4. HAK YOLA DÖNÜŞ GECESİ
Eùzü bi’llâhi mine’ş-şeytàni’r-racîm.
Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm.
El-hamdü li’llâhi rabbi’l-àlemîn... Alâ külli hàlin ve fî külli hîn... Nahmedühû bi-cemîi mehàmidih... Lehü’l-hamdü kemâ yenbağî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultànih... Ve’s-salâtü ve’s- selâmü alâ seyyidinâ muhammemedini’l-emîn... Ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn... Salâten ve selâmen dâimeyni mütelâzimeyni ilâ yevmi’d-dîn... Emma ba’d.
Çok muhterem, çok değerli, aziz kardeşlerim!..
Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin affının, mağfiretinin, rahmetinin cûşa geldiği, rahmet deryalarının taştığı, mübarek bir nurlu
gecede bulunuyoruz. Bu çok müstesna, çok şâhâne gecenin hayrından, feyzinden, nurundan Rabbimiz cümlemizi faydalandırsın... Mahrumlardan eylemesin... Kapısından matrudlardan, koğulmuşlardan eylemesin...
Receb ayı, Üç Aylar diye isimlendirilen mânevî mevsimin ilk merhalesi, ilk devresidir. Sevgili Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ SAS:
“—Receb, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin ayıdır.” buyurmuştur.
Her şey Allah’ındır, biz de Allah’ın kullarıyız. Aylar da Allah’ın aylarıdır, dünya da, ahiret de onundur. Mülk onundur. Receb’in Allah’ın ayı olması da yine bizim içindir, yine bizim faydamızadır, yine bize müjdedir. Çünkü, Allah-u Teàlâ Hazretleri bu ayda, nice nice kullarının tevbesini kabul ediyor. Allah’ın ayı olması ondan...
Allah-u Teàlâ Hazretleri yanlış yolda, yanlış durumda, yanlış fikirde, yanlış amelde, yanlış işte, yanlış istikamette olanları doğruya irşad eylesin... Samîmî dönüş ile, tevbe-i nasûh ile dönmeyi nasîb eylesin... Kendi yolunda yürümeyi nasîb eylesin... Rızasını kazanmayı nasîb eylesin... Dünyası, ahireti mâmur olanlardan olmayı cümlemize nasîb eylesin...
a. İstiğfarı Çok Eylemek
İmam Beyhakî’nin Zübeyr ibn-i Avvâm RA’dan rivayet eylediğine göre, Peygamber SAS Hazretleri buyurdular ki:20
مَنْ أَحَبَّ أَنْ تَسُرَّهُ صَحِيفَتُهُ، فَلْيُكْثِرْ فِيهَا مِنَ الاسْتِغْفَارِ
(هب. ض. عن الزبير)
RE. 396/14 (Men ehabbe en tesürrahû sahîfetühû, felyüksir fîhâ mine’l-istiğfâr.) “Rûz-u mahşerde, kullar kabirden kalkıp divana durdukları zamanda, amel defterleri açılıp hesabın başladığı zamanda, defter-i a’mâlinde yazılan fiillerin, yapılan amellerin kendisini sevindirmesini isteyen kimseler, oraya çok tevbe ve istiğfar yazılmasını sağlasınlar; çok tevbe ve istiğfar eylesinler!” buyuruyor Peygamber SAS Efendimiz.
Aziz ve muhterem kardeşlerim! Biz Hazret-i Adem Atamız’ın çocukları, insanoğulları, Ademoğulları, nefis denilen bir iç varlığa sahip kılınmışız. Ona da hamd olsun, nefis de Allah’ın bir ikramı... O da bizim hizmetimizde, o da bize lâzım!.. Onun da yaratılışı hikmetli, hiç şüphe yok... Her şeyi güzel Rabbimizin... Bizim içimize Rabbimiz bizi korumak için, kollamak için, kayırmak için, yönetmek için, dinlendirmek için, sevindirmek için, zinde tutmak için, nefis diye bir yönetici yerleştirmiş. Kendimiz, egomuz, enemiz, bizim içimizdeki iç varlığımız, benliğimiz...
Bir de, dışımızda başka bir alem var. Eğer bu nefis, bu içimizdeki varlık, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin emirlerini öğrenemezse, eğer bu nefis müslüman olamazsa, insanın hali yaman... Dışından müslüman olması yetmiyor. “Lâ ilâhe illa’llàh” demesiyle iş bitmiyor. Dünya var ve dünyayı sevmek her hatanın
20 Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.I, s.256, no:839; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.I, s.440, no:648; Ziyâü’l-Makdisî, el-Ehàdîsü’l-Muhtâre, c.I, s.451, no:892; Taberânî, Dua, c.I, s.506, no:1787; Zübeyr ibn-i Avvâm RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.475, no:2065; Mecmaü’z-Zevâid, c.X, s.347, no:17579; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XLI, s.368, no:45262.
kaynağı oluyor:
Başka bir hadis-i şerifi çok duymuşsunuzdur:21
حُب الْدُّنْيَا رَأْسُ كُلِّ خَطِيئَةٍ .
Hubbü’d -dünyâ re’sü külli hatîeh.) “Her hatanın kaynağı, başı, başlangıç sebebi dünya sevgisidir.”
Dünyayı sevmemek mümkün mü?. Çevremizde ağaçlar, dağlar, ovalar, dereler, denizler... Fânî dünya süslü, müzeyyen, hoş... Sevmemek mümkün mü?.. Amma, sevmemek lâzım!.. Çünkü, ondan daha güzeli var.
Bir dünya var, bir bu hayat var; güzel... Bu hayata yaşamak için geldiğimizden, yaşamımızın sağlanması için, korunması için Rabbimiz bizim içimize bir koruyucu görevli olarak nefsi koyduğundan, bizim amacımız yaşamak olmuş. Yaşamayı güzel bir şekilde sürdürmek olmuş, rahat etmek olmuş. Güzel yemek olmuş, güzel giymek olmuş. Hoşça vakit geçirmek olmuş...
Amma, bu yaşamanın gàye olması, hayatın esas olması, her şeyin yaşamak için olması, her şeyin bu dünya için olması, her şeyin insanın rahat etmesi için olması, her şeyin para kazanmak için olması, her şeyin itibar görmek için olması, her kötülüğün başı oluyor. Tüm kötülükler oradan çıkıyor. Amennâ ve saddaknâ,
çok doğru, gerçekten öyle: (Hubbü’d-dünyâ re’sü külli hatîeh) Her hatanın kaynağı incelenirse, bizim şu fani dünyaya bağlanmamız, şu yaşamı sevmemiz ve gàyeyi ona döndürmemiz, gàyeyi güzel yaşamak yapmamız, her işimizi ona göre tanzim etmemiz... Bu olduğu zaman fikrimiz, her hata buradan kaynaklanıyor.
İnsan o zaman, rüşvet almağa başlıyor. İnsan o zaman, hırsızlık yapmağa başlıyor. İnsan o zaman, zulmetmeğe başlıyor. İnsan o zaman, canavarlardan fenâ oluyor. Sırf kendisi yaşayacağı
21 Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VII, s.338, no:10501; Ebû Nuaym, Hilyetü’l- Evliyâ, c.VI, s.388; İbn-i Asàkir, Târih-i Dimaşk, c.IIIL, s.428; Hz. İs AS’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.192, no:6114; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.412, no:1099; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XLI, s.326, no:45030.
için başkaları ölebilir, hattâ ölmeli...
