• /
  • Kütüphane
  • /
  • Tebliğ ve İrşad Çalışmaları
  • /
  • 301 ilâ 320. sayfalar
281 ilâ 300. sayfalar

Bizim Milli Eğitim çalışmalarımızda eğitim çalışmalarımızda tecrübemiz çok eski yıllara gider. Ve o eski yıllardaki çalıştığımız müessselerde yetişmiş kıymetli elemanlar şimdi bu müesseseleri kuruyorlar diyebilirim. Ve bu kadronun inşaallah yine kendi özel rengimizi, damgamızı, simgemizi taşıyacak olan yüksek tahsil müesseselerini de, üniversiteleri, fakülteleri de açacağını düşünüyorum. Yükseliş Mimarlık Mühendislik Özel Yüksekokulu'ndan, Sakarya Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi'nden; çok daha önceden İstanbul Teknik Üniversitesi'nden camiamız tahsil meselesine girmişlerdi, kardeşlerimiz bu hususta çalışmaya başlamışlardı. O kardeşlerimizin çoğu profesör oldu, bir kısmı emekli oldu. Ama zaman devam ediyor, çalışmalar gelişerek büyüyerek devam ediyor.

Bana arkadaşlar bir çok müessesenin ismini koymayı teklif ederler, terletirler beni... Bu müessesenin adı da FERDÂ'dır. Ferdâ, Farsça yarın manasına geliyor. Sebebi Hz. Ali RA Efendimiz: "Çocuklarınızı kendi çağınıza göre değil, ileriki çağa göre yetiştirin! Çünkü onlar ileriki çağın, yarının insanlarıdır." buyuruyor. O bakımdan, biz çocuklarımızı kendi mantığımızla, kendi bilgi ve görgü durumumuzla değil de, onların yaşayacakları zamanda ihtiyaç duyacakları bilgileri onlara kazandırarak; görgü, tecrübe ve meziyetleri onlara kazandırarak yetiştirmek istiyoruz.

301

Eğitim kadrosunu biliyorum. Son derece cevval, dinamik, genç ama çok meziyetli insanlar...

Kendimiz çocuklarımızı yetiştirmek istediğimiz zamanda kendimize ait müesseselere çok büyük ihtiyaç duyuyordum. Kendimiz tahsil görürken, kendi gönlümüze uygun hocalara çok büyük sevgi duyuyorduk. Hiç unutmuyorum ben kardeşiniz Edebiyat Fakültesi'nde öğrenci iken, tarih bölümünde o zaman bir doçent konuyu anlatırken "Peygamberimiz" dedi. O kadar... SAS filân yok... Ben o gün İstanbul Edebiyat Fakültesi'nden, Vezneciler'den Beyazıt'a sanki havada gittim. Ayağım yere basmadı sevincimden... Bir doçent benim peygamberime, "Peygamberimiz" dedi diye... O kadar hasret içindeydik, o kadar sıkıntı içindeydik, o kadar problemler içindeydik.

Elhamdü lillâh bugünkü nesiller, --benden önceki değerli konuşmacı arkadaşlarımın ifade ettikleri gibi-- her türlü güçlüğe rağmen, her türlü değiştirme çalışmalarına rağmen; cümle cihanın, yedi düvel değil yetmiş düvelin uğraşmasına rağmen imanını bırakmıyor. İstiklal marşında ifade ettiğimiz hakka ibadet etmeyi terk etmiyor elhamdü lillâh... Allaha has kul olma idealini bırakmıyor, bırakmayacak.

302

Onun için bu müessseselerin adedinin çok artması lazım!.. Sayılamayacak kadar çok olması lazım!.. Çünkü genç ve dinamik bir neslimiz var, çocuklarımız var... Çocuklarımızın çokluğuyla, Peygamber SAS Efendimiz'in iftihar edeceği gibi biz de iftihar ediyoruz. Büyük müesseseler kurmamız lazım!.. Çocukların nüfus artışıyla, ihtiyacın büyümesiyle orantılı olarak, bizim bu konularda çalışmalarımızı geliştirmemiz lâzım!..

