• /
  • Kütüphane
  • /
  • Sosyal Çalışmalarda Organizasyon ve Başarı
  • /
  • 381 ilâ 400. sayfalar
361 ilâ 380. sayfalar

Halbuki, ben hatırlıyorum, köylerde kadınların bile haftalık toplantıları vardı. Bütün kadınlar oraya gitmeyi bir vazife sayarlardı. Giderlerdi, hatim indirirlerdi, kitap okurlardı., Yaşlı bir hacı nine kitap okurdu, ötekiler dinlerlerdi. Dinlerini öğrenirlerdi, âdâb öğrenirlerdi. Mecmuaül Âdâb'ı okurlardı. İbadet ederlerdi, zikrederlerdi.

Ben hatırlıyorum, askerlerimiz Kore Savaşı'na gittiği zaman hayret etmiştim, zihnime takılmıştı. Bizim köydekiler toplanmışlar, Salât-ı Tefriciye çekmişler; askerlerimiz muvaffak olsun diye... Yâni, askerlerimizin Kore destanları nasıl yazılıyor; köylerdeki zikir destanlarının sonucu olarak yazılıyor. Allah-u Teâlâ Hazretleri, dualar berekâtıyla yardımcı oluyor mücâhidlerimize... Kendisinin kuvvetinin üstünde, olağanüstü imkânlara sahib oluyor asker, dua berekâtıyla... O onun farkında değil... Kendisine gelen dualarla başarı kazandığının farkında değil ama, Kore'deki zaferin kökü, Çanakkale'deki köyde... Çankırı'daki köyde, Erzurum'daki köyde... Millet bunu bilmiyor.

381

Kadınların yapılaşmasını kaybetmişiz... erkeklerin sosyal yapılaşmasını, teşkilatlanmasını kaybetmişiz... Toplum havada kalmış, birbiriyle irtibatı kopmuş... Ya evde televizyonun esiri, ya sokakta kahvenin esiri...

Erkek evde duramıyorsa... Evde duracak vasat da olmayabilir. Bir odalı olur ev... Kadınlar, çocuklar... Adam sıkılır, vurur kapıyı çıkar gider.

"--Nereye gidiyorsun?.."

"--Kahveye gidiyorum."

"--Niye gidiyorsun?.."

"--Ne yapayım evde durup da?.. Örgü mü öreyim, yün mü öreyim?.. Elbette gideceğim." diyor.

Ne olmuş?.. Sosyal yapılaşma sonunda bizi kahveye düşürmüş. Kahveye gitmiş. Kahvede de sigara dumanı, iskambilin çeşitleri, domino, tavla... Kahve büyükse bilardo vs. ile dejenere olmuş. Ordan da başka kötü alışkanlıklar edinmiş.

Sosyal yapılanmamız bozuktur. Yapılaşmamız yoktur, yanlıştır. Bu yanlışlıktan, bu hastalıklardan, bu dezavantajlı pozisyondan ilkönce kurtulması gereken bizleriz, biz müslümanlarız. Çünkü, bizim dinimiz teşkilatlanmaya, organize yaşamaya, grup halinde yaşamaya, cemaate çok önem veriyor.

382

O bakımdan, İstanbul gibi nüfusu on milyon olan şehirde --belki daha geçmiştir bile-- onyedi tane dernek; çok ayıptır!.. Hele bizim gibi bir grup için, çok daha fazla ayıptır. Her caminin yanında bir derneğimizin olması lâzım!..

Camilere bakıyorum, acıyorum. Üçyüz metrekarelik bir parsele; meselâ, İncirli midir nedir, Londra asvaltı üzerinde çok işlek bir yerde bir cami yapmışlar. İki gün önce, havaalanından gelirken gördüm. Küçücük bir cami yapmış, sıkıştırmış oraya... E, bu caminin eti ne budu ne?.. Bundan ne olur?.. Burada ne faaliyet yapabilirsin?.. Hiç bir faaliyet yapamazsın. Altı abdest alma yeri, üstü namaz kılma yeri... Sıkışmış zâten...