Bizim sınırdaki on-oniki çobanı öldürdü diye, bizim hacca giden kardeşlerimizden bazılarını Saddam Irak’a çağırmış. Haber göndermiş, “Dönüşte mutlaka bize uğrasınlar, Bağdat’a bekliyorum!” diye. Bizimkiler gitmişler. O günlerde, bizim o hudutlarda yakaladığı mâsum kardeşlerimizden on-oniki kişiyi öldürmüştü. Bizimkiler demiş ki:
”—Komşuluğa sığar mı? Mâsum, mazlum insanları öyle nasıl öldürürsün?”
Demiş ki:
“—Ben kendi yeğenimi öldürdüm. Amerika’da tahsil görmüş, kendisini gayet iyi yetiştirmiş, kendi akrabam; onu bile öldürdüm.” demiş. Yâni, “Başkasını öldürmek nedir yâni?” mânâsına...
İnsan öldürür, insan çalar, insan zulmeder, insan merhametsiz olur; gàye dünya olduğu zaman, insan canavar olur. İnsan hayvan gibi olur:
أُوْلَئِكَ كَاْلأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ (الأعراف:٩٧١)
(Ülâike ke’l-en’àmü bel hüm edal) [İşte onlar hayvanlar gibidir, hattâ daha da şaşkındırlar.] (A’raf, 7/179)
Hayvan sözü hayvanlara hakaret olur, zavallı hayvanların nesi var; hayvanlardan beter olur. Çünkü hayvanların hiç olmazsa akılları yok, muhakemeleri yok. Kur’an-ı Kerim’den anlamazlar, daha başka muhakeme kabiliyetleri yoktur. İçgüdüleriyle hareket
ederler. Yaratılışlarına göre davranışlarını ayarlarlar.
Ama, Allah-u Teàlâ Hazretleri insanoğluna akıl vermiş. O akıl o nefsi dizginlemezse, gàyesi dünya olursa, o zaman işte insanların halini görüyorsunuz. Çevrenize bakın, kâfirleri inceleyin!.. Niye bu adamlar müslüman olmazlar?.. Papazları inceleyin!.. Allah-u Teàlâ Hazretleri eski kitapların hepsinde
İslâm’ın geleceğini müjdelemişken, Rasûlüllah Efendimiz’in zuhura geleceğini haber vermişken, onlar kitaplarında onun müjdesini görmüşken, niye te’vil ederler?.. Niye İslâm’a gelmezler?.. Niye âşikâre olduğu halde, hakîkatler gözlerinin önüne serildiği halde müslüman olmazlar?..
Çünkü, hubbü’d-dünyâ gözlerini karartmıştır. Hubbü’d-dünyâ her hatanın başıdır. Saltanatlarından vazgeçemezler, altınlarından, gümüşlerinden, ziynetlerinden, rahatlarından vaz
geçemezler. Onun için, dünyayı sevdikleri için, hayvanlardan da aşağı olurlar. Hayvanlardan da daha zalim olurlar, daha gaddar olurlar, daha yırtıcı olurlar. Dünyanın en yırtıcı mahlûku, en canavar mahlûku haline gelirler.
b. Ahireti Sevmek
Bir dünya var, işte burası... Bir ahiret var, orası ebedî hayat... Ahiret Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin va’d-i sàdıkıdır. Dünya imtihan sahasıdır.
Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:22
مَنْ أَحَبَّ دُنْيَاهُ أَضَرَّ بِآخِرَتِهِ، وَمَنْ أَحَبَّ آخِرَتَهُ أَضَرَّ بِدُنْيَاهُ، فَآثِرُوا
مَا يَبْقٰى عَلَى مَا يَفْنٰى (حم. ك. عن أبي موسى)
22 Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.IV, s.412, no:19712; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.II, s.486, no:709; Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.343, no:7853; Beyhakî, Şuabü’l- İman, c.VII, s.288, no:10337; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.III, s.370, no:6308; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.I, s.198, no:568; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.I, s.258, no:418; Begavî, Şerhü’s-Sünneh, c.VII, s.205; Rûyânî, Müsned, c.II, s.170, no:564; Ebû Mûsâ el-Eş’arî RA’dan.
Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.IX, s.151, no:8757; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XXXIII, s.174; Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.197, no:6146; Mecmaü’z-Zevâid, c.X, s.435, no:17825, 17828; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.222, no:2351; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XXXXI, s.377, no:45314.
ME. 1119 (Men ehabbe dünyâhu edarra bi-âhiretihî, ve men ehabbe âhiretehû edarra bi-dünyâhu, feâsirû mâ yebkà alâ mâ yefnâ.) Sadaka rasûlü’llàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl.
Peygamber SAS Efendimiz’in her şeyi ve hadis-i şerifleri ne güzel! Buyuruyor ki:
(Men ehabbe dünyâhu) “Kim kendisinin dünyasını severse, dünya hayatını severse, (edarra bi-âhiretihî) ahiretine zarar verir.
Dünya hayatına önem veren, dünya hayatını seven, ona yönelen, ahiretine zarar verir.”
Dünyasını sevip, gàyesi dünya olan, ahiretini zarara uğratır, vazifelerini yapamaz. Onun ötesinde de, dünyalık yarışında, geçim kaygısında, kavgasında, yaşam savaşında zulmeder, ahiretine zarar verir, ebedî hayatının hüsrana dönmesine sebep olur. (Ve men ehabbe âhiretehû) “Kim de ahiretini severse, (edarra bi-dünyâhu) o zaman bazı dünyalık menfaatlerinden mahrum kalabilir. Dünyada bazı sıkıntılara uğrayabilir.” O zaman ne olacak? (Feâsirû mâ yebkà alâ mâ yefnâ) “Siz bâkî olanı, fâni olana tercih eyleyin!” diye tavsiye buyuruyor
Peygamber SAS Efendimiz. Yâni hepimizin bâkî olan ahiret hayatını, fâni olan şu geçici, kısa, küçük, değersiz, dünya hayatına tercih etmemiz gerektiğini tavsiye buyuruyor.
Şimdi biz bu durumda ne yapacağız, bizim halimiz ne olacak?.. Dünya zevkli, dünya tatlı, amma fânî... Dünya sevgisi çeşitli hataların kaynağı… Ama birçok insan bu yarışın içine girmiş, bu mücadelenin içinde uğraşıyorlar. Devletler buna göre düzenlerini kurmuşlar, mafialar bunun için çalışıyor, ordular bunun için hareket ediyor. Dünya fitne ve fesat dolu dünya sevgisinden dolayı... İşte müslümanlık burada belli oluyor.
Onun için, Bakara Sûresi’nin başında Allah-u Teàlâ Hazretleri müttakîlerin vasıflarını sayarken:
اَلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ (البقرة:٣)
(Ellezîne yü’minûne bi’l-gaybi) “Onlar ki gayba inanırlar.” (Bakara, 2/3) diyor.
Allah-u Teàlâ Hazretleri’nden müttakî kullarına en başta gelen övgü, onların gayba inanması… Ahiret var, olacak, gelecek, hesap var... Bu dünyada yaptıklarından, insan ahirette muhakeme olacak. Zerre kadar hayır işleyen, hayrın karşılığını görecek; zerre kadar şer gizli kalmayacak, o şerrin cezası var...
