22. ÜMMET OLMANIN GEREĞİ

23. AİLE EĞİTİM ÇALIŞMALARI



Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llàhi ve berekâtühû!

Aziz ve sevgili kardeşlerim!

Muhterem kardeşimiz Yusuf İbrâhim’e ve diğer misâfirlerimize sevgilerimizi, selâmlarımızı ve Cenâb-ı Hak’tan hayır dileklerimizi sunuyoruz.

Allah-u Teàlâ Hazretleri dünya ve ahiretin bildiğimiz, bilmediğimiz her türlü hayırlarına cümlenizi, cümlemizi nail eylesin…

Muhterem kardeşlerim! Ben burada uzun bir konuşma yapacaktım; her gün bir konuşma yapmamız gerekiyor, günlerimizi değerlendirmiş olmak bakımından… Fakat bugün böyle misâfirlerimizle bir protokol açılış konuşması mahiyetinde olduğu için, bugün detaya girmeyelim! Avustralya’daki kardeşlerimize ve bu toplantıları tertip eden, düşünen organizatör kardeşlerimize çok teşekkür ederiz.


a. Bütün Aileye Yönelik Bir Eğitim


Belki şaşıracaksınız ama biz kardeşlerimizin buradaki bu atılımlarından ders aldık; bunlar bir sünnet-i hasene ortaya koydular ve biz bu güzel adeti Türkiye’de bunlardan cesaret alarak yaptık. Ondan sonra Avrupa’da, İsveç’te, Hollanda da, Almanya’da, İngiltere’de ve Amerika’da; buradan ilham alınarak, yani Burası örnek alınarak Aile Eğitim Toplantıları yapıldı.

Tabii buradaki güzel yenilik nedir? Buradaki güzel yenilik, kardeşlerimizin cesaretle çok geniş bir yer tutmaları. Meselâ bir Üniversiteyi tuttular. Monash Üniversitesi veya Warnambool Universitesi gibi bir yeri tuttular. Biz böyle bu kadar büyük konferans salonlarıyla, spor tesisleriyle, arazileriyle, lojmanlarıyla geniş yer tutmayı daha önce yapmamıştık.

İkincisi: Yılbaşı eğlencelerinin, toplantılarının, günahlı merasimlerinin yapıldığı zamanda; kardeşlerimizi şehrin çirkefinden, günahlarından aldılar, bu uzun tatilde onları günahlardan uzaklaştırdılar. Yangından çok kıymetli malzemeyi kaçırmak gibi bir şey bu… Yani orada yangın var, günah var

587

çünkü; o günahtan kardeşlerimizi kaçırmış oluyorlar, bu güzel bir şey…


Bir de üç tabakaya hitap eden kompleks bir eğitim, tam bir eğitim var. Yetişkin beylere eğitim; bir... Hanımefendilere eğitim; iki... Çocuklara eğitim; üç... Yani, ailenin hepsini hedef alan bir eğitim çalışması. Bu da orijinal bir şey oldu. Çünkü bu zamana kadar biz yaptığımız toplantılarda, ya erkeklere konferans tertipliyorduk, ya hanımlara konferans tertipli-yorduk; ya da çocuklar Gençlik Kampı yapıyorlardı.

Ama, hepsini birden böyle beraber düşünmek, bir arada; hanımları rahat ettirmek- dinlendirmek, beyleri dinlendirmek, çocukları eğlendirmek; ondan sonra da eğitmek, güzel şeyler öğretmek. Dini bakımdan sevaplı olan şeyleri öğretmek… Bu bir güzel adet oldu, adet-i seniyye oldu, adet-i hasene oldu. Kim güzel bir adeti ortaya koyarsa, o adet ondan sonraki insanlar tarafından beğenilir taklid edilirse; onu ilk çıkartanlara sevap verilir. Sonradan yapanların kazandıkları sevaplar aynen ilk yapan insana verilir, ama onlardan bir şey eksilmeden…