Bu müessese güzel bir müessesedir ve bizim zihniyetimizi aksettiriyor. Ön tarafında mescid vardır. Bir tarafı mesciddir bu binanın ve halka açıktır. Çünkü halka söz verilmiştir burada mescid yapılması için... Öbür taraflarının hizmetleri konusunda düşünülmüştür, istişareler yapılmıştır. En sevaplı, caminin mantığına en uygun, Allah'ın rızasına muvafık en uygun çalışma egitim çalışması olacağından, binanın öbür taraflarının eğitime tahsis edilmesi kararlaştırılmıştır.

Bu bizim fikrimiz değildir. Aynı şeyi geçen sene yarış havası içinde açtığımız Yalova Asiller Kız Koleji'nde de yaşadık. Orada Yalova müftüsü fetvayı vermişti. Kuran kursu olarak yapılmaya başlanmış binanın kolej olmasını istemiştir. Kalkıp konuşmuştur. Bu hususta tereddütleri olan insanlara izah etmiştir meseleyi... Yâni, "Kur'an kursundan elde edilecek faydalar şunlardır... Eğitimden elde edilecek faydalar şunlardır." diye fetva vermiştir. Din adamı olarak, müftülük sıfatını ortaya koyarak fetva vermiştir.

303

Müessesemizin şu hale gelmesinde emeği geçen bütün dostlara, bütün kalbimle Allahtan büyük mükafatlarla onları taltif etmesini diliyorum. Biz kendilerine teşekkürle bir şey yapamayız, ama Allah-u Teâlâ Hazretleri fazl ü kereminden sa'ylerini meşkür eder. Allah-u Teâlâ Hazretleri bir haseneyi bile kabul ettiğinde, o kulun dünyası ve ahireti mamur olur. Allah sa'ylerini meşkür eylesin... Amellerini, ibadetlerini, niyetlerini, gayretlerini, çalışmalarını, kabul eylesin...

Bu müessese milletimiz için hayırlı olsun.... Gençlerimizin çocuklarımızın en mükemmel tarzda ferdâya, yarına hazır olarak, dünyanın bütün milletleriyle olan münasebetlerinde üstünlük sağlayacak meziyetlerle donanmış olarak yetişmesine vesile olsun... Ankara'daki ve Türkiye'deki diğer müesseselerimizin bir halkası olsun... Bundan sonraki müteakib çalışmalarda, daha büyük müesseseler kurmayı Cenab-ı hak bize nasib eylesin... İnşaallah çok yakın bir zamanda, bir fakülte açılışında da Allah bizi bir araya getirsin... Allah hepinizden râzı olsun...

Esselâmü aleyküm!..

18. 9. 1995 - ANKARA

304

YAYGIN VE ÖRGÜN EĞİTİM

Aziz ve muhterem misafirlerimiz, davetliler, dostlar, kardeşlerimiz!..

Bir dinlenme ve tatil devresi geçirdik. Okulların açılmasıyla beraber, ikamet ettiğimiz şehirlerde yeni bir hizmet döneminin başında bulunuyoruz. Umumiyetle tatillerde bir dinlenme ve dağılma oluyor, büyük şehirlerde... Hele Ankara'da boşalma oluyor. Sonra okulların açılmasıyla bir toplanma oluyor. Yüksek tahsillerdekiler tatilden dönüyorlar, faaliyetler hızlanıyor. Yeni bir hizmet yılının başında dün açtığımız bu ilim irfan yuvasının salonunda toplandık.

Bizim câmiamız, mensub olduğumuz grubumuz, kardeşlerimiz, Türkiye çapında meşhur insanlardır. Birkaç nesildir en büyük hizmetlerde en önde görülen, gazetelerde isimleri çıkan kimselerdir. Câmiamızın amacı, Allah'ın rızasını kazanmaktır. Bizim prensibimiz, büyüklerimizden öğrendiğimiz ana hedef: "İlâhî ente maksûdî ve rıdàke matlûbî" Yâni, gayemiz Allah'ın rızâsını kazanmaktır. Herkesin yaptığı işte bir amaç vardır, kalbinde bir niyeti vardır; menfaati için çalışır, hırsı için çalışır. Kafasındaki ideal için, kalbindeki bir emel için, insan hayat boyu bir hedefe doğru koşuyor. Bizim bu salonda hiç farkımız yoktur. Hepimizin hedefi Allah'ın rızâsını kazanmaktır.