İşte mü’minle kâfirin farkı... Herkesin aklı var, ama insanları birbirinden ayıran en önemli özellik işte bu... Sizi Avrupalılardan Amerikalılardan; bizi kâfirlerden ayıran özellik bu... Biz o ahirete inandık. İslâm inancının en önemli rüknü, ahirete imandır. En önemli tarafı bu... Ahirete inandık, hesap var, ahiret var…
İşte bizden istenen, Peygamber Efendimiz muhakeme ile bize tavsiyesini ifade buyurmuşlar:
(Feâsirû mâ yebkà alâ mâ yefnâ) “Bâkî olanı fâni olana tercih edin, ebedî olanı alın! Gelip gelici olana kanmayın!” diyor Peygamber SAS Efendimiz. İşin püf noktası bu! Hayatın, imtihanın en önemli noktası bu!.. Bütün inançların birbirinden ayrıldığı, değer kazandığı, değer kaybettiği nokta burası...
Rabbimiz bizi bu inançtan ayırmasın... Bu hesaptan ayrı, kısır hesaplara düşürmesin... Fânî dünyanın fâni lezzetlerine takılıp kalıp, ahireti ihmal edenlerden eylemesin...
c. Dünya Müslümanın Zindanı
Onun için mü’min, ezalara, cefalara uğrayabilir. Mü’min imanından dolayı sıkıntıya düşebilir, düşer. Peygamber SAS Hazretleri buyuruyor ki, mü’min dağın başında olsa bile, onu zarara uğratacak bir kimse ona musallat olur, çıkar karşısına... Bir istismarcı, bir kâfir, bir muzır, bir zalim onunla uğraşır.
Bir hadis-i şerifte şöyle bildiriliyor:23
23 Tirmizî, Sünen, c.VIII, s.351, no:2273; İbn-i Hibban, Sahîh, c.VII, s.185, no:2922; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.II, s.173, no:1471; Begavî, Şerhü’s-Sünneh,
جَاءَ رَجُلٌ لِلنَّبِىِّ صَلَّى اللهُ عَ لَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَ الَ: يَا رَسُولَ اللهَِّ، إِنِّي
َلأُحِبُّكَ! فَقَالَ: انْظُرْ مَاذَا تَقُولُ! قَالَ: وَاللهَِّ إِنِّي لأُحِبُّكَ! ثَلاَثَ
مَرَّاتٍ، فَقَالَ: إِنْ كُنْتَ تُحِبُّنِي، فَأَعِدَّ الْبَلاَيَ ا، إِ نَّ الْبَلاَيَ ا أَسْرَعُ
إِلٰى مَنْ يُحِبُّنِي مِنَ السَّيْلِ إِلٰ ى مُنْتَهَاهُ (حب . ت . هب . عن عبد الله بن المغفل)
(Câe racülün li’n-nebiyyi salla’llàhu aleyhi ve sellem, fekàle) Birisi Peygamber SAS Hazretleri’ne geldi ve dedi ki:
(Yâ rasûla’llàh, innî leühibbuke) “Yâ Rasûlallah, muhakkak ki ben seni seviyorum!” Peygamber SAS Efendimiz de dedi ki:
(Ünzur mâ zâ tekùl) “Ne söylediğine dikkat et! Gerçekten seviyor musun?” (Va’llàhi innî leühibbuke) “Allah’a yemin olsun ki, gerçekten ben seni seviyorum!” dedi. (Selâse merrât) Üç kere tekrarladı.
(Fekàle) Bunun üzerine Peygamber SAS Efendimiz şöyle dedi:
(Feeidde’l-belâyâ) “O zaman imtihanlara hazırlan, musibetlere tedbirli ol! (İnne’l-belâyâ esrau ilâ men yuhibbunî mine’s-seyli ilâ müntehâhu) Çünkü, belâların beni seven kimseye gelmesi; selin, durak yerine akması gibi hızlıdır. Beni seven kimse belâlara uğrar, sıkıntılara uğrar. Dağdan selin aşağı gümbür gümbür, hızlı hızlı geldiği gibi, belâlar başına gelir.” buyurdu.
İmtihan dünyası olduğu için, mü’min rahat yüzü görmez. Onun için dünya mü’mine zindan olur:24
c.VII, s.218; Taberî, Tehzîbü’l-Âsâr, c.Vı, s.10, no:2526; Abdullah ibn-i Mugaffel RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.VI, s.471, no:16600; Câmiü’l-Ehàdîs, c.VII, s.228, no:6187.
24 Müslim, Sahîh, c.XIV, s.205, no:5256; Tirmizî, Sünen, c.VIII, s.306, no:2246; İbn-i Mâce, Sünen, c.XII, s.137, no:4103; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned,
اَلدُّنْيَا سِجْنُ المُؤمِنِ وَجَنَّةُ الْ كَافِرِ (حم. م. ت. ه. حب. عن أبي هريرة؛ طب. ك. هب عن سلمان؛ البزار عن ابن عمر)
RE. 207/18 (Ed-dünyâ sicnü’l-mü’mini ve cennetü’l-kâfir.) “Dünya mü’minin zindanıdır, kâfirin cennetidir.” Kâfir rahat eder . Mü’min sıkıntı çeker, ama korkmaz, aldırmaz:
Eğer beni yandıralar,
Külüm göğe savuralar,
Toprağım anda çağıra,
Bana seni gerek seni!...
“Yâ Rabbi, yaksalar beni, küllerimi havalarda savursalar, küllerimin zerreleri bile, ‘Yâ Rabbi, ben seni isterim, ben seni isterim!’ der. Ben sana öyle bağlıyım.” diyor Yunus Emre.
Öyle kurulmuş o muazzam saltanatlar.
Can sevmek ile müyesser olmaz cânân,
Ya bundan ümid, ya tama’ andan kes!
c.II, s.323, no:8272; Begavî, Şerhü’s-Sünneh, c.VII, s.237; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.II, s.463, no:687; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VII, s.148, no:9797; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.XI, s.351, no:6465; Bezzâr, Müsned, c.II, s.425, no:8298; Beyhakî, Âdâb, c.III, s.6, no:727; Ebû Hüreyre RA’dan.
Hàkim, Müstedrek, c.III, s.699, no:6545; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.VI, s.236, no:6087; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.V, s.27, no:5645; Bezzâr, Müsned, c.I, s.385, no:2498; Selman RA’dan.
Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.IX, s.65, no:9136; Bezzâr, Müsned, c.II, s.262, no:6108; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.I, s.118; Ebû Nuaym, Ahbâr-ı Isfahan, c.V, s.80, no:1304; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan.
Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.IX, s.150, no:9385; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.
İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.XIII, s.355, no:35867; Abdullah ibn-i Amr RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.185, no:6081; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XIII, s.9, no:12431.
“Canı severek sevgili ele geçmez. Ya candan vazgeçeceksin, ya cânândan!.. Cânânı istiyorsan, canını feda edeceksin; canını seviyorsan, cânâna erişmek yok... Mahrum kalır insan.”