Şimdi ben Allah’ın lütfuyla görüyorum ki, Avustralyalılar Türkiye’deki kardeşlerimizin küçük bir bölümünü teşkil ediyorlar. Yani biz Türkiye’de milyonun üstünde bir grubuz, kuvvetli bir grubuz; Radyolarımız var, yayınlarımız dergilerimiz var, müesseselerimiz var, holdinglerimiz var, şirketlerimiz var, vakıflarımız var, yüzlerce derneğimiz var. Büyük bir grubuz ama, Avustralya’da böyle küçük bir şube gibi görünen bir kısım bizi geçti. Tebrik ediyoruz.

Bizi geçtiler ve her yerde yaptığımız çalışmalardan bu kardeşlerimiz, yani sizler sevap alıyorsunuz. Neden? Güzel bir adet’i başlattınız. Bu güzel adet nedir? Ailenin bütün fertlerine

İslâm’ın öğretilmesi. Ne hanımlar mahrum kalıyor, ne beyler, ne yaşlılar, ne çocuklar., herkes istifade ediyor.

Bu bakımdan, bunu düşünen kardeşlerime hayranlık duyuyorum, dua ediyorum, Allah büyük mükafatlar versin. Zaten büyük sevap lar veriyor diye tahmin ediyorum ve kendilerini tebrik ediyorum.

588

Ayrıca tabii biliyorsunuz ki, bir güzel atasözümüz var. Bizim dedelerimiz söylemişler:


Ma’rifet iltifata tâbîdir; Müşterisiz meta’ zâyîdir.


Yâni, sen ne kadar güzel bir şey yaparsan yap, onu anlayan, takdir eden, alan, onu kabul eden müşteri, talep eden talip, istekli olmazsa, onun kıymeti olmaz.

Şimdi güzel bir program ortaya koyuluyor. Bu güzel programı sizler de takdir ediyorsunuz, takdir buyuruyorsunuz, katılıyorsunuz. Siz katılmasanız, biz burada ne yapacağız? Yani, sizin de katılmanız çok önemli bir şey.

Hani dükkânlarda eskiden yazılırdı, bilmiyorum şimdiki insanlar onun mânâsını biliyor mu:

“—Müşteri velînîmetimdir.”

Ne demek? “Müşteri olmazsa, ben bu dükkânda ekmek kazanamam!” demek. Yani şimdi burada siz katılımcıların da çok

589

büyük ecriniz, sevabınız var. Bir hayrın oluşmasında sevap kazanıyorsunuz inşâallah... Ben anlatacağım önümüzdeki günlerde, yani İslâm dergisinde…


b. İslâm’ı Öğrenme ve Öğretme Çalışması


Peygamber SAS Efendimiz diyor ki: Müslüman ya alimdir, ya müteallimdir. Yani, ya kendisi biliyor, öğrenmiş alim, ya da öğrenecek, öğrenmek yolunda olacak. Bunun dışında üçüncüsü yoktur diyor. Tabii, başka hadis-i şeriflerde meselâ dinleyen de öğrenciye katılıyor, dinleyen de öğrenci sayılıyor; onları seven, destekleyen de onlardan sayılıyor ama; kısa söylemek gerekirse: İslâm’a göre bir alim var, bir de öğrenci var, müteallim var; üçüncüsü yok.

