11. MÜ’MİN KARDEŞİN İÇİN DUA

12. DUANIN İNCELİKLERİ



Eùzü bi’llâhi mine’ş-şeytàni’r-racîm.

Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm.

El-hamdü li’llâhi rabbi’l-àlemîn... Ve’l-àkıbetü li’l- müttakîn...Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn...

İ’lemû eyyühe’l-ihvân... İnne efdale’l-kitâbi kitâbu’llàh... Ve enne efdale’l-hedyi hedyü muhammedin salla’llàhu aleyhi ve sellem... Ve şerre’l-umûri muhdesâtühâ... Ve külle muhdesin bid’ah... Ve külle bid’atin dalâleh... Ve külle dalâletin fi’n-nâr... Ve bi’s-senedi’l-muttasıli ile’n-nebiyyi salla’llàhu aleyhi ve selleme ennehû kàl:


إِذَا دَخَلَ أَحَد ك مْ عَلٰى مَرِيضٍ، فَلْي صَ افِحْه ، وَلْ يَضَعْ يدَه عَلٰى جَبْهَتِهِ،


وَلْيَسْأَلْه كَيْفَ ه وَ؛ ولي نْسِئْ لَه فِى الأَجَ لِ، وَلْيَسْأَلْه أَنْ يَ دْع وَ لَ ه ، فَإِ ن


د عَاءَ الْمَرِيضِ كَد عَاءِ الْ مَ لَئِكَةِ (هب. وضعفه عن جابر)


RE. 45/1 (İzâ dehale ehadüküm alâ marîdin, felyusâfihhu, velyeda’ yedehû alâ cebhetihî, velyes’elhü keyfe, veliyünsi’ lehû fi’l- ecel; velyes’elhü en yed’uve lehû, feinne duàe’l-marîdi keduài’l- melâikeh.) Sadaka rasûlü’llàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl.

Beraber bir salevât-ı şerife okuyalım:

“—Allàhümme sallî alâââ... Seyyidinâââ... Muhammedinin- nebiyyi’l-ümmiyyi ve alâ... Âlihîîî, ve sahbihîîî, ve sellim.” (3 defa)

Cenâb-ı Feyyâz-ı Mutlak Hazretleri, iki cihanın serveri, sevgili Peygamberimizin şefaatine cümlemizi nâil eylesin...

Cenâb-ı Hak cümlemizi mağfûrîn zümresine ilhak buyursun... Bu getirdiğimiz salevât-ı şerîfe, kelime-i tevhidler, söylemesi

475

kolaydır. Fakat mesele bu salevât-ı şerîfeyi getirdiğimiz zât-ı şerifin gösterdiği yol üzerinde gidebilmektir Müslümanlık.

Lâ ilâhe illallah demek kolay, Muhammedün rasûlüllah demek kolay; fakat onun gösterdiği yolda yürümek ve gitmek asıl gàye... Onun yolunda gitmedikten sonra, onun gösterdiği gibi hareket etmedikten sonra ne kadar söylersen söyle bu lafları, ne kadar faydası olur bilmem.


a. Hasta Ziyaretinin Âdâbı


Beyhakî Câbir ibn-i Abdullah RA’dan rivayet etmiş.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:280


إِذَا دَخَلَ أَحَد ك مْ عَلٰى مَرِيضٍ، فَلْي صَ افِحْه ، وَلْ يَضَعْ يدَه عَلٰى جَبْهَتِهِ،


وَلْيَسْأَلْه كَيْفَ ه وَ؛ وَ لْي نْسِئْ لَه فِى الأَجَ لِ، وَلْيَسْأَلْه أَنْ يَ دْع وَ لَ ه ، فَإِ ن


د عَاءَ الْمَرِيضِ كَد عَاءِ الْ مَ لَئِكَةِ (هب. وضعفه عن جابر)


RE. 45/1 (İzâ dehale ehadüküm alâ marîdin, felyusâfihhu, velyeda’ yedehû alâ cebhetihî, velyes’elhü keyfe, velyünsi’ lehû fi’l- ecel; velyes’elhü en yed’uve lehû, feinne duàe’l-marîdi keduài’l- melâikeh.) (İzâ dehale ehadüküm alâ marîdin, fe’l-yusâfihhu) “Sizden biriniz bir hastanın ziyaretine gidip yanına girdiği zaman, onunla musafaha etsin, elini tutsun! (Velyeda’ yedehû alâ cebhetihî) Sonra elini onun alnına koyup;

“—Nasılsın, Allah şifa versin, afiyet versin! Daha çok yaşarsın inşallah! İyi gördüm seni... Allah afiyetler versin...” gibi güzel sözlerle taltif ederek o hastayı hoşlandırsın.



280 Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VI, s.541, no:9214; Câbir ibn-i Abdullah RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.IX, s.103, no:25191; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.116, no:1884.

476

Ateşi var mı, sıhhati nasıl gibilerden elini alnına koysun; (velyünsi’ lehû fi’l-ecel) onun nasıl olduğunu, halini, hatırını sorsun ve ömrünün uzun olmasını Allah’tan dilesin, ‘Allah sana ömür versin, inşallah bu hastalıktan kurtulursun, nice yıllar yaşarsın!’ diye böylece dua eylesin!” (Velyes’elhü en yed’uve lehû) “Hastadan kendisine dua etmesini istesin.” “—Allah hastaların duasını kabul eder. Benim için dua etmeni senden rica ederim.” desin.

(Feinne duàe’l-marîdi keduâi’l-melâikeh) “Çünkü hastanın duası meleklerin duası gibidir; makbuldür, müstecabdır.” Gaflet etmeyin de o hastadan hayır dualar isteyin! Hastalık yalnız yataklara düşerek olmuyor, bir de kalben hasta olmak var. Çünkü o dîn-i Muhammedî’nin yolunda tam mânâsıyla yürüyemiyoruz. Birçok hataların, kusurların, kabahatlerin sahibiyiz. Bunlar da hastalıktır. Bu hastalıklardan kurtulmak için de birbirimize dua etmek mecburiyetindeyiz. Allah bu dertlerden de bizi kurtarsın...


b. Misafir Rızkıyla Gelir


Deylemî Enes RA’dan rivayet etmiş.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:281


إِذَا دَخَلَ الضَّيْف عَلَى الْ قَوْمِ، دَخَلَ بِرِزْقِهِ ؛ وَإِذَا خَرَجَ، خَرَجَ بِمَغْفِرَةِ


ذ ن وبِهِمْ (الديلمى عن أنس)


RE. 45/2 (İzâ dehale’d-dayfu alâ kavmin, dehale bi-rızkihî; ve izâ harace, harace bi-mağfireti zünûbihim.)



281 Sehàvî, Makàsîdü’l-Hasene, c.I, s.85, no:62; Enes RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.IX, s.242, no:25836; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.88, no:227; Câmiü’l-Ehàdîs, c.111, s.128, no:1899.

477

(İzâ dehale dayfu alâ kavmin) “ Bir kavme, bir eve, bir cemaate misafir gelirse, (dehale bi-rızkihî) gelen misafir mutlaka rızkıyla gelir, rızkını da yanında getirir.” (Ve izâ harace) “Misafirlik bitip de evden veya kabileden kalkıp gideceği zaman da, (harace bi-mağfireti zünûbihim) misafir edenlerin, ev sahiplerinin günahlarını affettirip, onları mağfiret ettirip öyle gider.” Bir misafirin bir eve gelişinin fadàiline bak, bizim de misafirlere ne kadar gevşek davrandığımıza bak! Allah hepimizi affetsin... Hepimiz kusur sahibiyiz, hepimiz kabahat sahibiyiz. Kimsenin kimseye, “Sen de şöylesin, sen de böylesin!” diyecek hali yok...


El-hamdü lillâh, cemaatimiz çok... Dün bir efendi geldi. Cafer Efendi isimli bir cemaat... Kastamonu’dan... Birisi ona gelmiş, “Sen filanca kimse misin?” demiş. “Senin filancaya şu kadar borcun var!” demiş.

Cemaati tanımaktan da mahrumuz. Cemaatimizi tanımıyoruz.

Cemaati nasıl tanıyacağız?

Bizim Ankara’da Hacı Bayram-ı Velî Camii’nin imamı var, [Zekâi Sarsılmaz Hoca] kulakları çınlasın, hasta yatıyor ya...

“—Sen beni tanıdın mı?” dedikleri vakitte;

“—Nasıl tanıyım ben seni? Sen beni bir kere evine çağırdın mı?” dermiş.

İnsanlar arasında muarefe öyle sokakta olmaz ki... İnsanların birbirleriyle tanışması, bilişmesi birbirleriyle kaynaşmasıyla olur. Sen bize gelirsin, ben size giderim. Sen benim evimi bilirsin, ben de senin evini bilirim.

“—Filan nerede oturuyor?” diye sordukları vakitte;

“—Filan mahallede, filan numaralı evde oturuyor.” dersin.

Bilmiyoruz ki kimin nerede oturduğunu... Bilmek imkânı da yok bu memlekette... Allah kusurlarımızı affetsin...

Misafir gelecek diye korkuyoruz şimdi; eve eziyet olacak, zahmet olacak, meşakkat olacak... Onun için, bir şey istiyorsa, eline ver beş on kuruş, lokantada yesin! Bizi sıkıntıya sokmasın.

478

Halbuki, misafir gelirken rızık geliyor, giderken de günahlar gidiyor.


c. Mü’minin Kabirdeki Hali


İbn-i Mâce, İbn-i Hibbân ve Ziyâü’l-Makdîsî, Câbir ibn-i Abdullah RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:282


إِذَا دَخَلَ الْمَيِّت الْقَبْرَ، م ثِّلَتْ لَه الشَّمْس عِنْدَ غ ر وبِهَا، فَيَجْلِس يَمْسَح


عَيْنَيْهِ، وَيَق ول دَع ونِي أ صَلِّي (ه. حب. ض. عن جابر)


RE. 45/3 (İzâ dehale’l-meyyitü’l-kabre, müssilet lehü’ş-şemsü inde gurûbihâ, ve yeclisü yemsehu ayneyhi, ve yekùlü deùnî usallî.) (İzâ dehale’l-meyyitü’l-kabre) “Mevtâ, vefat etmiş olan kimse kabre konulduğu zaman, (müssilet lehü’ş-şemsü inde gurûbihâ) ona sanki güneş batıyormuş gibi gösterilir, öyle temsil olunur. O kabre girdikten sonra şöyle bir kalkar, ona güneş batıyormuş, ikindinin vakti geçiyormuş gibi gelir. Öyle gösterilir.” (Ve yeclisü yemsehu ayneyhi) “Gözlerini ovuşturarak oturup bir taraftan, ‘Vay, uyumuşum kalmışım...’ filan gibi gözlerini ovuşturarak; (ve yekùlü deùnî usallî) ‘Bırakın beni kalkayım, ikindi namazımı kılayım; güneş neredeyse batmak üzere...’ filan diye namaz kılma telaşında olur.”