Onun için, dedelerimiz yapmışlar hesaplarını... Dünyayı gören sadece bizim gözlerimiz mi? Dünyanın zevklerini bilen sadece bizler miyiz?.. Hesabı yapmışlar, ahireti tercih etmişler. Kefeni boynuna dolamış, başına sarık yapmış. “Şimdi sarık olsun, kıldığım namaz seksen misli sevap olur.” diye, kefenini boynuna sarık diye sarmış, ucunu sarkıtmış. Terk-i diyar eylemiş, evlattan, iyalden helalleşip ayrılmış. En sevaplı iş Allah yolunda hizmet etmektir diye, canını ortaya koymuş, malını ortaya koymuş, cihad eylemiş. Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin rızasını kazanmağa çalışmış.
İşte başarı öyle elde ediliyor. Başarı durduğu yerden elde edilmez. İnsan canından geçmedikçe, cânânına ulaşamaz.
وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لاَ يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا (اۤل عمران: ٠٢١)
(Ve in tasbirû ve tettekù lâ yedurruküm keydühüm şey’â.) “Eğer
siz takvâ sahibi olursanız; sığınırsanız Allah’a, sakınırsanız günahlardan, uzak durursanız haramlardan, nâ-mahreme bakmazsanız, harama el uzatmazsanız, zulmetmezseniz, takvâ ehli olursanız; karşılaşacağınız musibetlere, sıkıntılara da sabırlı olursanız, kâfirler size zarar veremez.” (Âl-i İmran, 3/120) diyor Allah-u Teàlâ Hazretleri.
Demek ki, kâfirlerin bize zarar vermesi nedenmiş?.. Bizim kusurumuzdanmış. Demek ki başımıza yağanlar, demek ki şu çektiğimiz zilletler, eziyetler, cefalar bizdenmiş. Allah-u Teàlâ Hazretleri, başkalarıyla bizi cezalandırıyor. Allah-u Teàlâ Hazretleri en sevmediği kullarla, en sevmediği öteki kulları cezalandırır, ezâlandırır; ondan sonra hepsini helâk eder buyuruyor.
Onun için, dünya saadeti de, ahiretin selâmeti de, iki cihanın hayrı, hepsi Allah-u Teàlâ Hazretleri’ne kul olmaktadır. Allah-u Teàlâ Hazretleri Erhamü’r-râhimîn’dir, en acıyandır, merhametlilerin en merhametlisidir. Ekremü’l-ekremîn’dir, cömertlerin cömerdidir, kerimlerin kerimidir. Gaffârü’z- zünûb’dur, günahları affedicidir. Tevvâbü’r-Rahîm’dir, kulların kendisine teveccüh etmesi halinde, o da kullarına teveccüh eder. Kul ona bir karış gelirse, o daha fazla teveccüh eder. Bir arşın gelirse, o daha fazla yakınlaşır. Kul yürüyerek giderse, Allah-u Teàlâ Hazretleri kuluna daha hızlı ihsân eder, teveccüh eder.
Onun için, kulların tevbekâr olması lâzım!.. Hatasını anlayabilmesi lâzım! “Kulların en hayırlıları hatasını anlayıp, günahından dönenlerdir.” diyor Peygamber SAS Efendimiz.
Bu Receb ayı ne ayıdır?.. Tevbe ayıdır. Receb ayı, Allah’ın kullarının tevbesini kabul ettiği aydır. Receb ayı, kulun temizlenme ayıdır. Receb ayı, kulun günahları bırakma ayıdır. Receb ayı, kulun Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin yoluna ayak basma ayıdır, hatasından dönme ayıdır. Her şeyin vesilesini Rabbimiz ihsân eylemiş. Kulun da doğru yola gelmesini, hak yola girmesini sağlayacak, şöyle bir yumuşak dönüşü sağlayacak zaman olarak, Receb ayını ihsân eylemiş.
Kul Receb ayında tevbe edecek, hak yola girecek... Şa’ban ayında çalışacak... Ramazan ayında feyizleri, bereketleri, lütufları, rahmetleri görecek. Ektiğinin hasadını yapacak, mahsûlünü alacak.
Onun için, Allah-u Teàlâ Hazretleri bir Recebe şeref vermiş, onu muazzez, mükerrem bir müstesna şerefli zaman dilimi eylemiş; bir de haftanın içinde, haftanın günleri içinde en şerefli gün olarak cuma gününü, gece olarak da cumanın gecesini lütfeylemiş.
İşte biz şu anda cuma gecesindeyiz. Akşam ezanı oldu mu, perşembe günü biter. Eski zaman sistemi de böyleydi. Ezânî zaman dediğimiz sistemde de, akşam ezanı okundu mu yeni gün başlardı. İşte cuma gecesi başladı. Şimdi cuma gecesi bir, Receb ayı iki, Receb ayının ilk cuma gecesi olmak dolayısıyla katmerli bir mübarek feyiz bereket zamanı, bir müstesna fırsat içinde bulunuyoruz. Allah-u Teàlâ Hazretleri şu mübarek ayın, şu mübarek gecenin hayrından bereketinden bizi şuradan mahrum ayırmasın...
Peygamber SAS Efendimiz, Receb ayı gelince halini değiştirirdi. Zaten güzeldi, zaten ibadet ehliydi, ama ibadetini bir kat daha güzelleştirirdi. İbadetini daha fazla arttırırdı. Sabahlara kadar ibadet ederdi. Namaz onun için bir külfet değildi; namaz onun için günlük Mi’rac idi, onu zevk ile kılardı. Gözümün bebeği, gözümün şenliği, gözümün nuru namaz diye medhederdi. Geceleri sabahlara kadar ibadet eylerdi.
Nitekim, bu Üç Ayların içinde, bizim de bildiğimiz nice mübarek geceler var. Onlar da Rasûlüllah SAS Efendimiz’in hayatındaki nâil olduğu büyük lütufların, büyük rahmetlerin belirtileri, beyanları ve bu mübarek ibadetlerinin, o güzel çalışmalarının kendisine mânevî ikramları olmuş oluyor.
Recebin 27’si, 26’sını 27’sine bağlayan gece, ne gecesi?.. Mi’rac Gecesi... Şa’banın on beşi, ne gecesi?.. Berat Gecesi. Kulların amellerinin, rızıklarının, ömürlerinin yazıldığı; saîd mi, şakî mi
olduğunun kaydedildiği, yaşayacak mı, vefat mı edecek olduğunun belirlendiği gece...
Ondan sonra Ramazan... Ramazan’ın içinde Kur’an-ı Kerim’in şehadeti ile tescil edilmiş, bir ömre bedel, bin aydan hayırlı Kadir Gecesi. İşte buradan başlıyor, şu zamandan başlıyor.
d. Sünnet-i Seniyyeye Sarılalım!
Onun için aziz ve muhterem kardeşlerim, Peygamber Efendimiz’in yoluna sarılalım! Başka yolların hepsi yanlış, hepsi denendi. Şu köhne dünya, şu benî Adem, insanoğulları, dünyanın her yerinde her çeşit nizamı denediler. Kapitalizm iflas etti, içinden çeşitli reaksiyonlar çıktı, komünizm çıktı. Herkes bir ümitle komünizme bağlandılar. Komünizm iflas etti, sapır sapır dökülüyorlar. Perestroikalar, glastnostlar söylendi. Onlar da Azerbaycan’da iflas etti.