305

Şimdi bu rızâyı kazanmak için neler yapmak lâzım?.. Dünyanın her yerindeki bütün müslümanlar bunu düşünüyor. Yurt dışına yaptığım seyahatlerde bizim çalışmalarımıza benzer çalışmalar yapan, müslüman gruplarla karşılaşıyorum, konuşuyorum ve sevinç duyuyorum. Çünkü elhamdü lillâh akıl için tarik birdir derler; yani akıllı insanlar hizmet için, Allah'ın rızâsını kazanmak için aynı şeyleri buluyorlar ve yapıyorlar. Elhamdü lillâh bize de bir te'yid oluyor.

Hattâ geçtiğimiz ayda Londra'da bir konferans istediler benden... Böyle büyük bir kolejin konferans salonunda "21. yüzyılda neler yapmamız lâzım?" diye konular seçmişler bana da bildirdiler. Mecburen o konu üzerinde konuşmam icab etti, konuştum. Pakistanlılar, İngilizler muhtelif millletlerden münevver, yazar, profesör vs. gibi kimseler, gazeteciler geldiler. İngilizceye çevrildi konuşmam... Konferanstan sonra, "Ne güzel şeyler düşünmüşsünüz, ne güzel şeyler teklif ettiniz." diye teşvik ettiler, tebrik ettiler. Allah razı olsun, Allah sevsin, kulların sevgisi mühim değil; ama bu da bir te'yid oldu benim için...

306

Bizim birkaç tane vakfımız var. Aslında biz müslüman olduğumuz için; hani ne yapar müslüman?.. Cami yapar, camiye girer, ibadet eder, geceleyin tesbihini çeker; tamam gibi düşünüyoruz. Hayır; öyle değildir, bizim amacımız daha geniş... Bizim hizmet amacımız o kadar geniş ki; hayatın her faaliyet dalına yayılmış, hizmetler yapmaya çalışan arkadaşlarımız var. Belediye hizmetleri yapanlar var, politik hizmetler yapanlar var... Mühendislik, tıp vs. alanlarda hizmetler yapanlar var... Hepsi de meslek sahibi kimseler...

Bizim kendi câmiamızın kurduğu üç vakfımız var; bir de kendi kardeşlerimizin başka yerlerde kurduğu vakıflar var... Paralel istikametli çalışan kardeş vakıflar var... Ama bizim İskenderpaşa câmiamız olarak üç vakfımız var:

Birisi Sağlık Vakfı'dır. Çünkü her şeyin başı sağlıktır. İnsan hasta olunca, kendisine hizmet ediliyor. Kendisi hizmet edemiyor. Onun için hastanelerimiz var, polikliniklerimiz var, çeşitli büyük müesseselerimiz var; hepsi meşhur... Yeni Bosna'da Hayrunnisâ Hastanesi, Vatan Caddesi'nde Şadiye Hatun Teşhis klinikleri... vs.

307

Geçen hafta da Çanakkale'de, bizim 20 kadar elemanımız sağlık taraması yaptılar. 1200 hastaya bedava baktılar. 500 milyon TL'den fazla ilaç dağıttılar. Yani, Allah için; para isteyerek, vizite yaparak, satarak değil... Kendileri cuma, cumartesi pazar günlerini ayırdılar. Köylere gittik, ben de başlarında bulundum. Sıraya girmiş köylüler, ihtiyarlar, hastalar, biçareler... Baktık, tedavi ettik, ilaç verdik, tavsiyelerde bulunduk. Geçen sene de yapmıştık bunları; "Tavsiyeleriniz sayesinde ben ölümden döndüm; eğer muayene olmasaydım, tavsiyelerinize uymasaydım, ölecektim." diyenler oldu. Bu sene de 1200 kişi bu hizmetten yararlandı. Bu az bir rakam değil...

Tıbbî hizmetlerimizi götüren bir Sağlık Vakfımız var... Onun Panzehir diye bir dergisi var... Neşriyat organı olarak çok güzel bir dergi...

Bir başka vakfımız var: Hakyol Eğitim Yardımlaşma ve Dostluk Vakfı... Başlığında amaçları saklı:

a. Eğitim yapmak.

b. Yardımlaşma.

c. Müslümanlar arasında birlik beraberliği sağlamak amacıyla çalışmak.