Ölüm hepimiz için haktır. Öldü meyyit, götürdük, kabrine koyduk. Ölü toprağın altında kapandı kaldı. Sabahı akşamı nereden bilecek?



282 İbn-i Mâce, Sünen, c.XII, s.325, no:4262; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.VII, s.385, no:3116; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.318, no:1258; Câbir ibn-i Abdullah RA’dan. Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.129, no:1901.

479

Cenâb-ı Peygamber diyor ki:

“—Ben Mûsâ AS’ı kabrinde namaz kılarken gördüm.” Müslüman, iman sahibi insan öldükten sonra ibadetinden geri kalmıyor. Cenâb-ı Peygamber bunu bize duyuruyor ki, öldükten sonra da hayat bitmiyor. Hayat, asıl ölümden sonra başlıyor. Bu dünyadaki hayatımız muvakkat bir hayat... Yaş kemâle geldi miydi, alıp götürüyorlar. Gittikten sonra, öldü... Ölmedi, mü’min ölmez; bir yerden bir yere, bir evden bir eve göçmüş gibidir mü’minin hali...

“—Ceset çürür, toprak olur, zerresi bile kalmaz.” Kalmasın varsın, ruhumuz var ya... İşte o ruhumuza melekler böyle tecelli ederekten, orada da namazlarımızı inşallah kılmağa çalışacağız; burada kıldığımız gibi...


d. Ramazan’da Hamele-i Arş’ın Dua Etmesi


Deylemî Hz. Ali RA’dan rivayet etmiş.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:283


إِذَا دَخَلَ شَهْر رَمَضَانَ، أمَرَ الل حَمَلَةَ الْ عَرْشِ، أَنْ يَك ف وا عَنِ التَّسْبِيحِ،


وَ يَسْتَغْفِر وا لأ مَّةِ م حَمَّدٍ وَالْ م ؤْمِنِينَ (الديلمي عن علي)


RE. 45/4 (İzâ dehale şehru ramadàn, emara’llàhu hamelete’l- arşi, en yeküffû ani’t-tesbîhi, ve yestağfiru li-ümmeti muhammedin ve’l-mü’minîn.) (İzâ dehale şehru ramadàn, emara’llàhu hamelete’l-arşi) “Ramazan ayı geldi mi, girdi mi Arş-ı Rahman’ı yüklenen meleklere Allah emreder...” Nasıl emreder?

(En yeküffû ani’t-tesbîh) “Cenâb-ı Mevlâ’ya tesbih eylemeyi bırakmalarını, (ve yestağfiru li-ümmeti muhammedin ve’l-



283 Kenzü’l-Ummâl, c.VIII, s.479, no:23716; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.131, no:1906.

480

mü’minîn) Ümmet-i Muhammed’e ve mü’minlere dua etmelerini, tevbe ve istiğfar etmelerini emreder.” Onların kendilerine göre ayrı ayrı tesbihleri vardır. Onlara emrediyor ki:

“—Yeter artık, tesbihleri bırakın! Ümmet-i Muhammed’in mü’minlerine istiğfar edin, benden mağfiret dileyin!” Bize de diyor ki:

“—Ey mü’minler, siz de birbiriniz için istiğfar edin, mağfiret dileyin Allah’tan... Birbirlerinizin ayıplarını ifşâ edip ortalığa yaymaktansa; ‘Yâ Rabbi, onu da affet, onu da mağfiret, ona da salâh-ı hal nasib et... İyilikler ver!” diye candan dualar etmemiz için bir işarettir bu.


e. Ev Sahibi Evin Emiridir


Deylemî, Ebû Hüreyre RA’dan rivayet etmiş.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:284


إِذَا دَخَلَ قَوْمٌ مَنْزِلَ رَج لٍ، كَ انَ رَب الْمَنْزِلِ أَمِيرَه مْ، حَتَّ ى يَخْرج وا


مِنْ مَنْزلِهِ، وَطَاعَت ه وَاجِبَةٌ (الديلمى عن أبى هريرة)


RE. 45/5 (İzâ dehale kavmun menzile raculin, kâne rabbü’l- menzili emîrehüm, hattâ yahrucû min menzilihî, ve tâatuhû aleyhim vâcibetün.) (İzâ dehale kavmün menzile raculin) “Bir gurup insan bir arkadaşlarının, bir adamın evine konuk geldikleri, misafir oldukları zaman...” Hepsinin başkanı kim olur?

(Kâne rabbü’l-menzili emîrehüm) “Evin sahibi o misafirlerin

hepsinin emiri, komutanı, başkanı olur; söz onundur, ferman, buyruk onundur, ev sahibinindir. (Hattâ yahrucu min menzilihî)



284 Ebû Nuaym, Ahbâr-ı Isfahan, c.III, s.424, no:902; Ebû Hüreyre RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.IX, s.37, no:24817; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.131, no:1908.

481

O topluluk o adamın evinden çıkıncaya kadar durum böyledir. (Ve tâatuhû aleyhim vâcibetün) O misafirlerin o ev sahibinin emrine uymaları vaciptir, boyunlarının borcudur. Sözünü dinlemeleri gerekir.”


f. İzinsiz Eve Giren Kimse


Altıncı hadîs-i şerîf: Ümmü’l-mü’minîn Aişe Vâlidemiz RA’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber SAS Efendimiz şöyle buyurmuş:285


إِذَا دَخَلَ عَلَيْك م السَّائِل بِغَيْرِ إِذْنٍ فَلَ ت طْعِم وه (ابن النجار عن عائشة وهو مما بَيَّض له الديلمى)


RE. 45/6 (İzâ dehale aleykümü’s-sâilü bi-gayri iznin, felâ tut’imûhu.) (İzâ dehale aleykümü’s-sâilü bi-gayri iznin) “Sizden birinizin evinize bir dilenci, sizin izniniz olmadan girerse, izinsiz girerse, (felâ tut’imûhu) ona yemek ikram etmeyin! Sakın ona bir şey vermeyin!” Çünkü âdâb-ı İslâmiyyeye riayet etmemiştir o...


g. Duada Kararlı Olmak


Buharî, Müslim, Ahmed ibn-i Hanbel ve Neseî, Enes ibn-i Mâlik RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:286



285 Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.318, no:1259; Hz. Aişe RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.VI, s.400, no:16252; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.131, no:1907.

286 Buhàrî, Sahîh, c.XIX, s.413, no:5863; Müslim, Sahîh, c.XIII, s.174, no:4837; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.III, s.101, no:11999; Neseî, Sünenü’l- Kübrâ, c.VI, s.151, no:10420; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.316, no:1245; Bezzâr, Müsned, c.II, s.283, no:6376; Musannef, İbn-i Ebî Şeybe, c.X, s.198, no:29772; Buharî, Edebü’l-Müfred, c.I, s.213, no:608; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.

482

إِذَا دَعَا أَحَد ك مْ فَلْيَعْزِم الْ مَسْألَةَ فِى الد عَاءِ ، وَلاَ يَق لِ : اللَّه مَّ إنْ شِئْتَ


فَأَعْطِنِي، فَإِنَّ اللَ لاَ م سْتَكْرِهَ لَه (ش. حم. خ. م. ن. عن أنس)


RE. 45/7 (İzâ deà ehadüküm felya’zimi’l-mes’elete fi’d-duâi, ve lâ yekul: Allàhümme in şi’te feâtinî, feinna’llàhe lâ müstekrihe lehû.) (İzâ deà ehadüküm) “Sizden biriniz dua ettiği zaman...” El açıp Allah’tan bir şeyler istiyoruz, buna dua etmek diyoruz. (Felya’zimi’l-meselete fi’d-duâi) “İsteğinde azimli olsun!” “—Ver yâ Rabbi, ihsan et yâ Rabbi...” diye duasını candan, kuvvetli, istekli ve şevkli olarak ille istiyorum gibi bir duyguyla azimli olarak yapsın. (Ve lâ yekul: Allàhümme in şi’te feâtinî) “‘Yâ Rabbi, istersen bana şunu ver, istemezsen verme!’ tarzında söyleyerek istemesin! ‘Şunu istiyorum yâ Rabbi’ diye azimli söylesin!” (Feinna’llàhe lâ müstekrihe lehû) Cenâb-ı Hak onun böyle dua etmesinden rahatsız olmaz.” Yalvardıkça, hoşuna gider.


h. Kendi Duasına Âmin Demek


Deylemî ve İbn-i Adiy, Ebû Hüreyre RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:287


إِذَا دَعَا أَحَد ك مْ فَلْي ؤَمِّنْ عَلٰ ى د عَاءِ نَفْسهِ (عد. عن أبى هريرة)


RE. 45/8 (İzâ deâ ehadüküm, felyüemmin alâ duâi nefsihî.) (İzâ deâ ehadüküm) “Sizden biriniz dua ettiği zaman,


Kenzü’l-Ummâl, c.II, s.72, no:3179; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.139, no:1924.


287 Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.316, no:1250; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d- Duafâ, c.IV, s.108; Ebû Hüreyre RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.II, s.72, no:3180; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.139, no:1923.

483

(felyüemmin alâ duâi nefsihî) kendisinin duasına kendisi de âmin desin.” “—Yâ Rabbi, şunu ver... Âmin...” “—Yâ Rabbi, bunu ver... Âmin...” İmam dua ederken nasıl Âmin diyorsak, kendi duamıza da Âmin dememizi tavsiye ediyor.


i. Mü’min Kardeşinin Arkasından Dua Etmek


Müslim, Ümmü’d-Derdâ RA’dan; Harâitî, Ebû Hüreyre RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:288


إِذَا دَعَا الرَّج ل لأَِخِيهِ بِظَهْرِ الْغَيْبِ، قَالَتِ المَ لَئِكَة : وَلَكَ بِمِثْلِهِ

(م. عن أم الدرداء؛ الخرائطى عن أبى هريرة)


RE. 45/9 (İzâ dea’r-raculü li-ahihî bi-zahri’l-gaybi, kàleti’l- melâiketü: Ve leke bi-mislihî) (İzâ dea’r-raculü li-ahihî bi-zahri’l-gaybi) “Bir kimse mü’min kardeşine onun olmadığı yerde, gıyabında dua ederse, arkasından dua ederse; (kàleti’l-melâiketü: Ve leke bi-mislihî) melekler derler ki: Ona istediğin şeyin bir mislini Allah sana da versin!” Kardeşimiz için dua ediyoruz, ama kardeşimiz burada yok, uzakta... Ama içimizden diyoruz ki:

“—Yâ Rabbi o kardeşimizin sıkıntısını gider, afiyetler ver, rızkını bol et... Dünyasını ahiretini ma’mur eyle!” diye dualar ediyoruz.