Her şey iflâs eder. Neden?.. Bu sakat kalpten, bu sakat kafadan, imansız, nursuz insanlardan, nâkıstan kâmil şey çıkmaz!.. Olgun olmayandan, kâmil olmayandan, ancak böyle uydurma, derme çatma, sonunda hatası anlaşılan yalanlar, yanlışlar çıkar.
Onun için, yol Peygamber SAS Efendimiz’in yoludur. Peygamber SAS Hazretleri buyuruyor ki:25
مَنْ أَحْيَا سُنَّتِي فَقَدْ أَحَبَّنِي، وَمَنْ أَحَبَّنِي كَانَ مَ عِي في الجَنَّةِ (السجزي عن أنس)
ME. 1127 (Men ahyâ sünnetî fekad ehabbeni, ve men ehabbenî kâne maiye fi’l-cenneh.) “Kim benim yolumda yürürse, kim benim
25 Tirmizî, Sünen, c.IX, s.209, no:2602; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.IX. s.168, no:9439; Ukaylî, Duafâ, c.II, s.414, no:505; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.184, no:933; Mecmaü’z-Zevâid, c.I, s.605, no:1470; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XLI, s.307, no:45369.
yolumu ihyâ ederse, kim benim sünnetime sarılırsa; işte o beni seviyor demektir.”
“—Ama ben Rasûlüllah’ı seviyorum, ilâhîler okuyorum. Okunurken, dinlerken gözlerim yaşarıyor...”
Sevmenin ölçüsünü veriyor Peygamber SAS: “Kim benim sünnetimi ihyâ ederse, işte o beni seviyor demektir.” buyuruyor.
İhyâ etmiyor, sünnetine uymuyor, yolundan gitmiyor, tavsiyelerini tutmuyor. Rasûlüllah Efendimiz’in yaşayışına aykırı, başka bir yaşayış yolu tutturmuş. Avrupalılar gibi yaşıyor, şarklılar gibi yaşıyor, garblılar gibi yaşıyor, kuzeyliler gibi yaşıyor, güneyliler gibi yaşıyor ama, müslümanlar gibi yaşamıyor. Müslümanların önderi Rasûlüllah Efendimiz gibi yaşamıyor... O Rasûlüllah Efendimiz’i sevmiyor! Sevseydi, uyardı. Sevseydi, Rasûlüllah SAS Efendimiz’e her şeyinde tâbî olurdu. Allah öyle buyuruyor:
قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهََّ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمْ اللهَُّ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ
(اۤل عمران:١٣)
(Kul in küntüm tuhibbûna’llàhe fe’ttebiùnû yuhbibkümu’llàhu ve yağfirleküm zünûbeküm) “Eğer Allah’ı sevdiklerini sana söylüyorlarsa, de ki: Allah’ı seviyorsanız, bana tâbî olun da, Allah da o zaman sizi sevsin!” (Âl-i İmran: 31)
Demek ki, aziz ve muhterem kardeşlerim, bu Receb ayı bizim için, kendimize bir çeki düzen verme fırsatıdır. Hayatımızın muhasebesini yapma zamanıdır. Yanlışları, günahları terketmemiz için fırsattır, imkândır, tam zamanıdır.
Onun için, Rasûlüllah Efendimiz Allah’ın sevgili kulu iken, peygamberi iken nasıl daha çok Receb ayına itibar eder, ibadete düşkünlüğünü arttırır idi ise; siz de müslümansınız ama, daha bir başka, Rasûlüllah Efendimiz’in yaptığı gibi, bu aylara itinâ edeceksiniz. Amellerinizi kontrol edeceksiniz, edeceğiz. Fikirlerimizi süzgeçten geçireceğiz, Günlük hayatımızı nasıl
tanzim ettiğimize bakacağız.
Dün akşam biraz okudum, ne kadar hoşuma gitti, kardeşlerimizin hazırlamış olduğu, çıkarmış olduğu kitaplar... “Cahil, zamanı nasıl öldüreceğini düşünür; alim de, zamanı nasıl canlandıracağını düşünür.” diyor. Birisi, zamanını Allah’ın rızasına uygun hayırlı, verimli geçirmeğe çalışır. Öteki; “Acaba nasıl yapsam da, şu geçmeyen zaman geçse?” diye düşünür. Kendimize bir çeki düzen verelim!
Aziz ve muhterem kardeşlerim! Gazeteleri ister istemez okuyoruz. Etrafımızdaki hadiseleri takib ediyoruz. Şöyle bir özetleme yapacak olursak: Görüyoruz ki, Allah’tan gayri dostumuz yok!
حَسْبُنَا اللهُ وَكَفٰى
(Hasbüna’llàhu ve kefâ) “Allah dostumuz olsa, yeter.” Ama bir de Allah’ın dostluğunu kazanamazsak... Bir de Allah’ın sevmediği bir kul olursak...
Zâten, Bulgar sevmez, Yunanlı sevmez, Rus sevmez... Etrafımızda hangi komşular var bizi seven, bilmiyorum. Müslümanların diyarları da, müslümanların insiyatifinde değil. Gündüz konuştuk, Irak’tan gelmiş kardeşlerimiz vardı. Ben dedim ki: “—Herkes Suriye’yi bir Arap ülkesi olarak bilir; Ermeniler çok hakim Halep’te, Şam’da... Otel arıyorsunuz, Ermeninin olmayan otel bulamıyorsunuz. Çarşıdan bir şey alacaksınız, Ermeninin olmayan dükkân bulamıyorsunuz. Ermenilerin hakimiyetinde...” dedim.
“—Irak da öyle...” dediler.
Bakıyoruz, orada müslüman kardeşlerimiz var ama, onlar da mağdur. Biz Suriye’ye Arap ülkesi diyoruz, orada da müslümanlar mağdur. Irak’ta da müslümanlar mağdur... Başka yerde de mağdur.
Biz bile, bizim memleketimizde yüzde doksan dokuz müslümanız; nerede müslümanların diledikleri, temenni ettikleri şeyler, nerede ortada cereyan eden hadiseler?.. Nerede bizim televizyonun yayınları, nerede müslümanlık?.. Nerede bizim başörtüsü hususunda, Ayasofya hususunda, daha başka meselelerdeki düşüncelerimiz, müslüman halkın düşünceleri; nerede gerçekte olan durumlar?..
Onun için, àcizâne küçük hesapları bırakmak zorundayız. Tasavvufî ahlâk ile ahlâklanmak zorundayız. Aradan yedi asır geçti, Yunus Emre kadar olamadık.
Döğene elsiz gerek,
Söğene dilsiz gerek,
Derviş gönülsüz gerek!
[Sen derviş olamazsın!]
diyen Yunus Emre gibi olamadık. “Yaradılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü!” diyen Yunus Emre gibi olamadık. Hayatımızı ona göre tanzim edemedik.
Müslüman müslümanın kardeşidir, müslüman müslümanın dostudur. Müslüman müslümana zarar vermez, tahkir etmez. Müslüman müslümanı yardımsız, yardımcısız bırakmaz. Kâfirin karşısında ezilmesine göz yummaz. Ama nerede o müslümanlar, nerede o müslümanlık?.. Nerede o imanın kuvveti, nerede o çalışma, nerede o Allah’ın rızasına uygun hareket?..