Yani müslüman ya alimdir, ya bilmiştir, öğrenmiştir, ya da öğrenecektir. Devamlı bir ilmi çalışma… İlim, alim, müteallim cennettedir. Üçü de cennetedir. Allah ilmi de cennete sokacak, alimi de cennete sokacak, müteallimi, öğrenciyi de cennete sokacak…


Bu bir ilmî çalışma olduğu için, hem de öyle bir yerde bir ilmî çalışma ki, gayr-i müslim bir ülke, müslümanların hakim olmadığı bir ülke, müslümanca yaşanılmayan bir ülke; müslüman adetlerine aykırı adetlerin, Ahlâkın, huyların- davranışların yaygın olduğu bir ülke; açık gezerler, içki içerler, günah işlerler; kumar oynarlar, zina ederler, çeşit çeşit şeyler yaygın ve revaçta. Gizli de değil, utanmak da yok, âşikâre ve yaygın. Şimdi böyle bir yerde insanın İslâm’a bağlı olması, müslüman olması, İslâm’ı öğrenmeğe çalışması: savaş meydanında cihad eden mücahid gibidir. Çok büyük sevabı vardır bunun.

Bunu neye kıyasen söylüyorum? Gafillerin çok olduğu çarşı- pazara müslüman giderse; salât ü selâm getirerek, tesbih çekerek giderse; sanki mücâhid gibi oluyor, sevap kazanıyor. Çünkü orada yalan yere yemin edilir, yanlış ölçülür-tartılır, adamlar kandırılabilir filan ya…


İşte bozuk bir muhitte insan iyi olarak kaldı mı, iyi olarak kalma çalışması yaptı mı; çok büyük sevap kazanıyor. Siz bir de

590

bunu kazanıyorsunuz muhterem kardeşlerim. Yani direniyorsunuz ya müslüman kalacağım diye, İslâm’dan ayrılmayacağım diye sarılıyorsunuz ya sımsıkı İslâm’a, ben müslümanım diyorsunuz ya, ben müslüman kalacağım diyorsunuz ya… Bu adamlar tıraş oluyor, siz sakal bırakıyorsunuz. Bu adamlar şortla geziyor, bizim kardeşlerimiz cübbeyle geziyor. Hanımlarımız tepeden tırnağa başörtüyle geziyor ya... Bu bir cihaddır işte, bir mücadeledir.

Şimdi biz bu mücadelenin sonunda Allah’ın lütfundan ümid ediyoruz ki, bu diyarlara İslâm’ı tanıtacağız, İslâm’ı anlatacağız, İslâm’ı yayacağız. Esas amacımız bu.


Nasıl sahabe-i kiram (rıdvânu’llàhi aleyhim ecmaîn) Hazretleri, Peygamber SAS Efendimiz’den İslâm’ı öğrendikten sonra yerlerinde durmadılar; rahatlarına bakmadılar, uzak diyarlara gittiler; oralarda şehid oldular, oralarda vefat ettiler. İstanbul’da kabirleri var, Semerkant’ta kabirleri var, Diyarbakır’da kabirleri var. Hiç ummadığınız yerlerde sahabe kabirleri var. Oralara gittiler, İslâm’ı anlatmak için…

Çünkü bütün insanlar kardeştir, hepimiz kardeşiz. Hazret-i Adem AS bizim babamızdır, atamızdır. Hazret-i Havva bizim annemizdir, hepimiz kardeşiz; biz bütün kardeşlerimizin iyiliğini istiyoruz. Hazreti Adem’den, Hazreti Havva’dan kardeşimiz olan bütün kardeşlerimizi nar-ı cehenneme düşmekten kurtarmak istiyoruz, bütün kardeşlerimizin iki cihanda mutlu olmasını istiyoruz, bütün kardeşlerimizin ahirette cennete girmesini istiyoruz, Allah’ın lütfuna mazhar olmasını istiyoruz. Hiç birisinin yanmasını istemiyoruz. Cennette bütün insanlara yetecek kadar yer var. Cehennemde de…

Bütün insanlar mü’min olsa, cennete girse, cennette insanların mülklerinde azalma olmayacak, parseller küçülmeyecek; cennet o kadar geniş, o kadar büyük. Cennete en son girecek olan insan, kendisine o kadar çok ikramlar verilecek ki, sanacak ki: “Allah bana en büyük ikramı verdi.” Halbuki derece olarak en sonuncu, farkında değil… Bu yeryüzü kadar, bu semâvat kadar mülkler kendisine verilecek. Bu gökler ve yerler kadar yerler verilecek o en sonuncu insana... Yani artık cehennemden günahı kadar yanıp, cezayı çekip çıkmış, cennete en son girmiş kimseye…