Kendisi yok! Kendisinin yanında dua edersek, riyakârlık gibi olur. Arkasından yalvarıyoruz Cenâb-ı Hakk’a...



288 Müslim, Sahîh, c.XIII, s.269, no:4912; Ebû Dâvud, Sünen, c.IV, s.331, no:1311; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XXV, s.126; Ümmü’d-Derdâ RA’dan. Temmâmü’r-Râzî, el-Fevâid, c.I, s.49, no:101; Hatîb-i Bağdâdî, el-Müttefik ve’l-Müfterik, c.III, s.308, no:1369; Ebû Hüreyre RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.II, s.106, no:3360; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.143, no:1930.

484

Melekler de derler ki:

“—Yâ Rabbi, buna da afiyet ver, sağlık ver, bunun da işini rast getir. Kardeşi için neler istiyorsa, bir mislini buna da ver!”

Onun için, kardeşimiz için dua ederken kendimiz için de da etmiş oluyoruz. Meleklerin duası daha efdal...


j. Kadının Kocasına İcâbet Etmesi


Neseî, Begavî, İbn-i Hibbân, Taberânî, Beyhakî, Ziyâü’l- Makdîsî ve Tirmizî, Talk ibn-i Ali RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:289


إِذَا دَعَا الرَّج ل زَوْجَتَه لِحَاجَتِهِ، فَلْتَأْتِهِ وَإِنْ كَانَتْ عَلَى التَّن ورِ

(ن. غ . حب. طب. ق. ض. ت. حسن صحيح عن طلق

بن علي)


RE. 45/10 (İzâ dea’r-racülü zevcetehû li-hacetihî, felte’tihî ve in kânet ale’t-tennûr.) (İzâ dea’r-racülü zevcetehû li-hacetihî) “Bir kimse haceti için zevcesini çağırdığında, (felte’tihî ve in kânet ale’t-tennûr) tandır üzerinde de olsa ona gelsin!” Nikâh denilen bir şey var, kadınları taht-ı nikâhımıza alıyoruz. Nikâhımız altına aldıktan sonra, onun yemesini, içmesini, evinin ihtiyaçlarını tedarik etmek mecburiyetindeyiz, vazifemiz bu... Bu vazifemize karşı, onun da bize itaat etmesini bekleriz. Kadın erkeğine itaat etmek mecburiyetindedir. Her ne şekilde olursa olsun, bir haceti oldu mu, o hacetini hiç tereddütsüz



289 Tirmizî, Sünen, IV, s.387, no:1080; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.VIII, s.331, no:8240; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VII, s.292, no:14487; Neseî, Sünenü’l- Kübrâ, c.V, s.313, no:8971; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.IX, s.473, no:4165; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.IV, s.306, no:17420; Ziyâü’l-Makdîsî, el-Ehàdîsü’l-Muhtâre, c.III, s.255, no:170; Talk ibn-i Ali RA’dan

485

yerine getirmesi gerekir.

Meselâ kadın fırını yakmış, ekmek pişiriyor. Hamurları fırına koymuş, pişmesini bekliyor. O sırada beyi çağırsa, ona icabet etmesi gerekir.

“—Ekmekler yanacak?” Yanarsa yansın, efendisi düşünsün onu... Ekmeğin sahibi o; o düşünsün. Madem ki çağırıyor onu, pekiyi deyip itaat etmesi gerekir.

Allah kusurlarımızı affetsin...


k. Deve Üzerinde Bile Olsa İcabet Etsin!


Bezzâr, Zeyd ibn-i Erkam RA’dan rivayet etmiş. Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:290


إِذَا دَعَا الرَّج ل امْرَأتَه إِلٰى فِرَاشِهِ، فَلْت جِبْ وَإِنْ كَانَتْ عَلٰ ى ظَهْرِ قَتَبٍ

(البزار عن زيد بن أرقم، وصح)


RE. 45/11 (İzâ dea’r-racülü’mraetehû ilâ firâşihî, feltücib ve in kânet alâ zahri katebin.) (İzâ dea’r-racülü’mraetehû ilâ firâşihî) “Bir kimse zevcesini yatağına çağırdığında, (feltücib ve in kânet alâ zahri katebin) o kadın deve sırtında da olsa davetine icabet etsin!”


l. Beyine İcabet Etmeyen Lânete Uğrar


Ahmed ibn-i Hanbel, Buhàrî, Müslim ve Ebû Dâvud, Ebû Hüreyre RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:291



290 Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, c.IV, s.571, no:7660; Zeyd ibn-i Erkam RA’dan. Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.89, no:231; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.142, no:1928.

291 Buhàrî, Sahîh, c.XI, s.14, no:2998; Müslim, Sahîh, c.VII, s.303, no:2596;

486

إِذَا دَعَا الرَّج ل امْرَأَتَه إِلٰى فِرَاشِهِ، فَأَبَتْ، فَبَاتَ غَضْبَانَ عَلَيْهَا، لَعَنَتْهَا

الْمَلَئِكَة حَتَّى ت صْبِحَ (حم. خ. م. د. عن بي هريرة)


RE. 45/12 (İzâ dea’r-racülü’mraetehû ilâ firâşihî, feebet, febâte gadbâne aleyhâ, leanethe’l-melâiketü hattâ tusbiha.) (İzâ dea’r-racülü’mraetehû ilâ firâşihî, feebet) “Bir kimse zevcesini yatağına çağırdığında gelmez, yüz çevirir de (febâte gadbâne aleyhâ) kocası ona öfkeli olarak gecelerse; (leanethe’l- melâiketü hattâ tusbiha) sabah oluncaya kadar melekler o kadına lânet eder.” m. Dua Ederken İki Elinizi Açın!


İbn-i Mâce, Abdullah ibn-i Abbas RA’dan rivayet etmiş.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:292


إِذَا دَعَوْتَ اللَ، فَ ادْع اللَ بِبَطْنِ كَفَّيْكَ، وَلاَ تَدْع بِظ ه ورِ هِمَا، فَإِذَا


فَرَغْتَ، فَامْسَحْ بِهِمَ ا وَجْهَكَ (ه. وابن نصر عن ابن عباس)


RE. 45/13 (İzâ deavte’llàhe fe’d’ullàhe bi-batni keffeyke, velâ ted’u bi-zuhûrihimâ, feizâ ferağte, fe’msah bihimâ vecheke.) (İzâ deavte’llàhe bi-batni keffeyke) “Allah’a dua ettiğinde iki elinin içi ile dua et! (Velâ ted’u bi-zuhûrihimâ) Sakın böyle onların dışları ile dua etme! (Feizâ ferağte, fe’msah bihimâ vecheke) Duayı bitirdiğinde de iki elini yüzüne sür.”


Ebû Dâvud, Sünen, c.VI, s.43, no:1829; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.439, no:9669; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VII, s.292, no:14485; Ebû Avâne, Müsned, c.III, s.86, no:4296; Ebû, Ya’lâ, Müsned, c.XI, s.57, no:6196; Begavî, Şerhü’s- Sünneh, c.V, s.76; Ebû Hüreyre RA’dan. 292 İbn-i Mâce, Sünen, c.IV, s.22, no:1171; Mervezî, Salâtü’l-Vitr, c.I, s.111, no:74; İbn-i Hibbân, Mecrûhîn, c.I, s.368; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.II, s.80, no:3231; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.145, no:1936.

487

“—Yâ Rabbi, sen duamı kabul eyle!” diye arz et.

Yalnız yağmur dualarında ellerin içi aşağı doğru tutulur, “Yağmurun böyle insin!” diyerekten... Başka zamanlarda dua eller böyle açılaraktan dua edilir.


n. Ehl-i Kitap İçin Dua


İbn-i Adiy, İbn-i Asâkir ve Deylemî, Abdullah ibn-i Abbas RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:293


إِذَا دَعَوْت مْ لأَحَدٍ مِنَ الْيَه ودِ وَالنَّصَارَى، فَق ول وا: أَكْثَرَ الل مَالَكَ وَوَلَدَكَ



293 Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.271, no:1052; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.LV, s.208; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.IV, s.178; Ebû Nuaym, Ahbâr-ı Isfahan, c.VIII, s.342, no:1600; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.189, no:6097; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.146, no:1939.

488

(عد.كر. والديلمي عن ابن عمر)


RE. 45/14 (İzâ deavtüm li-ehadin mine’l-yehudi ve’n-nasârâ, fekülü: Eksera’llàhu mâleke ve veledeke.) (İzâ deavtüm li-ehadin mine’l-yehudi ve’n-nasârâ) “Yahudi veya hristiyanlardan birisine dua etmeniz lâzım geldiği takdirde, (fekùlü) deyiniz ki: (Eksera’llàhu mâleke ve veledeke) Allah, senin malını ve çocuğunu çoğaltsın!”


o. Düğün Yemeğine İcâbet Edin!


Ahmed ibn-i Hanbel, Buhàrî, Müslim, Ebû Dâvud ve İbn-i Hibbân, Abdullah ibn-i Ömer RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:294


إِذَا د عِيَ أَحَد ك مْ إِلَى الْوَلِيمَةِ ، فَلْيَأْتِهَا (مالك، حم. خ.

م. د. حب. عن ابن عمر)


RE. 45/15 (İzâ düiye ehadüküm ile’l-velîmeti, felye’tihâ.) (İzâ düiye ehadüküm ile’l-velîmeti) “Sizden biri velîme’ye, düğün yemeğine çağrıldığında, (felye’tihâ) gitsin!” Komşunuzda bir düğün var, size davetiye geliyor. Eğer günaha müteallik bir şey yoksa, böyle bir davete icabet etmek vacibdir. Günaha müteallik bir şey varsa, oraya gidip gitmemekte serbesttir.

Bazen birden fazla davetiye gelir. En evvel kimin daveti geldiyse, ona gitmek uygun olur. Yahut kimin evi yakınsa, ona



294 Buhàrî, Sahîh, c.XVI, s.163, no:4775; Müslim, Sahîh, c.VII, s.277, no:2574: Ebû Dâvud, Sünen, c.X, s.176, no:3247; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.20, no:4712; Dârimî, Sünen, c.II, s.192, no:2205; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.XII, s.104, no:5294; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VII, s.261, no:14294; Neseî, Sünenü’l- Kübrâ, c.IV, s.140, no:6608; Tahâvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.VII, s.46, no:2567; İbn-i Asâkir, Mu’cem, c.I, s.387, no:788; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan.

489

gider.


ö. Davete İcâbet Edin!