O halde cami fonksiyonlarından kopartılmış; kolu, kanadı, gagası, ayağı kesilmiş, kuşa döndürülmüş durumdadır. Bizim her caminin yanında bir sosyal faaliyet alanı açmamız lâzım!.. Lokalimizin olması lâzım, lokalde toplantılarımızın olması lâzım!.. Orda içki içilmez, --tabii, çok normal-- kumar oynanmaz, mâlâya'ni vakit geçirilmez. Ya oturulup iş üretilir, ya ilim öğrenilir öğretilir. Ya da çeşitli toplantılar, buluşmalar, görüşmeler, çalışmalar yapılır. Bu da dallandırılabilir, çeşitlendirilebilir.

383

Hiç bir yerde görmedim ben... Kadın kahvesi gördünüz mü hiç bir yerde, duydunuz mu?.. Duymadık. Yâni, kadınlar eve bırakılıyor. "Çoluk çocuk var; ne hali varsa görsün çocuklarla!" diye... Kadınlar eve bırakılıyor. Erkek zar zor kendisini kapıdan dışarıya atıyor... Kahvede oturuyor, "Tamam oh! Çocuk dırıltısından, zırıltısından kurtuldum." filân diye...

Kadınlar için bir yer lâzım!.. Çocuklar için bir başka yer lâzım!.. Çocukların gönlü yok mu?.. Çocuklar oyun istemez mi?.. Çocuklar bir şey öğrenmeyecek mi?.. Ne yapacağız?.. Derneğimiz olacak!.. Her derneğimizin bir anaokulu olacak, bir kreşi olacak!.. Çocuklara sahip olacağız, anneleri kurtaracağız. Çocuklara sahip olmamız lâzım!..

Anne çocuğa bakamıyor; üç tane, beş tane peşpeşe geldi mi, anne feleğini şaşırıyor. hangi birine baksın?.. Altını mı temizlesin, karnını mı doyursun?.. Yaramazlık yapmasını mı engellesin?.. Bir şey mi öğretsin, Kur'ana mı başlasın?.. Ne yapacağını şaşırıyor. Okul biraz kurtarıyor. Okula gittiği zaman çocuklar, anne biraz nefes alıyor, okul çağında olmayanlarla uğraşıyor. Anneyi bu durumdan kurtarmamız lâzım!.. Çünkü, çocuk iyi yetişemiyor.

384

Çocuğu kreşe almamış lâzım, çocuğu ana okuluna almamız lâzım, eğitimini düzenli yapmamız lâzım!.. Bir öğretmen, eğitimci, bu işin mütehassısı olan bir kişi, anneden çok daha güzel yapıyor eğitimi... Ve çocuk, grubun içine girdiği için, grup terbiyesini daha o yaştan almağa başlıyor. O da ayrı bir güzellik... Çocuk açılıyor, eğitimde başarılı oluyor.

Onun için, derneğimiz olacak!.. Derneğimizin erkekler için lokali olacak, kadınlar için lokali olacak!.. Çocuklar için çocuk bahçesi olacak, kreşi olacak!.. Bunların hepsi bizim menfaatimize... Biz rahat edeceğiz, hanım rahat edecek, çocuklar rahat edecek... Düzenli olacağız, intizama gireceğiz, öğreneceğiz, eğitileceğiz, yükseleceğiz...

Onun için, dernekleşme çalışmalarımızı mutlaka ve mutlaka çok arttırmamız lâzım!.. Ve dernekleşme için, kendi keselerimizden, bütçelerimizden fon ayırmamız lâzım!...

Başka ülkelerde devlet fon ayırıyor. Meselâ İsveç'te, 25 kişiyi toplayabilirse, bir dernek kurabilirse bir insan, devlet ona yardım ediyor. Bir dernek bir konferans tertipleyebiliyorsa, devlet ona salon veriyor. "Buyur bu salonda konuşmanı yap!" diyor.

385

Beni çağırdılar İsveç'e... Ben İsveç'te gittim, belediyenin en güzel, mikrofonlu, ısıtma soğutma tertibatlı salonunda konferans verdim. Bir başka yerde ikinci bir konferansı, yine belediyenin bir yerinde verdim. Bir başka yerde, yine belediyenin yerinde... Yâni, İsveç sosyal devlet olduğu için, sosyalizasyona önem vermiş. Herkesten çok para almış, vergiyi tam almış; yolları yapmış, eğitime önem vermiş, sağlığı sosyalleştirmiş, bedavalaştırmış... vs. Halkına hizmet etmiş.

Kendi halkı için yapıyor bunu... Bizim oraya giden insanlarımız için değil... Kendi halkına bu imkânları sağlamış.