Onun için, şu başımıza gelenler Allah’ın bize ihtarıdır, ikazıdır, cezasıdır. “Her dem hatâdır kârımız.” Sabahtan akşama, geceden gündüze, aylar boyu, yıllar yılı ömrümüz hata ile geçti. Bunu biliyoruz, hatamızı düzeltelim!
Bu senemizin son senemiz olduğunu farz edelim!.. Hatta rahmetli, meşhur Rabia-i Adeviye Hatun, sabahleyin uyandığı zaman:
“—Ey Râbia, bu günün son günün! Akşam Azrâil AS gelip canını alacak, öleceksin. Hadi bakalım en son gün insan nasıl hareket ederse, gününü öyle geçir!”
Akşama ölmeyince dermiş ki:
“—Bu gecen son gece... Hadi gündüz ölümden kurtuldun, Azrâil gelmedi ama, sabah gelecek. Sabaha ölecek insan geceyi nasıl geçirirse, sen de bu geceyi öyle geçir!” dermiş.
Bu ay Receb ayı... Meleklerin isimlendirdiği şu gece, Regàib gecesi... Allah’ın rağbet edilecek büyük mükâfâtları, hediyeleri kullarına verdiği şu gece, bizim kendi halimizi düşünmemiz, hatalarımızı tesbit etmemiz ve kendimize çeki düzen vermemiz için bir vesile olsun...
Sözün sonu gelmez, işin aslı bu... Yâni Recebin mânâsı, Regàibin mânâsı bu... Gecelerin, günlerin en hayırlısı hangisidir?.. Kulun Allah’a tevbe ettiği gündür, gecedir. Yoksa, meselâ cuma gecesi herkeste var ama, kimisi cuma gecesini pavyonda geçiriyor... Kimisi kumar masası başında geçiriyor. Yâni, cuma ona fayda etmiyor. Gecenin en hayırlısı, gündüzün en hayırlısı, kulun Allah’a döndüğü gündür, tevbe ettiği gündür.
Bu gecenin hayırlı gece olması için, bizler de hayatımızı
değiştirelim!.. Cenâb-ı Hakk’ın istediği kul olmağa dönelim!.. Ömrümüzü bundan sonra Allah ehli olarak, ehlullah olarak, ricâlullah olarak Allah yolunda geçirmeğe azmedelim!.. Rasûlüllah Efendimiz’in tavsiyesini tutalım da, şu geçici fâni dünyayı bırakalım!.. Dünyayı hedef almayalım, ahireti kazanmağa yönelelim! Hesabımızı ona göre yapalım!..
Eski günahlarımıza çok tevbe edelim, çok yalvaralım!.. Çok tevbe ve istiğfar eyleyelim! Allah-u Teàlâ Hazretleri’ni çok zikredelim!.. Çok namaz kılalım!..
İnsanın tabii kalabalıkta yaptığı ibadetler, ne de olsa gönlünce olmaz. Seccademizi yayalım, seher vakitlerinde;
Dağlar ile taşlar ile,
Çağırayım Mevlâm seni;
Seherlerde kuşlar ile,
Çağırayım Mevlâm seni!
dediği gibi Yunus Emre’nin, aşk ile, şevk ile tevbe ve istiğfarlar edelim! Söz verelim Rabbimiz’e:
“—Şu mübarek gece hürmetine yâ Rabbi, bundan sonra sana asi olmayacağım, günahları işlemeyeceğim! Senin yolunda yüyeceğim, sevdiğin kul olacağım, sevdiğin kullar gibi hareket edeceğim... Hayatı gözüm görmüyor, malı gözüm görmüyor; senin rızanı kazanmak için her şeyim feda olsun...” diye bir kat’î dönüş olsun, şu 1990 Yılının, şu Şubat ayının, şu Regàib Gecesi...
Allah-u Teàlâ Hazretleri bâkî ömrümüzü, bundan sonraki geriye kalan ömrümüzü rızasına uygun, Rasûlüllah’ın sünnetine muvafık, Rasûlüllah’ın seveceği bir şekilde, Allah’ın razı olacağı bir şekilde geçirmeye cümlemizi muvaffak eylesin... Bu geceyi dönüş gecemiz eylesin...
e. Hatm-i Hàcegân ve Dua
Fatiha-i Şerîfe mea’l-besmele...
......................
Üç salevât-ı şerife...
......................
Bir Elem neşrah leke Sûresi, besmeleyle...
......................
Onbeş İhlâs-ı Şerif Sûresi besmeleyle...
......................
Fatiha-i Şerîfe mea’l-besmele...
......................
Üç salevât-ı şerife...
......................
Fa’lem ennehû:
“—Lâ ilâhe illa’llàh...” (On defa)
Lâ ilâhe illa’llàhu’l-melikü’l-hakku’l-mübîn... Muhammedün rasûlü’llàhi sàdiku’l-va’dil-emîn... Salla’llàhu aleyhi ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn... Salâten ve selâmen dâimeyni mütelâzimeyni ilâ yevmi’d-dîn...
Hasbî rabbî cella’llàh,
Mâ fî kalbî gayru’llàh,
Nur muhammed salla’llàh
Lâ ilâhe illa’llàh!.. (3 defa)
Lâ ilâhe illa’llàh... (200 defa) Lâ ilâhe illa’llàh, muhammedün rasûlü’llàh, fî külli lemhatin ve nefesin adede mâ vesiahû ilmu’llàh...
Allah... (100 defa)
Allàhu celle celâlühû ve amme nevâlüh, ve lâ ilâhe gayruh... Yâ ilâhenâ ente maksùdüna ve rıdàke matlûbünâ, fehuz bi-eydînâ, va’ğfirlenâ ve’rhamnâ, va’rdı annâ ve veffiknâ limâ tuhibbu vi terdà, min kavlin ve amelin ve niyyetin ve hüdâ... İnneke alâ külli şey’in kadîr, ve bi’l-icâbeti cedîr...
Eùzü bi’llâhi mine’ş-şeytàni’r-racîm.
Bismi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm.
يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَ نَذِيرًا . وَدَاعِيًا إِلَى اللهَِّ
بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُنِيرًا. وَبَشِّرْ الْمُؤْمِنِينَ بِأَنَّ لَهُمْ مِنَ اللهَِّ فَضْلاً كَبِيرًا.
وَلاَ تُطِعْ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ وَدَعْ أَذَاهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللهَِّ، وَكَفَى
بِاللهَِّ وَكِيلاً (الأحزاب:٥٤-٨٤)
(Yâ eyyühe’n-nebiyyü innâ erselnâke şâhiden ve mübeşşiren ve nezîrâ. Ve dâiyen ila’llàhi bi-iznihî ve sirâcen münîrâ. Ve beşşiri’l- mü’minîne bi-enne lehüm mina’llàhi fadlen kebîrâ. Ve lâ tutii’l- kâfirîne ve’l-münâfikîne ve da’ ezâhüm ve tevekkel ale’llàh, ve kefâ bi’llâhi vekîlâ.) [Ey Peygamber! Biz seni hakîkaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah’ın izniyle bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik. Allah’tan büyük bir lütfa ereceklerini mü’minlere müjdele!
Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme! Onların eziyetlerine aldırma!.. Allah’a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter.] (Ahzab, 33/45-48) Sadaka’llàhu rabbüne’l-a’lâ... Sübhàne rabbike rabbi’l-izzeti ammâ yesıfûn. Ve selâmün ale’l-mürselîn. Ve’l-hamdü lillâhi rabbi’l-àlemîn...
Sübhàne rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-vehhâb...
El-hamdü lillâhi hakka hamdihî ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ hayri halkıhî muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn. Ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi’d-dîn...
Allàhümme yâ Rabenâ, yâ Rabbenâ, yâ Rabbenâ!.. Acizâne naçizâne yapmış olduğumuz zikirlerimizi, tesbihlerimizi, tehlillerimizi, kardeşlerimiz tarafından bana indirildiği belirtilen 11 adet hatm-i Kur’an-ı Kerim’i, bana ulaştırılmamış olan diğer
hatm-i şerifleri, hatm-i hâcegânımızı, tesbihâtımızı, tehlîlâtımızı, hayrâtımızı, hasenâtımızı, ibâdât ü taatimizi fazl u kereminle ahsen-i kabul ile makbul eyle yâ Rabbe’l-àlemîn!.. Şu ibadetlerimize, hatimlerimize, taatlerimize, zikirlerimize ecr-i cezîl, sevâb-ı kesîr ihsân eyle yâ Rabbi!..
“Lâ ilàhe illa’llàh sözü, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin gazabına mani olur, kulların affına sebep olur.” diye Peygamber Efendimiz bildirdi; bizleri mağfûrîn zümresine şu gecede ilhâk eyle yâ Rabbi!..
Peygamber SAS Efendimiz, “Her hatim tamamlandığı zaman, hatmedenlerin yaptıkları duaları kabul olur.” buyurdu, dualarımızı kabul eyle yâ Rabbi... Gönüllerimizin muradlarını bizlere ihsân eyle yâ Rabbi!.. Geçmişlerimize rahmeyle yâ Rabbe’l- àlemîn!..
Okunanlardan hâsıl olan ücûr u mesûbâtı ba’de’l-kabûli minnâ bi’l-fadli ve’l-ihsân evvelen ve hâssaten Peygamber Efendimiz Muhammed-i Mustafâ SAS Hazretleri’ne şu mübarek cuma ve Regàib Gecesinde âcizâne, nâçizâne, fakîrâne, muhibbâne, müznibâne hibe ve hediye eyledik vâsıl eyle yâ Rabbe’l-àlemîn!..
Peygamber Efendimiz’in sevdiği ümmetten olmayı bizlere nasib eyle yâ Rabbi!.. Peygamber Efendimiz’in şefaatine, iltifatına, teveccühüne cümlemizi nâil eyle yâ Rabbi!.. Rüyalarımızda gül cemâlini sık sık görmeyi nasib eyle yâ Rabbi!.. Peygamber Efendimiz’in sünnetini ihyâ eyleyip şehid sevapları kazanmayı cümlemize nasib eyle yâ Rabbi!..
Peygamber Efendimiz’in mübarek âlinin, pâk ashâbının ve kıyamete kadar kendisine tâbi olan mü’minlerin, etbâının, ahbâbının ruhlarına da dereceleri üzere ikram eyle yâ Rabbi!..
Hazret-i Âdem Safiyyullah Atamız’dan Peygamber Efendimiz’e kadar yeryüzünden güzerân eylemiş olan cümle enbiyâ ve mürselîn —salevâtu’llahi ve selâmühû aleyhim ve alâ âli külli ecmaîn— hazerâtının da ruhlarına hediye eyledik, vâsıl eyle yâ Rabbe’l-àlemîn!..
Senin cümle sevgili kullarının, evliyâullahın, mukarreb kullarının, müttakî kullarının, muhsin kullarının; hàssaten Peygamber Efendimiz’den sonra Ümmet-i Muhammed’in hakîki mürşidleri, verese-i Nebî, hulefâ-i Nebî, ulemâ-i muhakkıkîn, meşâyihi vâsılîn, sâdât-ı turuk-u aliyyemizin ve müctehidlerin, müfessirlerin, muhaddislerin, alimlerin, fâzılların, kâmillerin, sàlihlerin ruhlarına ayrı ayrı hediye eyledik vâsıl eyle yâ Rabbi!.. O mübarek evliyâullahın himmetlerine, teveccühlerine, sevgilerine, iltifatlarına bizleri mazhar eyle yâ Rabbe’l-àlemîn!.. Bizleri sevdiğin kulların yolunda daim eyle yâ Rabbi!.. Sevdiğin kullarınla beraber haşreyle yâ Rabbi!..
Peygamber Efendimiz’in mübarek âlinin, ashàbının, etbâının ve ahirete göçmüş olan bizim yakınlarımızın, babalarımızın, dedelerimizin, ninelerimizin, ecdâdımızın, akrabamızın, sevdiklerimizin, arkadaşlarımızın, dostlarımızın ruhlarına hediye eyledik, vâsıl eyle yâ Rabbi!.. Bu hatim sahipleri bu hatimleri ne muradlarla, ne niyetlerle okumuşlar, kimlerin ruhlarına okumayı murad etmişlerse, onlara da vâsıl eyle yâ Rabbi!..
Beldemizin medâr-ı iftihârı Hüseyin Gazi Hazretleri’nin, Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri’nin, Tâceddin Sultan’ın ve diğer evliyâullahın hâssaten ruhlarına hediye eyledik vâsıl eyle yâ Rabbi!..
Bu beldeleri Allah Allah diye diye, mallarını, canlarını feda ederek fethetmiş, bize miras ve yadigâr bırakmış olan şehidlerin, gazilerin, mücahidlerin ruhlarına hediye eyledik vâsıl eyle yâ Rabbi!.. O hesapsız cennete girecek bahtiyâr kullarının şefaatlerine bizleri nâil eyle yâ Rabbi!.. Bizleri de onlarla beraber bi-gayri hisâb, bi-gayrı azâb ve ikàb cennât-ı âliyâta girenlerden eyle yâ Rabbi!..
Ailelerimizi, evlatlarımızı, zürriyetlerimizi de senin sevdiğin mü’min-i kâmil kullar eyle yâ Rabbi... Cümlemizi yolunda dâim, zikrinde kàim eyle yâ Rabbe’l-àlemîn!..
Beldelerimizi ve sair İslâm beldelerini her çeşit âfetlerden,
musibetlerden, felâketlerden, zalimlerin, fasıkların, müşriklerin, münafıkların galebesinden, düşmanların istilasından, zulmünden mahfuz eyle yâ Rabbe’l-àlemîn!.. Mazlum kardeşlerimizi zulümden, mağdur kardeşlerimizi gadirden, mahpus kardeşlerimizi hapisten, esir kardeşlerimizi esaretten halâs eyle yâ Rabbi!..
Yâ Rabbe’l-àlemîn! Kâfirlere fırsat verme... Kâfirlerle, müşriklerle bizleri te’dib ve terbiye eyleme... Fazl u kereminle bizleri ıslah eyle yâ Rabbi!.. Şu mübarek gece hürmetine cümlemizi affı mağfiret eyle yâ Rabbi... Bundan sonraki ömrümüzü, senin rızana uygun geçirmeyi cümlemize nasib eyle yâ Rabbi...