Eğitim amaçlarımızı ikiye ayırıyoruz:

308

1. Okula gitmeyen, gidemeyen, okul çağını geçirmiş insanlara tepeden yaygın bir eğitim. Bu neyle olur?.. Dergiyle olur, gazeteyle olur, radyoyla olur, televizyonla olur. Buralardan bilgilendirilir.

Elhamdü lillâh, bizim bu sahalarda müesseseleşmiş olan, 18-20 ilde o bölgeye yayın yapan Ak Radyo'muz var... Şimdi uzaydan yayın yapıyoruz. Almanya'dan Orta Asya'ya kadar anteni olanlar bizi dinleyebilir. Ve bir istatistik vereyim: Bizim Ak Radyo'muz sırf İstanbul'da 50 FM radyosu içinde, en çok dinlenen ilk üçten biri; ama ötekiler müzik yayını yapıyor. Tabii, müziği herkes dinliyor. O ayrı, kıymeti yok bence; bizimki kültür yayını yapıyor. Yani hadis var, tefsir var, fıkıh var, tarih var, edebiyat var, kadın eğitimi var, çocuk eğitimi var, doktorların konuşması var... Çok kıymetli meşhur şahsiyetlerin yorumları var, röportajlar var... Yâni yine beğeniliyor, beğenen de tiryaki oluyor. Şimdi bir şaka çıkartmışlar, "Akrakolik olduk." diyorlar birbirlerine; hani alkolik der gibi... Hakikaten 24 saat dinleniyor, uyanık olduğumuz sürece...

309

Radyo her yere taşınabilir ufacık bir cihaz; araçta da giderken dinlenebiliyor, çok faydalı oluyor. Her şey var, Kuran-ı Kerim'den ezana varıncaya kadar... Dur bakalım ezan okunmuş mu diyoruz, açıyoruz Akra'yı; biraz sonra ezan okunmaya başlıyor. Tamam diyoruz. Şimdi bu yaygın eğitim...

Radyodan camiye gelemeyen, vaaz dinleyemeyen, okula gelemeyen işçiye, kadına, çocuğa, köylüye, kentliye bilgi yağdırıyoruz. Bilgi bombardımanı; bu bir eğitim...

Sonra dergilerimiz var: İslâm, Kadın ve Aile, İlim ve Sanat... 10 yıldır, 12 yıldır ayakta durabilen dergiler... Bu şampiyonluktur. Türkiye'de dergiler iki yıl ömürlüdür. İki yıldan fazla yaşamaz. Çünkü dergilerin Anadolu'ya dağıtımı olur; parası gelmez. Dergiyi basanların parası tükendiği zaman, dergi kapanır. Anadolu batağına batar dergiler... İki yıllıktır en güzel dergiler. İsmail (Turan) Ağabeyin zamanında İslam'ın Nuru dergisinden vs. den hep böyle gider bu... Bizim dergilerimiz devam ediyor. Biz gerekli tedbirleri aldık, devam etmesini sağladık.

310

Bu dergilerin bu çağda fonksiyonu nedir?.. Şimdi İstanbul gibi büyük kültür merkezleri için dergi çok orjinal bir bilgi kaynağı değil; köyler için bilgi kaynağı... Köyden, yayladan bir mektub geliyor, bir kız diyor ki: "Sizin derginizi okudum, namaza başladım, başımı örttüm, hidayete erdim." Bir oğlan diyor ki: "Sizin derginizi okudum, yanlış yoldaydım, düzeldim." Hidayete vesile oluyor. Yurt dışında olanlar sabırsızlıkla bekliyorlar, "Bir çıksa da görsek!" diye... Büyük hizmet görüyor. Onun için, devam ettiriyoruz. Zarar ettiğimiz halde devam ettiriyoruz. Parayı başka yerden kazanıp burada hizmet var diye, dergiyi destekliyoruz. Kâr etmiyoruz ama dergiyi destekleyerek mânevî kâr olsun diyoruz.