591

Artık cehennemde yalnız kâfirler kaldı. Cehennemde kusurlu mü’min kalmadı, cezasını çekmeyen kalmadı, hepsi bu tarafa geçti. Artık o zaman ölüm kaldırılacak. Ölüm cennetle cehennem arasında, bir kara koyun şeklinde kesilecek. Artık ölüm yok…

Ehl-i cennete Allah-u Teàlâ Hazretleri buyuracak ki:

“—Ey ehl-i cennet, buyurun, ni’metlerim sizinle… Ölüm yok, ebedi kalacaksınız.”

Ehli cehenneme de diyecek ki:

“—Ey kâfirler, size de ölüm yok, cehennemde ebedi yanacaksınız!”

Cehennemin kapıları kapatılacak ve açılmayacak şekilde dayaklanacak. Yani, mü’sadeh kelimesinin mânâsı bu.


إَنههَا عَلَيْهَمْ مُؤْصَدَةٌ . فَي عَمَدٍ مُمَدهدَةٍ (الهمزة:٨-٩)


(İnnehâ aleyhim mü’sadetün. Fî amedin mümeddedeh ) [Bu ateşin kapıları da onların üzerine kapatılmıştır; uzatılmış direklere bağlı oldukları halde…] (Hümeze, 104/8-9) Yani, arkasından böyle kütükler kapatılıp da, bir kapı hiç açılmayacak gibi olur ya; kapılar öyle kapatılacak, onlar orada yanacak.


Cennete en son girene bile, bu dünya kadar ve bu gökler kadar yer verilecek. Onun için, bizim kıskançlığımız yok, bizim güzel duygularımız var. Biz bütün insanların müslüman olmasını istiyoruz. Burada size bir vazife yüklemek istiyoruz, sizin vazifenizi hatırlatmak istiyoruz; siz sahabe gibisiniz, yabancı bir diyara gitmiş olan Peygamber Efendimiz’in ashabı gibisiniz. Hem burada müslüman olarak yaşayacaksınız, hem de başkalarına İslâm’ı öğreteceksiniz.

O insanlar da İslâm’ın güzelliğini görecek, Allah’ın emrini kabul edecek. Haramları haram bilecek, vaz geçecek. Helâlleri helâl bilecek, afiyetle onlardan istifade edecek. Onlar da bizim bu Yusuf İbrâhim kardeşimiz gibi, Allah’ın hak dinini kabul edecekler, onlar da doğru yola gelecekler.

Onların doğru yola girmesine biz vesile olduğumuz için de, bizler kat kat sevap alacağız. Tabii, bu bizim geliş gayemiz. Ama

592

asıl yakın gayemiz, yakın hedefimiz: Evlâtlarımızı müslüman yetiştirmektir.


c. Çocuklarımızı Dindar Yetiştirmek Çok Önemli


Almanya’da Alman hükümeti bir söz söylüyor, diyor ki:

“—Birinci nesil, Almanya’ya gelmiş çalışmakta olan birinci nesil düzelmiyor. Bu adamlar nasıl yetişmişlerse öyle kalıyor. Sakallıysa sakallı, namazlıysa namazlı, örtülüyse örtülü… Almanca da öğrenmiyorlar. Bu nesilde iş yok...” diyorlar.