Önemli olan şeylere para harcanır. Çocuğun eğitimi önemlidir; para harcanır... Kendimizin rahatımız, konforumuz önemlidir; para harcanır... Bakın Hacegân'da, Marmara manzaralı, Boğaz manzaralı bir yerde oturmak güzel oluyor; buna biraz fedâkârlık yapılır...

Böyle bir yer olmasaydı; nerde yapıyorduk toplantıyı biz daha önceden?.. Caminin alt katına, kırk-elli merdivenden tıngır mıngır iniyorduk... Aşağıda camları yukarıda olan bir yerde, betonun üstünde diz çökerek, öyle toplanabiliyorduk. O da bir imkândı, elhamdü lillâh hiç yoktan iyiydi ama, niye daha güzeli olmasın, daha hoşu olmasın?.. İnsan orda sıkılabiliyor, terleyebiliyor, üşüyebiliyor, dizlerine ağrı girebiliyor. Ama böyle bir yer olduğu zaman, içi açılıyor, huzur içinde duruyor.

386

İnsanın kendisine hizmeti, eğitimine, çoluk çocuğuna hizmeti önemli bir hizmettir. Buralara masraf yapılabilir. Değer bu masraf... Onun için, bu çalışmaları yapacaksınız!..

Dernekleşme için masraf ayıracağız, fon ayıracağız. Bütçemizin bir kısmını ayıracağız bu iş için... Ne yapacağız?.. İçimizde zenginler vardır, hayır yapmak isteyen insanlar vardır; derneğimize bir lokal sağlayacağız!..

"--Tamam, erkekler lokali benden..."

"--Kadınlar lokali benden..."

Veyahut;

"--Bunları dağınık yapmayalım! Gelin ortaklaşalım, şu binayı alalım!.. Şu binanın bir katı erkeklere olsun, bir katı kadınlara olsun... Bahçesi çocuklara olsun... Biraz bahçeli olsun, park imkânı olsun... Çocukların oyun imkânı olsun... Kütüphane salonu olsun, kitap okuyabilsin insanlar..." diyeceğiz ve bu masrafı yapacağız.

Her yerde bizim İskenderpaşa'nın, Hakyol Vakfı'mızın, İlim Kültür Sanat Vakfı'mızın (İlksav) bir şubesi olacak!.. Her caminin yanında... Cemaat namazı kıldıktan sonra gelecek, orda oturacak kalkacak... Biz de güzel duygularımızı, imanımızı, ihlâsımızı başka insanlara aşılayacağız... Üçüncü şahıslara, bizim dışımızdaki insanlara İslâm'ı tanıtma, anlatma çalışmaları yapacağız.

387

Öyle insanlar var ki bizi tanıdığı zaman, çalışmalarımızı gördüğü zaman, "Aaa, ben İslâm'ı böyle bilmiyordum, ne güzelmiş!.. Ben de tevbekâr olayım, ben de şöyle yapayım, böyle yapayım..." demeye başlıyor. "Ben de tarikata girebilir miyim?.." filan demeye başlıyor. Bu, elle tuttulur, gözle görülür muhabbetli bir manzarayı biz teşkil ettiğimiz zaman olur.

Böylece yanlış sosyal yapılanmaları engellemiş de oluruz. Toplumu boşluktan kurtarmış oluruz. Yanlış eğilimlere sürüklenmelerini engellemiş oluruz. İnsanımızı kurtarmış oluruz. İnsana hizmet etmiş oluruz, dinimize hizmet etmiş oluruz.

Allah hepinizden razı olsun... Yaptığınız çalışmalarınızı değerlendirsin, büyük sevablar versin... Sa'yiniz meşkûr olsun, zenbiniz mağfûr olsun, ameliniz makbul olsun...

Dilerim, temenni ederim ki, çalışmalarınız daha çok olsun... Derneklerimizin sayısı çok daha fazla olsun... Allah-u Teâlâ Hazretleri tevfikını refik eylesin... Gücünüzü kuvvetinizi ziyade eylesin... Sizleri nusretiyle, nimetiyle te'yid ve takviye eylesin...

İki cihanda aziz ve bahtiyar olun... Ömrünüzü hayırlı verimli geçirin... Rabbimiz'in huzuruna yüzü ak, alnı açık varın... Rabbim sizi cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin...

Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh!..

16. 10. 1994 - İstanbul

388