NECİP FAZIL KISAKÜREK’İ ANIYORUZ
(1904 -25 Mayıs 1983)
Kıymetli Okuyucular!
Otuz dört yıl önce aramızdan ayrılan Necip Fâzıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904 günü İstanbul’da doğdu. Çocukluğu, mahkeme reisliğinden emekli büyük babasının İstanbul Çemberlitaş'taki konağında geçti. İlk ve orta öğrenimini Amerikan Koleji ve Fransız kolejleri ile Bahriye Mektebi'nde (Askerî Deniz Lisesi) tamamladı. Lisedeki hocaları arasında dönemin ünlülerinden Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Akseki, İbrahim Aşkî gibi isimler vardı.
12 yaşında şiire başlayan Necip Fazıl'ın ilk şiir kitabı daha 17 yaşında iken yayınlandı ve şiirleri Milli Eğitim Bakanlığı’nın ders kitaplarında okutuldu. Paris dönüşü yayınladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta ünlü yaptı. Henüz otuz yaşına basmadan çıkardığı yeni şiir kitabı Ben ve Ötesi (1932) ile takdir toplamayı sürdürdü. Türk basınının merkezi olan Bâb-ı Âli'nin önde gelen isimleri arasında yer aldı. Üstad Necip Fazıl Kısakürek, olarak anılmaya başlandı.
Şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp, içinde yeni bir dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur. Otuzlu
yaşlarında, bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde, Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhàkim Arvâsî Hazretleri ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz.
Daha sonraları onun için:
Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız;
Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız!
diyeceği bu büyük insan, onun hayatında yeni bir devrin başlamasına vesile olur. Üstâd, hayatında meydana gelen bu değişikliği şu mısralarla hulâsa eder:
Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...
Bu tanışma onun hayatında dönüm noktası oldu. İslâmî kimliği ile öne çıkmaya başladıktan sonra, ders kitaplarından şiirleri ve fikirleri çıkarıldı.
Necip Fazıl'ın hemen tümünde üstün bir ahlâk felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar. Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak, Nam-ı Diğer Parmaksız Salih gibi piyesleri büyük ilgi görür. Bu eserlerden Bir Adam Yaratmak, Türk tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır. Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer alır.
1943-1978 arasında 512 sayı yayınlanan Büyük Doğu Dergisi
yoluyla İslamcı görüşlerini kamuoyuna duyuran ve Büyük Doğu Hareketi’ne önderlik eden bir siyasi eylemcidir.
Büyük Doğu dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti (CHP) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi. 163. maddeye aykırı bulunan yazıları ile birkaç yılda bir hapse mahkûm oldu.
Sık sık kapatılan ve çeşitli bahanelerle toplatılan Büyük Doğu'nun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını Yeni İstanbul, Son Posta, Babıâlide Sabah, Bugün, Milli Gazete,
Hergün ve Tercüman gazetelerinde yayınlandı.
1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, İman ve İslâm Atlası adlı eseriyle fikir dalında Millî Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981), Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almıştır. Ayrıca Türk Edebiyatı Vakfı'nca 1980'de verilen beratla (Sultànü’ş-Şuarâ) “Şairlerin Sultanı” ünvanını kazanmıştır.
Şair Hasan Sami Bolak da Necip Fazıl’ı şöyle tanımlanmıştır:
Şiirin süzme balı, tadı Necip Fâzıl'dır.
Fikir, san'at ve çile... Adı Necip Fâzıl'dır.