“—İkinci nesil, bunların evlâtları… Bunlar Almanya’da yirmi sene, otuz sene çalışırken, burada doğdular. Almancayı öğrendiler, Almanya’yı biliyorlar amma; babalarından, annelerinden İslâm’ı da öğrendiler. Bunlarda biraz İslâm var, biraz da Alman kültürü var. Bu da ikinci nesil, bu da bize yaramaz!” diyorlar;

“—Üçüncü nesil bizim!” diyorlar. “Bunlar ikinci neslin evlâtları, bunlar artık İslâm’ı bilmeyecek, biz bunları Alman olarak yetiştireceğiz. Adı Ahmet olacak, Adı Hüseyin olacak, adı Türk isimlerinden her hangi birisi olacak; Tuncay olacak ve sâire olacak ama, diyecek ki: ‘Benim dedem müslümanmış, cami diye bir yere giderlermiş.’ diyecek. İslâm’ı unutacak.” diyorlar.


Allah saklasın, tıpkı burada Brokenhill’de, bizim oralara gitmiş olan kardeşlerimizin tanıştığı bir takım Afgan kökenli Avustralyalılar gibi… Ağlaşmışlar ezan sesini duyunca, demişler ki:

“—Bizim dedelerimiz de böyle ezan okurlardı.”

Ama şimdi İslâm’dan hiç bir şey bilmiyorlar, İslâm’dan hiç bir şey icra etmiyorlar. Tin Mosque’ler, Teneke Mescidleri çürümüş, yerle bir olmuş. Gan Town’lar, yâni Afgan köyleri dağılmıs, İngilizleşmişler. İslâm’la ilgileri kalmamış. bize geldiler. Bir kısmı, Aborjin’lerle evlenmişler, melezleşmişler. Bize geldiler, ağlıyorlar, üzülüyorlar, diyorlar ki:

“—Bize İslâm’ı öğretin! Biz müslümanız, biz aslımıza dönmek istiyoruz!” diyorlar.


İşte birinci nesil, ikinci nesil, üçüncü nesil… Üçüncü neslin İslâm’dan uzaklaşacağını düşünüyor onlar. Biz de diyoruz ki:

593

“—Bizim neslimiz kıyamete kadar Allah’ın izniyle müslüman olacak! Allah-u Teàlâ Hazretleri bizim neslimizden kâfir, müşrik, fasık, facir, zalim getirmeyecek...”

Öyle temenni ediyoruz, öyle istiyoruz. O aşk ile, o şevk ile bu çalışmaları yapıyoruz.

Evlâtlarımıza oynarken İslâm’ı sevdirmeyi, İslâm”ı öğretmeyi, İslâm’a bağlı olmayı aşılamak istiyoruz. Yani bu aşıyla onları yetiştirmek istiyoruz. Diliyoruz ki, biz öldüğümüz zaman, ahirete göçtüğümüz zaman; bizim mescidlerimizde onlar namaz kılsın, bizim minarelerimizde onlar ezan okusun, bizim cemiyetlerimizi onlar yürütsün. Bizim lisan eksikliğimizden dolayı anlatamadığımız İslâm’ın güzelliklerini onlar anlatsın.

Ben meselâ, insanı yüzüne karşı medhetmek doğru değil ama, Mahmud kardeşimizi çok seviyorum. Çünkü İngilizcesi çok güzel, İslâmî terbiye de aldı, geziyor. Gezdiği yerlerde, beraber de gezdiğimiz oldu, cuma hutbesi filan okuduğu zamanlar oldu. “Geç oku, hutbeye çık!” dedik.

Eh, İslâm’ı iyi bilen ve İslâm’ı yaşayan ve bunların dilini de iyi

594

bilen insanlar; bunlara İslâm’ı anlatabilir. Çünkü İslâm güzeldir, güzelliği nerede olsa herkes fark eder. Baklavanın tadını dünyanın neresine gitseniz, Hacı Baba’nın baklavasını herkes beğenir. Yani güzel olan şey gizli kalmaz ve sevgi görür, hürmet görür, itibar görür. Evlâtlarımızı da müslüman yetiştirmek istiyoruz, öncelikle...