Tabii, "Bu kârlar nereden sağlanıyor?" sorusunun cevabı: Yirmi küsur şirketimiz var, her şeyi yapıyoruz. Meselâ, hiç tahmin etmeyeceğiniz Sav Marketleri'miz var, silah ve av malzemeleri satıyoruz. Biz çıkardık bunu... Sav Marketleri ağına sahibiz Anadoluda... Silah da üretiyoruz kendimiz; tescilli, şarjörlü filân... Zülfikâr isminde duymuşsunuzdur. Bunu niye yapıyoruz, benim işim ticaret mi?.. Değil... Zaten mesleğim de değil; kardeşlerimizin de mesleği ticaret değil... Ama Sav Marketler bizim dergilerimizin destek kuruluşudur. Buradan kazandığımızla dergileri çıkartıyoruz. İslâm, Kadın ve Aile, İlim ve Sanat, Panzehir... Bir ara çıkartmayı yavaşlattık, niye?.. Para yoktu da ondan...

311

En zor işlerden birisi insanlardan para istemek muhterem kardeşlerim, çok zor! Ben bir iki defa vakfın namına para istedim. Siteler'de bir dükkana girdik, ikincisine giremedik. Oturduk çay içtik filan... "İşte, vakfımızın şu kadar öğrencisi var, paranız varsa verin zekâtınızdan; işte bunlar okusunlar." diyeceksiniz. Çok zor muhterem kardeşlerim!.. Para istemek kadar, el açmak kadar zor bir iş yok...

Şimdi diyorlar ki: "Nakşiler holding kurdu." Tabii kurarız. İstememek için, dilenmemek için kuruyoruz. Başımız dik olsun diye, kimsenin karşısında ezik olmayalım diye, bunları yapmaya çalışıyoruz. Yirmi kadar şirketimizden orjinal olduğu için bunu söylüyoruz. Sav Market; yani silah ve av malzemeleri tüfek, çadır, el fenerleri vs. satan dükkan bunlar neticede... Bizim elemanlarımız satıyor, kârıyla dergilerimizi götürüyoruz.

--Sonra orjinal ne var?..

--İnşaat şirketimiz var...

--Allah, Allah siz bir cami cemaatisiniz; insaat şirketiyle ne işiniz var?

--Boru imalatımız var; mavi boru, yeşil boru, beyaz boru var ya paslanmayan güzel borular, onları imal ediyoruz; pencere imal ediyoruz. Pencere fabrikamız var Konya'da vakfımızın. Ne olacak bak işte burada bin küsur öğrencimiz var, bunların hepsinin midesi var. Zavallıların yemek yemesi lâzım, soğuk olunca giyinmesi lâzım!.. Barınması lâzım, yurt lâzım, giyim lâzım, ihtiyaçlarının karşılanması lâzım!.. Yetmiyor muhterem kardeşlerim! Çeşitli şirketlerimizle bunları sağlamaya çalışıyoruz, vakfımızın eğitim amaçlarını yerine getirelim diye...

312

İlk fırsatta gazete çıkaracağız. Hazırlıklar yapıyoruz, parayı biriktirebilirsek günlük gazete çıkaracağız. Başka?.. Televizyon yayınına geçeceğiz. Bu işi ilk önce biz düşündük Türkiye'de; ama her şey parayla oluyor. Televizyonu kurma hazırlığı içerisindeyiz.

2. Sonra eğitim müesseseleri açıyoruz, ana okulları açıyoruz. Ana okulu öğretmeni yetiştirmek için okul açtık. Geçen sene 17 tane mezun verdik. Bu mezunlardan bir kısmı ana okullarında göreve başladı.

Eğitim ne zamandan başlıyor biliyor musunuz?.. Adam evlenmeden önce başlıyor.

--Yâ Hocam dur bakalım adam daha evlenecek, düğün dernek gerdek olacak, çocuk olacak da ondan sonra eğitim olacak.

--Hayır! İyi bir kadınla evlenmezse çocuktan hayır gelmez. Kadını seçmekle başlıyor. Kadının sıhhatli, namuslu, ahlaklı iyi dürüst kadın olmasından başlıyor. Erkeğin iyi olmasından başlıyor.