Prof. Dr. M. Es’ad Coşan Hocamız’a Göre Necip Fazıl
Kısakürek
Merhum Prof. Dr. M. Es’ad Coşan Hocamız, bir anma programında Necip Fazıl’ı şöyle anlatır:1 Ayet-i kerimede buyruluyor ki:
إِلا الاذِين َّ آم نُوا و ع مِلُواَّ الصاالِح اتَِّ و ذ ك رُوا الل َّ ك ثِيرًاَّ و انْت ص رُواَّ
مِنَّْ ب عْدَِّ م اَّ ظُلِمُواَّ (الشعراءَّ :٧٢٢)
(İlle’llezîne âmenû ve amilu’s-sàlihât) “Ancak iman edip Allah’ın rızası istikametinde güzel, iyi işler yapanlar, (ve zekeru’llàhe kesîran) Allah’ı çok çok zikredenler, (ve’ntasarû min ba’di mâ zulimû) ve İslâm hücûma uğradığı zaman, elindeki o beyan kuvvetini İslâm’ın hizmetine koymuş mücâhid şairler başkadır.” (Şuarâ, 26/227)
İşte o necip, o asil, o mücahid, o Allah’ı çok zikreden şairlerden birisi de Necip Fazıl… Müthiş bir şahsiyet… Gençliğinde çekici, yakışıklı bir delikanlı… Heybeliada Deniz Askerî Okulu’nda, kim bilir belindeki kılıcıyla cumartesi pazarları dışarı çıktığı zaman, bakanı nasıl hayran bırakan cazibedâr bir kimse…
Tefekkürünün, düşüncelerinin derinliğinin her birisi yüz hatlarına nakşolmuş. Her çizgisinin, yüzündeki her hattın muhakkak ki bir başka sebebi, kaynağı var. Olağanüstü bir şahsiyet… Enerji dolu bir insan...
Dokunsanız patlayacak gibi bir zekâ dolu kocaman bir başı, insana korku veren bazı tikleri vardı. Pırlanta gibi çok yüzlü, çok yönlü, çok ışıklı, çok yönden ışıl ışıl, pırıl pırıl bir şahsiyetti.
1 12. 05. 1993 – İstanbul.
Diline, sanatına diyecek yok; herkesin anladığı, temiz, pırıl pırıl, arı duru, açık seçik bir Türkçe’yi şahane güzellikte kullanıyor. Türkçe’yi, hece şiirini en güzel eserleriyle yüceltmiş bir kişi… Şaheser eserler veren; her eseri, her mısraı şaheser olan; her benzetmesi, her beyti deftere yazılıp ezberlenecek olan bir eşsiz emsalsiz üstad… Çok çarpıcı ve sarsıcı benzetmeleri olan, harika teşbihleri olan bir kimse… Pascal, hayatında bir dönüş yapmış da inkârdan imana, dindarlığa gelmiş. Onu anlatırken, “Kadıköy’de kalkmak üzere olan vapura koşup koşup da, vapurun ayrılması üzerine ona yetişemeyen, atlayamayan insan…” diye, gözünün önüne bir sahne sererek anlatmak istediğini anlatan büyük bir söz ustası…
Ruhum kelle şekeri, vehimlerse karınca; Kömürden kara rengim, onlar beni sarınca…
diye anlatmak istediği şeyi çok az sözle, çok muhteşem bir biçimde unutulmayacak şekilde anlatabilen bir usta…
Muazzam bir mütefekkir… Bu nesiller üzerinde çok büyük hakkı olan bir şahsiyet…
ا لداال ع ل ى الْخ يْرَِّ ك ف اعِلِهَِّ (حم. طب. خط. عد. عن أبي مسعود الأنصاري؛ تَّ . عَّ . وابن أبي الدنيا عن أنس؛ حم . عد. عن سليمان بن بريدة عن أبيه؛ هب. عد. عن ابن عباس)
(Ed-dâllü ale’l-hayri kefâilihî) “Hayra delâlet eden, hayrı yapmış gibi ecir alır.” hadis-i şerifine göre, çok büyük sevaplar kazanan bir kimse… Çok muhteşem bir çığır açmış olan bir zat...
Bir profesör arkadaşımızın Londra’da, Türk elçiliğinde bir resmî işi için beklerken, Türkiye’yi güya tanıtan, kuşe kâğıda basılmış bir eserde okumuş olduğu satırlar: “—Türkiye Cumhuriyeti, İslâm dininin ve İslâm kültür ve medeniyetinin bütün izlerini tamamen silerek, Batı ailesine dâhil olma kararındadır.”
