HASİB EFENDİ HAKKINDA


Prof. Dr. M. Es’ad Coşan Rh. A


(Hazırlayan: Dr. Metin ERKAYA)


Bizim bir arkadaşımız vardı. Arkadaş değil, yaşça büyük bir kimse... Hasib Efendi'ye derviş olmuş, intisab etmiş. O anlatıyor:

"Hoca Efendi filanca camide imamlık yapıyor. Evi de Mahmud Paşa'nın filanca mahallesinde... Yaya gidiyor, geliyor. Arada öğleyin patlıcan, biber, domates, pırasa, ıspanak vs. alıyor, zembillere koyuyor. Evi uzak olduğu için, sabahtan yatsıya kadar oralarda oyalanıyor, yatsı namazından sonra evine gidiyor. Camiden giderken de zembilleri eline alınca, tabii ben ona derviş olduğum için, --hocaya zembil mi taşıttırılır-- zembilleri ben alıyorum ama; pırasanın ucu çıkıyor, ıspanak kenarından sarkıyor. Ben de diyor grand-tuvalet giyinen, giyimine çok düşkün bir insanım." diyor.

Diştabibinin oğlu kendisi, böyle münevver bir aileden, çok şık giyinen bir kimse... Ayakkabısının üstüne baktığın zaman, saçını tara; ayna gibi... Ütülü pantolonlu, kravatlı, tertemiz bembeyaz gömlekli bir kimse...

"Şimdi zembilleri elime alıyorum, gidiyorum ama, iki tarafa böyle korkuyla bakıyorum. Şu sokaktan bir tanıdığım çıkar da, beni böyle bir ihtiyar adamın arkasından "Ihh... Ihh..." zembil taşırken görürse, nasıl ayıp olur filan diye utancımdan korka korka taşıyorum. Her seferinde böyle kabahat yapıyormuş gibi, hırsızlık

1

yapıyormuş gibi korkuyorum. Nihayet Böyle epeyce, hocamızın arkasından filesini-zembilini taşıdık." diyor.

Bir zaman sonra, artık kendi kendine demiş ki:

"--Yâhu görürlerse görsünler be, yâni ne olacak?.. Beğenen beğensin, beğenmeyen beğenmesin!"

İçimden, böyle bir rahatlık geldi. Ertesi gün baktım, hocanın zembili yok, filesi yok... O zamandan sonra hiç zembil file taşımadı diyor.

Demek ki hocası onun nefsini terbiye temek için taşıttırıyormuş. "Yâni ben o duyguya ulaşınca, oradaki imtihan bitti." diyor. (1)


* * *

Birisi şeyhinin yanında elpençe divan duruyor, "Şeyhim bir himmet etse, şeyhim bir himmet etse!" diye içinden geçiriyormuş. Şeyhi de --bizim Hasib Efendimiz-- abdest almış, merdivenlerden inerken, onun gönlünden geçeni biliyor. O daha bir şey demedi. Şeyhim bir himmet etse de, himmetin ne olduğunu görsek, istifade etsek... filân diye kalbinden geçiriyor. Demiş ki:

"—Herkes şeyhten himmet ister... Halbuki büyükler, derviş 'Şeyhim himmet! Şeyhim himmet!..' dedikçe; 'Oğlum hizmet! Oğlum hizmet!..' demişler." demiş.

Bir şeyi nakleder gibi yapmış, hizmetin esas olduğunu bildirmiş. (2)


* * *

Sarhoşun birisi elinde şişe, yalpalayarak, bizim Hasib Efendimiz'in karşısına çıkmış. Hasib Efendimiz'in; yâni Hocamızın arkadaşı olan, Hocamızdan iki evvel vazife

2

yapmış olan Hasib Efendimiz'in, Şehzâdebaşı'nda karşısına çıkmış sarhoş... Önünü kesmiş:

"--Hocaefendi, bu şişenin içinde ne var?" demiş.

Sallanıyor, sarhoş, ağzı leş gibi içki kokuyormuş. Hasib Efendimiz adamın gözünün içine bakmış:

"--Allah..." demiş.

Ondan sonra adam bir fenâ olmuş, bir değişmiş. Ertesi gün gelmiş, ağlaya ağlaya Hasib Efendi'nin ellerine, ayaklarına kapanmış. "Evliyaullah'ın bir nazarı kimyâdır." derler, bak nasıl değiştiriyor sarhoşu!..

"Pis sarhoş, çekil yolumdan! Edepsiz, yıkıl karşımdan! Şu kadar içmişsin de, bir de utanmadan bilmem ne yapıyorsun!.." filân diye bazısı azarlayabilir, kaşlarını çatabilir. Ama sonunda, iyi bir derviş olmuş o zât diye duymuştum. Allah rahmet eylesin, şefaatlerine erdirsin o mübareklerin... (3)



ŞEFAAT YÂ RASÛLALLAH!


Bana evvelce gösterdin Senin ol gül cemâlini,

Kulağıma işittirdin dahi şirin mekàlini,

Sonunda perdeyi çektin, esirgedin visâlini.

Hasib'in maksadı ancak teşerrüftür cemâlinle;

Senin didarına geldi, şefaat yâ Rasûlallah!


Giderse cennete ahbab u yârânım,

Beni nâra sokarsa cürm ü isyânım,

Dökülür yaşlarım hâke, çıkar eflâke efgànım.

Hasib'in başlı arzusu cemâlullàhı görmektir;

Sana yalvarmaya geldi, şefaat yâ Rasûlallah!

3

Hasib Efendi Hazretleri


NOTLAR


(1) Prof. Dr. M. Es’ad Coşan, Avustralya Sohbetleri-4, s. 330, İstanbul, 1996.

(2) Prof. Dr. M. Es’ad Coşan, Yeni Dönemde Yeni Görevler, s. 140, İstanbul, 1993.

(3) Prof. Dr. M. Es’ad Coşan, Doğru İnanç ve Güzel Kulluk, s. 95, İstanbul, 1998.

4