Onun için bizim Prof. Kemal Çakmaklı isimli kardeşimiz İstanbul'da kendi tatlı ifadesiyle diyorki : "Bir çocuk anasından doğup, ciyak dedi mi eğtiminin sekizde beşi geçmiştir." diyor. Sayıyor işte: "Anne iyi olacak baba iyi olacak, sıhhatli olacak, helâl lokmayla beslenecek..." vs. Ana karnında da bir eğitim var... Doktorlar bunu biliyorlar ki annenin alışkanlıkları, gıdaları çocuğa tesir ediyor. Doğar doğmaz eğitimin yarıdan fazlası bitiyor; kalıyor yarısından azı, sekizde üçü... Sekizde üçün de ne kadarını vereceğiz? ..

313

Onun için adam olmuyor yetişen gençler... Talebelerin adam olmaması, anarşist olması, Ortadoğu'yu bitirip de Türkiye'nin başına belâ olması ondan oluyor. Okul eğitimi yanlış, materyalist, komünist, dinsiz... Barış gönüllüleri geldi İslâm'dan soğuttu, hrıstiyanlığı aşılamağa çalıştı. Ne oldu sonunda?.. Anarşist yetişti.

Eğitim çok önemli, derin bir iş... Hem kökü derin, hem tesiri ileriye doğru derin... Eğitim müessesine yatırım yaptığınız zaman, 100 yıl sonra sonuç alabileceğiniz bir yatırım yapmış oluyorsunuz. Yüz yıllık fayda sağlayacak iş yapmış oluyorsunuz. Çok mühim bir iş!.. Bunu kimse bilmez. Onun için biz bu eğitim müesseselerine önem veriyoruz.

Konferanslara önem veriyoruz, vaazlara önem veriyoruz, vâiz yetiştirmeye çalışıyoruz. Hoca kardeşlerimizin adedini arttırmağa çalışıyoruz. Fıkıh enstitümüzün, hadis enstitümüzün sebebi nedir?.. İlâhiyattaki tahsil yeterli değil, hocalar yeterli değil, hocalar tam müttakî müslümanlar değil... Açık konuşalım, ben de ilahiyattan emekliyim; istediğimiz tarzda değil... İstiyoruz ki, çoçuklar müslüman yetişsin, Allah'tan korkan insan yetişsin. Onun için ayrı müessese kuruyoruz, destekliyoruz, onları yetiştirmeye çalışıyoruz.

314

Eğitimin yaygın eğitim tarafı var... Örgün eğitim dediğimiz, işte ana okulundan, ilkokulundan, orta okulundan devam eden okullar var... Bizim bu müessesemiz ne kadar güzel olursa olsun, ne kadar büyük olursa olsun, eğitim için yapmamız gereken faaliyetler içinde az bir yekün tutuyor sevgili kardeşlerim!.. Eğitim çok mühim bir iş, çok büyük bir sektör, çok masraf isteyen bir iş... Devletin yapamadığını biz nasıl yaparız?.. Biz kestirmeden işi sonuca götürmeğe çalışıyoruz.

Eğitimin yapılmasında ve müslümanların mutluluğunun sağlanmasında yardımlaşma var amaçlarımızın içinde... Bizim yardımlaşmamız makbuzla para toplamak meselesi değil. Çeçenistan'a nasıl yardım ederiz, Kuzey Irak'a nasıl yardım ederiz, Makedonya'ya nasıl yardım ederiz, Bosna Hersek'e nasıl yardım ederiz; bunu düşünüyoruz. Kamyonlarla ilaç gönderiyoruz, malzeme gönderiyoruz, arkadaş gönderiyoruz. Yâni derdimiz çok...

Avustralya'dan hoca istiyorlar. Bak şurda arkada cami var, dün açılış yaptık, halktan birisi dedi ki:

"--Hocam, caminin imamı yok, imam da verin!"

315

Halk sağlıyor, Diyanet sağlayamıyor; kadro yok... Avustralya'dan benden kadı istiyorlar:

"--Hocam! Biz müslüman olarak İngiliz hakimin huzuruna çıkmak istemiyoruz. Bize kadı gönder, hakim gönder! Derdimizi ona açalım, o bizi dinlesin, hükmünü versin; râzıyız." diyorlar.

Yâni ben burdan, fıkıh enstitüsünden çocukları yetiştireceğim, kadı olacak, hakim olacak, İslâm hukukunu bilecek... Avustralya'ya göndereceğim, hakimlik yapacak... Böyle istiyor.

