TURGUT ÖZAL’I RAHMETLE ANIYORUZ
Gümüşhaneli Dergâhı’nın yetiştirdiği önemli devlet adamlarından, merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğrenci iken Abdül’aziz Bekkine Hazretleri’nin sohbetlerine devam etmiştir. Onun vefatından sonra Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri’ne bağlanmıştır. Annesi Hafize Özal; kardeşleri Yusuf ve Korkut Özallar da Gümüşhaneli Dergâhı’na mensup kimselerdir.
Turgut Özal 13 Ekim 1927’de Malatya’da doğdu. Lise’yi Kayseri’de bitirdi.1946’da İTÜ’nün Elektrik bölümüne başladı. 1950’de üniversiteyi bitirdi. Elektrik Etüd İdaresi’nde çalışmaya başladı.
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra kurulan Bülend Ulusu Hükümeti’nde ekonomik işlerden sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevine getirildi. 20 Mayıs 1983’te Anavatan Partisi’ni kurdu. Özal 12 Eylül sonrası yapılan ilk serbest genel seçimlerde 6 Kasım 1983’de 211 milletvekili çıkararak toplam 400 kişiden oluşan parlamentoda çoğunluğu sağladı ve iktidar oldu.
Turgut Özal 13 Aralık 1983’te Başbakan oldu. Ülkemizin ekonomik sıkıntılardan kurtulması için pek çok gayret gösterdi. Onun zamanında ekonomide dışa açılım sağlandı. Türk müteahhitler Suudi Arabistan’da, Libya’da, Irakta ve Sovyetler birliğinde iş yapmaya başladılar.
163 Madde kaldırıldı, düşünce ve inanç hürriyeti sağlanmaya çalışıldı. Serbest düşünceli bir insandı. Zamanında birçok tabular kaldırıldı.
31 Ekim 1989’da Cumhurbaşkanı seçildi. Herkes Özal’ın laik bir ülkenin cumhurbaşkanı olarak cuma namazına gidip gitmeyeceğini merakla bekliyordu. Fakat o her zamanki gibi rahat ve tabulara meydan okuyan tavrıyla Ankara Kocatepe Camii’ne gitti ve cuma namazını kıldı. O gün Kocatepe’de izdiham yaşandı. Halk sevinç gözyaşlarına boğuldu.
Türkiye’nin bölgesinde etkin rol oynamasını isteyen Özal, Balkanlara ve hemen peşinden Orta Asya’ya yaptığı o uzun ve yorucu seyahatlerden sonra, 17 Nisan 1993’te vefat etti.
“—Öldükten sonra beni İstanbul’a defnedin, kıyamete kadar Fatih Sultan Mehmed’in mânevî ruhaniyeti altında bulunmak istiyorum” şeklindeki vasiyetine uyularak, İstanbul’da Adnan Menderes’in de kabrinin bulunduğu yere defnedildi.
M. Es’ad Coşan Hocamız 17 Nisan 1993 sabahı otomobille Ankara’ya doğru gelirken, Özal’ın vefatını yolda öğreniyor. Telefonla Korkut Özal’ı arayıp bilgi alıyor, başsağlığı diliyor.
O gün, akşam yemeğine Ali Ağabey (Prof. Dr. Ali Yücel Uyarel) beni de davet etti. Ali Ağabey’in evinde, akşam yemeğini Hocamız’la beraber yedik. Sofrada yemeklerin arasında karnabahar kızartması ve sarmısaklı süzme yoğurt da vardı. Hocamız dedi ki:
“—Ben bu yemeği sevdiğim için kızım bunları hazırlamış.” dedi.
Yemek esnasında Pakistan Cumhurbaşkanı Ziyaü’l-Hak gibi bir suikasde kurban gitmiş olabileceğini söyledi. Üzüntülerini ifade etti.
Ertesi gün yatsıdan sonra Özelif Camii’nde hadis dersi yaptılar. Dua ederken, Turgut Özal’ın da adını andılar. O sırada birisi kâğıt göndermiş: “—Şöyle şöyle bir adama da rahmet dilenir mi?” diye. Hocamız çok kızdı:
“—Sizin hiç mi hatanız yok? Siz sütten çıkma ak kaşık mısınız? Vefat etmiş bir kardeşimizi hayırla anmamız gerekmez mi? Kendisi Hocamızın ihvanındandı. Birçok defalar beni de ziyaret etmek istedi, ‘Hizmetlerine engel teşkil etmesin!’ diye ben kabul etmedim.” dedi.