Ahmed ibn-i Hanbel, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî ve İbn-i Hibbân, Ebû Hüreyre RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:295


إِذَا د عِيَ أَحَد ك مْ إِ لٰى طَعَامٍ، فَلْي جِبْ؛ فَإِنْ كَانَ م فْطِرًا، فَلْيَأْك لْ؛


وَإِنْ كَانَ صَائِمًا، فَلْي صَلِّ (حم. م. د. ت. حب. عن أبي هريرة)


RE. 45/16 (İzâ duiye ehadüküm ilâ taàmin, felyücib; fein kâne muftıran, felye’kül; ve in kâne sàimen, felyusalli.) (İzâ duiye ehadüküm ilâ taàmin) “Sizden biri bir yemeğe davet edildiğinde, (felyücib) gitsin. (Fein kâne muftıran, felye’kül) Oruçlu değilse, otursun yesin! (Ve in kâne sàimen, felyusalli) Oruçlu ise, otursun, onun için dua etsin!”


p. Camide Bit Öldürmeyin!


Abdürrezzak, Yahyâ ibn-i Ebî Kesîr RA’dan rivayet etmiş.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:296



295 Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.X, s.231, no:10563; Deylemî, Müsnedü’l- Firdevs, c.I, s.338, no:1347; Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, c.IV, s.81, no:6158; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, c.XXXIII, s.200, no:7285; Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan. Müslim, Sahîh, c.VII, s.287, no:2584; Tirmizî, Sünen, c.III, s.259, no:711; Ebû Dâvud, Sünen, c.VI, s.455, no:2104; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.507, no:10593; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VII, s.263, no:14309; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.XII, s.120, no:Begavî, Şerhü’s-Sünneh, c.III, s.300; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.III, s.345; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.II, s.243, no:3270; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.V, s.129, no:6066; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.X, s.424, no:6036; Tahâvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.VII, s.50, no:2571; Hatîb-i Bağdâdî, Târih-i Bağdad, c.V, s.303, no:2813; Ebû Hüreyre RA’dan. 296 Abdürrezzak, Musannef, c.I, s.446, no:1744; Yahyâ ibn-i Ebî Kesîr

490

إِذَا رَأَى َ أَحَد ك م الْ قَمْلَةَ، فَ لَ يَ قْت لْهَا فِي الْمَسْجِدِ؛ وَلٰكِ نْ لِيَصِرَّهَا

فِي ثَوْبِهِ، فَإِذَا خَرَجَ فَلْيَقْت لْ هَا (عب. عن يحيى بن أبي كثير)


RE. 45/17 (İzâ raâ ehadükümü’l-kamlete, felâ yaktülhâ fi’l- mescid; ve lâkin li-yasırrehâ fî sevbihî, feizâ harace felyaktülhâ.) (İzâ raâ ehadükümü’l-kamlete) “Sizden biri mescidde iken bit gördüğünde, (felâ yaktülhâ fi’l-mescid) mescidde onu öldürmesin. (ve lâkin li-yasırrehâ fî sevbihî) Elbisesinde tutsun, (feizâ harace felyaktülhâ) dışarı çıkınca yok etsin.” Çok şükür, Allah o dertten kurtardı Ümmet-i Muhammed’i, eskiden çok vardı. Herkesin evinde, camide, her yerde bulunuyordu. Burada da diyorki:

“—Mescidde iken kendi üzerinde veya bir başkasının üzerinde bir bit gördün. Hemen onu öldürme orada... Onu bir şeyin içine sar, sakla! Mescidin dışına çık, orada öldür!”


r. Ashabım Hakkında İleri Geri Konuşmayın!


Taberânî, Ebû Nuaym, İbn-i Asâkir ve İbn-i Adiy, Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan; Taberânî Sevban RA’dan; İbn-i Adiy Abdullah ibn-i Ömer RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:297


RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.VII, s.673, no:20854; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.160, no:1966.


297 Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.II, s.96, no:1427; Heysemî, Mecmaü’z- Zevâid, c.VII, s.411, no:11850; Sevban RA’dan. Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.X, s.198, no:10448; Deylemî, Müsnedü’l- Firdevs, c.I, s.336, no:1337; Müsnedü’l-Hâris, c.III, s.210, no:728; Harâitî, Mesâviü’l-Ahlâk, c.II, s.296, no:740; Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, c.VII, s.411, no:11851; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.VII, s.25; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.IL, s.40; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.IV, s.108; Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan. İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.VI, s.162; İbn-i Hibbân, Mecrûhîn, c.III, s.115; Cürcânî, Târih-i Cürcân, c.I, s.294, no:494; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan.

491

إِذَا ذ كِرَ أَصْحَابِي، فَأَمْسِك وا؛ وَإِذَا ذ كِرَتِ الن ج وم ، فَأَمْسِك وا؛ وَإِذَا


ذ كِرَ الْقَدَر ، فَأَمْسِك وا (طب. حل.كرـ عد. عن ابن مسعود؛ طب. عن ثوبان؛ عد. عن ابن عمر)


RE. 45/18 (İzâ zükire ashàbî, feemsikû; ve izâ zükireti’n- nücûmü, feemsikû; ve izâ zükire’l-kaderu, feemsikû.) Ashab-ı kiram arasında bazı hadiseler oldu. Gerek Hz. Ali Hz. Muaviye arasında, gerekse Hz.Ali ile Hz. Aişe arasında... (İzâ zükire ashàbî, feemsikû) “Ashabım arasındaki çekişmelerden

bahsedildiğinde kendinizi tutun, konuşmayın!” (Ve izâ zükireti’n-nücûmü) “Yıldızlardan bahsedildiğinde sükût ediniz. (Ve izâ zükire’l-kaderu, feemsikû) Kaderden bahsedilince de gene kendinizi tutun, konuşmayın!”


s. Helâda Kıbleye Dönmeyin!


İmam Mâlik, Taberânî ve Beyhakî, Ebû Eyyûb el-Ensârî RA’dan rivayet etmişler. Efendimiz SAS şöyle buyurmuşlar:298


إِذَا ذَهَبَ أحَد ك مْ إِ لَى الْغَائِطِ وَالْبَوْلِ ، فَ لَ يَسْتَقْبِ لِ الْقِبْلَةَ ، وَلاَ


يَسْتَدْبِرْهَا بِفَرْجِهِ (مالك، طب. ق. عن أبي أيوب)


RE. 45/19 (İzâ zehebe ehadüküm ile’l-gàiti ve’l-bevli, felâ



298 Neseî, Sünen, c.I, s.40, no:20; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.V, s.414, no:23561; Taberânî Mu’cemü’l-Kebîr, c.IV, s.143, no:3495; Ebû Eyyûb el-Ensàrî RA’dan. Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.I, 102, no:500; Ebû Avâne, Müsned, c.I, s.171, no:511; Ebû Hüreyre RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.IX, s.361, no:26463; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s..155, no:1957.

492

yestakbili’l-kıblete, ve lâ yestedbirhâ bi-fercihî.)

(İzâ zehebe ehadüküm ile’l-gàiti, ve’l-bevli) “Sizden biriniz büyük abdeste ve küçük abdeste gittiği zaman, (felâ yestakbili’l- kıblete) yönünü, yüzünü kıbleye dönmesin; (ve lâ yestedbirhâ bi- fercihî) arkasını da kıbleye döndürmesin!” Evlerimizde de böyle... Buna helâ taşlarını yerleştirirken dikkat etmek lâzım! Ustaların veya ev sahibinin bunları göz önünde tutması lâzım!

“—Etraf kapalı olduğu için zarar vermez!” diyen olmuşsa da, daha doğrusu önünü ve arkasını kıbleye karşı çevirmemektir.

Eğer taş öyle konmuşsa, bir mecburiyet olur. Mümkünse onu da değiştirmek lâzım!


ş. Taşla Temizlenmek


Ahmed ibn-i Hanbel, Ebû Dâvud ve Neseî, Hz. Aişe RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:299


إِذَا ذَهَبَ أحَد ك مْ إِ لَى الْ غَائِطِ ، فَلْيَذْهَبْ مَعَه بِثَلَثَةِ أَحْجَارٍ يَسْتَطِيب


بِهِنَّ، فَإِنَّهَا تَجْزِ ئ عَنْه (حم. د. ن. عن عائشة)


RE. 45/20 (İzâ zehebe ehadüküm ile’l-gàiti, felyezheb meahu bi- selâseti ahcârin yestatîbu bihinne, feinnehâ tücziü anhü.) (İzâ zehebe ehadüküm ile’l-gàiti) “Sizden biri kaza-i hacete gittiğinde, (felyezheb meahu bi-selâseti ahcârin yestatîbu bihinne) taharetlenmek için yanına üç adet taş alsın! (Feinnehâ tücziü anhü) Bunlar onun için yeterlidir.” Hacca gidiyoruz. Eskiden nerede böyle sular, her yerde şakır



299 Ebû Dâvud, Sünen, c.I, s.58, no:36; Neseî, Sünen, c.I, s.85, no:44; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.VI, s.133, no:25056; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.I, s.103, no:503; Dârimî, Sünen, c.I, s.180, no:670; Hz. Aişe RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.IX, s.352, no:26403; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.155, no:1956.

493

şakır aksın... Bir def-i hacet gerekti bir yerde, su da yok. O zaman ne yapacağız? O zaman hiç olmazsa taşla silerek o pisliği üzerimizden uzaklaştırmağa çalışacağız.


t. Kötü Rüyayı Yorumlamayın!


Tirmizî, Ebû Hüreyre RA’dan rivayet etmiş.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:300


إِذَا رَأَى أَحَد ك م الر ؤْيَا الْحَسَنَةَ، فَلْي فَسِّرْهَا، ولْي خْبِرْ بِهَا؛ وَ إِذَا رَأى


الر ؤيَا الْقَبِيحَةَ، فَ لَ ي فَسِّرْهَا، وَلاَ ي خْبِرْ بِهَا (ت. عن أبي هريرة)


RE. 45/21 (İzâ raâ ehadükümü’r-rü’ye’l-hasenete, felyüfessirhâ, velyuhbir bihâ; ve izâ raâ rü’ye’l-kabîhate, felâ yüfessirhâ, ve lâ yuhbir bihâ.) (İzâ raâ ehadükümü’r-rü’ye’l-hasenete) “Sizden biriniz güzel bir rüya görürse, (felyüfessirhâ) bunu yorumlasın. Rüya yormak diyoruz ya, tabir etmek, tabir etsin. (Velyuhbir bihâ) Başkasına da anlatsın!”

(Ve izâ raâ rü’ye’l-kabîhate) “Kötü bir rüya görürse, (felâ yüfessirhâ) bunu yorumlamasın, (ve lâ yuhbir bihâ) ve başkasına da söylemesin, kalsın, kapansın!” diyor.


u. Kötü Rüya Gören Sol Tarafına Üç Defa Tükürsün!


