشنده مهربان


(Benâmı Hudâvend bahşende mihribân)


بشنو از نى چون حکايت می کند

از جدايی ها شکايت می کند

328

Bişnev ez ney çün hikâyet mî küned

Ez cüdâyîhâ şikâyet mî küned


[Dinle neyden bak neler anlatıyor, ayrılıklandan şikayet ediyor.] diye Mesnevi’nin izahına başlarız. O neyi, ney isimli kavalı böyle anlatarak başlıyor Mesnevisine. Sonra da diyor ki:36


آتشست اين بانگ نای و نيست باد هر که اين آتش ندارد نيست باد


Ateşest in banki nâyu nist bâd

Her ki in ateş nedâred nist bâd




36 Mevlânâ, Mesnevî, Beyit:9.

329

Çok güzel bir beyit bu… “Bu kavalın sesi, neyin sesi, kamışın sesi sadece bir üfürük değildir, bir hava değildir, ateştir bu. Ateştir bunun sesi. Kimde, kimin içinde bu ateş yoksa, yok olsun!”

“Bu kavalda bu aşk var, bu muhabbet var da; bu insanda bu muhabbet yoksa yazıklar olsun!” demek.

“Bu aşk olmalı, bu ateş olmalı.. Bu neydeki yakıcılık insanda da olmalı! Onund a içinde böyle havalar olmalı, onun da içinde böyle lirizm olmalı, estetik olmalı, güzellik olmalı, şevk olmalı, aşk olmalı!” diye inşâallah anlatırız. Bir zamanlar gelir, fırsatlar olur, Allah nasib ederse…


Bir güzel rüyam daha oldu. Süleymaniye Camii’nde’ymişiz, hayırdır inşâallah… Kalabalık namazı kılmış da, dağılıyor gibi ama; çok dolu cami… Birileri böyle kalabalığa ters durmuşlar, kalabalık kendilerine doğru geliyor. Böyle kalabalığa bakıyorlar. Bir adam seçeceklermiş içlerinden, beni seçiyorlar. Ben cemaatin içindenim. Ben de hiç söylemiyorum, ben Nakşibendi şeyhiyim, vazifem var filan demiyorum. Beni seçiyorlar, halktan birisi gibi.

Ondan sonra birbirlerine soruyorlar. Nasıl, bu vazifeyi yapabilir mi acaba filan diyorlar, birbirlerine soruyorlar. Ben de ses çıkartmıyorum. Sonra birden, rüya bu, Ankara’da oluyoruz. Hacı Bayram Camii’nin arkasıymış, kıbleye doğru döndüğümüz zaman, arka taraf. Orada evler yokmuş, genişmiş orası. İki sokağın arasında Hacı Bayram-i Veli Hazretleri’nin, mübareğin tekkesi varmış. Ama tekke ahşap...

İçine giriyoruz bakıyoruz, zavallı, eşyaları çalınmış, eskimiş, bos yani… Bizi orada Aziz Mahmud-u Hüdai Hazretleri’nin halefi ve vekili yapıyorlar ve orada vazifeye koyuyorlar. Ben de bilmiyorum, yani mekân: Hacı Bayram-ı Veli’nin tekkesi ama, ben İstanbul’daki Aziz Mahmud-u Hüdâî Hazretleri’nin halifesi ve vekili oluyorum.

Sonra tahmin ettiğim gibi, uyandıktan sonra Aziz Mahmud-u Hudai Hazretleri’nin hayatını anlatan kitabı açtım, onun tarikat silsilesinde Hacı Bayram-ı Veli Efendimiz var.


Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’nin tarikatına Bayramiyye derler. Aziz Mahmud-u Hudai’ye mensub tarikata da, onun tarikatına da Halvetiyye derler. Bayramiyye tarikatı Halvetiye

330

tarikatının bir şubesidir. Böylece görevlendirdikleri için, biz de o vazifeleri de yapmağa inşâallah çalışacağız.

Allah razı olsun, ağzına sağlık. Mevlânâ Hazretleri, bizim üzerimizde hakkı, emeği, tesiri çok büyük olan zatlardan, mübareklerden birisidir. Osmanlı Devletinde Mevlânâ’dan etkilenmemiş münevver yoktur, Mevlânâ’yı okumamış münevver yoktur, Mesneviden bir şeyler bilmeyen münevver yoktur, kitapların içinde Mesneviden malzeme alınmamış kitap yoktur Osmanlılarda… Böyle söyleyebilirim çok rahat.

Osmanlı Devletini kuran şahıslardan birisi sanki çok önce yaşamış ama, Osmanlılardan önce yaşamış ama; sanki Mevlânâ Hazretleri çok mühim bir şahıstır.


Mesnevisi de çok önemlidir. Onun da doğru-düzgün anlatılması lâzım. Çünkü herkes kendi tarafına çekiyor. Yunus’u anlatırken, Yunus solcuydu diyenler var, komünistti diyenler var. Yani herkes kendine göre bir şey yorumluyor. Kendisini anlatıyor aslında. Asıl o şahsı anlatmıyor da, Yunus solcuydu deyiveriyor, Hacı Bektaş-ı Veliyi başka türlü tanıtıyor, Mevlânâ’yı başka türlü tanıtıyor.

Onları anlamak için, tasavvufu bilmek lâzım. Tasavvufu bilmeden olmuyor. İnsaallah. Allah o büyüklerimizin, o ariflerin himmetlerine, teveccühlerine bizleri de mazhar eylesin… Bizi de öyle bağrı yanık àşık-ı sàdıklar eylesin… Cenab-ı Mevlâ’nın yoluna güzel hizmet eden kullardan eylesin… Pervane gibi dönenlerden, aşk ile sevk ile İslâm için çalışanlardan eylesin...

Ruhları için el-Fâtiha!


02. 01. 1997 - Kamp Özel Sohbeti

Toowoomba / Avusturalya

331
18. AİLE EĞİTİM TOPLANTISI KAPANIŞ
©2024 Kotku Enstitüsü v2.7.2