Kuşe kâğıtlara milletin parasıyla, devletin hazinesiyle milletin idam fermanını yazan insanların karşısına; “—Olmaz böyle şey, yapamazsınız! Yapamayacaksınız! Yaptırtmayız! Yaptırtmayacağız!” diye çıkan muazzam bir mücahid...
Hapse girmek, ölmek onun için bir şeref… Hiçbir şey kendisini yıldıramamış. Muhteşem bir yazar ve eşsiz bir konferansçı, konuşmacı… Konuşmalarında salonlar mutlaka tıklım tıklım dolar, balkonlardan insanlar taşardı; yer bulamazdınız, giremezdiniz, çıkamazdınız. Üstad’ın sanki olağan hiçbir şeyi yoktu, her şeyi olağanüstüydü. Efsanevî bir hayatı vardı. Konuşması, edası, tavrı, cevabı, tenkidi, her şeyi hamâsi, efsanevîydi. Hiç de ortamı, çevresi, muhiti müsait olmadığı halde, muhitine inat ve milletin fertlerine verilmek istenen şeklin tamamen zıddı, dindar, mü’min bir edebiyatçı… Zamânenin Ka’b ibn-i Zübeyr’i, Hassan ibn-i Sâbit’i, Kâb ibn-i Mâlik el-Ensàrî’si gibi... Rıdvânu’llâhi teàlâ aleyhim ecmaîn. Ömrü boyunca bir ideali görmek için, tahakkuk ettirmek için gece gündüz, şehir şehir, kasaba kasaba, salon salon gezen bir insan… Ve bütün mücahidlerde emeği, alın teri, katkısı olan bir usta… Velûd bir edip. Her sahada eser vermiş. Tiyatro, fıkra, hikaye, makale, tarih, tenkit, biyografi, tasavvuf, din…
Müthiş bir kabiliyet…
Abdülhakim-i Arvâsî Hazretleri onu ele alıyor. Evliyâullahın nazarında insanların gönülleri ve kabiliyetleri ve istikballeri
âyan, Allah’ın lütfuyla... Ve Necip Fazıl, o mübarek zâtla tanıştıktan sonra o Mevlânâ, Hacı Bayrâm-ı Velî, Gazzâlî, Akşemseddin, Nureddin Topçu gibi, birden o eşsiz cihad hareketine, o yola giriyor. Sanatını, varlığını, hizmetini, heyecanını, gayretini, bütün kuvvetini o “Sonsuzluk Kervanı” dediği, bağlandığı büyüklerinin izinde, o hizmette ömrünü geçiriyor. En mühim olan nokta o...
İşte Necip Fazıl böyle bir meşale ile tutuşturulmuş ve ondan sonraki hizmetleri ile bakıyoruz karşımızda çok samimi bir derviş, bir tarikat ehli, bir tarikat kardeşimiz... Ama başkalarına da faydası olan ve çok ince meseleleri çok zarif bir şekilde, kendi zevkine göre çok güzel anlatan;
1. Râbıta-ı Şerif,
2. Halkadan Pırıltılar,
3. Çöle İnen Nur,
4. Tanrı Kulundan Dinlediklerim,
5. Peygamber Halkası,
6. 101 Hadis,
7. İman Atlası (İlmihal) diye çeşitli dinî, tasavvufî; yani pasif değil aktif, cayır cayır yanan ve yakan, konuları öyle anlatan
eserler yazan bir kimse…
Kendisini seviyoruz. Yol arkadaşımız, tarikat kardeşimiz, tanıdığımız bir kimse. Fakat sadece o değil. Necip Fazıl bir bayrak bizim için… İnsanları Hakk’a, imana, İslâm’a davet eden bir mücahid, bir aksiyon insanı… İstiyoruz ki, Necip Fazıl’ı çok iyi tanısın kardeşlerimiz; divanını, şiirlerini ezberlesin!]
Merhum Prof. Dr. M. Es’ad Coşan Hocamız’ı ve Merhum Necip Fazıl Kısakürek’i rahmetle anıyor, makamlarını yüce eylemesini Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyoruz.
23. 05. 2017 – Maltepe / Ankara