Müslim, Ebû Dâvud ve İbn-i Mâce, Câbir ibn-i Abdullah RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz diyor ki:301



300 Kenzü’l-Ummâl, c.XV, s.364, no:41392; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.159, no:1964.

301 Müslim, Sahîh, c.XI, s.352, no:4199; Ebû Dâvûd, Sünen, c.XIII, s.210, no:4368; İbn-i Mâce, Sünen, c.XI, s.385, no:3898; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.IV, s.390, no:7653; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.IV, s.188, no:4761; İbn-i Hibbân, Sahîh,

494

إذا رَأى أحد ك م الر ؤيا يَكْرَه هَا، فَلْيَبْص قْ عَنْ يَسَارِهِ ثَ لَثاً، وَ


لْيَسْتَعِذْ بِاللِ مِنَ الشَّيْطَانِ ثَ لَثاً، وَلْيَتَحَوَّلْ عَنْ جَنبِهِ الَّذِي كَانَ


عَلَيْ هِ (م. د. ه. عن جابر)


RE. 46/1 (İzâ reâ ehadükümü’r-rü’yâ yekrehuhâ, fe’l-yebsuk an yesârihi selâsen, ve’l-yestfiz bi’llâhi mine’ş-şeytâni, ve’l-yetehavvel an cenbihi’llezî kâne aleyhi.) (İzâ reâ ehadükümü’r-rü’yâ yekrehuhâ) “Sizden biriniz, gece hoşa gitmeyen bir rüya görmüşse, (felyebsuk an yesârihi selâsen) uyandığında, sol tarafına 3 defa tüh tüh tüh desin tükürsün. (Ve’l- yesteiz bi’llâhi mine’ş-şeytân) Şeytanın şerrinden Allah’a sığınsın. (Ve’l-yetehavvel an cenbihi’llezî kâne aleyhi) Hangi tarafına yatıyorduysa öbür tarafına dönsün.” diyor.


ü. Güzel Rüya Allah’tandır, Hamd Etsin!


Ahmed İbn-i Hanbel, Buhârî ve Tirmizî, Ebû Saîd el-Hudrî RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:302


إِذَا رَأَى أَحَد ك م الر ؤْيَا ي حِب هَا، فَإِنَّمَ ا هِيَ مِنَ الل،ِ فَلْيَحْمَدِ اللَ عَلَيْهَا،


c.XIII, s.425, no:6060; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.III, s.350, no:14822; Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.434, no:8182; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.I, s.319, no:1047; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.X, s.337, no:30161; İbn-i Asâkir, Mu’cem, c.I, s.315, no:644; Hatîb-i Bağdâdî, Târih-i Bağdad, c.IX, s.250, no:4827; Câbir ibn-i Abdullah RA’dan. 302 Buhàrî, Sahîh, c.XXI, s.430, no:6523; Tirmizî, Sünen, c.XI, s.351, no:3375; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.IV, s.390, no:7652; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.III, s.8, no:11069; Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.434, no:8181; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.II, s.513, no:1363;

Kenzü’l-Ummâl, c.XV, s.365, no:41396; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.162, no:1971.

495

وَلْي حَدِّثْ بِهَا؛ وَإِذَا رَأَى غَيْرَ ذَلِكَ مِمَّا يَكْرَه ، فإِنَّمَ ا هِيَ منَ الشَّيْطانِ،


فَلْيَسْتَعِذْ بالل مِنْ شَرِّهَا، وَ لاَ يَذْك رْهَا لأَحَدٍ، فَإِنَّهَا لاَ تَض ر ه (حم.

خ. ت. عن أبي سعيد)


RE. 46/2 (İzâ raâ ehadükümü’r-rü’yâ yuhibbuhâ, feinnemâ hiye mina’llàhi, felyahmedi’llâhe aleyhâ, ve’l-yuhaddis bihâ; ve izâ raâ gayra zâlike mimmâ yekrehu, feinnemâ hiye mine’ş-şeytàn, felyestaiz bi’llâhi min şerrihâ, ve lâ yezkürhâ li-ehadin, feinnemâ lâ tedurruhû.) (İzâ raâ ehadükümü’r-rü’yâ yuhibbuhâ) “Sizden biriniz seveceği, hoşuna gideceği bir rüya görmüş ise, (feinnemâ hiye mina’llàhi) bu Allah’tandır.” Hoş bir rüya gördü. Feyizlere gark oldu, nur içinde kaldı. Tatlı, sabahleyin de uykudan uyandı, tamam güzel. Bu Allah’tandır. (Felyahmedi’llâhe aleyhâ) “Bu rüyadan dolayı Allah’a hamd etsin. ‘Yâ Rabbi çok şükür! Bu rüyayı bana gösterdin.’ desin. (Ve’l- yuhaddis bihâ) Onu başkalarına anlatsın, şöyle bir rüya gördüm, hayırdır inşaallah.” diye.

(Ve izâ raâ gayre zâlike) “Bundan başka bir rüya görürse, (mimmâ yekrehu) yani hoşuna gitmeyecek bir rüya görürse, (feinnemâ hiye mine’ş-şeytân) o da şeytandandır.” Çünkü şeytan insanın içinde, damarlarının içinde dolaşıyor. Sağa sola sataşıyor. Aklına baskı yapıyor.

(Felyestaiz bi’llâhi min şerrihâ) “Bu rüyanın şerrinden, kötü olarak tezahür etmesinden Allah’a sığınsın. (Ve lâ yezkürhâ li- ehadin, feinnemâ lâ tedurruhû.) Başkasına hiç anlatmasın, hiçbir kimseye anlatmasın. Çünkü anlatmazsa zarar vermez.”


Onun için her zaman o Şeytan aleyhilla’nenin şerrinden Allah’a sığınmak mecburiyetindeyiz. Görmediğimiz bir kuvvet... Gördüğümüz bir kuvvet olsa onunla döğüşürüz, vuruşuruz;

496

kolay... Onu göremediğimiz için, onun şerrinden Allah’a sığın- maktan başka çare yok!

Halbuki bu şeytandan daha belâ birisi daha var. Şeytan usta bir mahlûktur, insanı kandırmağa çalışır. Kandıramazsa, başka taraftan yaklaşır. Fakat nefis var ya, o nefis şeytandan yetmiş kere daha berbat... Çünkü bu inatçıdır, sana yaptıracağını mutlaka yaptırmak ister. Şeytan yaptıramadı mı vaz geçer. Fakat nefis inatçıdır, mutlaka sana dediğini yaptırmağa çalışır. Nefis şeytandan daha berbattır. Allah ikisinin de şerrinden cümlemizi muhafaza etsin... Nefis bizi taşıyan bir mahlûktur. Mertebeleri var... Onların başlangıcı emmâredir. Nefis ıslah edile edile kemâle ulaşır, cennete lâyık olur. Islah edilmez de emmâre mertebesinde kalırsa, Allah esirgeye, o da sahibini cehenneme götürür.

Onun için, nefsin ıslahını konuşmak her şeyden daha önde gelir. Çünkü bizi cennete götürecek de o nefistir, cehenneme sürükleyecek de o nefistir. Allah bu nefsin şerrinden ve şeytanın şerrinden cümlemizi muhafaza etsin...


v. Nazarı Önlemek İçin Dua


Ebû Ya’lâ, Taberânî, Hàkim ve Ziyâü’l-Makdîsî, Âmir ibn-i Rebi RA’dan; Hâkim, Sehl ibn-i Huneyf RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:303


إذا رَأى أَحَد ك مْ مِنْ نَفْسِهِ ، أوْ مالِهِ ، أَوْ مِنْ أَخِيهِ ، مَ ا ي عْجِب ه ، فَلْيَدْع




303 Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.240, no:7499; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VI, s.61, no:10039; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.XIII, s.119, no:7195; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.VII, s.415, no:24060; Ziyâü’l-Makdîsî, el-Ehàdîsü’l-Muhtàre, c.III, s.268, no:213; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.316, no:1246; Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, c.V, s.186, no:8430; Âmir ibn-i Rebîa RA’dan. Hàkim, Müstedrek, c.III, s.465, no:5742; Sehl ibn-i Huneyf RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.VI, s.746, no:17668; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.165, no:1978.

497

لَه بِ البَرَكَةِ، فَإِنَّ الْعَيْنَ حَقٌّ (ع. طب. ك. ض. عن عامر بن ربيعة؛ ك. عن سهل)


RE. 46/3 (İzâ raâ ehadiküm min nefsihî, ev mâlihî, ev min ahîhi mâ yu’cibuhû; felyed’u lehû bi’l-bereketi, feinne’l-ayne hakkun.) (İzâ raâ ehadiküm min nefsihî, ev mâlihî, ev min ahîhi, mâ yu’cibuhû) “Sizden biriniz kendisinde, malında yahut müslüman kardeşinde, dostlarında hoşuna giden bir şey, bir güzellik

gördüğünde...” Yeni bir elbise giyinmiş yahut bir mevkiden bir mevkiye yükselmiş, yahut işi daha genişlemiş, ticaretini artırmış, hoşunuza gitti. (Felyed’u lehû bi’l-bereketi) Ona bereketle dua eyle: “—Allah bereket versin, Allah mübarek etsin... Allah makamınızı âlî etsin, derecenizi yüksek etsin, işinizi âsân etsin... Vücutlarınıza da afiyet versin...” de! Bazı tenâsüb-ü endam, güzel vücut sahibi kimseler vardır, insan görünce hayran olur. O hayranlığın karşısında sen ona dua et! (Feinne’l-ayne hakkun) Çünkü göz değmesi, nazar değmesi haktır.” Bu gözün bir zehiri vardır, yılanın zehiri gibidir. Yılanın zehiri nasıl insanı helâk ediyorsa, bu gözün zehiri de öyle helâk eder.

Bunu inkâr etmemek lâzım! Hepimizin hayatta çok defa tesadüf ettiğimiz şeylerdir. İnsanı birdenbire yıkar. Bakarsın malınız perişan olur, vücudunuz hasta olur. Evinize bir sürü afatlar olur. Yahu bu nereden oldu? Bunu araştırırsan, bakarsın bir gözü değenin gözü değmiştir size...

Allah muhafaza etsin... Bazı adamın göz değmesi de daha kuvvetli olur, insanı birdenbire yıkar, düşürür. Bunun misalleri de çoktur. Çiftçiler hayvan sürerken, bazı gözü değen kimseler baktıkları zaman, hayvan ölüveriyor.

498

Hatta bir yazı okumuştum. Hindistan’da yol yapıyorlarmış. Sert bir kayalığa rast gelmişler. Bir türlü onu kırıp da yolu açamıyorlarmış. Birisi demiş ki:

“—Neden bu kadar uğraşıyorsunuz? Filan adamı getirin, şöyle bir baksın, yeter!” demiş.