Tayland'dan bir derginin müdürü benden hoca istiyor. Dedim ki:

"--İnsaf! Yanınızda Bengladeş var, Hindistan var, Pakistan var; oradan hoca alın! Yakın; dilinizi bilir, kültürünüze yakın..."

"--Türkleri seviyoruz, Türk hoca istiyoruz!" diyor.

Şimdi red mi edeceğiz bunu?.. Gönderebilmeliyiz. Bir tanesini Tayland'a gönderebilmeliyiz. Bir Türk hoca, ehli sünnet akidesini orada öğretip, insanları yetiştirmeli!

Yapmamız gereken işlerin yanında yaptıklarımız çok az! Yâni böyle bir zerre gibi bir şey... Deryânın yanında, bir damla gibi bir şey yâni... Bu müessese güzel elhamdü lillâh; dilenciye hıyar vermişler, eğri diye beğenmemiş derler. Beğenmezlik gibi olmasın, elhamdü lillâh güzel ve büyük bir müessese... Çok güzel bir yerde kurulmuş, havadar, güneşli... filân. Gelişecek, büyüyecek, yanına iki tane daha bina yapma projemiz var... Bütün bu hususlarda yalnız Türkiye değil, bütün dünyadaki müslümanlarla yardımlaşmanın nasıl yapılacağını planlamak istiyoruz. Vakfımızın amacı bu... Bütün müslümanlar birbirini tanısın dost olsun istiyoruz.

316

Bu dost olmanın nasıl olacağını düşündük taşındık da biz, İSPA turizm seyahat şirketimizi kurduk. Suudi Arabistan'dan, Mısır'dan alimler geldiler, müesseselerimizi gezdirdik, bize:

"--En çok sizin seyahat acentanızı beğendik, orijinal düşünmüşsünüz!" dediler.

Neden?.. Ben burdan 70 kişiyi alacağım Özbekistan'a götüreceğim, oradaki müslümanlarla tanışıcağız... Alacağım Mısır'a götüreceğim oradaki insanlarla dost olacağız...

Nitekim yaptık bunu... Gorbaçov'un devrilip tekrar dikildiği günlerde biz Özbekistan'a gittik, Azerbaycan'a gittik. O günlerde konuşuldu parlamentoda, Azerbaycan hürriyetini ilân etti. Özbekistan'a geçtik; orada Özbekistan hürriyetini ilan etti. Allah tam hürriyet ihsan eylesin...

Oradan dostlar edindik. Burslar verdik, hacca çağırdık. Oraya burada aranızda olan kardeşimizi vaiz olark gönderdik. Dr. Metin Erkaya, bizim Sincan'lı kardeşimiz... Ben, "Özbekçe'yi öğrenin, müslümanlar birbirlerini tanısın!" dedim; Özbekçe'yi öğrendi, Özbekçe kitabı yazdı, neşretti. Özbekçe'nin; yâni onların dilinin bizler tarafından öğrenilmesi için kitap yazdı. Kendisi doktor ama, ramazanda oraya vaaz etmeğe gitti.

317

Orada ihvanlarımız var... Bahaeddin Nakşıbend Hazretleri'nin camisinin imamı ihvanımız, kardeşimiz... Müftü şimdi, Özbekistan'ın diyanet işleri başkanı gibi yâni... Daha başka dostlar edindik. Bunlar nasıl oluyor?.. Seyahatle oluyor. Onun için seyahat şirketi kurduk. Dostluk meselesinde her yönüyle müşterek çalışma yapmak istiyoruz.

Bir vakfımız daha var. İLKSAV: İlim Kültür ve Sanat Vakfı... Amaçları isminden belli: İlmi araştırmalar yapmak, ilim adamı yetiştirmek; dinî, tarihî, millî kültürümüzü araştırmak, muhafaza etmek, öğretmek... Yâni biz neyiz?.. Elhamdü lillâh müslümanız. Dedelerimiz kimlermiş, nasıl yaşamışlar?.. Kültürümüz, örfümüz, adetimiz, dinimiz, lisânımız, edebiyatımız, âdâbımız, ahlâkımız; bunlar kültür işte... Bir de sanat; yani işin estetik yönüne de dikkat ederek yapmak...