Hocamız, İstanbul’da yapılan cenaze törenine katıldı. Cenaze namazından sonra, Fatih’ten Vatan Caddesi üzerinden Topkapı’ya kadar cenazeyle birlikte yürüdü. Kabre konurken yanında bulundu. Mevlâ rahmet eyleye…
Rahmetu’llàhi aleyhim ecmaîn…
Turgut Özal Hakkında M. Es’ad Coşan Hocamızın İfadeleri
1. Soru:
Birisi bizim reisicumhura (Turgut Özal) yaptığımız duadan şaşırdığını söylemiş. “Acaba bizim bilmediğimiz başka bir şeyler de biliyor musun diye meraklandım. Mezkur şahsın Müslümanlığı kesin midir?” diye soruyor.1
Bir kere o şahıs bizim ihvânımızdan idi.
Siz şu caminin içindeki her biriniz melek misiniz?
Hepiniz kâğıt yazıyorsunuz:
“—Kusurum var hocam; ama düzeltemiyorum. Günahlarım var, vazgeçemiyorum...” diyorsunuz.
Hocamız’a gelirdi, tekkemize gelir giderdi, el öperdi, muhabbeti var, biliyoruz. Vakit namazlarını kıldığını biliyoruz. Şimdi şu günler bu sorunun sorulma zamanı mıdır? İnsafınız yok mu? Ayıp diye bir şey vardır!
Bir insan Lâ ilâhe illa’llah diyorsa, ondan sonra namaza gidiyorsa hesabı Allah’a kalmış. Daha derin meselelerini bilmiyorsunuz. Çok ayıp! Hele hele şu günlerde son derece ayıp olur!
Ben ihvânımız olduğu için, Hocamız’a gelip gittiği, el öptüğü için hüsnüzan ediyorum. Benimle görüşmesi birkaç defa oldu, az oldu ama... Ben yanaşmadım daha doğrusu, bizim siyaset adamları ile görüşmemiz pek olmadığından... Ama namazlı niyazlı bir kimse olarak biliyoruz. Kusurları olabilir. Herkesin kusuru vardır. Şimdi onun kusurları için af dileme zamanıdır.
“Müslümanlığı kesin bir şey mi?” diye soruyor. Onu sana sormayacak ki Allah, kendisi biliyor!
Sonra, birçok kimsenin lehinde şehadet ettiği bir cenazenin hakkında bildiklerini Allah bir tarafa koyuyor, hüsnü şehadette bulunanların şehadetini kabul ediyor. Hepimiz zayıf mahlûklarız, hepimizin çeşit çeşit kusurları vardır.
Ölüm müthiş bir olaydır, herkesin başına gelecek. Herkes dünyada yaptığı irili ufaklı kusurlardan dolayı, ölümünden sonra kullar tarafından ayıplanmayı, kötülenmeyi istemez de affını ve
1 Hadis dersinden sonra, Özelif Camii, 18.04.1993.
hayır dua edilmesini ister. Herkes mezar taşına, “Bana ne olur bir Fâtiha gönderin.” diye yazar. Herkesin kalbini de Allah biliyor.
Bu noktada böyle düşünmek çok ayıptır, muhterem kardeşlerim. Dervişin ahlâkına sığmaz.
Süleyman Demirel’e dün dikkat ettim, oradaki taziye defterine çok güzel kelimeler yazmış; “Aziz kardeşim...” Halbuki köşke ziyarete gitmeyecekti. Her şeyin bir zamanı vardır. Bitti artık. “Çok aziz kardeşim, çok üzüldüm...” Samimidir, ona da bir şey demiyorum; çünkü aynı mektepte beraber okudular. Kavga da ettiler... Ama ölüm mühim bir olay. Ölümden sonra artık bu gibi şeyler hiç konuşulmaz.
Peygamber SAS Efendimiz diyor ki:
اذكروا موتاكم بالخير!
(Üzkürû mevtâküm bi’l-hayr) [Ölülerinizi hayırla yad ediniz!]
Öldü, Allah’ın rahmetine mazhar olsun. Allah onu da affetsin, sizi de affetsin, başkalarını da affetsin, ıslah etsin. Herkes ibret alsın.
Cennette bile müslümanlar pişman olacakmış kardeşlerim. Neden pişman olacakmış? Hayatındaki zikirsiz geçirdiği zamanlardan dolayı pişman olacakmış. Pişman olmayan insan olmayacak.
Kimi ameli cennete sokacak? Çok matah işlerimiz mi var bizi cennete sokacak? Al birimizi, vur ötekisine... Çeşit çeşit kusurlarımız vardır, günahlarımız vardır... Allah kimin günahını ne derecede mühim görüyor, kimi affediyor, onu da bilemeyiz.
Hadîs-i şerîflerde okumuyor muyuz: Bazen bakarsın bir kötü kadını, bir köpeğe pabucuyla kuyudan su çıkartmış, içirmiş diye Allah affetmiş. Fâhişe kadın yani, “kötü kadın” dediğimiz o... “Hayatını namusunu satarak kazanan kadın bir köpeğe merhamet etti diye affoldu.” diyor Peygamber Efendimiz.