Çağırmışlar, adam şöyle bir bakmış, dağ erimiş, pamuk gibi olmuş. O zaman kolayca yolu açmışlar. Bunun misalleri çoktur.

Onun için çörek otu denilen bir ot vardır ya, o nazara karşı çok iyidir. Onu üzerinizde bulunduruverin! 41 tanesini okur da saklarsanız, o sizin nazardan korunmanıza inşallah kâfi gelir.

Göz değmesi haktır. “İnsanları mezara, hayvanları tencereye kor!” derler.


y. Hasta Görünce Edilecek Dua


Beyhakî, Ebû Hüreyre RA’dan rivayet etmiş.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:304


إِذَا رَأَى أَحَد ك م م بْتَلًى فَ قَالَ : الْحَمْد للِ الَّذِي عَ افَانِي مِمَّا ابْتَلَكَ


بِهِ، وفَضَّلَني عَلَيْكَ، وَعَلَى كَثِيرٍ مِنْ عِبَادِهِ تَفْضِيلً؛ كَ انَ ش كْرَ


تِلْكَ النِّعْمَةِ (هب. عن أبي هريرة)


RE. 46/4 (İzâ raâ ehadüküm mübtelen fekàle: El-hamdü li’llahi’llezî âfânî mimme’btelâke bihi, ve faddalenî aleyke, ve alâ kesîrin min ibâdihî tafdîlâ, kâne şükre tilke’n-nimeti.) (İzâ raâ ehadüküm mübtelen) “Sizden biriniz bir hastalığa müptela olmuş, bir derde giriftar olmuş birini gördüğü zaman...” Her yerde görülür; ayağı yok, kolu yok, gözü yok, şuuru yok...



304 Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.IV, s.107, no:4443; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.V, s.78, no:4724; Ebû Hüreyre RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.II, s.142, no:3509; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.164, no:1976.

499

Böyle insanlara daima rast gelinir. Cami kapılarına da gelirler, dikilirler, yardım isterler bizden...

(Fekàle) Onları gördüğünüz vakitte şöyle deyin:


اَلْحَمْد للِ الَّذِي عَافَانِي مِمَّا ابْتَلَكَ بِهِ، وفَضَّلَني عَلَيْكَ، وَعَلَى


كَثِيرٍ مِنْ عِبَادِهِ تَفْضِيلً .


(El-hamdü li’llahi’llezî âfânî mimme’btelâke bihi, ve faddalenî aleyke, ve alâ kesîrin min ibâdihî tafdîlâ) Mânası şu: (El-hamdü li’llahi’llezî âfânî mimme’btelâke bihi) “O Allah’a hamdolsun ki, sana verdiği bu belâyı, bu musibeti bana vermemiş, ben bundan salimim. Bana bu sıhhati veren Allah’a hamd olsun.” (Ve faddalenî aleyke ve alâ-kesîrin min ibâdihî tafdîlâ) “Bana böyle sıhhat vermek suretiyle beni senden ve diğer insanlardan sıhhat bakımından üstün durumda kılmış. Bana böyle bir lütuf ile ayrı bir üstünlük vermiş olan ve beni hasta etmeyen, bu belâya uğratmayan Allah’a hamd ü senâlar olsun!” de buyuruyor.

Böyle dediğimiz takdirde, (Kâne şükre tilke’n-nimeti) “Bu o nimetin şükrü olur.” buyuruyor.


Bize hatırlatıyor ki, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin verdiği nimetlere şükredin! Öyle birini gördüğün vakitte hakir gözle bakma ona, tahkir etme onu! “Her gün bu kapıya niye geliyorsun?” deme sakın ona... Onu öyle yapan Allah seni de öyle yapsaydı, ne yapardın? Elimizden ne gelirdi? Bir şey gelmezdi. Biz de bir kapının önüne dikilir, beş on kuruş versinler diye bakardık. Onun da o hale düşmesinde çeşitli sebepler vardır.

Onun için biz, Allah’ın verdiği nimetlere şükredeceğiz:

“—El-hamdü lillâh yâ Rabbi, beni de kör etmedin, topal etmedin, çolak etmedin, hasta etmedin... El-hamdü lillâh sıhhatim yerinde, kazancım yerinde... Sana hamd ü senâlar olsun yâ Rabbi!” diyeceğiz.

500

“—Onu da bu dertlerden kurtar, ona da afiyetler ver!” diye onun için de dualar edeceğiz.


z. Cenaze İçin Ayağa Kalkılması


Buhàrî, Müslim, ve Neseî, Âmir ibn-i Rebîa RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:305


إِذَا رَأَى أَحَد ك مْ جَنَ ازَةً، فَإِنْ لَمْ يَك نْ مَاشِيً ا مَعَهَا، فَلْيَق مْ حَتَّى


يَخْل فَهَا أَوْ تَخْل فَه ، أوْ ت وضَعَ مِنْ قَبْلِ أنْ تَخْل فَه (خ. م. ن. عن

عامر بن ربيعة)


RE. 46/5 (İzâ reâ ehadüküm cenâzeten, fein lem yekün mâşiyen me’ahâ, felyekum hattâ yahlufehâ, ev tahlufuhu, ev tûdaa min kabli en tuhlefehû.) (İzâ raâ ehadüküm cenâzeten) “Sizden biriniz bir cenaze gördüğü zaman, (fein lem yekün mâşiyen meahâ) eğer onunla beraber yürüyen ve ona son vazifesini yapıp teşyi etmekte olan grubun içinde değilsen; bir cenaze gördün, o yürüyenler arasında değilsen; (felyekum hattâ yahlufehâ) cenaze önünden geçip onu geride bırakıncaya kadar kalksın, saygı göstersin ona... Cenaze için ayağa kalksın, oturuyorsa ayağa kalksın, saygı göstersin!” (Ev tahlüfuhû) “Veyahut cenaze onu geride bırakıncaya kadar...” Kendisi cenazeyi geride bırakıncaya veyahut cenaze kendisini geride bırakıncaya kadar ayakta dursun! (Ev tûdaa min kabli en tuhlefehu) “Cenaze öteye gitmiyor, geride de bırakmıyor



305 Buhàrî, Sahîh, c.V, s.66, no:1225; Müslim, Sahîh, c.V, s.62, no:1590; Neseî, Sünen, c.VI, s.484, no:1889; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.III, s.445, no:15713; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.I, s.123, no:391; Taberânî, Müsnedü’ş- Şâmiyyîn, c.I, s.412, no:721; İbn-i Esir, Üsdü’l-Gàbe, c.I, s.557; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XXV, s.314; Âmir ibn-i Rebîa RA’dan.

501

bu gören kişiyi; o zaman yerine konuluncaya kadar ayakta dursun. Cenaze yerine konulduğu zaman oturabilir.” Bu âdâb-ı İslâmiyyedendir. Gerek müslüman gerek Hristiyan, cenazeye karşı bir saygı göstermek gerekir.

Sonra, Müslümanlara karşı İslâmî bir borcumuz var. Cenazesine iştirak edemiyorsak da, hiç olmazsa, ayakta dikilip, o geçinceye kadar;

“—Yâ Rabbi, buna da mağfiret eyle! Rahmetine nâil eyle...” diye dua da ederiz.

Allah cümlemize hüsn-ü hatimelerle göçüşler nasib eylesin...


Müslümanlığın hukuku çoktur. Selmân-ı Fârisî Hazretleri ile, Ebü’d-Derdâ Hazretleri’ni Peygamber SAS kardeş yapmış. Buhàrî’de kardeşlik bahsi vardır, orasını tekrar tekrar okumanızı rica ederim. Orada çok dersler, ibretler vardır.

Selmân-ı Fârisî, kardeşi olan Ebü’d-Derdâ’nın evine gitmiş. Evde yokmuş, biraz sonra gelmiş. Misafirine yemek getirmiş;

“—Buyur, ye!” demiş.

Selman RA demiş ki:

“—Haydi sen de ye!” “—Ben oruçluyum!” demiş.

“—Sen yemezsen, ben de yemem!” demiş.

Orucunu bozdurmuş, beraber yemişler.

Yatma zamanı gelmiş. Selman RA’a: “—Sen yat!” demiş. “Ben biraz namaz kılacağım, ibadet edeceğim.” demiş.

“—Olmaz, sen de yat!” demiş

Ama canı sıkılmış. Hem orucumu bozdurdu, hem gece namazıma mâni oldu diye, sabahleyin Peygamber Efendimiz’e şikayet etmiş.

Peygamber Efendimiz de demiş ki:

“—Selman haklıdır.” Neden? Yalnız ibadetle olmuyor, bütün hak sahiplerinin hakkını ödemek lâzım!

Ana hakkı var, baba hakkı var, hanım hakkı var, komşu hakkı

502

var, çocukların hakkı var, dostların hakkı var, herkesin hakkı var...

Bir Müslümanın cenazesi var... O cenaze komşumuzsa, iştirak etmek mecburiyetindeyiz. Ama komşularla hiç alâkası da olmuyor bugün insanların... Komşusu vefat ediyor. Cenaze imamı ayrı, teşkilat ayrı; alıp götürüyorlar. Komşusunun da haberi bile olmuyor. Halbuki bunlar Müslümanlıkta vazife... Komşumuz hasta mı, sağ mı soracağız. Ziyaretine gideceğiz, cenazesine gideceğiz.


aa. Kendinden Aşağıda Olana Bak!


Ebû Hüreyre RA’dan İbn-i Hibban rivayet etmiş. Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:306


إِذَا رَأَى أَحَد ك مْ مَنْ ف ضِّلَ عَ لَيْهِ فِي الْخَلْقِ وَالرِّزْ قِ، فَلْيَنْظ رْ إِلَى


مَنْ ه وَ أَسْفَلَ مِنْه مِمَّنْ ف ضِّلَ عَلَيْهِ (حب. عن أبى هريرة)


RE.46/6 (İzâ raâ ehadüküm men fuddile aleyhi fi’l-halki ve’r- rizkı, felyenzur ilâ men hüve esfele minhu mimmen hüve fuddile aleyhi.) (İzâ raâ ehadüküm men fuddile aleyhi fi’l-halki ve’r-rizkı) “Sizden biriniz yaratılışta ve rızık yönünden kendisinden daha üstün olan bir kimseyi görünce...” Meselâ şu daha boylu, poslu, yakışıklı, levent gibi, fidan gibi, selvi boylu filan, yüzü ay gibi, güneş gibi, parası da pulu da çok!



306 İbn-i Hibbân, Sahîh, c.II, s.489, no:711; Buhàrî, Sahîh, c.XX, s.138, no:6009; Tirmizî, Sünen, c.VI, s.421, no:1702; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.314, no:8132; Taberânî, Mu’cemü’l-Esvat, c.I, s.181, no:578; Beyhakî, Şuabü’l- İman, c.VII, s.273, no:10284; Temmâmü’r-Râzî, Fevâid, c.III, s.35, no:1034; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.VIII, s.374; Taberânî, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, c.IV, s.280, no:3289; Ebû Hüreyre RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.262, no:6459; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.165, no:1977.