Ondan sonra da bu diyarların İslâmlaşmasını, İslâm’la tanışmasını, buralarda İslâm’ın yerleşmesini, Allah’tan gayriye tapılmamasını; haça ve puta tapılmamasını, Allah’ın sevmediği inançlarda insanların cehenneme doğru gitmemelerini temenni ediyoruz. Çalışmalarımızın derin amaçları vardır, çok iyi hedefleri vardır.

Onun için, Allah-u Teàlâ Hazretleri hepinize gayret versin, hepinize şuur versin…


d. Kuvvetli Müslüman Daha Hayırlı


Peygamber SAS Efendimiz’in bir hadisini söyleyerek sözümü kapatmak istiyorum. İkrama geçsinler, biraz toplantı yumuşasın diye.

Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki:70


الْمُؤْمَنُ الْقَوَيُ خَيْرٌ وَأَحَبُ إَلَى الِلَّ مَنَ الْمُؤْمَنَ الضهعَيفَ، وَفَي


كُلٍّ خَيْرٌ (حم. م. ن. عن ابي هريرة)




70 Müslim, Sahîh, c.XIII, s.142, no:4816; İbn-i Mâce, Sünen, c.I, s.87, no:76; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.366, no:8777; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.XIII, s.29, no:5722; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VI, s.159, no:10457; Beyhakî, Şuabü’l- İman, c.I, s.216, no:194; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.X, s.89, no:20668; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.XI, s.230, no:6346; Hamîdî, Müsned, c.II, s.474, no:1114; Tahàvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.I, s.266, no:221; İbn-i Asâkir, Mu’cem, c.I, s.222, no:443; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.IV, s.187, no:6580; Ebû Hüreyre RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.115, no:540; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.298, no:2713; Câmiü’l- Ehàdîs, c.XXII, s.95, no:24408.

595

RE. 230/11 (El-mü’minü’l-kaviyyü hayrün ve ehabbü ila’llàhi mine’l-mü minü’d-daîfi, ve fî küllin hayr) “Kuvvetli müslüman zayıf müslümandan daha hayırlıdır. Hepsi hayırlı olduğu halde, kuvvetli müslüman daha hayırlıdır.”

Neden? Kuvvetli olduğu zaman, nerede kuvvetli olacak? Bedenen kuvvetli olacak, İslâm’a hizmet edecek. Mali bakımdan kuvvetli olacak, İslâm’a hizmet edecek. Kültürel bakımdan kuvvetli olacak, İslâm’a hizmet edecek. Ahlâken kuvvetli olacak, İslâm’ı sevdirecek.

Kuvvetli insan, gittiği yerde bir hareket meydana getirir. Bir güzellik, bir hamle meydana getirir, bir yenilik meydana getirir. Hepinizin kuvvetli müslüman olmasını istiyoruz. Kalben, ahlâken, bilgi yönünden, aklen, fikren, bedenen, zihnen, her yönden kuvvetli olmanızı diliyoruz.

Allah-u Teàlâ Hazretleri tevfikini cümlenize refik etsin… Cümlenizi nusretiyle te’yid ve takviye eylesin... Çalışmalarınızda üstün başarılar nasib eylesin… Güzel ve faydalı sonuçlar elde etmeyi nasib eylesin...


Bakın, kocaman bir tencere sütün içine birazcık bir maya koyarsınız, yoğurt olur hepsi... Sütün hepsi yoğurt olur. Kocaman bir tenekenin içine birazcık bir maya koyarsınız, tenekenin hepsi peynir olur. Yani, az iyi bir maya, bir malzemeyi güzel bir malzeme haline getirir.

Siz böyle bir iman mayasısınız. Allah-u Teàlâ Hazretleri sizleri muvaffak eylesin... Hem dünyada aziz ve bahtiyar eylesin, hem ahirette aziz ve bahtiyar eylesin… Cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin…

Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llàhi ve berekâtühû.


02. 01. 1996 - Kamp Açılış

Canberra / AVUSTRALYA

596
24. DİNİMİZİN TEMELLERİ