Bir katil 99 kişiyi öldürmüş de yüzüncü kişiyi de öldürmüş; ama tevbe ararken, o yolda öldüğünden affolduğunu Riyâzu’s- Sàlihîn -ki sahih hadis kitabıdır- bildiriyor.
Artık insan bu çeşit duyguları kontrol etmesini bilmeli. Hayattayken tenkit edersin, “Islah olsun.” diye söylersin. Bitti artık, bundan sonra dua edeceksin.
Çok ayıpladım... İnsanın derya gibi gönlünün olması lâzım. Çok affedici olması lâzım. Kimisi yapar da girermiş günaha, kimisi söyler de girermiş. Suizan da günah… Hüsnüzan etmek vazife değil mi?
Hüsnüzan et; ne olur, kıyamet mi kopar? “Hüsnüzan et!” dedin yâ Rabbi! Ondan hüsnüzan ettim.” dersin, olur biter.
2. Soru:
Birisi Turgut Özal’ın ölümü merasimini bahis konusu etmiş, aleyhinde sözler yazmış. “Onun Amerika’ya bağlılığına rağmen Müslümanlığına inanıyor musunuz inanmıyor musunuz?” gibi bir sözle soru sormuş.
Peygamber SAS Efendimiz tavsiye etmiştir, cenaze namazı kılınır. Bir kimsenin, Lâ ilâhe illallah diyen bir insanın cenaze namazını kimse kılmazsa, bütün o beldenin ahalisi mesul olur. Cenaze şöyle veya böyle olabilir. Bu ne olursa olsun, âşikâre olarak kendisi küfrünü ilan etmediyse, “müslümanım” dediyse onun cenaze namazını kılmak bütün müslümanlar için gereklidir.
Turgut Özal’a gelince; Turgut Özal bizim Mehmed Zahid Hocamız’a müntesib bir mürittir. Hocamız’a intisap ettiğini muhtelif vesilelerle samimi yerlerde de söylemiştir. Özbekistan’a gittiği zaman da söylemiş, daha başka yerlerde de söylemiştir. Sorulduğu zaman söylemiştir. Binâen aleyh, bizim tekkenin dervişidir. Allah cümlenin hatasını, kusurunu, taksirâtını affeylesin...
Vefat eden bir kimsenin namazını kılmak gerekir, kılmamak yanlış olur. Bir mü’mine, bir başkası mü’min olduğu halde “kâfir” derse, o söz döner dolaşır, söyleyene gider. Böyle bir hadîs-i şerîf de vardır. Onun için kimsenin imanına söz söylemek de mü’min kimseye yakışmaz. Hatalarını örtmeye, iyi taraflarını yâd etmeye çalışmak da âdâbdandır.
O bakımdan bu soruyu soran kardeşimiz, âdetâ şöyle demek istiyor:
“—O mü’min değildi, kâfirdi. Onun namazı kılınmaz.”
Onun cevabını böylece vermiş oluyorum. İnsanların kusurlarından dolayı namazı kılınmaması gerekse kimsenin namazı kılınmaz. Çünkü herkes kusurludur, herkesin hatası vardır. İnsanların kusurlarına rağmen, Allahu Teâlâ Hazretleri bir zaman geliyor, af da ediyor:
لا تاقْناطُوا مِنْ راحْماةِ اللَِّ ، إِنَ اللَّا ياغْفِرُ الذُّنوُ با جامِيعًا (الزمر:٣٥)
(Lâ taknetù min rahmeti’llâh) “Allah’ın rahmetinden ümidi kesmeyin! (İnna’llàhe yağfiru’z-zünûbe cemîâ) Allah günahları toptan affedebilir.” (Zümer, 39/53)
Allah’ın rahmeti çoktur. Allah’ın rahmetinden ümit kesmek, ümitsizliğe düşmek haramdır, yasaktır. Allah tarafından yasaklanmıştır.
Peygamber Efendimiz’in mübarek amcasını öldürmüş olan şahsa dahi sahabîdir diye hürmet ediyoruz, sonradan müslüman oldu diye.
Onun için bu soru, biraz sert bir sorudur. Bu kardeşin bu zihniyeti kendisine mahsus bir zihniyet değildir, geniş bir zihniyettir. Hatta öyle hocalar duydum ki; “Onun namazını kılanlar kâfir olur!” gibi sözler söylemiş. Böyle bir şey olmaz. O kadar, yüz binlerce insan namaz kıldı. Hepsine kâfir demek, olmadı, insafa sığmamıştır, doğru değildir.