503

“Kendisinden rızık bakımından da yaratılış bakımından da üstün birisini gördüğü zaman, (felyenzur ilâ men ve esfele minhu) kendisinden daha aşağıda olana baksın.” Falanca da senden daha çirkin, hastalığı var, daha fakir, evi yok... Oraya baksın. (Mimmen hüve fuddile aleyhi) “Ötekisine bakmak yerine, kendisinden daha aşağı olana baksın!”


bb. Fitne Zamanında Evinde Dur!


Hàkim, Abdullah ibn-i Amr İbnü’l-Âs RA’dan rivayet etmiş

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:307


إِذَا رَأَيْتَ النَّاسَ قَدْ مَرَجَتْ ع ه ود ه مْ، وخَفَّتْ أَمَانَات ه مْ، وَ كَان وا هٰكَذَا




307 Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.212, no:6987; Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.315, no:7758; Ebü’ş-Şeyh, Tabakàtü’l-Muhaddisîn, c.IV, s.45, no:1049; Abdullah ibn-i Amr RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.XI, s.107, no:30813; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.172, no:1990.

504

وَشَبَّكَ بَيْنَ أَنَامِلِ هِ، فَالْزَمْ بَيْتَكَ، وَامْلِكْ عَلَيْكَ لِسَانَكَ، وَ خ ذْ مَا تَعْرِف


ودَعْ ما ت نْكِر ، وَ عَلَيْكَ بِخَاصَّةِ أَمْرِ نَفْسِكَ، وَدَعْ عَنْكَ أمْرَ الْعَ امَّةِ

(ك. عن ابن عمرو)


RE. 45/7 (İzâ reayte’n-nâse kad meracet uhûduhüm, ve haffet emânâtühüm, ve kânû hâkezâ ve şebbeke beyne enâmilihi; fe’lzem beyteke, ve’mlik aleyke lisâneke ve huz mâ ta’rifü, ve da’ mâ tünkirü, ve aleyke bi-hâssati emri nefsike, ve da’ anke emre’l- âmmeti.) (İzâ reayte’n-nâse kad meracet uhûduhüm) “İnsanlara

baktığın zaman ahitleri bozulmuş görürsen, ahitlerine riayet etmediklerini görürsen; (ve haffet emânâtühüm) emanetlerin hafife alındığını görürsen... Ahdine riayet etmiyor, anlaşmasını, sözünü çiğniyor, emanete de hıyanet ediyor, riayet etmiyor, insanları bu durumda görürsen;

(Ve kânû hâkezâ ve şebbeke beyne enâmilihi) “Elini böyle, birbirlerine kilitleyerek insanları böyle görürsen...” Ama bundan maksadı, “Haddini hududunu bilmeyip herkes birbirine dalmış, birbirinin hakkını hukukunu çiğniyor, karma karışık olmuşlar. Birbirlerine girmişler, hırsla, kavgayla, gürültüyle, haklarını hukuklarını çiğneyerek öyle birbirlerini girmişken görürsen insanları,”

(Fe’lzem beyteke) “Evini tercih et, evine gir, evinde otur! (Ve’mlik aleyke lisâneke) Ve diline sahip ol, kendi dilini tut! Dedikodulara, fitnelere, fesatlara karıştırma kendini... (Ve huz mâ ta’rifü) Aklın ve şeriatin güzel gördüğü işleri yap! (Ve da’ mâ tünkirü) Aklın ve şeriatın güzel görmediği işleri yapma! Emr-i mâruf nehy-i münker ile vaktini geçir. İyi olanı yap, kötü olanı yapma!” (Ve aleyke bi-hâssati emri nefsike) “Kendi nefsinin, zâtının, kişiliğinin işleriyle meşgul ol; (ve da’ anke emre’l-âmmeti) umumun işi ile meşgul olma, çekil kenara! Çünkü laf

505

dinlemeyecek hale gelmişler, kendileri hak yoldan çıkmışlar. O zaman kendini kurtarmaya bak, kendi işine bak!” buyurmuş oluyor.


cc. Ümmetin Zalimden Korkması


Ahmed ibn-i Hanbel, Taberânî, Hàkim ve Beyhakî, Abdullah ibn-i Amr ibnü’l-As RA’dan; Taberânî, Câbir ibn-i Abdullah RA7dan rivayet etmişler.

Buyuruyor ki Peygamber Efendimiz:308


إِذَا رَأَيْتَ أ مَّتِي تَهَاب الظَّالِمَ، أَنْ تَق ولَ لَه : إِ نَّكَ ظَالِمٌ فَقَدْ ت وَدِّعَ مِنْه مْ

(حم. طب. ك. هب. عن ابن عمرو؛ طس. عن جابر)


RE. 46/ (İzâ reayte ümmetî tehâbu’z-zàlime, en tekùle lehû: İnneke zàlimun, fekad tüveddi’ minhüm.) (İzâ reayte ümmetî) “Benim ümmetimi gördüğünüz zaman... (Tehâbu’z-zâlime, en tekùle lehû: İnneke zâlimun) Zalime sen zalimsin demekten korkar bir durumda gördün mü benim ümmetimi, (fekad tüveddi’ minhüm) o zaman onlara vedâ eyle,

onların arasından ayrıl! Uzak ol onlardan...”


dd. Hükümdarla Çok Görüşen Alim



308 Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.190, no:6784; Ukaylî, Duafâ, c.IX, s.7, no:2071; Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, c.VII, s.518, no:12110;

Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.108, no:7036; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VI, s.95, no:11296; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VI, s.80, no:7546; Bezzâr, Müsned, c.I, s.369, no:6784; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.263, no:1020; Abdullah ibn-i Amr RA’dan. Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.VIII, s.18, no:7825; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.III, s.431; Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, c.VII, s.531, no:12155; Câbir ibn-i Abdullah RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.71, no:5540; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.166, no:1981.

506

Deylemî, Ebû Hüreyre RA’dan rivayet etmiş.

Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki:309


إِذَا رَأيْتَ الْعَ الِمَ ي خَالِط الس لْطَانَ م خَالَطَةً كَثِيرَةً، فَاعْلَمْ أَنَّه لِصٌّ

(الديلمى عن أبى هريرة)


RE. 46/9 (İzâ reayte’l-àlime yuhàlitü’s-sultàne muhàletaten kesîreten, fa’lem ennehû lissun.) (İzâ reayte’l-àlime yuhàlitü’s-sultàne muhàletaten kesîreten) “Bir alim ki hükümdarla fazla düşüp kalkıyor, çok haşir neşir oluyor. Hükümdarla, sultanla çok içli dışlı, yanında çok dolaşıyor. Böyle görürsen bir alimi, (fa’lem ennehû lissun) bil ki o hırsızdır.” İmam-ı Gazâlî’nin İhyâsından ilim bahsini çok okuyun! Geçen akşam rast geldi de okuttum, çok güzel teşhis ediyor. İlim neye derler, ilim nasıl olur? Onun için çok okuyun!

Şimdi alim dendiği vakitte, hepimiz alim kesiliyoruz. Bize alim demek çok hata... Arapça bilmek, Farsça bilmek, İngilizce bilmek, Fransızca bilmek ilim değil... Bunlar önemli değil; hiç birisini bilme, Allah’ı bil, kâfi! Allah’ı bilemedikten sora dünyanın ilmini bilsen neye yarar?

“—Sen bir alimi gördün ki, sultanın kapısına gitti. İşleri var, sultan kapısında dolaşıyor. Bil ki o hırsızdır.” Alim sultan kapısına gitmez. Sultan gider alimin kapısına... Alim değilse, “Şu işim şöyle olsun!” diyerekten dolanır durur sultan kapılarında... O zaman onun hırsız olduğunu beyan buyuruyor.


ee. Günaha Devam Ederken Nimetlerin Gelmesi


Ahmed ibn-i Hanbel, Taberânî ve Beyhakî, Ukbetü’bnü Âmir



309 Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.276, no:1077; Ebû Hüreyre RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.X, s.186, no:28973; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.170, no:1986.

507

RA’dan rivayet etmiş.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:310


إِذَا رَأيْتَ اللَ ي عْطِي الْعَبْدَ مِنَ الد نْيَا مَا ي حِب ، وَه وَ م قِيمٌ عَلٰى مَعَ اصِيهِ ،


فَإِنَّمَا ذٰلِكَ مِنْه اسْتِدْراجٌ (حم. طب. هب. عن عقبة بن عامر)


RE. 46/ (İzâ raeyte’llàhe yu’ti’l-abde mine’d-dünyâ mâ yuhibbu,

ve hüve mukîmun alâ maâsîhi, feinnemâ zâlike minhü istidracün.) (İzâ raeyte’llàhe yu’ti’l-abde mine’d-dünyâ mâ yuhibbu) “Allah’ın CC bir kula dünyalıktan istediği, sevdiği şeyleri verdiğini görürsen...” Kul bir şeyler ister hani, ev, bark, para, mevki, makam, zenginlik, zevk, safa ister filan.

“Allah’ın bir kula, hoşuna gidecek şeyleri, kulun sevdiği şeyleri verdiğini görürsen; (ve hüve mukîmun alâ maâsîhi) o kul Allah’a isyan yolunda gidiyorken, günahları işleyip duruyorken, Allah’ın onun hoşuna giden şeyleri ona verdiğini görürsen; (feinnemâ zâlike minhü istidrâcün) bu, Allah’tan istidracdır o kula... Allah’ın o kulu sevdiğinden dolayı değildir.”


ff. Üç Güzel Özellik


İbn-i Adiy ve Deylemî, Abdullah ibn-i Abbas RA’dan rivayet etmişler.

Buyuruyor ki Peygamber SAS Efendimiz:311




310 Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.IV, s.145, no:17349; Taberânî, Mu’cemü’l- Kebîr, c.XVII, s.330, no:913; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.IX, s.110, no:9272; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.IV, s.128, no:4540; Rûyânî, Müsned, c.I, s.307, no:259; İbn-i Kànî, Mu’cemü’s-Sahabe, c.V, s.60, no:1245; Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, c.X, s.427, no:17796; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.LIV, s.128; Ukbe ibn-i Âmir RA’dan. Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.170, no:1987.

311 İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.I, s.160; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.IX, s.26, no:24755; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.175, no:1994.