Kur’an-ı Kerim’i okuyup, sevip, anlayıp, öğrenip Kur’an-ı Kerim’in hakîkî ehli olmayı, cümlemize nasib eyle yâ Rabbi!.. Kur’an-ı Kerim’in şefaatine ermeyi, cümlemize nasib eyle yâ Rabbi... Kur’an-ı Kerim’i hayatımızda bize rehber ve önder eyle yâ Rabbe’l-àlemîn!.. Kur’an-ı Kerim’in yolundan ayırma yâ Rabbe’l- àlemîn!..
f. Bu Gece Yapılabilecek İbadetler
El-hamdü lillâh, yatsıyı cemaatle kıldık, Allah kabul etsin... Yatsıyı cemaatle kılan, geceyi ihyâ etmiş gibi sevap alır. Bir de sabah namazını cemaatle kılmak, o da çok önemli! Onun için, yatsıyı böyle cemaatle kıldığınız gibi, sabah namazını da bulunduğunuz semtin camisinde cemaatle kılmağa gayret edin! Geceniz, gündüzünüz ibadetle geçmiş gibi ecir kazanırsınız.
Geceyi ihyâ etmenin kurnazlık tarafından bir tarafı bu...
Aziz ve muhterem kardeşlerim! Bu gecenin feyzinden, bereketinden istifade etmenin ve sevap kazanmanın ikinci yolu, ikinci kurnazlık tarafı, kestirme tarafı, geceleyin abdestli yatmak... Yâni gidin abdestinizi tazeleyin, taze abdest alın, taze abdest ile dört rekat namaz kılın, abdestli olarak yatın!.. Abdestli olarak uyuyan kimsenin bütün gecesini, melekler ibadet edilmiş gibi yazarlar, bunu da kaçırmayın!..
Bir de, ben burada size Lâ ilàhe illa’llàh demenizi kılavuzlamış oldum. Çünkü, “Lâ ilàhe illa’llàh sözü, Allah’ın gazabının kullara gelmesini engeller.” diyor Peygamber Efendimiz. Allah’ın gazabı üzerimizden kalksın, Allah’ın gazabı üzerimizden kalksın, Allah’ın lütfuna, rahmetine erelim diye söyledim.
Size bu akşam vasiyetim ve benim yâdigârım olsun, hepinizi ihvânlığa, kardeşliğe kabul eyledim:
Her gün, 100 defa Estağfiru’llah deyin! 100 defa Lâ ilâhe illa’llah deyin. 1000 defa Allah deyin. 100 defa salavât-ı şerîfe getirin. 100 defa da Kul hüva’llàhu ehad’ı ihmâl etmeyin! Bu zikirleri yapın! Çünkü, bunların hepsini Peygamber Efendimiz tavsiye etmiş.
Bunların sevapları var. Zikir insanı korur. Zikir insanı temizler de, Allah’ın sevdiği kul olmasına sebep olur. Onun için, bu zikirleri yapalım da, kusurlarımızı Allah affeylesin, sevdiği kulların zümresine bizleri de dahil eylesin...
Gecenin içinde yapılabilecek diğer ibadetler: Tabii namaz
kılmak ibadetlerin en sevaplısıdır. Namaz zikrin en yüksek şeklidir, en güzel şeklidir, en harika şeklidir, en kompleks şeklidir, en tam şeklidir. Onun için, kılabildiğiniz kadar namaz kılarsınız.
Regàib Gecesinde 12 rekât namaz kılmak vardır. Her rekâtta 3 İnnâ enzelnâhü fi leyleti’l-kadri okuyup, 12 Kul hüva’llah okuyup, iki rekâtta bir selâm verip, ondan sonra Peygamber Efendimiz’e 70 salât ü selâm getirip, secdeye varıp, 70 defa “Subbuhun kuddûsün rabbü’l-melâiketi ve’r-ruh” demek, böylece 12 rekat namaz kılmak vardır. Bunu kılanlar çok hayırlara erer diye, bazı kitaplarda yazılmıştır. Bu gibi rivayetleri yaparsa insan, bir zararı yoktur, çok faydası vardır, kârı vardır.
Bunları beceremezse, hatırında tutamazsa, aklında kalmazsa, yapabildiği şekilde namaz kılsın. Ona gücü yetmezse, —insanlar çok çeşitli oluyor, akılları muhtelif seviyelerde oluyor— otursun, Lâ ilàhe illa’llàh desin. Lâ İlàhe illa’llàh cennetin anahtarıdır. Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin rahmetine erme vesîlesidir.
Kur’an-ı Kerim bilenler, Kur’an-ı Kerim okusun! Zikir bilenler, Lâ ilàhe illa’llàh desin! Peygamber SAS Efendimiz’e çokça salât ü selâm eylesin!..
Şimdi yatarsa, mutlaka sahur vaktinde kalksın! Sahur vaktinde, hiç olmazsa 2 rekât teheccüd namazı kılsın! Çünkü, Peygamber Efendimiz SAS:
“—İki rekât gece namazı, teheccüd namazı, dünyadan da, dünyanın içindeki her şeyden de daha hayırlıdır.” diye müjdelemiş.
O hayrı kaçırmayalım! Yâni, bu gece yâni yatacaksak, saatimizi sabah namazı vaktine kurmayalım, sahur vaktine kuralım! İmsak kesilmeden önce kalkalım, abdest alalım, teheccüd namazı kılalım! Tabii, babayiğit olup da yatmamağa gücü yetenler, iş durumu müsait olanlar, tatilde olanlar, sabaha kadar ibadet ederlerse iyi...
Muhterem kardeşlerim! Bir insanın sabaha kadar ibadet edip de artık yoruldum deyip sabah namazını evde kılıp cemaate
gelmemesi, yanlış bir yoldur. Bunu böyle yapacağına, hemen şimdi gitsin uyusun, sabah namazına gelsin, bu daha hayırlıdır. Neden?.. Sünnet yolunda, Peygamber Efendimiz’in yolunda yürümenin sevabı var da onun için...
Onun için, teheccüde kalkın!.. Teheccüd dünyadan ve dünyanın içindeki her şeyden daha hayırlıdır. Camiye gelin, sabah namazını kılın!.. Çünkü bütün geceniz, gündüzünüz ibadetle geçmiş gibi olacak, kestirmeden kazanacaksınız. Bu arada da yorulursanız, tabii uyuyun biraz da. Uyku da böyle, abdestli yatıldığı zaman ibadet oluyor.
Bunların hepsini size söylemiş oldum. Bir de o yâdigârımı, vasiyetimi, tavsiyemi, hediyemi size vermiş oldum:
Bundan sonra, her gün 100 Estağfiru’llah çekeceksiniz. 100 Lâ ilâhe illa’llah diyeceksiniz. 1000 Allah diyeceksiniz. 100 defa salât ü selâm getireceksiniz. 100 defa da Kul hüva’llah okuyacaksınız. Kardeş olduk, Allah kardeşliklerimizi mübarek etsin...
Gelelim soruların cevabına... İşleri olanlar gidebilir tabii uzak yerlerde olanlar var. Adımları haclara, umrelere varsın... Allah nice mübarek kandillere erdirsin... Allah, kendisinin sevgili kulları, evliyâsından olmayı cümlenize nasib eylesin... İki cihanda aziz ve bahtiyâr olun... Geceniz mübârek olsun!..
01. 02. 1990 - Özelif / Ankara