Yukarıdaki müesseseyi gezseniz veya İstanbul'daki kolejlerimizi gezseniz, bir şey daha dikkatinizi çeker: Güzellik... Çünkü Peygamber Efendimiz: "Allah bir insanın bir işi güzel yapmasını sever." buyurmuş. Yaptığı şeyi ihsân ile, mükemmel ve güzel yapmasını sever ve rahmetini ihsan eder böyle yapana... Yaptığımız her şeyi güzel yapmak zorundayız. Yazıyı güzel yazmak zorundayız. Kurbanı keserken bile bıçağımızın keskin olması lâzım, güzel olması lâzım. Hayvana ezâ, cefâ vermemek gerekir.

318

(El kelimetüt tayyibeti sadakatün.) "Sözün güzeli de sadakadır." Sözü de güzel söylemek lâzım, her işi güzel yapmak lâzım!..

Bakın bu camiye, bu müessese açılmadan önce teftiş için geldim, "Burayı ne hale getirebiliriz?" diye... Merdivenlerden çıkarken ayağımız kayıyordu. İçerisinde tahta bölmeler vardı, çok eciş bücüştü. Şimdi çok intizama girdi, içi, dışı düzenlendi. Bazı hacı amcalar yeraltına abdesthane yaptırdılar. Kadınlar için dıştan merdivenler yaptılar. Paramız oldukça yapacağız, yaptığımızı da güzel yapacağız.

Dergilerimiz çıktığı zaman, "Aferin! Bak müslümanlar bu işi becermiş!" dedirttik. Basında bir kaynak açtık, peşimizden bir sürü İslâmî dergi yayınlandı. Olsun, hepsi de güzel faaliyetler yapıyorlar. Yani öncülük ettik, fazl-ı tekaddümümüz vardır. Bir işi önceden yapmanın üstünlüğü vardır, şerefi vardır. Açtığımız çığırda yürüyenlerin sevabından hissemiz vardır.

Bizim vakfımızın Anadolu'da yüzlerce şubesi var... Ayrıca bazı yerlerde vakıf kurmak için müracaat ettiğimiz zaman müsaade alamadık. Müsaade dokuz ayda çıkıyor, iki senede çıkıyor. Vakıfların mevzuatı var, devletin mevzuatı var, bir şeyi yapmak kolay olmuyor. Vakıf kuracaksın, toplanıp müracaat edeceksin; kurucuların fotoğrafları, nüfus suretleri, iyi hal kağıtları... O olur, bu olmaz... Ondan sonra müzakere ediliyor. Müsaade ya geliyor, ya gelmiyor diye, Anadoluda yüzlerce dernek kurdurduk. İlim, sanat, kültür ve çevre dernekleri kurdurduk. Çevre derneklerini, Çevre Bakanlığı tesis edilmeden kurdurduk. Çevre Bakanlığı'ndan önceyiz. Hakk-ı tekaddümümüz, şeref-i tekaddümümüz vardır.

319

Çevrenin düzeltilmesi de önemlidir. Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi: Sokağın süpürülmesi, evin içinin temiz olması, dışının temiz olması, suların temiz olması, sıhhate uygun olması lâzım, ağaç dikilmesi lâzım!.. Sadakayı cariye... Onun için biz kardeşlerimizi kahvehaneden kurtarmak istiyoruz. Vatandaşlarımızı boş zaman öldürmekten kurtarmak istiyoruz. Orman yeri gösteriyoruz; gelin bu orman yerinde orman kurun diyoruz. Sizin de burada üç beş ağacınız olsun diye korular kurduk, ormanlar kurduk, daha hedeflerimiz var... Yollar üzerinde dinlenme yerleri kuracağız, başka hizmetler yapacağız.

Bunların hepsi muhterem kardeşlerim niçin yapılıyor? Allah rızâsı için. Şahsen fayda beklemediğimiz gibi, şahsen yardımcı olmağa çalışıyoruz. Nice kardeşlerimiz var ben isimlerini vermeyim ağadır, milyonlarını vermiştir bu işler yapılsın diye masraf ediyor. Çünkü Allahın rızâsını kazanmak için kulluğu iyi yapmak zorundayız. İyi kulluğun bir yolu insanlara hizmettir. İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.

320
321 ilâ 340. sayfalar