508

إِذَا رَأيْتَ مِنْ أَخِيكَ ثَلَثَ خِصَالٍ، فَارْج ه : الْحَياءَ، وَالأمَانَة ، وَالصِّدْق ؛


وَإِذَا لَمْ تَرَه نَّ، فَ لَ تَرْج ه (عد. والديلمى عن ابن عباس)


RE. 46/11 (İzâ reayte min ahîke selâse hısâlin, fe’rcuhu: el- hayâü ve’l-emânetü ve’s-sıdku; ve izâ lem terehünne, felâ tercühü.) (İzâ reayte min ahîke selâse hısâlin) “Din kardeşinde, müslüman arkadaşında, komşunda veya dostunda üç özelliği, üç vasfı, üç güzel sıfatı, görürsen, (fe’rcuhû) ondan ricada bulunabilirsin, onun iyi bir dost olduğunu ümit edebilir, sırrını açabilirsin, bir şey isteyeceksen isteyebilirsin, samimiyet kurabilirsin.” Nedir bu üç güzel vasıf? 1. (El-hayâü) “Haya duygusu, utanma duygusu.”

Hayâ ahlâkların anasıdır. Hayâ olmazsa, iman da olmaz. Haya ile iman kardeştir. Birisinin olduğu yerde öbürü de olur. Hayâ varsa iman da vardır. Bak bakalım kardeşin hayalı mı, değil mi?

2. (Ve’l-emânetü) “Emin bir kimse, güvenilir bir kimse olması.” Emanete karşı nasıldır kardeşin? Emanete riayetkâr mıdır, değil midir? Onu da tecrübelerle anlarsınız.

3. (Ve’s-sıdku) “Doğru sözlü olması.” Kardeşiniz doğru söyler mi, söylemez mi? Yerine göre yalan, yerine göre doğru mu söyler; bunu anla!

Eğer doğruyu söylüyorsa, emanete riayet ediyorsa, hayâsı da varsa; o kardeşliğe lâyıktır. Onu kardeş edin, ondan ayrılma!

(Ve izâ lem terehünne felâ tercühü) “Eğer bunlar yoksa, ona sakın yakın olma!”


gg. Hangisi Daha Hayırlı?


Abdullah ibn-i Mübârek, Saîd ibn-i Ebû Saîd’den; Beyhakî Hz. Ömer RA’dan rivayet etmişler.

509

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:312


إِذَا رَأيْتَ ك لَّمَا طَلَبْتَ شَيْئًا مِنْ أمْرِ الآخِرَةِ، وَابْتَغَيْتَه ي سِّرَ لَكَ؛ وَإِذَا


أَرَدْتَ شَيْئًا مِنْ أمْرِ الد نْيَ ا، وابْتَغَيْتَه ع سِّرَ عَلَيْكَ ؛ فَاعْلَمْ أنَّكَ عَلٰى


حَالٍ حَسَنَةٍ؛ وَإِذَا رَأيْتَ ك لَّما طَلَبْتَ شَيْئاً مِنْ أمْرِ الآخِرَةِ، وَابْتَغَيْتَه


ع سِّرَ عَلَيْكَ ؛ وَإِذَا طَلَبْتَ شَيئاً مِنْ أمْرِ الد نْيَ ا، وابْتَغَيْتَه ي سِّرَ لَكَ؛


فأنْتَ عَلٰى حَالٍ قَبِيحَةٍ (ابن المبارك عن سعيد بن أبي سعيد؛ هب. عن عمر)


RE. 46/12 (İzâ raeyte küllemâ talebte şey’en min emri’l-âhireti, ve’btegaytehû yüssire leke; ve izâ reayte min emri’d-dünyâ, ve’btegaytehû ussire aleyke, fa’lem enneke alâ-hâlin hasenetin; ve izâ raeyte küllemâ talebte şey’en min emri’l-âhireti, ve’btegaytehû ussire aleyke; ve izâ talebte şey’en min emri’d-dünyâ, yüssire leke feente hâlin kabîhatin.) (İzâ raeyte) “Sen gördüğün zaman; (küllemâ talebte şey’en min emri’l-âhireti ve’btegaytehû yüssire leke) ahiret işlerinden bir işi istediğin ve onu elde etmeye gayret ettiğin zaman sana kolaylaştırılıyorsa...”

“—Yâ Rabbi, beni gece namazlarına kaldır! Geceleri kalkayım, namazlar kılayım, oruçlar tutayım... Bana sıhhatlar, afiyetler ver!” diyorsun, Allahtan istiyorsun.

Bakıyorsun işler kolaylaşıyor, oruç tutabiliyorsun, gece kalkıp



312 Abdullah ibn-i Mübarek, Zühd, c.I, s.29, no:88; Şuayb ibn-i Ebî Saîd RA’dan. Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VII, s.322, no:10454; Hz. Ömer RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.XI, s.91, no:30744; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.174, no:1993.

510

namaz kılabiliyorsun, teşbihler çekebiliyorsun, Kur’anlar okuyabiliyorsun... Demek ki duaların kabul oldu, bunları yapabiliyorsun.


(Ve izâ reayte min emri’d-dünyâ) “Dünya işlerinden bir şey gördüğün zaman, (ve’btegaytehû) onu elde edeyim diye çalışıp çabaladığın zaman; (ussire aleyke) zorlanıyor, verilmiyor sana, yokuşa sürülüyor, mânevî bakımdan yapamıyorsan; ahiret işini kolaylıkla yapabiliyorsun da dünya işini yapmak istediğin çabaladığın halde yapamıyorsan; ötekisi kolaylaştırılıyor, bu dünya işi zorlaştırılıyorsa; (fa’lem enneke alâ hâlin hasenetin) bil ki sen iyi bir hâl üzeresin, durumun iyi...” Ahiret için istediklerin oluyor, dünyalık istediklerin olmuyorsa; iyi bil ki sen iyi bir adamsın! Halin iyidir senin...

Cenâb-ı Hak hem dünyamızı hem ahiretimizi iyi eylesin... Kur’an-ı Kerim’de öğretilmiş ki, şöyle dua edelim:


رَبَّنَا آتِنَا فِي الد نْيَا حَسَنَةً وَفِي اْلآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

(البقرة:١)


(Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe’n-nâr.) “Yâ Rabbi, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver! Ve bizi cehenneme düşmekten, cehennem ateşinde yanmaktan koru, kurtar!” (Bakara, 2/201)


(Ve izâ reayte küllemâ talebte şey’en min emri’l-âhireti, ve’btegaytehû) “Emr-i ahiretten bir şeyler istiyoruz: Gece namazlarını kılmak istiyoruz, Kur’an okumasını öğrenmek istiyoruz, ibadet tâat yapmak istiyoruz, tesbihler çekmek istiyoruz...

(Ussire aleyke) O iş çıkıyor, bu iş çıkıyor; ne tesbih çekmeğe vakit kalıyor, ne Kur’an okumağa vakit buluyorsun, ne nafile namazları kılmağa vakit kalıyor, zorlaşıyor işler...

511

(Ve izâ talebte şey’en min emri’d-dünyâ yüssire leke) “Ama dünyalık babından bir şeyin peşine düştüğünde kolayca veriliyorsa... Ahiret için istediğin ibadet ve taatleri yapamıyorsan... (Feente hàlin kabîhatin) Bil ki sen o zaman kötü bir durumdasın, iyi bir hal üzere değilsin!” O zaman hàlini ıslah eyle, tevbekâr ol, ahiret işlerinin daha güzel olmasını iste Cenâb-ı Hak’tan...


hh. Yalnız Abdesti Bozan Akıntı


İbn-i Ebî Şeybe, Ebû Dâvud, Neseî ve İbn-i Hibbân, Hz. Ali RA’dan rivayet etmişler.

Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:313


إِذَا رَأيْتَ الْمَذِيَّ فَاغْسِلْ ذَكَرَكَ، وَتَوَضَّأْ و ض وءَكَ لِلصَّلَةِ ، وَإِذَا


نَضَحْتَ الْ مَاءَ فَ اغْتَسِلْ (د. ن. حب. عن علي)


RE. 46/13 (İzâ reayte’l-meziyye fa’ğsil zekereke, ve tevadda’ vudùeke li’s-salâti; ve izâ nedahte’l-mâe fa’ğtesil.) (İzâ reayte’l-meziyye fa’ğsil zekereke) “Mezî gördüğünde uzvunu yıka, (ve tevadda’ vudùeke li’s-salâti) ve namaz abdesti gibi abdest al; (ve izâ nedahte’l-mâe fa’ğtesil) eğer fışkırarak bir mâyî çıkarsa,

gusül abdesti al!” Çünkü o menîdir.

Mezî diye, tenâsül uzvundan gelen, meninin öncüsü olan, renksiz, kaygan bir sıvıdır. Şehvet uyandığı vakitte istemsiz olarak çıkar. Fakat bu guslü icab ettirmez. O zaman uzvunu



313 Ebû Dâvud, Sünen, c.I, s.261, no:178; Neseî, Sünen, c.I, s.325, no:193; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.109, no:868; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.I, s.169, no:770; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.I, s.108, no:199; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.III, s.391, no:1107; İbn-i Huzeyme, Sahîh, c.I, s.15, no:20; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XLII, s.5; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.VII, s.262, no:7453; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.I, s.92, no:990; Hz. Ali RA’dan. Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.171, no:1988.

512

yıkar, abdest alır, namazını kılar.


ii. Bir Karış Toprak İçin Kavga


Taberânî, Ebû’d-Derdâ RA’dan rivayet etmiş. Peygamber SAS Efendimiz, buyurmuşlar ki:314


إِذَا رَأَيْتَ الأَخَوَيْنِ الْم سْلِمَيْ نِ، يَخْتَصِمَانِ فِي شِبْرٍ مِنْ أَرْضٍ،


فَاخْر جْ مِنْ تِلْكَ الأَرْ ضِ (طب. عن أبى الدرداء)


RE. 46/14 (İzâ raeyte’l-ehaveyni’l-müslimeyni, yahtesimâni fî şibrin min ardın, fa’hruc min tilke’l-ardı.) (İza raeyte’l-ehaveyni’l-müslimeyni) “İki müslüman kardeşi, din kardeşini gördünüz ki, (yahtesimâni fî şibrin min ardın) bir toprak parçasında, bir karış yer için kavga ediyorlar, düşmanlık ediyorlar, husumet yapıyorlar. (Fa’hruc min tilke’l-ardı) Sen o yerde oturma artık; o araziden, beldeden çık git!” buyuruyor Peygamber Efendimiz.

Allah kusurlarımızı affetsin... Tevfikàt-ı samedâniyyesine mazhar etsin... Sevdiği ve razı olduğu kulların arasına kabul etsin...

El-fâtihah!


11. 04. 1976 – İskenderpaşa Camii





314 Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, c.IV, s.309, no:6876; Ebü’d-Derdâ RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.XI, s.149, no:30985; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.168, no:1982.

513
13. MESCİDİN ÂDÂBI